2016/12450 K. 2019/8996 T. 9.12.2019

11. CD., E. 2016/12450 K. 2019/8996 T. 9.12.2019

T.C. Yargıtay Başkanlığı - 11. Ceza Dairesi
Esas No.: 2016/12450
Karar No.: 2019/8996
Karar tarihi: 09.12.2019
 

MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi

SUÇ : Vergi Usul Kanununa Muhalefet

HÜKÜM : Mahkumiyet

Ortaköy Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın 22.02.2013 tarihli 2013/8 Soruşturma ve 2013/62 Esas sayılı iddianamesi ile sanık hakkında Konya Küçük ve Orta Ölçekli Mükellefler Grup Başkanlığı‘nın 20.12.2012 tarihli ve 2012-A-3007/48 sayılı Vergi Suçu Raporuna istinaden, “2010 takvim yılında sahte fatura kullanma“ suçundan açılan kamu davasının, Ortaköy Asliye Ceza Mahkemesi‘nin 01.03.2013 tarihli 2013/47 Esas ve 2013/105 sayılı kararı ile iş bu dosya ile birleştirilmesine karar verilmiş ise de; Mahkemece birleşen ve iş bu davanın esasını teşkil eden Ortaköy Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın 24.08.2011 tarihli 2011/514 Soruşturma ve 2011/278 Esas sayılı iddianamesine konu, ... Vergi Dairesi Başkanlığı‘nın 09.05.2011 tarihli VDENR-2011-2812/13 sayılı Suç Duyurusu Raporuna konu edilen, “2010 takvim yılında sahte fatura kullanma“ eylemlerinin bir bütün halinde TCK‘nin 43. maddesi uyarınca zincirleme suç oluşturduğu dikkate alınmaksızın, sanığın birleşen dosyada yer alan eylemleri yönünden mükerrerlik nedeniyle red kararı verildiğinden ve bu karara yönelik herhangi bir temyiz talebi bulunmadığından, sanık hakkında Ortaköy Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın 24.08.2011 tarihli 2011/514 Soruşturma ve 2011/278 Esas sayılı iddianamesine konu eylemlerine ilişkin olarak verilen mahkûmiyet kararına hasren yapılan temyiz incelemesinde;

Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu‘nun 08.11.2018 tarihli 2018/427 Esas ve 2018/517 Karar sayılı ilamı ile sahte fatura düzenleme ve kullanma suçlarında suça konu faturaların, 213 sayılı VUK‘nin 230. maddesine göre yalnızca unsurlarının tespiti amacıyla incelenmesinde zorunluluk olmadığının ve suça konu faturaların Adli Emanetin 2012/98 Esas sırasında bulunduğunun anlaşılması karşısında, tebliğnamedeki bu hususa ilişen bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.

1-Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 141/3, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 34/1, 230, 232 ve 289. maddeleri gereğince mahkeme kararlarının Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde açık ve gerekçeli olması ve Yargıtay'ın bu işlevini yerine getirmesi için gerekçede iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin belirtilmesi, mevcut delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin açıkça gösterilmesi, bu delillere göre ulaşılan sonuçların, iddia, savunma ve dosyadaki diğer belgelere ilişkin değerlendirmeler ile sanığın eylemlerinin ve yüklenen suçların unsurlarının nelerden ibaret olduğunun, hangi gerekçeyle hangi delillere üstünlük tanındığının açık olarak gerekçeye yansıtılması, delillerle sonuç arasında bağ kurulması gerektiği gözetilmeden, Anayasa ve 5271 sayılı Kanun'un amir hükümlerine aykırı şekilde; sanık hakkında, Ortaköy Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın 22.02.2013 tarihli 2013/8 Soruşturma ve 2013/62 Esas sayılı iddianamesi ile dava konusu edilen Teknik Makine Hırdavat İnşaat Elek. Metal. İth. İhr. San. ve Tic. Ltd. Şti.‘den alınan 16 adet ve ...‘tan temin edilen 32 adet fatura yönünden, CMK‘nin 223/7. maddesi uyarınca mükerrerlik nedeniyle red kararı verildiği belirtilmesine ve Ortaköy Cumhuriyet Başsavcılığı‘nın 24.08.2011 tarihli 2011/514 Soruşturma ve 2011/278 Esas sayılı iddianamesine konu ... isimli mükelleften temin edilen 12 adet fatura yönünden mahkûmiyet hükmü kurulmasına karşın, hükmün gerekçe kısmında sanığın 60 adet sahte fatura kullandığının kabul edilmesi, mahkûmiyet kararı verilirken hangi delillere üstünlük tanındığının karar yerinde tartışılmaması ve gerekçede 18 yaşından büyük olan sanıktan “suça sürüklenen çocuk“ olarak söz edilmesi suretiyle hükmün karıştırılması,

