2017/14428

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATMA YILMAZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/14428)

 

Karar Tarihi: 13/1/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucu

:

Fatma YILMAZ

Vekili

:

Av. Ferudun Melih İŞMAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idareden kiralanan taşınmaz üzerine inşa edilen yapıların kira sözleşmesinin feshedilmesi üzerine yıkılması sonucunda meydana gelen zararın giderilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 25/1/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirilmesine gerek görülmediğini bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1954 doğumlu olup Samsun'un Atakum ilçesinde ikamet etmektedir.

9. Samsun Büyükşehir Belediyesi (İdare) tarafından alınan 24/7/1987 tarihli karara istinaden 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümlerine göre başvurucunun eşi F.Y. ile İdare arasında kira sözleşmesi imzalanmıştır. Buna göre Atakum Sahil Yolu Burak Reis Tesisleri isimli yer 24/7/1987-31/12/1987 döneminde beş aylık süreyle F.Y.ye kiraya verilmiştir. Taraflarca imzalanan kira sözleşmesine ekli açık artırma şartnamesi ve özel şartnamede özetle;

i. Açık artırma şartnamesinde, kiracının kiralanan yeri tahsis gayesine uygun kullanmak zorunda olduğu, kiralananı ne hâlde teslim almış ise kiranın bitiminde o hâlde teslim etmeye mecbur olduğu, İdarenin kiralananı yeniden ihaleye çıkarmaya ve ihtiyacı için tahliye ettirmeye yetkili olduğu belirtilmiştir.

ii. Açık artırma şartnamesinde ayrıca İdarenin talebi üzerine kiracının taşınmazı her zaman tahliye edip İdareye teslime mecbur olduğu, tahliye nedeniyle kiracının herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacağı ve yaptırdığı sabit tesisleri asla sökemeyeceği vurgulanmıştır.

iii. Özel şartnamede; kiracının mülkte İdareden izin almadan tadilat yapamayacağı, dükkanı İdareye bırakmak isteyen kiracının sözleşmenin bitiş tarihinden on beş gün evvel bir dilekçe ile müracaat etmediği takdirde kira sözleşmesinin bir yıl süreyle uzamış sayılacağı, aktin icrasını tahammül edilemez hâle getiren sebepler vuku bulduğunda iki tarafın akti fesih etmeye hakkı bulunduğu, kiracının dükkanda alkollü içki, müstehcen neşriyat, yanıcı ve patlayıcı maddeler ile buna benzeyen şeyleri satamayacağı, aksi hâlde derhâl aktin fesih edilebileceği, bu durumda kiralananın derhâl tahliye edileceği ifade edilmiştir.

iv. Özel şartnamede ayrıca, kiralananın belediye hizmetlerine lazım olduğunda veya inşaat sebebiyle el koymak gerektiğinde bir yıllık kira aktinin bitişine bir ay kala yapılacak yazılı fesih ihbarı ile sözleşmenin sona ereceğine, bu durumda kiracının taşınmazı en geç bir ay içinde boşaltması gerektiğine, taşınmazın ihalede gösterilen gaye ile işletilebileceğine, bu hükme aykırı davranış hâlinde tahliyenin peşinen kabul edildiğine, kira sözleşmesinin bir yıllık olduğuna ve kira sözleşmesinin fesih edilmemesi hâlinde otomatik olarak bir yıl uzayacağına yer verilmiştir.

10. Kiralanan taşınmazın adı daha sonra Can Düğün Salonu ve Tesisleri olarak değiştirilmiştir.

11. İdare 13/6/1997 tarihinde başvurucunun eşi tarafından ruhsatsız inşaat faaliyeti yapıldığını belirterek 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 32. maddesi uyarınca durdurma kararı vermiş ve mühürleme yapmıştır. Ayrıca İdare görevlileri tarafından aynı ay içinde düzenlenen tutanaklarda projesine ve imara aykırı demir profillerle kapalı oturma yeri yapıldığı ifade edilmiştir.

12. Başvurucu adına düzenlenen 29/6/2000 tarihli vergi levhasında ana faaliyet adı lokanta ve restoran faaliyeti (içkili ve içkisiz) olarak belirtilmiştir.

13. Milli Emlak Müdürlüğünün 4/6/2003 tarihinde İdareye yazdığı yazıda, anılan tesis ile başka tesislerin de bulunduğu alanın kıyı kenar çizgisi ve mahkeme kararları sonucu kumluğa terk edilmesi sonucu kiralanan taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler hâline gelmesi nedeniyle kira sözleşmelerinin feshedilmesi istenilmiştir.

14. Milli Emlak Müdürlüğü yazısına istinaden İdare 11/11/2003 tarihinde başvurucu ve diğer kişilere kiralanan tesislere ilişkin kira sözleşmesinin hiçbir surette kiraya verilmemesi ve taşınmazlar üzerinde İdareye ait olan tesislerin bedellerinin İdareye ödenmesi şartıyla sözleşmelerin tek taraflı olarak feshedilmesine karar vermiştir. Bu karar başvurucunun eşi F.Y.ye 14/11/2003 tarihli yazı ile bildirilmiş ve 31/12/2003 tarihinde geçerlilik süresi sona ermekte olan kira sözleşmesinin bu tarih itibarıyla iptal edildiği ve kira tahakkuklarının da bu tarih itibarıyla kaldırılacağı ifade edilmiştir.

15. Başvurucu, Atakum Belediye Başkanlığından 1/7/2008 tarihinde içkili restoran işletme izni almıştır.

A. Valilik Tarafından Verilen Tahliye Kararı ve İptal Davası Süreci

16. Samsun Valiliği (Valilik), başvurucunun kumluğa terk edilen 1706 ve 1539 parsel no.lu taşınmazın 1967 m²lik kısmını kafeterya ve restoran yapmak suretiyle işgal ettiği gerekçesiyle 8/1/2008 tarihinde 2886 sayılı Kanun'un 75. maddesi gereğince tahliyesine ve taşınmazın İl Defterdarlığına teslimine karar vermiştir.

17. Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sisteminden (UYAP) yapılan incelemede, başvurucu tarafından bu işlemin iptali istemiyle Valilik aleyhine Samsun 1. İdare Mahkemesinde (1.İdare Mahkemesi) 8/2/2008 tarihinde dava açıldığı anlaşılmıştır. Dava sırasında Valiliğin savunması alınmaksızın 14/2/2008 tarihinde yürütmenin durdurulmasına karar verildiği, savunmanın alınmasından sonra 1/5/2008 tarihinde aynı kararın sürdürüldüğü ancak son olarak 2/7/2018 tarihinde yapılan değerlendirme ile yürütmenin durdurulması talebinin reddedildiği görülmüştür. 1. İdare Mahkemesinin, İdarenin kira sözleşmesini 11/11/2003 tarihinde fesih ettiği, işgal edilen taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan olduğu ve başvurucu ile Hazine arasında bir kira sözleşmesinin bulunmadığı gerekçesiyle 10/6/2009 tarihinde davayı reddettiği anlaşılmıştır. Anılan kararın Danıştay Onuncu Dairesince 31/3/2010 tarihinde onandığı ve yapılan karar düzeltme isteminin de 14/12/2012 tarihinde reddedilerek kararın kesinleştiği tespit edilmiştir.

B. İdare Tarafından Verilen Tahliye ve Yıkım Kararı ile İptal Davası Süreci

18. Valilik tarafından İdareye yazılan 21/2/2013 tarihli yazıda yapıların İdare tarafından tahliye edilmesi ve yıkılması gerektiği belirtilmiştir.

19. İdare 29/4/2013 tarihli işlemle kumluğa terkedilen 1706 ve 1539 parsel no.lu taşınmazın 1967 m²lik kısmına yapılan Can Tesisleri Düğün Salonunun 14/5/2013 tarih, saat 10:00'a kadar tahliye işlemlerinin yapılarak yıkımının gerçekleştirilmesi, aksi takdirde 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 3194 sayılı Kanun ile 20/7/1966 tarihli ve 775 sayılı Gecekondu Kanunu uyarınca tahliye ve yıkımının İdarece yapılacağını ve masrafının da %20 fazlasıyla tahsil edileceğini başvurucuya bildirmiştir.

20. Başvurucu tarafından İdare işleminin iptali istemiyle 8/5/2013 tarihinde Samsun 2. İdare Mahkemesinde (2. İdare Mahkemesi) dava açılmıştır. Yargılama sırasında 15/5/2013 tarihinde Samsun Bölge İdare Mahkemesince dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.

21. İdare 30/5/2013 tarihinde 2. İdare Mahkemesinin yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararı nedeniyle tahliye ve yıkım işlemlerinin durdurulduğunu belirtmiş, esas karar sonucuna göre işlem yapılacağını bildirmiştir.

22. 27/6/2013 tarihinde başvurucuya tebliğ edilen İdare işlemi ile 2. İdare Mahkemesinin 7/6/2013 tarihli yürütmenin durdurulması talebinin reddine ilişkin kararına istinaden yeniden taşınmazın tahliye edilerek yapıların yıkılmasına karar verildiği, başvurucunun işlemin ertelenmesine yönelik taleplerinin reddedildiği ve 11/7/2013 tarihinde tahliye ve yıkım işlemlerinin yerine getirildiği anlaşılmıştır.

23. 2. İdare Mahkemesi 11/11/2003 tarihinde kira sözleşmesinin sona erdiği, bu tarihten sonra taşınmazın ecrimisil bedeli ödenerek kullanılmaya devam edildiği, işletmenin üzerinde bulunduğu taşınmazın parsel sınırı ile kıyı kenar çizgisi arasındaki kamuya ait alanda yer aldığı, yapının özel mülkiyete konu olmadığı, herhangi bir ruhsat veya izninin bulunmadığı, başvurucunun kamuya tahsis edilen alanı kullandığı ve bu hususların kesinleşen mahkeme kararında da yer aldığı gerekçeleriyle davayı 29/5/2014 tarihinde reddetmiştir.

24. Yapılan temyiz üzerine Danıştay Ondördüncü Dairesi (Danıştay Dairesi) 28/4/2016 tarihinde, dava konusu işlemin hangi mevzuat hükmü uyarınca tesis edildiği ya da hangi mevzuatın uygulanacağının belli olmadığı ve bu nedenle de işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle kararı bozmuştur. Yapılan karar düzeltme istemi Danıştay Dairesince 26/4/2017 tarihinde reddedilmiştir.

25. Bozmaya uyan 2. İdare Mahkemesi 17/7/2017 tarihinde Danıştay Dairesince belirtilen gerekçeyle davayı kabul etmiş ve dava konusu işlemi iptal etmiştir.

26. UYAP üzerinden yapılan incelemede anılan kararın Danıştay Dairesince 24/6/2020 tarihinde onandığı anlaşılmıştır.

C. Eşyalara Verilen Zarar ve Kâr Kaybı İstemiyle Açılan Dava Süreci

27. Yıkım sırasında eşyalarına zarar verildiği gerekçesiyle 120.000 TL ve gerçekleştirilemeyen düğünler nedeniyle de 240.000 TL olmak üzere toplamda 360.000 TL zararın ödenmesi istemiyle başvurucu tarafından İdare aleyhine 4/11/2013 tarihinde 1. İdare Mahkemesinde dava açılmıştır.

28. UYAP üzerinden yapılan incelemede 1. İdare Mahkemesinin 28/3/2014 tarihinde, başvurucu tarafından işgal edilen devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanın boşaltılarak kamunun kullanımına açılmasının sağlanmasının idarelerin görevi olduğu, İdarenin yasal prosedürleri takip ederek işlemler tesis ettiği, tesis edilen işlemlerin başvurucuya tebliğinin sağlandığı ve yargısal denetime ilişkin sonuçlar beklenerek hukuka saygılı davranıldığı, en son taşınmazın boşaltılmasının istenilmesine karşın başvurucunun verilen makul süre içinde taşınmazı boşaltmaması nedeniyle işgale kamu gücü kullanılmak suretiyle son verildiği gerekçesiyle davayı reddettiği anlaşılmıştır.

29. Ayrıca bu karara karşı yapılan temyiz isteminin de 11/5/2016 tarihinde Danıştay Dairesince reddedildiği ve kararın onandığı görülmüştür.

D. Muhdesat Bedelinin Tahsili İstemiyle Açılan Dava ve Bireysel Başvuru Süreci

30. Başvurucu, Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesine başvurmuş ve taşınmaz üzerindeki yapılar hakkında delil tespiti yapılmasını istemiştir. Yapılan tespit sonrası 16/5/2013 tarihinde inşaat mühendisi bilirkişi tarafından hazırlanan raporda; tespiti yapılan Can Düğün Salonu, cafe salonu, joker cafe salonu, mutfak ve tuvalet, ahşap cafe, ahşap büfe, bahçe çevre duvarı, seramik ve mermer kaplama, bahçe peyzaj işleri şeklindeki yapıların devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanda bulundukları ve toplamda 463.584 TL imalat bedelinin hesaplandığı belirtilmiştir.

