2016/676 K. 2016/1218 T. 14.12.2016

VDDK., E. 2016/676 K. 2016/1218 T. 14.12.2016

T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2016/676
Karar No.: 2016/1218
Karar tarihi: 14.12.2016

Anahtar Kelimeler : Defter ve Belge İbraz Yazısı, Katma Değer Vergisi Kanunu, Şirket Müdürünün İkamet Adresi,

Özeti : Defter ve belge ibraz yazısının, davacı şirketle hiçbir bağlantı konulmaksızın şirket müdürü adına düzenlenmesi ve şirket müdürünün ikamet adresinde kızına tebliğ edilmesinden dolayı re'sen tarh nedeninin varlığından söz edilemeyeceği hakkında.

Temyiz Eden : ... Ticaret Limited Şirketi

Karşı Taraf : Anadolu Kurumlar Vergi Dairesi Müdürlüğü

Vekili : Av. ...

İstemin Özeti : Davacı şirketin kanuni temsilcisi olan ... adına, şirketle herhangi bir bağlantı kurulmaksızın düzenlenen, 2005 ve 2006 yılları kanuni defter ve belgelerin ibraz edilmesine ilişkin 11.10.2010 tarihli yazının, adı geçen kişinin ikametgah adresinde 3.11.2010 tarihinde kızına tebliği üzerine, defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmediğinden söz edilerek, katma değer vergisi indirimleri kabul edilmeyen davacı şirket adına, 2005 yılının Ocak ilâ Aralık dönemleri için re'sen salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri ile vergi ziyaı cezalarının tekerrür nedeniyle artırılan kısmı davaya konu yapılmıştır.

İstanbul 8. Vergi Mahkemesi, 29.2.2012 gün ve E:2011/328, K:2012/846 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ile 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu hükümlerine yer verdikten sonra, defter ve belgelerin ibrazına ilişkin yazının, davacıya 3.11.2010 tarihinde tebliğ edildiği, mücbir sebep olmaksızın defter ve belgelerin yasal sürede ibraz edilmediği hususunun tartışmasız olduğu, istenmesi halinde defter ve belgelerin ibraz edilebileceği iddia edilmiş ise de kanuni defter, belge ve kayıtların vergilemeye esas alınabilmesi veya yapılan vergilendirme işleminin doğruluğuna kanıt olabilmesi için, ibrazın vergi idaresine veya incelemeye yetkili elemanına yapılmış olması gerekmekte olup, esasen; ibraz zorunluluğunu ve inceleme yetkisini öngören Vergi Usul Kanunu’nun, vergi idaresinin görev ve yetkileri ile vergilendirmede izlemek zorunda olduğu yöntemleri düzenleyen bir idari usul yasası olmasının da bunun göstergesi olduğu, tekerrür hükümlerinin uygulanmasını gerektiren şartların gerçekleşmediği gerekçesiyle katma değer vergileri ile vergilerin üç katı tutarında kesilen vergi ziyaı cezaları yönünden davayı reddetmiş, vergi ziyaı cezalarının tekerrür nedeniyle artırılan kısımlarını kaldırmıştır.

Tarafların temyiz istemlerini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi 17.3.2015 gün ve E:2012/4174, K:2015/1354 sayılı kararıyla; davalı idare tarafından tekerrüre ilişkin hüküm fıkrası yönünden ileri sürülen iddiaların temyize konu vergi mahkemesi kararının bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmediği, katma değer vergisinin indirim konusu yapılabilmesi için, indirim konusu yapılacak verginin fatura ve benzeri belgeler üzerinde ayrıca gösterilmesi ve söz konusu belgelerin kanuni defterlere kaydedilmiş olması gerektiği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda re'sen araştırma ilkesi benimsendiği ve aynı Kanunun 31'inci maddesinin atıfta bulunduğu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 266'ncı maddesinde, hakimin özel veya teknik bilgiyi gerektiren bir konuda bilirkişi incelemesi yaptırmaya yetkili olduğunun kurala bağlandığı, olayda, defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi nedeniyle re'sen takdire gidilmesi yerinde ise de davacı tarafından, dava dilekçesinde defter ve belgelerin incelenmek üzere hazır olduğu, istenmesi halinde ibraz edilebileceği hususunun ileri sürüldüğü görüldüğünden, yukarıda sözü edilen re'sen araştırma ilkesi uyarınca vergi mahkemesince yükümlünün defter ve belgelerinin asıllarının istenilmesi, ibraz edilecek olan defter ve belgelerden vergi dairesi de haberdar edilmek suretiyle söz konusu belgelerin gerçekten alış yaptığı emtiaya ait faturalar olup olmadığının araştırılması ve gerçek alış faturaları gözönüne alınarak ödenecek verginin tespiti için bu defter ve faturalar üzerinde gerekirse bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle ortaya çıkacak sonuca göre bir karar verilmek üzere kararın; davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasını bozmuş; davalı idarenin temyiz ve karar düzeltme istemlerini ise reddetmiştir.

İstanbul 8. Vergi Mahkemesi, 29.1.2016 gün ve E:2016/341, K:2016/180 sayılı kararıyla; aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle bozulan hüküm fıkrası yönünden ilk kararında ısrar etmiştir.

