2017/14999

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

BUKET BARAN VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/14999)

 

Karar Tarihi: 3/12/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Eşref Uğur ŞENOL

Başvurucular

:

1. Buket BARAN

 

 

2. Can BARAN

 

 

3. Cihan BARAN

 

 

4. Emirberki BARAN

Başvurucular Vekili

:

Av. Mehmet Nail KOCAKAYA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, imar uygulaması ile kamuya terk edilen taşınmazın terk amacı dışında kullanılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/3/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon 7/11/2019 tarihinde başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna, başvurucunun diğer ihlal iddialarının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucular, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Başvuru Konusu Olayın Arka Planı

9. Başvurucular 21/12/2016 tarihinde vefat eden O.B.nin mirasçılarıdır.

10. İstanbul ili Bahçelievler ilçesi Bahçelievler Mahallesi'nde bulunan 1090 ada 1 ve 2 parsel (eski 1042 ada 7 parsel) sayılı taşınmaz 24/5/1978 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan mevzi imar planında yeşil alan olarak ayrılmıştır.

11. Başvurucuların murisi bu taşınmazın 1/2 hissesini 1984 yılında satın almıştır.

12. Başvurucuların beyanına göre Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından onaylanan imar planı doğrultusunda Bakırköy Belediyesinin 13/11/1984 tarihli encümen kararı ile bu taşınmaz tek taraflı olarak ifraz edilmiştir. Yeni oluşan 1 numaralı parsel, düzenleme ortaklık payı olarak yeşil alana ayrılmıştır.

13. Başvurucuların beyanına göre Bakırköy Belediyesinin 3/9/1987 tarihli encümen kararıyla 1 numaralı parsel ifraz edilerek yeni oluşan 2.052 m2 yüz ölçümlü 6 numaralı parsel Türk Böbrek Vakfına (Vakıf) tahsis edilmiştir. 1989 yılında da Vakıf tarafından bu taşınmaz üzerinde hastane faaliyetleri başlatılmıştır.

14. Başvurucular ayrıca İstanbul Valiliği ile Vakıf arasında 20/2/1991 tarihinde imzalanan protokol ile de bu taşınmazın 788 m2lik kısmının ilköğretim alanı, 640 m2lik kısmının da ortaöğretim alanı olarak Vakfa tahsis edildiğini savunmuşlardır.

15. Bahçelievler Belediyesi tarafından 2003 yılında bu taşınmazı da kapsayan alandaki 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli planlarda fonksiyon değişikliğine gidilerek bu taşınmaz eğitim ve sağlık alanı içine alınmıştır. 8/1/2004 tarihli encümen kararı ile de bu taşınmazın sağlık tesisi alanı olarak Belediye adına tescil edilmesine karar verilmiştir.

B. İmar Planı Değişikliğinin İptali Süreci

16. Başvurucuların murisi imar planı değişikliği işlemi ve taşınmazın Bahçelievler Belediyesi adına tescil edilmesi yönünde alınan kararların iptali istemiyle 2004 yılında -dosyada belirtilmeyen bir tarihte- İstanbul 2. İdare Mahkemesinde dava açmıştır.

17. Mahkeme 21/6/2006 tarihinde davanın kabulü ile dava konusu işlemlerin iptaline karar vermiştir. Kararda; plan değişikliklerinin nazım ve uygulama imar planlarına uygun olmadığı, plan değişikliğine yönelik olarak ilgili kurumun görüşünün alınmamış olduğu hususlarına vurgu yapılmıştır. Kararda ayrıca imar uygulaması ile kamuya terk edilmiş bir alanın başka bir amaçla kullanılmaması gerekirken Belediyeye tahsis edilmesinin şehircilik ilkeleri ve planlama teknikleri ile kamu yararına aykırı olduğu ifade edilmiştir.

