2017/20694

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GARİP ÖZER BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/20694)

 

Karar Tarihi: 21/4/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Garip ÖZER

Vekili

:

Av. Zeynel GÜVENÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, riskli alan ilanı kararının iptali istemiyle açılan davada kararın kendi taşınmazı dışındaki kısmı yönünden başvurucunun menfaatinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın esasının incelenmemesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının; yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 11/4/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucunun taşınmazının da bulunduğu Eskişehir'in Odunpazarı ilçesi Gündoğdu Mahallesi 22/4/2013 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile 16/5/2012 tarihli ve 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun uyarınca riskli alan olarak ilan edilmiştir.

9. Başvurucu, anılan kararın iptali istemiyle 12/9/2013 tarihinde Danıştay Ondördüncü Dairesinde (Daire) dava açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; riskli alan olarak ilan edilen bölgede herhangi bir afet riskinin söz konusu olmadığını, alanın çok büyük bir kısmının sekiz katlı bina inşa edilmesine uygun olduğunu, karar nedeniyle kendi evi ile birlikte binlerce insanın evinin de yıkılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu, kararın yasal dayanağının bulunmadığını ileri sürmüştür.

10. Dairece, uyuşmazlığın çözümünün özel veya teknik bilgiyi gerektirmesi nedeniyle 26/5/2015 tarihli ara kararı ile keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir.

11. 13/4/2016 tarihli bilirkişi raporunda (rapor); dava konusu alandaki yapı stokunun büyük çoğunlukla mühendislik hizmeti görmemiş, malzeme kalitesi ve işçiliği kötü, donatısız yığma binalardan meydana geldiği, bu yapıların depreme dayanıklı davranış ilkelerine uygun olarak inşa edilmemiş olduğu, bu tür yapıların mevcut deprem yönetmelik şartlarını sağlamalarının oldukça zor olduğu ve bu nedenle bu yapıların genellikle riskli olduğunun söylenebileceği belirtilmiştir. Bölgedeki betonarme çerçeveli yapı sayısının Belediyenin raporuna göre sadece bir tane olduğu ancak keşif sırasında bu sayının daha fazla olduğunun gözlendiği, yine de bölgedeki betonarme çerçeveli bina sayısının yığma bina sayısına göre detaylı incelemeyi gerektirmeyecek seviyede az olduğu, dolayısıyla genel olarak binalar açısından bu alanın riskli olduğunun söylenebileceği değerlendirmesine yer verilmiştir. Zemin açısından değerlendirildiğinde; inceleme alanı için 15/5/1959 tarihli ve 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısiyle Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun gereğince alınmış afete maruz bölge kararının bulunmadığı ve 28/1/2002 tarihinde onaylanan etüt raporuna göre ise inceleme alanının uygun alan (UA) ve düşük sıvılaşma riskli alan (ÖA-2) kategorisinde değerlendirildiği, Aralık 2013 tarihinde T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Mekansal Planlama Genel Müdürlüğü için hazırlanan en son raporda da yerleşime uygunluk açısından “Önlemli Alanlar 5.1: Önlem Alınabilecek Nitelikte Şişme Oturma Sorunlu Alanlar” kategorisi belirlendiği, söz konusu yerleşime uygunluk değerlendirmelerinin hiçbirinde yerleşime uygun olmayan alan belirlenmediği, bu nedenle uyuşmazlığa konu alanın zemin açısından riskli alan olarak ilan edilmesi için gerekli olan koşulların oluşmadığı açıklaması yer almıştır. Bölgenin zemin özellikleri ve su taşkın riski açısından olmasa da yapı stoku açısından deprem riski taşıdığı, bölgedeki yapılaşmada kat sayısının az, evlerin genel olarak bahçe içinde, yolların ise düzenli ve yeterli genişlikte olduğu, olası bir deprem sırasında bu bölgelerde ulaşımı engelleyen durumların ortaya çıkmasının mümkün görünmediği, sonuç olarak dava konusu alanda zemin yapısı sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riskinin bulunmadığı, alanda yer alan yapı stokunun büyük bir bölümünü kırsal tip yığma yapıların oluşturduğu, bu binaların genel olarak tek katlı, mühendislik hizmeti görmemiş yapılar olup mevcut deprem yönetmelikleri hükümlerini sağlamalarının beklenmediği, bu nedenle bu tür binaların deprem riskini rasyonel ve teknik yaklaşımlarla belirlemenin uygun olmadığı ifade edilmiştir. Sonuç olarak 2. derece deprem bölgesi olan ve neredeyse tamamı mühendislik hizmeti görmemiş yığma yapılardan oluşan dava konusu alanda yapı stokunun genel olarak deprem riski taşıdığı yönünde görüş ve kanaate ulaşıldığı belirtilmiştir.

