2017/170 K. 2019/709 T. 19.12.2019

CGK., E. 2017/170 K. 2019/709 T. 19.12.2019

T.C. Yargıtay Başkanlığı - Ceza Genel Kurulu
Esas No.: 2017/170
Karar No.: 2019/709
Karar tarihi: 19.12.2019
 

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi

Mahkemesi :Ağır Ceza

Sayısı : 71-89

Sanık ... hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Çankırı Ağır Ceza Mahkemesince 13.10.2008 tarih ve 165-124 sayı ile sanığın eyleminin basit dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş, dosyanın gönderildiği Çankırı 1. Asliye Ceza Mahkemesince de 21.11.2008 tarih ve 469-354 sayı ile sanığın eyleminin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle karşı görevsizlik kararı verilmiş olup müşterek yüksek görevli mahkemece görevsizlik kararının kaldırılmasına karar verilerek dosyanın gönderildiği Çankırı Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda 05.07.2012 tarih ve 71-89 sayı ile sanığın TCK'nın 37/1. maddesi yollamasıyla aynı Kanun'un 158/1-e-f-son, 43/1, 52, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl 2 ay 15 gün hapis ve 41.666 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiştir.

Hükmün sanık müdafisi ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 17.11.2016 tarih ve 3129-8775 sayı ile;

"...5237 sayılı TCK'nın 158. maddesinin 1. fıkrasının (e) fıkrasınca, adli para cezasının tayininde tespit olunacak temel gün, suçtan elde olunan haksız menfaatin iki katından az olmayacak şekilde asgari ve bu miktara yükseltilerek belirlenecek gün sayısı üzerinden arttırma ve eksiltmeler yapıldıktan sonra ortaya çıkacak sonuç gün sayısı ile bir gün karşılığı aynı kanunun 52. maddesi uyarınca, 20-100 TL arasında takdir olunacak miktarın çarpılması neticesinde sonuç adli para cezasının belirlenmesi gerektiği gözetilmeyerek, sanığa yazılı şekilde fazla adli para cezası tayini,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanun'un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, ancak, yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun aynı Kanun'un 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan; hüküm fıkrasından adli para cezasına ilişkin sırasıyla '2.000 gün' ve '2.500 gün', '50.000 TL' ve '41.666 TL' adli para cezası terimlerinin tamamen çıkartılarak yerine sırasıyla '180 gün', '225 gün', '187 gün' ve '3.740 TL' ibareleri eklenmek suretiyle," düzeltilerek onanmasına oy çokluğuyla karar verilmiş;

Daire Üyeleri R. Özcan ve E. Yüzer;

"...Sanık sadece sahte müstahsil makbuzlarını komisyon karşılığı çiftçilere vermiş, bu makbuzu kullananlar ise kamu kurumlarının zararına hileli işlem gerçekleştirmek istemişlerdir.

Sanığın dolandırıcılık suçuna iştirakı mümkün değildir. Çünkü sanık makbuzları para karşılığı satmıştır. Artık makbuzların nerede kullanılacağı veya bundan elde edilen gelirin ne şekilde paylaşacağı hususunda fiile hâkimiyeti bulunmamaktadır. Bu makbuzu alan çiftçiler isterlerse destekleme primini almaktan vazgeçebilirler. Vazgeçme iradesine makbuzu kesenlerin müdahalesi olabilirse, mesuliyeti de olacaktır. Aksi takdirde mesuliyet mümkün olmayacaktır. Dosya kapsamından bu iradeye hâkimiyetin mümkün olmadığı görülmektedir. Diğer yandan 213 sayılı VUK'nın 359. maddesine muhalefet suçu özel bir suç olup, aynı eylemden birden fazla sonuç çıkarılamaz...

Bu itibarla sanık ...'ın sadece 213 sayılı VUK'nın 359. maddesi gereğince cezalandırılması gerektiği gözetilmeden, ayrıca dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetinin kanuna aykırı bulunduğu," düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.01.2017 tarih ve 266606 sayı ile;

"...Toplanan tüm delillerden sanığın eyleminin yalnızca VUK'na muhalefet suçunu oluşturduğu, nitelikli dolandırıcılık suçuna iştirak ettiğine dair kesin ve inandırıcı delil bulunamadığı, buradan hareketle Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Daire içtihatlarında süreklilik kazandığı üzere; ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan 'in dubio pro reo' kuşkudan sanık yararlanır kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat teorik de olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir ihtimale değil, kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilmesinin tek yolu budur. Tüm bu veriler karşısında sanık ...'ın nitelikli dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine yeterli her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından beraatine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyet kararı veren yerel mahkeme kararının bozulması gerektiği," görüşüyle, itiraz kanun yoluna başvurulmuştur.

5271 sayılı CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 09.02.2017 tarih ve 5316-5861 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanıklar ... ve ... hakkında ölüm nedeniyle verilen düşme hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik ve 213 sayılı Kanun'a muhalefet, sanık ... hakkında nitelikli dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik ve 213 sayılı Kanun'a muhalefet suçları ve sanık ... hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri ile sanıklar ..., ... ve ... hakkında nitelikli dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından verilen beraat hükümleri Özel Dairece bozulmuş; sanıklar ..., Sadık Yoğurtçu, ..., ..., ..., ..., ve ... hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına itirazların mercisince reddine karar verilmiş; sanıklar ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ..., ... ve ... hakkında nitelikli dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarından, sanıklar ..., ... ve ... hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen beraat kararları Özel Dairece onanmış olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık ... hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Sanığa atılı nitelikli dolandırıcılık suçunun sabit olup olmadığı, sabit olduğunun kabulü hâlinde suçun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı,

2- Suçun unsurları itibarıyla oluştuğu sonucuna ulaşılması hâlinde; sanığın, komisyon karşılığı düzenleyip verdiği sahte müstahsil makbuzlarını kullanan inceleme dışı sanıkların gerçekleştirdikleri nitelikli dolandırıcılık suçlarına iştirakinin TCK'nın 37. maddesi kapsamında "müşterek faillik" mi, yoksa TCK'nın 39. madde kapsamında "yardım eden" niteliğinde mi olduğu,

3- Sanığın, komisyon karşılığı düzenleyip verdiği sahte müstahsil makbuzlarını kullanan inceleme dışı üç sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçlarından ayrı ayrı mahkûmiyet hükümleri kurulmuş olması karşısında, sanığın eylemlerinin TCK'nın 43. maddesi kapsamında zincirleme şekilde nitelikli dolandırıcılık suçunu mu yoksa ayrı ayrı nitelikli dolandırıcılık suçlarını mı oluşturacağı,

4- Katılan ... Hazinesi vekili lehine vekâlet ücretine hükmolunmasının gerekip gerekmediği,

Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

1- Sanık ... hakkındaki soruşturmanın başlatılması:

