2017/26742

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULHAKİM ŞENDÜL BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/26742)

 

Karar Tarihi: 17/11/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportörler

:

Yunus HEPER

 

 

Ceren Sedef EREN

Başvurucu

:

Abdulhakim ŞENDÜL

Vekili

:

Av. Abdulhekim GİDER

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, aynı idari soruşturma kapsamında başvurucunun hem disiplin cezası ile cezalandırılması hem de görev yerinin değiştirilmesi nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği ilkesi ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 7/6/2017 ve 14/8/2017 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2017/32435 sayılı dosyanın 2017/26742 sayılı bireysel başvuru dosyası üzerinde birleştirilmesine karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, başvuruya konu olaylar tarihinde Siirt'in Merkez ilçesi Şeyh Abdurrahman Şaviri Camisi'nde imam hatip olarak görev yapan bir kamu görevlisidir. Başvurucu aynı zamanda Siirt Din Alimleri Derneği Yönetim Kurulu başkanı ve Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası üyesi olduğunu da belirtmiştir.

8. Başvurucu hakkında 17/4/2015 tarihinde aynı ilde görev yapan başka bir imam hatiple birlikte organize ettikleri "Kutlu Doğum Haftası" etkinliğinin bir siyasi partinin propagandası hâline dönüştüğü ve başvurucunun da anılan programa çağırdığı konuşmacıyla bu duruma zemin hazırladığı gerekçesiyle kınama disiplin cezasına hükmedilmiş, ayrıca görev yeri değiştirilerek başvurucu Ordu'nun Mesudiye ilçesine Müftülüğüne atanmıştır.

9. Diyanet İşleri Başkanlığı (Başkanlık) "Kutlu Doğum Haftası"nın 1989 yılında Başkanlığın inisiyatifiyle Türkiye'deki ilahiyat birikimi olan kişi ve kurumlarla istişare edilerek planlanan ve uygulamaya konan bir hafta olduğunu ifade etmiştir. Buna göre anılan haftanın amacı “Hz. Peygamber'i anmaktan anlamaya düsturuyla gelişen, Peygamberimizin örnekliğini ve insanlığa takdim ettiği değerleri anlama, toplumumuzun her kesimine ve gönül coğrafyamıza anlatma ve tanıtma, günümüz problemlerine nebevi referanslarla çözüm üretme ve milletimizde var olan Peygamber sevgisini pekiştirme" olarak belirlenmiştir.

10. Başkanlık 2003 yılına kadar sadece Ankara'da bir sempozyum, il ve ilçelerde ise konferans ve paneller düzenlemek suretiyle tertip edilen "Kutlu Doğum Haftası" etkinliklerinin 2004 yılından itibaren yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştirilen çeşitli etkinliklerle yeni bir boyut kazandığını, 2010 yılında yayımlanan Kutlu Doğum Haftası ile Camiler ve Din Görevlileri Haftasını Kutlama Yönetmeliği ile hukuki bir zemine de kavuşturulduğunu ifade etmiştir. Başkanlık 2017 yılında anılan Yönetmelik'te yapılan değişiklikle ismi "Mevlid-i Nebi Haftası" olarak değiştirilen ve 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanmaya başlanan haftada; toplumumuz, gönül coğrafyamız ve bütün insanlık için önem arz eden ve sorun hâline gelen bir konuyu tema olarak belirlediklerini ve bu çerçevede pek çok etkinlik gerçekleştirdiklerini, böylece söz konusu tema hakkında toplumsal bir bilinç ve farkındalık, ulusal ve uluslararası alanda da kamuoyu oluşturulmaya çalıştıklarını belirtmiştir.

11. Bu doğrultuda Başkanlık 20/2/2015 tarihli ve 6133 sayılı yazısıyla 2015 yılı için söz konusu haftada düzenlenecek etkinliklerde uyulması gereken ilkeleri içeren Kutlu Doğum Haftası Talimatı'nı il müftülüklerine göndermiştir. Söz konusu talimatın "İlkeler ve Dikkat Edilecek Hususlar" başlığı altındaki 5. maddesinde, kutlama programları planlanırken etkinliklerin her kesimi kapsayıcı nitelikte olması ve Haziran 2015’te yapılacak olan genel seçimler de dikkate alınarak yapılacak etkinliklerde istismar, polemik ve siyasi malzeme konusu yapılabilecek hususlardan özellikle kaçınılması gerektiği belirtilmiştir.

12. Başkanlık tarafından il müftülüklerine gönderilen 25/3/2015 tarihli ve 12037 sayılı 2015 Yılı Genel Seçimleri ile İlgili Yasaklara İlişkin Talimat'ın 2. maddesinde ise seçimin başlangıç tarihinden itibaren, toplumu dinî konularda aydınlatma faaliyetleri ifa edilirken her zaman olduğu gibi yetkisiz ve sorumsuz kişilere vaaz verdirilmemesi, ayrıca vaaz ve hutbelerde dinî ve millî bütünlüğü pekiştirici konulara ağırlık verilmesi gereği, herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin lehine veya aleyhine olabilecek konuşmalardan, yanlış anlama ve yorumlara sebebiyet verebilecek davranışlardan da sakınılması gerektiği bildirilmiştir.

