2016/512 K. 2016/585 T. 11.5.2016

VDDK., E. 2016/512 K. 2016/585 T. 11.5.2016

T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2016/512
Karar No.: 2016/585
Karar tarihi: 11.05.2016

İstemin_Özeti : Tasfiyesi tamamlanmış şirket adına, Ocak ilâ Aralık dönemleri için re'sen salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri ile kesilen özel usulsüzlük cezası davaya konu yapılmıştır.

İzmir 4. Vergi Mahkemesi 14.4.2010 gün ve E:2010/137, K:2010/509 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14'üncü maddesinin 3(c) ve 15'inci maddesinin 1 (b) bentleri, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10'uncu maddesi ve 377'nci maddesinin 1'inci fıkrası ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 32'nci maddesine değindikten sonra; Mahkemelerinin 26.1.2010 günlü ara kararı üzerine sunulan Menemen Ticaret Sicil Memurluğunun 24.2.2010 tarih ve 367 sayılı yazısına göre davacının tasfiye memuru olmadığının anlaşıldığı, tasfiye halindeki bir şirketin vergi borçlarının kanuni muhatabının tasfiye memuru olması gerektiği hususunun 213 sayılı Kanunun 10 ve 6183 sayılı Kanunun 32'nci maddesi hükümlerine göre tartışmasız olduğu, bu nedenle, söz konusu ihbarnamelere karşı tasfiye memurunun, borcun kanuni muhatabı sıfatıyla şirket adına dava açması gerekirken, bu aşamada şirketin kanuni temsilcisi konumunda bulunmayan şahsın ihbarnamelere karşı, 213 sayılı Kanunun 377'nci maddenin 1'inci fıkrası hükmü gözönünde bulundurulduğunda dava açma hakkı bulunduğundan söz edilemeyeceği gerekçesiyle davayı ehliyet yönünden reddetmiştir.

Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 14.11.2013 gün ve E:2010/7554, K:2013/9961 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'nci maddesinin 1'inci fıkrasının (a) bendi ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10'uncu maddesinin 1, 2 ve son fıkralarına değindikten sonra; davacı şirketin 26.6.2006 tarihinde tasfiyeye girdiği ve tasfiye sürecinin tamamlandığı hususunun 8.8.2007 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlandığı, 18.11.2009 tarihli vergi ceza ihbarnamelerinin tebliği üzerine tasfiyesi tamamlanan şirket adına dava açıldığı, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişiliklerinin, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona ereceği, ticaret sicilinden silindiği tarihten sonra, haklara sahip olması, borçlu kılınması mümkün olmayan münfesih şirket adına re'sen tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen vergi ziyaı ve özel usulsüzlük cezalarına ilişkin ihbarnamelerin iptaline karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuş; vergi idaresinin karar düzeltme istemini reddetmiştir.

Bozma kararına uymayan İzmir 4. Vergi Mahkemesi, 17.12.2015 gün ve E:2015/1638, K:2015/1739 sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak; eski müdür ve ortağı olan Muhlis Akgün tarafından imzalanan dava dilekçesi ile şirket adına dava açıldığı, Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, ticaret sicilinden silinmeleriyle tüzel kişilikleri sona eren şirketlerin taraf ehliyeti de aynı tarihte son bulacağından, bu tarihten sonra eski tüzel kişiye karşı veya onun adına dava açılmasına, temsil edilmesine hukuken olanak bulunmadığı, bu durumda, tasfiyesi sona erdikten sonra limited şirket adına yapılan ancak, hukuken sonuç ifade etmeyen tarhiyatlara karşı dava açılamayacağı gerekçesiyle ısrar etmiştir.

Davacı tarafından; tüzel kişiliği sona eren şirket adına yapılan ve hukuka aykırı olan vergilendirmenin kaldırılması gerektiği ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.

Düşüncesi :Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan İzmir 4. Vergi Mahkemesinin 17.12.2015 gün ve E:2015/1638, K:2015/1739 sayılı ısrar kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.

Bu nedenlerle, temyiz isteminin reddine, 11.5.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

X - KARŞI OY

Dosyanın incelenmesinden davacı şirketin tasfiyesinin 8.8.2007 tarihinde tamamlanarak ticaret sicilinden kaydının silindiği ve davanın, kanuni temsilcisi tarafından imzalanan dilekçe ile açıldığı anlaşılmıştır.

