2015/356

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TÜRKİYE İŞ BANKASI A.Ş. (3) BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2015/356)

 

Karar Tarihi: 22/9/2016

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

İsmail Emrah PERDECİOĞLU

Başvurucular

:

Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri (bkz. ekli tablonun A sütunu)

Vekilleri

:

Bkz. ekli tablonun (J) sütunu

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubelerince (başvurucular), çalışanlarına çeşitli menfaatler sağlamak üzere kurulmuş olan Türkiye İş Bankası A.Ş. Mensupları Munzam Sosyal Güvenlik ve Yardımlaşma Sandığı Vakfına (Vakıf) şubeler itibarıyla yapılan katkı payı ödemelerinin vergi müfettişlerince yapılan vergi incelemesi sonucunda ücret olarak değerlendirilmesi dolayısıyla şubeler adına tarh edilen gelir vergisi ve damga vergisi ile kesilen vergi ziyaı cezalarına karşı açılan davaların reddi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Ekli listede sıralanan başvurulara ait başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde belirlenen eksiklikler tamamlatılmış ve başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. Konularının aynı olması nedeniyle ekli tablonun A sütununda numaraları belirtilen başvuru dosyalarının, aynı tablonun (1) numaralı satırında yer alan 2015/356 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin bu dosya üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

4. Komisyonlarca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölümler tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından 9/6/2016 tarihinde başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 2/8/2016 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

7. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş başvuruculara tebliğ edilmiştir. Başvurucu şubelerden bir kısmı, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını süresi içinde ibraz etmişlerdir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Türkiye İş Bankası (Banka) nezdinde 2007-2011 yılları arası dönem için yapılan vergi incelemesi sonucunda düzenlenen 23/11/2012 tarihli ve 2012-B-585/8 sayılı vergi tekniği raporunda özetle "Munzam Sandık Vakfının 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun geçici 20. maddesine göre kurulmadığı, Bankaya ait geçici 20. maddeye göre kurulan başka bir sandığın bulunduğu, dolayısıyla Munzam Sandığın bu sandığın sağladığı haklara ek haklar sağladığı ve bu sebeple özel sigorta fonksiyonu gördüğü, Munzam Sandığın ana finansman kaynağının çalışanlardan ve Bankadan sağlanan katkı payları olduğu, dolayısıyla Vakıf tarafından çalışanlara sağlanan menfaatlerin bir kısmının Banka tarafından finanse edildiği, bu yönüyle Banka katkı payının işçilere sağlanan menfaatlere ilişkin işveren payı olarak algılanması gerektiği, Banka katkı payının hesabında çalışanların emekliliğe esas maaş ve ikramiye paylarının dikkate alındığı ve bundaki amacın her bir çalışanın elde edeceği menfaatin net tutarını belirlemek olduğu, Banka katkı payı ödemelerinden esas yararlananın çalışanlar olduğu Munzam Sandığın sadece buna aracılık ettiği" gerekçeleriyle Bankanın muhtelif şubeleri tarafından yapılan ödemelerin ücret mahiyetinde olduğu ve bu ödemelerin 31/12/1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 63. maddesinde yazılı şartları taşımaması nedeniyle ücret matrahından indirilemeyeceği sonucuna varılmış; bu ödemeler üzerinden gelir vergisi kesilerek beyan edilip ödenmediği gerekçesiyle cezalı gelir vergisi tarhiyatları ve bu katılım payları ödemelere ilişkin belgelerde gösterilmediğinden damga vergisi matrahının eksik hesaplandığı gerekçesiyle de cezalı damga vergisi tarhiyatları yapılmış ve Bankanın muhtelif şubelerine tebliğ edilmiştir.

