2014/9998

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NAGİHAN BEKEN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2014/9998)

 

Karar Tarihi: 12/7/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Alparslan ALTAN

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör

:

Fatma KARAMAN ODABAŞI

Başvurucu

:

Nagihan BEKEN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hisseli olarak malik olunan taşınmazın 2. grup korunması gereken kültür varlığı olarak tesciline karar verilmesi sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/6/2014 tarihinde Kütahya 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 7/7/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/1/2016 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 4/3/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6.Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 10/3/2016 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 24/3/2016 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, hissedarı olduğu Kütahya ili Merkez Börekçiler Mahallesi 58 pafta, 370 ada 9 parsel sayılı taşınmazda imar planının hazırlanması için Kütahya Belediye Başkanlığına (Belediye) 19/10/2009 tarihinde başvurmuş; Belediyenin 18/11/2009 tarihli cevap yazısı ile taşınmazın bulunduğu alanın Kütahya Kentsel Sit Koruma Amaçlı İmar Planları Etkilenme Geçiş Alanı kapsamında bulunduğu ve Kütahya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun (Koruma Kurulu) 31/7/2009 tarihli ve 69 sayılıkararı ile 9 parsel sayılı taşınmazı da kapsayacak şekilde bir kısım taşınmazın 2. grup korunması gereklikültür varlığı olarak tesciline karar verildiği bildirilmiştir.

9. Koruma Kurulunun, taşınmaz üzerinde yer alan yapının avlusundaki orijinal zemin kaplaması, avlu giriş kapısı, konumu, kullanımı, cephe özellikleri ve doku bütünlüğü açısından kültür varlığı olarak tesciline dair 31/7/2009 tarihli ve 69 sayılı kararına başvurucu tarafından itiraz edilmiş ise de yine Koruma Kurulunun 20/3/2010 tarihli ve 378 sayılı kararı ile itirazın reddine karar verilmiştir.

10. Başvurucu, taşınmazın 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri uyarınca aranan tescil şartlarını taşımadığını belirterek Koruma Kurulunun tescile ilişkin 31/7/2009 ve tescile itirazın reddine ilişkin 20/3/2010 tarihli kararlarının iptali istemiyle Kültür ve Turizm Bakanlığı aleyhine 15/7/2010 tarihinde Eskişehir 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

11. Eskişehir 2. İdare Mahkemesince davaya konu yapının kültür varlığı olarak tescilini ve korunmasını gerektiren özellikler taşıyıp taşımadığının tespiti için keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Bilirkişilerce düzenlenen 20/5/2011 tarihli raporda, taşınmazın bulunduğu alanın Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Yüksek Kurulunun (Koruma Yüksek Kurulu) 13/7/1984 tarihli kararı ile üzerinde değişiklikler yapılan kentsel sit alanı sınırları içinde kaldığı, 17/7/1987 tarihinde onaylanan koruma amaçlı imar planında taşınmazın bulunduğu alanın etkileme geçiş bölgesi olarak tanımlandığı, yapının yakın çevresinde hâlen geleneksel doku izlerinin görülebildiği, yapının Türk evi plan tiplerinden esinlenerek iç sofalı plan tipine yakın olarak inşa edildiği, çağa uygun olarak dönemin modern mimarisinin izlerinin geleneksel sentezinin cephelerde ve yapının içinde uyarlandığının görüldüğü belirtilmiş; korunması gerekli taşınmaz kültür varlığı olarak tescile ilişkin gereken ölçütler yönünden ayrı ayrı değerlendirmeler yapılarak yapının Kütahya geleneksel dokusunun modern mimari içinde sentezlendiği bir örnek olduğu, yapıldığı dönemin mimari ve teknik özelliklerini yansıttığı, ikinci millî mimarlık akımı sonrasında Türkiye'deki kentleşmenin ilk planlı örnekleri arasında yer aldığı, sahip olduğu mimarlık değeri açısından 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinin (b) bendinde açıklanan nitelikleri taşıdığı ve 2. grup yapı olduğu vurgulanmıştır.

