2016/358 K. 2016/397 T. 13.4.2016

VDDK., E. 2016/358 K. 2016/397 T. 13.4.2016

T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2016/358
Karar No.: 2016/397
Karar tarihi: 13.04.2016
 

İstemin_Özeti : Davacı adına, 2006 yılına ilişkin amme alacaklarının tahsili amacıyla düzenlenen 14.8.2009 tarih ve 132,135,136,137,142,145,147,149,150,151,154,155,156 ve 157 sayılı ödeme emirlerinin iptali istemiyle dava açılmıştır.

Konya Vergi Mahkemesi, 28.6.2012 gün ve E:2012/87, K:2012/1009 sayılı kararıyla; 21.2.2007 tarihinde yayımlanan Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde K2'in, Mustafa Yücel’in hisselerini devralarak, şirketin %99,75 ortağı olduğu ve 3 yıllığına şirket müdürlüğüne getirildiği, 15.8.2008 ve 14.11.2008 tarihli tutanaklarda, şirketin işyeri adresinde başka bir firmanın faaliyette bulunduğu, şirket ortakları ve temsilcilerinin ikamet adreslerinin bilinmediği, muhtarlık ve nüfus idaresinde ikamet adreslerinin bulunmadığının tespit edildiği, ayrıca şirket ortağı K1’ın yurt dışında olduğu, ikamet adresinde eşinin oturduğu ve ayrı olduklarının beyan edildiği, şirket ortak ve temsilcilerinin bilinen adreslerinin bulunmadığının tespit edilmesi üzerine re'sen terk işlemi yapıldığı, yapılan incelemede, işyeri adresinin ''A1'' olarak gösterildiği, 21.11.2008 tarih ve 2008/1114/4 sayılı yoklama fişinde K2'in ikamet adresinin de ''A1'' olduğunun görüldüğü, yapılan inceleme neticesinde düzenlenen ihbarnamelerin, mükellefin bilinen adresinde bulunamamasından dolayı 14.4.2009 tarihinde X1 Gazetesinde ilanen tebliğ edildiği, süresinde ödenmeyen kamu alacakları için dava konusu ödeme emrinin düzenlendiğinin anlaşıldığı, ilgililer hakkında ödeme emri tanzim ve tebliğ edilebilmesi için, vergi alacağının tarh ve tahakkukunun usulüne uygun şekilde tamamlanarak amme alacağının kesinleştirilmesi ve vadesinde ödenmemesi gerektiği, olayda, davacı şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin, şirketin adresinde bulunamadığından bahisle ilanen tebliği yoluna gidildiği ancak, adres araştırması yapılırken ilgili dönemde kanuni temsilcisi ve ortağı olan kişilerin adresleri bilinen adresler arasında mütalaa edilip ihbarnamelerin bu adreslere tebliği yoluna gidilmemesi (İlanen tebliğ sonrası düzenlenen ödeme emri ise şirketin kanuni temsilcisinin iâmet adresinde tebliğ edilmiştir) nedeniyle ilanen tebliğ şartları oluşmadığı, bu haliyle 2006 yılına ait amme alacaklarına ilişkin ihbarnameler zamanaşımı süresinin son günü olan 31.12.2011 tarihinden önce, usulüne uygun şekilde tebliğ edilmediğinden, zamanaşımına uğrayan amme alacağı için düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle ödeme emirlerini iptal etmiştir.

Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi, 12.3.2015 gün ve E:2013/3028, K:2015/1184 sayılı kararıyla; davacı şirket adına düzenlenen vergi ve ceza ihbarnamelerinin, şirketin bilinen adresinde tebliğ edilmeye çalışıldığı ancak, söz konusu adreste bulunulmaması üzerine tebliğ edilemeyerek ilanen tebliği yoluna gidildiği, nitekim, şirketin bilinen adresinde bulunmadığının ve faaliyetine son verdiğinin, ilanen tebliğden sonra düzenlenen 29.9.2009, 7.7.2010 ve 22.11.2010 tarihli adres tespit tutanaklarıyla da tespit edildiği, davacının mükellefiyetinin re'sen terk işlemine dayanak alınan 15.8.2008 ve 14.11.2008 tarihli yoklama tutanaklarıyla, şirketin iş yeri adresinde başka bir firmanın faaliyette bulunduğu, şirket ortakları ve temsilcilerinin ikamet adreslerinde tanınmadıkları, muhtarlık ve nüfus idaresinde adreslerinin bulunmadığı, şirket ortağı K1'ın yurt dışında olduğu, ikamet adresinde eşinin oturduğu ve eşinin ayrı olduklarını beyan ettiğinin tespit edildiği, bu nedenle ihbarnamelerin 14.4.2009 tarihinde ilanen tebliğ edilerek aynı zamanda ilan yazısının bir suretinin ilgili muhtarlığa gönderildiği, bu yolla kesinleşen amme alacağının vadesinde ödenmemesi üzerine 6183 sayılı Kanunun 55'inci maddesi gereğince düzenlenen dava konusu ödeme emirlerinin, belirtilen aşamalar sonrasında, idarece yapılan araştırmalar sonucunda şirket ortağı ve müdürü olan K2'e ulaşılarak tebliğ edildiği, davacı şirketin ortağı ve müdürüne ait ikamet adresi, vergi idaresince, şirket tüzel kişiliğiyle ilgili tebliğ evrakının gönderilmesi sırasında göz önünde bulundurulması gereken 213 Kanunun 101'inci maddesinde sayılan bilinen adreslerden olmayıp, tüzel kişilerin bilinen adreslerine tebliğ edilemeyen vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamenin, kanuni temsilci veya ortaklarının bilinen adresler arasında sayılmayan ikamet adresine tebliğe çalışılmadan ilanen tebliğ yoluna gidilerek kesinleştirilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle kararı bozmuştur.

