2017/15182

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÖKHAN AKSOY VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/15182)

 

Karar Tarihi: 9/6/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Eser AKINCI

Başvurucular

:

1. Gökhan AKSOY

 

:

2. Hakan AKSOY

 

:

3. Yaşar AKSOY

Başvurucular Vekili

:

Av. Saide ARSLAN ÇALIŞKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; tıbbi ihmal sonucu meydana gelen ölümle ilgili olarak açılan tazminat davasının uzun sürmesi ve hükmedilen tazminat miktarının düşük olması nedenleriyle adil yargılanma hakkının, hükmedilen tazminatın enflasyon karşısında yitirilen değerinin karşılanmaması nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/3/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

4. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi'nden (UYAP) erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucuların yakını olan E.A. 13/7/2006 tarihinde Gebze Devlet Hastanesinde kasık fıtığı teşhisiyle ameliyat olmuştur. Aynı gün saat 18.00'de yapılan ölçümler sonucunda tansiyonunun düştüğünün ve kanaması olduğunun görülmesi üzerine başlatılan tıbbi müdahaleler sonuç vermemiş ve 14/7/2006 tarihinde saat 02.00'de hayatını kaybetmiştir.

9. Olayla ilgili Gebze Cumhuriyet Başsavcılığınca başlatılan soruşturma kapsamında aldırılan 23/7/2008 tarihli 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu (ATK) raporunun ilgili kısmı şöyledir:

"...13.07.2006 tarihinde saat 12.15-13.00 arası sol inguinal herni nedeniyle high ligasyon yapılıp fasia tranversalise mesh yerleştirildiği, anulus inguinalis profundus (Kasık kanalının iç ağzı) fıtık kesisinin reddi esnasında high ligasyon tekniği ile dikiş konması esnasında bu iç ağzın hemen altında a.epigastrika inferiorun geçmesi nedeniyle yaralanabilmesinin olası bir komplikasyon olduğu, ayrıca bu ameliyat tekniğinde karın içinde değil, fakat periton arkasında çalışıldığından oluşan kanamanın ameliyat öncesi Hb 17,6 - Hct 50,3 - ameliyat esnasında tansiyon 130/80 mmHg dolaylarında olduğu, ameliyat sonrası dönemde yapılan takiplerde özellikle saat 22.00'dan sonra tansiyonda belirgin düşme (100/69mmHg - 70/49mmHg) görüldüğü, saat 23.47'de hemogram alındığı, Hb 8,3 - Hct 23,3 olduğu görüldüğü, hem kan değerlerindeki azalma hem de vital bulgulardaki değişimin kanamanın habercisi olduğu, acil laparatomi girişimi gerektirdiği, yapılan ameliyat sırasında ortaya çıkan komplikasyon nedeni ile Dr.[M.E.B.nin] kusuru bulunmadığı, ancak hastanın ameliyat sonrası takibinde ortaya çıkabilecek komplikasyonları ön görüp gerekli tetkikleri yapmayan ve zamanında tekrar ameliyat kararı almayan Op.Dr. [M.H.nin] eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı oy birliği ile mütalaa olunur."

10. Soruşturma sonucunda Gebze 4. Asliye Ceza Mahkemesine açılan davada Yüksek Sağlık Şurası tarafından hazırlanan 20-21/1/2011 tarihli raporun ilgili kısmı ise şöyledir:

