2016/6396

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

OSMAN YILDIRIM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2016/6396)

 

Karar Tarihi: 2/12/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Tuğba YILDIZ

Başvurucu

:

Osman YILDIRIM

Vekili

:

Av. Levent KAYA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kanuni temsilcisi olduğu şirketin vergi borcundan sorumlu tutulması nedeniyle mülkiyet hakkının, vergi borcunun tahsili amacıyla düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılan davanın uzun sürmesi ve hukuka aykırı karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/3/2016 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu, A. Orman Ürünleri Taşımacılık Gıda Turizm Ticaret ve Sanayi Limited Şirketine (Şirket) 24/7/2001 tarihinde ortak olmuş ve temsile yetkili kişi olarak seçilmiştir. 23/10/2001 tarihinde hisselerini devrederek ortaklıktan ayrılmış ancak şirket müdürlüğü görevi 28/8/2006 tarihine kadar devam etmiştir.

7. Şirketin 2004 yılı hesap dönemine ilişkin yapılan vergi incelemesi sonucu düzenlenen 30/11/2007 tarihli inceleme raporuna istinaden Şirket adına üç kat vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi, geçici vergi ve özel usulsüzlük cezası tarhiyatı yapılmıştır. Tarhiyata ilişkin ihbarnameler 10/12/2007 tarihinde o dönemde şirket müdürü olan R.K.ya tebliğ edilmiştir.

8. Başvurucu tarafından imzalanan dava dilekçesiyle tarhiyatın kaldırılması istemiyle Şirket adına Antalya 1. Vergi Mahkemesinde iki ayrı dava açılmıştır (E.2008/90 ve E.2008/91). Mahkeme 28/5/2009 tarihinde davaları dava ehliyeti yönünden reddetmiştir. Kararlarda; Şirket adına yetkili kişinin Şirket müdürü R.K. olduğu, nihai dava açma süresi olan 9/1/2008 tarihine kadar R.K. imzasıyla Şirket adına dava açılmadığı belirtilmiştir. Başvurucunun ise Şirketin ortağı ve temsile yetkili kişisi olmadığı, aynı zamanda bu durumun bu aşamada başvurucunun menfaatini etkileyecek herhangi bir sonuç doğurmadığı ifade edilmiştir. Kararlar, Danıştay Üçüncü Dairesinin (Daire) 6/12/2010 tarihli kararlarıyla onanarak kesinleşmiştir.

9. Söz konusu tarhiyatların kesinleştiği gerekçesiyle Şirketin 2004 yılı hesap dönemine ilişkin kurumlar vergisi, geçici vergi ile özel usulsüzlük cezası borçlarının tahsili amacıyla Şirket adına ödeme emirleri düzenlenmiş ve başvurucuya tebliğ edilmiştir.

10. Söz konusu ödeme emirlerinin iptali istemiyle Antalya 2. Vergi Mahkemesinde Şirket adına İ.B. imzasıyla dava açılmıştır (E.2009/665). Mahkeme, davanın R.K. imzasıyla açılması gerektiğini belirterek davayı ehliyet yönünden reddetmiştir. Temyiz üzerine Daire temyiz talebini kabul etmiş ve davanın esasının incelenmesi gerektiği gerekçesiyle2/4/2012 tarihinde kararı bozmuştur.

11. Antalya 2. Vergi Mahkemesi bozma kararına uymuş ve 28/11/2012 tarihli kararıyla (E.2012/864) davayı esastan reddetmiştir. Karar gerekçesinde dava konusu ödeme emrinin dayanağını oluşturan vergi ve cezalara ilişkin ihbarnamelerin R.K.ya 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun tebligata ilişkin hükümlerine uygun şekilde tebliğ edildiği vurgulanmıştır. Kararda, ödeme emirleri ile tahsil edilmek istenen kamu alacağının dava konusu edilmeyerek kesinleştiği ve ödeme emrine karşı açılan davalarda öne sürülebilecek olan 21/7/1953 tarihli ve6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un 58. maddesinde belirtilen hususların varlığının da Şirket tarafından ortaya konulamadığı belirtilmiştir. Sonuç olarak kesinleşen kamu alacağının tahsili amacıyla tanzim ve tebliğ edilen dava konusu ödeme emirlerinde kanuna aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir. Daire 24/12/2013 tarihinde kararı onamıştır.