Konya 1. Vergi Mahkemesi, 17.11.2015 gün ve E:2015/1445, K:2015/1725 sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak; 2008 yılında yapılan yoklamalar sırasında adresinde bulunamaması nedeniyle davacı şirketin mükellefiyet kaydının 2004/13 sayılı İç Genelge uyarınca re'sen terkin edildiği görülmekle birlikte, tescil kaydı ticaret sicilinden silinmeyen şirketin hukuken varlığını sürdürdüğü, şirketi temsile yetkili kişinin, kanuni temsilci olduğu hususu dikkate alındığında, hukuken var olan şirkete yapılacak tebliğlerin, temsile yetkili olan kişilere yapılması, bu bağlamda şirketi temsile yetkili olan kişilerin ikametgah adreslerinin bilinen adres kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, şirket hakkında, mükellefiyet kaydının adreste bulunamaması nedeniyle re'sen terki sonrası yapılan incelemede şirketin defter ve belgelerinin ibrazına ilişkin yazının, temsilcisinin ikametgah adresine tebliğe çıkarıldığının görüldüğü, ihbarnamelerin tebliği aşamasında davacı şirketin adresinde bulunamadığından bahisle ihbarnamelerin ilanen tebliği yoluna gidildiği ancak, adres araştırması yapılırken 213 sayılı Kanunun 101'inci maddesinin 7'nci fıkrasında yetkili memurlar tarafından bir tutanakla tesbit edilen adreslerin (ilgilinin tutanakta imzası bulunmak şartıyla) bilinen adres olarak kabul edileceği hükmü dikkate alınarak (yapılan incelemede inceleme elemanı tarafından şirket müdürü nezdinde düzenlenen tutanakta tespit edilen şirket müdürünün adresi) şirketin ilgili dönemde kanuni temsilcisi olan kişi ve/veya kişilerin adresleri bilinen adresler arasında mütalaa edilip şirket adına düzenlenen ihbarnamelerin bu adreslere tebliği yoluna gidilmemesi (İlanen tebliğ sonrası düzenlenen ödeme emri ise şirketin kanuni temsilcisinin ikamet adresinde tebliğ edilmiştir) nedeniyle ilanen tebliğ şartlarının oluşmadığı, hak arama hürriyetinin anayasal güvence altında olduğu, tarafı olduğumuz İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri dikkate alındığında bu hakkın geniş yorumlanmasının hakkaniyete uygun olacağı, davalı idare tarafından yapılan yoklamalar sonucu re'sen mükellefiyet kaydı silinen mükellefler açısından bu mükelleflere yapılacak tebliğlerde hak arama hürriyetini kısıntıya uğratacak işlemlerden kaçınılması gerektiği, "Mernis" sistemi ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının ikametgaha dayalı bu sisteme kaydolduğu, getirilen yasal zorunluluk uyarınca tüm vatandaşlara adres değişikliğini bildirme yükümlülüğü getirildiği; ayrıca, bu sistemin tüm devlet birimleri ile entegrasyonu sağlanarak tüm idari birimlere, vatandaşların güncel ikametgah adreslerini görme imkanı getirildiği, şirketlerin kanuni temsilcilerinin ikametgah adresleri mernis sistemine kayıtlı olup, bu sistemin tüm kamu kurumlarına açık olduğu, yasa koyucu tarafından yapılan son yasal düzenlemeler sonucu idareler tarafından yapılan tebliğlerde mernis adresinin tebliğ adresi olarak dikkate alındığı hususu göz önünde bulundurulduğunda, idare tarafından şirket adına yapılacak tebliğ işlemlerinde şirketlerin kanuni temsilcilerinin mernis adreslerinin de bilinen adres kapsamında değerlendirilmek suretiyle hareket edilmesi, tebliğ yapılamaması halinde ilanen tebliğ yoluna gidilmesi gerektiği, re'sen mükellefiyet kaydı silinen ve bir iş yeri adresi olmayan şirketin işlerinin, kanuni temsilciler eliyle yürütüldüğü dikkate alındığında, şirketin kanuni temsilcilerinin mernis adresinin bilinen adres kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkının, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, mahkemeye etkili erişim hakkını “hukukun üstünlüğü” ilkesinin temel unsurlarından biri olarak kabul ettiği ve bu hakkın, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirdiğini ifade ettiği, bu sebeple hukuki belirsizliklerin ya da uygulamadaki belirsizliklerin tarafların mahkemeye erişimine zarar verdiği durumlarda bu hakkın ihlâl edildiğine karar verildiği, mahkemeye erişim hakkının, kural olarak mutlak bir hak olmayıp, sınırlandırılabildiği, bununla birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkı, özünü zedeleyecek şekilde kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerektiği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, sözleşme sisteminin, bazı durumlarda, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşmenin 6'ncı maddesiyle güvence altına alınan haklardan etkili olarak yararlanılmasını sağlamak için gerekli tedbirleri almasını gerektirdiğini, bunun her şeyden önce hakkında dava açılan kişinin durumdan haberdar edilmesini gerektirdiğini ifade ettiği, bu durumda, vergi dairesinin idarece adresinde bulunmadığı gerekçesiyle mükellefiyet kaydı re'sen terkin edilen şirketlere ilişkin olarak; şirketleri temsile yetkili olan kişilerin ikametgâh (mernis) adreslerini 213 sayılı Kanunda sayılan bilinen adresler kapsamında değerlendirmeyerek, şirket hakkında düzenlenen ihbarnamenin şirketin adresine tebliğe çıkarılmak suretiyle ilanen tebliğ yolunu kullandığı hususu dikkate alındığında, davacı şirketin ihbarnameye karşı dava açma hakkını kullanmasının engellendiği, bu suretle davacı şirketin mahkemeye erişim hakkının da ihlal edildiği gerekçesiyle ısrar etmiştir.

Davalı idare tarafından; re'sen terkin işlemi yapılırken tanzim edilen tutanaklarda, şirketin iş yeri adresinde başka bir firmanın faaliyette bulunduğu, şirket ortakları ve temsilcilerinin ikamet adreslerinde tanınmadıkları, muhtarlık ve nüfus idaresinde kayıtlarının bulunmadığı tespit edildiğinden ilanen tebliğ yoluna gidilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : K3

Düşüncesi : İstemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, Konya 1. Vergi Mahkemesinin 17.11.2015 gün ve E:2015/1445, K:2015/1725 sayılı ısrar kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyiz isteminin reddine, 13.4.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