18. Danıştay Altıncı Dairesi 26/11/2008 tarihinde kararı onamıştır.

C. Başvuruya Konu Yargılama Süreci

19. Başvurucuların murisi, imar planı değişikliği işlemi nedeniyle oluşan maddi ve manevi zararlarının tazmini amacıyla 29/7/2009 tarihinde İstanbul 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) tam yargı davası açmıştır. Dava dilekçesinde özetle 13/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca davaya konu taşınmazın %65'e varan kısmının yeşil alan olarak terk edildiği ancak bu kısma fiilen özel sağlık tesisi ve özel eğitim kurumu kurulduğu, sonrasında yapılan imar planı değişikliğiyle taşınmazın yeşil alan vasfının değiştirildiği belirtilmiştir. Bu nedenlerle oluşan hak kayıplarının giderilmesi için maddi ve manevi tazminat talep edilmiştir.

20. Mahkeme 27/12/2011 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Kararda özetle şu hususlara değinilmiştir:

i. 1090 ada 1-2 parsel (eski 1042 ada 7 parsel) sayılı taşınmazın 24/5/1978 tarihinde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca onanan mevzi imar planında yeşil alanda olduğuna, bu doğrultuda yapılan imar uygulaması sonrası düzenleme ortaklık payı kapsamında taşınmazın bir kısmının davacı tarafından kamuya terk edildiğine ve tapu kütüğüne de bu şekilde işlendiğine vurgu yapılmıştır.

ii. Söz konusu parsel üzerinde yapılan protokollerle bir kısmının eğitim alanı, bir kısmının da sağlık alanı olarak kullanılması yönünde fiilî uygulamalara gidildiğine değinilmiştir. Ayrıca kamuya terk edilmiş yeşil alan işlevinde olan taşınmazın 1/5.000 ve 1/1.000 ölçekli planlarda fonksiyon değişikliğine gidilerek eğitim ve sağlık alanı içine alındığı, 2004 tarihli belediye encümeni kararı ile parselin Bahçelievler Belediyesi adına ihdas edildiği ifade edilmiştir.

iii. Ancak anılan imar planı değişikliklerinin iptali istemiyle açılan davanın İstanbul 2. İdare Mahkemesinin 21/6/2006 tarihli kararıyla iptal edildiği, Danıştay Altıncı Dairesince bu kararın onandığı, davalı idarelerce yargı kararının gereği yerine getirilerek 24/5/1978 tasdik tarihli mevzi imar planındaki donatı alanlarının korunması yönünde plan değişikliğinin yapıldığı açıklanmıştır.

iv. Buna göre mevcut durumda taşınmazın kamuya ayrılmış yeşil alan özelliğini kaybetmediği, yeşil alan vasfının devam ettiği, idarenin hukuka aykırı işleminden ya da eyleminden doğan somut bir zararın söz konusu olmadığı sonucuna varılmıştır.

21. Danıştay Altıncı Dairesi 5/12/2016 tarihinde kararı onamıştır. Başvurucular bu karara karşı karar düzeltme yoluna gitmemiştir.

22. Nihai karar başvurucular vekiline 14/2/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucular 14/3/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

24. 3194 sayılı Kanun’un 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 "Özel hukuk kişilerinin mülkiyetinde olup uygulama imar planında düzenleme ortaklık payına konu kullanımlarda yer alan taşınmazlar;

a) Bu kullanımlardan umumi hizmetlere ayrılan alanlar öncelikle 18 inci maddeye göre arazi ve arsa düzenlemesi yapılarak,

...

ilgili kamu kurum ve kuruluşunca kamulaştırılarak kamu mülkiyetine geçirilir."

25. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 35. maddesi şöyledir:

''İmar mevzuatı gereğince düzenlemeye tabi tutulan parsellerden düzenleme ortaklık payı karşılığı olarak bir defaya mahsus alınan yol, yeşil saha ve bunun gibi kamu hizmet ve tesislerine ayrılan yerlerle, özel parselasyon sonunda malikinin muvafakatı ile kamu hizmet ve tesisleri için ayrılmış bulunan yerler için eski malikleri tarafından mülkiyet iddiasında bulunulamaz ve karşılığı istenemez.''

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) her ne kadar Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde açık olarak usule ilişkin güvencelerden söz edilmese de bu maddenin keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin kanun dışı, keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazların sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya konabilme olanağının tanınması güvencesini kapsadığını belirtmektedir. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 55; Jokela/Finlandiya, B. No: 28856/95, 21/5/2002, § 45).