2-Kabule göre de;

a)25.04.2010 olan suç tarihinin, gerekçeli karar başlığında “09.03.2010“ olarak yanlış yazılması,

b)... Vergi Dairesi Başkanlığı‘nın 09.05.2011 tarihli VDENR-2011-2812/13 sayılı Suç Duyurusu Raporuna konu edilen, ... isimli mükelleften temin edilen 12 adet faturanın tamamının 2010 yılı Mart ayına ait olması ve KDV indiriminde kullanılması nedeniyle, aynı beyanname döneminde birden çok sahte fatura kullandığı kabul edilen sanık hakkında TCK'nin 43. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığı, faturaların adet ve tutarları, zarar miktarı, kastın yoğunluğu ve suçun işlenmesindeki özellikler dikkate alınarak temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesiyle yetinilmesi gerektiği gözetilmeden zincirleme suç hükümlerinin uygulanması,

c)5237 sayılı TCK’nin 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 09.12.2019 tarihinde oy çokluğuyla verildi.

KARŞI OY

Sayın çoğunluk ile aramızdaki farklılık mükerrirlik nedeni ile reddedilen dava dosyasındaki delillerin mükerrirliğe esas oluşturan diğer dava dosyasında delil olarak nazara alınıp alınamayacağı noktasındadır.

Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım "olmazsa olmaz" (sine qua non) şartlar aranır. Muhakeme yapılmasına engel olan bu şartlardan birisi "Non bis in idem” olarak ifade edilen, hüküm veya açılmış dava bulunmamasıdır.

Kanunlarda açıkça yazılı olmadan da yaşayan bir hukuk normu olarak uygulanan, doktrinde de kabul olunan ve muhakeme hukukunun ana ilkelerinden olan "Non bis in idem” ilkesi 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK'nin "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında; “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir” şeklinde düzenlenmiştir.

"Non bis in idem" ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup, konu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 7 numaralı Ek Protokolünün "Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı" başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; “Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne veya yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkum edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez” şeklinde ifade edilmiştir. Düzenlemelerden de açıkça anlaşıldığı üzere bu hukuk normunun amacı sanığın aynı olay nedeni ile iki kez yargılanmasının önüne geçmektir.

Gerek 1412 sayılı CMUK ile getirilen yargılama sisteminde gerekse CMK’da pozitif hukuk normu olarak düzenlenen kanıt yasakları ise soruşturma veya kovuşturma sırasında hukuka aykırı usul ve yöntemlerle elde edilmiş delillerin hükme esas alınamayacağına ilişkindir. Nitekim 5271 sayılı CMK’nın da 206. maddesinde “kanuna aykırı elde edilmiş delillerin red olunacağı” belirtilmiştir. Bu kapsamda örneğin, usulsüz arama, elkoyma kararları sonucu elde edilmiş deliller yine tanıkların usulsüz dinlenmesi, keza sanığın kendisini veya yakınlarını suçlayan beyana zorlanması sonucu elde edilen deliller gibi yasa dışı elde edilmiş hukuka aykırı delillerin yargılamada ispat aracı olarak kullanılamayacağı Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa ve kanunlarda tartışmasız bir şekilde açıkca düzenlenmiştir. Öte yandan CMK 217. maddesinde ise yüklenen suçun, hukuka uygun olarak elde edilmiş her türlü delille ispat edilebileceği belirtilmiştir. CMK’nın “Bağlantılı Davalar” başlıklı bölümünde de bu tür dava dosyalarının gerektiğinde birleştirilerek delillerin birlikte incelenmesi gerektiğine ilişkin düzenlemeler mevcuttur.

