2017/113 K. 2017/135 T. 8.3.2017
VDDK., E. 2017/113 K. 2017/135 T. 8.3.2017
T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2017/113
Karar No.: 2017/135
Karar tarihi: 08.03.2017
İstemin_Özeti : 2014 yılında uygulanmak üzere Kocaeli İli, A1 Mahallesinin cadde, sokak ve muhtelif alanları için takdir edilen asgari arsa m² birim değerinin tespitine ilişkin takdir komisyonu kararının; davacının taşınmazlarının bulunduğu yerlere ilişkin kısmı ile 2014 yılı için tahakkuk ettirilen emlak vergisinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi, 6.1.2016 gün ve E:2015/550, K:2016/2 sayılı kararıyla; belirlenen asgari arsa m² birim değerlerinin Mahkemelerince bir başka dosyada yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda tespit edilen tutarlara ilişkin kısmı ile bu tutarlara isabet eden emlak vergisi tahakkukunda hukuka aykırılık; anılan tutarları aşan kısmında ise hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle takdir komisyonu kararı ile emlak vergisi tahakkuklarının kısmen iptaline karar vermiş; belirtilen tutarlara isabet eden kısım yönünden davayı reddetmiştir.
Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 5.5.2016 gün ve E:2016/12685, K:2016/3759 sayılı kararıyla; 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 49/b maddesi ile 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun 11 ve 21'nci maddelerine değindikten sonra; emlak vergisinin tarh ve tahakkukunu düzenleyen söz konusu maddelerde 9.4.2002 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4751 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle tarh ve tahakkuka ilişkin esaslar getirildiği, anılan Kanun değişikliği ile emlak vergisi uygulaması sonucunda görülen olumsuzlukları ortadan kaldırmak ve vergilemede kolaylığın ve basitliğin sağlanması amacıyla dört yılda bir alınmakta olan beyan esasının kaldırılması ve sadece vergi değerini tadil eden nedenlerin bulunması halinde mükelleflerden bildirim alınmasını sağlamaya yönelik hükümler getirildiği, arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespiti takdir komisyonlarınca dört yılda bir yapılmakta olup, kesinleşen asgari ölçüde m² birim değerleri esas alınarak hesaplanan bina ve arazilere ilişkin emlak vergisinin, takdirin yapıldığı yılı takip eden bütçe yılının Ocak ve Şubat ayında yıllık olarak tarh olunduğu ve tarh edilen tarihte tahakkuk etmiş sayılarak Kanunda mükellef olarak belirtilenler tarafından birinci taksidinin Mart, Nisan ve Mayıs aylarında, ikinci taksidinin ise Kasım ayında olmak üzere iki eşit taksitte ödeneceği, emlak vergisi mükelleflerinin takdir komisyonu kararlarına karşı idari dava açma haklarını kısıtlayan düzenleme Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmeden önce daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilmekte iken, söz konusu düzenlemenin iptal edilmesi ile birlikte verginin mükellefi olan bireylerin menfaatlerinin ihlal edilmesi halinde verginin tarh ve tahakkukuna dayanak olan asgari arsa m² birim değerlerinin belirlenmesine ilişkin takdir komisyonu kararlarına karşı dava açma hakkının önünde herhangi bir yasal sınırlama bulunmadığı, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra dava açma ehliyetine kavuşan mükellefler tarafından takdir komisyonu kararının iptali istemiyle açılan davalarda dava açma süresi ile ilgili bir yasal düzenleme bulunmadığından dava açma süresinin hangi tarihten itibaren başlayacağı ve en son hangi tarihe kadar dava açılabileceği hususlarının yukarıda söz edilen yasa hükümleri çerçevesinde emlak vergisinin genel özellikleri de dikkate alınarak irdelenmesi gerektiği, 213 sayılı Kanunun mükerrer 49'uncu maddesinin (b) fıkrasının üçüncü paragrafı "takdir komisyonlarının bu kararlarına karşı kendilerine karar tebliğ edilen daire, kurum, teşekküller ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları onbeş gün içinde ilgili vergi mahkemesi nezdinde dava açabilirler. Vergi Mahkemelerince verilecek kararlar aleyhine onbeş gün içinde Danıştaya başvurabilirler" şeklinde iken, bu paragrafın ilk cümlesi Anayasa