2016/58614

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÖMER ÇITAK BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/58614)

 

Karar Tarihi: 12/1/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Melek ŞAHAN

Başvurucu

:

Ömer ÇITAK

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/9/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca tutuklamanın hukuki olmadığı şikâyeti dışındaki iddialar yönünden kısmi kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun tutuklamanın hukukiliğine ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına ve başvurucunun adli yardım talebinin kabulüne karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde sona ermiştir. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).

10. Başvurucu, en son İstanbul Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmıştır.

11. Başvurucu, darbe teşebbüsü sonrasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan başlatılan bir soruşturma kapsamında 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.

12. Başvurucunun ifadesi 18/7/2016 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında alınmıştır. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle liseyi 1988 yılında bitirdiğini, bir avukatın yanında çalışırken vali özel kalem müdürünün yardımı ile millî eğitimin kontenjanında bulunan o tarihte Gaziantep'te bulunan üniversite dershanesine gittiğini, 1990 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandığını, üniversite hayatı boyunca FETÖ/PDY ile bağlantılı herhangi bir yurt veya evde kalmadığını ifade etmiştir. Başvurucu, herhangi bir dergi ve gazete aboneliği olmadığını, eşinin İş Bankasında çalışması nedeniyle bütün hesapları ve ödemelerinin İş Bankası ile maaş aldığı Vakıfbankta olduğunu, meslek hayatı boyunca özel yetkili hiçbir görevde bulunmadığını, yurt dışına hiç çıkmadığını, terfilerinin nitelikli olduğunu ancak müfettiş raporlarının ne olduğunu bilmediğini belirtmiştir. Başvurucu 2014 Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerinde herhangi bir grubun veya kişinin adına müşahitlik, kamera çekimi gibi görevlerde bulunmadığını, sadece seçimde Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) adaylarını desteklediğini, Diyarbakır'da Genel Soruşturma Bürosunda görev yaptığını, kritik soruşturma yapmadığını, düşünce yapısı olarak kesinlikle FETÖ/PDY ile bir ilişkisi olamayacağını, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleşen darbeye teşebbüs eylemini hiçbir şekilde desteklemediğini ifade etmiş ve suçlamaları kabul etmediğini savunmuştur.

13. Başsavcılık başvurucuyu silahlı terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle 19/7/2016 tarihinde İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir. Başvurucu, müdafii huzurunda yaptığı savunmasında FETÖ/PDY ile hiçbir zaman alakası olmadığını, evlerinde kalmadığını, yemeklerini dahi yemediğini ve atılı suçlamaları kabul etmediğini beyan etmiştir. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğince aynı tarihte yapılan sorgulamanın ardından tutuklama talebinin reddine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Şüphelilerin üzerlerine atılı suç ile ilgili mevcut delil durumu dikkate alındığında tutuklama talebi ağır bir tedbir olacağı kanaatine varıldığından ve adli kontrol hükümleri yeterli olacağından İstanbul C.Başsavcılığı'nın şüpheliler hakkındaki tutuklama talebinin ayrı ayrı REDDİNE, Şüpheliler hakkında İstanbul 7 Sulh Ceza Hakimliği'nin 16/7/2016 tarih ve 2016/7307 D. İş sayılı kararı ile CMK nun 109/3- a bendi gereğince yurt dışı çıkış yasağı konulmuş olduğu anlaşılmakla yeniden şüpheliler hakkında yeniden adli kontrol kararı verilmesine gerek olmadığına ... [karar verildi.]"

14. Başsavcılığın tutuklamanın reddi kararına itiraz etmesi üzerine başvurucunun 21/7/2016 tarihinde İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliğinde müdafi huzurunda savunması alınmıştır. Başvurucu daha önceki savunmasına benzer beyanlarda bulunmuş ve atılı suçlamaları kabul etmediğini belirtmiştir. Başvurucu yapılan sorgusunun ardından terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmıştır. Tutuklama kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Şüphelinin üzerine atılı Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak suçundan HSYK 2. Dairesi'nin 16/7/2016 tarih 2016/345 sayılı kararı ile sonucu verilen soruşturma izni ile Ankara C. Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamındaki istihbari ve kolluk tutanağı olduğu belirtilmekle tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde kuvvetli suç şüphesinin varlığı kabul edilmekle delillerin henüz tam olarak toplanmadığı, ülkedeki olağanüstü durumun devam ettiği, yine atılı suçtan benzer aynı yapıya mensup olduğu iddia edilen kişilerin yasa dışı yollardan veya yasal yollardan yurt dışına kaçtıkları da nazara alınarak atılı suçun CMK 100 maddesinde sayılan ve tutuklama sebebi var kabul edilen suçlardan olması karşısında adli kontrol hükümlerinin de yetersiz olacağı değerlendirilmekle şüphelinin tutuklanmasına ... [karar verildi.]"

15. Başvurucunun söz konusu tutuklama kararına itiraz etmesi üzerine İstanbul 7. Sulh Ceza Hâkimliği itirazı değerlendirmiş ve 29/7/2016 tarihli kararıyla itirazın reddine karar vermiştir.

16. İstanbul 8. Sulh Ceza Hâkimliğinin 16/8/2016 tarihli kararıyla başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar verilmiştir. Başvurucu bu karara karşı 24/8/2016 tarihinde itiraz ettiğini ancak itirazı ile ilgili olarak herhangi bir karar verilmediğini belirtmiştir.