12. Mahkemenin 28/7/2011 tarihli ve E.2010/800, K.2011/929 sayılı kararı ile davanın reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"... 29.04.2011 tarihinde yerinde yapılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporda özetle; dava konusu taşınmazın, ait olduğu dönemin mimari, tarihi, estetik, yapım malzemeleri ve yapım tekniği bakımından özellikler içerdiği, bu nitelikleri ile korunması gereken kültür varlığı niteliğinde olduğu, yapının sivil mimarlığın korunması gereken bir örneğini oluşturması, yapının kültür varlığı olarak tescilini gerektiren özellikler gösterdiği görüş ve tespitlerine yer verilmiştir.

Taraflara tebliğ edilen bilirkişi raporuna davacı tarafından itiraz edildiği görülmüş ise de bilirkişi raporundaki teknik değerlendirmeler mahkememizce de kararımıza esas alınabilecek nitelikte bulunduğundan, sözü edilen itiraz yerinde görülmemiştir.

Bu durumda, dosyadaki bilgi ve belgeler ile bilirkişi raporunun birlikte değerlendirilmesinden, dava konusu yapının; sanat değeri, mimari, tarihi, estetik, mahalli, arkeolojik değerler kapsamı içinde; strüktürel, dekoratif, yapısal durum, malzeme, yapım teknolojisi ve şekil bakımından ayrıntıları açıklanan özelliklere sahip taşınmaz kültür varlığı olarak tescilini gerektiren özellikler taşıdığı sonucuna varıldığından korunması gereken kültür varlığı olarak tescil edilmesine ilişkin dava konusu işlemde hukuka aykırılık görülmemiştir."

13. Temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesinin 24/4/2013 tarihli ve E.2011/16751, K.2013/3115 sayılı ilamı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.

14. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 30/1/2014 tarihli ve E.2013/7643, K.2014/1316 sayılı ilamıyla oyçokluğuyla reddedilmiştir.

15. Karar, başvurucuya 21/5/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 19/6/2014 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

B. İlgili Hukuk

17.2863 sayılı Kanun'un 3. maddesinin (a) bendinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

" Kültür varlıkları ; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır."

18.2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları şunlardır:

 a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlar,

 b) Belirlenen tarihten sonra yapılmış olup önem ve özellikleri bakımından Kültür ve Turizm Bakanlığınca korunmalarında gerek görülen taşınmazlar,

...."

19.2863 sayılı Kanun'un 7. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"(Değişik birinci fıkra : 26/5/2004-5177/26 md.) Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarının ve doğal sit alanlarının tespiti, Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılır.

 Yapılacak tespitlerde, kültür ve tabiat varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer özellikleri dikkate alınır. Devletin imkanları gözönünde tutularak, örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eser, korunması gerekli kültür varlığı olarak belirlenir.

 Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili yapılan tespitler koruma bölge kurulu kararı ile tescil olunur."

20. 10/12/1987 tarihli ve 19660 sayılı Resmȋ Gazete'de yayımlanan mülga Korunması Gerekli Taşınmaz Kültür ve Tabiat Varlıklarının Tespiti ve Tescili Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) 4. maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

"Taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarından korunması gereklilerin tespitinde aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulur:

 a) Korunması gerekli tabiat varlıkları ile, 19 uncu yüzyıl sonuna kadar yapılmış taşınmazlardan olması,

 b) 19 uncu yüzyıl sonundan sonra yapılmış olmasına rağmen önem ve özellikleri bakımından korunmasına gerek görülmesi,

...

f) Tek yapılar için; taşınmazın sanat değeri, mimari, tarihi, estetik, mahalli, arkeolojik değerler kapsamı içinde; strüktürel, dekoratif, yapısal durum, malzeme, yapım teknolojisi, şekil bakımından özellik arz etmesi,"