13. Bahsedilen her iki talimatname de Siirt için 8/4/2015 tarihinde yapılan toplantıda din görevlilerine tebliğ edilmiş fakat başvurucu, mazereti olmaksızın anılan toplantıya katılmamıştır.

14. Başvurucu hakkında hazırlanan idari soruşturma raporunda, başvurucunun 17/4/2015 tarihinde aynı ilçede görev yapan başka bir imam hatiple birlikte organize ettiği "Kutlu Doğum Haftası" etkinliğinde bazı din görevlileri tarafından kaside ve mevlit okunduğu, etkinlikte herhangi bir siyasi söylem ya da propagandada bulunulmadığı, bir siyasi partinin isminin anılmadığı ya da siyasi parti bayrağı veya flamasının asılmadığı, ayrıca konuşmacı olarak Mardin Artuklu Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Yaşayan Diller Enstitü Müdürü Prof. Dr. K.Y.nin davet edildiği belirtilmiştir. Anılan raporda buna rağmen söz konusu etkinlikle ilgili Valilik ya da İl Müftülüğü onayının bulunmadığı, organize eden başvurucu ve diğer kamu görevlisinin etkinliği düzenlemeden önce il müftüsü ve yetkilileriyle istişarede bulunmaları beklenirken bu yönde bir adım atmadıkları gibi anılan etkinliği farklı saatlerde de olsa İl Müftülüğünün tertip ettiği "Kutlu Doğum Haftası" etkinliği ile aynı tarihte düzenledikleri belirtilmiştir. Raporda ayrıca seçimlerden önce yanlış anlamaya sebebiyet verecek davranışlardan kaçınılması gerekirken bir siyasi partinin daha sonra milletvekili adayı yaptığı bir kişinin davet edildiği ve yerel basında çıkan haberlerde söz konusu şahsın bu kimliğinin ön plana çıkarıldığı ifade edilmiş, bu doğrultuda başvurucunun talimatnamelerde öngörülen ilkeleri ihlal etmesi nedeniyle kınama cezasıyla tecziyesi ve il dışında durumuna uygun başka bir yere naklinin yapılması teklif edilmiştir.

15. Başkanlık 7/7/2015 tarihinde, söz konusu rapora ilişkin savunması da alındıktan sonra başvurucunun belirtilen eylemleriyle hizmet içinde ve dışında din görevlilerinin hassasiyetine uygun davranışlarda bulunmadığını, bu itibarla etkili, verimli ve huzurlu görev yapma ortamını kaybettiğini belirterek kamu yararı ve hizmet gereklerini de dikkate almak suretiyle başvurucunun il dışı naklinin uygun olacağına karar vermiş ve başvurucuyu Ordu'nun Mesudiye ilçesi Müftülüğüne atamıştır. Başkanlık 11/9/2015 tarihinde ise başvurucunun ilgili Kanun'da öngörülen "...görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde... kusurlu davranmak" fiilini işlediğinden bahisle kınama disiplin cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Başvurucu her iki işleme karşı idari yargıda iptal davası açmıştır.

16. Kınama disiplin cezasının iptali talebini inceleyen derece mahkemesi, hazırlanan idari soruşturma raporunda dayanılan gerekçelerin hukuka uygun olduğunu ve ayrıca ilgili talimatnamelerin görevlilere tebliğ edildiği toplantıya mazeretsiz olarak katılmadığı anlaşılan başvurucunun kendi kusuruyla talimatlardan haberinin bulunmamasına yol açtığını dikkate alarak davayı reddetmiştir. Başvurucunun söz konusu karara karşı istinaf talebi de Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi tarafından ilk derece mahkemesi kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle kabul edilmemiştir. Nihai ret kararı başvurucuya 9/5/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu bu karara karşı 7/6/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Başvurucunun atanma işleminin iptali talebini inceleyen derece mahkemesi, kararda iki iddia yönünden değerlendirme yapmıştır. Mahkeme, söz konusu işlemin hukuka aykırı olduğuna ilişkin iddiaya ilave olarak ayrıca kınama disiplin cezasıyla cezalandırılan başvurucunun bir de başka bir yere atanmasının aynı fiilinden dolayı kişiye birden fazla ceza verilemeyeceği ilkesini ihlal ettiği yönündeki iddiasını da değerlendirmiştir.