Bu düzenlemelerden beklenen amaç ise birleştirilen davalar arasında zincirleme suç ilişkisi olup olmadığı, davalar arasında mükerrirlik ilişkisinin bulunup bulunmadığı ve dava dosyalarındaki delillerin birbirini etkileme durumunun olup olmadığının araştırılarak ceza adaletinin sağlanması ve mükerrir yargılamaların önüne geçilmesidir.

Yüksek Yargıtayın yerleşik karar ve uygulamalarından bilindiği üzere henüz sonuçlanmamış dava dosyaları arasında mükerrirlik iddiası olması halinde dava dosyalarının birlikte incelenmesi ve sonucuna göre değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Davalardan birinin önceden sonuçlanmış olduğu durumlarda da her iki dava dosyasındaki delillerin birlikte değerlendirilmesine engel bir durum bulunmamaktadır. Çünkü her iki davanın mükerrir olup olmadığı ve zincirleme suç ilişkisi ancak bu şekilde tespit edilebilecektir. Bu incelemede delillerden bir kısmının önceki davada bir kısmının diğer (mükerrir) dava dosyasında olduğunun anlaşılması halinde mükerrir dava dosyası delil olarak dosya içerisine konularak o dosya içerisindeki delillerden de sübut ve zincirleme suç ilişkisi yönünden istifade edilmesine engel bir düzenleme bulunmamaktadır. Çünkü; sadece mükerrirlikten dolayı açılan dava red edilmektedir. Dava dosyası içerisindeki deliller geçerliliğini korumakta olup yasa dışı elde edilmiş yasak bir delil bulunmamaktadır. Dolayısı ile mükerrirlikten red edilen dava dosyası içerisindeki delillerin sübut ve zincirleme suç ilişkisi yönünden değerlendirilmesi mümkün hatta bazı durumlarda zorunludur. Bu nedenle mükerrirlikten red edilen dava dosyası içerisindeki delillerin yasak delil olduğu ve kullanılamayacağı düşüncesi dayanaktan yoksundur. Nitekim mahkeme de kararının gerekçesinde mahkumiyet kararını sadece derdest davadaki delillere değil mükerrirlikten red edilen dava dosyasındaki delillere de dayandırmıştır. Bu hali ile gerekçe ile hüküm arasında bir çelişki olmadığı gibi yasak bir delilin kullanılmasıda söz konusu değildir.

Açıklanan nedenlerle kararın onanması gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun bozma düşüncesine katılmadığımı saygı ile arzederim.

KARŞI OY:

Dairemizin 2016/12450 Esas, 2019/8996 Karar sayılı 09.12.2019 tarihli kararına ilişkin muhalefet şerhi:

I- Görüş ayrılığının konusu:

Sayın çoğunluk ile aramızdaki görüş ayrılığı, davanın mükerrer olduğu gerekçesi ile reddine karar verildiği hallerde reddine karar verilen dava dosyasındaki delil ve konuların görülmekte olan diğer ceza davasında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususu ila tek vergi beyannamesinde kullanılan faturalar nedeni ile zincirleme suç hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağına ilişkindir.

II- Davanın mükerrerlikten reddi halinde dava dosyasındaki delil ve konuların yürütülmekte olan diğer davada değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususu ile ilgili görüşlerimiz:

CMK 223/7 maddesinde “Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir” şeklinde düzenlenen "non bis in idem prensibi" gereğince bir fiilden dolayı bir kişi hakkında ceza davası açıldıktan sonra o davanın muhakemesi sona ermeden aynı fiilden dolayı aynı kişi hakkında ikinci bir ceza davası açılamaz.