Mahkemesince Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiş olup, iptal kararı esasen takdir komisyonu kararlarına karşı dava açabileceklerle ilgili olmasına rağmen, dava açma süresini içeren cümle tamamen iptal edildiğinden, takdir komisyonu kararlarına karşı açılacak davalarda 2577 sayılı İdari yargılama Usulü Kanununun 7'nci maddesinde yer alan yasal dava açma süresinin uygulanması gerektiği, 213 sayılı Kanunun mükerrer 49'uncu maddesinde arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin takdir komisyonu kararlarının, öteden beri dava açma ehliyeti bulunan odalara, belediyeler ile köy ve mahalle muhtarlıklarına imza karşılığı verileceği belirtilmekte ise de emlak vergisi mükelleflerine ilan yoluyla tebliğ edileceği yönünde bir hüküm bulunmadığı gibi ilgililere ne suretle tebliğ edileceğinin de düzenlenmediği, bu durumda, yine mükerrer 49'uncu maddede yer alan hükümler, emlak vergisi ile ilgili yasal düzenlemeler ve emlak vergisinin özelliği gözönüne alınarak emlak vergisi mükelleflerinin hangi tarihe kadar dava açabilecekleri hususunun açıklığa kavuşturulması gerektiği, emlak vergisinin matrahı 1319 sayılı Kanunun 29'uncu maddesinde tanımlanan vergi değeri olup, bina, arsa ve arazilerin emlak vergisi hesaplamasına esas alınan vergi değerinin dört yılda bir ilgili belediyeler tarafından yeniden hesaplandığı, vergi değerinin hesaplanmasında esas alınan arsa ve arazi birim değerlerinin dört yılda bir takdir komisyonları tarafından belirlendiği, belediyelerce dört yılda bir belirlenen ve kesinleşen arsa ile arazi metrekare birim değerleri gözönüne alınarak emlak vergilerinin tarh ve tahakkuk ettirildiği, arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin değerlerin nasıl belirleneceğine dair usullerin Emlak Vergisi Kanunundaki hükümlerden ayrı olarak Vergi Usul Kanununun mükerrer 49'uncu maddesinde özel olarak düzenlendiği, sözü edilen Kanunun mükerrer 49'uncu maddesinin son fıkrasında; kesinleşen asgari ölçüde birim değerlerinin ilgili belediyelerde ve muhtarlıklarda uygun bir yere asılmak suretiyle tarh ve tahakkukun yapıldığı yılın başından Mayıs ayı sonuna kadar ilan edileceğinin belirtildiği, maddede yer alan "kesinleşme" tabiri dava açılmayarak dava açma süresinin dolması ya da dava açılarak sonuçlanması anlamını taşıdığından, herhangi bir değerin ya da bedelin kesinleşmesinden sonra değiştirilmesinin kanunen ve hukuken mümkün olamayacağı, bütün bu hususların gözönüne alınması halinde 213 sayılı Kanunun mükerrer 49'uncu maddesi ile arsa ve arazi metrekare birim değerleri yönünden davanın açılması ve devamı özel olarak düzenlendiğinden, maddede kesinleşen değerlerin ilanından bahsedilerek Kanun Koyucu tarafından verginin tahakkuk ettirildiği yılın başından önce vergi değerinin kesinleşmesi sağlanmak istenildiğinden ve belediyelerce kesinleşen bu değerler esas alınarak tarh ve tahakkuk yapıldığından, mükelleflerin takdir komisyonlarınca dört yılda bir belirlenen arsa ve arazi asgari metrekare birim değerlerinin kesinleşmesinden önce idareye yapılan başvuru sonucu verilen cevaptan ya da herhangi bir şekilde öğrenildiği tarihten itibaren 2577 sayılı Kanunun 7'nci maddesinde yer alan 30 günlük genel dava açma süresi içerisinde söz konusu işlemin iptali istemiyle dava açmaları gerekmekte olup, sözü edilen değerlerin kesinleşmesinden sonra dava açma imkanı bulunmadığı, olayda ise, vergi değerinin kesinleşmesinden sonra asgari arsa metrekare birim değerinin tespitine ilişkin takdir komisyonu kararının iptali ile 2014 yılı için tahakkuk ettirilen emlak vergisinin kaldırılması istemi ile dava açıldığı görülmüş olup, Mahkeme tarafından söz konusu davanın asgari arsa m² birim değerinin tespitine dair takdir komisyonu kararına ilişkin kısmının, süre aşımı nedeniyle reddi gerekirken bir başka dosyada yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesine atıfta bulunmak suretiyle davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmesinde isabet görülmediği, Vergi Mahkemesi kararının 2014 yılı için tahakkuk eden emlak vergisine ilişkin kısmına gelince; 4751 sayılı Kanun ile emlak vergisinin tarh ve