...isimli şahsın Sungurlu Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben 05.11.2007 havale tarihli dilekçesi ile; Eldivas Irkıçatal ve Bayar Soysal isimli şahıslar ile Kızılırmak Maliye Müdürlüğü görevlilerinin hayali buğday müstahsil makbuzu kesip satmak suretiyle devleti zarara uğrattıklarını belirterek şirket belgelerinin incelenmesini istemesi üzerine Sungurlu Cumhuriyet Başsavcılığının 08.11.2007 tarihli ve 1706-165 sayılı yetkisizlik kararı ile evrakın gönderildiği Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığınca kamu kurumu zararına dolandırıcılık, resmî belgede sahtecilik ve bu eylemleri gerçekleştirmek için örgüt kurmak suçlarından... ve ...hakkında yürütülen soruşturmada Çankırı Defterdarlığı Gelir Müdürlüğünce Kızılırmak ilçesinde buğday alım satımı yapan gerçek ve tüzel kişiler hakkında yapılan incelemeler kapsamında sanık ...'a ait... Nakliyat Sanayi Ticaret Ltd. Şti'nin 2006 ve 2007 yılları ile 01.01.2008-11.02.2008 tarihleri arasında hububat ticaretine ilişkin düzenlemiş olduğu müstahsil makbuzları ile satış faturalarının herhangi bir mal veya hizmet ifasına dayanmadan komisyon karşılığında düzenlenmiş sahte belgeler olduğunun tespit edilmesi üzerine Çankırı Defterdarlığı Gelir Müdürlüğünün 14.03.2008 tarihli ve 1046 sayılı yazısı ile sanık hakkında 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 359 ve 367. maddeleri gereğince kamu davası açılmasının istenildiği,

Şikâyetçi ...'nın Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben 26.02.2008 havale tarihli dilekçesi ile; 2007 yılında sanığa sattığı 13 ton buğday karşılığında sanığın kendisine verdiği faturayı zirai donatım müdürlüğüne teslim ettiğini, ancak maliye tarafından yapılan incelemede faturanın sahte olduğunun ve devlet tarafından 13 ton buğday karşılığı yapılacak olan 585 TL desteklemeden faydalanamayacağının söylendiğini belirterek şikâyetçi olması üzerine başlatılan soruşturmanın Sungurlu Cumhuriyet Başsavcılığından yetkisizlik kararıyla gönderilen soruşturma evrakı ile 21.05.2008 tarihinde birleştirildiği,

Çankırı Sulh Ceza Mahkemesinin 22.05.2008 tarihli 2008/58 sorgu sayılı kararı ile; sanığın nitelikli dolandırıcılık suçundan tutuklanmasına karar verildiği,

Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığının 04.08.2008 tarihli ve 3991-89 sayılı ayırma kararı ile; Çankırı Defterdarlığı Gelir Müdürlüğünün suç duyurusu üzerine sanık hakkındaki soruşturma evrakının Sungurlu Cumhuriyet Başsavcılığından yetkisizlik kararı ile gönderilen soruşturma evrakından ayrılmasına karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

2- Çiftçilik yapan inceleme dışı sanıkların destekleme primi almak için müracaat etmeleri ve ödemelerin durdurulması:

Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığınca... hakkında yürütülen 2007/3991 sayılı soruşturma sırasında Çankırı Defterdarlığı Vergi Dairesi Müdürü... tarafından düzenlenen 23.01.2008 tarihli araştırma raporunda; tarımsal destekleme priminden yararlanmak isteyen çiftçilerin tarım il müdürlüğünden aldıkları çiftçi kayıt formu ile diğer belgeleri tarım kredi kooperatifine teslim ederek başvurdukları, hayali müstahsil makbuzu düzenlediği ihbar edilen Market-Ser Tic. Ltd. Şti. adına düzenlenen müstahsil makbuzlarının Kızılırmak ilçesinde zahirecilik yapan sanık tarafından verildiği, adı geçen şirket adına 2007 yılı içerisinde toplam 4.653,655 kg tarımsal ürüne ilişkin 255 adet müstahsil makbuzu düzenlendiği, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığının 03.01.2008 tarihli ve 771 sayılı yazısı ile sahte belge düzenleyerek haksız yere destek priminden faydalanmak isteyen üreticilere yapılacak ödemelerin bloke edilebilmesi için Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliği Genel Müdürlüğüne gönderilmek üzere ilgide kayıtlı formun gönderilmesinin istenildiği bilgisine yer verilmiştir.

3- Sanık ...'a atılı nitelikli dolandırıcılık suçu bakımından dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesi:

Çankırı Cumhuriyet Başsavcılığının 25.09.2008 tarihli ve 1185-82 sayılı iddianamesinde; sanığın 2006 ve 2007 yıllarında hiçbir ticari işlem yapmaksızın komisyon karşılığı müstahsil makbuzu ve fatura düzenlediği, inceleme dışı sanıklardan ...'in 360 TL, ...'nun 623.42 TL ve ...'ın 810 TL bedelli müstahsil makbuzlarını herhangi bir mal satışı yapmadıkları halde komisyon karşılığında sanıktan aldıkları ve tarım kredi kooperatifine ibraz ederek destekleme primi almak için müracaatta bulundukları, ancak soruşturma başladığında müracaatların ve Ziraat Bankası Kızılırmak Şubesinden yapılacak ödemelerin durdurulduğu, sanığın kamu kurumu zararına dolandırıcılık suçuna iştirak ettiği,

Çankırı Ticaret ve Sanayi Odasının 07.04.2008 tarihli ve bila sayılı yazısında; Avşaroğulları Nakliyat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. ticaret ünvanlı ve 003576 sicil numaralı ticari işletmenin oda üyesi olduğu,

17.06.2004 tarihli ve 6073 sayılı Ticaret Sicili Gazetesinde; Avşaroğulları Nakliyat Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti'nin ortaklarının Ferit Avşar, inceleme dışı sanık ... ile sanık olduğu,

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı 2007 Üretim Sezonu Çiftçi Kayıt Sistemi Belgelerinde; inceleme dışı sanıklardan ...'ın 108.283 m2 kuru alanda 18.949,525 kg, ...'nun 79.165 m2 kuru alanda 14.515,375 ve ...'in ise 39.946 m2 kuru ve sulu alanda toplam 13.087,050 kg buğday ürettiği,

1002 Sayılı Kızılırmak Tarım Kredi Kooperatifinin 11.09.2008 tarihli ve 281 sayılı yazısında; 2007 yılı içerisinde destekleme primi almak için kooperatife müracaat edenlere ait listeye göre inceleme dışı sanıklardan ...'in 360 TL, ...'nun 623,42 TL ve ...'ın 810 TL prim almak için müracaatta bulundukları, ancak adı geçenlere ödeme yapılmadığı,

1002 Sayılı Kızılırmak Tarım Kredi Kooperatifinin 14.05.2010 tarihli ve 60 sayılı yazısında; kooperatif tarafından sadece müstahsil makbuzlarının sisteme girişlerinin yapıldığı, ödemelerin hangi birim tarafından tekrar başlatıldığı konusunda bilgi sahibi olunmadığı,

Kızılırmak İlçe Tarım Müdürlüğünün 13.04.2010 tarihli ve 217 sayılı yazısında; hububat prim desteklemesi kapsamında müstahsil makbuzu sonrası yapılacak ödemelerle ilgili işlemlerin tarım kredi kooperatifleri tarafından yapıldığı, primlerin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı onayı ile Ziraat Bankasında bulunan çiftçi hesaplarına aktarıldığı, ödemelerin serbest bırakılması veya bloke edilmesi ile ilgili tarım ilçe müdürlüğünün herhangi bir yetkisinin bulunmadığı,