12. Daire 7/6/2016 tarihinde oyçokluğuyla verdiği karar ile dava konusu işlemin iptaline hükmetmiştir. Öncelikle rapordaki görüşlere yer verilen kararın gerekçesinin ilgili kısmı ise şöyledir:

"...Dosyanın incelenmesinden; işlemin dayanağı olan ve işleme konu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair Odunpazarı Belediye Başkanlığınca hazırlanan raporda, alan içerisinde bulunan 774 adet binanın 482 tanesinin (%62) tek katlı, 251 tanesinin (%32) 2 katlı, 39 tanesinin (%5) 3 katlı ve 2 tanesinin (%0.3) 4 katlı olduğu, bina kalite analizinde ise; binaların 57 tanesinin (%7) 'iyi', 320 tanesinin (%41) 'orta' ve 382 tanesinin (%49) ise 'kötü' olarak belirlendiği, ayrıca bina cins analizine yer verilerek binaların büyük çoğunluğu yığma (475) ve briket (228) olmak üzere sayısal verilere yer verildiği, teknik rapor içeriği ve dosyada söz konusu sayısal verilerin nasıl elde edildiğine ilişkin herhangi bir bilgi ve belge yer almadığı, davalı idarece 23.03.2016 gününde dosyaya sunulan 21.03.2016 günlü, 10363 sayılı Odunpazarı Belediye Başkanlığı yazısında ise, teknik rapordaki bina kalite analizinin görünen kalite durumunu tespit etmek amaçlı yapıldığı, belediyenin teknik ekibi ile zeminde yapılan gözlemsel çalışmalar sonucu oluşturulduğu, konuya ilişkin olarak teknik rapor dışında bir belge bulunmadığının belirtildiği görülmektedir.

Uyuşmazlıkta; her ne kadar bilirkişi raporunda uyuşmazlığa konu alanın yapı stoğu bakımından riski alan niteliği taşıdığı yönünde değerlendirme yapılmış ise de, dava konusu riskli alan kararının dayanağı teknik raporda yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını ortaya koyabilecek en ciddi veri olan bina kalitesi analizinde alanda yer alan binalar iyi, orta, kötü, harabe başlıkları altında sınıflandırılmış ise de verilen sayısal bilgilerin tamamıyla gözlemsel çalışmalarla oluşturulduğu, söz konusu sınıflandırma yapılırken teknik bir metod üzerinde çalışılmadığı, bu haliyle yapı stoğunun can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilimsel veri bulunmadığından Kanunun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşulların detaylı bir teknik rapor ile oluşturulmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Bu durumda; uyuşmazlığa konu yerin 'riskli alan' ilan edilmesine ilişkin 22.04.2013 günlü, 2013/4647 sayılı Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir..."

13. Karşıoy gerekçesinde ise yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapordan dava konusu alanda yapı stokunun genel olarak deprem riski taşıdığının anlaşıldığı, diğer taraftan davaya konu bakanlar kurulu kararının riskli alan olarak ilan edilen bölgede yaşayan insanların önemli bir kısmı tarafından ya da ilgili meslek odalarınca iptalinin istenmediği, yalnızca davacı tarafından açılan davanın burada yaşayan insanların haklı beklentilerini zedeleyeceği, kamu yararı ve hizmet gerekleri de dikkate alındığında davacının yalnızca kendi parselini ilgilendiren kısım hakkında bir inceleme yapılarak karar verilmesi gerekirken tamamının iptal edilmesinde hukuka ve hakkaniyete uygunluk bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

14. Davalı idarelerin temyiz istemleri Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) 15/12/2016 tarihli kararıyla oyçokluğuyla reddedilmiş ve dava konusu işlemin iptaline yönelik hüküm onanmıştır. Ayrıca karara "Temyiz istemine konu Daire kararında, uyuşmazlığa konu alanın 'riskli alan' ilan edilmesine ilişkin 22/04/2013 günlü, 2013/4647 sayılı Bakanlar Kurulu kararı hakkında iptal hükmü kurulmuşsa da; anılan iptal kararının, sadece davacıya ait taşınmaz yönünden hüküm ifade edeceği tabîidir" gerekçesi eklenmiştir.

15. Temyiz kararındaki karşıoy gerekçesinde de hazırlanan teknik raporun mevzuatın aradığı koşulları sağladığı, söz konusu alanda bulunan yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi ve değerlendirmeyi içerdiği, uyuşmazlığa konu alandaki yapıların kötü ve sağlıksız olduğunun ve bu yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığının teknik raporla açıkça ortaya konduğu ve belirtilen hususlar dikkate alınmaksızın verilen kararda hukuka uygun bulunmadığından davanın reddine karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.

16. Nihai karar 13/3/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 11/4/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

17. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. İdari dava türleri şunlardır:

a) İdari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları..."

18. 2577 sayılı Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Dilekçeler,

...

c) Ehliyet,

...

yönlerinden sırasıyla incelenir."

19. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine verilecek kararlar" kenar başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;

...

b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine,

...

Karar verilir."

20. 6306 sayılı Kanun'un "Amaç" başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir."

21. 6306 sayılı Kanun'un "Tanımlar" başlıklı 2. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Bu Kanunun uygulanmasında;

...