31. Başvurucu 25/10/2013 tarihinde İdare ve Valilik aleyhine 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır. 463.584 TL muhdesat bedeli zarar talebinde bulunan başvurucu bu davada özetle;

i. Can Tesisleri Düğün Salonunun yönetmelikte hasat mevsiminde tahliye işlemi yapılmayacağının belirtilmesine rağmen ve işlerin en yoğun olduğu sezonda İdare tarafından 11/7/2013 tarihinde yıkıldığını, 1987 yılında ihale ile kiralanıp o tarihten bu yana aralıksız olarak faaliyetini sürdüren tesisin korunması gereken yapılardan olduğunu ve lehine müktesep hak oluştuğunu ifade etmiştir.

ii. İdarenin imar çalışmaları ve imar düzenlemeleri ile ilgili hiçbir hukuki gerekçe göstermeden tahliye ve yıkım talep etme yetkisi bulunmadığını, taşınmazın işgal edilmediğini, doldurma veya kurutma yoluyla elde edilmediğini, sahil yolu çalışmasına engel olmadığını ve tesisin turizm işletme belgesine sahip olduğunu ileri sürmüştür.

32. 2. İdare Mahkemesi 3/7/2014 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle şu hususlara yer verilmiştir:

i. Kira sözleşmesinin İdarece 11/11/2003 tarihinde sona erdirildiği, bu tarihten sonra taşınmazın kiraya verilmediği gibi ecrimisil tahsilatının da yapılmadığı, kumluğa terk edilen yaklaşık 1967 m²lik kısmı başvurucunun Can Kafeterya Tesisleri adıyla işlettiği, Valilik tarafından 8/1/2008 tarihinde taşınmazın tahliyesine karar verildiği, bu işleme karşı açılan davanın reddedilerek kesinleştiği,11/7/2013 tarihinde yapının içinde bulunan eşyaların boşaltılarak başvurucunun oğlu C.Y.ye teslim edildiği ve sonra tahliye ile yıkım işleminin gerçekleştirildiği ifade edilmiştir.

ii. İdarenin 2003 yılından bu yana devam eden tahliye ve yıkıma ilişkin işlemlerinin ancak 2013 yılında gerçekleştirilebildiği, başvurucunun kira sözleşmesi olmaksızın devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazı kullandığını bildiği ve bu taşınmazın tahliyesine ilişkin yargısal denetimden geçen süreçte tüm davalarda haksız çıktığı hâlde hâlen taşınmazı tahliyeye yanaşmadığı ve yapıyı kendi isteği ile boşaltmadığı vurgulanmıştır.

iii. Başvurucunun işgal ettiği devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanın boşaltılarak kamunun kullanımına açılmasının sağlanmasının İdarenin görevi olduğuna değinen 2. İdare Mahkemesi, İdare tarafından yasal prosedürlerin takip edilerek işlemlerin tesis edildiğini ve işlemlerin başvurucuya tebliğinin sağlandığını, yargısal sürecin beklenildiğini, en son taşınmazın boşaltılmasının istenilmesine karşın verilen makul süre içinde taşınmazı boşaltmaması nedeniyle başvurucu işgaline kamu gücü kullanılmak suretiyle son verildiğini ve bu süreçte İdareye yüklenebilecek herhangi bir hizmet kusurunun bulunmadığını belirtmiştir.

33. Karar Danıştay Dairesince 11/5/2016 tarihinde onanmış ve yapılan karar düzeltme istemi de 7/12/2016 tarihinde reddedilmiştir.

34. Nihai karar 2/1/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

35. Başvurucu 25/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

36. 3621 sayılı Kanun’un ''Kıyının Korunması, Yapı Yasağı, Kıyı ve Denizde Yapılacak Yapılar'' kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kıyı, herkesin eşitlik ve serbestlikle yararlanmasına açık olup, buralarda hiçbir yapı yapılamaz; duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz.

...''

37. 3621 sayılı Kanun’un ''Doldurma ve Kurutma Yoluyla Arazi Kazanma ve Bu Araziler Üzerinde Yapılabilecek Yapılar'' kenar başlıklı 7. maddesi şöyledir:

"Kamu yararının gerektirdiği hallerde, uygulama imar planı kararı ile deniz, göl ve akarsularda ekolojik özellikler dikkate alınarak doldurma ve kurutma suretiyle arazi elde edilebilir.

 (Değişik fıkra: 18/6/2017–7033/34 md.) Bu gibi yerlerde doldurma veya kurutmayı yapacak ilgili idarenin valiliğe iletilen teklifi, valilik görüşü ile birlikte Çevre ve Şehircilik Bakanlığına gönderilir. Bakanlık, konusuna göre ilgili kuruluşların görüşünü de almak suretiyle teklifi inceler. Uygun bulunması halinde ilgili idare tarafından uygulama imar planı hazırlanır. Bu yerler için yapılacak planlar hakkında 3/5/1985 tarihli ve3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri uygulanır. Ancak bu planlar Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından; 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu kapsamında kalan alanlardaki planlar, anılan Kanunun 7 nci maddesine göre ve 4737 sayılı Kanun kapsamında kalan alanlardaki planlar ise anılan Kanunun 4/A, 4/C ve 4/Ç maddelerine göre tasdik edilir. Doldurma ve kurutma işlemleri yürürlükteki mevzuat hükümlerine göre yapılır. Bu araziler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır, özel mülkiyet konusu olamaz.

Bu alanlar üzerinde 6 ncı maddede belirtilen yapılar ile yol, açık otopark, park, yeşil alan ve çocuk bahçeleri gibi teknik ve sosyal altyapı alanları düzenlenebilir.''

38. 3621 sayılı Kanun’un ''Sahil Şeridinde Yapılabilecek Yapılar'' kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"Uygulama imar planı bulunmayan alanlardaki sahil şeritlerinde, 4 üncü maddede belirtilen mesafeler içinde hiç bir yapı ve tesis yapılamaz.