Ziraat Bankası A.Ş'nin 09.06.2010 tarihli ve 228/179 sayılı yazısı ekinde sunulan hesap ekstrelerinde; inceleme dışı sanıklardan ...'in Kızılırmak Şubesinde bulunan 489.....-5001 numaralı hesabına "ARIP 3471...." açıklaması ile 05.02.2009 tarihinde 345,60 TL yatırıldığı, bakiye 9,34 TL ile birlikte toplam 354,94 TL bulunan hesaptan 06.02.2009 tarihinde 300 TL ve 23.02.2009 tarihinde ise 50 TL çekildiği; ...'nun Kızılırmak Şubesinde bulunan 27......-5001 numaralı hesabına "ARIP 111......" açıklaması ile 05.02.2009 tarihinde 598,48 TL yatırıldığı, bakiye 8,04 TL ile birlikte toplam 606,52 TL bulunan hesaptan 17.02.2009 tarihinde 600 TL çekildiği; ...'ın Kızılırmak Şubesinde bulunan 270....-5001 numaralı hesabına "ARIP 399......" açıklaması ile 05.02.2009 tarihinde 777,60 TL yatırıldığı, bakiye 12,41 TL ile birlikte toplam 790,01 TL bulunan hesaptan 10.02.2009 tarihinde 790 TL çekildiği,

Ziraat Bankası A.Ş'nin 20.08.2010 tarihli ve 329/256 sayılı yazısında; soruşturma evresinde müstahsil makbuzu nedeni ile yapılan destek ödemeleri durdurulduğu hâlde ödemelere hangi idari birimin karar ve talimatı ile başlandığına dair bir bilgilerinin bulunmadığı, inceleme dışı sanıklardan ...'e 360 TL hububat destekleme tutarından 14,40 TL vergi alınarak net 345,60 TL; ...'ya 623,42 TL hububat destekleme tutarından 24,94 TL vergi alınarak net 598,48 TL ve ...'a 810 TL hububat destekleme tutarından 32,40 TL vergi alınarak net 777,60 TL ödeme yapıldığı, adı geçenlerden geri ödeme yapan bulunmadığı,

Kızılırmak İlçe Tarım Müdürlüğünün 16.03.2010 tarihli ve 213 sayılı yazısında; Kızılırmak ilçesinde 2007 yılında buğday, arpa ve fiğ ürünlerinde kuraklık afeti meydana geldiği, çiftçilerin % 70 oranında ürün kaybına maruz kaldığı,

Ankara Vergi Dairesi Başkanlığınca düzenlenen 11.03.2008 tarihli ve 1593/3 sayılı vergi tekniği raporunda; Kızılırmak Malmüdürlüğünün 105 ....... vergi numaralı mükellefi... Nak. San. Tic. Ltd. Şti'nin 05.06.1997 yılında mükellefiyet tesis ettirerek hububat alım satımı ticari faaliyeti ile iştigal ettiği, iş yerinde 22.01.2008 tarihinde yapılan yoklamada depoda 70.000 kg buğday bulunduğunun tespit edildiği, yasal defter ve belgeler üzerinde yapılan incelemeler sonucunda 2007 yılı envanter defterinde dönem sonu stok miktarının oldukça yüksek olması nedeniyle bunun gerçek olup olmadığını belirlemek amacıyla iş yerinde 11.02.2008 tarihinde yapılan fiili stok tespitinde hiç hububat olmadığının görüldüğü, ancak 22.01.2008-11.02.2008 tarihleri arasında hububat alışı olmadığı hâlde toplam 2.302.660 kg buğday satışı yapıldığının tespit edildiği, daha önce tespit edilen 70.000 kg buğday çıkarıldığında toplam 2.232.660 kg stokta olmayan yani hayali (fiktif) buğday satıldığı, yapılan değerlendirmede müstahsillerden hububat alışlarının tamamen sahte olduğu, alım satımın gerçek bir ticari ilişkiyi yansıtmadığı ve 2007 yılına ilişkin düzenlenen tüm hububat satış faturalarının sahte olduğu, komisyon karşılığı sahte belge satıldığı,

Serbest muhasebeci mali müşavirler ile Sayıştay emekli uzman denetçisi tarafından düzenlenen 06.07.2011 tarihli üç kişilik bilirkişi raporunda; Avşaroğulları Nakliyat Sanayi Ticaret Ltd. Şti'nin kısmen gerçek ticari faaliyette bulunduğu, bunun yanında herhangi bir mal ve hizmet satışı olmadığı halde komisyon karşılığı sahte belge düzenlediği, 2007 yılında hububat alımı için düzenlenen 49 adet müstahsil makbuzunun tamamının sahte olduğu,

Ziraat yüksek mühendisleri ile Sayıştay emekli denetçisi tarafından düzenlenen 28.12.2010 tarihli üç kişilik bilirkişi raporunda; 2006-2007 yıllarında Kızılırmak ilçesinde kuraklık nedeniyle çiftçilerin % 70 oranında zarar gördüğü, dolayısıyla belirtilen miktarda ürün elde etmenin ve üst üste buğday-arpa yetiştirmenin mümkün olamayacağı, çiftçi kayıt sistemi listesinde hububat verim miktarının fazla gösterildiği, müstahsil makbuzlarındaki ürün miktarı ile çiftçi kayıt sistemi verilerindeki ürün miktarının birbiriyle uyumlu olmadığı,

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığının 06.06.2008 tarihli ve 2042 sayılı yazısında; çiftçi kayıt sistemi ile uyumlu olmak kaydı ile beyan ettikleri alanda desteklemeye konu ürünleri ürettiği tespit edilen üreticilerin, ürünlerini satmış oldukları işletmelerin düzenledikleri müstahsil makbuzlarına ilişkin muhasebe kayıtlarında vergi mevzuatına aykırı olarak kendi menfaatleri doğrultusunda yapmış oldukları üreticiyi ilgilendirmeyen ve sorumluluğunda olmayan sahtecilikler nedeniyle mağdur edilmelerinin doğru olmadığı,

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Hukuk Müşavirliğinin 17.06.2008 tarihli ve 4909 sayılı yazısında; 2007 yılında üretilen buğday, arpa, çavdar, yulaf ve çeltik üreticilerine 2007/1234 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına istinaden destekleme ödemesi yapıldığı, vergi dairesi başkanlıkları tarafından vergi incelemesine tabi tutularak sahte ve muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlemek suretiyle çiftçilerin haksız yere destekleme ödemesinden yararlanmasına sebep olan yasaklı mükelleflerin faturasını kullanan üreticiler ile vergi incelemesi devam eden blokeli mükelleflerin faturasını kullanan üreticilerin, gerçek üretici olduklarının tarım il müdürlüklerince yapılan inceleme sonucu tespit edilmesi hâlinde, haksız desteleme primi ödenmesine sebebiyet veren ve bu nedenle yasaklı kılınan veya incelemesi devam ettiği için blokeli olan mükelleflerin faturalarını kullanan çiftçilerin arazileri üzerinde Bakanlık mahalli birimlerince yapılan incelemede desteklemeye konu faaliyetlerinin gerçek, ürünlerinin de gerçek mal hareketine dayalı olduğunun tespit edilmesi karşısında destekleme uygulamasından yararlanmaları gerektiği,

Bilgilerine yer verilmiştir.