19. İlk derece mahkemesi, ilgili mevzuat ile memurların naklen atanmaları konusunda idareye takdir yetkisi tanındığını (bkz. §§ 29-30), söz konusu yetkinin ancak kamu yararı ve hizmet gerekleri gözardı edilerek kullanıldığının kanıtlanması ya da idari yargı merciince saptanması hâlinde idari işlemin sebep ve maksat yönlerinden hukuka aykırılığı nedeniyle iptal edileceğini belirtmiştir. Mahkeme, başvurucunun idare tarafından dayanılan gerekçelerle Ordu'ya naklen atanmasında hukuka aykırılık bulunmadığına karar vermiştir. Mahkeme daha sonra kamu görevlileri hakkında öngörülen disiplin cezaları ve naklen atama işlemleri arasındaki farka dair bazı açıklamalarda bulunmuştur. Disiplin cezalarının memurların mesleki yaşamlarında ve görevlerinde görülen kusurlu ve hatalı davranışlarına karşı kendilerine uygulanan zorunlu yaptırımlar olduğunu belirten derece mahkemesi, söz konusu cezaların kamu hizmetlerinin en iyi şekilde yürütülmesi ve kamu yararının devamlılığının sağlanması amacıyla kamu görevlileri için görev, yetki ve sorumlulukları bakımından yasal olarak öngörülmüş olduğunu ve kamu görevlisine bulunduğu kurumun çalışma düzeniyle bağdaşmayan davranışları nedeniyle gelecek için uyarıcı etkilerde bulunmayı ve yanlış bir davranışın tekrar ortaya çıkmasına engel olmayı amaçlayan uygulamalar niteliğinde bulunduğunu ifade etmiştir.

20. İlk derece mahkemesi naklen atama işleminin ise kamu hizmetinin daha iyi işlemesini ve kurumların bu hizmete ilişkin fonksiyonlarının daha verimli biçimde yerine getirilmesini sağlamak amacıyla başvurulan idari bir tedbir mahiyetinde olduğunu belirtmiştir. Mahkemeye göre disiplin cezasının uygulanmasında güdülen amaç, kurumun çalışma düzenine aykırı davranışların önlenmesi ve bu düzenin korunması olduğu hâlde naklen atamada kamu hizmetinin selameti açısından, kamu yararı ve hizmet ölçütü sınırları içinde kamu görevlisinin bulunduğu görev yerinden uzaklaştırılması ya da atandığı yerde daha rasyonel, daha verimli ve daha yararlı bir şekilde çalışmasının sağlanmasıdır. Bu bakımdan Mahkeme, disiplin cezalarının yasal koşulları ve ilkeleri ile görevden alma ve atama işlemlerinde idarece kullanılan takdir yetkisine ilişkin yasal koşulların ve ilkelerin farklı olduğunu, disiplin yönünden yaptırımı gerektirmeyen veya hafif bir disiplin cezasını gerektiren bir olayın kamu yararı ve hizmet gerekleri yönünden hizmetin korunması veya kamu görevlisinin etkin ve güvenilir biçimde hizmete devamının sağlanması bakımından kamu görevlisinin naklen başka bir yere atanmasını gerektirebileceğini ifade etmiştir.

21. Sonuç olarak ilk derece mahkemesi; kamu hizmetinin selameti kaygısıyla başvurucunun görev yerinin değiştirilmesinde hukuka aykırı bir yön görülmediğini, ayrıca kınama cezasıyla cezalandırılan başvurucunun disiplin cezasına konu edilen eylemi nedeniyle ayrıca yer değişikliğine tabi tutulmasının ikinci defa cezalandırıldığı şeklinde yorumlanmasına da hukuken olanak bulunmadığını, başvurucunun naklen atanmasının aynı fiilden dolayı kişiye birden fazla ceza verilemeyeceği kuralının ihlali biçiminde nitelendirilemeyeceğini belirterek davanın reddine karar vermiştir.

22. Başvurucunun ilk derece mahkemesinin kararına karşı istinaf talebi, kararının usul ve hukuka uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Nihai ret kararı başvurucuya 3/8/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucu 14/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

24. Anayasa'nın "Diyanet İşleri Başkanlığı" kenar başlıklı 136. maddesi şöyledir:

"Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, lâiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir."

25. 22/6/1965 tarihli ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunu'nun "Görev" kenar başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:

"İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek üzere; Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur."

26. 633 sayılı Kanun'un "Vaizler, imam-hatip ve müezzin-kayyımlar, Kur’an kursu öğreticileri, eğitim görevlileri ve murakıplar" kenar başlıklı 12. maddesinin ikinci fıkrasının ilgili kısmı şu şekildedir:

"İmam-hatip ve müezzin-kayyımlar, cami ve mescitlerde din hizmetlerini yürütmek ve dinî konularda toplumu bilgilendirmekle görevlidir..."