tahakkukunda yapılan değişikliklerle birlikte genel beyan esası kaldırıldığından, Kanun metninden genel beyana ilişkin olarak yer alan hükümlerin çıkarıldığı, arsa ve araziler için 213 sayılı Kanunun mükerrer 49'uncu maddesi uyarınca, takdir komisyonlarınca dört yılda bir olmak üzere, arsalara ve araziye ilişkin asgari ölçüde birim değerlerinin takdir edilmesi, binalar için Maliye ve Bayındırlık ve İskân Bakanlıklarınca bina metrekare normal inşaat maliyet bedellerinin müştereken tespit edilmesinin gerektiği, bu suretle takdir ve tespit edilecek birim değerler ile bina metrekare normal inşaat maliyet bedelleri esas alınarak belediyelerce hesaplanan emlak vergi değeri üzerinden emlak vergisi tarh olunacağı, bunun yanısıra, 4751 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle emlak vergisinde genel beyan esasının kaldırılması öngörüldüğünden emlak vergisi mükellefleri için sadece Emlak Vergisi Kanununun 33'üncü maddesinin (1) ilâ (7) numaralı fıkralarında yazılı sebeplerin doğması halinde bildirim verme zorunluluğunun getirildiği, takdirin yapıldığı genel dönemlerde ve anılan Kanunun 33'üncü maddesinin (1) ilâ (7) numaralı fıkraları gereğince mükelleflerce bildirimde bulunulması gereken hallerde emlak vergisinin, 29'uncu maddeye göre hesaplanan vergi değeri esas alınarak yıllık olarak tarh olunacağı; bu suretle tarh olunan vergilerin ise tarh edilen tarihte tahakkuk etmiş sayılacağı ve bu hususun mükelleflere bir yazı ile bildirileceği, emlak vergisinin tarh ve tahakkuku ile ilgili 11 ve 21'inci maddelerde yer alan "Bu suretle tarh olunan vergiler, tarh edilen tarihte tahakkuk etmiş sayılır ve mükellefe bir yazı ile bildirilir" kuralının, mükellef adına tarh edilen emlak vergisinin ödenmesinden önce mükellef tarafından öğrenilmesinin sağlanması amacıyla getirilen bir düzenleme olduğu, bunun yanısıra, mükellef tarafından adına yapılan emlak vergisi tarhiyatına karşı açılan davada, dava açma süresinin de söz konusu yazının mükellefe tebliğ edilip edilmemiş olmasına göre belirlenmesi gerektiği; zira, takdir komisyonlarınca dört yılda bir olmak üzere takdir edilen asgari birim değerleri esas alınarak belediyelerce hesaplanarak tarh olunan emlak vergisi mükelleflere bildirilmediğinden; mükelleflerin, haklarında yapılan emlak vergisi tarhiyatını ancak ödeme sırasında öğrenebildikleri, bu durumda takdirin yapıldığı genel dönemlerde ve 1319 sayılı Kanunun 33'üncü maddesinin (1) ilâ (7) numaralı fıkralarında yazılı sebeplerin doğması halinde mükelleflerce bildirim verme zorunluluğu getirilen hallerde yapılan emlak vergisi tarhiyatına karşı açılacak davalarda dava açma süresinin, davalı belediye tarafından mükellefe emlak vergisi tarhiyatına ilişkin herhangi bir yazı tebliğ edilmiş ise bu yazının tebliğ tarihi dikkate alınarak hesaplanması, eğer belediye tarafından yazı tebliğ edilmemiş ise emlak vergisinin mükellef tarafından ödendiği tarih, yapılan tarhiyatı öğrenme tarihi kabul edilerek dava açma süresinin ödeme tarihinden itibaren başlatılması gerektiği, bu itibarla, emlak vergisi tahakkukunun iptali istemiyle açılan davada; sürenin tespiti bakımından öncelikle, tarh ve tahakkuk işleminin mükellefe tebliğ edilip edilmediğinin araştırılması gerektiği, bu hususun yanı sıra, yapılacak araştırma sonucu emlak vergisi tahakkukuna karşı açılan davanın süresinde görülmesi halinde işin esası hakkında verilecek kararda, davacıya ait taşınmazlarının bulunduğu yerler için takdir edilen asgari arsa metrekare birim değerinin tespitine ilişkin takdir komisyonu kararının iptali istemiyle açılan davalar sonucunda takdir komisyonu kararı iptal veya kısmen iptal edilmiş ise bunun neticelerinden aynı mahalle, cadde, sokak veya bölgede bulunan tüm emlak vergisi mükellefleri de yararlanacağından diğer bir deyişle işlemlerin iptali ya da kısmen iptali aynı yer için dava açmayan diğer mükellefleri de etkileyeceğinden, Mahkemece davacıların taşınmazının bulunduğu yer için dava açılıp açılmadığının, açılmış ise vergi değerinin ne şekilde kesinleştiğinin araştırılması gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuştur.