Şikâyetçi ...; 2007 yılında hasat ettiği 13 ton buğdayı Kızılırmak ilçesinde tüccarlık yapan sanığa sattığını, karşılığında aldığı müstahsil makbuzunu Çankırı Tarım Kredi Kooperatifine teslim ettiğini, ancak sanığın kendi şirketi adına değil bir başka şirket adına düzenlenmiş müstahsil makbuzunu verdiğini ve müstahsil makbuzundan kesilen vergiyi ödememek için dolandırıcılık yaptığını,

İnceleme dışı sanık ... soruşturma evresinde; zahirecilik işiyle uğraşan sanığı aynı köyden oldukları için tanıdığını, 2007 yılı hasat döneminde sanığa 18 ton buğday sattığını, aldığı müstahsil makbuzu karşılığında sanığa herhangi bir para vermediğini, makbuz üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını, makbuzun sahte olduğunu bilmediğini, kovuşturma evresinde farklı olarak; 16 ton ürün sattığı halde 2 ton fazla olarak toplam 18 tonluk müstahsil makbuzu aldığını, bu makbuz karşılığında da 600 TL civarında destekleme primi aldığını, herhangi bir geri ödeme yapmadığını,

İnceleme dışı sanık ... soruşturma evresinde; zahirecilik işiyle uğraşan sanığı aynı köyden oldukları için tanıdığını, 2007 yılı hasat döneminde sanığa 8-10 ton civarında buğday sattığını, sanığın 14 tonluk müstahsil makbuzu düzenlediğini ve makbuzun kendisine ait olmadığını ancak sahte de olmadığını söylediğini, makbuz üzerindeki imzanın kendisine ait olduğunu, kovuşturma evresinde farklı olarak; sanığa 12 ton buğday verdiğini, kotasını tamamlamak için 2 ton fazla olarak toplam 14 tonluk makbuz aldığını, bu makbuz ile müracaatta bulunup yaklaşık 420 TL destekleme primi aldığını,

İnceleme dışı sanık ... soruşturma evresinde; sanığı tanıdığını, 2007 yılı hasat döneminde 8 ton buğday sattığını ve karşılığında müstahsil makbuzu aldığını, makbuzun sanığa ait olmadığını bilmediğini, makbuz karşılığında para vermediğini, satmış olduğu buğdayın içinden de sanığın herhangi bir para kesip kesmediğini bilmediğini, müstahsil makbuzu üzerindeki imzanın kendisine ait olduğunu, kovuşturma evresinde farklı olarak; sanığa 7 ton buğday sattığını, ancak sanıktan 8 tonluk müstahsil makbuzu aldığını, sanığın buğday karşılığında kendisine verdiği paranın içinden 105 TL kesip aldığını, sanığın verdiği müstahsil makbuzu ile 390 TL civarında destekleme primi aldığını,

İnceleme dışı sanık ...; Avşaroğlu Nakliyat ve Sanayi Ltd. Şti'nin ortağı olduğunu, kamyon şoförlüğünü yaptığını ve şirketin dışarıdaki nakliye işiyle uğraştığını, şirketin muhasebe ve buğday alım satım işlerini kardeşi olan sanığın yaptığını, makbuz verme olayları ile ilgili bilgisinin bulunmadığını, kesinlikle hububat almadan müstahsil makbuzu düzenlemediklerini, yapmış oldukları işlemlerin kayıtlı ve denetim altında olduğunu,

İfade etmişlerdir.

Sanık ... soruşturma evresinde; kendisinin Kızılırmak ilçe merkezinde zahirecilik faaliyeti ile iştigal eden... Nakliyat ve Sanayi Ltd. Şti'nin müdürü, babası Ferit Avşar ile kardeşi olan inceleme dışı sanık ...'ın da ortakları olduğunu, 2007 yılında Mehmet Süren isimli şahıs vasıtasıyla tanıştığı ...isimli şahsın çevreyi tanımadığını ve komisyon karşılığı buğday almak istediğini söyleyip kendisine yardımcı olmasını istediğini, şirketin mali durumu kötü olduğu için teklifi kabul ettiğini, Abidin Ayhatalp'in 60.000 TL nakit para ile Market-Ser Ticaret Ltd. Şti. adına olan müstahsil makbuzlarını kendisine teslim ettiğini, bu müstahsil makbuzlarını kullanarak çiftçilerden ...adına buğday aldığını, buğday almadan müstahsil makbuzu vermediğini, şikâyetçi ...'dan da 2007 yılında 13 ton buğdayı bu şekilde satın aldığını, daha sonra makbuzların sahte oldukları anlaşılınca destekleme primlerinin ödemelerinin durdurulduğunu, köylülerin devletten destekleme primlerini, kendisinin de Abidin Ayhatalp'tan 1.500 TL komisyonunu alamadığını, vergi dairesinin yaptığı inceleme sonucunda şirketine 73.000 TL ceza kesildiğini, kovuşturma evresinde farklı olarak; çiftçilik yapan Mehmet Süren'in bir miktar müstahsil makbuzu getirip kendi adına hububat almasını istediğini, ancak aldığı ürünlerin parasını vermediğini, daha sonra da müstahsil makbuzlarının sahte olduğunun ortaya çıktığını, bunun üzerine müstahsil makbuzlarını bir daha kullanmadığını, Abidin Ayhatalp'i tanımadığını, anlaşmayı Mehmet Süren ile yaptığını, ...ile görüştüğü ve ondan para aldığı yönündeki önceki ifadesini kabul etmediğini, doğrudan ...ile hiç görüşmediğini, ürün aldığı kişilerden % 2 civarında stopaj kesintisi yaptığını savunmuştur.

Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

I- Sanığa atılı nitelikli dolandırıcılık suçunun sabit olup olmadığı, sabit olduğunun kabulü hâlinde suçun unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı;

Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle dolandırıcılık suçunun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.

Dolandırıcılık suçu 5237 sayılı TCK'nın 157. maddesinde; "Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası verilir." şeklinde düzenlenmiş, 158. maddesinde ise suçun nitelikli hâlleri sayılmıştır.

Mal varlığının yanında irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;

1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,

2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,

3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi veya başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,

Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

Fail kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar yapmalı, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile eylem arasında uygun nedensellik bağı bulunmalı ve zarar da, nesnel ölçüler göz önünde bulundurularak belirlenecek ekonomik bir zarar olmalıdır.

Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu diğer mal varlığına karşı işlenen suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, sadece mal varlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilendiği ve irade özgürlüğünün ihlâl edildiği vurgulanmıştır.

5237 sayılı TCK'nın 157. maddesinde yalnızca hileli davranıştan söz edilmiş olmasına göre, her türlü hileli davranışın dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi gerekmektedir.

Kanun koyucu anılan maddede hilenin tanımını yapmayarak suçun maddi konusunun hareket kısmını oluşturan hileli davranışların nelerden ibaret olduğunu belirtmemiş, bilinçli olarak bu hususu öğreti ve uygulamaya bırakmıştır.

"Hile", Türk Dili Kurumu sözlüğünde; "Birini aldatmak, yanıltmak için yapılan düzen, dolap, oyun, desise, entrika" (Türk Dil Kurumu, Türkçe Sözlük, s. 891) şeklinde, uygulamadaki yerleşmiş kabule göre ise; "Hile nitelikli yalandır. Yalan belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun denetleme olanağını ortadan kaldırmalıdır. Kullanılan hile ile mağdur yanılgıya düşürülmeli ve yanıltma sonucu kandırıcı davranışlarla yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hileli davranışın aldatacak nitelikte olması gerekir. Basit bir yalan hileli hareket olarak kabul edilemez." biçiminde tanımlanmıştır.