27. 17/6/2014 tarihli ve 29033 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Diyanet İşleri Başkanlığı Görev ve Çalışma Yönetmeliği'nin "İmam-hatipler" başlıklı 40. maddesinin (1) numaralı fıkrası şu şekildedir:

"(1) Başimam-hatip, uzman imam-hatip ve imam-hatiplerin ortak görevleri şunlardır:

a) Camilerde vakit namazları ile cuma, bayram ve teravih namazlarını kıldırmak.

b) Cuma ve bayram hutbelerini zamanında ve usulüne uygun olarak okumak, gerektiğinde hutbe hazırlamak, hutbe yazma ve okuma konusunda çalışmalar yapmak.

c) Görevli olduğu camide vaaz etmek; isteyen vatandaşlara camilerde veya müftülükçe uygun görülecek yerlerde Kur’an-ı Kerim okumayı öğretmek ve dini bilgiler vermek; yaz Kur’an kursları ile ilgili görevleri yapmak.

ç) Camiyi irşat ve eğitim faaliyetleri için hazır bulundurmak.

d) Her gün öğle namazından bir saat önce açıp yatsı namazından sonra kapatmak suretiyle camiyi gün boyu açık tutmak.

e) Kur’an-ı Kerim, meal/tefsir, hadis, siyer ve ilmihal konularının yer aldığı çalışma programı hazırlamak, müftülüğün onayından sonra bu programı ilan ederek camide uygulamak.

f) Dini gün ve gecelerde görev yaptığı camide program düzenlemek veya müftülükçe düzenlenecek programlarda görev almak.

g) Cami ve çevresinin bakım ve temizliğini sağlamak ve bunun için gerekli tedbirleri almak; şadırvan, abdest alma yeri ve tuvalet gibi yerlerin temizliğinin vakıf, dernek, köy tüzel kişiliği, belediye veya ilgililer tarafından yapılmasını sağlamak.

ğ) Teberrukat eşyasının bakımını ve korunmasını sağlamak.

h) Cami içinde ve avlusunda izinsiz yardım toplanmasını engelleyici tedbirler almak.

ı) Görevli bulunduğu caminin yönetimiyle ilgili iş ve işlemleri yapmak, caminin ihtiyaçlarını giderici tedbirler almak, gideremediği noksanlıkları müftülüğe bildirmek.

i) Türk Medeni Kanununa göre akdedilen nikahtan sonra isteyenlere nikahın dini merasimini icra etmek.

j) Cami ziyaretlerinin, İslam adabına ve güvenlik kurallarına uygun bir şekilde yapılmasını sağlamak; camilerin avlu ve müştemilatında satıcılık, dilencilik gibi ibadet huzurunu ihlal eden her türlü davranışı ve faaliyeti önlemek için gerekli tedbirleri almak.

k) Belediye tarafından cenaze hizmeti verilmeyen yerlerde cenaze teçhiz ve tekfin hizmeti vermek, cenaze namazı kıldırmak ve defin işlemlerini yapmak.

l) Bayram, dini gün ve geceler, doğum, sünnet, düğün, hastalık, ölüm ve benzeri vesilelerle görev mahallinde ikamet eden vatandaşlara din hizmeti sunmak.

m) Görev mahallinde ikamet eden kimsesiz, yetim-öksüz, engelli ve ihtiyaç sahibi insanlarla ilgilenerek ilgili kurum ve kuruluşlarla işbirliği içerisinde ihtiyaçlarını gidermeye çalışmak.

n) İnsanlar arasında ülfet, sevgi, dayanışma ve kardeşliği artırıcı faaliyetler yapmak.

o) Görev mahallinde bulunan çocuklar ve gençlerin dini ve ahlaki eğitimlerini geliştirmeye yönelik çalışmalar yapmak.

ö) Müftülüğün bilgisi dahilinde görev mahallindeki vakıf, dernek ve benzeri kuruluşların Başkanlığın hizmet alanı ile ilgili konulardaki taleplerine katkı sağlamak.

p) Camide kadınların ibadetlerini rahat bir şekilde yapabilmeleri amacıyla gerekli tedbirlerin alınmasını sağlamak.

r) Müezzin-kayyımın bulunmadığı zamanlarda onun görevlerini de yapmak.

s) 442 sayılı Köy Kanunu gereğince köy ihtiyar meclisi tabii üyeliği görevini yapmak.

ş) Görev alanı ile ilgili verilen diğer görevleri yapmak."

28. 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin (B) bendinin (a) alt bendi şu şekildedir:

"Kınama cezasını gerektiren fiil ve haller şunlardır:

a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmi belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında kusurlu davranmak,"

29. 657 sayılı Kanun'un 76. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kurumlar, görev ve unvan eşitliği gözetmeden kazanılmış hak aylık dereceleriyle memurları bulundukları kadro derecelerine eşit veya 68 inci maddedeki esaslar çerçevesinde daha üst, kurum içinde aynı veya başka yerlerdeki diğer kadrolara naklen atayabilirler."