X - KARŞI OY

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 93'üncü maddesinde, tahakkuk fişinden gayri, vergilendirmeyle ilgili olup hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazıların adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasıyla ilmühaberli taahhütlü olarak; adresleri bilinmeyenlere ilan yoluyla tebliğ edilmesi öngörülmüş, 94'üncü maddesinin 2'nci fıkrasında, tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde bunları idare edenlere veya temsilcilerine yapılacağı, 103'üncü maddesinde, muhatabın adresinin hiç bilinmemesi, bilinen adresinin yanlış veya değişmiş olması ve bu yüzden mektubun geri gelmesi, başkaca sebeplerden dolayı tebliğin yapılmasına imkan bulunmaması hallerinde tebliğin ilan yoluyla yapılacağı ifade edilmiştir. 101'inci maddesinde ise bu Kanuna göre bilinen adreslerin; mükellef tarafından işe başlamada, adres değişikliğinde, işi bırakmada, vergi beyannamelerinde bildirilen adresler ile yoklama fişinde tespit edilen, vergi mahkemesinde dava açma dilekçelerinde ve cevaplarında gösterilen, yetkili memurlar tarafından bir tutanakla tespit edilen (İlgilinin tutanakta imzası bulunmak şartiyle) ve bina ve arazi vergilerinde komisyonlarca tahrir varakalarında tesbit edilen adresler olduğu; mektupların gönderilmesinde bu adreslerden tarih itibarıyla tebligat yapacak makama en son olarak bildirilmiş veya bu makamca tespit edilmiş olanın nazara alınacağı hüküm altına alınmıştır.

Yukarıda değinilen yasal düzenlemelerden anlaşılacağı üzere şirket ortağı ve müdürüne ait ikamet adresi, vergi idaresince, şirket tüzel kişiliğiyle ilgili tebliğ evrakının gönderilmesi sırasında göz önünde bulundurulması gereken 101'inci maddede sayılan bilinen adreslerden değildir. Bir başka ifadeyle, tüzel kişilerin bilinen adreslerine tebliğ edilemeyen vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamenin, kanuni temsilci veya ortakların bilinen adresler arasında sayılmayan ikamet adresine tebliğe çalışılması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır.

Dosyanın incelenmesinden, davacı şirket adına düzenlenen vergi ve ceza ihbarnamelerinin, şirketin bilinen adresinde tebliğ edilmeye çalışıldığı ancak, söz konusu adreste bulunulmaması üzerine ilanen tebliği yoluna gidildiği, nitekim, şirketin bilinen adresinde bulunmadığının ve faaliyetine son verdiğinin, ilanen tebliğden sonra düzenlenen 29.9.2009, 7.7.2010 ve 22.11.2010 tarihli adres tespit tutanaklarıyla da tespit edildiği, öte yandan davacının mükellefiyetinin re'sen terk işlemine dayanak alınan 15.8.2008 ve 14.11.2008 tarihli yoklama tutanaklarıyla, şirketin iş yeri adresinde başka bir firmanın faaliyette bulunduğu, şirket ortakları ve temsilcilerinin ikamet adreslerinde tanınmadıkları, muhtarlık ve nüfus idaresinde ikamet adreslerinin bulunmadığı, şirket ortağı K1'ın yurt dışında olduğu, ikamet adresinde eşinin oturduğu ve eşinin ayrı olduklarını beyan ettiğinin tespit edildiği, bu nedenle ihbarnamelerin 14.4.2009 tarihinde ilanen tebliğ edilerek aynı zamanda ilan yazısının bir suretinin ilgili muhtarlığa gönderildiği, bu yolla kesinleşen amme alacağının vadesinde ödenmemesi üzerine 6183 sayılı Kanunun 55'inci maddesi gereğince dava konusu ödeme emirlerinin düzenlendiği anlaşılmıştır.

Bu durumda, davacı şirketin bilinen adresine tebliğ edilemeyen vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamenin, kanuni temsilci veya ortaklarının ikamet adresine tebliğe çalışılmadan ilanen tebliğ yoluna gidilerek kesinleştirilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığından aksi gerekçeyle ödeme emrinin iptali yolunda verilen ısrar kararının bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.