Uygulama imar planı bulunan yerlerde duvar, çit, parmaklık, telörgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Moloz, toprak, curuf, çöp gibi kirletici ve çevreyi bozucu etkisi olan atık ve artıklar dökülemez, kazı yapılamaz.

Ancak bu alanlarda; uygulama imar planı kararıyla altı ve yedinci maddede belirtilen yapı ve tesislerle birlikte toplum yararına açık olmak şartıyla konaklama hariç günü birlik turizm yapı ve tesisleri yapılabilir. ''

39. 3621 sayılı Kanun’un ''İmar Mevzuatına Aykırı Yapı'' kenar başlıklı 14. maddesi şöyledir:

"Bu Kanun kapsamında kalan alanlarda ruhsatsız yapılar ile ruhsat ve eklerine aykırı yapılar hakkında 3l94 sayılı İmar Kanununun ilgili hükümleri uygulanır.''

40. 3621 sayılı Kanun’un ''Ceza Hükümleri'' kenar başlıklı 15. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(Değişik: 23/1/2008 – 5728/466 md.) Kıyıda ve uygulama imar planı bulunan sahil şeritlerinde duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engelleri oluşturanlara ikibin Türk Lirasından onbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir. Ayrıca oluşturulan engellerin beş günden fazla olmamak üzere belirlenen süre zarfında kaldırılmasına karar verilir. Bu süre zarfında engellerin ilgililer tarafından kaldırılmaması halinde, masrafı yüzde yirmi zammıyla birlikte kendilerinden kamu alacaklarının tahsili usulüne göre tahsil edilmek üzere kamu gücü kullanılmak suretiyle derhal kaldırılır. Kabahatin tekrarı halinde, ceza üst sınırdan verilir.

...

Birinci fıkrada sayılan yerlerde ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak yapı yapan kişilere Türk Ceza Kanunu veya İmar Kanunu hükümlerine göre verilecek ceza bir kat artırılır.

İlgili kanunlarda belirtilen makamların yetkileri saklı kalmak üzere, bu maddede belirtilen idarî yaptırımlara karar vermeye mahalli mülki amir yetkilidir. ''

41. 775 sayılı Kanun’un ''Yeniden gecekondu yapımının önlenmesi'' başlıklı 18. maddesi şöyledir:

"Bu kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra, belediye sınırları içinde veya dışında, belediyelere, Hazineye, özel idarelere, katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalarda veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde yapılacak, daimi veya geçici bütün izinsiz yapılar, inşa sırasında olsun veya iskan edilmiş bulunsun, hiçbir karar alınmasına lüzum kalmaksızın, belediye veya Devlet zabıtası tarafından derhal yıktırılır.

Yıkım sırasında lüzum hasıl olduğunda, belediyeler ilgili mülkiye amirlerine başvurarak yardım istiyebilirler.

Mülkiye amirleri, Devlet zabıtası ve imkanlarından faydalanmak suretiyle, izinsiz yapıların yıkım konusunda yükümlüdürler.

Özel kişilere veya bu maddenin 1 inci fıkrasında sözü geçenler dışındaki tüzel kişilere ait arazi ve arsalar üzerinde yapılacak izinsiz yapılar hakkında, arsa sahiplerinin yazılı müracaatları üzerine ve mülkiyet durumlarını tevsik etmeleri şartiyle bu madde hükümleri, aksi halde genel hükümler ve 3194 sayılı İmar Kanunu hükümleri uygulanır.''

42. 775 sayılı Kanun’un ''Ceza hükümler'' başlıklı 37. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanun hükümlerinden faydalanmak amacıyla yalan beyanda bulunan veya hakikate aykırı beyanname verenler ile bu Kanunun yayımından sonra belediye sınırları içinde veya dışında belediyelere, Hazineye, özel idarelere veya katma bütçeli dairelere ait arazi ve arsalar üzerinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yerlerde izinsiz yapı yapanlar, yaptıranlar, bu gibi yapıları satanlar, bağışlayanlar, rehin edenler veya diğer şekillerde devredenler ve bilerek devir ve satın alanlar, Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre cezalandırılır.

...

Bu kanun hükümlerine aykırı olarak işgalde bulunanlarla oturma hakkını kaybedenler, ilgili belediyelerce 6126 sayılı Kanunda belirtilen şekilde tahliye ettirilirler.

..''

43. 2886 sayılı Kanun’un ''Ecrimisil ve tahliye'' başlıklı 75. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

''Devletin özel mülkiyetinde veya hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmaz malları, özel bütçeli idarelerin mülkiyetinde bulunan taşınmaz mallar ve Vakıflar Genel Müdürlüğü ile idare ve temsil ettiği mazbut vakıflara ait taşınmaz malların, gerçek ve tüzelkişilerce işgali üzerine, fuzuli şagilden, bu Kanunun 9 uncu maddesindeki yerlerden sorulmak suretiyle, idareden taşınmaz ve değerleme konusunda işin ehli veya uzmanı üç kişiden oluşan komisyonca tespit tarihinden geriye doğru beş yılı geçmemek üzere tespit ve takdir edilecek ecrimisil istenir. Ecrimisil talep edilebilmesi için, idarelerin işgalden dolayı bir zarara uğramış olması gerekmez ve fuzuli şagilin kusuru aranmaz.

 (Ek cümle: 23/7/2010-6009/24 md.) Ecrimisile itiraz edilmemesi halinde yüzde yirmi, peşin ödenmesi halinde ise ayrıca yüzde onbeş indirim uygulanır. Ecrimisil fuzuli şagil tarafından rızaen ödenmez ise, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.

Kira sözleşmesinin bitim tarihinden itibaren, işgalin devam etmesi halinde, sözleşmede hüküm varsa ona göre hareket edilir. Aksi halde ecrimisil alınır.

İşgal edilen taşınmaz mal, idarenin talebi üzerine, bulunduğu yer mülkiye amirince en geç 15 gün içinde tahliye ettirilerek, idareye teslim edilir.

...''

44. 19/6/2007 tarihli ve 26557 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik'in (Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik) "Tespit" kenar başlıklı 84. maddesi şöyledir:

''(1) Hazine taşınmazlarından kiraya verilen, irtifak hakkı kurulan veya kullanma izni verilenlerin dışında kalanların fiilî durumları, İdarece hazırlanan program dâhilinde mahallinde tespit edilir. Tespitten önceki sürelere ait işgal ve tasarruflar sebebiyle ecrimisil takip ve tahsilatı yapılarak bu taşınmazlar denetim ve idare altına alınır.