30. 15/4/2015 tarihli ve 29327 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Diyanet İşleri Başkanlığı Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği'nin "Hizmet gereği görev veya yer değiştirme" kenar başlıklı 36. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendi şu şekildedir:

"Zorunlu grup ve/veya sınıf hizmet süreleri tamamlanmadan ve yer değiştirme suretiyle atanma dönemi beklenmeksizin hizmet gereği görev veya yer değiştirme, aşağıdaki hallerde yapılır:

...

b) Haklarında yapılan teftiş veya soruşturma sonucu o yerde kalmalarında sakınca görülmüş olması."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Anayasa Mahkemesinin 17/11/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Ön Sorun

32. Olay tarihinde Siirt'te imam hatip görevinde bulunan başvurucu, kendisi gibi aynı ilde görev yapan bir başka imam hatip arkadaşı ile birlikte resmî "Kutlu Doğum Haftası" etkinliğinin düzenlendiği gün aynı konuda bir başka etkinliği Başkanlığın talimatlarında yer alan emirlere aykırı olarak düzenlediği iddiasıyla disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. Başvurucunun Anayasa Mahkemesi önüne getirdiği şikâyetlerin belirlenmesi için başvuru formları dikkatli bir şekilde incelenmiştir. Başvurucu; belirli bir bütünlükten kopuk şikâyetlerinde ayrıntıları hakkında hiçbir bilgi vermediği, Siirt'te düzenlenen başka bazı toplantı ve organizasyonlar ile başvuruya konu etkinliği birbirleriyle kıyaslamış ve söz konusu diğer etkinliklerin düzenleyicileri hakkında herhangi bir yaptırım uygulanmadığını, bu sebeple kendisi hakkında da yaptırım uygulanmaması gerektiğini soyut olarak ileri sürmüştür.

33. Anayasa ve kanunlara uygun olmak şartıyla kamu görevlisi olsun ya da olmasın herkes her tür toplantının veya düşünce açıklamalarının yapıldığı her türlü organizasyonu tertip edebilir veya bu tür etkinliklere katılabilir. Söz konusu faaliyetlerin başta toplantı hakkı ve ifade özgürlüğü olmak üzere Anayasa'da yer alan çok sayıda temel hakkın koruması kapsamında kaldığı tartışmasızdır. Bununla birlikte somut olayda başvurucu, kamu görevlisi sıfatıyla bir etkinlik düzenlediği hâlde devletin belirlediği talimatlara uymadığı, din görevlilerinin göstermeleri gereken hassasiyeti göstermediği gerekçesiyle disiplin cezası ile cezalandırılmıştır. İdarenin disiplin cezasındaki gerekçelerine rağmen başvurucu etkinliği organize ederken kamu görevlisi sıfatı ile hareket etmediğini ileri sürmemiştir. Bunun dışında başvurucu Siirt Din Alimleri Derneğinin Yönetim Kurulu Başkanı ve Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikası üyesi olduğunu ifade etmişse de başvuruya konu etkinliği söz konusu örgütlerin ya da bu örgütler adına kendisinin organize ettiğini de iddia etmemiştir.

34. Demokratik bir toplumun temellerinden biri de din ve inanç çoğulculuğunun sağlanmasıdır. Öte yandan dinî farklılıkların neden olduğu ayrışmalar, çatışmalar ve savaşlar tarih boyunca insanlığa büyük acılar çektirmiştir. Bu sebeple devlet, din alanındaki politikalarını her tür ayrımcılığı reddederek kapsayıcılık ve çoğulculuğa saygı esaslarına göre belirlemelidir. İnançların sayısız çeşitliliği karşısında Anayasa ve kanun ile Başkanlığa, İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri ortak paydaları gözeterek ve bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak yürütmek, İslam dininin müşterek esasları konusunda toplumu aydınlatmak ve bu ilkeler doğrultusunda ibadet yerlerini yönetmek görevleri verilmiştir (bkz. §§ 24, 25).

35. Buna ilave olarak imam hatiplerin görev tanımından da anlaşılacağı üzere Başkanlığın görev sahası o denli geniştir ki İslam dinine mensup bir insanın hayatının her safhasına ilişkin hizmet üretilmektedir (bkz. §§ 26, 27). Hizmet alanının genişliği dikkate alındığında bu hassas alanda ilkeleri iyi belirlenmiş bir çalışma disiplini ve sıkı bir personel rejiminin bulunması beklenir. Nitekim ilgili Yönetmelik'te imam hatipler görevlerini esas itibarıyla Müftülüğün denetiminde atandıkları cami ve ibadet yerleri içerisinde yürütürken bunlar dışında Başkanlığın hizmet alanı ile ilgili konularda gelebilecek taleplere de ancak bağlı olduğu müftülüğün bilgisi dahilinde katkı sağlayabilmektedir (bkz. § 27). Örneğin somut olaya konu "Kutlu Doğum Haftası" etkinliği gibi cami ve ibadet yerleri dışında gerçekleştirilecek etkinlikler için yazılı olarak ayrıntılı talimatlar verilmektedir (bkz. § 12-14).