IV.İNCELEME VE GEREKÇE

21. Mahkemenin 12/7/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

22. Başvurucu, hisseli olarak maliki olduğu taşınmazın 2. grup korunması gereken kültür varlığı olarak tescili işleminin iptali için idari yargı merciinde açılan davanın eksik ve hatalı inceleme ile reddedildiğini, 1965 yılında alınan karar ile inşa edilen yapının yapım tekniği, tarihi doku niteliği ve yapım yılı dikkate alındığında 2863 sayılı Kanun kapsamında kültür varlığı olarak tescil şartlarını taşımadığını, idari işlemin mülkiyet hakkının kullanımını imkânsız hâle getirdiğini ve taşınmaz üzerindeki tasarruf hakkını kısıtladığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüş; Derece Mahkemeleri kararlarının iptali ile taşınmaz üzerindeki tescilin kaldırılmasını talep etmiştir.

B. Değerlendirme

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

23. Başvurucunun, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin başvurusunun açıkça dayanaktan yoksun olmaması ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmaması nedeniyle kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Müdahalenin Varlığı ve Türü

24. Başvurucu, hisseli olarak maliki bulunduğu taşınmazın korunması gereken kültür varlığı olarak tescili işleminin iptali için açılan davanın eksik ve hatalı inceleme ile reddedildiğini, taşınmazın kültür varlığı olarak tescil edilmesi sebebiyle tasarruf yetkisinin kısıtlandığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

25. Bakanlık görüş yazısında, idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın eksik ve hatalı inceleme ile reddedildiği iddiası yönünden Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen görüş sunulmayacağını belirtmiş; başvurucunun taşınmazını kullanması konusunda getirilen sınırlamanın hukuki dayanağının bulunduğunu, müdahalenin kamu yararı amacına yönelik olduğunu, adil dengenin kurulup kurulmadığına ilişkin değerlendirmede 2863 sayılı Kanun hükümlerinin gözetilmesi gerektiğini bildirmiştir.

26. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı verdiği beyanda tescil işleminin 2863 sayılı Kanun ve ilgili Yönetmelik'te belirtilen yasal koşulları taşımadığını, yapılan işlem nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini belirtmiştir.

27. Bireysel başvuru yoluyla mülkiyet hakkının ihlali iddiasının ileri sürülebilmesi için mülkiyetin konusu "sahip olunan bir mülk"e ihlal sonucunu doğuracak bir müdahalenin bulunması gerekmektedir. (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 26).

28. Anayasa'nın 35. maddesinde yer verilen mülkiyet kavramı, kapsam itibarıyla 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yer alan mülkiyet kavramı ile sınırlı olmamakla birlikte taşınmaz mülkiyetinin Anayasa'nın 35. maddesindeki güvence kapsamına girdiğine kuşku yoktur. Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır. Bu nedenle öncelikle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, §§ 30, 31).

29. Somut olayda başvurucunun hissedarı olduğu Kütahya ili Merkez Börekçiler Mahallesi 370 ada 9 parsel sayılı taşınmaz ve taşınmaz üzerinde bulunan yapı yönünden4721 sayılı Kanun uyarınca mülkiyet hakkının bulunduğu tartışmasızdır.

30. Anayasa’nın 35. maddesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi benzer düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir. Her iki düzenleme de üç kural ihtiva etmektedir. Sözleşme’nin ilk cümlesi herkese mülkünden barışçıl yararlanma hakkı verirken Anayasa daha geniş manada mülkiyet hakkını tanımaktadır. Düzenlemelerin ikinci cümleleri ise kişilerin hangi koşullarda mülkünden yoksun bırakılabileceğini ya da kişilere ait mülkiyetin hangi koşullarla sınırlandırılabileceğini hüküm altına almaktadır (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 45).

