2017/27380

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET GEREZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/27380)

 

Karar Tarihi: 14/9/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Ömer MENCİK

Başvurucu

:

Ahmet GEREZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucuya ait bir dokümanın başvurucudan alınmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 14/6/2017 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu; başvuru tarihinde, devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet idaresinden ayırmaya çalışma suçundan Erzincan T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda (Ceza İnfaz Kurumu) hükümlü olarak bulunmaktadır.

6. Ceza İnfaz Kurumunda başvurucuya ait olan ve "Derlemeler 1-2" başlığını taşıyan 757 sayfalık bir doküman ele geçirilmiştir. Dokümanın ne şekilde ele geçtiği konusunda bir bilgi bulunmamaktadır. Söz konusu doküman Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu (Eğitim Kurulu) tarafından incelenmiştir.

7. Eğitim Kurulu, incelemesinin sonucunda 6/4/2006 tarihli ve 26131 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan mülga Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük'ün (Tüzük) 87. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince kurum güvenliğini tehlikeye düşüren yayınların hükümlülere verilmeyeceğini, başvurucuda ele geçen dokümanın kurum güvenliğini tehlikeye sokacak içerik barındırdığını belirtmiş; söz konusu dokümanı başvurucudan almıştır.

8. Başvurucu, Eğitim Kurulu kararına karşı Erzincan İnfaz Hâkimliğine (Hâkimlik) şikâyette bulunmuştur. Hâkimlik 27/4/2017 tarihli kararıyla Eğitim Kurulu kararındaki gerekçeye benzer bir tespit yaparak şikâyeti reddetmiştir.

9. Başvurucu, Hâkimlik kararına karşı 2/5/2017 tarihinde itiraz yoluna başvurmuştur. İtirazı inceleyen Erzincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi, Hâkimlik kararının usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek itirazı reddetmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

10. 13/12/2004 tarihli ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un "Oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"(1) Kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç maddeleri yönetmelikle düzenlenir."

11. 5275 sayılı Kanun'un "Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı" kenar başlıklı 62. maddesinin olay tarihindeki hâli şöyledir:

"(1) Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

(2) Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Cumhurbaşkanınca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

 (3) Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez."

12. Tüzük'ün "Süreli veya süresiz yayınlardan yararlanma hakkı" kenar başlıklı 87. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"(3) Eğitim kurulunca, kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı tespit edilen yayın hükümlüye verilmez. "

13. 17/6/2005 tarihli ve 25848 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ceza İnfaz Kurumlarında Bulundurulabilecek Eşya ve Maddeler Hakkında Yönetmelik'in (Yönetmelik) "Süreli veya süresiz yayınlar ile kitaplar" kenar başlıklı 8. maddesi şöyledir:

"Hükümlü, mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla süreli ve süresiz yayınlardan bedelini ödeyerek yararlanma hakkına sahiptir.

Resmî kurumlar, üniversiteler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile mahkemelerce yasaklanmamış olması koşuluyla Bakanlar Kurulunca vergi muafiyeti tanınan vakıflar ve kamu yararına çalışan dernekler tarafından çıkartılan gazete, kitap ve basılı yayınlar, hükümlülere ücretsiz olarak ve serbestçe verilir. Eğitim ve öğretimine devam eden hükümlülerin ders kitapları denetime tâbi tutulamaz.

Kurum güvenliğini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsayan hiçbir yayın hükümlüye verilmez."

B. Uluslararası Hukuk

14. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Günana ve Diğerleri/Türkiye (B. No: 70934/10, 6560/11, 23599/12, 39367/12 ve 66687/12, 20/11/2018) kararında, farklı ceza infaz kurumlarında bulunan başvurucularda arama sonucunda ya da ziyaret sırasında ziyaretçiye verilirken ele geçen bazı dokümanlara el konulmasının ifade özgürlüğünü ihlal ettiği iddiasını incelemiştir. İnceleme konusu olayda AİHM, öncelikle ifade özgürlüğüne bir müdahalenin varlığını kabul etmiş; daha sonra ise söz konusu müdahalenin kanuni bir temeli ile meşru bir amacının olması ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun bir nitelik taşıması gerektiğini belirtmiştir (Günana ve Diğerleri/Türkiye, §§ 60-62). Bu açıklama sonrasında AİHM, müdahalenin kanuni bir temeli olup olmadığını incelemiştir.