10. Banka tarafından muhtelif şubeleri adına bu tarhiyatlara karşı Vakfa ödenen katkı paylarının ücret sayılamayacağı iddiasıyla vergi mahkemelerinde çok sayıda dava açılmıştır. Bu davaların çoğu reddedilmiş, bazı davalar vergi mahkemelerince kabul edilse de bu kararların bir kısmı üst derece mahkemeleri olan bölge idare mahkemelerince bozularak esastan reddedilmiştir. Bir kısmı da üst derece mahkemesi olan Danıştay Üçüncü ve Dördüncü Dairelerince 2013 yılının değişik tarihlerinde verilen kararlarda esastan reddedilmeleri gerektiği gerekçesiyle bozulmuş olup derdesttir.

11. İlk derece aşamasında davaları kabul eden vergi mahkemelerinin kararları ile emsal niteliğindeki Danıştay Dördüncü Dairesinin 14/11/2013 tarihli ve E.2013/5743, K.2013/7966 sayılı oyçokluğu ile verilen kararına katılmayan üyelerin karşıoy yazılarında özetle "…katkı payı ödemesinin kaynağının Vakıf senedi olduğu, Vakfın fonksiyonunun çeşitli sosyal güvenlik yardımlarının sağlanması olduğu, koşulların gerçekleşmesi halinde çalışanlara sağlanan faydanın ücret olarak değerlendirilemeyeceği, katkı payının hesaplanmasında işçi ücretlerinin baz alınmasının bir sigorta primi hesaplama tekniği olup bu şekilde hesaplama yapılmasının katkı payının ücret olarak değerlendirilmesi sonucunu doğurmayacağı, çalışanlara Vakıfça menfaat sağlanmasının tek başına ödemenin ücret olduğunun kabulünü gerektirmeyeceği, sağlanan menfaat üzerinde hukuki ve fiili tasarrufun ne zaman gerçekleştiğinin tespit edilmesi gerektiği oysa menfaatin hangi çalışana ne zaman sağlandığının belli olmadığı, ödemenin yapıldığı tarih itibariyle çalışanın hukuki ve fiili tasarrufunun bulunmadığı, dolayısıyla Banka çalışanlarına doğrudan bir menfaat sağlanmadığı, menfaatin Banka ile çalışan arasındaki iş aktine göre değil, Vakıf ile yararlanan arasındaki hukuki bağa göre sağlandığı, hangi çalışana hangi tutarda menfaat sağlandığı tespit edilemeyeceğinden, menfaatin parayla temsil edilme kabiliyetinin bulunmadığı, Vakfın sağladığı menfaatlerden sadece ücretli olarak çalışanlar değil, Bankanın vakıflarında çalışanlar ve görevinden ayrılanların da yararlandığı, Bankanın katkı payını önce bordroya ekleyip vergi kesmesi sonra da Vakfa ödemesi hususunda yasal bir zorunluluk bulunmadığı, kıyas veya genişletici yorum yoluyla vergi konusunun genişletemeyeceği, aksinin kabulü halinin vergiyi doğuran olayın mahiyetine ve verginin kanuniliği ilkesine aykırı olduğu" gerekçeleriyle davaların kabul edildiği ve aynı gerekçelerle Danıştay incelemesinde bazı üyelerin çoğunluk görüşüne katılmadıkları görülmektedir.