31. Her iki düzenlemenin üçüncü cümleleri ise mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da düzenlenmesine ilişkindir. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrası mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı şeklinde hakkın kullanımına ilişkin genel bir ilkeye yer verirken, Sözleşme'ye ek (1) No. lu Protokol'ün 1. maddesinin ikinci fıkrası devletlere mülkiyeti kamu yararına düzenleme ile vergiler ve diğer katkılar ile cezaların tahsili konusunda gerekli gördükleri yasaları uygulama konusundaki haklarını saklı tutarak taraf devletlerin genel yarara uygun olarak “mülkiyetin kullanımını kontrol” yetkisine sahip olduklarını kabul etmektedir. Bununla beraber Anayasa’nın birçok maddesi ilgili olduğu hususta devlete mülkiyetin kullanımının kontrolü ya da mülkiyeti düzenleme yetkisi vermektedir (Necmiye Çiftçi ve diğerleri, § 46).

32. Başvuru konusu olayda başvurucunun hisseli olarak maliki bulunduğu taşınmaz, korunması gereken kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Bu bakımdan başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakları devam etmekte olup başvurucunun mülkiyet hakkından yoksun kaldığı söylenemez. Diğer yandan taşınmaz üzerindeki mülk sahipliği devam etmekle birlikte, taşınmazın korunması gereken kültür varlığı olarak tescili sebebiyle başvurucunun taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkından doğan bir kısım hak ve yetkilerinin kısıtlandığı, 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında mülkiyetin kullanımına birtakım sınırlamalar getirildiği ve mülkiyet hakkı kapsamında taşınmaz üzerinde gerçekleştirilmesi mümkün bir kısım faaliyetin yerine getirilmesinin belli şartlara bağlandığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan taşınmazın kültür varlığı olarak tescili şeklinde gerçekleşen ve taşınmazın kullanım şekli, muhafazası, yapılabilecek inşai ve fiziki muameleler, bakım, onarım ve benzer yönlerden birtakım kısıtlamaları da beraberinde getiren müdahalenin mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme suretiyle mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği değerlendirilmiştir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

33. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine uygunluğunun denetlenmesi gerekmekte olup bu itibarla müdahalenin hakkın özünedokunmama, Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve kanunla sınırlandırma ve ölçülülük ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.

i. Kanunilik

34. Anayasa’nın 35. ve 13. maddelerine göre mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kamu yararı amacıyla ve kanunla düzenlenmesi gerekmektedir. Anayasa'nın 63. maddesinde tarih, kültür ve tabiat varlıkları ve değerlerinden özel mülkiyet konusu olanlara getirilecek sınırlamalar ve bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımlar ve muafiyetlerin kanunla düzenleneceği ayrıca belirtilmiştir.

35. İnsanlık tarihinin bir ürünü olan ve insanlığın ortak mirası olarak kabul edilen kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına Anayasa düzeyinde önem atfedilmiş olup kültür ve tabiat varlıklarının korunması ve buna ilişkin ana düzenlemeleri içeren 2863 sayılı Kanun'un 6. maddesinde, 19. yüzyıldan sonra yapılmış olmakla birlikte önem ve özellikleri bakımından Bakanlık tarafından korunmasına gerek görülen taşınmazlar korunması gereken taşınmaz kültür varlığı olarak sayılmış; aynı Kanun'un 7. maddesinde, korunması gereken taşınmaz kültür varlıklarının tespitinin Kültür ve Turizm Bakanlığının koordinatörlüğünde ilgili ve faaliyetleri etkilenen kurum ve kuruluşların görüşü alınarak yapılacağı, yapılacak tespitlerde kültür varlıklarının tarih, sanat, bölge ve diğer özelliklerinin dikkate alınacağı, devletin imkânları gözönünde bulundurularak örnek durumda olan ve ait olduğu devrin özelliklerini yansıtan yeteri kadar eserin korunması gereken kültür varlığı olarak belirleneceği ve korunması gereken taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili tespitlerin Koruma Bölge Kurulu kararı ile tescil edileceği düzenlenmiştir.