15. AİHM söz konusu kararda öncelikle ceza infaz kurumu idarelerinin, kararlarını desteklemek için farklı yasal dayanaklar ileri sürdüklerini tespit etmiştir. Daha sonra AİHM, dayanılan 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile Tüzük’ün 91. 122. ve 123. maddelerinin somut olayda olduğu gibi bir ziyaretçiye el yazısı doküman verilmesi ya da hücrelerinde yapılan aramalar sırasında hükümlülerin el yazısı dokümanlarına el konulması ile ilgili olmayıp mektup, faks ve telgrafları alması ve göndermesiyle ilgili olduğunu belirtmiştir. Bunun yanında AİHM, yasal dayanak olarak ileri sürülen Tüzük’ün cezaların infazı ve hükümlülerin eğitiminde gözetlenen temel ilkeler ile ilgili olan 4. maddesinin ikinci fıkrası ile 104 ve 105. maddelerinin ve Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğünün 24 Kasım 2010 tarihli Genelgesi'nin de hükümlüye ait el yazısı bir dokümana herhangi bir koşul altında el konulmasını öngörmediğini ifade etmiştir. Söz konusu açıklamalar sonrasında AİHM, ihtilaf konusu müdahalenin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 10. maddesinin ikinci fıkrası anlamında kanunla öngörülmediği sonucuna varmıştır (Günana ve Diğerleri/Türkiye, §§ 65-68). Bu değerlendirmeler sonrasında AİHM, somut olayda ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar vermiştir.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 14/9/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

17. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. İfade Özgürlüğünün İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

18. Başvurucu; uzun yıllardır farklı ceza infaz kurumlarında hükümlü olarak bulunduğunu, bu süreçte 757 sayfadan oluşan bir yazınsal çalışma yaptığını ancak söz konusu dokümana Ceza İnfaz Kurumunca el konulduğunu belirtmiştir. Bundan başka söz konu dokümanı yıllardır araştırma yaptığı sosyolojik, felsefi ve tarihî nitelikteki bilimsel kitaplardan derlediğini, bilimsel kitapların daha önce kurumlara alınan eserler olduğunu ifade etmiştir. Son olarak başvuru konusu dokümanın içeriğinde şiddet içeren ya da hukuka aykırı bir husus bulunmadığını, söz konusu el koyma kararı nedeniyle ifade özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının ve suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

19. Bakanlık görüşünde; başvuruya konu dokümanın terör örgütünü ve terör örgütü liderini öven açıklamalar ile terör örgütü liderine ait kitaplardan alıntılar içerdiği, başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilip edilmediği konusunda inceleme yapılırken Anayasa ve ilgili mevzuat hükümlerinin, Anayasa Mahkemesi içtihadının ve somut olayın kendine özgü koşullarının dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir.

20. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında genel hatlarıyla başvuru formunda belirttiği iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

21. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvuruya konu olayda başvurucu, düşüncelerini yazı ile açıklamış, söz konusu dokümanı düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün bir aracı olarak kullanmıştır. Bu nedenle mevcut koşullar altında başvurunun ifade özgürlüğü kapsamında incelenmesi gerekir (benzer değerlendirmeler için bkz. Bejdar Ro Amed, B. No: 2013/7363, 16/4/2015, § 40; Murat Türk (2),B. No: 2013/7082, 21/4/2016, § 36).

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

22. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Müdahalenin Varlığı

23. Başvuruya konu dokümana Ceza İnfaz Kurumunca el konulmasıyla başvurucunun ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahalede bulunulduğunun kabul edilmesi gerekir.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

24. İfade özgürlüğünün mutlak bir hak olmadığı ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabileceği unutulmamalıdır. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 29). Bununla birlikte ifade özgürlüğüne müdahalede bulunulurken Anayasa'nın temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla ifade özgürlüğüne yönelik başvuru konusu müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen haklı sebeplerden bir veya daha fazlasına dayanması ve demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmaması gerekmektedir.

 (1) Kanunilik

25. Buna göre öncelikle müdahalenin kanuni dayanağının bulunup bulunmadığı incelenmelidir. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın ifade özgürlüğünün ihlal edildiği sonucuna varılabilecektir (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Hüseyin Ercan, B. No: 2018/11352, 8/9/2021, §§ 35, 36).

26. Somut olayda Eğitim Kurulu ve derece mahkemeleri kararlarında atıf yapılan mevzuatın her ne kadar 5275 sayılı Kanun olduğu belirtilmiş ise de 5275 sayılı Kanun'da böyle bir düzenlemenin bulunmadığı anlaşılmıştır. Ancak içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde Eğitim Kurulu ve derece mahkemelerinin Tüzük'ün 87. maddesinin (3) numaralı fıkrasına atıf yaptıkları görülmüştür.