Ceza Genel Kurulunun 08.10.2002 gün ve 199-347 sayılı kararında da belirtildiği üzere, muhakeme koşullardan birisi de “yargı bulunmaması” koşuludur. Ceza yargılamasının bir “yargı” ile sona ermesi durumunda, “yargı otoritesinin” özelliği gereği aynı konuda yeni bir yargılama yapılamayacaktır. Bu kuralın en önemli sonucu, aynı suçtan dolayı aynı sanık aleyhine tekrar ceza davası açılamamasıdır. Yargının değerlilik otoritesinin bir çeşidi olarak “non bis in idem” diye ifade edilen bu kural, yargılama hukukunun ana ilkelerindendir. (C.G.K. 13.12.2011 tarih ve 2011/342 Esas, 2011/271 Karar )

Kanun koyucunun "non bis in idem" kuralı gereğince aynı fiilden dolayı sanığın ikinci kez yargılanmasını ve muhakemenin tekrarlanması önlemeyi amaçladığı ve ikinci açılan davanın CMK 223/7 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılsa da; bu durum aynı fiil ve konuya ilişkin tüm delillerin muhakemesi devam eden davada değerlendirilmesine engel teşkil etmeyecektir. Çünkü delillerin ve konunun aynı fiile ilişkin olduğu düşünüldüğünde muhakemesi devam eden yargılamada değerlendirilip dikkate alınmalıdır.

Örnek vermek gerekirse; failin üzerinde ele geçen 2 adet belgenin (nüfus cüzdanı ve sürücü belgesi) sahteliği iddiası ile hakkında ceza davası açılıp yargılaması devam ederken, daha başlangıçtaki soruşturma aşamasında kriminal incelemeye gönderilen sürücü belgesi ile ilgili kriminal rapor ve ekindeki sürücü belgesi aslının Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesi üzerine tekrar yeni bir soruşturma yapılıp aynı sürücü belgesi ile ilgili ikinci bir dava açılması halinde ikinci açılan davanın CMK 223/7 maddesi uyarınca reddine karar verilmeli, ancak sürücü belgesi aslı ve kriminal rapor görülmekte olan ve ilk açılan dava dosyasında suçun maddi konusu ve delil olarak değerlendirilmelidir.

III- Sahte fatura kullanma suçlarında zincirleme suç kavramı ile ilgili değerlendirmemiz:

5237 sayılı TCK’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır' şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır" şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nun "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.

Zincirleme suç 5237 sayılı TCK'nın 43/1 maddesinde "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.

Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK'nin 43. maddesindeki "değişik zamanlarda" düzenlemesi karşısında sahte belgelerin kısa süre aralıklarla düzenlenmesi yada kullanılması halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağı düşünülmelidir.

213 sayılı VUK'nun 3/a maddesinde ki "Vergi kanunları lafzı ve ruhu ile hüküm ifade eder. Lafzın açık olmadığı hallerde vergi kanunlarının hükümleri, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı gözönünde tutularak uygulanır." düzenlemesi ile vergi kanunlarına göre defterlerin hesap dönemi itibarıyla tutulduğu, kayıtların her hesap dönemi sonunda kapatıldığı ve ertesi dönem başında tekrar açıldığı düşünüldüğünde; "yeni suç işleme iradesinin" tespiti ve teselsül hükümlerinin uygulanmasında "takvim yılı ve mükellefiyet" ölçütünün esas alınmasının 5237 TCK 'nin genel hükümlerine aykırı olmadığı gibi 213 sayılı VUK daki düzenlemelere de daha uygun olduğu kanaatindeyim.