12. Gerek davaların reddine ilişkin vergi mahkemeleri ile bölge idare mahkemeleri kararlarında gerekse emsal niteliğindeki ve kabul yönündeki ilk derece mahkemesi kararlarının bozulmasına ilişkin Danıştay Dördüncü Dairesinin 24/12/2013 tarihli ve E.2013/6879, K.2013/10433 sayılı kararı ile Danıştay Üçüncü Dairesinin 23/12/2013 tarihli ve E.2013/10314, K.2013/6399 sayılı kararında özetle "Kanunun vergiyi doğuran olay olarak nitelendirdiği hukuki durumun özel hukuk işlemi veya tasarrufuyla değiştirilemeyeceği, Banka tarafından Vakfa aktarılan paraların Vakıfta kalmayıp çalışanlara menfaat olarak yansıtıldığı, Vakfın bu işlemde aracılık ettiği, Vakıf tarafından sunulan menfaatlerin bir kısmının Banka tarafından finanse edildiği, Banka katılım payının çalışanların maaş ve ikramiyelerinin belli bir oranı olarak hesaplanması suretiyle her çalışanın elde edeceği menfaatin net tutarının belirlendiği, kayıtların personel bazında tutulduğu ve sağlanan maddi menfaatin bu kişilere münhasır kılındığı, menfaat anlık olarak sunulmasa bile Banka tarafından yapılan ödemelerin kişi bazında izlendiği ve sonuçta koşullar gerçekleştiğinde kişiye ödeme yapıldığı, dolayısıyla ödeme ile kişisel bazda menfaat sağlandığı, Bankanın vakfa ödenen işçi paylarından stopaj yoluyla vergi kestiği bu nedenle tasarruf hakkının bulunduğu, iç ilişkide Bankanın sorumluluğunun çalışana karşı değil de Vakfa karşı olmasının sonucu değiştirmeyeceği, (başvuranlar tarafından aksi yönde Danıştay kararları bulunduğu iddiasına ilişkin olarak) aksi yönde Danıştay kararları bulunsa da, içtihadı birleştirme kararları dışındaki kararların olaya özgü ve tarafları bağlayıcı olduğu, (aksi yönde Maliye Bakanlığı muktezaları bulunduğu iddiasına ilişkin olarak ise) Maliye Bakanlığı muktezalarının mahkemeler açısından bağlayıcılığının bulunmadığı, (Bankanın sosyal güvenlik sistemindeki emeklilik sonrası düzenlemeler dikkate alındığında yapılan stopajın mükerrer vergilemeye sebep olacağı iddiasına ilişkin olarak) farklı dönemlerde farklı vergileme uygulamaları nedeniyle mükerrer vergilemeden söz edilemeyeceği" gerekçeleriyle davaların reddedildiği, vergi mahkemelerinin davaların kabulü yönündeki kararlarının bozulduğu ve Danıştayın bu husustaki içtihadının 2013 yılında verdiği kararlara dayandığı görülmektedir.

13. Ekli tablonun A sütununda numaralarına yer verilen bireysel başvurular, başvurucular tarafından aynı tablonun E sütununda belirtilen mahkemelerde açılan davalara ilişkindir. Tablonun G sütununda başvuru konusu davaların esas numaralarına yer verilmiş olup söz konusu davaların bir kısmı ilk derece yargılamaları aşamasında reddedilmiştir. Diğer bir kısmı ilk derece yargılaması aşamasında kabul edilmiş ise de davalı vergi dairesi başkanlıklarınca yapılan itirazlar üzerine, üst derece mahkemelerince itirazların kabul edilmesiyle bozulmuş ve sonuç olarak söz konusu davaların tümü reddedilmiştir. Davaların reddedildiğine ilişkin nihai kararlar, söz konusu tablonun B sütununda belirtilen tarihlerde tebliğ edilmiştir. Başvurucular, aynı tablonun C sütununda yer verilen tarihlerde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

B. İlgili Hukuk

14. Bkz. Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014;

 Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri, B. No:2014/6193, 15/10/2015

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

15. Mahkemenin 22/9/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvuru tarihlerine ve başvuru numaralarına ekli tabloda yer verilen bireysel başvurular incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