(2) Taşınmazın mahallinde düzenlenecek Taşınmaz Tespit Tutanağında (Ek-8); işgalin başlangıç tarihi, taşınmazın işgale veya kullanıma konu olan yüzölçümü, işgalcileri, kullanım amacı, ecrimisil takdirinde yararlanılabilecek bilgiler ile bilinmesinde yarar görülen diğer bilgilere yer verilir.''

45. Hazine Taşınmazlarının İdaresi Hakkında Yönetmelik'in "Tahliye" kenar başlıklı 89. maddesi şöyledir:

''(1) Kiraya verilen, irtifak hakkı kurulan veya kullanma izni verilen taşınmazlardan süresi dolduğu hâlde tahliye edilmeyen, sözleşmesi feshedilen veya herhangi bir sözleşmeye dayanmaksızın fuzuli olarak işgal edilen Hazine taşınmazlarının tahliyesi; hasat sezonu, iş ve hizmetlerin mevsimlik faaliyet dönemi de dikkate alınarak defterdarlık veya malmüdürlüğünün talebi üzerine, bulunduğu yer mülki amirince en geç onbeş gün içinde sağlanarak, taşınmaz İdarece görevlendirilecek memurlara boş olarak teslim edilir.

(2) Üzerinde sabit tesis bulunan taşınmazların tahliyesinden ve teslim alınmasından sonra, eski kiracısı veya fuzuli şagiline bu tesisler kendilerine ait ise yıktırılıp enkazının en geç otuz gün içinde götürülmesi, aksi hâlde masrafları kendisinden tahsil edilmek üzere yıkım ve enkaz götürme işinin İdarece yapılacağı tebliğ olunur. Verilen bu süre sonunda tesis yıktırılıp enkaz götürülmediği takdirde masrafları bilahare eski kiracı veya fuzuli şagilden alınmak üzere bu işlem İdarece yapılır.

(3) Men’i müdahale ve kal ile ilgili yargı kararlarının icra dairelerince, vali veya kaymakam tarafından verilen tecavüzün önlenmesi ile ilgili kararların infaz memurlarınca uygulanması sırasında gerekli olan araç, gereç ve personel kamu idarelerinden sağlanır. Bunun mümkün olmaması durumunda yıkım işlemi, 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanununa göre ihale edilir."

46. 3/8/1990 tarihli ve 20594 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in (Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik) "Sahil Şeridinin Belirlenmesi" başlıklı 16. maddesi şöyledir:

''(Değişik:RG-13/10/1992-21374) Sahil Şeridinin belirlenmesinde aşağıdaki esaslara uyulur.

a) (Değişik: RG 30/3/1994-21890) Uygulama imar planı ilk defa yapılacak alanlarda, köy yerleşik alanlarında ve iskan dışı alanlarda sahil şeridi, kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 metre genişliğinde olmak üzere belirlenir. Bu alanlar kapsamında daha önce mevzii imar planı onaylanmış alanların kalması durumunda, mevzii imar planının kısmen veya tamamen yapılaşma bulunmayan imar adalarında da sahil şeridi en az 100 metre olarak belirlenir.

b) (Değişik: RG- 30/3/1994-21890) 11 Temmuz 1992 tarihinden önce onaylanmış uygulama imar planı bulunan kentsel ve kırsal yerleşmelerde, turizm merkez ve alanlarındaki turizm amaçlı alanlar ile turizm merkez ve alanlarındaki kentsel ve kırsal yerleşmelerde kısmen veya tamamen yapılaşma varsa onaylı imar planındaki sahil şeridi geçerlidir. Aksi halde sahil şeridi (c) bendi uyarınca belirlenir.

c) (Değişik: RG- 30/3/1994-21890) 11 Temmuz 1992 tarihinden önce onaylanmış mevzii imar planı ve turizm merkez ve alanlarındaki turizm dışı kullanımlara yönelik mevzii imar planı bulunan alanlarda; planda belirlenen sahil şeridinin başlangıcından itibaren ilk sırada yer alan imar adalarının kısmen veya tamamen yapılaşmış olması durumunda, gerisindeki imar adalarında kısmen veya tamamen yapılaşma olup olmadığına bakılmaksızın onaylı plandaki sahil şeridine uyulur. İlk sırada yer alan imar adalarında kısmen veya tamamen yapılaşma olmaması durumunda geriye doğru diğer imar adalarının durumu değerlendirilerek kısmen veya tamamen yapılaşma bulunanlarının kıyı yönündeki cephe hattı esas alınarak sahil şeridi belirlenir.

1 Temmuz 1992 tarihinden önce onaylanmış uygulama imar planlarının kısmi yapılaşma bulunmayan alanları ile ilgili gerekli revizyonlar en çok 1 yıl içinde Kanun ve bu Yönetmelik hükümlerine göre yapılır. Boş ve kısmi yapılaşma bulunmayan alanlarda bu işlemler yapılmadan yapı ruhsatı verilmez.

Sahil şeridinde kıyıya geçişi engelleyecek şekilde; duvar, çit, parmaklık, tel örgü, hendek, kazık ve benzeri engeller oluşturulamaz. Moloz, toprak, curuf, çöp gibi çevreyi bozucu etkisi olan atık ve artıklar dökülemez, kazı yapılamaz.

Sahil şeridinde 11 Temmuz 1992 tarihinden önce yürürlükteki plan ve/veya mevzuata uygun olarak yapılmış veya inşaat ruhsatı alınarak en az subasman seviyesine kadar inşaatı tamamlanmış yapılardaki müktesep haklar saklıdır. Bu hüküm, üzerine birden fazla yapı yapılmak üzere ruhsat alınmış parsellerdeki en az subasman seviyesindeki yapılar için de geçerlidir.

Sahil şeridinin birinci bölümünde yeni taşıt yolları açılamaz. Ancak 11 Temmuz 1992 tarihinden önce mevzuat hükümlerine uygun olarak onaylanmış planlara göre yapımına başlanmış veya kullanılmakta olan Devlet Karayolları ile yapımı gerçekleştirilmiş imar yollarındaki müktesep haklar saklıdır. İnşaatına başlanmış imar yollarında ise mümkün olan en kısa mesafede iç yollarla bağlantı sağlanmak üzere imar planı revizyonu yapılır. Sahil şeridi birinci bölümünde ancak iç yollarla dolgu alanlarındaki yapılmış veya yapılacak yolları bağlayan kısa geçişler için imar yolları planlanabilir.''

47. Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik'in "İmar Mevzuatına Aykırı Yapı" başlıklı 20. maddesi şöyledir:

''Kıyılarda, doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan alanlarda ve sahil şeritlerinde Kanun, plan ve bu Yönetmelik hükümlerine uyulmadan, ruhsatsız, ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapılması halinde, 3194 sayılı İmar Kanununun 32 nci maddesi hükümleri uyarınca, aynı Kanunda belirlenen yasal süreler içinde gerekli işlem yapılır.''

B. Uluslararası Hukuk

48. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadında, mülkiyet hakkının kapsamı konusunda mevzuat hükümlerinden ve derece mahkemelerinin bunlara ilişkin yorumundan bağımsız olarak özerk bir yorum esas alınmaktadır (Depalle/Fransa [BD], B. No: 34044/02, 29/3/2010 § 62; Anheuser-Busch Inc./Portekiz [BD], B. No: 73049/01, 11/1/2007, § 63; Öneryıldız/Türkiye [BD], B. No: 48939/99, 30/11/2004, § 124; Broniowski/Polonya [BD], B. No: 31443/96, 22/6/2004, § 129).

49. AİHM, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının ancak müdahalenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin anlamı kapsamında bir mülk ile ilişkili olması durumunda ileri sürülebileceğini belirtmektedir. Buna göre alacak haklarını da içeren mevcut mülk veya mal varlığı yanında mülkiyet hakkının elde edilebileceği yönündeki en azından bir meşru beklenti de mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilebilir (Kopecký/Slovakya [BD], B. No: 44912/98, 28/9/2004,§ 35; Lihtenştayn Prensi Hans-Adam II/Almanya [BD], B. No: 42527/98, 12/7/2001, § 83; meşru beklenti kavramının ilk defa geliştirildiği kararlar için bkz. Pine Valley Developments Ltd. ve diğerleri/İrlanda, B. No: 12742/87, 29/11/1991, § 51; Stretch/Birleşik Krallık, B. No: 44277/98, 24/6/2003, § 35; Pressos Companía Naviera S.A. ve diğerleri/Belçika, B. No: 17849/91, 20/11/1995, § 31).

50. Öneryıldız/Türkiye kararına konu olayda, Ümraniye çöplüğünde meydana gelen metan gazı patlaması sonucu gerçekleşen toprak kayması dolayısıyla başvurucuya ait gecekondu zarar görmüştür. AİHM, başvurucunun konutunun bulunduğu taşınmazın Hazineye ait olduğunu ve bir gün bu taşınmazı devralma beklentisinin mülk teşkil etmediğini kabul etmiştir. Ancak AİHM, 1988 yılında ruhsatsız olarak inşa edilmesinden 1993 yılında meydana gelen kazaya kadar belediye makamlarınca anılan taşınmazda bulunan gecekondunun yıktırılmadığına dikkat çekmiştir. Kararda; yetkili makamların başvurucu ve yakın akrabalarının bu evde oluşturdukları toplum ve aile çevresinde hiç rahatsız edilmeden yaşamasına izin verildiği, üstelik başvurucudan emlak vergisi alındığı ve ücret karşılığında başvurucunun kamu hizmetlerinden yararlanmasının sağlandığı belirtilmiştir. AİHM bu sebeple yetkili makamların başvurucu ve akrabalarının meskenleri ile taşınır mallarında mülkiyet hakkına ilişkin bir menfaate sahip olduğunun fiilî (de facto) olarak kabul edildiği tespitinde bulunmuştur. AİHM; imar uygulamaları bakımından belirli bir takdir yetkisi olduğunu ancak bu takdir hakkının zamanında, uygun ve hepsinden önemlisi tutarlı bir şekilde harekete geçme yükümlülüğünü sona erdirmeyeceğini belirtmiştir. AİHM'e göre somut olayda bu yükümlülüğe uyulmadığı gibi kaçak yapıları engellemeye yönelik kanunların uygulanmasında oluşturulan belirsizliğin başvurucunun meskenine ilişkin durumun bir gece içinde değişebileceğini sanmasına neden olması mümkün değildir. AİHM, başvurucunun meskenine yönelik mülkiyet hakkına ilişkin menfaatinin Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin ilk cümlesi çerçevesinde önemli bir menfaat ve dolayısıyla bir mülk oluşturduğu sonucuna varmıştır (Öneryıldız/Türkiye, §§ 124-129).

51. Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye (B. No: 22035/10, 15/11/2016) kararına konu olay 1997 yılında yaptırılan başvuruculara ait konutun bir okul inşaatı sırasında zarar görmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir. Bu olayda derece mahkemeleri konutun ruhsatsız olduğu gerekçesiyle başvurucuların tazminat taleplerini reddetmişlerdir. Öneryıldız/Türkiye kararına atıfla ruhsatsız olarak yapılmış olsa da kamu makamlarınca bu yapının yıktırılmadığı veya yıkımı yönünde bir işleme de girişilmediğine dikkat çekilerek tapuya tescil edilen konut yönünden başvurucuların Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinin birinci paragrafında ifade edilen anlamda mülk teşkil edebilecek menfaatlerinin olduğu belirtilmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 40-47). AİHM; başvuruyu genel ilke niteliğindeki mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin birinci kural çerçevesinde incelemiş (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 52, 55), müdahalenin kanuni dayanağının çevreyi korumak yönünde bir meşru amacı içerdiğini kabul etmiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 68, 69). Ancak AİHM'e göre somut olayın koşullarında oluşan maddi zarara rağmen başvurucuların tazminat taleplerinin reddedilmesi, başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamındaki menfaatleri ile kamunun yararı arasındaki adil dengeyi bozmuş; başvuruculara aşırı ve olağan dışı bir külfet yükletilmesine yol açmıştır. AİHM, bu gerekçelerle başvurucuların mülkiyet haklarının ihlaline karar vermiştir (Keriman Tekin ve diğerleri/Türkiye, §§ 70, 71).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