Olay tarihinde yürürlükte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31'inci maddesinin 1'inci fıkrasında göndermede bulunulan ehliyet ve vekalete ilişkin düzenlemelerine göre yargılama işlemlerinde bulunabilmek için, öncelikle hak ehliyetine sahip olmak gereklidir. Şirketler için söz konusu ehliyet, tüzel kişiliğin kazanıldığı tarihten kaybedildiği tarihe kadar mevcut olan bir niteliktir. Başka anlatımla; bir şirketin hak sahibi olması, borçlu kılınabilmesi ve temsili, ancak tüzel kişilik kazandığı tarihle tüzel kişiliğinin sona erdiği tarih arasındaki zaman diliminde olanaklı bulunmaktadır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de şirketlerin tüzel kişiliğinin sona ermesi, fesihleri sonucu ticaret sicilinden silinmeleriyle olur.

Bu hukuki durum karşısında; feshedilerek ticaret sicilinden kaydı silinmekle tüzel kişiliği, diğer bir deyişle hukuk alemindeki varlığı sona eren şirketin, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulmuştur. Dolayısıyla, yargılamanın hiçbir aşamasında taraf olma ehliyeti de bulunmayan münfesih tüzel kişiliğin, gerek yargı mercilerinde, gerekse diğer resmi merciler önünde temsil edilebileceğinden söz etmek olanaklı değildir. Bu bakımdan; hukuksal varlığı olmayan şirket adına açılan davanın, incelenmesine ve bu davada verilen kararın anılan şirket tarafından temyiz edilmesine yasal olanak bulunmadığından, temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.

XX - KARŞI OY

İdare Hukukuna göre idari davanın incelenebilmesi ve hükme bağlanabilmesi için davaya konu yapılan işlemin etkili olması yani hukuksal sonuç doğurabilir nitelik taşıması gerekir. Bu nitelikteki işlemler de ancak, hukuksal durumu etkilenenler tarafından dava konusu edilebilir.

Hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin idari davaya konu edilmesi; sonuç doğuran işlemlerin de hukuksal durumu etkilenmeyen kimseler tarafından dava konusu edilmesi mümkün olmadığından, etkisiz işlemlere karşı açılan davaların da ehliyetsiz kimseler tarafından açılan davalarda olduğu gibi esası incelenerek hüküm verilemez.

2577 sayılı Yasanın 49'uncu maddesinin (1-c) bendinde; usul hükümlerine uyulmamış olması bozma nedeni olarak öngörülmüştür. Yasa yapıcı; usul hükümlerine uyulmaksızın verilen ilk derece yargı yeri kararlarının bozularak kaldırılmasını sağlamak üzere ''hukuka aykırı karar verilmesi'' şeklindeki bozma nedeniyle yetinmemiş, bütün yargı kararlarının usul hükümlerine uyularak verilen kararlar olmasını amaçlamıştır. İdari davaya konu yapılamayacak bir işlem hakkında verilen iptal kararı gibi hukuk düzeninin ''kişi'' tanımına almadığı bir varlık adına açılan davada verilen iptal kararının usul hükümlerine uyulmaksızın verilmiş kararlar olduğu açıktır.

Temyiz edilen karar; tasfiyesi biten ve ticaret sicilinden kaydı silinen limited şirket hakkında verilmiştir. Kaydın silinmesinden sonraki tarihte re'sen salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri davaya konu yapılmış ve temyiz edilen kararla dava ehliyet nedeniyle reddedilmiştir.

Bir şirketin borçlu kılınabilmesi, ancak tüzel kişilik kazandığı tarih ile bu kişiliğin sona erdiği tarih arasında zaman diliminde olanaklıdır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de şirketlerin tüzel kişilikleri ticaret sicilinden silinmesiyle sona erer.

Bu nedenle ticaret sicilinden kaydı silinen tüzel kişiliği bulunmayan limited şirket adına yapılan tarhiyat hiçbir hukuksal sonuç doğurmayacağından, davaya konu edilmesine olanak yoktur. Hukuksal varlığı sona ermiş bir kurumun yargı yerlerinden hukuksal koruma istemesi söz konusu olamayacağına göre vergi mahkemesi incelenemeyecek bir dava hakkında hüküm vermiştir.

Vergi mahkemesince; ticaret sicilinden kaydının silinmesiyle tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabul edilmesine rağmen usul hükümlerine uyulmaksızın idari davaya konu edilmesi mümkün olmayan re'sen salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri ile kesilen özel usulsüzlük cezasına yönelik davanın ehliyet yönünden reddi hukuka uygun düşmemiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddi gerektiği oyuyla karara katılmıyorum.

XXX - KARŞI OY

Temyiz isteminin kabulüyle, ısrar kararının Danıştay Dokuzuncu Dairesinin bozma kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.