17. Başvurucu 28/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Başsavcılık 27/2/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmesini talep etmiştir. İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği 28/2/2017 tarihli kararıyla başvurucunun tahliyesine karar vermiştir. Tahliye kararının ilgili kısmı şöyledir:

"By Lock adlı program kaydına rastlanılmadığının belirtilmiş olması, mevcut delil durumu ve soruşturmanın geldiği süreç itibariyle şüphelinin üzerine atılı suçlamaya ilişkin ifade ve savunmalarının alınmış olması ile şüphelinin sabit ikametgah sahibi oluşu da dikkate alındığında bu aşamada tutuklama tedbirinden beklenen yararın adli kontrol hükümleriyle sağlanabileceği, şüpheli hakkında adli kontrol tedbiri uygulanmasının yeterli olacağı sonucuna varılarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının talebinde belirtilen nedenlerde göz önüne alınarak talebin kabulü ile şüpheli hakkında CMK.109/3-a maddesi gereğince yurt dışına çıkamamak şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmak suretiyle şüphelinin tahliyesine ... [karar verildi.]"

19. Soruşturma devam ederken C.K. ve R.S. 15/1/2018 tarihinde, G.K. 17/1/2018 tarihinde tanık sıfatıyla ifade vermişlerdir. Tanık ifadelerinin ilgili kısmı şöyledir:

i. C.K.: "Diyarbakır Komisyon Başkanlığı yapmış olmam ve isimleri sayılan kişilerin hakim savcı olması sebebiyle tanırım. İsimleri geçen Ömer Çıtak ... Diyarbakır adliyesinde görev yapan hâkimlerdir. 2014 HSYK seçimlerinden önce Yargıda Birlik adına yaptığımız çalışmalarda bu isimlerini verdiğim 4 kişi o dönem Yargıda Birliğin karşısında yer alan grup içerisinde hareket ettiler. Bu kişilerden S.D.Y. ile Z.Ö. isimli şahıslar o dönem biraz daha kripto davranmaktaydı. Devlet erkanı Diyarbakır Adliyesine ziyarete geldiğinde, Ömer ve İ. genelde iştirak etmezken S. ve Z. kendilerini gerek karşılama içerisinde gerekse davetlerde gösterirlerdi. Bu kişilerin gerek adliyede gerekse lojman kısmında birlikte dayanışma içerisinde hareket ettiklerini, oturup kalktıklarını, Adliyenin yemek salonunda dahi birlikte yemek yediklerini gözlemledim. Bu gözlemlerin doğrultusunda Ömer, S., İ. ve Z.nin FETÖ-PDY ile irtibatlı olduğunu çok rahat söyleyebilirim."

ii. R.S..: "Diyarbakır Adliyesinde Cumhuriyet Başsavcısı olarak görev yapmış olmam ve isimleri sayılan kişilerin hakim savcı olması sebebiyle tanırım. İsmi geçen Ömer Çıtak Diyarbakır Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı idi. 2014 HSYK seçimleri sürecinde kendisinin FETÖ'ye yakınlığını bildiğim için birçok kez ikaz ettim. Îş bölümlerinde ve görevlendirmelerde bu konuyu dikkate aldım. Ancak kendisi tüm ikazlarıma rağmen Fetöcülerle oturup kalkmaya devam etti. O dönem Yargıda Birlik adına yapılan toplantılara iştirak ettiğini hatırlamıyorum. Bildiğim kadarıyla konuşmalarında da hükûmetin aleyhine FETÖ/PDY lehine söylemleri olduğunu beraber oturduğu ve özellikle adliye lojman bahçesindeki konuşmalarında ifade ettiğini diğer meslektaşlarımızdan duydum. Bu anlamda kendisi FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisakı olduğuna ilişkin odasına giden meslektaşlarımıza yaptığı konuşmaları bana meslektaşlarımız aktardığında bu şekilde değerlendirdim. FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisakı olduğunu değerlendirdiğim kişilerdendir."

iii. G.K.: "Diyarbakır Adliyesinde Cumhuriyet Başsavcısı vekili olarak görev yapmış olmam ve isimleri sayılan kişilerin hakim savcı olması sebebiyle tanırım. Ömer Çıtak Diyarbakır Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı idi. 2012 yılında Diyarbakır'a atandım. O dönem tanıştık. Daha sonra ben 2014 yılında Başsavcı vekili oldum. Başsavcı vekili olduğum tarihe kadar birbirimizi gördüğümüzde selamlaşır hal hatır sorardık. Ancak özellikle 17-25 Aralık tarihinden sonra belirgin şekilde hem adliyede hem de lojmanda gruplaşma oldu. Biz o dönem Yargıda Birlik içerisinde yer aldık. Ancak birkaç kez de Ömer Çıtak'ı dostça uyarmama rağmen kendisi Fetöye mensup hâkim savcılarla oturup kalkmaya ve birlikte hareket etmeye devam etti. HSYK seçimlerinde Yargıda Birliğe oy verdiğini kesinlikle düşünmüyorum. Bizim düzenlediğimiz hiçbir aktiviteye katılmadı. Benim şahsi kanaatim Fetöcü olabileceği böyle olmasa dahi onlara yakın ya da onların kullandığı bir isim olabileceğidir."

20. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 27/4/2018 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açmıştır. İddianamede başvurucuyla ilgili yapılan değerlendirmeler şöyledir:

"Şüphelinin FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olduğu gerekçesiyle T.C. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesi’nin 16/7/2016 tarih ve 2016/4 tedbir ve 2016/345 sayılı, T.C. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulu’nun 24/8/2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararlarındaki tespitler,

Hâkimler ve Savcılar Kurulu Müfettişliği tarafından tanık sıfatı ile beyanlarına başvurulan G.K., C.K. ve R.S.nin beyanlarında bildirdikleri üzere; Şüpheli Ömer ÇITAK’ ın, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile ilgi ve iltisâkları bulunan başka örgüt üyeleri ile yakın ilişkiler içinde olduğu, birlikte hareket ettiği, diğer örgüt üyeleri ile birlikteliği sağlamak ve güçlü oldukları yönünde algı oluşturmaya çalıştığı, 2014 HSYK seçimleri sırasında bağımsız aday görüntüsü altındaki FETÖ/PDY silahlı terör örgütünün adaylarını açıktan ve aktif olarak desteklediğine dair tespitler,

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesi’nin 16/7/2016 tarihli kararı ile görevinden uzaklaştırılmasına ve bilahare 24/8/2016 tarihli kararı ile de meslekten çıkarılmasına ve HSK Kurul Müfettişi M.Ö.nün Diyarbakır 2013 yılı denetiminde şüpheliye, objektif kriterlerden ve yerleşik uygulamalardan uzak, örgütsel amaç ve politikalar doğrultusunda şüphelinin parlatılması, hakkındaki olumsuz düşüncelerin bertaraf edilmesi ve gelecekte önemli görevlere getirilmesini sağlama amacına matuf ve örgütsel bağlılık ve dayanışmanın göstergesi olarak 78 olarak not takdir ettiği yönündeki tespit,

Şüpheliden elde edilen dijital materyallerin incelenmesi sonucu düzenlenen 16/4/2018 bilirkişi raporunda belirtildiği üzere, www.zaman.com.tr, Aktif Haber, www.bankasya.com.tr, Samanyolu Haber isimli sitelere giriş yaptığı,

Şüphelinin sosyal paylaşım platformlarında [adalet.org.tr], 17/25 Aralık 2013 tarihli operasyonlara ilişkin olarak 28/12/2013 tarihinde yapmış olduğu ve içeriği aşağıda ayrıntılı olarak belirtilen 'Oyuna Gelmeyelim/Birazda Gülelim' başlıklı paylaşımına ilişkin tespitler."

21. İddianamede yer verilen “Oyuna Gelmeyelim/Birazda Gülelim” başlıklı paylaşımın tamamı şöyledir:

 “Oyuna gelmeyelim.

Bütün dünyanın gözü üstümüzde, bu varlık yokluk meselesi. Halkbank. Ah halkbank. Gettiiii 25 milyar dolar

Meşru iktidar. Araçsal hukuk

Paralel yapılanma var.

İş sanıldığı gibi değil. Neler var neler. Bütün dünya!

Bütün dünya buna inansa, bir inansa.

...

-İnanmıyor musunuz? O vakit şunu diyeyim, kim ki şu paralarla bankayı ilişkilendirir o vatan hainidir! Evet maalesef durum bu. Ah şu aadi ortaklıklarda çalıştırılan işçiler gibi bi olabilseniz ve oyuna gelmeyip, sizinde benim gibi bir kamu görevlisi olduğunuz düşüncesinden sıyrılabilseniz. kulağından tuttuğum gibi kapının önünde şu hainler ama işte. Ahh şu 657 yok mu. şu 657. Kim yapmış kuzum ve hangi akla hizmet. Anlamak mümkün değil. Şşşştt aranızda ama-ama diye geveleyen vatan hainleri varmış gibi hissettim bi an. Bi Dakka bi Dakka ben böyle hizmet mizmet derken ovuna fiatı gelmiyonuz demi?

-HAAAAYYIIIR.

-Ayakkabı kutuları sahte, ayakkabı kutuları sahte

-Arkadaşlar bir kısmınız hayır derken biri ayakkabı kutuları gibi bi şey diyor tam da anlamıyorum, karışık bi görüntü vermeyelim. Bi Dakka huylandım yeniden soracam

-Oyuna gelmiyosunuz demi? Bak ölürüz hepimiz, amaçlar hasıl olur Allah korusun.

-HAYYIIIR

...

-Peki valizleeer? (bağırarak)

-KİTAP VAR İÇİNDE ONLARIIIINNN.

-Aziz milletim oyuna gelmeyin derken olaylar arasındaki bağlantıyı da gözetin, kitap kutudaydı. Bu ise valiz. Boş Valiz.Unutmayın! Yeniden soruyorum; Valizleeeer?

-Ayakkabı Kutuları sahtedir, göreceksiniz hepsi bir bir gün yüzüne çıkacak. Videosunu gördüm -Allah Allah, Kim bu?

-Bu bir garip bir kişidir. Bazan katliamcı devlet der bazen da ülkemde ülkem, bankamızda bankamı(z). Atatürk denince tüyleri de kalkar, yalan yok

-Hmm iyiymiş

-ama var ya asla pes etmez. ne yaparsan yap ne dersen de bir tür İbrahim üzülmez. Misyoner!

-Hmm. Ama susturun dengesiz dengesiz konuşup insicamı bozmasın. sahte kutu mevziini dün kaybettik ama elemanın haberi yok..