213 sayılı VUK 359 maddesinde düzenlenen sahte belge kullanma suçu deftere kayıt ile başlayıp vergi indiriminde kullanma ile oluşacağından, kullanma faaliyetinin işleyiş biçimi, mahiyeti, sayısı, deftere kayıt ve sonuçları değerlendirilir, vergilendirme dönemleri ve beyanname tarihlerine bakılır. Kullanma eylemi deftere kayıt anından itibaren beyanname tarihine kadar devam edeceğinden dava zamanaşımının hesaplanması bakımından en son suç tarihi olarak beyanname tarihi esas alınır. Teselsülün bittiği tarih ise en son beyanname tarihi olur.

Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda aynı kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, işlediği her bir suçtan dolayı faile ayrı ceza yerine artırılmış bir ceza verilmesinin mantık ve amacı, failde tespit edilen bir suç işleme kararı ile aynı suçun birden fazla işlenmesi unsurudur. Tarih ve miktarları farklı birden fazla faturanın deftere kayıt ile tek bir dönemde KDV beyannamesinde indirim konusu yapmak sureti ile Hazineye karşı işlendiği kabul edilmesi karşısında "aynı suçun birden fazla işlenmesi" unsuru burada da tam manası ile vardır.

Sahte fatura kullanma suçlarının oluşumu bakımından bir vergilendirme- tarh döneminde tarihleri ve miktarları farklı birden fazla fatura kullanılması halinde de birden fazla fiil olduğu ve her bir faturanın ayrı bir konu olduğu değerlendirildiğinde teselsül hükümlerinin uygulanması gerektiği düşünülmelidir.

Nitekim CGK 05.03.2002 -2002/11-28-2002/179 sayılı kararında özetle; " usulsüzlük cezalarına ilişkin hükümler, kabahatlerin oluşumu akımından hesap dönemi - takvim yılı esas alınmıştır, Bu nedenle KDV indiriminden yararlanmak için hesap dönemi içerisinde ve farklı tarihlerde sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı fatura kullananların eylemlerinin hesap dönemi - takvim yılı esas alınarak teselsül eden bir suçu oluşturduğunun kabul edilmesi yasanın ruhuna aykırı bir yorum tarzı sayılmayacağını" belirtmiştir.

Tarihleri ve miktarları farklı her bir sahte faturanın farklı bir fiil ve konu olduğu düşünüldüğünde KDV indiriminden yararlanmak için bir hesap dönemi içerisinde ve farklı tarihlerde sahte fatura kullananların eylemlerinin hesap dönemi - takvim yılı esas alınarak teselsül eden bir suçu oluşturduğunun kabul edilmesi 5237 sayılı TCK ile 213 sayılı VUK'nun ruhuna aykırı bir yorum tarzı sayılmayacaktır.

Yargıtay 11. Ceza Dairesi başlangıçta vergilendirme dönemlerini dikkate alarak bir yılda bir kaç defa vergi suçunun işlenebileceğini (örn:sahte belgelerin KDV de kullanılması halinde 3 aylık veya 1 aylık vergilendirme döneminde,) değerlendirmiş ise de; CGK 05.03.2002 tarihli 2002/11-28 , 2002/179 sayılı kararında iddianame ile hukuki kesinti oluşmadığı sürece bir takvim yılında (hesap dönemi) işlenen sahte belge düzenleme ve kullanma suçlarında tek suç, farklı takvim yıllarında işlenen suçların ise ayrı suç olarak kabul edilerek kendi içinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul etmiş, uygulamaları da bu yönde gelişmiştir.