52. Mahkemenin 13/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

53. Başvurucu; yıkım kararının iptali istemiyle açılan davada işlemin hukuka aykırılığının tespit edildiği hâlde muhdesat bedeli için açtığı tam yargı davasının reddedildiğini belirtmiştir. Yapılan işlemde kamu yararı bulunmadığını, keyfî olduğunu ve işgalci olarak kabul edilemeyeceğinin yargı kararları ile belirlendiğini ifade eden başvurucu, Valiliğin taşınmaz hakkında herhangi bir yetkisi bulunmadığını ve Kıyı Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğe göre müktesep hakkının bulunduğunu vurgulamıştır. Başvurucu, tahliye ve yıkım kararı sonrası açılan davada yürütmenin durdurulmasına karar verildiğini, bunun üzerine İdarece esas karar verilinceye kadar işlem yapılmayacağı belirtildiğinden kış aylarında yapılan düğün rezervasyonları gereğince işine devam ettiğini ancak esas karar verilmeden 11/7/2013 tarihinde tahliye ve yıkımın gerçekleştirildiğini, yirmi yedi yıllık işini ve emeğini kaybettiğini belirterek özel ve aile hayatına saygı, çalışma, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

54. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

55. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkı dışında özel ve aile hayatına saygı, çalışma ve adil yargılanma haklarının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Somut olayda özellikle başvurucunun eşyalarının zarara uğraması ve kâr kaybı zararına ilişkin ayrı bir dava açtığı ve bu dava sonrası bireysel başvuruda bulunmadığı da dikkate alındığında başvurucunun asıl şikâyetinin İdareden ihale ile kiraladığı taşınmaz üzerine yaptığı yapıların kira sözleşmesinin feshedilmesi sonucunda yıkılması nedeniyle uğranılan zararın karşılanmamasına yönelik olduğu anlaşıldığından başvurucunun bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

56. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

57. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54).

58. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).

59. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve ekonomik değerleri koruyan bir temel haktır. Kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- mülkiyet kavramı içinde değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, § 36).

60. Kamu malı niteliğindeki arazi üzerinde şehir planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı olarak inşa edilen yapıların kullanılmasından kaynaklanan ekonomik menfaatin bazı durumlarda Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil etmesi mümkündür. Bu bakımdan şehir planlaması ile ilgili düzenlemelere aykırı şekilde inşa edilmiş olması sebebiyle idari makamlarca yapının her an yıkılması mümkün bulunmasına rağmen bu yönde bir girişimde bulunulmaması ve önlem alınmaması, uzunca bir süre bu duruma sessiz kalınması, esasen yapı sebebiyle vergi tahsil edilmesi veya yapının kamu hizmetlerinden yararlandırılması suretiyle bu alanlarda sosyal ortam ve aile ortamının oluşturulmasına izin verilmesi hâlinde, inşa edilen yapının kullanılmasından kaynaklanan ekonomik değerin Anayasa'nın 35. maddesi çerçevesinde önemli bir mal varlığı değeri ve dolayısıyla bir mülk oluşturduğunun kabul edilmesi gerekir (Nazif Kılıç, B. No: 2014/5162, 15/6/2016, § 35).

61. Anayasa Mahkemesi Nazif Kılıç başvurusunda, gecekondunun başvurucu tarafından yaptırıldığına ve uzun bir zamandan bu yana kullanıldığına dikkat çekmiştir. Kararda; kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan gecekondunun yıkımı ve izinsiz dikilen ağaçların sökülmesi için gerekli imkânlara sahip bulunan idarece uzun bir süre girişimde bulunulmadığı gibi belediyecilik hizmetleri sunulması suretiyle bu alanda sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade edilmesi karşısında yıkılan gecekondu ve sökülen ağaçların kullanımının başvurucu yönünden önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği, bu yönden başvurucunun mülkiyet hakkının bulunduğu kabul edilmiştir (Nazif Kılıç, § 40).

62. Ayşe Öztürk (B. No: 2013/6670, 10/6/2015) kararı ise tapu tahsis belgesi bulunan taşınmaz üzerindeki konutun tazminat ödenmeksizin yıktırılmasına ilişkindir. Bu kararda da tapu tahsis belgesiyle başvurucuya tahsis edilen arazi üzerinde başvurucu tarafından bina yapıldığı ve binanın uzun süredir kullanıldığı, Maliye Hazinesi tarafından bina yapılmasına veya kullanılmasına engel olunmadığı gibi binaya ilişkin emlak vergilerinin de tahsil edildiği vurgulanmıştır. Anayasa Mahkemesi -arazi üzerindeki binanın başvurucu tarafından yapılarak kullanıldığı ve Maliye Hazinesinin herhangi bir itirazının olmadığı dikkate alındığında- bina üzerinde başvurucunun mülkiyet hakkının bulunduğunu kabul etmiştir (Ayşe Öztürk, § 85).

63. Rifat Algan (B. No: 2014/19138, 22/2/2018) ve İrfan Öztekin (B. No: 2014/19140, 5/12/2017) kararlarına konu olayda 2005 yılında idarenin yapmış olduğu okul inşaatı sırasında meydana gelen toprak kayması sonucunda başvurucuların taşınmazları üzerinde kaçak olarak inşa edilen yapılar zarar görmüştür. Kararda; kaçak olarak inşa edildiği anlaşılan yapıların yıkımı için idarenin gerekli imkânlara sahip olmasına rağmen yaklaşık yirmi iki yıl gibi uzun bir süre girişimde bulunmadığı gibi bu süre zarfında başvurucuların belediyecilik hizmetlerinden de yararlandırıldığı, bu süre zarfında başvurucuların bu binalarda sosyal ortam ve aile çevresinin kurulmasına müsaade edildiği vurgulanmıştır. Dolayısıyla bu kadar uzun bir süre boyunca söz konusu binanın kullanımının başvurucular bakımından önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği sonucuna varılmıştır (Rifat Algan, §§ 49-51; İrfan Öztekin §§ 43-45).