Öğretide de hile ile ilgili olarak; "Olaylara ilişkin yalan açıklamaların ve sarf edilen sözlerin doğruluğunu kuvvetlendirecek ve böylece muhatabın inceleme eğilimini etkileyebilecek yoğunluk ve güçte olması ve bu bakımdan gerektiğinde bir takım dış hareketler ekleyerek veya böylece var olan halden ve koşullardan yararlanarak, almayacağı bir kararı bir kimseye verdirtmek suretiyle onu aldatması, bu suretle başkasının zihin, fikir ve eylemlerinde bir hata meydana getirmesidir" (Sulhi Dönmezer, Kişilere ve Mala Karşı Cürümler 2004, s. 453), "Hile, oyun, aldatma, düzen demektir. Objektif olarak hataya düşürücü ve başkasının tasavvuru üzerinde etki doğurucu her davranış hiledir" (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, İstanbul 2011, Beta Yayınevi, 2. Baskı, Cilt I, s. 456) biçiminde tanımlara yer verilmiştir.

Yerleşmiş uygulamalar ve öğretideki baskın görüşlere göre ortaya konulan ilkeler göz önünde bulundurulduğunda; hile, maddi olmayan yollarla karşısındakini aldatan, hataya düşüren, düzen, dolap, oyun, entrika ve bunun gibi her türlü eylem olarak kabul edilebilir. Bu eylemler bir gösteriş biçiminde olabileceği gibi, gizli davranışlar olarak da ortaya çıkabilir. Gösterişte, fail sahip bulunmadığı imkânlara ve sıfata sahip olduğunu bildirmekte, gizli davranışta ise kendi durum veya sıfatını gizlemektedir. Ancak sadece yalan söylemek, dolandırıcılık suçunun hile unsurunun gerçekleşmesi bakımından yeterli değildir. Kanun koyucu yalanı belirli bir takım şekiller altında yapıldığı ve kamu düzenini bozacak nitelikte bulunduğu hallerde cezalandırmaktadır. Böyle olunca hukuki işlemlerde, sözleşmelerde bir kişi mücerret yalan söyleyerek diğerini aldatmış bulunuyorsa bu basit şekildeki aldatma, dolandırıcılık suçunun oluşumuna yetmeyecektir. Yapılan yalan açıklamaların dolandırıcılık suçunun hileli davranış unsurunu oluşturabilmesi için, bu açıklamaların doğruluğunu kabul ettirebilecek, böylece muhatabın inceleme eğilimini etkisiz bırakabilecek yoğunluk ve güçte olması ve gerektiğinde yalana bir takım dış hareketlerin eklenmiş bulunması gerekir.

Failin davranışlarının hileli olup olmadığının belirlenmesi noktasında öğretide şu görüşlere de yer verilmiştir: "Hangi hareketin aldatmaya elverişli olduğu somut olaya göre ve mağdurun içinde bulunduğu duruma göre belirlenmelidir. Bu konuda önceden bir kriter oluşturmak olanaklı değildir" (Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara 2012, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, s. 650), "Hileli davranışın anlamı birtakım sahte, suni hareketler ile gerçeğin çarpıtılması, gizlenmesi ve saklanmasıdır" (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6. Baskı, s. 343), "Hilenin, mağduru hataya sürükleyecek nitelikte olması yeterlidir; ortalama bir insanı hataya sürükleyecek nitelikte olması aranmaz. Bu nedenle, davranışın hile teşkil edip etmediği muhataba ve olaya göre değerlendirilmelidir" (Centel, Zafer, Çakmut, s. 462).

Esasen, hangi davranışların hileli olup olmadığı konusunda genel bir kural koymak oldukça zor olmakla birlikte, bu konuda olaysal olarak değerlendirme yapılmalı, olayın özelliği, mağdurun durumu, fiille olan ilişkisi, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır.

Uyuşmazlık konusunu ilgilendiren "Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına" dolandırıcılık suçu ise; suç tarihinde yürürlükte bulunan TCK'nın 158/1-e maddesinde; "(1) Dolandırıcılık suçunun; ...e- Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak, işlenmesi hâlinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.", son cümlesi ise "Ancak, ... (e), ... bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı üç yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz." şeklinde iken, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile birinci fıkrada yer alan "iki yıldan yeri yıla" ibaresi "üç yıldan on yıla", son cümledeki "üç yıldan" ibaresi ise "dört yıldan" şeklinde değiştirilmiştir.

Bu aşamada, 29.07.2007 tarihli ve 26597 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Hububat Üreticilerine Destekleme Primi Ödenmesine Dair 2007/12434 sayılı Bakanlar Kurulu Kararına da değinmek gerekmektedir.

Anılan Kararın;

"Prim ödemelerine esas olacak ürünler" başlıklı 1. maddesi; "Yurt içinde 2007 yılında üretilen buğday, arpa, çavdar, yulaf ve çeltik üreticilerine satış belgesinin ibrazı şartı ile kilogram başına destekleme primi ödenir. Prim miktarları ve başvuru süresi Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulu tarafından belirlenir."

"Finansman" başlıklı 2. maddesi;

"Destekleme primi ödemeleri için gerekli finansman, bütçenin ilgili harcama kaleminden karşılanır ve T.C. Ziraat Bankasına aktarılır."

"Destekleme koşulları" başlıklı 3. maddesi;

"(1) Destekleme priminden kamu tüzel kişileri hariç, 2007 yılında Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS)'nde özlük, ürün, arazi bilgileri kayıtlı olan gerçek ve tüzel kişiler yararlanır.

(2) Başvuru sahibinin toplam prim ödemesinin kontrolünde ÇKS'deki bilgiler dikkate alınır. Prim ödemelerine esas arazi büyüklüğü, başvuru sahibinin ÇKS'de kayıtlı arazisinin büyüklüğünü aşamaz. Üreticiler ÇKS belgesini kayıtlı oldukları il ve ilçe müdürlüklerinden alırlar.",

"Prim ödemeleri" başlıklı 4. maddesinin birinci fıkrası ise;