"...Dosyadaki bilgi, belge ve bulgular değerlendirildiğinde; sol inguinal herni nedeniyle hih ligasyon yapılıp fasia transversalise mesh yerleştirildiği, high ligasyon tekniği ile dikiş konması esnasında a.epigastrika inferiorun geçmesi nedeni ile yaralanabilmesinin olası bir komplikasyon olduğu, ayrıca bu ameliyat tekniğinde karın içinde değil, periton arkasında çalışıldığından oluşan kanamanın ameliyat sonlandırılırken yapılan kanama kontrolü sırasında görülemeyeceği, ancak ameliyat sonrası takiplerde değerlendirileceği, yapılan ameliyat sırasında ortaya çıkan durum komplikasyon olarak kabul edildiği cihetle Dr. [M.E.B.nin] kusuru bulunmadığına, Hastanın ameliyat öncesi Hb:17,6 - Hct:50,0 ameliyat esnasında TA:130/80 mmHg dolaylarında iken ameliyat sonrası dönemde yapılan takiplerde özellikle saat 22.00'dan sonra tansiyonda belirgin düşme görüldüğü, hem tansiyondaki belirgin düşme, hem de saat 23.47'de hemogramdaki Hb:8,3 - Hct:23,3'e düşmenin kanamanın habercisi olduğu, bunun acil laparotomi girişimini gerektirdiği, ancak hastanın ameliyat sonrası takibinde ortaya çıkabilecek komplikasyonları ön görüp gerekli tetkikleri yapmayan ve zamanında tekrar ameliyat kararı almayan Dr. [M.H.nin] eyleminin tıp kurallarına uygun olmadığı cihetle kusurlu olduğuna, Şuramızca oybirliğiyle karar verildi."

11. Başvurucular idarenin tazminat taleplerini reddetmesinin ardından yakınlarının hizmet kusuru sonucu hayatını kaybettiğini ileri sürerek Kocaeli 1. İdare Mahkemesine (Mahkeme) her bir başvurucu için 40.000 TL manevi, 10.000 TL maddi tazminat talepli dava açmıştır. Dava dilekçelerinde özetle Gebze Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturma kapsamında düzenlenen 12/1/2007 tarihli otopsi raporunda yakınlarının ölümünün ameliyat sahasının komşuluğundaki bir orta çaplı damarın ameliyat sırasında yırtılmasına bağlı iç kanama sonucu meydana geldiğinin belirtildiğini, ameliyatı gerçekleştiren doktor ile ameliyattan sonraki bakım ve gözetimden sorumlu olan doktor ve hastane personelinin gerekli tedbirleri almadıklarını, sorumluluklarının gereğini yerine getirmediklerini ifade etmiştir.

12. Mahkeme tarafından başvurucuların destekten yoksun kalmaları nedeniyle uğradıkları maddi zararın tespiti için yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen 27/7/2011 tarihli raporda başvurucu Yaşar Aksoy'un 34.123,03 TL, başvurucu Gökhan Aksoy'un 5.904,85 TL, başvurucu Hakan Aksoy'un ise 17.409,71 TL maddi zararlarının olduğu tespit edilmiştir.

13. Mahkeme 23/9/2011 tarihinde, dava konusu edilen 30.000 TL'lik maddi tazminat talebinin 25.904,85 TL'lik kısmının kabulüyle davalı idareye başvuru tarihi olan 22/10/2007 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin kısmının ve faiz isteminin reddine, 120.000 TL'lik manevi tazminat talebinin ise 80.000 TL'lik kısmının kabulüyle davalı idareye başvuru tarihi olan 22/10/2007 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin kısmının ve faiz isteminin reddine karar vermiştir.

14. Mahkemenin bu kararı, Danıştay Onbeşinci Dairesinin 29/5/2014 tarihli kararıyla talep edilmesine rağmen duruşmasız inceleme yapılması ve 27/7/2011 tarihli hesap bilirkişi raporunun taraflara tebliğ edilmeden davanın esası hakkında karar verilmesi nedenleriyle bozulmuştur.

15. Anılan bilirkişi raporunun tebliğ edilmesinin ardından başvurucular 29/12/2014 tarihli dilekçeyle, destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin hesaplamanın aktüelliğini kaybettiğini, bu tazminatın hüküm tarihine en yakın olan 2015 yılının asgari ücretine göre yeniden hesaplanması gerektiğini ileri sürmüştür.

16. Bozma üzerine yapılan yargılama sırasında başvurucular vekili tarafından 13/2/2015 tarihinde verilen ıslah dilekçesiyle maddi tazminat tutarı Yaşar Aksoy için 48.561,97 TL, Gökhan Aksoy için 6.011,22 TL, oğlu Hakan Aksoy için 24.280,98 TL olmak üzere toplam 82.842,90 TL' ye yükseltilmiştir. Başvurucular bu dilekçelerinde 29/12/2014 tarihli dilekçelerinde ileri sürdükleri itirazları da tekrarlamıştır.