ç) Riskli alan: Zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol

açma riski taşıyan, Cumhurbaşkanınca kararlaştırılan alanı,

d) Riskli yapı: Riskli alan içinde veya dışında olup ekonomik ömrünü tamamlamış olan ya da yıkılma veya ağır hasar görme riski taşıdığı ilmî ve teknik verilere dayanılarak tespit edilen yapıyı,

...

ifade eder."

22. 15/12/2012 tarihli ve 28948 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren olay tarihindeki adıyla Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun Uygulama Yönetmeliği'nin “Riskli alanın tespiti” kenar başlıklı 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasının olay tarihindeki şekli şöyledir:

"Riskli alan;

a) Alanın, zemin yapısı veya üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair teknik raporu,

b) Alanda daha önceden meydana gelmiş afetler varsa, bunlara dair bilgileri,

c) Alanın büyüklüğünü de içeren koordinatlı sınırlandırma haritasını, varsa uygulama imar planını,

ç) Alanda bulunan kamuya ait taşınmazların listesini,

d) Alanın uydu görüntüsünü veya ortofoto haritasını,

e) Zemin yapısı sebebiyle riskli alan olarak tespit edilmek istenilmesi halinde yerbilimsel etüd raporunu,

f) Alanın özelliğine göre Bakanlıkça istenecek sair bilgi ve belgeleri, ihtiva edecek şekilde hazırlanmış olan dosyaya istinaden ve Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının görüşü alınarak Bakanlıkça belirlenir ve teklif olarak Bakanlar Kuruluna sunulur."

2. Danıştay Kararları

23. Dairenin 8/11/2017 tarihli ve E.2015/6482, K.2017/5847 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dava; İstanbul İli, Bağcılar İlçesi, Çınar, İnönü, Sancaktepe, Yavuzselim ve Merkez Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan, sınır ve koordinatları Bakanlar Kurulu Kararına ekli kroki ile listede gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca 'Riskli Alan' olarak ilan edilmesine ilişkin 01.08.2013 günlü, 2013/5223 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

...

Bu durumda; uyuşmazlığa konu alanın 'riskli alan' ilan edilmesine ilişkin 01.08.2013 günlü, 2013/5223 sayılı Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu ... kararın iptaline..."

24. Dairenin 26/9/2018 tarihli ve E.2017/3913, K.2018/5758 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dava; 24/07/2013 günlü, 28717 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Adana İli, Yüreğir İlçesi, Cumhuriyet Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunun 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesine ilişkin 02/07/2013 günlü, 2013/5062 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

...

Uyuşmazlıkta; 6306 sayılı Kanun uyarınca hazırlanan ve dava konusu işlemin dayanağını oluşturan riskli alan tespit raporu ile gerekçe raporunun incelenmesinden, riskli alan olarak ilan edilen bölgedeki Sanayi Bakanlığınca projelendirilip yaptırılan Karşıyaka Sanayi Çarşısı ile Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılan Kozan Çarşısının 1950'li yılların sonunda faaliyete geçtiği, Karşıyaka Sanayii Çarşısı olarak anılan bölgenin birbirini dik kesen, ızgara doku özellikleri gösteren 2-3 katlı küçük ölçekli ticaret ve sanayi yapılarından oluştuğu, kuzeyde yer alan Kozan Çarşısı olarak anılan bölgede ise 1-2 katlı küçük ölçekli ticaret alanları, sanayi ve depolama alanları ile konut alanları gibi kullanımların yer aldığı, yapı kalitesinin düşük olup, ekonomik ömürlerini tamamladığı, söz konusu alanın kent merkezine katma değer sağlayacak özellikler taşımasına rağmen rantabl olarak kullanılamadığı, Adana İli ve çevresinin 2. derece deprem kuşağında olduğu, 1998 yılında olan 6,3 şiddetindeki depremin proje alanında hasarlı yapıların oluşmasına neden olduğu bilgilerine dayanılarak dava konusu bölge riskli alan olarak tespit edilmiş ise de, yapı kalitesi düşük, ekonomik ömrünü tamamlamış ve hasarlı olduğu ileri sürülen yapıların hangi yapılar olduğu ve bu yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını ortaya koyan yukarıda belirtilen bilimsel verileri içeren herhangi bir teknik incelemenin yapılmadığı, dolayısıyla işlemin dayanağı raporun yapıların can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak nitelikte olmadığı hususları dikkate alındığında, 6306 sayılı Kanun ve Uygulama Yönetmeliğinin öngördüğü koşullarda detaylı bir teknik inceleme yapılmaksızın uyuşmazlığa konu alanın 6306 sayılı Kanunun 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesine ilişkin 02/07/2013 günlü, 2013/5062 sayılı Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, dava konusu ... kararın iptaline..."