12. Bu arada söz konusu amme alacağının kesinleştiği ve Şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırması sonucunda kamu alacağının tahsil edilemediğinden bahisle kanuni temsilci sıfatıyla başvurucu adına ödeme emirleri düzenlenerek 23/10/2010 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu, söz konusu vergi ve cezalardan sorumlu olmadığı iddiasıyla Antalya 1. Vergi Mahkemesinde dava açmıştır.

13. Mahkeme 15/6/2011 tarihli kararla dava konusu ödeme emirlerinin iptaline karar vermiştir. Karar gerekçesinde asıl borçlu olan Şirkete usulüne uygun ihbarname ve ödeme emri düzenlenip tebliğ yapılmadan başvurucunun kanuni temsilci olarak sorumlu tutulmasında hukuka uygunluk bulunmadığı belirtilmiştir.

14. Temyiz istemi üzerine Daire 24/12/2013 tarihli kararıyla mahkeme kararını bozmuştur. Karar gerekçesinde asıl borçlu Şirket adına düzenlenen ödeme emirlerine karşı, Şirket tarafından dava açıldığı ve Antalya 2. Vergi Mahkemesince 28/11/2012 tarihinde davanın (E.2012/864)) reddedildiği ve Danıştay incelemesinden geçerek kararın kesinleştiği ifade edilmiştir (bkz. § 11). Bu kapsamda Şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırması sonucu borcu karşılayacak mal varlığının bulunmadığının tespit edilmesi karşısında başvurucu adına kanuni temsilci olduğu döneme ilişkin bu sıfatla ödeme emirleri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.

15. Mahkeme 28/5/2014 tarihli kararla bozma kararına uyarak davayı reddetmiştir. Karar gerekçesinde asıl borçlu şirket adına ödeme emirleri düzenlenmesi ve ödeme emirlerine karşı açılan davanın reddedilerek kesinleşmesi, Şirket hakkında yapılan mal varlığı araştırması sonucu borcu karşılayacak mal varlığının bulunmadığının tespit edilmesi, Şirket tarafından yeni mal edinildiği yönünde bir iddia da ileri sürülmemesi dikkate alındığında başvurucu adına kanuni temsilci sıfatıyla ödeme emirleri düzenlenmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı belirtilmiştir.

16. Başvurucunun temyiz talebi Danıştay Üçüncü Dairesinin 20/10/2015 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

17. Başvurucuya karar 3/3/2016 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 31/3/2016 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

18. 213 sayılı Kanun'un 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmıyan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.

Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır.

...

Tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin, tasfiye öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin her türlü vergi tarhiyatı ve ceza kesme işlemi, müteselsilen sorumlu olmak üzere, tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için tasfiye memurlarından herhangi biri adına yapılır. Limited şirket ortakları, tasfiye öncesi dönemlerle ilgili bu kapsamda doğacak amme alacaklarından şirkete koydukları sermaye hisseleri oranında sorumlu olurlar...”

19. 6183 sayılı Kanun'un 55. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Amme alacağını vadesinde ödemiyenlere, 15 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir 'ödeme emri' ile tebliğ olunur."

20. 6183 sayılı Kanun'un 58. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir. İtirazın şekli, incelenmesi ve itiraz incelemelerinin iadesi hususlarında Vergi Usul Kanunu hükümleri tatbik olunur."

21. 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesi şöyledir:

"Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacakları, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edilir.

Bu madde hükmü, yabancı şahıs veya kurumların Türkiye’deki mümessilleri hakkında da uygulanır.

Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını kaldırmaz.

Temsilciler, teşekkülü idare edenler veya mümessiller, bu madde gereğince ödedikleri tutarlar için asıl amme borçlusuna rücu edebilirler."

22. 13/1/1911 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun 623. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Şirketin yönetimi ve temsili şirket sözleşmesi ile düzenlenir. Şirketin sözleşmesi ile yönetimi ve temsili, müdür sıfatını taşıyan bir veya birden fazla ortağa veya tüm ortaklara ya da üçüncü kişilere verilebilir. En azından bir ortağın, şirketi yönetim hakkının ve temsil yetkisinin bulunması gerekir.”