64. Tülay Arslan ve diğerleri kararına konu olayda Eskişehir Belediyesi, tapuda Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demir Yolları Genel Müdürlüğü (TCDD) adına kayıtlı bulunan ve Eskişehir İstasyon parkı sınırları içerisinde bulunan taşınmazı 1977 yılından itibaren başvurucuların murisine kiralamıştır. Taşınmaz, başvurucular murisince içkili restoran olarak işletilmiştir. Taşınmazın 1994 yılından sonra Tepebaşı Belediyesi (Belediye) sınırları içerisinde kalması nedeniyle bu tarihten sonra kira sözleşmesi Belediyeyle akdedilmiş ve kira bedelleri de Belediyeye ödenmiştir. Ancak TCDD, taşınmazda Belediyenin üstün bir hakkı bulunmadığını belirterek başvurucuların murisi aleyhine müdahalenin meni ve ecrimisil istemiyle dava açmıştır. Bu davada başvurucular murisinin Belediye ile akdedilen sözleşmeye dayanılarak taşınmazı kullanmasının haklı bir nedeninin bulunmadığı neticesine ulaşılmıştır. Karar 5/10/2006 tarihinde kesinleşmiştir. TCDD tarafından başvurucuların murisi aleyhine ecrimisil bedelinin ödenmesi istemiyle açılan ikinci davada ise murisin taşınmazı 5/6/2002 tarihinden sonra kullanmadığı tespit edilmiştir. Başvurucular murisi tarafından Belediyeye karşı açılan bireysel başvuruya konu davada ise diğer taleplerin yanında bina bedelinin de talep edildiği anlaşılmıştır. Derece mahkemeleri, binanın başvurucular murisince inşa edildiğine ilişkin proje ve ruhsatların sunulamadığı, ayrıca 1/1/2001 tarihli işletme sözleşmesinde yapının belediyeye ait olduğunun belirtildiği, taşınmazın mahkeme kararına istinaden yıkılacak olmasında belediyenin bir kusurunun bulunmadığı ve henüz yıkılmadığı gerekçelerine yer vererek bina bedeline ilişkin istemi reddetmiştir. Anayasa Mahkemesi, başvurucuların bina bedelinin ödenmesine ilişkin şikâyetlerini mülkiyet hakkı kapsamında incelemiş ve içkili restoran olarak kullanılan yapının murislerince inşa edildiğini gösteren yapı ruhsatı veya projesi gibi bir belge dosyaya sunulmadığı gibi UYAP kayıtlarında bulunan 1/1/1996 tarihli kira sözleşmesi ile 1/1/2001 tarihli işletme sözleşmesinde taşınmazın mülkiyetinin Belediyeye ait olduğuna işaret eden çeşitli hükümlerin yer aldığının görüldüğü gerekçesiyle başvurunun bina bedelinin ödenmediğine ilişkin şikâyete yönelik kısmını konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulmuştur (Tülay Arslan ve diğerleri, B. No: 2014/7051, 2/2/2017).

65. Somut olayda, başvurucunun eşi tarafından 1987 yılında ihale ile kiralanan tesisin daha sonraki yıllarda adının Can Düğün Salonu ve Tesisleri olarak değiştirildiği ve başvurucu tarafından aynı şartlarla işletilmeye devam edildiği anlaşılmaktadır. Derece mahkemeleri bu tesis üzerinde bulunan bireysel başvuruya konu yapıların başvurucu tarafından yapılmadığına ilişkin bir tespitte bulunmamıştır. Dolayısıyla bu yapıların başvurucu tarafından inşa edildiği değerlendirilerek sonuca varmak gerekecektir. Bu nedenle Tülay Arslan ve diğerleri kararından farklı olarak başvurucu tarafından yapıldığı ve uzun bir süre kullanıldığı anlaşılan yapıların başvurucu bakımından önemli bir ekonomik menfaat teşkil ettiği ve bu yönden başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı kapsamında korunması gereken bir menfaatinin mevcut olduğu kabul edilmiştir.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

66. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).

67. Somut olayda mülkiyet hakkı yönünden şikâyet edilen temel husus taşınmaz üzerindeki yapının tazminat ödenmeksizin yıkılmasına ilişkindir. Anayasa Mahkemesi daha önce benzeri başvuruları mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına saygıya ilişkin genel kural çerçevesinde incelemiştir (İrfan Öztekin, § 47; Rıfat Algan, § 53; Durali Gümüşbaş, B. No: 2015/6427, 10/10/2018, § 42). Somut olayda da bu ilkeden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır.

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

68. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:

 “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

69. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anılan madde uyarınca temel hak ve özgürlükler, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

70. Somut olayda 2. İdare Mahkemesi, 2003 yılında kira sözleşmesinin İdarece feshedilmesine ve 2008 yılında verilen tahliye kararına karşı başvurucu tarafından açılan davanın reddedilmesine rağmen başvurucunun taşınmazı tahliye etmeyerek devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yeri haksız olarak kullanmaya devam ettiğine ve bu nedenle İdare tarafından yapılan işlemlerde hizmet kusuru bulunmadığına vurgu yapmıştır. Bu itibarla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin yasal dayanağını 3621 sayılı Kanun'un 8. ve 2886 sayılı Kanun’un 75. maddeleri oluşturduğundan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.

ii. Meşru Amaç

71. Anayasa'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu düzenlenmiş; çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devlet ve vatandaşların ödevi olduğu belirtilmiştir. İnşa edilecek yapıların imar mevzuatına uygun olarak yapılmasının sağlanması ve bu kapsamda ilgili mevzuat hükümleri uyarınca ruhsat alınmadan yapılabileceği açıkça düzenlenen yapılar hariç bütün yapıların ruhsata bağlanması suretiyle yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun olarak gerçekleştirilmesi; sağlıklı, güvenli, kaliteli ve ekonomik yaşam çevrelerinin oluşturulması bakımından önem teşkil etmektedir. Bu bakımdan yapılaşmanın fen, sağlık ve çevre şartlarına uygunluğunun sağlanmasında ve buna ilişkin düzenlemelerde kamu yararı bulunduğu kabul edilmelidir (Osman Yücel, B. No: 2014/4874, 15/6/2016, §§ 82-84).

72. Somut olay bağlamında kira sözleşmesinin feshedilmesi sonucunda kumluk niteliğindeki (kıyı kenar çizgisi içinde bulunan) arazi üzerinde bulunan yapıların yıkılmasının kıyıların korunmasına ve devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanların işgal edilmesinin önlenmesiyle kıyıların herkesin kullanımına açılmasına yönelik kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmiştir.

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

73. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

74. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasında dikkate alınacak ölçütlerden biri olan ölçülülük, hukuk devleti ilkesinden doğmaktadır. Hukuk devletinde hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması istisnai bir yetki olduğundan bu yetki ancak durumun gerektirdiği ölçüde kullanılması koşuluyla haklı bir temele oturabilir. Bireylerin hak ve özgürlüklerinin somut koşulların gerektirdiğinden daha fazla sınırlandırılması kamu otoritelerine tanınan yetkinin aşılması anlamına geleceğinden hukuk devletiyle bağdaşmaz (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014).

75. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

76. Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olara