-Evet son kez soruyorum: Valizler? Bakın burada yeniden bi açıklama yapmam gerekecek, ben valizler diyince aklınıza büyükçe bir şey değil, normal; böyle limon kasası büyüklüğünde içi boş. ya da belki iki tane çorap varmış gibi bir valizi düşüneceksiniz. Tamam mı? (kasa sözü ortamda bi uğuldamaya neden olmuştur) ve Sahte kutu. sahte kutu diyen garip kişi dışında ortama suskunluk hakimdir. Konuşmacı panikler

-la hikmet millet düşünüyo. bağlantı kuruyo allahıma. Ah şu kutucunun yaptığını görüyon mu? Nerden ettim bu kasa lafını, Neyse arkadaşlar son soru:

-Memurun odasındaki milyonlarrr?

-KİRLİİ OPERASYOOOON! (gruptan biri öne doğru böyle fırlayaraktan bağırmıştır)

-Aferin ! Ağzını kapatarak çaktırmadan sorar) Hikmet peki bu kim?

-Hediyedir o, Rabbimin hediyesi. Yaramazdır.

-İyi de hikmetçim bunları konuşmuştuk. Ben milyonlar diyince karşıdan imam hatip diycektiniz, Unuttun mu?

-(hikmet ne yapacağını bilemez bir haldedir) Al. al .al! Alın 'bunu' bize yaramaz.

Konuşmacı toparlama ihtiyacıyla;

-Evet şöyle böyle testi geçtiniz. Haa şu da var, yolsuzluk kimden gelirse gelsin izin vermeyecez. Yolsuzluklar araştırılmalı. Ama oyuna da gelmeyelim. Toplantı bitti,

-Sahte kutucu sen gel bakiyim. Alındın mı demin?

Kutucu kendinden geçmiştir.

-Efendim o alınmaz. İşi bu!

Diyarbakır Adliyesi”

22. İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesi 24/5/2018 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2018/134 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

23. Soruşturma aşamasında tanık sıfatıyla dinlenen kişilerin kovuşturma aşamasında talimatla ifadeleri alınmıştır. Bunlardan R.S. ve G.K. önceki ifadelerini aynen tekrarladıklarını beyan etmiştir. Tanık C.K.nın ifadesinin ilgili kısmı ise şöyledir:

"Diyarbakır Adalet Komisyonu Başkanlığı ve aynı zamanda 1. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığı görevinden Nisan 2016 tarihinde ayrılarak Antalyaya atanmıştım. Ben önceki ifademde isimlerini zikrettiğim hakim ve savcıları o tarihte cemaate yakın olmalarından dolayı bildirmiştim, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olduklarını düşündüğümü de bu nedenle hsk müfettişine belirtmiştim, ancak önceki ifademde isimleri geçen şahısların FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim şeklindeki beyanımı şuan huzurda düzeltmek isterim, Diyarbakır da görev yaptığım süre zarfında önceki ifademde isimleri geçen hakim ve savcıların ve sanığın cemaat adı altında bilinen yapıda olduğunu beraber gerek adliye içerisinde gerekse lojmanda hareket etmelerinden dolayı biliyorum, ancak herhangi bir toplantılarına veya başka bir faaliyetlerine bizzat şahitliğim yoktur. Sanığın 2014 yılındaki HSYK seçimlerinde cemaat adı altındaki oluşumda cemaat lehine hareket edip etmediğini tam olarak hatırlamıyorum, ancak cemaat yapılanması tarafında olup seçimlerde gösterilen adaylardan Diyarbakır'a gelenlerin bazı hakim ve savcılar tarafından karşılanıp ağırlandığını duymuştum, bizzat görmedim, sanığın da bu ağırlayanlar içerisinde olup olmadığını bu an itibariyle hatırlayamıyorum, yine 2014 HSYK seçimlerinde seçim günü sanığın fotoğraf çekme video kaydı alma, örgüte yakın adaylara ilişkin müşahitlik faaliyetleri gibi faaliyetlerine hiç bir şekilde şahit olmadım."