"Prim ödemeleri için başvurular ilgili tarım kredi kooperatifine yapılır. Başvuruda bulunanlardan bu kooperatiflere ortaklık şartı aranmaz. Çiftçi Kayıt Sistemi belgesi ve satış belgeleri tarım kredi kooperatiflerine ibraz edilir. Gerekli kontrol ve hesaplamalar tarım kredi kooperatiflerince yapılmak suretiyle, alıcıların adı-soyadı veya unvanı ile vergi kimlik numarası ve satış tutarlarını da içerecek şekilde düzenlenecek icmaller T.C. Ziraat Bankasına gönderilir. T.C. Ziraat Bankası gerekli kaynağı Tarım ve Köyişleri Bakanlığından talep eder. Gerekli kaynağın Tarım ve Köyişleri Bakanlığından T.C. Ziraat Bankasına aktarılmasını müteakip, banka tarafından bir gün içerisinde hububat üreticilerini destekleme primi, üreticilerin açmış oldukları hesaba aktarılır." biçiminde düzenlenmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık ...'ın yetkilisi olduğu şirketin hububat alım satımı yaptığı, 2007 yılında Kızılırmak ilçesinde meydana gelen kuraklıktan dolayı buğday üretiminin azlığı nedeniyle hem sanığın işlerinin iyi gitmemesi hem de çiftçilerin ektikleri arazi alanlarının kayıtlı olduğu sisteme göre üretebilecekleri miktarda buğday elde edememeleri nedeniyle satışını yaptıkları buğday karşılığında aldıkları müstahsil makbuzlarının Bakanlar Kurulu kararı ile devletten alabilecekleri destekleme priminin tamamını almalarına yeterli olmadığı, sanığın bu sebeple buğday alımı olmaksızın sırf destekleme priminin tamamını almak isteyen ve çiftçilik yapan inceleme dışı sanıklar ..., ... ve ...'a istekleri üzerine sahte müstahsil makbuzları düzenleyerek komisyon karşılığında verdiği, adı geçen inceleme dışı sanıkların da temin etmeleri gereken diğer belgelerle birlikte sanıktan aldıkları sahte müstahsil makbuzlarını Kızılırmak Tarım Kredi Kooperatifine ibraz edip destekleme primi almak için müracatta bulundukları, 05.11.2007 tarihinde ...isimli şahsın yaptığı ihbar üzerine Kızılırmak ilçesinde hububat alım satımı yapanlar ile sanık hakkında başlatılan soruşturma nedeniyle destekleme prim ödemelerinin durdurulduğu, ancak kovuşturma evresinde 05.02.2009 tarihinde inceleme dışı sanıkların banka hesaplarına yatan destekleme primlerinin Yerel Mahkemece verilen karar tarihinden önce inceleme dışı sanıklar tarafından hesaplarından çekildiği olayda;

Sanığın kendi şirketine ait olmayan müstahsil makbuzlarını düzenleyip komisyon karşılığında verdiğini kabul etmesi, inceleme dışı sanıkların, sanığa sattıkları buğdaydan daha fazla buğday satmış gibi sanıktan müstahsil makbuzu aldıklarına dair kovuşturma evresindeki birbiriyle tutarlı beyanda bulunmaları, vergi dairesince düzenlenen vergi tekniği raporu ile Yerel Mahkemece alınan bilirkişi raporlarında, sanığın 2007 yılına ilişkin düzenlediği tüm hububat satış faturalarının sahte olduğunun, alım satımların gerçek bir ticari ilişkiyi yansıtmadığının ve sanığın komisyon karşılığı sahte müstahsil makbuzları sattığının belirtilmesi, katılan kurumca, destekleme primi ödenmesi müracaatında bulunan çiftçilerin çiftçi kayıt sistemi ile uyumlu olarak beyan ettikleri arazide üretim yapmış olmaları kaydıyla ibraz ettikleri müstahsil makbuzlarının sahteliği nedeniyle mağdur edilmeyip primlerinin ödenmesini istenilmesi dolayısıyla tarım kredi kooperatiflerinin müstahsil makbuzlarının sahteliğini araştırma yükümlülüklerinin bulunmaması, ayrıca sanığın, yetkilisi olduğu şirketin faaliyet alanı itibarıyla komisyon karşılığı düzenlediği sahte müstahsil makbuzlarının destekleme primi alınmasında kullanılacağını bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olması ve inceleme dışı sanıklara prim ödemelerinin ihbar üzerine başlatılan soruşturmadan katılan kurumun haberdar edilmesi neticesinde durdurulması nedeniyle inceleme dışı sanıkların icra hareketlerini tamamladıklarının anlaşılması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleminin sabit olduğu ve sanığa atılı nitelikli dolandırıcılık suçunun unsurları itibarıyla oluştuğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, bu uyuşmazlık bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...; "Zahirecilik işi yapan sanık ...'ın herhangi bir şekilde hububat alımı yapmaksızın komisyon karşılığı inceleme dışı şahıslardan hububat almış gibi müstahsil makbuzu düzenleyerek vermek suretiyle inceleme dışı şahısların destekleme primi almalarını sağlamaktan ibaret eyleminin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturup oluşturmayacağı konusunda sayın çoğunluk ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.

Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle sanığın ihtilafa konu sahte müstahsil makbuzu düzenleyerek satış yapmayan çiftçilerin Devletten destekleme primi almalarını sağlamaktan ibaret eyleminin, yargılamanın dayanığını teşkil eden iddianamede ve mahkemece yapılan yargılama sonucunda verilen mahkûmiyet kararında nasıl nitelendirildiği, yargılamaya konu edilen müstahsil makbuzunun destekleme primi almanın dışında başka amaçlarla kullanılıp kullanılamayacağı, destekleme primi almak için başka hangi tür belgelere ihtiyaç duyulduğu açıklanıp, itiraza konu dolandırıcılık suçunun oluşup oluşmadığının belirlenebilmesi için iştirak koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğinin teorideki görüşlerden yararlanmak suretiyle açıklığa kavuşturulmasından sonra, 5237 TCK'nın 37 ve 39. maddelerinin somut olayımızı ilgilendiren unsurları irdelenerek; hukuk devleti, kusursuz suç ve ceza olmaz ve tek fiilden dolayı iki ceza verilemez gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yasal düzenleme, yargı kararları ve öğretideki tanımlardan yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.

Sanık hakkında;

1-) 2006-2007 yıllarında hiçbir ticari işlem yapmaksızın, hububat ticareti yapmış gibi komisyon karşılığı düzenlediği sahte müstahsil makbuzları ile sahte faturaları başka mükelleflere vererek hem kendi gelirlerini kayıt ve beyan dışı bıraktıkları, hem de faturaları kullanan vergi mükelleflerinin vergi matrahlarının noksan gösterilerek vergi kaybına sebebiyet vermekten;

2-) Sanık tarafından düzenlenen müstahsil makbuzlarını alan diğer çiftçilerin, almış oldukları makbuzları Kızılırmak Tarım Kredi Koooperatifine ibraz ederek, Devletten destekleme primi almak için müracaatta bulunmalarını sağlamak;

Fiillerinden dolayı Vergi Usul Kanunu'na muhalefet ve kamu kurumu aleyhine dolandırıcılık suçuna iştirak etmekten kamu davasının açıldığı,

Çankırı Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; hem dolandırıcılık hem de Vergi Usul Kanunu'na muhalefet suçlarından mahkûmiyet kararı verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından, sanığın dolandırıcılık suçuna iştirak ettiğine dair mahkûmiyete yeterli ve inandırıcı kesin kanıtlar elde olunamadığından beraat kararı verilmesi gerektiğinden bahisle sanık lehine itiraz edilmiştir.

213 sayılı VUK'un 235. md. hükmüne göre 1 ve 2. sınıf tüccarlar ile defter tutmak zorunda olan çiftçiler, gerçek usulde vergiye tabii olmayan çiftçilerden satın aldıkları malların bedelini ödedikleri esnada iki nüsha olarak düzenleyip, bunlardan birini imzalayarak satıcı çiftçiye verdikleri ve diğer nüshasını ona imzalattırarak geri almak zorunda oldukları belge, müstahsil makbuzu olarak adlandırılmıştır.

