2016/520 K. 2016/1002 T. 20.10.2016

VDDK., E. 2016/520 K. 2016/1002 T. 20.10.2016

T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2016/520
Karar No.: 2016/1002
Karar tarihi: 20.10.2016

İstemin_Özeti : Davacı tarafından, 2001 yılına ilişkin gelir vergisi, fon payı ve vergi ziyaı cezasından oluşan kamu alacağından dolayı mevduat hesabından haciz yoluyla tahsil edilen ve haciz işleminin dayanağı ödeme emrinin İzmir 3. Vergi Mahkemesinin 11.1.2012 gün ve E:2011/1360, K:2012/7 sayılı kararıyla iptali üzerine kendisine iade edilen paraya ilişkin 2.5.2012-29.11.2012 tarihleri arasında yoksun kalınan mevduat faizinin ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 20.2.2013 tarih ve 13135 sayılı işlemin işlemin iptali istemiyle dava açılmıştır.

İzmir 1. Vergi Mahkemesi 3.10.2013 gün ve E:2013/583, K:2013/1694 sayılı kararıyla; Anayasanın 125'inci maddesinde, her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açık bulunan idarenin, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun hüküm altına alındığı, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 28'inci maddesinin 1.fıkrası uyarınca Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idarenin, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecbur oldukları, davacı adına 2001 yılına ilişkin kamu alacağı nedeniyle düzenlenen ödeme emrine karşı açılan dava devam ederken banka hesapları üzerine e-haciz konularak, mevduat hesabında bulunan paranın davalı idare hesabına aktarıldığı, ödeme emrinin iptali üzerine davacının, haczin kaldırılması ve haciz yoluyla tahsil edilen tutarın iadesi istemiyle yaptığı başvurunun reddi işlemine karşı Mahkemelerinin E:2012/898 sayılı dosyasında açılan davada, davalı idarece İzmir 3.Vergi Mahkemesi kararına istinaden haczin kaldırılıp paranın iade edildiğinin belirtilmesi üzerine 6.9.2012 tarihinde verilen K:2012/1098 sayılı kararlarıyla, konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmedildiği, davacı tarafından, haciz işlemi nedeniyle vadenin bozulmasına sebebiyet verildiği iddialarıyla, yoksun kalınan döneme isabet eden faiz tutarının kendisine ödenmesi yolunda yapılan başvurunun dava konusu işlemle reddedildiğinin anlaşıldığı, idarelerin tesis ettiği işlemlerin hukuka aykırı olduğunun Mahkeme kararları ile tespit edilmesi halinde, işlemden zarar görenlerin bu zararlarının tazmin edilmesi, hukuk devleti olmanın en önemli özelliklerinden biri olup bu hususun Anayasanın yukarıda anılan hükmü ile de idarelere takdir yetkisi bırakmayacak şekilde düzenlendiği, olayda; banka hesaplarına uygulanan haciz ve dayanağı ödeme emrinin hukuka aykırı olduğunun yargı kararıyla ortaya konulması üzerine idarenin hukuka aykırılığı açık olan işlemini geri alması; davacının, idarenin parayı hesabına geçirdiği tarih ile iade ettiği tarih arasında, bankadan elde edeceği faiz gelirinden yoksun kaldığı gerçeğini değiştirmediğinden, davalı idarenin, tesis ettiği işlemden ötürü zarar gören davacının bu zararını tazmin etmesi gerektiği, bu durumda; söz konusu döneme isabet eden tutarın iadesi istemi ile yapılan başvurunun reddi yönünde tesis edilen işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal etmiştir.