24. Kovuşturma aşamasında talimatla ifadesi alınan diğer tanıkların ifadelerinin ilgili kısmı ise şöyledir:

i. C.K.: "Sanığı tanırım, 2012 yaz kararnamesi ile benim o sırada Hakim olarak görev yaptığım Diyarbakır adliyesine tayin oldu, kısa sürede yakın arkadaşlığımız gelişti, mesleki tanışıklık dışında özel arkadaşlığımız da oluştu, ben 2013 yaz kararnamesi ile Diyarbakır Adliyesindeki görevimden tayin oldum, sonrasında 2014 HSYK seçimleri döneminde Ömer Beyin benden kimse için oy istemesi söz konusu olmadı, ben çalıştığımız dönemde ve sonrasında sanığın Fetö lehine herhangi bir olumlu söylemi olduğuna rastgelmedim, Ömer Bey ciddi dereceli bir entelektüeldir, o sırada benim de gazete yazarlığı ve kitap çalışmalarım olduğu için kendisi ile bu seviyede de çok yakın bir arkadaşlığımız oldu, Fetö lehine herhangi bir söylemi olmadığı gibi aksine kendisinden Fetö üyelerinin sosyal ve psikolojik durumları ile ilgili son derece sağlam ve entelektüel değeri olan söylemler duydum, Fetö üyelerinin adeta ruhları alınmış birer robot gibi olduğunu Ömer beyden işittim, o dönemde Demokrat Yargı Derneği isimli derneğin başkan yardımcısı olmam ve yargı üzerine çeşitli çalışmalar yapmam hasebiyle 2010 sonrası oluşan yargının yapısını çalışmalarımı yoğunlaştırdım, yargıdaki Fetö örgütlenmesini defalarca makalelerimde değerlendirdim, işte bu dönemde sanık ile çalışmalarım ile ilgili defalarca istişarede bulunduk, sanık, Fetönün yargıdaki oluşum ve faaliyetleri ile ilgili yazdığım yazılara birçok noktada destek vermiştir, bazı yazılarıma ise editör gibi katkıda bulunmuştur, yargıdaki Fetö yapılanması ile ilgili aktif olarak bilimsel çalışma yapan biri olarak o dönemde ben sanığın Fetö ile bağı olabileceği konusunda en ufak bir şüpheye düşmedim, aksine kendisi son derece bağımsız düşünceli birisidir, herhangi bir örgüte dahil olması ve iradesini örgüte teslim etmesi benim kendisine yakıştırabileceğim birşey değildir, bağımsız düşünceye sahip özgür kişilikli ve eleştirel bir yapısı vardır, herhangi bir dini tarikata yahut suç örgütüne iradesini teslim edecek birisi değildir, hatta yargıdaki resmi ve yasal sivil toplum örgütlenmelerine bile bağımsız Hakim kişiliği ile uyumsuz olduğu gerekçesiyle karşı çıkardı, özetle sanığın FETÖ/PDY örgütü ile bir ilgisinin olmadığını arkadaşlık ilişkimiz nedeniyle bizzat biliyorum, benim kanaatime göre sanık hakkında FETÖ/PDY örgütü şeklinde şüphe doğmasının sebebi iki nedenle olmuş olabilir, birincisi sanık geleneksel yargı kültürü dediğim bürokratik ve siyaset dışı yargı geleneğine son derece düşkün idi, hatta bildiğim kadarıyla 2010'daki Anayasa Referandumuna ve sonrasında yapılan HSYK seçimlerindeki Bakanlık listesine aynı gerekçeyle karşı çıkmıştı, ben o dönemde sanığı tanımıyordum ancak arkadaşlığımız sırasında 2010 referandumundaki evet tavrımız nedeniyle derneğimizi çok eleştirmişti, Bakanlık listesiyle seçilenlere de ciddi itirazları vardı, 2014 yılında Yargıda Birlik platformuna da tahminime göre yine aynı gerekçeyle karşı çıkmış olabilir, kendisini Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve Devletçi bir memur babanın çocuğu olarak bilirim, kayınpederi de yine geleneksel yargı kültürüne sahip emekli bir Cumhuriyet Savcısı idi, Ömer Beyi Atatürk'çü, Cumhuriyetçi ve Devletçi bir Cumhuriyet Savcısı olarak bilirim, bu anlayış siyasetin yargıdan uzak durması gerektiği anlayışına sahiptir, Ömer Bey'in de bu gerekçeyle yargıda birlik platformuna destek vermediğini tahmin ediyorum, ancak benden bağımsız aday olarak ilan edilen FETÖ/PDY mensupları için herhangi bir oy talebi olmadı ki bu dönemde zaten aynı yerde çalışmıyorduk ve görüşmüyorduk, Ömer Bey hakkında FETÖ/PDY mensubu olduğuna dair şüphenin doğmasının bence ikinci sebebi de, Diyarbakır da o dönemde Fetö mensubu olarak sonradan ihraç edilen pek çoğu özel yetkili mahkemelerde ve ünvanlı görevlerde olan Hakim ve Savcıların basketbol grupları vardı, sanık Ömer Bey de iyi bir sporcudur, bildiğim kadarıyla lisanslı basketbolcudur, bahsettiğim ekip ile birlikte maç yaparlardı, o nedenle sanki o grupla birlikte imiş gibi bir algı oluşmuş olabilir, ancak Ömer Bey Diyarbakır'a FETÖ etkisindeki HSYK tarafından isteği dışında tayin edilmişti, Diyarbakır'daki özel yetkili ve ünvanlı görevlerden kendisine verilmemiştir ki öyle bir talebi de yoktu, Başsavcı olup sonradan Fetö elemanı olduğu gerekçesiyle ihraç edilen İ.Ç. ve onun yanındakilerle hiçbir yakınlığı yoktu, Başsavcılıktan talepleri ile ilgili hiçbir olumlu cevap alamadığını ve bu nedenle sık sık bana şikayet anlamında söylendiğini hatırlıyorum, kısaca FETÖ/PDY mensubu olduğu anlaşılan bu hakim savcılarla da hiçbir bağlantısı olduğunu görmedim, aksine kendisi adliyede hiçbir şekilde iltimas görmemiş aksine talepleri yerine getirilmemişti diye hatırlıyorum, sonuç olarak benim, sanığın FETÖ/PDY ile herhangi bir bağlantısı olduğu yönünde bir şüphem olmamıştır, aksine bağı ve bağlantısı olmadığından eminim, zira kişiliği böyle bir örgüte mensup olmasına imkan verecek biri değildir."