27. Somut olayda başvurucunun düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün bir aracı olarak kullandığı dokümanına el konulmuştur. 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkraları ile Tüzük’ün 91. 122. ve 123. maddelerinin hükümlü ve tutukluların el yazısı veya bilgisayar çıktısı şeklindeki dokümanlarına el konulması ile ilgili olmayıp mektup, faks ve telgraf almaları ve göndermeleriyle ilgili olduğu kuşkusuzdur. Bunun yanında Tüzük’ün cezaların infazı ve hükümlülerin eğitiminde gözetlenen temel ilkeler ile ilgili olan 4. maddesinin ikinci fıkrası ile 104. ve 105. maddelerinin de el yazısı veya bilgisayar çıktısı şeklindeki dokümanlara el konulması ile ilgili olmadığı anlaşılmıştır.

28. Bunun yanında hükümlü veya tutuklular tarafından oluşturulan dokümanlara ilişkin olarak 5275 sayılı Kanun'un 35. ve 62. maddeleri ile Tüzük'ün 87. ve Yönetmelik'in 8. maddelerinin kanunilik ölçütünü karşılayıp karşılamadığı ayrıca değerlendirilmelidir. Söz konusu düzenlemelerin tamamında "kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı tespit edilen yayınların hükümlülere verilmeyeceği" düzenleme altına alınmıştır.

29. Mevzuatta yer verilen yayın kavramının sadece yayımlamak eyleminin sonucunda ortaya çıkan eserler olarak anlaşılması mümkün değildir. Söz konusu yayın kavramının Türkçede kazandığı anlam genişliği gözetildiğinde yazılı her tür materyali kapsadığı değerlendirilmiştir. Bu nedenle yazılı herhangi bir materyal kurum güvenliğini tehlikeye düşürüyor veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsıyorsa hükümlüye veya tutukluya ilgili mevzuat gereğince verilmeyecektir.

30. Mevzuatta yer alan düzenlemenin sadece hükümlülere gelen yayınlarla ilgili olarak anlaşılması da mümkün değildir. Nitekim 5275 sayılı Kanun'un "Oda ve eklentilerinde bulundurulabilecek kişisel eşyalar" kenar başlıklı 35. maddesiyle hükümlü veya tutukluların bulundurabilecekleri eşyaların yönetmelikle belirleneceği düzenlenmiş, bu madde gereğince çıkarılan Yönetmelik'in 8. maddesinde ise "kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı tespit edilen yayınların kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurulamayacağı" açıkça ifade edilmiştir. Bu nedenle kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü veya müstehcen haber, yazı, fotoğraf ve yorumları kapsadığı tespit edilen yayınların hükümlüde ele geçmesi durumunda yayınlar, bu düzenlemeler gereği hükümlüden alınacaktır.

31. Öte yandan 5275 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile Yönetmelik'in 8. maddesinin belirsiz ve öngörülemez olmadığı, kuralların kişilerin davranışlarına yön vermelerini imkânsız kılacak derecede geniş bir yelpazeye yayıldığı da kabul edilemez. Sonuç olarak açıklanan gerekçelerle 5275 sayılı Kanun'un 35. maddesi ile Yönetmelik'in 8. maddesinin kanunla sınırlama ölçütünü karşıladığı sonucuna varılmıştır.

 (2) Meşru Amaç

32. Başvuruya konu müdahalenin Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan kamu düzeninin korunması meşru amacı kapsamında kaldığı anlaşılmıştır.

 (3) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk

33. Başvuru konusu müdahalenin kanuni bir temeli ve meşru amacı belirlendikten sonra yapılması gereken müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığını değerlendirmektir. Temel hak ve özgürlüklere yönelik bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması ve orantılı bir müdahale olması gerekir (Bekir Coşkun [GK], B. No: 2014/12151, 4/6/2015, §§ 53-55; Mehmet Ali Aydın [GK], B. No: 2013/9343, 4/6/2015, §§ 70-72; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 45; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında benzer değerlendirmeler için bkz. Murat Karayel (5), §§ 38-41; Cihat Özdemir, B. No: 2015/214, 9/5/2018, § 21; Eşref Arslan, B. No: 2014/14655, 18/7/2018, §§ 39-43).

34. Somut olayda başvurucunun oluşturduğunu belirttiği dokümanına Ceza İnfaz Kurumu tarafından el konulmuştur. Eğitim Kurulu ve Hâkimlik, dokümanın kurum güvenliğini tehlikeye düşüreceği gerekçesine dayanmıştır. Mahkeme de hâkimlik kararını hukuka uygun bulmuştur.

35. Hükümlü ve tutuklular, Sözleşme'nin ortak alanı kapsamında kalan temel hak ve hürriyetlerin tamamına kural olarak sahiptir (Mehmet Reşit Arslan ve diğerleri, B. No: 2013/583, 10/12/2014, § 65). Bu bağlamda hükümlü ve tutukluların ifade özgürlüğünün de Anayasa ve Sözleşme kapsamında koruma altında olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır (Murat Karayel (5), § 27).

36. