2017/137 K. 2017/166 T. 29.3.2017
VDDK., E. 2017/137 K. 2017/166 T. 29.3.2017
T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2017/137
Karar No.: 2017/166
Karar tarihi: 29.03.2017
İstemin_Özeti : Tasfiyesinin tamamlandığı hususu 19.1.2012 tarih ve 7987 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan davacı şirket adına düzenlenen 12.4.2012 tarih ve 1 ve 2 sayılı ödeme emirleri davaya konu yapılmıştır.
İstanbul 10. Vergi Mahkemesi, 27.6.2012 gün ve E:2012/1623, K:2012/1337 sayılı kararıyla; Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre, şirketlerin tüzel kişilikleri, ticaret sicilinden silinmeleriyle sona ereceğinden, bu tarihten sonra haklara sahip olması, borçlu kılınması ve temsilinin hukuken olanaklı olmadığı, tüzel kişiliğin sona ermesinden önceki dönemlerle ilgili olsa dahi olmayan şirket adına tarh ve tahsilat işlemleri tesis edilemeyeceği; tesis edilen işlemlerin de herhangi bir hukuki sonuç doğurmayacağı, hukuk düzeninde varlık kazanmayan işlemler, herhangi bir kişinin menfaatini ihlal edemeyeceği gibi feshedilmekle tüzel kişiliği sona eren şirketin temsili de söz konusu olamayacağından kanuni temsilci tarafından, olmayan şirketi temsilen açılan davanın esasının incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davayı ehliyet yönünden reddetmiştir.
Davacının temyiz istemini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 14.9.2015 gün ve E:2012/9545, K:2015/8696 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'inci, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 10'uncu ve 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 34'üncü maddelerine değindikten sonra; Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre ticaret sicilinden silindiği tarihte tüzel kişiliği sona eren davacı şirketin, bu tarihten sonra haklara sahip olması ve borçlu kılınmasının mümkün olmadığı, tüzel kişiliği ticaret sicilinden silindiği 12.1.2012 tarihinde sona ermiş bulunan münfesih şirket adına düzenlenen ödeme emirlerinde hukuka uyarlık bulunmadığından iptal edilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozmuş; davalı idarenin karar düzeltme istemini reddetmiştir.
İstanbul 10. Vergi Mahkemesi, 11.10.2016 gün ve E:2016/1851, K:2016/1446 sayılı kararıyla; aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararında ısrar etmiştir.
Davacı tarafından; dava konusu ödeme emirleri içeriği vergi ve cezalara karşı dava açıldığından tahsil işlemlerinin durması gerektiği, davanın ehliyet yönünden reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek, ısrar kararının bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : K1
Düşüncesi :Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, ısrar kararının dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında, yerinde ve kararın bozulmasını sağlayacak nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan İstanbul 10. Vergi Mahkemesinin 11.10.2016 gün ve E:2016/1851, K:2016/1446 sayılı ısrar kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.
Bu nedenlerle, temyiz isteminin reddine, 29.3.2017 gününde oyçokluğuyla karar verildi.
X - KARŞI OY
Dosyanın incelenmesinden 19.1.2012 tarih ve 7987 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ortaklar kurulu kararına göre tasfiyesinin tamamlanarak ticaret sicilinden kaydının silindiği ve davanın, tasfiye memuru ve şirket ortakları tarafından verilen vekaletnameye istinaden avukat olan vekil tarafından imzalanan dilekçe ile açıldığı anlaşılmıştır.
Olay tarihinde yürürlükte olan Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31'inci maddesinin 1'inci fıkrasında göndermede bulunulan ehliyet ve vekalete ilişkin düzenlemelerine göre; yargılama işlemlerinde bulunabilmek için, öncelikle hak ehliyetine sahip olmak gereklidir. Şirketler için söz konusu ehliyet tüzel kişiliğin kazanıldığı tarihten kaybedildiği tarihe kadar mevcut olan bir niteliktir. Başka anlatımla; bir şirketin hak sahibi olması, borçlu kılınabilmesi ve temsili, ancak tüzel kişilik kazandığı tarihle tüzel kişiliğinin sona erdiği tarih arasındaki zaman diliminde olanaklı bulunmaktadır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de, şirketlerin tüzel kişiliğinin sona ermesi, fesihleri sonucu ticaret sicilinden silinmeleriyle olur.
Bu hukuki durum karşısında; feshedilerek ticaret sicilinden kaydı silinmekle tüzel kişiliği, diğer bir deyişle hukuk alemindeki varlığı sona eren şirketin, medeni haklardan yararlanma ve bu hakları kullanma ehliyeti de son bulmuştur. Dolayısıyla, yargılamanın hiçbir aşamasında taraf olma ehliyeti de bulunmayan münfesih tüzel kişiliğin, gerek yargı mercilerinde, gerekse diğer resmi merciler önünde temsil edilebileceğinden söz etmek olanaklı değildir. Bu bakımdan; hukuksal varlığı olmayan şirket adına açılan davanın incelenmesine ve bu davada verilen kararın anılan şirket tarafından temyiz edilmesine yasal olanak bulunmadığından temyiz isteminin incelenmeksizin reddi gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.
XX - KARŞI OY
İdare Hukukuna göre idari davanın incelenebilmesi ve hükme bağlanabilmesi için davaya konu yapılan işlemin etkili olması yani hukuksal sonuç doğurabilir nitelik taşıması gerekir. Bu nitelikteki işlemler de ancak, hukuksal durumu etkilenenler tarafından dava konusu edilebilir.
Hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin idari davaya konu edilmesi; sonuç doğuran işlemlerin de hukuksal durumu etkilenmeyen kimseler tarafından dava konusu edilmesi mümkün olmadığından, etkisiz işlemlere karşı açılan davaların da ehliyetsiz kimseler tarafından açılan davalarda olduğu gibi esası incelenerek hüküm verilemez.
2577 sayılı Yasanın 49'uncu maddesinin (1-c) bendinde; usul hükümlerine uyulmamış olması bozma nedeni olarak öngörülmüştür. Yasa yapıcı; usul hükümlerine uyulmaksızın verilen ilk derece yargı yeri kararlarının bozularak kaldırılmasını sağlamak üzere ''hukuka aykırı karar verilmesi'' şeklindeki bozma nedeniyle yetinmemiş, bütün yargı kararlarının usul hükümlerine uyularak verilen kararlar olmasını amaçlamıştır. İdari davaya konu yapılamayacak bir işlem hakkında verilen iptal kararı gibi hukuk düzeninin ''kişi'' tanımına almadığı bir varlık adına açılan davada verilen iptal kararının usul hükümlerine uyulmaksızın verilmiş kararlar olduğu açıktır.
Temyiz edilen karar; tasfiyesi biten ve ticaret sicilinden kaydı silinen şirket hakkında verilmiştir. Kaydın silinmesinden sonraki tarihte düzenlenen ödeme emirleri davaya konu yapılmış ve temyiz edilen kararla dava ehliyet nedeniyle reddedilmiştir.
Bir şirketin borçlu kılınabilmesi, ancak tüzel kişilik kazandığı tarih ile bu kişiliğin sona erdiği tarih arasında zaman diliminde olanaklıdır. Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre de şirketlerin tüzel kişilikleri ticaret sicilinden silinmesiyle sona erer.
Bu nedenle ticaret sicilinden kaydı silinen tüzel kişiliği bulunmayan şirket adına düzenlenen ödeme emirleri hiçbir hukuksal sonuç doğurmayacağından, davaya konu edilmesine olanak yoktur. Hukuksal varlığı sona ermiş bir kurumun yargı yerlerinden hukuksal koruma istemesi söz konusu olamayacağına göre vergi mahkemesi incelenemeyecek bir dava hakkında hüküm vermiştir.
Vergi mahkemesince; ticaret sicilinden kaydının silinmesiyle tüzel kişiliğinin sona erdiğinin kabul edilmesine rağmen usul hükümlerine uyulmaksızın idari davaya konu edilmesi mümkün olmayan ödeme emirlerine yönelik davanın ehliyet yönünden reddi hukuka uygun düşmemiştir.
Açıklanan nedenlerle temyiz isteminin reddi gerektiği oyuyla karara katılmıyorum.
XXX - KARŞI OY
Temyiz isteminin kabulü ile ısrar kararının Danıştay Dokuzuncu Dairesinin kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.