25. Danıştay İDDK'nın 15/10/2015 tarihli ve E.2013/4674, K.2015/3492 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dava; Ankara İli, Çankaya İlçesi, Namık Kemal Mahallesi sınırları içinde bulunan, sınır ve koordinatları Bakanlar Kurulu Kararına ekli kroki ile listede gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunun 2. maddesi uyarınca 'Riskli Alan' olarak ilan edilmesine ilişkin 28/01/2013 günlü, 2013/4248 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

Danıştay Ondördüncü Dairesinin 10/09/2013 günlü, E:2013/1493, K:2013/5670 sayılı kararıyla; uyuşmazlık konusu alanın üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair farklı tarihlerde idarelerce hazırlanan teknik raporların, yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığını kanıtlayacak yeterli bilgi içermesi gerektiği halde, kararın hazırlık aşamasında esas alınan raporların eski tarihli olduğu, davalı idarelerin savunmalarında belirttiği 28/03/2006 günlü rapordaki incelemenin de sadece 15, 17, 19 numaralı binalara ilişkin olduğu, yapıların tamamına ait yapılmış bir inceleme bulunmadığı, en son hazırlanan raporda da yapıların hangi yönlerden can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair bilgi içermediği, sadece alanın tarihsel gelişimine ilişkin bilgilere yer verildiği, buna karşın davacılar tarafından Ankara 9. Sulh Hukuk Mahkemesinin Esas No: 2013/44 kayıtlı dosyasında yaptırılarak sunulan bilirkişi raporunda; alandaki yapılara ilişkin tek tek incelemelerde bulunulduğu ve yapılarda can ve mal kaybına yol açma riski taşıyacak derecede bulgulara rastlanmadığının belirtildiği de göz önünde bulundurulduğunda, davalılardan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hazırlanan raporun, alanın riskli alan ilan edilebilmesi için gerekli olan rapor niteliklerini taşımadığı, diğer taraftan; alanın, Kültür Bakanlığı Gayrimenkul Eski Eserler ve AnıtlarYüksek Kurulunun 14/04/1979 günlü, A-1610 sayılı kararı ile 1. Derece Kentsel Sit Alanı olarak ilan edildiği de dikkate alındığında, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 9. maddenin 3. fıkrasındaki '2863 sayılı Kanun ve 5366 sayılı Kanun kapsamındaki alanlarda uygulamada bulunulması halinde alanın sit statüsü de gözetilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının görüşü alınır.' hükmü uyarınca riskli alan ilan edilmesi öncesinde Kültür ve Turizm Bakanlığının da görüşünün alınması zorunlu iken davalı idarelerin savunmalarında bu görüşün uygulama aşamasında alınacağının belirtildiği, ancak, bir alanın riskli alan ilan edilmesi için çalışmaların başlamasıyla uygulamanın başladığının kabul edilerek telafisi güç sorunlarla karşılaşmamak için ilgili kurumların görüşlerinin kararın alınması aşamasından önce istenmesinin gerekli olduğu, bu durumda; uyuşmazlığa konu alanın 6306 sayılı Kanunda belirtilen 'riskli alan' özelliğini taşıdığına dair düzenlenen raporun alanda bulunan yapılarla ilgili olarak üzerindeki yapılaşma sebebiyle can ve mal kaybına yol açma riski taşıdığına dair somut herhangi bir bilgi içermediği sonucuna ulaşıldığı, ayrıca alanın 1. Derece Kentsel Sit Alanı olması dolayısıyla Kültür ve Turizm Bakanlığının da görüşünün alınması zorunlu iken bu lazimeye uyulmadığının anlaşılmış olduğundan, dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.

Davalı idareler ve davalı idare yanında davaya katılan, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedirler.

Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; [kararın] onanmasına..."

26. Danıştay İDDK'nın 22/9/2016 tarihli ve E.2016/2672, K.2016/2628 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dava; İstanbul İli, Sultangazi İlçesi, Cumhuriyet Mahallesi sınırlarını da kapsayan ekli kroki de sınırları ve koordinatları gösterilen alanın 'Riskli Alan' ilan edilmesine ilişkin 06/02/2013 günlü, 28551 sayılı Resmi Gazete de yayınlanan 28/01/2013 günlü, 2013/4254 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.

...

Davalı idarelerden Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve davalı idareler yanında davaya katılan, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

 Temyiz edilen kararla ilgili dosyanın incelenmesinden; [kararın] onanmasına..."

27. Danıştay İDDK'nın 20/10/2016 tarihli ve E.2016/2102, K.2016/2713 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dava; 26/01/2013 günlü, 28540 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan; 'İstanbul İli, Gaziosmanpaşa İlçesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanların riskli alan ilan edilmesi'ne ilişkin 24/12/2012 günlü, 2012/4099 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının, Mevlana Mahallesine ilişkin kısmının iptali istemiyle açılmıştır.

...

Davalı idareler ve davalı idareler yanında davaya katılan, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedir.

Temyiz istemine konu Daire Kararında, uyuşmazlığa konu alanın 'riskli alan' ilan edilmesine ilişkin 24/12/2012 günlü, 2012/4099 sayılı Bakanlar Kurulu kararının Mevlana Mahallesine ilişkin kısmı hakkında iptal hükmü kurulmuşsa da; anılan iptal kararının, sadece davacılara ait taşınmazlar yönünden hüküm ifade edeceği tabidir.

Açıklanan nedenlerle, [kararın] yukarıda yer verilen açıklama ile onanmasına..."