36. Tüm bu açıklamalar ışığında bireysel başvuru formundaki anlatımından başvurucunun kamu görevlisi sıfatıyla düzenlediği bir etkinlikte yine bir kamu görevlisi olarak uyması gereken emir ve talimatlara aykırı hareket etmesi nedeniyle cezalandırıldığı kanaatine ulaşılmıştır. İdarenin ve derece mahkemelerinin gerekçelerinde yer alan -söz gelimi bir siyasi partiden daha sonra aday olan bir akademisyenin toplantıya çağrıldığı ve toplantıda daha çok belirli bir siyasi görüşten katılımcıların bulunduğu yönündeki- değerlendirmeler ise başvurucunun emir ve talimatlara uygun hareket etmemesi nedeniyle ortaya çıkan sonuçlara ilişkin olup başvurucunun cezalandırılmasının esas sebebi olarak gösterilmedikleri anlaşılmaktadır.

37. Başvurucu; bireysel başvuru kapsamındaki haklarından münhasıran özgürlük ve güvenlik hakkı, aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama ve cezalandırılmama ilkesi ile suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

38. Anayasa Mahkemesine sunduğu başvuru formu ve diğer belgeler yukarıdaki açıklamalar ışığında incelendiğinde başvurucunun ne başvuru formundaki lafzi anlatımından ne de açıklamalarının içsel anlamından özü itibarıyla Anayasa'nın diğer maddelerinde korunan başka haklarının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetleri bulunduğu sonucuna ulaşılmamıştır. Bu sebeple başvurucunun ihlal edildiğini iddia ettiği haklarla sınırlı bir inceleme yapılacaktır.

B. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

39. Anayasa Mahkemesi Ünal Gökpınar ([GK], B. No: 2018/9115, 27/3/2019, § 50) kararında, aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama ve cezalandırılmama ilkesinin (ne bis in idem) Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı çerçevesinde anayasal güvence altında olduğuna ve bu doğrultuda Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki inceleme yetkisinin aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesini de kapsadığına karar vermiştir.

40. Dolayısıyla başvurucunun aynı fiili nedeniyle birden fazla kez cezalandırıldığı iddiası adil yargılanma hakkı kapsamında incelenecektir.

1. Genel İlkeler

41. Aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama (ne bis in idem) ilkesi gereğince kişi aynı fiil nedeniyle birden fazla yargılanamaz veya cezalandırılamaz. Ancak bu ilke mutlak olmayıp korunan hukuki yararı, unsurları, amacı ve neticesinin farklı olması nedeniyle ayrı hukuk disiplinleri kapsamında aynı fiilin farklı şekillerde mütalaa edilmesi mümkündür. Bu ilke sadece ceza davalarına ilişkin olduğu için aynı fiilden dolayı ceza soruşturmasının yanında ayrıca hukuk davası veya disiplin soruşturması açılmasına engel teşkil etmez (bazı değişikliklerle birlikte bkz. AYM, E.2017/28, K.2017/107, 31/5/2017, § 15; Ünal Gökpınar, § 52).

42. Aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesinin uygulanabilmesi için hukuka aykırı fiillere bağlanan iki ayrı cezanın birlikte uygulanıp uygulanmadığı ve dolayısıyla aynı kişinin iki kere yaptırıma tabi tutulması sonucuna yol açılıp açılmadığı değerlendirilmelidir (AYM, E.2017/95, K.2017/119, 12/7/2017, § 13; Ünal Gökpınar, § 53).

43. Anayasa Mahkemesi Ünal Gökpınar kararında başvurucunun aynı fiili nedeniyle hem vergi kaçakçılığı suçundan yargılanması ve cezalandırılmasının hem de hakkında vergi ziyaı ve bazı özel usulsüzlük cezalarına hükmedilmesinin aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama hakkını ihlal ettiği iddiasını incelemiştir. Anılan kararda öncelikle başvurucunun söz konusu cezai süreçlere neden olan hareketlerinin amaç, zaman ve mekân yönlerinden birbirine bağlı şekilde kendi içinde bir bütünlük oluşturduğundan hukuki anlamda aynı fiil olarak değerlendirilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Daha sonra somut olayı kabul ettiği genel ilkeler ışığında değerlendiren Anayasa Mahkemesi, farklı amaç ve hukuki yararları gerçekleştirmeye yönelik olarak hem idari süreç sonunda vergi cezası hem de adli süreç sonunda mahkûmiyet verilebilmesinde aynı fiil nedeniyle yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama ilkesine aykırı bir yön bulunmadığını belirtmiştir (Ünal Gökpınar, §§ 56, 57).

44. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi, somut olaydaki vergi ziyaı cezası ile vergi konusuyla ilgili diğer bazı özel usulsüzlük cezalarının da vergi kaçakçılığı suçundan mahkûmiyette olduğu gibi bir cezai etki doğurduğunu, dolayısıyla aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama hakkı kapsamında değerlendirmeye alınması gereken cezai yaptırımlar niteliğinde bulunduğunu kabul etmiştir. Fakat sonuç olarak bu cezai yaptırımların farklı amaç ve hukuki yararları gerçekleştirmeye yönelik olduğundan bahisle aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama hakkının ihlal edilmediğine karar vermiştir.

45. O hâlde somut olayda öncelikle başvurucunun şikâyet ettiği disiplin cezası ve naklen atama şeklindeki yaptırımların aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama hakkı kapsamında cezai süreç olarak nitelendirilip nitelendirilemeyecekleri tartışılmalıdır.

2. İlkelerin Olaya Uygulanması

46. Anayasa Mahkemesi B.Y.Ç. (B. No: 2013/4554, 15/12/2015, § 31) kararında, kamu görevlileri hakkında disiplin hukuku çerçevesinde yapılan bir suç isnadının, cezai anlamda bir suç isnadı olup olmadığını tartışmıştır. Bu bağlamda anılan kararda, kamu görevlilerinin disiplin cezasıyla cezalandırılmasına neden olan eylemleri ulusal mevzuatta suç olarak addedilmediğinden söz konusu disiplin soruşturması sürecinin cezai bir süreç olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceği konusunda, eylemin suç karakteri ve özelliği taşıyıp taşımadığı ile eylem için öngörülen cezanın ağırlığı ve amacının dikkate alınacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla disiplin hukuku çerçevesinde yapılan bir isnadın cezai anlamda bir suç isnadı olup olmadığının belirlenmesinde disiplin cezasının belirli bir grubu mu yoksa herkesi mi bağladığı, caydırma ve cezalandırma amacı içerip içermediği, ilgili suçun ceza hukukunda yer alan suçlarla benzerlik taşıyıp taşımadığı ve uygulanan usullerin ceza hukuku alanındaki yargısal usullere benzeyip benzemediği gibi faktörlerin gözönüne alınması gerektiği kabul edilmiştir (B.Y.Ç., § 32).

47. Bu doğrultuda ceza hukuku anlamında suçun herkes tarafından işlenebilmesi mümkün iken genellikle bir kurumun iç işleyişiyle veya bir meslek grubunun faaliyetleriyle ilgili olan disiplin suçları, belli sıfata, mesleki unvana sahip kişiler tarafından işlenebildiğinden yalnızca belirli bir grubu bağladığı ve bu nedenle cezai anlamda suç niteliği taşımadığı değerlendirilmiştir. Öte yandan disiplin hukuku kapsamında uygulanan bir yaptırımın ciddi şekilde caydırıcı olması veya yaptırımın sonucunun belirli şartlar dâhilinde -örneğin para cezasının ödenmemesi durumunda- hürriyeti bağlayıcı ceza ile ilintilendirilmesi hâlinde mevzuatta disiplin suçu olarak düzenlenmiş olmasına rağmen cezai anlamda bir suçun mevcut olduğunun kabul edilebileceği de vurgulanmıştır (B.Y.Ç., § 33).

48. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi B.Y.Ç. kararında, devlet memurları hakkında yerine getirdikleri kamu göreviyle ilgili olarak verilen disiplin cezalarının mesleğin yerine getirilmesine dair edimlere ilişkin bulunduğu ve isnat edilen eylemin yalnızca belirli bir meslek grubu tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olduğunu, bu meslek grubunda yer almayan kişileri ilgilendirmediğini ve disiplin yaptırımının hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu doğurmadığını dikkate alarak bu kapsamda yöneltilen isnadın disiplin hukuku alanında kaldığını ve bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin uyuşmazlığı konu edinmediğinin açık olduğunu değerlendirmiştir (aynı yönde kararlar için bkz. Selçuk Özbölük, B. No: 2015/7206, 14/11/2018; Önder Acer, B. No: 2018/10564, 25/2/2021).

49. Eldeki başvuruya konu olayda başvurucu hakkında verilen kınama disiplin cezasının da aynı şekilde kamu görevinin yerine getirilmesine dair edimlere ilişkin bulunduğu ve isnat edilen eylemin yalnızca belirli bir meslek grubu tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olduğu, bu meslek grubunda yer almayan kişileri ilgilendirmediği ve söz konusu disiplin yaptırımının hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu doğurmadığı görülmektedir. O hâlde başvurucu hakkında verilen disiplin cezasının da disiplin hukuku alanında kaldığı ve bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin uyuşmazlığı konu edinmediği, dolayısıyla aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama hakkı kapsamında cezai süreç olarak nitelendirilemeyeceği değerlendirilmiştir.