Müstahsil makbuzlarının, destekleme primi alabilmek için sunulması zorunlu olan belgelerden olmakla birlikte ayrıca vergilendirme işleminde kullanıldıkları gibi uygulamada zaman zaman gerçekte üretim yaptıkları halde ürettikleri ürünleri belge almaksızın daha yüksek fiyata başka bir tüccara satmayı tercih eden çiftçilerin gerçek satıştan almadığı belgeyi gerçek alışveriş olmaksızın komisyon karşılığı belge (müstahsil makbuzu) düzenleyen kişilerden temin ederek destekleme primi almak için kullanmak suretiyle bir taraftan destekleme primi alırken diğer taraftan hem stopaj vergisinden kurtulmak, hem de ürettikleri üründen daha fazla kâr elde etmek gayesiyle hareket ettikleri de bilinmektedir. Somut olayımızda, gerek hazırlık aşamasında, gerekse yargılama aşamasında üretici çiftçilerin gerçek üretim yapıp yapmadığı açıklığa kavuşturulmamıştır.

Destekleme primi almak için istenen belgeler;

1-) Başvuru dilekçesi, 2-) Çiftçi Kayıt Formu, 3-) T.C. Kimlik numarasını taşıyan nüfus cüzdan fotokopisi ve aslı, 4-) Çiftçi belgesi aslı ve 1 adet onaylı sureti, 5-) Hisseli tapularda diğer hissedarlardan alınan muhtar onaylı muvafakatname veya noter onaylı tek taraflı Taahhütname (Ek 6) Tarım arazisinin mülkiyeti (eş, anne, baba ve çocuklara) ait ise maliklerin onaylarının olduğu Taahhütname 2 (Ek 7), 6-) Yıl içinde araziyi işlediğine ve üretim yaptığına dair muhtar onaylı belge, 7-) Başvuru sahibi Sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı ise (Emekli Sandığı-SSK-Bağ-Kur-Tarım Bağ-Kur gibi) durumunu gösterir belge, 8-) Tarım arazisi başka bir gerçek ve tüzel kişiye ait ise muhtar ve iki azanın imzaladığı onaylı zirai ortaklık ve kira mukavelesi (Tarım İlçe Müdürlüğünce onaylanacaktır), 9-) Kendi malı-kiraladığı-kullandığı arazilerin güncel tarih ve onay içeren tapu kayıt örnekleri (İlçe Tapu Müdürlüğünce onaylanacaktır).

Yukarıda açıklandığı üzere, destekleme primi alabilmek için müstahsil makbuzunun yanında, pek çok belge ibraz edilmekte olup, ticaret borsalarının olduğu yerleşim birimlerinde, borsa tescil belgesi ile gerçek üretim ile birlikte gerçek satışın yapılıp yapılmadığı denetlenmektedir. Komisyon karşılığı içerik itibarıyla sahte müstahsil makbuzu düzenleyerek üretici çiftçilere veren sanığın diğer belgelerin temininde iştirak iradesiyle hareket ettiğine dair herhangi bir iddia dahi ileri sürülmemiştir.

Somut olayımızda sanığın ticari alışveriş olmaksızın komisyon karşılığı müstahsil makbuzu vermekten ibaret eyleminin, bu belgeleri kullanarak destekleme primi alan üreticilerin eylemine yardım niteliğinde olup olmadığının doktrinde nasıl karşılandığının belirlenmesi gerekmektedir.

Prof. Dr. İzzet ÖZGENÇ;

Birlikte suç işleme kararına bağlı olarak, suçun icrai hareketlerinin birlikte gerçekleştirilmesi ve dolayısıyla, haksızlık teşkil eden fiilin icrası üzerine müşterek hâkimiyet kurulması hâlinde söz konusu olan iştirak şekline müşterek faillik denmektedir. Müşterek fillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra, fiil üzerinde müşterek hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı fail statüsündedir.

Hazırlık hareketleriyle fiil üzerinde hâkimiyet kurulamaz. Müşterek faillik için aranan fiil hâkimiyeti için ilk önce kanunda tanımı yapılan muayyen fiil gözönünde bulundurulmak gerekecektir. Bu itibarla suçun işlenişine bulunulan katkı, kanunda tanımlanan tipik hareketlere uymayıp, nitelik itibarıyla hazırlık hareketi mahiyetinde ise, ilgili suç ortağını, müşterek fail olarak değil, ancak yardım eden olarak sorumlu tutmamız gerekecektir. Hazırlık hareketi mahiyetinde bir katkıda bulunmakla, suçun işlenişine iştirak eden kişi fiilin işlenişi üzerinde müşterek bir hâkimiyet kuramamaktadır. Daha ziyade suçun işlenmesini, bilahare suçun icrai hareketlerini gerçekleştirecek olan suç ortaklarına havale etmektedir. Hâlbuki müşterek faillikte bütün suç ortakları, aralarındaki müşterek iş bölümüne dayanarak suçun icrasını gerçekleştirmektedirler.

Bir suçun işlenmesinde maddi yardımdan söz edilebilmesi için;

1-) Suçun işlenmesine bulunulan yardımın, en geç bu suçun unsurlarının gerçekleştirilişi sırasında yani tamamlanmadan önce yapılması gerekir.

2-) Bir suçun işlenmesine yardımda bulunanın, kasten hareket etmiş olması gerekir.

3-) Yardımda bulunanın kastının, somut bir suça ilişkin olması gerekir.

4-) İcrasına yardımda bulunulan suçun, kasten işlenen bir suç olması gerekir.

5-) İcrasına yardımda bulunulan suçun, tamamlanması veya en azından teşebbüs derecesinde kalması gerekir.

Prof. Dr. Kayıhan İÇEL;

Suç ortaklığının koşulları;

1-) Birden çok kişi tarafından gerçekleştirilen birden çok hareketin bulunması,

2-) Gerçekleştirilen hareketlerin nedensellik değeri taşıması,

3-) Suça katılma iradesinin bulunması,

4-) Katılanlar bakımından aynı olan suçun icrasına başlanılmış olması ve bağlılık kuralı;

Olarak sıralandıktan sonra; somut olayımızı ilgilendirmesi bakımından; suça katılma iradesi, aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.

Fail tarafından gerçekleştirilen ve nedensel değere sahip hareketlerin iştirak kapsamında kabul edilebilmesi için bir diğer koşulda, kastedilen suça yönelik bu tarz hareketlerin iştirak (suça katılma iradesi) diğer bir deyişle birlikte suç işleme kararı ile gerçekleştirilmiş olmasıdır.

Prof. Dr. Zeki HAFIZOĞULLARI, Prof. Dr. Muharrem ÖZEN;

İştirak koşulları:

1-) Birden çok failin katılımı,

2-) Suçun en azından teşebbüs derecesinde gerçekleştirilmiş olması,

3-) Nedensel katkı,

4-) İştirak iradesi;

Olarak sıralandıktan sonra; somut olayımızı ilgilendirmesi bakımından; suça katılma iradesi, aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.

İştirak iradesinin olması için, bilme unsuru yanında; ayrıca failin, fiilin gerçekleşmesine bizzat davranışı ile katılmak istemesi de gerekmektedir. Bu tür bir irade zorunludur, çünkü suça katılanların hepsi bakımından ortaklığın mümkün kılan tek bir netice üzerinde anlaşma sağlanmış, ancak katılanlardan her birinin faaliyetinin bir ürünü olarak gerçekleşmiş olmadıkça, bir suçu ortaklaşarak işleme gerçekleşmiş olmaz.