36. Bu durumda başvuru konusu olayda başvurucunun hisseli olarak maliki bulunduğu taşınmazın Koruma Kurulunca korunması gereken kültür varlığı olarak tescili suretiyle mülkiyetin kullanımını kontrol/düzenleme şeklinde gerçekleşen müdahalenin 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddesinde hukuki dayanağının bulunduğu ve başvuruya konu müdahalenin kanunilik unsurunu taşıdığı anlaşılmaktadır.

ii. Meşru Amaç

37 . Kamu yararı kavramı, genel bir ifadeyle özel veya bireysel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir. Bütün kamusal işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirmek hedefine yönelmek durumundadır (AYM, E.2010/30, K.2012/7, 19/1/2012).

38. Kamu yararı doğası gereği geniş bir kavramdır. Yasama ve yürütme organları toplumun ihtiyaçlarını dikkate alarak neyin kamu yararına olduğunu belirlemede geniş bir takdir yetkisine sahiptirler. Kamu yararı konusunda bir uyuşmazlığın çıkması halinde ise uzmanlaşmış ilk derece ve temyiz yargılaması yapan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmek konusunda daha iyi konumda oldukları açıktır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru incelemesinde açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu organlarının kamu yararı tespiti konusundaki takdirine müdahalesi söz konusu olamaz (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, §§ 35, 36).

39. Anayasa'nın 63. maddesinde devletin, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının ve değerlerinin korunmasını sağlama ve bu amaçla destekleyici ve teşvik edici tedbirleri alma ödevi düzenlenmiş, bu kapsamda özel mülkiyet konusu olan varlık ve değerlere getirilecek sınırlamaların, bu nedenle hak sahiplerine yapılacak yardımların ve tanınacak muafiyetlerin kanunda düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Anayasa'nın 63. maddesi kapsamında korunması gereken taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıklarını tanımlamak, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmek amaçlarına yönelik düzenlemeler içeren 2863 sayılı Kanun'un kamu yararı amacı taşımadığı söylenemez.

40. Yine 2863 sayılı Kanun'un 6. ve 7. maddeleri kapsamında kültür ve tabiat varlığı niteliği bulunduğu tespit edilen bir taşınmazın tescili suretiyle korunması ve aslına uygun olarak muhafazası insanlık tarihinin, milli kültürün ve kültürel mirasın korunarak gelecek nesillere aktarılması bakımından son derece önemli olup, bu kapsamda gerçekleşen müdahalenin kamu yararı amacı taşıdığı kabul edilmelidir.

iii. Ölçülülük

41. Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet haklarının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir denge kurulması gerekmektedir.

42. Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını; yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

43. Anayasa ve Sözleşme’de yer alan ve yukarıda yer verilen üçüncü kurallar devlete, mülkiyetin kullanımı veya mülkiyetten yararlanma hakkını kontrol etme ve bu konuda düzenleme yetkisi vermektedir. Mülkiyetten yoksun bırakmaya göre daha geniş takdir yetkisi veren düzenleme yetkisinin kullanımında da yasallık, meşruluk ve ölçülülük ilkelerinin gereklerinin karşılanması kural olarak aranmaktadır. Buna göre mülkiyet hakkının düzenlenmesi yetkisi de kamu yararı amacıyla ve kanunla kullanılmalıdır. Ancak ölçülülük ilkesi gereği mülkiyetten yoksun bırakmada aranan tazminat ödeme yükümlülüğü, davanın koşullarına bağlı olarak düzenleme yetkisinin kullanıldığı her durumda zorunlu görülemez (Hafize Şükran İçten ve diğerleri, B. No: 2013/5018, 23/3/2016, § 81).