17. Mahkemece 27/2/2015 tarihli kararla -ATK ve Yüksek Sağlık Şurası tarafından düzenlenen raporlara atıfla- ameliyatta meydana gelen komplikasyonların öngörülüp ameliyat sonrası takiplerde bunlara göre hareket edilmemesi sebebiyle idarenin kusurlu olduğu kabul edilmiştir. Mahkeme, başvurucuların maddi tazminatın 2015 yılı asgari ücreti esas alınarak hesaplanması gerektiği yönündeki itirazlarını yerinde görmemiş ve 27/7/2011 tarihli hesap bilirkişisi raporundaki tespitlerden hareketle başvuruculardan Yaşar Aksoy için 34.123,03 TL, Gökhan Aksoy için 5.904,85 TL, Hakan Aksoy için ise 17.409,71 TL maddi tazminata hükmetmiş; bu tutarlara idareye başvuru tarihi olan 22/10/2007 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar vermiş, ayrıca başvurucuların her biri lehine 40.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.

18. Başvurucular 18/8/2015 tarihli temyiz dilekçelerinde özetle maddi tazminatın idareye başvuru tarihi yerine olay tarihi esas alınarak ve 2015 yılı asgari ücretine göre hesaplanması gerektiğini ifade etmiştir.

19. Anılan karar Danıştay Onbeşinci Dairesinin 18/2/2016 tarihli kararıyla onanmış, karar düzeltme talebi ise aynı Dairenin 27/12/2016 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

20. Karar düzeltme talebinin reddi kararı 31/1/2017 tarihinde başvurucular vekiline tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"İdari dava türleri şunlardır:

a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları,

b) İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları,

..."

22. 2577 sayılı Kanun’un 13. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

 “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilme-sini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.”

23. Anayasa Mahkemesi, yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da hiç icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu Başkanlığına (Tazminat Komisyonu) başvuru imkânının getirilmesine ilişkin mevzuata önceki içtihadında yer vermiştir (Ferat Yüksel, B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 11-14).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 9/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

25. Başvurucular tazminat davasıyla ilgili sürecin yaklaşık dokuz yıl boyunca sonuçlandırılamadığını, bu nedenle makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

26. 1/7/2018 tarihli ve 30495 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanun'un 20. maddesiyle 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a geçici madde eklenmiştir.

27. 6384 sayılı Kanun'a eklenen geçici maddeye göre yargılamaların uzun sürmesi, yargı kararlarının geç veya eksik icra edilmesi ya da icra edilmemesi şikâyetiyle Anayasa Mahkemesine yapılan ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla Anayasa Mahkemesi önünde derdest olan bireysel başvuruların başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle verilen kabul edilemezlik kararının tebliğinden itibaren üç ay içinde yapılacak müracaat üzerine Tazminat Komisyonu tarafından incelenmesi öngörülmüştür.

28. Ferat Yüksel (aynı kararda bkz. § 26) kararında Anayasa Mahkemesi yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı ya da yargı kararlarının geç veya eksik icra edildiği ya da icra edilmediği iddiasıyla 31/7/2018 tarihinden önce gerçekleştirilen bireysel başvurulara ilişkin olarak Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönlerinden inceleyerek bu yolun etkililiğini tartışmıştır.

29. Ferat Yüksel kararında özetle anılan başvuru yolunun kişileri mali külfet altına sokmaması ve başvuruda kolaylık sağlaması nedenleriyle ulaşılabilir olduğu, düzenleniş şekli itibarıyla ihlal iddialarına makul bir başarı şansı sunma kapasitesinden mahrum olmadığı ve tazminat ödenmesine imkân tanıması ve/veya bu mümkün olmadığında başka türlü telafi olanakları sunması nedenleriyle potansiyel olarak yeterli giderim sağlama imkânına sahip olduğu hususunda değerlendirmelerde bulunulmuştur (Ferat Yüksel, §§ 27-34). Bu gerekçeler doğrultusunda Anayasa Mahkemesi, ilk bakışta ulaşılabilir olan ve ihlal iddialarıyla ilgili başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesi olduğu görülen Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna vararak başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir (Ferat Yüksel, §§ 35, 36).