50. Aynı şekilde eldeki başvuruya konu olayda başvurucu hakkında uygulanan diğer idari işlem olan naklen atama işleminin de aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama hakkı kapsamında cezai süreç olarak nitelendirilemeyeceğinin açık olduğu görülmektedir. Hizmet gerekleri ve kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesi doğrultusunda uygun ve verimli çalışma koşullarının sağlanması için alınabilecek bir önlem niteliğinde bulunan naklen atama işlemleri, kamu hizmetlerinin etkin şekilde işlemesini sağlamak amacıyla başvurulabilecek bir araç olarak öngörülmüştür. Yani kamu görevlileri bu statüleri kapsamında kusurlu bir davranışları bulunmasa dahi kamu hizmetlerinin gereği gibi yürütülmesini sağlamak amacıyla yerleri değiştirilebilir. Dolayısıyla naklen atama işlemleri, disiplin cezaları gibi kamu görevlileri üzerinde caydırıcı etki yaratacak bir yaptırım olarak dahi nitelendirilemez (Elif Güneysu, B. No: 2017/31733, 7/10/2021, §§ 48, 50). Açıklanan gerekçelerle başvuru konusu naklen atama işleminin de disiplin hukuku alanında kaldığı ve bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin uyuşmazlığı konu edinmediği şüphesizdir.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun şikâyet ettiği disiplin cezası ve naklen atama işlemi şeklindeki müdahalelerin aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama hakkı kapsamında cezai süreç olarak nitelendirilemeyeceği değerlendirildiğinden aynı fiilden dolayı yeniden yargılanmama veya cezalandırılmama hakkı yönünden bir ihlal olmadığının açık olduğu ve başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiği sonucuna varılmıştır.

C. Suç ve Cezaların Kanuniliği İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

52. Başvurucu, hakkında uygulanan disiplin cezası ile naklen atama işleminin suç ve cezaların kanuniliği ilkesini ihlal ettiğini iddia etmiştir.

53. Anayasa Mahkemesi Selçuk Özbölük kararında, Türk Dişhekimleri Birliği ve Diş Hekimleri Odalarının Disiplin Yönetmeliği uyarınca İstanbul Diş Hekimleri Odası Disiplin Kurulunun bir diş hekimi hakkında verdiği para cezası şeklindeki disiplin cezasının Anayasa'nın 38. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 7. maddesinin ortak koruma alanı kapsamında kalmadığına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi söz konusu yaptırımın 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda ya da ceza hukuku mevzuatında suç olarak düzenlenmediğini, başvurucunun mesleğinin yerine getirilmesine dair edimlere ilişkin bulunduğunu, isnat edilen eylemlerin yalnızca belirli bir meslek grubu tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olduğunu, bu meslek grubunda yer almayan kişileri ise ilgilendirmediğini ve disiplin yaptırımlarının hürriyeti bağlayıcı ceza sonucu doğurmadığını dikkate almıştır. Anılan gerekçelerle başvurucuya yöneltilen isnadın disiplin hukuku alanında kaldığını ve başvurunun bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin bir uyuşmazlığı konu edinmediğinin açık olduğunu ifade eden Anayasa Mahkemesi, başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğu sonucuna varmıştır (Selçuk Özbölük, §§ 41-43).

54. Somut olayın koşullarının da anılan karardan farklı olmadığı değerlendirilmiştir. Nitekim yukarıda da yer verildiği üzere başvuru konusu yaptırımlar başvurucunun mesleğinin yerine getirilmesine dair edimlere ilişkindir. Ayrıca başvuru konusu yaptırımlar başvurucunun meslek grubunda yer almayan kişileri ilgilendirmediği gibi hürriyeti bağlayıcı bir ceza ile cezalandırılma sonucunu da doğurmamaktadır. Bu durumda başvuru konusu disiplin cezası ile naklen atama işlemi şeklindeki yaptırımlar da bir suç isnadının karara bağlanmasına ilişkin uyuşmazlığı konu edinmemekte ve disiplin hukuku alanında kalmaktadır. Açıklanan gerekçelerle somut başvuruda Selçuk Özbölük kararında varılan sonuçtan ayrılmayı gerektirecek bir durum bulunmadığına ve başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez bulunması gerektiğine karar verilmiştir.

55. Başvurucu, kınama disiplin cezası ve naklen atama işlemi nedeniyle özgürlük ve güvenlik hakkının da ihlal edildiğini iddia etmiştir. Başvurucu, anılan hakkın somut başvuru kapsamında ne şekilde uygulama alanı bulduğuna dair hiçbir açıklama yapmamıştır. Bu doğrultuda özgürlük ve güvenlik hakkından bir inceleme yapılması gerekli görülmemiştir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 17/11/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.