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Mahkemenin 2/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

24. Başvurucu, aslen Şirketin sorumluluğunda bulunan bir borcu hukuken öngörülemeyen keyfî bir sürecin sonunda ödemek zorunda bırakılmasının mülkiyet hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

25. Anayasa Mahkemesi daha önce benzeri şikâyetleri Ahmet Uğur Balkaner ([GK], B. No: 2014/15237, 25/7/2017) başvurusunda incelemiş ve sonuca bağlamıştır. Buna göre başvurucunun kanuni temsilcisi olduğu gerekçesiyle borçlu Şirketin kamu alacağına dönüşen borçlarından sorumlu tutulmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği belirtilmiş ve müdahale, mülkiyetin kontrolü biçimindeki üçüncü kural çerçevesinde incelenmiştir (Ahmet Uğur Balkaner, § 46). Kararın gerekçesinde, müdahalenin 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesine dayalı olduğu ve kanuni temsilci olan başvurucudan tahsili için ödeme emri düzenlenmesiyle ulaşılmak istenen amacın kamu alacağının tahsil imkânının artırılması olduğu belirtilmiştir. Kamu alacağının tahsilinin güvenceye bağlanması ve tahsil imkânının artırılmasında kamu yararına dayalı meşru bir amacın mevcut olduğu ifade edilmiştir (Ahmet Uğur Balkaner, § 53-54). Ölçülülük bağlamında yapılan değerlendirme sonucunda müdahalenin kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli ve gerekli olduğu tespit edilerek olayda usule ilişkin yeterli güvencelerin ve mekanizmaların sağlandığı kanaatine varılmıştır. Kararda başvurucu, kanuni temsilcilik görevinin sona erdiği tarihten sonra gerçekleşen ve bu nedenle müdahale şansının bulunmadığı bir eylemden değil aksine kendi döneminde kullanılan kredi borcunun ödenmemiş olmasından sorumlu tutulmaktadır. Dolayısıyla somut olayın koşulları dikkate alındığında 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35. maddesine eklenen beşinci fıkrasının iptal edilmiş olmasının başvurucunun durumunu etkileyen bir yönünün bulunmadığı kanaatine varılmıştır (Ahmet Uğur Balkaner, § 66). Başvurucunun, kanuni temsilcisi bulunduğu dönemde kullanılan kredilerin ödenmemiş olması nedeniyle doğan ve Şirketten tahsil imkânı kalmayan kamu alacağından sorumlu tutulmasının başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşılmıştır (Ahmet Uğur Balkaner, § 69).

26. Başvurucunun Şirketin kanuni temsilcisi olduğu dönem kapsamında vergi borcundan sorumlu tutulması yönündeki şikâyetlerine ilişkin somut başvuruda bu ilkelerden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır. Buna göre olayda başvurucunun kanuni temsilci olarak görev yaptığı dönem ile sınırlı olarak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağı ve meşru amacı bulunduğu gibi müdahale kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.

27. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

28. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddialar

1. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu; yargılamanın bütün maddi ve hukuki sorunları inceleme yetkisi olan bir mahkemede görülemediğini, bu kapsamda derece mahkemelerince maddi gerçek araştırılmadan, iddia ve itirazlarının karşılanmadan, bariz takdir hatası veya açıkça keyfîlik oluşturacak nitelikte karar verildiğini iddia etmiştir. Başvurucu; Şirket hakkında takip yapılmaksızın ve Şirketin güncel mal varlığı bilgileri araştırılmaksızın tarafına tebliğ çıkartılmasının hukuka aykırı olduğunu, böylece doğrudan mükellefi olmadığı bir vergiyi ödemek zorunda kaldığını, Şirket adına düzenlenen ödeme emrinin usulüne uygun tebliğ edilmediği iddiasının derece mahkemelerince değerlendirilmediğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

30. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

31. Somut olayda tüzel kişilik adına yapılan tarhiyata karşı Şirket tarafından süresinde dava açılmamış, Şirketi temsile yetkili olmayan başvurucu tarafından şirket adına açılan davanın ise ehliyet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmiş ve karar kesinleşmiştir. Bu şekilde kesinleşen amme alacağının tahsili için Şirket adına ödeme emri düzenlenmiş ve ödeme emrine karşı açılan dava -tarhiyata karşı usulüne uygun dava açılmadığı ve 6183 sayılı Kanun'da öngörülen koşulların bulunmadığı gerekçesiyle-reddedilmiştir (bkz. § 11). Şirket tarafından ödeme yapılmaması ve Şirketin borcu ödemeye yetecek varlığının bulunmadığının anlaşılmasıyla tüzel kişilikten tahsil edilemeyen amme alacağının ilgili dönemdeki temsilcisi olan başvurucudan tahsili için başvurucu adına ödeme emri düzenlenmiştir. Başvurucunun ödeme emirlerine karşı açtığı davada Vergi Mahkemesi bu olgulara dayalı olan Danıştay Dairesinin bozma kararına istinaden davayı reddetmiştir.