28. Ayrıca AİHM'e göre usule ilişkin güvencelerin özel kişiler arasında ihtilaf oluşturan mülkiyet hakkı ile ilgili meseleler yanında taraflardan birinin devlet olması durumunda bu ilke daha kuvvetli uygulanma alanı bulur (Plechanow/Polonya, B. No: 22279/04, 7/7/2009, § 100). Bu bağlamda AİHM, mülkiyet hakkının korunmasına dair usule ilişkin güvenceler kapsamında mahkeme kararlarının ilgili ve yeterli bir gerekçeye sahip olması gerektiğine değinmiştir. AİHM bu zorunluluk davacının her iddiasına ayrıntılı cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte en azından mülk sahibinin esasa ilişkin temel iddia ve itirazlarının yargılama makamlarınca yapılacak dikkatli ve özenli bir inceleme sonucunda karşılanması gerektiğini vurgulamıştır (Gereksar ve diğerleri/Türkiye, B. No: 34764/05, 34786/05, 34800/05, 34811/05, 1/2/2011, § 54).

29. Gereksar ve diğerleri/Türkiye kararına konu olayda idare tarafından sulama kanalına hasar verilmesi nedeniyle başvurucuların tarlalarının zarar görmesi söz konusudur. AİHM, derece mahkemelerinin kararlarının davanın sonucuna etkili olabilecek mahiyetteki iddia ve itirazlara cevap verecek nitelikte yeterli bir gerekçe içermediği tespitine yer vermiştir. AİHM, bu sebeple Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesinde öngörülen usul güvencelerinin yerine getirilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varmıştır (Gereksar ve diğerleri/Türkiye, §§ 55-64).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 3/12/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucular, imar uygulaması sonrasında düzenleme ortaklık payı olarak yeşil alana terk ettikleri taşınmaz üzerinde Bahçelievler Belediyesinin verdiği inşaat izinleriyle sağlık tesisleri yapıldığını belirtmiş; plan değişiklikleri mahkeme kararıyla iptal edilmiş olmasına rağmen 1987 yılından 2004 yılına kadar olan süre içinde taşınmazın terk amacı dışında kullanılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğine değinmişlerdir. Diğer taraftan Bahçelievler Belediyesinin Mahkemenin iptal kararını yerine getirmediğini ve taşınmaz üzerindeki sağlık tesisinin faaliyetine devam ettiğini savunan başvurucular taşınmazın terk amacı dışında kullanılmasıyla elde edilen kira gelirinden tazminat isteme haklarının olduğunu, tazminat istemlerinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

32. Başvurucular ayrıca taşınmazın yeşil alan vasfıyla kullanılmadığı hususunun tespiti teknik bilgiyi gerektirdiği için keşif yapılarak bilirkişi raporu alınması yönündeki taleplerinin Mahkemece gerekçe gösterilmeksizin reddedilmesi nedeniyle de adil yargılanma haklarının ihlal edildiğinden yakınmışlardır.

33. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görüşünde; somut olayda başvurucuların murisi tarafından yapılan başvuru üzerine 13/10/1984 tarihli encümen kararıyla parsel üzerinde ifraz işlemi gerçekleştirildiği, imar uygulaması sonrasında düzenleme ortaklık payı kapsamında parselin bir kısmının muris tarafından kamuya terk edildiği ifade edilmiştir. Ayrıca daha sonrasında yapılan plan değişikliklerinin iptaline ilişkin yargı kararlarının yerine getirildiği ve bu doğrultuda yapılan uygulama imar planında ilgili parsellerin tekrar yeşil alan olarak ayrıldığı belirtilmiştir. Diğer yandan mahkeme kararında da ifade edildiği üzere mevzi imar planında yeşil alanda kalan taşınmazı yapılan uygulamaya istinaden düzenleme ortaklık payı kapsamında terk eden başvurucuların taşınmaz üzerindeki mülkiyet ilişkisinin sona erdiği, bu bağlamda başvurucuların tazminat elde etme yolunda meşru bir beklentilerinin bulunmadığına değinilmiştir.