28. Danıştay İDDK'nın 18/4/2018 tarihli ve E.2018/695, K.2018/1901 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Danıştay Ondördüncü Dairesinin 08/11/2017 günlü, E:2015/6482, K:2017/5847 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması, davalı idareler ve davalı idareler yanında davaya katılan tarafından istenilmektedir.

...

Dava; İstanbul ili, Bağcılar ilçesi, Çınar, İnönü, Sancaktepe, Yavuzselim ve Merkez Mahalleleri sınırları içerisinde bulunan, sınır ve koordinatları Bakanlar Kurulu Kararına ekli kroki ile listede gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. maddesi uyarınca 'Riskli Alan' olarak ilan edilmesine ilişkin 31/08/2013 günlü, 28751 Resmi Gazetede yayımlanan 01/08/2013 günlü, 2013/5223 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılmıştır.

...

Davalı idareler ve davalı idareler yanında davaya katılan, anılan kararı temyiz etmekte ve bozulmasını istemektedirler.

Temyiz istemine konu Daire kararında, uyuşmazlığa konu alanın 'riskli alan' ilan edilmesine ilişkin 01/08/2013 günlü, 2013/5223 sayılı Bakanlar Kurulu kararı hakkında iptal hükmü kurulmuş ise de; anılan iptal kararının, sadece davacıya ait taşınmaz yönünden hüküm ifade edeceği tabiidir.

Açıklanan nedenlerle, [kararın] onanmasına..."

29. Danıştay İDDK'nın 4/4/2019 tarihli ve E.2019/74, K.2019/1565 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Danıştay Ondördüncü Dairesinin 26/09/2018 tarih ve E:2017/3913, K:2018/5758 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

...

Dava konusu istem: 24/07/2013 günlü, 28717 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Adana İli, Yüreğir İlçesi, Cumhuriyet Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanunun 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesine ilişkin 02/07/2013 günlü, 2013/5062 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istenilmiştir.

...

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Diğer yandan, temyiz istemine konu Daire kararında, uyuşmazlığa konu alanın 'riskli alan' ilan edilmesine ilişkin 02/07/2013 tarih ve 2013/5062 sayılı sayılı Bakanlar Kurulu kararı hakkında iptal hükmü kurulmuşsa da; anılan iptal kararının, sadece davacılara ait taşınmazlar yönünden hüküm ifade edeceği tabiîdir.

Açıklanan nedenlerle, [kararın] yukarıda yer verilen açıklama ile onanmasına..."

30. Danıştay İDDK'nın 19/6/2019 tarihli ve E.2019/497, K.2019/3139 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Danıştay Ondördüncü Dairesinin 25/04/2018 tarih ve E:2017/575, K:2018/3046 sayılı kararının iptale ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

...

Dava konusu istem: 31/12/2016 tarih ve 29935 sayılı mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanan İstanbul İli, Pendik İlçesi, Batı Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanların, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunun 2. ve ek 1. maddeleri uyarıca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 12/12/2016 tarih ve 2016/9618 sayılı Bakanlar Kurulu kararının iptali istenilmiştir.

...

Belirtilen gerekçelerle, yukarıda isimleri belirtilen davacılar yönünden davadan feragat nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, yine isimleri belirtilen davacılar yönünden davanın ehliyet yönünden reddine, diğer 539 davacı yönünden ise dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

...

Temyizen incelenen kararın dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptaline ilişkin kısmı usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bu kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

...

 Açıklanan nedenlerle, ... kararın iptale ilişkin kısmının onanmasına..."

31. Danıştay İDDK'nın 25/9/2019 tarihli ve E.2019/2074, K.2019/3819 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"TEMYİZ EDEN (DAVACI) : ... Odası

...

Dava konusu istem: Diyarbakır ili, Sur ilçesi, Ziya Gökalp mahallesi, 9 pafta, 415 ada, 15 ve 16 parsel sayılı taşınmazları da kapsayan alan içerisinde 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 27. maddesine göre alınan ve 25/03/2016 tarih ve 29664 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 21/03/2016 tarih ve 2016/8659 sayılı acele kamulaştırmaya ilişkin Bakanlar Kurulu Kararı'nın ve yine acele kamulaştırma kararı alınan taşınmazların da içinde bulunduğu alanın 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun'un 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesi yolundaki 04/11/2012 tarih ve 28457 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan 22/10/2012 tarih ve 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın iptali istenilmiştir.

Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 11/04/2019 tarih ve E:2018/138, K:2019/2532 sayılı kararıyla;

...

Bu durumda; riskli alan ilan edilen Diyarbakır ili, Sur ilçesinde bulunan ve kamu düzeni ve güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu belirtilen alanda; bu süreçte yaşanan olaylarla birçok yapı ve altyapının hasar gördüğü dikkate alındığında, dava konusu işlemin tesis edildiği tarihteki Kanun'un 2. maddesindeki koşulların ortadan kalktığı, 6306 sayılı Kanun'un Ek-1. maddesinde belirtilen şartların oluştuğu, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşama çevrelerini teşkil etmek, sağlık, eğitim ve ulaşım gibi kamu hizmetlerinin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla, 6306 sayılı Kanun'un 2. maddesine göre riskli alan ilan edilmesine ilişkin 22/10/2012 tarih ve 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nda sonucu itibarıyla hukuka aykırılık bulunmadığı;

...