Kocaeli 1. Vergi Mahkemesi, 27.10.2016 gün ve E:2016/1407, K:2016/1208 sayılı kararıyla; aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.
Davalı idare tarafından; uyuşmazlığa konu taşınmazların bulunduğu sanayi bölgesinin sürekli talep gören ve gelişmekte olan, alt yapısı tamamlanmış, D-100 Karayolu ve TEM Otoyolu bağlantı noktasına yakın olduğu ve bölgedeki diğer sanayi kuruluşları ve büyük ölçekli fabrika sahaları göz önünde bulundurularak değer tespiti yapıldığı, kesinleştikten sonra takdir komisyonu kararlarının iptali istemiyle dava açma imkanının bulunmadığı ileri sürülerek ısrar kararının bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti : Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : K1
Düşüncesi : Mahkemeye erişim hakkı, Anayasanın 36'ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biridir. Söz konusu hak, mahkemeye başvuru konusunda tutarlı bir sistemin var olmasını ve dava açmak isteyen kişilerin mahkemeye ulaşmada açık, pratik ve etkili fırsatlara sahip olmasını gerektirmektedir. Mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkansız hale getiren uygulamalar hariç olmak üzere dava açmak için belli sürelerin öngörülmesi, mahkemeye erişim hakkına aykırılık oluşturmamakla birlikte yargı yerlerinin usul kurallarını uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlal edebilecek aşırı şekilcilikten, diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmaları gerekmektedir. (AİHM, Walchli/Fransa, Eşim/Türkiye kararları)
Mahkemece, asgari arsa m² birim değerinin tespitine ilişkin takdir komisyonu kararının iptali istemiyle açılan davada; davacının beyan ettiği öğrenme tarihine göre görülmekte olan davanın yasal süresinde açıldığı gerekçesiyle uyuşmazlığın esası incelenerek verilen karar, Danıştay Dokuzuncu Dairesince, takdir komisyonlarınca dört yılda bir belirlenen değerlere karşı kesinleştikten sonra veya kesinleşme ile birlikte tarh ve tahakkuktan önceki dönemlerde ya da verginin tarh ve tahakkukundan sonra açtıkları davalarda ilgili takdir komisyonu kararlarının iptalini isteyemeyeceklerinden davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerektiği gerekçesiyle bozulmuştur.
Danıştay Dokuzuncu Dairesi kararında belirtildiği üzere 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 49'uncu maddesinde arsalara ve araziye ait asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin takdir komisyonu kararlarının, öteden beri dava açma ehliyeti bulunan odalara, belediyeler ile köy ve mahalle muhtarlıklarına imza karşılığı verileceği belirtilmekte ise de emlak vergisi mükelleflerine ilan yoluyla tebliğ edileceği yönünde bir hüküm bulunmadığı gibi ilgililere ne suretle tebliğ edileceği de düzenlenmemiştir. Anayasanın 40'ıncı maddesinin ikinci fıkrasında Devletin, işlemlerinde, bireylerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu öngörülmüş, 125'inci maddesinin 3'üncü fıkrasında idari işlemlere karşı açılacak davalarda sürenin yazılı bildirim tarihinden başlayacağı hükme bağlanmış; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 8'inci maddesinde de sürelerin, 7'nci madde bağlamında tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı ifade edilmiştir. Kimi hallerde ortada bir tebligat olmasa da tebliğin varlığı kabul edilerek (olayda olduğu üzere öğrenme üzerine) dava hakkının doğduğu ve dava açma süresinin başladığı kabul edilmektedir.
Danıştay Dokuzuncu Dairesince, takdir komisyonu kararına dayanılarak salınan emlak vergisine karşı açılan davalarda; davacıya ait taşınmazların bulunduğu cadde ve sokaklar için takdir edilen asgari arsa m² birim değerinin tespitine ilişkin takdir komisyonu kararı, daha önce başkaları tarafından açılan davalar sonucunda iptal veya kısmen iptal edilmiş ise bunun neticelerinden aynı mahalle, cadde, sokak veya bölgede bulunan ve dava açmayan diğer tüm emlak vergisi mükelleflerinin de etkileneceği ifadesine yer verilmiş, buna göre taşınmazların bulunduğu yer için dava açılıp açılmadığının, açılmış ise vergi değerlerinin ne şekilde kesinleştiğinin araştırılması gerektiği belirtilmiş olup, bu ifadeyle takdir komisyonu kararlarının düzenleyici işlem niteliğinde olduğu kabul edildiğinden, 2577 sayılı Kanunun 7'nci maddesinin 4'üncü fıkrası uyarınca emlak vergisi tarhiyatının bildirilmesi/ öğrenilmesi vb. uygulama işlemleri üzerine dayanağı takdir komisyonu kararlarının iptalinin istenebileceği sonucuna ulaşılmaktadır.
