2017/116 K. 2017/159 T. 29.3.2017
VDDK., E. 2017/116 K. 2017/159 T. 29.3.2017
T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2017/116
Karar No.: 2017/159
Karar tarihi: 29.03.2017
İstemin_Özeti : Hisselerini 17.11.1999 tarihli hisse devir sözleşmesi ile devrettiği 19.11.1999 tarihinde tescil edilen ve şirketi temsil yetkisinin sona erdiği hususu 23.11.1999 tarihinde Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde ilan edilen davacı adına, F1 Matbacılık ve Tanıtım Hizmetleri Limited Şirketinin 1999 ilâ 2005 yıllarına ait muhtelif vergi borçları nedeniyle, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10 ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun mükerrer 35'inci maddeleri uyarınca, kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen 4.7.2014 tarih ve 2 sayılı ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.
Ankara 5. Vergi Mahkemesi, 29.5.2015 gün ve E:2014/2004, K:2015/1364 sayılı kararıyla; 6183 sayılı Kanunun, yürürlük tarihi 6.6.2008 olan 4.6.2008 tarih ve 5766 sayılı Kanunun 3'üncü maddesiyle değişik 35'inci maddesinin 1'inci fıkrası ile aynı Kanunun 3'üncü maddesi ile eklenen 2 ve 3'üncü fıkralarına yer verdikten ve dava konusu ödeme emrinin "kanuni temsilci" sıfatıyla düzenlendiğini belirtikten sonra; 6183 sayılı Kanunun, limited şirket ortaklarının sorumluluğuna ilişkin 35'inci maddesinde, 5766 sayılı Kanunla yapılan değişikliklere ve 5766 sayılı Kanunun geçici 1'inci maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 28.4.2011 gün ve E:2009/39, K:2011/68 sayılı kararına değinerek; sözü edilen geçici 1'inci maddenin, Anayasa Mahkemesince 28.4.2011 tarihinde yürürlüğünün durdurulduğu ve 15.10.2011 tarihinde iptal edildiği dikkate alındığında, 23.11.1999 tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan 17.11.1999 tarihli ortaklar kurulu kararıyla hisselerini tüm hak ve borçları ile devretmek suretiyle şirketten ayrılan davacının, 5766 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 6.6.2008 tarihinden önce 1999 ilâ 2005 yıllarında doğmuş olan vergi borçları nedeniyle, iptal edilen söz konusu düzenlemeye dayanılarak takibinin mümkün bulunmadığı, kaldı ki davacının, hisselerini devrederek ayrıldığı 17.11.1999 tarihinden sonrasına ait vergi borçları nedeniyle takip edilemeyeceğinin de tabii olduğu gerekçesiyle dava konusu ödeme emrini iptal etmiştir.
Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Dördüncü Dairesi, 12.4.2016 gün ve E:2015/10077, K:2016/1580 sayılı kararıyla; kararın; ödeme emrinin 17.11.1999 tarihinden sonra doğan amme alacaklarını içeren kısmının iptaline ilişkin hüküm fıkrasının Dairelerince de uygun görüldüğü, 213 sayılı Kanunun 10'uncu maddesi, 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35'inci maddesi ve madde gerekçesi ile bu maddeye, 5766 sayılı Kanunla eklenen son iki fıkranın iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesinin 19.3.2015 gün ve E:2014/144, K:2015/29 sayılı kararına yer verdikten sonra; 213 sayılı Kanun kapsamına giren vergi ve buna bağlı alacaklardan dolayı kanuni temsilcilerin, aynı Kanunun 10'uncu maddesi uyarınca takip edilebileceği, bu tür alacaklarda takip, 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35'inci maddesine göre yapılamayacağından, davacının sorumluluğunun, 213 sayılı Kanunun 10'uncu maddesine göre değerlendirilmesi gerektiği, bu durumda, dava konusu ödeme emrinde yer alan 1999 yılına ait kurumlar vergisi ile aynı yılın Şubat-Nisan, Mayıs-Temmuz, Ağustos-Ekim dönemlerine ait gelir (stopaj) vergilerinden dolayı davacının sorumlu olup olmadığının tespiti amacıyla, anılan kamu alacaklarının; beyan üzerine tahakkuk eden vergilerin ödenmemesinden mi, vergi incelemesi sonucu veya beyanname vermeme gibi re'sen tarh sebeplerinden birinden mi kaynaklandığı hususu, değinilen madde uyarınca açıklığa kavuşturulmak ve asıl borçlu şirket hakkındaki takibin tamamlanıp tamamlanmadığı da araştırılmak suretiyle yeniden karar verilmek üzere kararın, dava konusu ödeme emrinin, belirtilen dönemlere ait kamu alacakları yönünden iptaline ilişkin hüküm fıkrasını bozmuştur.