16. Başvurucular, Vakfa yapılan katkı payı ödemelerinin vergiye tabi ücret özelliği taşımadığını ve üzerinde çalışanların tasarruf yetkisinin bulunmadığı bu ödemeler bakımından vergiye tabi gelirin özelliklerinden biri olan "elde edilmiş olma" unsurunun gerçekleşmediğini, bu ödemelerin kıyas yapılmak yoluyla ücret olarak kabulünün verginin kanuniliği ilkesine aykırı olacağını, söz konusu ödemelerin ücret olmadığına ilişkin Yargıtay kararı ve ücret olarak vergilendirilmeyeceğine ilişkin geçmiş tarihlerde verilmiş Maliye Bakanlığı muktezaları bulunduğunu ve başvuru konusu vergilendirme işlemlerine kadar katkı paylarının ücret olarak kabul edilerek vergilendirileceğine ilişkin idari bir uygulamanın ve buna ilişkin yargısal içtihadın bulunmadığını, munzam sandık vakıflarının temel amacının emeklilik sonrası emekli aylığı ödemek olduğunu ve bu ödemelerle ilgili 193 sayılı Kanun'da farklı düzenlemelerin bulunduğunu, buna göre emeklilik veya maluliyet koşulları gerçekleşmeden söz konusu kuruluşlara yapılan ödemelerin vergilendirilmesinin mükerrer vergileme olacağını belirterek hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi ve ceza kesilmesi dolayısıyla Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet haklarının, dava dilekçesine delil olarak ibraz edilen Maliye Bakanlığı muktezası ve Yargıtay kararı dikkate alınmaksızın karar verilmesi dolayısıyla 36. maddesinde yer alan adil yargılanma haklarının ve ücret kapsamında yer almayan bir ödemenin ücret sayılarak vergilendirilmesi dolayısıyla da 73. maddesinde yer alan verginin kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşler; ihlallerin giderilmesi için yeniden yargılama yapılması veya tazminat ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.

17. Başvurucular, ticari sır kapsamında değerlendirildiğinden kimliklerinin gizli tutulmasını talep etmişlerdir.

B. Değerlendirme

18. Başvurucuların, adlarına tarh edilen vergi ve cezalara karşı açtıkları davaların reddi nedeniyle Anayasa'nın 35., 36. ve 73. maddelerinin ihlal edildiğini ileri sürdükleri görülmekte olup ihlal iddiaları bir bütün olarak değerlendirildiğinde bu iddiaların, söz konusu kararların adil olmadığı ve bu nedenle mülkiyet haklarının ihlal edildiği hususuna yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Bu sebeple başvurucuların ihlal iddiaları mülkiyet hakkı çerçevesinde değerlendirilmiş olup Anayasa'nın 36. ve 73. maddelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddialar, bağlantısı dolayısıyla mülkiyet hakkına ilişkin değerlendirmeler kapsamında ele alınmıştır.

19. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucu Güzelbahçe/İzmir Şubesi tarafından yapılan 2015/19859 ve 2015/19860 numaralı bireysel başvuruların, başvuru konusu olaylar ve ihlal iddiaları kapsamında aynı içerikte oldukları her iki başvuruda da 2010 yılı vergilendirme dönemine ilişkin şikâyette bulunulduğu dolayısıyla 2015/19860 numaralı başvurunun mükerrer olduğu anlaşılmıştır (bkz. ekli tablonun 80. sırası).

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

a. 2015/19860 Numaralı Bireysel Başvuru Dosyasındaki İhlal İddiaları

20. Başvurucu, hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi ve ceza kesilmesi dolayısıyla Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

21. Anayasa Mahkemesince yapılan incelemede başvurucusu aynı şube olan 21/12/2015 tarihli ve 2015/19859 numaralı başvuru ile aynı tarihli ve 2015/19860 numaralı başvurunun başvuru konusu olaylar ve ihlal iddiaları yönünden aynı oldukları, her iki başvuruda da aynı vergilendirme dönemine ilişkin vergi tarhları ve vergi cezaları ile bunların faizlerinden şikâyet edildiği tespit edilmiştir (bkz. § 33). Dolayısıyla iki başvurudan başvuru numarası itibarıyla daha sonra yapıldığı anlaşılan 2015/19860 numaralı başvurunun mükerrer olduğu anlaşılmıştır.

22. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrası şöyledir:

“Bireysel başvuruların incelenmesinde, bu Kanun ve İçtüzükte hüküm bulunmayan hâllerde ilgili usul kanunlarının bireysel başvurunun niteliğine uygun hükümleri uygulanır.”

23. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun “Dava şartları” kenar başlıklı 114. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(1) Dava şartları şunlardır:

 …

 ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması.”