32. Mahkemenin gerekçesi ve başvurucunun iddiaları incelendiğinde iddiaların özünün derece mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, bu kapsamda yapılan inceleme neticesinde de Mahkemenin kararında açıkça keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilmediği anlaşılmış olup bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale içermeyen somut başvuru, yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğindedir.

33. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

Celal Mümtaz AKINCI bu görüşe katılmamıştır.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığını ileri sürmektedir.

b. Değerlendirme

35. Bireysel başvuru yapıldıktan sonra 31/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.

36. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi ve yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığı (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenmesi öngörülmüştür.

37. Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.

38. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).

39. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Celal Mümtaz AKINCI'nın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, Celal Mümtaz AKINCI'nın karşı oyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 2/12/2020 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞI OY GEREKÇESİ

1- Başvurucu; yargılamanın maddi ve hukuki sorunları inceleme yetkisi olan bir mahkemede görülemediğini, derece mahkemelerince maddi gerçek araştırılmadan, iddia ve itirazları karşılanmadan, bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturacak nitelikte karar verildiğini iddia etmiştir. Ayrıca, şirket hakkında takip yapılmaksızın ve şirketin mal varlığı araştırılmaksızın tarafına tebligat gönderilmesinin aykırı olduğunu, böylece doğrudan mükellefi ve borçlusu olmadığı bir vergi borcunu ödemek zorunda kaldığını, şirket adına düzenlenen ödeme emrinin usulüne uygun tebliğ edilmediği iddiasının derece mahkemelerince değerlendirilmediğini ileri sürmüştür.

2- Başvurucu; vergi borcu olan şirketin tasfiyeye girdiğini, şirkete tasfiye memuru atandığını ve şirketin 10/04/2009 tarihinde yasal tebligat adresinin “Turgutreis Caddesi 273. Sokak, Muharrem Tanin Apt. No:13, Merkez, Antalya” ve yasal temsilcisinin “Özbey Gündüz” olduğunun bilinmesine rağmen borçlu şirkete ait ödeme emrinin başka bir şirkete ait “Akdeniz San. Sit. 5018 Sok. No:8 Antalya” adresinde çalışan asıl borçlu şirketin yasal temsilcisi olmayan bir şahsa yapıldığını, vergi dairesinin tebligatı vergi borcu olan asıl şirkete tebliğ ettiği bilgisi ile mahkemeleri yanılttığını ileri sürmüştür.

3- Mevzuatımıza göre, asıl vergi borçlusunun şirket olduğu, bu şirketin tasfiye halinde olması nedeniyle borç ihbarnamesinin tasfiye memuruna usulüne uygun şekilde yapılması ve süresinde borçlu şirketin borcu ödememesi ve borcu karşılamaya yeter mal varlığı bulunmaması halinde şirketin kanuni temsilcisine başvurulabilmesi mümkündür.

4- Başvuruya konu olayda, vergi borçlusu şirkete veya temsilcisine VUK’daki tebligat hükümlerine göre usulüne uygun bir tebligat yapılmadan, şirketin borcu ödeyip ödemeyeceği, vergi borcunu karşılar miktarda mal varlığının bulunup bulunmadığı saptanmadan şirkete gönderilen tebligatların usulüne uygun olup olmadığı araştırılmadan öncelikle şirketten vergi alacağının tahsili için tüketilmesi gereken yol ve yöntemler tüketilmeden şirketin kanuni temsilcisinden vergi borcunun tahsili mümkün değildir.

5- Başvurucu aleyhine işlem başlatılması üzerine, başvurucu tarafından vergi mahkemesinde açılan davalarda tasfiye halindeki şirkete gönderilen tebligatların usulüne uygun bir şekilde yapılıp yapılmadığı yöntemince araştırılmadan, başvurucunun bu yöndeki def’i ve itirazları dikkate alınmaksızın karar verilmiş olması yargılamayı hakkaniyete uygun olmaktan çıkarmış ve adil yargılama ilkelerine aykırı bir sonuca ulaşılmasına neden olmuştur.

6- Sonuç olarak yukarıda belirtilen gerekçelerle, yargılama esnasında davacının usulsüz tebligat yapıldığına yönelik iddia ve itirazları dikkate alınmamak suretiyle mahkemelerce bariz takdir hatası yapıldığını düşündüğümden, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun bulunmasına dair çoğunluk kararına katılmadım.

 

 

 

 

Üye

 Celal Mümtaz AKINCI