Belirtilen gerekçe ile, riskli alan ilanına ilişkin 22/10/2012 tarih ve 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı yönünden davanın reddine, ... karar verilmiştir.

...

Açıklanan nedenlerle, ... Danıştay Altıncı Dairesinin temyize konu 11/04/2019 tarih ve E:2018/138, K:2019/2532 sayılı kararının, riskli alan ilanına ilişkin 22/10/2012 tarih ve 2012/3900 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'na dair kısmı ile acele kamulaştırmaya ilişkin 21/03/2016 tarih ve 2016/8659 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı'nın Diyarbakır ili, Sur ilçesi, Ziya Gökalp mahallesi, 9 pafta, 415 ada, 15 ve 16 parsel sayılı taşınmazlar dışındaki kısmı yönünden ONANMASINA..."

32. Danıştay İDDK'nın 20/11/2019 tarihli ve E.2019/1867, K.2019/5731 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"KARŞI TARAF (DAVACI) : ... Belediye Başkanlığı

 ...

Dava konusu istem: 08/02/2013 tarih ve 28553 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Ankara ili, Çankaya ilçesi, Namık Kemal Mahallesi sınırları içerisinde bulunan ve ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanın, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun'un 2. maddesi uyarınca riskli alan ilan edilmesine ilişkin 28/01/2013 tarih ve 2013/4248 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile 21/01/2013 tarih ve 271 sayılı Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yazısının iptali istenilmiştir.

Daire kararının özeti: Danıştay Altıncı Dairesinin 09/05/2019 tarih ve E:2019/2553, K:2019/3974 sayılı kararıyla;

...

... dava konusu Bakanlar Kurulu kararında hukuka uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle işlemin iptaline karar verilmiştir.

...

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, [kararın] onanmasına..."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

34. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının açık bir biçimde mahkemeye veya yargı merciine erişim hakkından söz etmese de maddede kullanılan terimler bir bütün olarak bağlamlarıyla birlikte dikkate alındığında mahkemeye erişim hakkını da garanti altına aldığı sonucuna ulaşıldığını belirtmiştir (Golder/Birleşik Krallık, B. No: 4451/70, 21/2/1975, §§ 28-36). AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında mündemiçtir. Bu çıkarsama, Sözleşmeci devletlere yeni yükümlülük yükleyen genişletici bir yorum olmayıp 6. maddenin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin lafzının Sözleşme'nin amaç ve hedefleri ile hukukun genel prensiplerinin gözetilerek birlikte okunmasına dayanmaktadır. Sonuç olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrası, herkesin medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili iddialarını mahkeme önüne getirme hakkına sahip olmasını kapsamaktadır (Golder/Birleşik Krallık, § 36).

35. AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak AİHM, bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek şekilde ve genişlikte kısıtlamaması ve zayıflatmaması gerektiğini ifade etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye, B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).

36. AİHM'e göre Sözleşme'nin 6. maddesinin medeni hukuk alanına giren konularda uygulanabilirliği, ilk olarak bir uyuşmazlığın varlığına bağlıdır. İkinci olarak uyuşmazlık en azından savunulabilir bir şekilde iç hukukta tanınmış olduğu söylenebilecek hak ve yükümlülükler ile ilgili olmalıdır. Son olarak ise bu hak ve yükümlülükler -her ne kadar bizzat Sözleşme'nin 6. maddesi bu hak ve yükümlülüklere Sözleşmeci devletlerin hukuk sistemi içinde belirli bir anlam atfetmese de- Sözleşme anlamında medeni nitelikte olmalıdır (James ve diğerleri/Birleşik Krallık, B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 81).

37. AİHM, uyuşmazlık tespit edilirken görünüşün ve kullanılan dilin ötesine geçilerek her davanın koşullarına göre durumun gerçeklerine yoğunlaşılması gerektiğini belirtmiştir (Gorou/Yunanistan (No. 2) [BD], B. No: 12686/03, 20/3/2009, § 29).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

38. Mahkemenin 21/4/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

39. Başvurucu; ilk derece mahkemesi tarafından sadece kendi parseli yönünden değil riskli alan ilan edilen bölgenin tümü dikkate alınarak alanın tamamına yönelik karar verildiğini, afet riskli alandan kaynaklanan uyuşmazlıkların parsel bazlı değerlendirilmesinin zaten teknik olarak mümkün olmadığını ve afet riskinin tek bir taşınmaz baz alınarak değerlendirilemeyeceğini belirtmiştir. Bununla birlikte Dairenin 10/9/2013 tarihli ve E.2013/1493, K.2013/5670 sayılı, 17/2/2016 tarihli ve E.2015/5053, K.2016/974 sayılı ve 17/2/2016 tarihli ve E.2014/11496, K.2016/973 sayılı kararlarının da aynı yönde olduğunu ancak İDDK kararına eklenen açıklama ile mahkeme kararının sadece tarafına ait taşınmaz yönünden hüküm ifade edeceği belirtilerek içtihatlara aykırı karar verildiğini ve adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