24. 6100 sayılı Kanun’un “Dava şartlarının incelenmesi” kenar başlıklı 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

 “(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.”

25. Bir davanın esası hakkında yargılama yapılabilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan durumlara dava şartları denir. Dava şartlarından biri olmadan açılan dava açılmış sayılmakla birlikte bu durum tespit edilince, davanın esası hakkında inceleme yapılmaz ve dava, dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddedilir. 6100 sayılı Kanun’un 114. ve 115. maddeleri hükümlerine göre de bir davanın esasının incelenebilmesi için aynı davanın daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte olmaması yani derdest olmaması gerekir. Dolayısıyla aynı konuda tarafları aynı olan, aynı dava sebebine dayanılarak daha önce bir dava açılmış ve bu dava görülmekte ise ilgili konunun yeni bir dava konusu yapılması mümkün değildir. Aksi takdirde yeni açılan dava, dava şartı eksikliği nedeniyle usulden reddedilir.

26. Somut olayda da 2015/356 numaralı bireysel başvuru dosyasında birleştirilen 2015/19859 ve 2015/19860 numaralı bireysel başvuru dosyalarının aynı başvurucu (Güzelbahçe/İzmir Şubesi) tarafından sunulduğu, başvuru konusu olayların ve ihlal iddialarının da aynı olduğu, dolayısıyla 2015/19860 numaralı başvurunun mükerrer başvuru olduğu sonuçta iki başvuru arasında derdestlik sorunu bulunduğu tespit edilmiştir.

27. Bu durumda 6216 sayılı Kanun’un 49. maddesinin (7) numaralı fıkrasına göre, mükerrer başvuru halinde 6100 sayılı Kanun’un 114. ve 115. maddeleri gereği işlem yapılması ve karar verilmesi gerekmektedir.

28. Açıklanan nedenle başvurucu Güzelbahçe/İzmir Şubesinin 2015/19860 numaralı bireysel başvurusunun mükerrer başvuru olması nedeniyle reddine hükmedilmesi gerekir.

b. 2015/19860 Numaralı Bireysel Başvuru Dosyası Dışında Diğer Bireysel Başvuru Dosyalarında Yer Alan İhlal İddiaları

29. Başvuru dosyaları kapsamında yapılan değerlendirmelerden, açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilmezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedenin de bulunmadığı anlaşılan başvuruların, kabul edilebilir olduklarına karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

30. Başvurucular, hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi ve ceza kesilmesi dolayısıyla Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

31. Bakanlık görüşünde öncelikle başvurunun değerlendirilmesinde Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının görüşlerinin alınması hususunu Anayasa Mahkemesinin takdirine sunularak, başvurucuların adil yargılanma hakkı kapsamındaki şikayetlerinin yargılamanın sonucuna yönelik kanun yolu niteliğinde şikayetler olduğu belirtilmiş bu yönden açıkça dayanaktan yoksunluk kararı verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

32. Bakanlık görüşünde başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki şikayetleri yönünden ise Anayasa Mahkemesinin aynı konuya ilişkin önceki kararından alıntılara yer verilerek söz konusu kararda vergilendirme işlemlerinin kanuni dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle vergi asılları bakımından doğan sonuç dolayısıyla vergi cezaları bakımından ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmediği ancak verginin salınmasına ilişkin işlemin açıkça hatalı veya açıkça keyfi olmadığı, en azından bu hususun vergi aslı ve vergi cezası bakımından ayrı ayrı incelenmesinin uygun olacağı kanaatinde olunduğu ifade edilmiştir.

33. Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunan başvurucular, kendilerine tarh edilen vergi aslı ve cezalarının, Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun aynı konuya ilişkin 2014/6192 numaralı başvuruya yönelik kararında da belirtildiği üzere "kanunilik" şartını taşımadıklarını dolayısıyla mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ayrıca bireysel başvuruya konu yargılamalar safhasında kendileri tarafından ibraz edilen ve uyuşmazlığın esasına etki edecek önemdeki delillerin Derece Mahkemelerince keyfi olarak dikkate alınmamasından dolayı adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ifade etmişlerdir.

34. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

 Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

 Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

35. Anayasa'nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

36. Anayasa'nın “Vergi ödevi” kenar başlıklı 73. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Vergi, resim, harç ve benzeri malî yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.”

37. Anayasa’nın 13. maddesi temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri, 35. maddesi mülkiyet hakkının sınırlandırılmasına ilişkin özel ilkeleri tespit ederken vergi ödevine ilişkin 73. maddesi ise vergi yoluyla mülkiyet hakkına yapılacak müdahalelerin anayasal sınırlarına ilişkin özel hükümler içermektedir. Bu durumda Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği, başvuru konusu somut olayın değerlendirilmesinde ilgili Protokol hükmü ve Anayasa’nın 35. maddesiyle birlikte 13. ve 73. maddelerinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Böylelikle mülkiyet hakkına yönelik vergisel müdahalelerin hukuka uygunluğunu sağlayacak sınırlar ortaya konularak mülkiyet hakkının Anayasa hükümleri çerçevesinde yeterli ve etkili bir şekilde korunması sağlanmış olacaktır Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], § 40).

38. Anayasa'nın 13. maddesinde yapılan düzenlemeye uygun bir şekilde 35. maddesi de mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların kanunla düzenlenmesi gerektiğini ifade etmektedir. Kanunla düzenleme gerekliliğine ilişkin hükümlerin ifade tarzı, mülkiyet hakkına getirilecek sınırlamaların mutlaka şekli anlamda kanun ile yapılması zorunluluğuna işaret etmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], § 41).

39. Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerinde yer alan mülkiyet hakkına yönelik sınırlamaların kanunla yapılabileceğine ilişkin düzenlemeye paralel olarak verginin kanuniliği ilkesinin düzenlendiği Anayasa'nın 73. maddesinin üçüncü fıkrası hükmü ile vergi mükellefi bakımından vergisel yükümlülüklerin "belirliliği" ve "öngörülebilirliği" ve bu bağlamda vergi mükelleflerinin hukuki güvenliği sağlanmak istenmiştir. Söz konusu ölçütler mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin kanunla yapılması zorunluluğunun alt ölçütleri olarak da kabul edilen ölçütlerdir. Verginin belirli ve öngörülebilir olması, vergiye ilişkin hükümlerin "açık ve anlaşılır" olmasını gerektirmekte olup Anayasa'nın 73. maddesinin üçüncü fıkrası ile Türk hukukunda vergisel yükümlülüğün mutlaka kanunla konulmasını zorunlu tutan Anayasa hükmünün, vergi yoluyla mülkiyet hakkına yönelik müdahaleler karşısında kişilere AİHS'e göre daha üst düzey bir koruma sağladığı söylenebilir. Bu husus, Anayasa Mahkemesince "Verginin kanuniliği ilkesi, takdire dayalı keyfî uygulamaları önleyecek sınırlamaların yasada yer almasını gerektirmekte ve vergi yükümlülüğüne ilişkin düzenlemelerin konulması, değiştirilmesi veya kaldırılmasının yasa ile yapılmasını zorunlu kılmaktadır. Buna göre vergide yükümlü, matrah, oran, tarh, tahakkuk, tahsil, uygulanacak yaptırımlar ve zamanaşımı gibi konuların yasayla düzenlenmesi zorunludur." denilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmuştur (AYM, E.2009/63, K.2011/66, 14/4/2011). Bu durumda Anayasaya göre mülkiyet hakkına vergi yoluyla yapılan müdahalenin mutlaka kanuna dayanması gerekmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], § 42).

40. Anayasa'nın 35. maddesinde olduğu gibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) Ek 1 No.lu Protokolde de mülkiyet hakkının mutlak bir hak olmadığı ve kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Ancak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre mülkiyet hakkını sınırlamaya yönelik müdahalelerin meşru sayılabilmesi için belli ölçütleri içermesi gerekmektedir. Buna göre müdahale, kamu yararı amacıyla yapılmalı, hukuka dayalı olmalı ve ölçülü olmalıdır (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], § 43).