İştirak iradesi suça iştirakin her türünde zorunludur. Gerçekten cürmi fiili birlikte işlemek, ister bir icra, isterse bir ihmal hareketi ile gerçekleştirilmiş olsun ve ister maddi isterse manevi birlikteliğe dayansın, ortaklarda kanunun suç saydığı fiili, ortaklaşarak işleme iradesi yoksa, doğal olarak suça iştirakte yoktur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2015/203 K. sayılı ilamında; 'yardım' türündeki iştirakin tüm şekillerini şöyle açıklamaktadır.

'Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak hâlinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK'nın 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.

Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:

1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.

2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.

Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı 'fail' konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun işlenmesinde yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre her müşterek fail, suçun icrasına ilişkin etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır.

TCK'nın 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.

Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına 'şerik' denilmekte olup, 5237 sayılı TCK'da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden 5237 sayılı Kanun'un 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.

Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira 'yardım etme'yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyetin bulunmamasıdır.

Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklanan öğretideki görüşler ve uygulamadaki kararlar ışığında uyuşmazlığa konu somut olayımıza baktığımızda;

Hiçbir şekilde hububat alımı yapmayan sanığın almış olduğu komisyon karşılığında; içerik itibarıyla sahte müstahsil makbuzu vermekten ibaret eyleminde; destekleme primi almak isteyen üretici çiftçiler ile iştirak iradesi içerisinde hareket ettiğine dair hiçbir delil elde olunamadığı gibi bu hususta herhangi bir iddia dahi ileri sürülmemiştir. İçerik itibarıyla sahte müstahsil makbuzlarının destekleme primi alınması için verildiğinin dosya içeriğinden anlaşılamadığı gibi ayrıca destekleme primi almak için temin edilmesi gereken çok sayıda belge üzerinde sanığın fiili hâkimiyet kurduğuna ya da yardımcı olduğuna dair hiçbir delil elde olunamamıştır.

Ayrıntısı Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 17.06.2003 tarihli ve 2010/10-166-90 sayılı kararın da açıklandığı üzere; bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli hareketler yaparak hataya düşürüp onun veya başkasının zararına, kendisine veya bir başkasına haksız yarar sağlaması dolandırıcılık suçunun maddi unsurudur. Dolandırıcılık suçunun en önemli unsurlarından birisi olan hileli belgelerin kuruma verilmesine hiçbir katkısı bulunmayan ve müşteki kurum ile hiçbir aşamada dolaylı da olsa yüz yüze gelmeyen sanığın, hangi amaçla kullanılacağını dahi bilmeden komisyon karşılığı üretici çiftçilere verdiği müstahsil makbuzlarının destekleme primi almak amacıyla kullanılmalarının dolandırıcılık suçuna iştirak olarak kabul edilmesinin, Yargıtayın iştirak hükümleri ile ilgili olarak hiçbir duraksamaya yer vermeksizin kabul ettiği kriterlere dayanarak oluşturduğu ve uzun yıllar içerisinde yerleşik uygulamaya dönüştürdüğü içtihatlarına aykırı olacağı gibi suç politikasında izlenen maddî adalet amacına ulaşmak için uyulması gereken başlıca ana ilkeler arasında yer alan kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesi ve bunun doğal sonucu olarak hukuk devleti ilkesine de aykırı olacağı açıktır. Zira, cezanın, failin eyleminden dolayı kınanabilmesi durumunda uygulanabilmesini ifade eden kusur ilkesi, çağdaş ceza hukukunda ceza sorumluluğunun en önemli özelliğidir. Bu ilke, bir yandan kusursuz bir kimseye ceza verilemeyeceğini öngördüğü gibi, diğer yandan faile kusurundan daha ağır bir cezanın uygulanmasını da yasaklar. İlkel ceza hukuklarında görülen kişinin kusuruna bakılmaksızın neticeden sorumluluğun (Erfolgshaftung) çağdaş ceza hukukunda yeri yoktur. 5237 sayılı yeni TCK'nın 21. m., suçun oluşmasını kastın varlığına bağlı tutarak, bilerek ve istenerek suçun işlenmesini temel kusurluluk şekli olarak kabul etmiş, 22. m. ise taksirle işlenen eylemlerin ancak kanunun açıkça belirttiği durumlarda cezalandırılacağını öngörmüştür. Bunun gibi, sonuç nedeniyle ağırlaşmış suçlarda en azından taksir düzeyinde bir kusurun aranması (m. 23), kusur ilkesi bakımından yeni yasanın getirdiği çağdaş ceza hukukuna uygun önemli bir düzenleme olmuştur. Kusur ilkesinin doğal sonucu 'ceza sorumluluğunun bireyselliği ilkesi'dir. İnsanları, başkalarının eylemlerinden dolayı cezalandıran totaliter rejimlerin insanlığa getirdiği acı deneyimlerden sonradır ki, bir kimsenin yalnız kendi hareketinden sorumlu olabileceği esasının anayasalarda yer alması gerekli görülerek, 1982 Anayasamızın 38. maddesi sözü geçen ilkeye yer vermiştir. Yeni TCK'nın 20. maddesi ise «Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz» hükmüyle ceza sorumluluğunun bireyselliğine ilişkin anayasal ilkeyi Ceza Kanunu kapsamına almıştır.

Gerek objektif sorumluluk esasına dayanan düzenlemelere yer veren 765 sayılı Kanun döneminde, gerekse kusurluluk esasına dayanan 5237 sayılı Kanun dönemindeki Yargıtay içtihatlarında; iştirak iradesi içerisinde hareket etmeyen failler sadece kendi hukuka aykırı hareketlerinden sorumlu tutulmuş, kendi iradesinin dışında işlenen suçlardan dolayı asla sorumlu tutulmamışlardır. Örneğin sahte evrakı düzenleyerek, başka bir kişiye veren sanık evrakın niteliğine göre sadece resmî evrakta sahtecilik ya da özel evrakta sahtecilik suçundan sorumlu tutulurken, iştirak iradesi içerisinde hareket etmeyen diğer sanığın sahte evrakı kullanarak sağlamış olduğu haksız kazançtan sorumlu tutulmadığı gibi evrak içeriğinde yaptığı değişiklikten dolayı ağırlaşan suçtan dahi sorumlu tutulmamıştır. Aksine düşünce de; silah satıcılığı yapan sanığın sattığı silahlarla iştirak iradesi olmadığı gibi hiç tanımadığı şahıslar tarafından işlenen bütün suçlardan, uyuşturucu madde ticareti yapan sanığın, kendisi tarafından yapılan satıştan sonra hiç tanımadığı failler tarafından gerçekleştirilen sonraki bütün satışlardan; sorumlu tutulması gerekir ki... böylesine bir kabulün; çağdaş hiçbir ceza kanununun kabul etmediği şart teorisinin kabul edilmesi sonucunu doğuracağı ve buna bağlı olarak hukuk devleti ilkesinin zedeleneceği kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkacaktır.

Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun görüşüne iştirak etmemekle birlikte, bir an için sayın çoğunluğun görüşünün doğru olduğunun kabul edilmesi durumunda: bu sefer de karşımıza çağdaş bütün ceza kanunlarının kabul ettiği Non bis in