ii. T.B.: "Ben 2009 yılında Eceabat'a tayin olunca Ömer orada savcıydı. Orada tanıştık ve arkadaşlığımız oldu. 2014 yılında seçimlerde yanında değildim. 2015 yılında Diyarbakır'da yanına tayin oldum orada arkadaşlığımız devam etti. Kendisi Atatürkçü, sosyal demokrat bir kişilikti. Cemaatlere yakın bir insan değildi. Bir sempatisini duymadım, görmedim. Anayasa oylamasında hayır verdiğini biliyorum. Seçimlerde 2010 yılında YARSAV'ın listesine oy verdiğini söylemişti. Meslek hayatım boyunca birlikte çalıştığım hakim savcıların cemaatçi olduğuna dair herhangi bir söyleyeceğim kişi yoktur. Cemaate açıktan savunan veya destek veren birisini de görmedim. 2014 yılında bir yazıya karşılık bir yazı yazmıştı. 2014 yılında Ömer ile telefonla bu nedenle görüşmüştüm. Kendisine bu durumu sorduktan sonra 2014 kurul seçimlerinde ne düşündüğünü sordum ve Yargıda Birlik'in kazanabileceğini söylemişti. Bana herhangi birine oy vermemi söylemedi. Bende onun YARSAV'a oy vereceğini düşündüğüm için bende ona bir şey söylemedim."

iii. A.G.: "Ömer Çıtak'ı 2012-2015 yılları arasında Diyarbakır Adliyesinde Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapmam sebebiyle tanırım. Daha çok adliyede kendisiyle görüşüyordum. Evlerimiz Diyarbakır Adliye lojmanlarında aynı kattaydı. Bu nedenle ailesini de tanımaktayım. Ömer Çıtak'ın FETÖ Silahlı Terör Örgütü üyesi olduğuna dair özel bir bilgim yoktur. Ömer Çıtak, veda yemekleri veya başkaca özel toplantılarda alkol alan bir kişiydi. Lojmanlar içerisinde bulunan lokale gelerek bizlerle kağıt oyunu oynardı. 2014 yılında yapılan HSYK seçimleri öncesinde Ömer Çıtak bağımsız adı altında seçime giren FETÖ örgütü üyesiadaylar için oy istememiştir. Bu adaylar için başkalarından oy istediğine de tanık olmadım. Ben etrafımdaki kişilere Yargıda Birlik Derneği adaylarına oy vereceğimi söylüyordum. Söylediğim gibi Ömer Çıtak'ın FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyesi olup olmadığını bilmiyorum."

25. Mahkeme 9/7/2019 tarihinde başvurucu hakkında beraat kararı vermiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Sanık hakkında gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında yapılan araştırmalarda sanığın FETÖ silahlı terör örgütü ile bağlantısı olduğuna dair ByLock kaydı, banka kaydı, dernek-sendika üyeliği ve benzeri delillerin bulunmadığı anlaşılmış, sanığın aşamalardaki suçlamaları reddeden istikrarlı ve tutarlı savunmasının aksine, iddianame ve dosya içeriğinden, bahsi geçen örgüt üyeliğine dair mahkumiyetine yeterli aleyhine bir delilin olmadığı, dinlenen tanıkların beyanlarının içeriğinin de suçun oluşması bakımından yeterli olmadığı kanaatine varılmış ve netice itibarıyla sanığın üzerine yüklenen suçu işlediğinin sabit olmadığı[na karar verildi]..."

26. Başvurucu anılan karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 27. Ceza Dairesi E.2019/1360 sayılı dosya üzerinden yaptığı inceleme sonunda 16/10/2020 tarihinde başvurucunun istinaf talebini esastan reddetmiştir. Başvurucu söz konusu kararı temyiz etmiştir. Bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla dava Yargıtayda derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

27. İlgili hukuk için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

28. Mahkemenin 12/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

29. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın gerekçesiz bir kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin bulunduğunun somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin olmadığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

30. Bakanlık görüşünde özetle öncelikle etkili bir başvuru yolu olan 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde düzenlenen tazminat davası yolu tüketilmeden başvuru yapıldığından bahisle başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği, Anayasa Mahkemesi tarafından esastan inceleme yapılacak olması durumunda ise somut olayda soruşturma makamlarınca ileri sürülen olgularla kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu, tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile sulh ceza hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfîliğin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.

31. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel olarak başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

B. Değerlendirme

32. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

33. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

34. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu itibarla başvurucunun tutuklamanın hukuki olmadığına yönelen bu bölümdeki iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

1. Uygulanabilirlik Yönünden

35. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

36. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).

37. Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).

38. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242; Selçuk Özdemir, § 58).

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

39. Somut olayda başvurucu, tutuklama kararına itiraz ettiğini ancak itirazın sonucunun kendisine tebliğ edilmediğini belirtmiştir. Başvurucu, başvuruda bulunduğu tarih itibarıyla tutuklu olması nedeniyle itirazının reddedilmiş olduğunu düşünerek 28/9/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur. UYAP üzerinden yapılan incelemede de itirazın değerlendirildiğine ilişkin karara ve kararının başvurucuya tebliğ edildiğine ilişkin bir bilgi veya belgeye ulaşılamamıştır. Öte yandan başvurucunun tutuklamaya itirazın reddine karar verildiği 29/7/2016 tarihinden itibaren de otuz günlük bireysel başvuru süresi içinde başvuruda bulunduğu görülmektedir. Bu nedenle başvurunun süresinde yapıldığı kabul edilmelidir.

40. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

41. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

42. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.

43. Diğer taraftan başvurucu, bir hâkim olarak mesleğinden kaynaklanan güvencelere riayet edilmeksizin tutuklandığını iddia etmektedir.

44. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan ([GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020) kararında ilgili Türk hukuk mevzuatı çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek vergi mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır (ayrıntı için bkz. Yıldırım Turan, §§ 108-159).

45. Dolayısıyla somut olay yönünden anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

46. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

47. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında; başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğuna genel olarak değinilmiş, bu olgulara ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir (bkz. § 13).

48. İddianamede ise başvurucunun meslekten ihraç edilmesine, başvurucuya HSYK müfettişi tarafından 78 not verilmesine, başvurucudan ele geçirilen materyaller ve dijital veriler üzerindeki incelemelerde söz konusu terör örgütüyle iltisaklı olduğu anlaşılan sitelere giriş yaptığına, bir sosyal paylaşım platformunda 28/12/2013 tarihinde yaptığı “Oyuna Gelmeyelim/Birazda Gülelim” başlıklı paylaşımına ve başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının olduğuna dair tanık anlatımlarına dayanılmıştır.

49. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından biri, başvurucunun meslekten ihraç edilmesidir.

50. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından biri, başvurucunun meslekten çıkarılmış olmasıdır. Anayasa Mahkemesi birçok kararında kamu görevlisinin meslekten çıkarılmasının tek başına bir suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır (benzer kararlar arasından bkz. Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 70; E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, §§ 53-57; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, §§ 51-54; Zafer Özer, § 58). Somut başvuru yönünden anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

51. İddianamede ayrıca başvurucunun görevden uzaklaştırılan ve sonrasında meslekten çıkartılan HSYK müfettişi tarafından objektif kriterlerden ve yerleşik uygulamalardan uzak, örgütsel amaç ve politikalar doğrultusunda parlatılması, hakkındaki olumsuz düşüncelerin bertaraf edilmesi, gelecekte önemli görevlere getirilmesini sağlama amacına matuf ve örgütsel bağlılık ve dayanışmanın göstergesi olarak yüksek not (78) takdir edildiği olgusuna dayanılmıştır. Ancak Kurul müfettişinin örgütsel bir ilişki ve amaç çerçevesinde değerlendirme yaptığına ve başvurucunun örgüt üyesi olması nedeniyle yüksek notlar verilerek korunduğuna ilişkin iddiayı destekleyen somut olgular soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamamıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. A.K., B. No: 2017/7858, 27/11/2019, § 62; Orhan Şahna, B. No: 2016/50948, 9/1/2020, § 66).

52. Soruşturma mercileri ayrıca aramalarda ele geçirilen materyaller ve dijital veriler üzerindeki incelemelerde başvurucunun söz konusu terör örgütüyle iltisaklı olduğu anlaşılan www.zaman.com.trwww.bankasya.com.tr, Aktif Haber ve Samanyolu Haber isimli dört siteye giriş yaptığına dayanmıştır. Kişilerin örgütün propagandasını yapan internet sitelerini çok farklı amaçlarla takip edebildikleri bilinen bir gerçektir. Kamu makamlarının bir kimsenin örgütün propagandasını yapan internet sitelerine ve sosyal medya hesaplarına girmesinin ve bunları takip etmesinin örgütsel amaçla yapıldığını gösteren somut olguları ortaya koyamadığı sürece bunların suç işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi mümkün değildir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Mustafa Özterzi, § 114). Somut olayda soruşturma ve kovuşturma makamları başvurucunun örgütsel bir amaçla bu siteleri ve sosyal medya hesaplarını takip ettiğini ortaya koyabilmiş değildir. Bu nedenle başvurucunun anılan internet sitelerine giriş yapması FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suç işlediğine dair kuvvetli belirti olarak değerlendirilemeyecektir.

53. İddianamede başvurucunun bir sosyal paylaşım platformu olan www.adalet.gov.tr'de “Oyuna Gelmeyelim/Birazda Gülelim” başlıklı paylaşımı tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından biri olarak gösterilmiştir (bkz. §§ 20, 21). Başvurucunun büyük ölçüde hâkim savcıların kısmen de avukatların üyesi olduğu adalet.org.tr. isimli internet sitesinde 28/12/2013 tarihinde yazmış olduğu yazıda o dönem henüz devam etmekte olan 17-25 Aralık operasyonlarıyla ilgili birtakım soyut yorum ve değerlendirmeler yaptığı görülmektedir. İddianamede bu paylaşımın yapıldığı tespitine yer vermekle birlikte paylaşımın niteliğine veya paylaşım hakkında bir değerlendirmeye yer verilmemiştir. Mahkemenin beraat kararı gerekçesinde de açıkça bu paylaşıma konu yazıdan bahsedilmediği anlaşılmaktadır. Soruşturma ve kovuşturma makamları söz konusu paylaşımın ne şekilde kuvvetli belirti oluşturduğunu somut olgularla açıklamak suretiyle yeterince ortaya koyamamıştır.