41. Nitekim incelenmekte olan başvurular ile aynı şikâyetlerin ileri sürüldüğü ve Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunca 12/11/2014 tarihinde karara bağlanan 2014/6192 numaralı bireysel başvuru dosyası kapsamında yapılan değerlendirmede, mülkiyet hakkına yapılan müdahalelere ilişkin AİHM içtihatlarından örneklere yer verilmiş, şikâyet konusu olayda mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin varlığı kabul edilmiş, her ne kadar vergi ile alakalı konularda devletin diğer alanlara göre daha geniş bir takdir hakkı olduğunun kabulü gerekse dahi, özellikle Anayasa hükümleri dikkate alındığında somut olay temelinde mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanun ile öngörülmüş olma ölçütünün önemi belirtilerek bu ölçütün alt ölçütleri olan "ulaşılabilirlik" ve "öngörülebilirliğin" sağlanıp sağlanmadığı tartışılmıştır(Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], §§ 44-60).

42. Anılan bireysel başvuru kapsamında yapılan değerlendirme sonucunda, söz konusu şikâyetler bağlamında mülkiyet hakkına vergi tarhiyatı ve vergi cezaları ile yapılan müdahaleler açısından "öngörülebilirlik" koşulunun ancak 2013 yılında ortaya çıkan Danıştay Daire kararları ile sağlanabileceği kanaatine varılmış ve bu tarihe kadar yapılan vergi tarhiyatları ile kesilen vergi cezalarının söz konusu koşulu karşılayamadığı değerlendirilerek, mülkiyet hakkı yönünden ihlal kararı verilmiştir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], § 61).

43. Öte yandan aynı şikâyetleri içeren başvurular Anayasa Mahkemesi önüne bireysel başvuru yolu ile taşınmaya devam edilmiş, Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümünce bu kapsamda toplam 847 adet bireysel başvuru dosyası üzerinde inceleme yapılmış ve 15/10/2015 tarihinde 2014/6193 numaralı bireysel başvuru kapsamında mülkiyet hakkı yönünden ihlal kararı verilmiştir (Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri, B. No:2014/6193, 15/10/2015).

44. Açıklanan nedenlerle ve incelenmekte olan başvurularda yer alan şikâyetleryönünden de Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192 ve Türkiye İş Bankası A.Ş. Şubeleri, B. No:2014/6193 kararlarından ayrılmayı gerektirir bir durum görülmediğinden,somut başvurular bakımından da öngörülebilirliğin ancak 2012 yılında yapılan vergi incelemesi üzerine tarh edilen vergilere karşı açılan davalar sonucu 2013 tarihli Danıştay Daire ilamlarıyla söz konusu olduğu anlaşıldığından başvurulara konu edilen vergilendirme işlemlerinin ilişkin olduğu vergilendirme dönemleri (2008-2011 yılları arası) itibarıyla, Anayasa'nın 73. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan verginin kanuniliği ilkesi gereği kanuni düzeyde sağlanması gereken öngörülebilirliğin sağlanamadığı, kanun hükümlerindeki öngörülemezliğin kanun altı idari uygulamalar ve düzenlemeler veya yargısal içtihatlarla giderilemediği, bu durumda başvurucular tarafından 2007-2011 yıllarında Vakfa ödenen katkı paylarının ücret sayılarak vergilendirilmesine ilişkin işlemlerin, öngörülebilir kanuni dayanağının bulunmadığı sonucuna varıldığından vergi asılları bakımından varılan sonuç dolayısıyla vergi cezaları bakımından ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek görülmeyerek Vakfa yapılan katkı payı ödemeleri üzerinden vergi ve ceza tahsil edilmesi nedeniyle başvurucuların, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının ihlal edildiğinin kabul edilmesi gerekmektedir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

45. Başvurucular, hukuka aykırı bir şekilde vergi tarh edilmesi ve ceza kesilmesi dolayısıyla Anayasa'nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet haklarının ihlal edildiğinin tespiti ile yeniden yargılama yapılması veya tazminat ödenmesi talebinde bulunmuşlardır.