44. Öte yandan,Sözleşme’ye Ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesi, kural olarak usule ilişkin güvenceleri içermemekle beraber başvurucuya, keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının tanınıp tanınmadığı güvencesini kapsamaktadır (AGOSİ/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/1/1986, § 60; Saccocia/Avusturya, 69917/01, B. No: 18/12/2008, § 89; Microintelect Ood/Bulgaristan, B. No: 34129/03, 4/3/2014, § 48). Bu bakımdan, yapılan müdahalenin ölçülü olup olmadığı değerlendirilirken Sözleşme’ye Ek (1) No.lu Protokol’ün 1. maddesinde sağlanan güvence kapsamında başvurucuya yetkili makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının tanınıp tanınmadığı da irdelenmelidir.

45. Başvuru konusu olayda, hisseli olarak malik olunan taşınmazın 2863 sayılı Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri kapsamında kültür varlığı olarak tescil şartlarını taşımadığı iddiasıyla başvurucu tarafından idari işlemin iptaline yönelik olarak dava açılmıştır. Mahkemece tarafların iddia ve delilleri de değerlendirilerek yapının bulunduğu alanda keşif yapılmış; bilirkişilerden yapının ait olduğu dönemin estetik, mimari, tarihî, yapım malzemeleri ve yapım tekniği bakımından özelliklerinin, varsa başkaca önem ve özelliklerinin neler olduğunun belirlenmesi, özellikle yapının sivil mimarlığın korunması gereken bir örneğini oluşturup oluşturmadığı, fiilî durumu, kullanım biçimi, çevre yapılaşmalar ve tek yapı ise bu özellikleri de gözetilerek kültür varlığı olarak tescilini gerektiren özellikler gösterip göstermediği hususlarını ortaya koyacak şekilde rapor düzenlenmesi istenmiş ve bu kapsamda rapor alınmış (bkz. § 11); başvurucunun bilirkişi raporuna itirazları da değerlendirilerek 28/7/2011 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir. Temyiz üzerine hüküm, Danıştay Ondördüncü Dairesinin 24/4/2013 tarihli ilamı ile onanmış; karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 30/1/2014 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

46. Bu durumda, başvurucunun taşınmazın kültür varlığı olarak tescili işlemine karşı yetkili makamlar önünde iddia, delil ve itirazlarını sunma fırsatı bulabildiği ve yapılan işleme karşı etkin bir şekilde itiraz edebilme olanağının tanındığı değerlendirilmiştir.

47. Diğer yandan, somut olayda başvurucunun hissedarı bulunduğu taşınmaz 2. grup korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmiştir. Koruma Yüksek Kurulunun 5/11/1999 tarihli ve 660 sayılı Taşınmaz Kültür Varlıklarının Gruplandırılması Bakım ve Onarımları başlıklı İlke Kararında, anıt eserler olarak da ifade edilen 1. grup yapılardan farklı olarak 2. grup yapılar, kent ve çevre kimliğine katkıda bulunan kültür varlığı niteliğindeki yöresel yaşam biçimini yansıtan yapılar olarak tanımlanmıştır. Yapıların kültür varlığı olarak tesciline gerekçe oluşturan özelliklerine göre gruplandırılması onarım ve yapı esaslarının müdahale tarzı ve yoğunluğunun belirlenmesi bakımından önem arz etmektedir.

48. 2863 sayılı Kanun'un 9. maddesinde korunması gereken taşınmaz kültür varlığı olarak tescil edilen taşınmazlarda Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak inşai ve fiziki müdahalede bulunulamayacağı, bunların yeniden kullanıma açılamayacağı, kullanımlarının değiştirilemeyeceği düzenlenmiştir. Aynı maddede esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işlerin inşai ve fiziki müdahale sayılacağı belirtilmiştir. 2863 sayılı Kanun'un 10. maddesinin birinci fıkrasında ise her kimin mülkiyetinde ve idaresinde olursa olsun taşınmaz kültür varlıklarının korunmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almak, aldırmak, bunların denetimini yapmak veya yaptırmanın Bakanlığa ait olduğu ana kural olarak belirtilmiş; aynı Kanun'un 19. maddesinde taşınmaz kültür varlıklarının maliklerinin Bakanlıkça görevlendirilmiş uzmanlara gerektiğinde yapının varlığının kontrolü, incelenmesi, harita, plan ve rölevesinin yapılması, fotoğrafının çekilmesi, kalıplarının çıkarılması için izin vermeye ve gereken kolaylığı göstermeye mecbur oldukları hüküm altına alınmıştır.