Aksi durumda, kendisine herhangi bir bildirim yapılmayan mükelleflerin uygulama işlemi üzerine takdir komisyonu kararının iptali istemiyle açtıkları davaların süre aşımı nedeniyle; emlak vergisine karşı açtıkları davaların da takdir komisyonu kararının dava açılmayarak kesinleştiği gerekçesiyle reddi sonucunu doğuracak; dava açma hakkı, şeklen Kanunda yer almış olacaktır. Bu durum; adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkının ihlali sonucunu doğuracağından temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden reddi ile işin esası yönünden temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Danıştay Dokuzuncu Dairesine gönderilmesi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
2014 yılında uygulanmak üzere Kocaeli İli, A1 Mahallesinin cadde, sokak ve muhtelif alanları için takdir edilen asgari arsa m² birim değerinin tespitine ilişkin takdir komisyonu kararının; davacının taşınmazlarının bulunduğu yerlere ilişkin kısmı ile 2014 yılı için tahakkuk ettirilen emlak vergisinin iptali istemiyle açılan davada; takdir komisyonu kararı ile emlak vergisi tahakkuklarının kısmen iptali, kısmen davanın reddi yolunda verilen ısrar kararı davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
Danıştay Dokuzuncu Dairesinin yukarıda yer verilen kararının dayandığı aynı hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca temyiz isteminin kabulü ile ısrar kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 8.3.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
X - KARŞI OY
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 14'üncü maddesinin 3'üncü fıkrasının (d) bendinde, dava dilekçelerinin, ortada idari davaya konu olabilecek kesin ve yürütülmesi gerekli işlemin olup olmadığı yönünden inceleneceği hükmüne yer verilmiş; aynı Kanunun 15'inci maddesinin 1'inci fıkrasının (b) bendinde de böyle bir işlemin bulunmaması halinde davanın reddedileceği kurala bağlanmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 377'nci maddesinde, mükellefler ve kendisine vergi cezası kesilenlerin, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava açabilecekleri, 378'inci maddesinde ise vergi mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonları kararlarının tebliğ edilmiş olması, tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması gerektiği kurala bağlanmıştır.
Bilindiği üzere idari davaya konu olabilecek işlemler, idarenin tek yanlı, kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemleridir. Bu nedenle vergilendirme ile ilgili olarak tarhedilmesi gereken verginin tespitine yönelik olarak tesis edilen takdir komisyonu kararlarının tek başına dava konusu edilmesi mümkün olmayıp, ancak söz konusu takdir komisyonu kararı esas alınarak salınan vergi ve kesilen cezanın dava konusu yapılması halinde dayanağı takdir komisyonu kararının da tartışılması mümkündür. Böyle bir durumda da tartışılarak değerlendirilmesi yapılan söz konusu takdir komisyonu kararının hukuk aleminden kaldırılıp kaldırılmaması yönünde hüküm kurulmaksızın, takdir komisyonu kararının değerlendirilerek bu karara dayalı olarak yapılan vergilendirme hakkında yargı yerlerince hüküm kurulabilmesi mümkün olabilmektedir.
Bu itibarla, takdir komisyonu kararının vergilendirmeye yönelik tarhiyatın hazırlayıcısı mahiyetinde olması, tek başına kişinin hukuki durumunda bir değişiklik meydana getirmesinin hukuken mümkün bulunmaması, kesin ve yürütülmesi gerekli icrai nitelikte bir işlem olmaması nedeniyle söz konusu kararın iptali istemiyle açılan davanın incelenmeksizin reddi; emlak vergileri yönünden ise takdir komisyonu kararı değerlendirilerek bu karara dayalı olarak yapılan vergilendirmenin hukuka uygunluğunun incelenmesi suretiyle karar verilmesi gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.
XX - KARŞI OY
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında vergi mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, temyiz isteminin ısrar hükmü yönünden reddi, kararın hukuka uygunluğu konusunda temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Danıştay Dokuzuncu Dairesine gönderilmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.