46. 6216 sayılı Kanun’un “Kararlar” kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

47. Başvurucu Banka Şubeleri hakkında yürütülen vergi incelemesi sonunda, başvurucular adına 2007, 2008, 2009, 2010 ve 2011 yılları için gelir vergisi ve damga vergisi tarh edilerek vergi cezaları kesilmiş, bunların bir kısmı ihbarname ile başvuruculara tebliğ edilmiş ve ekli tablolunun I sütununda belirtilen tarihlerde aynı tablonun H sütununda net tutarlarına yer verilen vergi, gecikme faizi ve cezalar, başvurucular tarafından ödenerektahsilat işlemleri tamamlanmış; bir kısım ödemelere ilişkin tahsilat işlemleri ise henüz sonuçlanmamıştır. Söz konusu vergilendirme işlemleri dolayısıyla başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği tespit edilmiş olup başvurucuların kişisel yararı gözönünde bulundurulduğunda başvurucular açısından yalnızca ihlalin tespitiyle giderilemeyecek olan maddi zararın bulunduğu anlaşıldığından başvurucular tarafından ödenen vergi, gecikme faizi ve cezalar miktarınca tazminatın başvuruculara ödenmesine; henüz tahsilat işlemleri tamamlanmamış olan başvurular açısından ise tahsilat işlemlerinin iptaline karar verilmesi gerekir.

48. Avukat Gülcan Erdoğan Tosun tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Umut İşçi tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Azer Sönmez tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Zerrin Deniz Köktürk Suvarlı tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Levent Uygur tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Elif Papila Bahadır tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Özgür Dalkılıç tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Yasemin Kurnaz tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Barış Cantosun tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Medar Acar tarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, Avukat Yasin Onaytarafından temsil edilen başvuruculara 1.800 TL vekâlet ücretinin müştereken ödenmesine, dosyadaki belgelerden tespit edilen 226,90 TL harç giderinden oluşan yargılama giderinin 2015/19860 numaralı başvuru dosyası hariç tutulmak üzere, her bir başvurucuya ayrı ayrı ödenmesine karar verilmesi gerekir.

49. 2015/19860 numaralı bireysel başvuru dosyası yönünden başvurucu Güzelbahçe/İzmir Şubesi tarafından yapılan 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucu üzerinde bırakılmasınakarar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucuların kamuya açık belgelerde kimliklerinin gizli tutulması taleplerinin REDDİNE,

B. 2015/19860 numaralı bireysel başvurunun mükerrer başvuru olması nedeniyle REDDİNE,

C. Diğer başvurular yönünden başvurucuların mülkiyet haklarının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Diğer başvurular yönünden başvurucuların Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı anlaşıldığından 2015/19860 numaralı bireysel başvuru dosyası dışında başvuruculardan tahsil edilen, ödeme tarihleri ve ödeme miktarları ekli tablodabelirtilen (I ve H sütunları) net tutarların tahsil tarihi itibarıyla yasal faizi ile birlikte TAZMİNAT OLARAK ÖDENMESİNE, henüz tahsilat işlemlerinin tamamlanmadığı anlaşılan başvurular açısından TAHSİLAT İŞLEMLERİNİN YAPILMAMASINA,

F. Mükerrer olarak yapılan 2015/19860 numaralı başvuru hariç olmak üzere ekli tabloda yer alan 134 başvuru üzerinden hesaplanan 30.404,60 TL harç ve 19.800TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 50.204,60 TL yargılama giderinin BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,

G. 2015/19860 numaralı mükerrer olarak yapılan bireysel başvuru dosyası yönünden başvurucu Güzelbahçe/İzmir Şubesi tarafından yapılan 226,90 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

H. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

I. Kararın bir örneğinin ilgili Mahkemelere GÖNDERİLMESİNE,

J. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE

22/9/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.