Ankara 5. Vergi Mahkemesi, 2.11.2016 gün ve E:2016/1666, K:2016/1492 sayılı kararıyla; kesinleşen kısım yönünden de hüküm kurulmak suretiyle aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.
Davalı idare tarafından; kanuni temsilcisi olduğu şirketten tahsil edilemeyen amme alacaklarından dolayı davacının sorumlu olduğu, 5766 sayılı Kanunun geçici 1'inci maddesinin iptaline ilişkin Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümeyeceği ileri sürülerek, kararın bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : K1
Düşüncesi :Vergi mahkemesince verilen ilk kararın diğer hüküm fıkralarının bozulmasından sonra verilen ısrar kararının varlığı, ilk kararın kesinleşen hüküm fıkrasının yeniden temyizen incelenmesini olanaklı kılmayacağından, ısrar kararının, ödeme emrinin 17.11.1999 tarihinden sonra doğan amme alacaklarını içeren kısmının iptaline ilişkin hüküm fıkrası yönünden temyiz isteminin incelenmeksizin reddi; diğer hüküm fıkrasının ise Danıştay Dördüncü Dairesinin kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Davacı adına, F1 Matbacılık ve Tanıtım Hizmetleri Limited Şirketinin 1999 ilâ 2005 yıllarına ait muhtelif vergi borçları nedeniyle 213 sayılı Kanunun 10 ve 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35'inci maddeleri uyarınca kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen 4.7.2014 tarih ve 2 sayılı ödeme emrinin iptali yolundaki vergi mahkemesi ısrar kararı, davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.
Danıştay Dördüncü Dairesince temyizen incelenen ilk kararın, ödeme emrinin 17.11.1999 tarihinden sonra doğan amme alacaklarını içeren kısmının iptaline ilişkin hüküm fıkrasına davalı idare tarafından yöneltilen temyiz istemi reddedildiğinden, kararın belirtilen hüküm fıkrası kesinleşmiştir. Kararın, diğer hüküm fıkrasının bozulması üzerine bozma kararına uyulmayarak verilen ısrar kararının varlığı, kesinleşen hüküm fıkrasının yeniden temyiz incelemesine tabi tutulmasına imkan vermeyeceğinden, davalı idarenin bu kısma yönelik temyiz iddialarının incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
Kararın, ödeme emrinin, 1999 yılına ait kurumlar vergisi ile aynı yılın Şubat-Nisan, Mayıs-Temmuz, Ağustos-Ekim dönemlerine ait gelir (stopaj) vergilerine ilişkin kısmının iptali yolundaki hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin ise Danıştay Dördüncü Dairesinin yukarıda yer verilen kararının dayandığı aynı hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca kabulü ile mahkeme kararının ısrara ilişkin söz konusu hüküm fıkrasının bozulması gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, Ankara 5. Vergi Mahkemesinin 2.11.2016 gün ve E:2016/1666, K:2016/1492 sayılı kararının, kesinleşen hüküm fıkrasına karşı yapılan temyiz isteminin incelenmeksizin reddine, kararın, ödeme emrinin, 1999 yılına ait kurumlar vergisi ile aynı yılın Şubat-Nisan, Mayıs-Temmuz, Ağustos-Ekim dönemlerine ait gelir (stopaj) vergileri yönünden iptali yolundaki ısrara ilişkin hüküm fıkrasının ise bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 29.3.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
X - KARŞI OY
Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında vergi mahkemesi kararının, ısrara ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.
XX - KARŞI OY
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 46'ncı maddesinde Danıştay dava daireleri ile idare ve vergi mahkemelerinin nihai kararlarının başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi Danıştayda temyiz edilebileceği, 49'uncu maddesinde temyiz incelemesi sonucunda yasada yazılı sebeplerin varlığı halinde Danıştayın incelenen kararı bozacağı ve dosyanın karar veren mahkemeye gönderileceği, mahkemenin dosyayı diğer öncelikli işlere nazaran daha öncelikle inceleyeceği ve yeniden karar vereceği, kararların kısmen onanması ve kısmen bozulması halinde kesinleşen kısmın Danıştay kararında belirtileceği kurala bağlanmıştır.
Vergi Mahkemesinin ısrar kararında, ödeme emrinin 17.11.1999 tarihinden sonra doğan amme alacaklarını içeren kısmına ilişkin olarak hüküm kurulmuş olması nedeniyle davalı idarenin temyiz isteminin bu yönden de incelenmesi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.