34. Başvurucular; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı görüşüne karşı beyanlarında söz konusu uygulama imar planı ve ifraz işlemi için murislerinin herhangi bir idari makam ile pazarlık veya uzlaşmaya gitmediğini, yapılan ifraz işleminde Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca onanmış mevzi imar planının kullanıldığını belirtmişlerdir. Dolayısıyla 1042 ada 7 parsel sayılı taşınmazın zamanın yetkili belediyesi tarafından tek taraflı bir şekilde ifraz edilip murislerine inşaat izni verildiğini ifade etmişlerdir. Diğer taraftan imar planında taşınmazın kullanım durumunun yeşil alan olarak belirtilmesinin mevcut fiilî durumda taşınmazın kamu yararına kullanılmadığı olgusunu değiştirmediğini savunan başvurucular, taşınmazın oluşturduğu artı değerden yararlandırılmaları yönünde meşru beklentilerinin var olduğunu ileri sürmüşlerdir.

B. Değerlendirme

35. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucular adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüş ise de bu yöndeki şikâyetleri esas olarak kamuya terk edilen taşınmazın terk amacı dışında kullanılması, bu nedenle uğradıklarını iddia ettikleri zararın karşılanmamasına ilişkin olduğundan bütün şikâyetler mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

37. Somut olaya konu 1042 ada 7 parsel sayılı ana gayrimenkul 24/5/1978 tarihinde onaylanan mevzi imar planında yeşil alan olarak ayrılmıştır. Bu taşınmazın 1/2 hissesi 1984 yılında başvurucular murisi tarafından satın alınmış ve aynı yıl yapılan imar uygulamasında malikler, taşınmazın bir kısmını düzenleme ortaklık payı olarak bedelsiz şekilde kamuya terk edip kalan kısmın yeşil alandan çıkarılmasını sağlamışlardır.

38. Anayasa Mahkemesi imar uygulaması sırasında herhangi bir şart koşulmaksızın kamuya terk edilen bir taşınmazın kamu hizmetinde kullanılmadığından bahisle iadesi talebinin reddinin şikâyet edildiği Şahin Tosun (B. No: 2014/10857, 11/1/2017) başvurusunda benzer bir durumu incelemiştir. Söz konusu kararda imar planının iptal edilmesi nedeniyle başvurucunun kamuya bedelsiz olarak terk ettiği taşınmaz bölümünün iadesini istemesi yönünde meşru bir beklentisinin mevcut olduğu ve taşınmazın iade edilmemesinin mülkten yoksun bırakma olarak değil mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında değerlendirilmesi gerektiği değerlendirilmiştir. Başvuru konusu olayda da başvurucular murislerinin kamuya terk ettiği taşınmazın amacı dışında kullanıldığını ileri sürdüklerinden somut olayda bu ilkeden ayrılmayı gerektirir bir durum bulunmamaktadır (Şahin Tosun, §§ 42, 43).

39. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

40. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

41. Başvuru konusu olayda, mevzi imar planında yeşil alana ayrılan taşınmazın imar uygulaması sonrasında başvurucuların murisi tarafından düzenleme ortaklık payı olarak kamuya terk edildiği ve bu durumun tapu kütüğüne de şerh edildiği derece mahkemelerince vurgulanmıştır. 2942 sayılı Kanun'un 35. maddesinde ise ''imar mevzuatı gereğince düzenlemeye tabi tutulan parsellerden düzenleme ortaklık payı karşılığı olarak bir defaya mahsus alınan yol, yeşil saha ve bunun gibi kamu hizmet ve tesislerine ayrılan yerlerle ilgili eski malikleri tarafından mülkiyet iddiasında bulunulamaz ve karşılığı istenemeyeceği'' düzenlenmiştir. Bu itibarla ulaşılabilir, öngörülebilir ve belirli olduğu açık olan söz konusu kanun hükmüne dayanan müdahalenin kanunilik ölçütünü taşıdığı değerlendirilmiştir.

42. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılmasına imkân verdiğinden -bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak- mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

43. İmar uygulaması sonrasında yeşil alan olarak terk edilen taşınmazın imar durumunun eğitim ve sağlık alanı içine alınmasına yönelik imar planı değişikliğinin şehircilik ilkeleri ve planlama teknikleri ile kamu yararına aykırı olduğu tespit edilerek derece mahkemelerince iptal edildiği görülmektedir. Buna göre müdahalenin niteliğini ve olayın koşullarını dikkate alan Anayasa Mahkemesi, meşru amaç unsurunu müdahalenin ölçülülüğü ile birlikte sorgulayarak sonuca varacaktır (benzer yöndeki bir karar için bkz. Süleyman Oktay Uras ve Sevtap Uras, B. No: 2014/11994, 9/3/2017, § 75).

44. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

45. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).

46. Anayasa Mahkemesi Şahin Tosun başvurusunda ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede uygulama imar planında bedelsiz olarak kamuya terk edilen taşınmazın iadesi isteğini incelemiştir. Buna göre bağışlayanın bu bağışla elde etmeyi amaçladığı tüm yararlara kavuştuğu hâllerde idarenin kamuya terk edilen kısım üzerinde bağışlayan ile düzenlenen protokole uygun olarak tasarruf etmemesi bağışlayana olağan dışı, aşırı ve ölçüsüz bir külfet yüklememektedir (Şahin Tosun, §§ 49, 50).

47. Somut olayda başvurucular murisi imar planında yeşil alan vasfıyla yer alan taşınmaza ilişkin olarak Belediye ile yapmış olduğu anlaşma uyarınca taşınmazının bir kısmını bedelsiz olarak kamuya terk etmiş ve bunun karşılığında taşınmazın kalan kısmı üzerinde tasarrufta bulunma hakkını elde etmiştir. Başvurucular, murislerinin kamuya bedelsiz olarak terk ettiği bu alanın idare tarafından amacına aykırı olarak bir vakfa devredildiğini ve bu vakfın da taşınmaz üzerine sağlık tesisi inşa ederek gelir kazandığını belirterek fiilen sürdürülen bu faaliyetin kendilerini zarara uğrattığını iddia etmektedir. Derece mahkemeleri ise taşınmazın imar planında yeşil alan vasfını koruduğu ve fiilî kullanımın başvurucular yönünden herhangi bir zarara neden olmadığı gerekçesiyle başvurucuların davasını reddetmiştir.

48. Bireysel başvuruya konu taşınmaza ilişkin imar planı ve uygulaması bir bütün olarak ele alındığında, ana taşınmazın tamamının yeşil alan içinde kalmakta iken başvurucular murisi ile idarenin anlaşması sonucunda bir kısmının kamuya bedelsiz olarak terk edildiği ve kalan kısmın yeşil alandan çıkarılarak konut alanı içinde kalacak şekilde başvurucular murisi adına tapuya tescil edildiği anlaşılmaktadır. Başvurucular her ne kadar kamuya terk edilen taşınmazın yeşil alan vasfı korunmak üzere kamuya terk edildiğini iddia etmişse de bu hususta herhangi bir belge ve bilgi sunmamışlardır. Öte yandan taşınmazın imar planındaki vasıf değişikliği mahkemece iptal edilmekle birlikte iptalin gerekçesi 1978 onaylı imar planı uyarınca yeşil alan olarak kamuya terk edilmiş olan taşınmazın dava konusu planlarda sağlık tesisi alanına ayrılmasının yoğunluk arttırıcı ve donatı alanlarını azaltıcı olması ve bu nedenle taşınmazın yeşil alan olarak kalması gerektiği gerekçesine dayanmaktadır. Bu durumda taşınmazın yeşil alan vasfının korunması şartıyla kamuya terk edildiği iddiasının başvurucular tarafından kanıtlandığı söylenemez. Ayrıca maliki olduğu taşınmazın bir kısmını bedelsiz olarak kamuya terk eden başvurucular murisi bu terk nedeniyle amaçladığı tüm yararları elde etmiştir. Bu hâlde Şahin Tosun başvurusunda belirlenen ilkeler doğrultusunda imar durumu itibarıyla hâlen yeşil alan vasfındaki taşınmazın bir vakıf tarafından sağlık tesisi olarak kullanılmasının başvuruculara olağan dışı, aşırı ve ölçüsüz bir külfet yüklediği söylenemez.

49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda bir ihlal bulunmadığı açık olan başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

50. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucular üzerinde BIRAKILMASINA 3/12/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.