" Sanığın atılı suça konu olan faturaları 2008 yılı Mayıs ayına ait KDV beyannamesinde kullanması nedeniyle,.... 5237 sayılı TCK'nın 43 maddesine göre "bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi" halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği; somut olayda sanığın 2008 takvim yılı içinde farklı tarihlerde birden fazla sahte fatura kullanma iddiası karşısında hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması ." (11.C.D. 26.04.2017 tarih ve 2017/1896 Esas , 2017/3132 Karar)

" 5237 sayılı TCK'nın 43. maddesine göre "bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi" halinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiği; somut olayda sanığın aynı takvim yılı içinde farklı tarihlerde birden fazla sahte fatura kullandığının kabul edilmesi karşısında hakkında zincirleme suç hükümlerinin uygulanmaması," (11.C.D. 27.09.2017 tarih ve 2017/8068 Esas, 2017/5973 Karar)

Sonuç olarak Yargıtay uygulamasında 213 sayılı V.U.K'nun 359. Maddesindeki suçlar yönünden bir takvim yılındaki (vergilendirme dönemi) eylemler tek suç, aynı takvim yılında değişik zamanlarda gerçekleştirilen eylemlerin ise zincirleme suçu oluşturacağı kabul edilmiştir.

IV- Somut olay ve kanaatimiz;

Ortaköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2011/514 Soruşturma sayılı evrakı üzerinden 24/08/2011 tarihli iddianame ile ... Akaryakıt Nak. ... Teçhizatları İnş. Mühendisliği Hiz. San. Tic. Ltd. Şti.yetkilisi sanık ... hakkında 2010 takvim yılında sahte fatura kullanmak eyleminden dolayı kamu davası açıldığı,

Sanık ... hakkında dava açan ikinci iddianame olan Ortaköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/8 Soruşturma sayılı 22/02/2013 tarihli iddianamesi ile ... Akaryakıt Nak. ... İnş. Mühendisliği Hiz. San. Tic. Ltd. Şti. yetkilisi olan sanık hakkında "sahte olduğu tespit edilen 48 adet faturayı 2010 yılı defter ve kayıtlarına intikal ettirdiği" iddiası ile sahte fatura kullanmak suçundan dava açıldığı,

Dava dosyalarının birleştirilerek aynı dosya üzerinden yürütülen yargılamada ise 22.03.2013 tarihli ikinci iddianame konusu eylemlerin ilk iddianame konusu eylemler ile aynı olduğu gerekçesi ile CMK'nun 223/7 maddesi uyarınca ikinci açılan davanın reddine, karar verilerek her iki iddianamede dava konusu yapılan ve farklı mükelleflerden alınarak farklı vergi dönemlerinde vergi indiriminde kullanılan toplam 60 adet sahte faturanın 2010 takvim yılında kullanılması nedeni ile sanığın mahkumiyetine karar verilerek sanık hakkında TCK'nin 43. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı anlaşılmıştır.

Esasen ikinci kez düzenlenen 22/02/2013 tarihli iddianamede ilk iddianameden farklı olarak "sahte olduğu tespit edilen 48 adet faturayı 2010 yılı defter ve kayıtlarına intikal ettirdiği" belirtilerek farklı bir eylem anlatılmakta olup sanığın aynı takvim yılında başka mükelleflere ait kullandığı 48 adet sahte faturaya ilişkin tespitin yeni bir suçu oluşturmayıp zincirleme suç içinde değerlendirilmesi gerekirken mükerrer olduğu gerekçesiyle red kararı verilmesi yerinde değil ise de;

Sayın çoğunluğun "mükerrerlikten Red kararı verildiği belirtilmesine ve ... isimli mükelleften temin edilen 12 adet fatura yönünden mahkumiyet hükmü kurulmasına karşın hükmün gerekçe kısmında sanığın 60 adet sahte fatura kullandığının kabul edilmesi ve hükmün karıştırılması " şeklindeki bozma gerekçesi de yerinde değildir.

Şöyle ki; mahkemece "sanığın bir vergi dönemi içerisinde yaklaşık 60 adet sahte faturayı kullanmak suretiyle üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla eyleminin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b-2. maddesinin kapsamında kaldığı kabul edilmiştir." Böylece her iki iddianame ile dava konusu yapılan toplam 60 adet sahte fatura mahkumiyet hükmüne esas alınmış ve sanık hakkında TCK'nin 43. maddesi hükümleri uygulanmıştır.