54. Diğer taraftan soruşturma ve kovuşturma mercilerinin başvurucu hakkında tanık beyanlarına (bkz. §§ 19, 23) dayandığı görülmektedir. Dinlenen tanıklar 2014 yılında yapılan HSYK üye seçimleri sırasında başvurucu ile aynı adliyede görev yapan yargı mensuplarıdır ve ifadelerinde başvurucunun 2014 yılında yapılan HSYK seçimlerindeki tutumuna dair açıklamalarda bulunmuşlardır. Bu bağlamda başvurucunun Yargıda Birlik adaylarını desteklemediği, adliye içinde FETÖ/PDY mensubu olduğu bilinen hâkim savcılarla yakın durduğu dile getirilmiştir. Kovuşturma aşamasında dinlenen tanıklar ise başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısının olmadığını ifade etmiştir.

55. Anayasa Mahkemesi Zafer Özer (§ 61) kararında HSYK seçim sürecinde örgütsel ilişki çerçevesinde söz konusu adaylar lehine propaganda faaliyetinde bulunmanın veya seçim çalışmalarına katılmanın yargı mensupları hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlar bakımından yürütülen soruşturmalarda önemli bir olgu olarak değerlendirmesinin söz konusu olabileceği değerlendirmesinde bulunmuştur. Bununla birlikte somut olayda tanık beyanlarında başvurucunun örgütsel bir ilişki içinde olduğu veya bu yönde bir eylem ve faaliyetin içinde yer aldığına dair bir anlatım mevcut değildir. Tanıklar, aksine başvurucunun bu süreçte geri planda durduğunu ifade etmiştir. Bu itibarla tanıkların başvurucunun bu tutumunun FETÖ/PDY lehine bir tavır olduğu yönündeki açıklamalarının herhangi bir olguya değil kişisel değerlendirme ve kanaatlerine dayalı olduğu görülmektedir (aynı tanıkların beyanlarının değerlendirildiği bir diğer karar için bkz. Zafer Özer, § § 59-61).

56. Anayasa Mahkemesi tanık anlatımlarının kişinin örgütsel bağlantısına veya hangi örgütsel eylemlerde bulunduğuna ya da başvurucunun örgütsel konumuna ilişkin herhangi bir vaka veya olguya dayanmamasının, dolayısıyla kişisel kanaatin açıklanması niteliğinde olduğu, bu anlamda yargı makamlarının denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulamasına ya da çürütmesine imkân vermediği gerekçesiyle kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır (E.A., § 59; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 56). Bu nedenle tanık beyanlarının başvurucu ile FETÖ/PDY arasındaki herhangi bir düzeyde ilişkinin mevcut olup olmadığının belirlenmesi bakımından kuvvetli suç belirtisi olarak değerlendirilebilecek bir nitelik taşımadığı kanaatine varılmıştır.

57. Bu itibarla dosya kapsamına göre somut olayda tutuklama için gerekli olan suç işlendiğine dair kuvvetli belirtinin yeterince ortaya konulamadığı kanaatine ulaşılmıştır.

58. Varılan bu sonuç karşısında tutuklama nedenlerinin bulunup bulunmadığına ve tutuklamanın ölçülü olup olmadığına ilişkin ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

59. Açıklanan gerekçelerle suç işlediğine dair kuvvetli belirtiler ortaya konulmadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirinin uygulanmasının kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına ilişkin olarak olağan dönemde Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan güvencelere aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.

60. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.

4. Anayasa'nın 15. Maddesi Yönünden

61. Somut olayda Anayasa Mahkemesince soruşturma makamlarının suç işlendiğine dair belirtileri somut olgularla ortaya koymadan başvurucu hakkında tutuklama tedbirine başvurdukları sonucuna varılmıştır. Bu itibarla olağanüstü hâl döneminde Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen 15. maddesinin başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik olarak Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir (benzer yönde bkz. Şahin Alpay [GK], B. No: 2016/16092, 11/1/2018, § 110; Mehmet Hasan Altan (2), § 157).

62. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa'nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

Muammer TOPAL bu görüşe katılmamıştır.

5. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

63. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

64. Başvurucu, 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

65. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

66. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

67. Başvuruda, tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmiştir. 28/2/2017 tarihinde başvurucunun tahliyesine karar verilmiş ve başvurucunun tutukluluk hâli sona ermiştir.

68. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yönelik müdahale nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya net 40.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Tutuklamanın hukuki olmaması nedeniyle Anayasa'nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE Muammer TOPAL'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

C. Başvurucuya net 40.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

E. Kararın bir örneğinin bilgi için İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2021 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

Bireysel Başvuru No: 2016/14597 (Genel Kurul) sayılı dosyadaki karşıoyda belirtilen hukuki neden ve gerekçelerle; 29.7.2016 tarihinde tutuklanan, soruşturma devam ederken tanıklarca FETÖ bağlantısı olduğu yönünde beyanlarda bulunulan, muhalif kisvesiyle kaleme aldığı “Oyuna gelmeyelim / Birazda Gülelim” başlıklı paylaşımında FETÖ’ye muzahir bir dil kullanan, 28.2.2017 tarihinde tahliye edilmekle birlikte 27.4.2018 tarihinde hakkında örgüt üyeliğinden iddianame düzenlenen ve yargılaması sonucunda 9/7/2019 tarihinde beraat kararı verilen başvurucu hakkındaki tutuklama kararında suç işlediğine dair kuvvetli belirtilerin yeterince ortaya konulduğu, derece mahkemesi kararlarının temelsiz ve keyfi olduğunun söylenemeyeceği, dolayısıyla tutuklama tedbirinin uygulanması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmadım.

 

 

 

 

Üye

 Muammer TOPAL