Vergi idaresinin temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi, 25.5.2015 gün ve E:2014/1150, K:2015/3554 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7'nci maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu; 12'nci maddesinde, ilgililerin haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştay'a ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilecekleri, bu halde de ilgililerin 11'nci madde uyarınca idareye başvurma haklarının saklı olduğu hükmüne yer verildiği, banka hesaplarına uygulanan haczin kaldırılması istemiyle açılan davada verilen İzmir 1. Vergi Mahkemesinin 6.9.2012 gün ve E:2012/898, K:2012/1098 sayılı kararının temyiz edilmeyerek kesinleştiği dikkate alındığında, söz konusu karardan en geç, davalı idareye başvurunun yapıldığı 4.10.2012 tarihinde haberdar olduğunun kabulü gereken davacı tarafından, 4.10.2012 tarihinde 11'inci madde kapsamında yapılan başvuru sebebiyle duran ve kısmen ödemenin gerçekleştiği 29.11.2012 tarihinde yeniden işlemeye başlayan dava açma süresi içinde ve en son 31.12.2012 tarihinde dava açılması gerekirken, bu süre geçtikten sonra yapılan ve dava açma süresini ihya etmeyecek olan 16.1.2013 tarihli başvurunun reddine ilişkin işlem dava konusu edilerek 14.3.2013 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu gerekçesiyle kararı bozmuştur.

İzmir 1. Vergi Mahkemesi, 5.2.2016 gün ve E:2016/222, K:2016/196 sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak; Anayasanın 2, 36 ve 138'inci madde hükümlerine yer verdikten sonra, vergisel bir idari işlemin hukuka aykırı bulunarak iptal edilmesi sonucu, hukuka aykırı işleme bağlı olarak tahsil edilen tutarın idarece sahibine iade edilebilmesi için, Mahkeme kararında ayrıca hüküm kurulmasına gerek bulunmadığı, zira, iptal yönündeki bir Mahkeme kararının gereklerinin idarece yerine getirilmesi, idari yargılama sonucu verilen kararın infaz sürecinin doğal bir sonucu olduğu gibi yasal bir zorunluluk da olduğu, ayrıca, niteliği itibarıyla zarar karşılığı olduğuna kuşku bulunmayan ve bu niteliği AİHM ve Danıştay içtihatlarında açıkça belirtilen faizin, enflasyonist ekonomilerde, bir miktar paranın, sahibinin iradesi ve rızası dışında, başka birinin uhdesinde kalmasının karşılığını teşkil ettiği, vergisel işlemlerin de kamu gücüne dayalı olarak ilgilinin rızasına bağlı olmaksızın tesis edildiği dikkate alındığında, haksız şekilde vergi idaresi uhdesinde kalan bir miktar paranın, bir idari yargı kararı uyarınca iadesiyle ilgili olarak, karar gereklerinin tam olarak yerine getirildiğinden söz edilebilmesi için, işlemi tüm hukuki sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırmakla yükümlü bulunan idarece, ayrıca Mahkeme kararında bu yönde hüküm kurulmasına gerek bulunmaksızın, haksız tahsil ettiği tutarı faiziyle birlikte iade etmesi gerektiği, aksi halde, davacının, hukuki ihtilaf sonuçlandıktan sonra, kararın yerine getirilmesi için davalı idareyi harekete geçmeye zorlamasının beklenmesi ve kararın gereklerini kısmen veya tamamen yerine getirmeyen idareyle dava açma süreleri içerisinde yeniden ihtilaf yaratmaya ve bu suretle, hukuki bir dayanak olmaksızın, vatandaşların hak arama özgürlüklerini kısıtlayıcı sonuç doğuracak yorumlarla, yeni işlemler tesis ettirmeye zorlanması, hukuk devleti ilkesine ve adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil edeceği gibi davacı lehine verilen Mahkeme kararını, davanın açıldığı tarih ile kararın gereklerinin geleceğe yönelik olarak yerine getirilmeye başlanıldığı tarih arasında işlevsiz kılacağı ve iptal edilen işlemin, iptal kararı öncesi doğurmuş olduğu hukuki sonuçların, idarece ortadan kaldırılmayarak, iptal kararının gereklerinin, gerçekte tam anlamıyla yerine getirilmemesi sonucunu da doğuracağı, Anayasa Mahkemesinin 14.5.2011 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 10.2.2011 tarih ve E:2008/58 ; K:2011/37 sayılı kararı ile 213 sayılı Kanunun 112'nci maddesinin 4 numaralı fıkrası hükmünün, kamu kurumları ile kişiler arasında, kamu idarelerinin, kamu gücüne dayalı yetkiler kullanırken hatalı işlemleri nedeniyle oluşan alacaklı-borçlu ilişkilerinin, borçlu olan kamu kurumları lehine bozulmasına sebebiyet vermekte olduğu, verginin, Devletin vatandaşlardan kamu gücüne dayalı ve karşılıksız tahsil ettiği bedel olsa da idarece yapılmış vergi tahsilatının fazla veya yersiz olduğu tespit edildikten sonra bu tahsilatın, mükellefler için bir alacak haline geldiği, fazla veya yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, tahsilatın yapıldığı tarih yerine başvuru tarihinden üç ay sonra başlamak üzere işleyecek faizin ödenmesine ilişkin kuralın, kişinin belli bir dönem için faiz gelirinden mahrum kalması sonucunu doğuracak genel yarar ile kişi yararı arasındaki dengenin bozulmasına yol açtığı, bu durumun hukuk devletinde korunması gereken mülkiyet hakkının ihlaline neden olduğu gerekçesiyle iptali üzerine; fazla ve yersiz tahsil edilen vergilerin iadesinde, mükelleflere tahsil tarihinden itibaren hesaplanacak faizin ödenmesini sağlamak amacıyla yapıldığı madde gerekçesinde belirtilen 6322 sayılı Kanunun 1'üncü maddesiyle, 213 sayılı Kanununun 112'nci maddesinin 4'üncü fıkrası yeniden düzenlemek suretiyle, fazla tahsilatların faiziyle birlikte mükelleflere iade edileceğine açıklık getirildiği, olayda, davalı idarece, yargı kararının gereği, geleceğe yönelik olarak kısmen yerine getirilmekle birlikte (ana paranın 29.11.2012 tarihinde iade edilmesi suretiyle), dava sürecine ilişkin parasal kayıpların telafi edilmeyerek, kararın, geçmişe yönelik olarak gereğinin tam olarak yerine getirilmediği, iptal kararının tam olarak uygulanması istemiyle, genel zamanaşımı süresi içerisinde yapılan ve 2577 sayılı Kanunun 10'uncu maddesi kapsamında kabul edilebilecek başvuru üzerine tesis edildiği anlaşılan dava konusu işleme karşı, tebliğ tarihi dikkate alındığında, süresi içinde dava açıldığı gerekçesiyle ilk kararında ısrar etmiştir.