40. Başvurucu ayrıca onama kararında gerekçeye eklenen "anılan iptal kararının sadece davacıya ait taşınmaz yönünden hüküm ifade edeceği" değerlendirmesi ile lehe olan iptal hükmünün etki alanının kısıtlandığını, afet riskli alan ilan edilen bölgede tarafına ait taşınmaz dışındaki taşınmazların riskli alan olarak kabul edilerek işlem yapılması durumunda mevcut yapıların yıkılarak yenileneceğini, sadece kendi taşınmazı yönünden işlem yapılmayacağını oysaki taşınmazının afet riskli alan ilan edilen bölgeden soyutlanamayacağını ve bu durumun kararın icrası yönünden de sıkıntı oluşturacağını belirterek mahkemeye erişim ve kararın icrası haklarının da ihlal edildiğini ifade etmiştir.

2. Değerlendirme

41. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

42. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, onama kararında gerekçeye eklenen açıklama nedeni ile lehine olan iptal hükmünün etki alanının kısıtlandığına ve bu durumun aleyhine sonuç doğuracağına yöneliktir. Bu itibarla ihlal iddiaları mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Uygulanabilirlik Yönünden

43. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği ileri sürülen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

44. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme, bunun doğal sonucu olarak da iddiada bulunma, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ve buna ilişkin AİHM içtihadının da gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).

45. Sözleşme, bir kişinin sahip olduğunu ileri sürebileceği tüm hak ve yükümlülükler bakımından adil yargılanma hakkını güvenceye almamaktadır. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Hak arama hürriyetinin ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuruda bulunabilmek için ya başvurucunun medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili bir uyuşmazlığın tarafı olması ya da başvurucuya yönelik bir suç isnadının esası hakkında karar verilmiş olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz (Onurhan Solmaz, § 23).

46. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı suç isnadına bağlı yargılamaların yanında bir kimsenin medeni hak ve yükümlülüklerinin karara bağlanmasıyla ilgili yargılamalarda da uygulanır. Anayasa'nın 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni meselelerde uygulanabilmesi için ortada hukuk düzeni tarafından kişiye tanınmış veya en azından savunulabilir temeli bulunan bir hakkın bulunması gerekir. Bu hakkın Anayasa'da doğrudan veya dolaylı olarak tanımlanan ve güvence altına alınan bir hakka ilişkin olması zorunlu değildir. Bu bakımdan kanunla kişilere tanınan hak ve ayrıcalıklar da -mahkemelerde ileri sürülebilmesi koşuluyla- Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında hak kavramına dâhildir. İkinci olarak bu hakla ilgili olarak ilgili kişinin menfaatini etkileyen bir uyuşmazlık mevcut olmalıdır. Öte yandan bu uyuşmazlık ihtilaf konusu hakkın tespiti ve bu haktan yararlanılması bakımından belirleyici bir nitelik arz etmelidir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, B. No: 2015/7942, 28/5/2019, § 28).

47. Davaya konu edilmesine imkân bulunmayacak derecede önemsiz birtakım hak ve menfaatlerin ise Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında hak olarak nitelendirilmesi mümkün değildir (Mehmet Güçlü ve Ramazan Erdem, § 30).

48. Başvuruya konu olayda başvurucunun taşınmazının da bulunduğu alanın riskli alan olarak ilan edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açtığı davanın Mahkeme tarafından kabul edilerek işlemin iptaline karar verildiği görülmektedir. Bununla birlikte davalı idarelerin söz konusu karara yönelik temyiz istemleri İDDK kararıyla reddedilerek iptal hükmü onanmasına karşın karara anılan iptal kararının, sadece davacıya ait taşınmaz yönünden hüküm ifade edeceği gerekçesi eklenerek başvurucunun sadece kendi taşınmazı yönünden menfaatinin bulunduğu, riskli alan olarak ilan edilen bölge içinde yer alan diğer taşınmazlar yönünden ise dava açma ehliyetinin bulunmadığı hususu zımnen belirtilmiştir.

49. Mevcut başvurudaki temel mesele, riskli alan olarak ilan edilen bölgenin tümüne yönelik kararın iptalini istemede başvurucunun menfaatinin bulunup bulunmadığı hususudur.

50. Dava açanın söz konusu idari işleme karşı dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığının bu husustaki kanun hükmünü uygulayacak olan idari yargı mercii tarafından tespit edileceği açıktır. Buna karşın, bireysel başvuru kapsamında yapılan incelemelerde Sözleşme'nin 6. maddesinin uygulanabilirliğinin tespiti için aynı mahiyetteki idari işlemlere ilişkin olarak iç hukukta kabul görmüş bir menfaat olgusu bulunup bulunmadığının da değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirmenin yapılmasında ise ilgili yargı mercilerince aynı mahiyetteki idari işlemlere karşı açılan davalardaki menfaat durumu belirlemesi önemli bir ölçüttür.

51. Bu bağlamda İDDK tarafından (bkz. §§ 27-29), riskli alan olarak ilan edilen bölgede taşınmazı bulunan maliklerin sadece kendi taşınmazları yönünden menfaatleri bulunduğu kabul edilmekte ise de, Daire kararlarına (bkz. §§ 23, 24) göre riskli alan olarak ilan edilen bölgede taşınmazı bulunan maliklerin riskli alan ilanına yönelik kararın tümünün iptalini istemede menfaatlerinin bulunduğunun kabul edildiği görülmektedir.

52. Bu durumda somut başvuruda iç hukukta en azından savunulabilir bir menfaat durumunun söz konusu olduğu sonucuna varıldığından ihlal iddialarının konusunun Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığının kabulü gerekir.

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

53. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

c. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı ve Hakkın Kapsamı

54. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

55. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı ve uyuşmazlık kapsamında bir talebi mahkeme önüne taşıyabilmek ve bunların etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (AYM, E.2013/40, K.2013/139, 28/11/2013).

56. Bireyin kamu makamları tarafından kamu gücü kullanılarak hakkında gerçekleştirilen ve sonuçları itibarıyla hukuksal durumunu, dolayısıyla menfaatini etkileyen bir idari işlemle ilgili uyuşmazlığın mahkeme önünde incelenmesi imkânından yoksun bırakılması mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil edebilir (Levent Tütüncü, B. No: 2015/3690, 18/7/2018, § 40).

57. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucuya ait taşınmazın bulunduğu bölgenin riskli alan olarak ilan edilmesine yönelik kararın uyuşmazlık konusu edildiği bir idari dava söz konusudur. Söz konusu idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın temyiz aşamasında İDDK tarafından, riskli alan ilanının iptaline yönelik kararın sadece başvurucuya ait taşınmaz yönünden hüküm ifade edeceği gerekçesiyle uyuşmazlığın başvurucunun taşınmazı dışındaki kısımlarının esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

58. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

59. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma, ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

 (1) Kanunilik

60. Somut başvuruda, davanın esasının incelenmemesi yönündeki mahkeme kararının idari işlemlere karşı iptal davası açılabilmesi için öngörülen menfaat koşulunun bulunmadığı gerekçesine dayandığı görülmektedir. Belirtilen koşulun idari yargıya ilişkin usul hukuku kuralları kapsamında dava açma ehliyetinin unsurlarından biri olduğu ve bu müesseseyle ilgili düzenlemelere de 2577 sayılı Kanun'un 14. ve 15. maddelerinde yer verildiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

61. İdari makamlar tarafından gerçekleştirilen ancak bireyin menfaatini etkilemeyen, bir başka ifadeyle birey üzerinde herhangi bir hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin uyuşmazlık konusu yapılarak hem yargının hem de idarenin sürekli ve gereksiz bir biçimde meşgul edilip işleyemez hâle gelmesini engellemek, bu suretle gerek yargı hizmetinin gerekse idarenin asli görevi olan kamu hizmetlerinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesiyle davacı ile arasında menfaat bağı kurulamayan işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmemesi idari yargıya ilişkin bir usul kuralı olarak düzenlenmiştir (Levent Tütüncü, § 47).

62. Yargılama usullerinin düzenlenmesinde usul ekonomisinin gözetilmesi, bu suretle iyi adalet yönetiminin de sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biridir. Dolayısıyla usul ekonomisi ile iyi adalet yönetimi ilkesi gözetilerek idari işlemlerin dava konusu edilebilirliğinin belli koşullara bağlanması mümkündür (Levent Tütüncü, § 48).

63. Somut olayda usul kurallarını yorumlayan İDDK başvurucunun dava konusu işlemin kendi taşınmazı dışındaki kısmının iptalini istemekte menfaatlerinin bulunmadığı gerekçesiyle idari işleme karşı açılan iptal davasının ilgili kısmının esasını incelememesinin yukarıda değinilen kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.

 (3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

64. Anayasa Mahkemesi; bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

65. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

66. Ehliyet kavramı, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti kurumlarını kapsamaktadır. Öğretide ve uygulamada birleşildiği üzere dava ehliyeti, gerçek ve tüzel kişilerin medeni hakları kullanma yeterliğinin usul hukukunda somutlaşması, biçime dönüşmesidir. Taraf ehliyeti ise davada bir yan olma yeterliğini anlatır ve medeni haklardan yararlanma yeterliğinin usul hukukunda biçimlenişidir (AYM, E.1987/30, K.1988/5, 15/3/1988).

67. Dava konusu edilen bir idari işlemin bireyin menfaatini ihlal edip etmediğini belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemeleri, önlerindeki uyuşmazlığın niteliğini ve ilgili mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak dava konusu işlemin davacının hukuki durumu üzerinde yaratabileceği etki ve sonuçlardan hareketle menfaatini ihlal edip etmediğini değerlendirir. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava konusu edilen işlemin başvurucunun menfaatini ihlal edip etmediğinin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, idari işlemin bireyin menfaatini etkilemediğiyle ilgili derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Levent Tütüncü, § 53).

68. Ölçülülüğün üçüncü alt