Kararın gerekçe kısmı ile hüküm kısmına bakıldığında mahkemenin mahkumiyet kararını 12 adet sahte fatura ile sınırlamadığı, aksine kararın gerekçesinde açıkça 60 adet sahte faturanın hükme esas alındığının belirtildiği, gerekçe ile hüküm arasında bir çelişki bulunmadığı anlaşılmaktadır. Non bis in idem kuralı gereğince aynı fiilden dolayı açılan davanın CMK 223/7 maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiği durumlarda dahi aynı fiil ve konuya ilişkin tüm delillerin muhakemesi devam eden davada değerlendirilip dikkate alınmasında engel bir durum bulunmadığı gözetildiğinde mahkemenin görmekte olduğu her iki davada ki delil ve konuları mahkumiyet kararına esas alabileceği kabul edilmelidir.

Kaldı ki somut olayda sanığın eyleminin aynı takvim yılında zincirleme suç içinde kalan sahte fatura kullanma eylemini oluşturduğu, mahkemenin dava konusu olan 2010 takvim yılında kullanılan tüm faturaları mahkumiyet hükmüne esas almasında yasal bir engel bulunmadığı düşünülmelidir.

Sayın çoğunluğun kabule göre 2/b maddesindeki "...12 adet faturanın tamamının 2010 yılı Mart ayı KDV indiriminde kullanılması nedeniyle aynı beyanname döneminde birden çok sahte fatura kullandığı kabul edilen sanık hakkında TCK'nin 43. maddesinin uygulanma koşullarının bulunmadığına" ilişkin bozma gerekçesine de katılmak mümkün değildir.

Şöyle ki; ilk iddianame ekindeki vergi suçu raporu konusu faturaların her birinin tarihleri (09.03.2010- 18.03.2010- 20.03.2010- 22.03.2010- 23.03.2010- 24.03.2010- 25.03.2010- 26.03.2010- 27.03.2010- 29.03.2010- 30.03.2010- 31.03.2010) ve tutarları farklı olup her bir faturanın ayrı fiil ve konu olduğu düşünüldüğünde; bir aylık KDV beyannamesinde kullanılması durumunda da sanık hakkında TCK'nin 43/1 maddesindeki zincirleme suç hükümleri uygulanmalıdır.

Şirket yetkilisi sanığın vergi incelemeleri sırasındaki beyanında "söz konusu mükellef tarafından düzenlenen faturalarda belirtilen malları gerçekten satın aldık, malları işyerimizde teslim aldık, fatura bedelleri karşılığında senet düzenleyerek verdik, faturaları sahte olduğunu bilmeden kayıtlarımıza intikal ettirdik" şeklindeki beyanı da dikkate alındığında, mükellefin 12 adet sahte faturayı 2010 yılı yasal defterlerine kaydetip, dönem kazancının tespitinde maliyet/gider unsuru olarak dikkate almış, faturalarda tutarları yer alan KDV'lerini ilgili dönemde indirim konusu yaptığı anlaşılmıştır.

Tarih ve miktarları farklı birden fazla 12 adet faturanın deftere kayıt ile tek bir dönemde KDV beyannamesinde indirim konusu yapmak sureti ile Hazineye karşı işlendiğinin kabul edilmesi durumunda da "aynı suçun birden fazla işlenmesi" unsuru tam manası ile vardır.

Mahkemenin, "....sanığın bir vergi dönemi içerisinde yaklaşık 60 adet sahte faturayı kullanmak suretiyle üzerine atılı suçu işlediği anlaşılmakla eyleminin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359/b-2. maddesinin kapsamında kaldığı kabul edilmiştir...." şeklinde gerekçelendirerek sanık hakkında 2010 takvim yılında zincirleme sahte fatura kullanma eyleminden dolayı verdiği mahkumiyet kararı yerinde olduğundan, kararın "Onanması" gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluğun "Bozma" düşüncesine katılmıyorum. 09.12.2019