Davalı idare tarafından; banka hesabına uygulanan hacze karşı açılan davada verilen kararda faiz istemine ilişkin hüküm tesis edilmediği, dava konusu işlemde yasaya aykırılık bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Düşüncesi : Temyiz isteminin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, tebligat işlemleri tamamlandığından davalı idarenin, yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca karar verilmesine gerek görülmeyerek, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Davacı tarafından, 2001 yılına ilişkin gelir vergisi, fon payı ve vergi ziyaı cezasından oluşan kamu alacağından dolayı mevduat hesabından haciz yoluyla tahsil edilen ve haciz işleminin dayanağı ödeme emrinin İzmir 3. Vergi Mahkemesinin 11.1.2012 gün ve E:2011/1360, K:2012/7 sayılı kararıyla iptali üzerine kendisine iade edilen paraya ilişkin 2.5.2012-29.11.2012 tarihleri arasında yoksun kalınan mevduat faizinin ödenmesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin 20.2.2013 tarih ve 13135 sayılı işlemin işlemin iptaline ilişkin ısrar kararı davalı dare tarafından temyiz edilmiştir.

Danıştay Üçüncü Dairesinin yukarıda yer verilen 25.5.2015 gün ve E:2014/1150, K:2015/3554 sayılı kararının dayandığı aynı hukuksal nedenler ve gerekce uyarınca temyiz isteminin kabulü ile temyiz istemine konu yapılan ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına 20.10.2016 gününde oyçokluğuyla karar verildi.

X - KARŞI OY

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında vergi mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.