30. Mevcut başvurunun bu kısmı yönünden söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

31. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Mahkemece Tazminat Miktarının Eksik Hesaplanması ve Olay Tarihi Yerine İdareye Başvuru Tarihinden İtibaren Yasal Faiz İşletilmesine Karar Verilmesi Nedenleriyle Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

32. Başvurucular, Mahkemece tazminat miktarının 2011 yılına ait asgari ücret esas alınarak eksik şekilde belirlendiğini, hesaplamanın 2015 yılına ait asgari ücrete göre yapılması gerektiğini, hüküm altına alınan tazminat alacakları için olay tarihi yerine idareye başvuru tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verildiğini, bu nedenlerle adil yargılanma ve etkili başvuru hakkıyla eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

34. Başvurucular tarafından bireysel başvuruya konu edilen tam yargı davasına ilişkin olarak ileri sürülen iddialar derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup gerekçeli kararda yer verilen hukuki tespitler ve dayanaklar irdelendiğinde derece mahkemesi kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucuların İddiaları

36. Başvurucular hüküm altına alınan tazminat miktarına uygulanan yasal faizin paranın enflasyon karşısındaki değer kaybını karşılamaması nedeniyle mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

37. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

39. Başvurucuların açtığı tam yargı davası Mahkemece kabul edilmiştir. Bu hüküm Danıştayca onanmış ve karar düzeltme istemi de reddedilmekle kesinleşmiştir. Dolayısıyla söz konusu tazminat alacaklarının başvurucular yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur.

40. Başvurucuların mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen tazminat alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak hükmedilmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ferda Yeşiltepe, B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 48-51).

41. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62). Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, § 58). Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, § 60).

42. Kamu kurum ve kuruluşlarından çeşitli para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetlerde, kamu makamlarının para borçlarını makul olmayan bir gecikme ile ödedikleri durumlarda para alacağında meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük oluşturması hâlinde müdahale ölçülü olmadığı sonucuna varılacaktır (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.[GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017; vergi iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat yönünden bkz. Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016).

43. Somut olayda tazminat davası Danıştay Onbeşinci Dairesinin 27/12/2016 tarihli karar düzeltme talebinin reddine ilişkin kararıyla nihai hâle gelmiştir. Mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağın enflasyon karşısında değer kaybına ilişkin dönem ise 14/7/2006 ile 27/12/2016 tarihleri arasıdır.

44. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre alacağa hak kazanılan 2006 yılı Temmuz ayındaki 100 TL'nin, alacağın nihai hâle geldiği 2016 yılı Aralık ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 225,52 TL'dir. Bu durumda söz konusu dönemde enflasyon oranının %125,52 olduğu, derece mahkemelerince başvurucuların alacaklarına 22/10/2007 tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verildiği dikkate alındığında söz konusu alacakların yapılan bu faiz ödemesine rağmen yaklaşık %42,82 oranında değer kaybettiği görülmektedir.

45. Sonuç olarak başvurucuların idareye başvuru tarihinden hükmün kesinleştiği tarihe kadar geçen süre dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamındaki tazminat alacaklarının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratıldığı anlaşılmaktadır. Bu hâliyle başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucuların mülkiyet hakkının korunması arasında bulunması gereken adil dengenin başvurucular aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı değerlendirilmiştir.

46. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

47. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

48. Başvurucular ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 300.000 TL maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

49. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018,) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

50. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

51. Başvuruda, başvurucuların tazminat alacaklarının değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Ekli tabloya göre hesaplanan başvurucu Gökhan Aksoy'a net 19.654,21 TL, başvurucu Hakan Aksoy'a net 24.579,67 TL ve başvurucu Yaşar Aksoy'a da net 31.736,21 TL maddi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Başvuruculara maddi tazminat ödenmesi mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçları anlamında yeterli bir giderim oluşturduğundan manevi tazminat istemlerinin ise reddine karar verilmesi gerekmiştir.

52. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL tutarındaki yargılama giderinin müştereken başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Adil yargılanma hakkının diğer nedenlerle ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucu Gökhan Aksoy'a net 19.654,21 TL, başvurucu Hakan Aksoy'a net 24.579,67 TL ve başvurucu Yaşar Aksoy'a da net 31.736,21 TL maddi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Kocaeli 1. İdare Mahkemesine (E.2014/1422, K.2015/228) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 9/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.