Davacı tarafından; adlarına düzenlenip tebliğ edilmeyen bir yazının kendileri hakkında hukuki sonuç doğurmayacağı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : K1

Düşüncesi : Uyuşmazlık dönemi defter ve belgelerinin ibrazına ilişkin davacı şirket adına düzenlenerek tebliğ edilmiş bir yazı bulunmaksızın re'sen tarh nedeninin varlığından söz edilemeyeceğinden, mahkeme kararının ısrara ilişkin hüküm fıkrasının bozulması gerektiği düşünülmüştür.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, tebligat işlemleri tamamlandığından davacının yürütmenin durdurulması istemi hakkında ayrıca karar verilmesine gerek görülmeyerek, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Davacı şirket adına, defter ve belgelerin ibraz edilmediğinden söz edilerek 2005 yılının Ocak ilâ Aralık dönemleri için re'sen salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergileri yönünden davanın reddi yolunda verilen ısrar kararı davacı tarafından temyiz edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 30'uncu maddesinde re'sen vergi tarhı tanımlanmış, maddenin 2'nci fıkrasının 3'üncü bendinde, bu Kanuna göre tutulması mecburi olan defterlerin hepsi veya bir kısmının tutulmaması veya tasdik ettirilmemiş olması veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmemesi re'sen takdir nedeni olarak sayılmıştır. Kanunun 139'uncu maddesinde vergi incelemelerinin esas itibarıyla incelemeye tabi olanın işyerinde yapılacağı; maddede sayılan hallerin varlığı durumunda incelemenin dairede yapılabileceği; dairede yapılması halinde ise incelemeye tabi olanın lüzumlu defter ve vesikalarını daireye getirmesinin kendinden yazılı olarak isteneceği, istenen defter veya vesikaları belli edilen zamanda mazeretsiz olarak getirmeyenlerin bunları ibraz etmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

213 sayılı Kanunun 93 ilâ 109’uncu maddelerinde; tebliğ esasları, tebliğin muhatapları, posta ve ilan yoluyla tebliğler ile memur eliyle tebliğ ve tebliğ yerine geçen işlemler düzenlenmiş, tebligatın nerede, nasıl ve kimlere yapılacağı belirlenmiştir.

Kanunun 93’üncü maddesinde, tahakkuk fişinden gayri vergilendirme ile ilgili olup hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazıların, adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasıyla ilmühaberli taahhütlü olarak tebliğ edileceği, şu kadar ki ilgilinin kabul etmesi şartıyla tebliğin daire veya komisyonda yapılmasının mümkün olduğu kurala bağlanmıştır.

“Tebliğ yapılacak kimseler” başlıklı 94’üncü maddenin birinci fıkrasında, tebliğin, mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı; ikinci fıkrasında, tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine; tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde idare edenlere veya temsilcilerine yapılacağı, tüzel kişilerin müteaddit müdür veya temsilcisi varsa tebliğin bunlardan birine yapılmasının yeterli olacağı, 2365 sayılı Kanun’un 18’inci maddesiyle eklenen üçüncü fıkrasında ise kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde tebliğin, ikametgah adresinde bulunanlardan veya iş yerlerindeki memur ya da müstahdemlerden birine yapılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.

Tebliğ, hukuki bir işlemden ilgili kimsenin haber almasını sağlamak için, yetkili makamın kanuni şekilde yazı veya ilan ile yapacağı belgelendirme işlemi olup amaç, işlemin muhatabı açısından yasal haklarını kullanabilmesine imkan tanımak; işlemi tesis eden idare açısından da hakkında işlem tesis edilen kişilerin hukuki sorumluluklarının yerine getirilip getirilmediğini tespit etmektir. Bu nedenle, 94'üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarında, sadece işlemin muhatabı olanlar ve/veya bunlar adına hukuki tasarrufta bulunabilecek kişiler, adlarına tebligat yapılacaklar kapsamında sayılmış; bu kişilerin bulunmaması halinde tebliğin kimlere yapılacağı, 2365 sayılı Kanunla eklenen üçüncü fıkrada belirlenmiştir.

Değinilen düzenlemeler uyarınca, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin; öncelikle işlemin muhatabı olan gerçek veya tüzel kişi adına tesis edilmesi gerektiği açıktır. Sonrasında bu işlemlerin, 94'üncü maddede sayılan kişilere tebliğinin sağlanması; bu şekilde tebligat yapılmasının mümkün olmaması halinde ise ilanen tebliğ yoluna gidilmesi gerekmektedir.

Davaya konu yapılan vergilendirmenin dayanağı olan defter ve belgelerin ibrazına ilişkin 11.10.2010 tarihli yazı, şirketle herhangi bir bağlantı kurulmaksızın şirketin kanuni temsilcisi olduğu anlaşılan ... adına düzenlenmiş, adı geçen kişinin ikametgah adresinde 3.11.2010 tarihinde kızına tebliğ edilmiştir.

Bu durumda, davacı şirket adına düzenlenmediği gibi şirketle hiç bir şekilde de irtibatlandırılmayan ve şirketle ilgisi bulunmayan bir adrese tebligata çıkarılan defter ve belgelerin ibraz edilmesine ilişkin yazının gereğinin yerine getirilmediğinden; dolayısıyla re'sen takdir nedeninin varlığından söz edilemeyeceğinden, defter ve belge ibraz yazısının usulüne uygun düzenlenerek tebliğ edildiğinin kabulü suretiyle verilen kararda yasaya uygunluk görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 8. Vergi Mahkemesinin 29.01.2016 gün ve E:2016/341, K:2016/180 sayılı ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 14.12.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.