49. Mevcut düzenlemeler ile kamu yararı amacıyla getirilen külfet ve yükümlülüklerin taşınmazı kültür varlığı olarak tescil edilen malikin mülkiyet hakkını sınırlandırdığı anlaşılmakla birlikte ölçülülük ilkesi gereği meşru amacın sağlanması hususunda tüm külfetin başvurucuya yüklenmemesi gerekir.

50. 2863 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmaz kültür varlıklarının sahipleri bu varlıkların bakım ve onarımlarını Kültür ve Turizm Bakanlığının 2863 sayılı Kanun uyarınca bakım ve onarım hususunda vereceği emir ve talimatlara uygun olarak yerine getirdikleri sürece 2863 sayılı Kanun kapsamında tanınan hak ve muafiyetlerden yararlanabileceklerdir. Bu bakımdan ölçülülük ilkesi kapsamında yapılacak incelemede, özel hukuka tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetindeki taşınmaz kültür varlıklarıyla ilgili olarak sağlanacak yardım ve kolaylıklara ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamındaki düzenlemelerin ayrıca değerlendirilmesi gerekmektedir.

51. 2863 sayılı Kanun'un 12. maddesinde korunması gereken kültür varlıklarının korunması, bakım ve onarımı için bu varlıkların maliklerine Bakanlıkça ayni, nakdi ve teknik yardım yapılacağı öngörülmüştür. 2863 sayılı Kanun'un 15. maddesinde, korunması gereken kültür varlıklarının Bakanlıkça hazırlanacak programlara uygun olarak kamulaştırılacağı belirtilmiş, hangi usul ve esaslara göre kamulaştırma yapılacağı düzenlenmiştir. Yine aynı Kanun'un 21. maddesinde, korunması gereken taşınmaz kültür varlıklarının ve bu varlıkların korunması amacıyla yapılacak bakım, onarım ve benzeri faaliyetlerin belli koşullarda her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olduğu belirtilmiştir.

52. Başvuruya konu olayda 2863 sayılı Kanun'un mülkiyetin kullanımına sınırlandırma getiren maddeleri ile korunması gereken kültür varlığı maliklerine yardım ve kolaylıklar öngören maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, başvurucunun taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının devam ettiği, başvurucunun Kültür ve Turizm Bakanlığının, taşınmazın bakım ve onarımına ilişkin 2863 sayılı Kanun kapsamında vereceği emir ve talimatlara uygun hareket ettiği sürece 2863 sayılı Kanun'un maliklere tanıdığı hak, muafiyet ve kolaylıklardan yararlanabileceği gibi 2863 sayılı Kanun hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla mülkiyet hakkının tanıdığı tüm yetkilerini de kullanabileceği, başvurucunun sağlanan hak ve kolaylıklardan yararlanamadığı yönünde somut bir şikâyetinin bulunmadığı, ayrıca yapılan müdahaleye karşı yetkili makamlar önünde etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağının başvurucuya tanındığı dikkate alındığında müdahalenin ortaya çıkardığı durumun, başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamusal menfaatin gerekleri arasında sağlanması gereken dengeyi bozmadığı ve başvurucu açısından meşru sayılamayacak ferdî ve aşırı nitelikte bir yük oluşturmadığı sonucuna varılmıştır.

53. Açıklanan nedenlerle başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurunun KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

12/7/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.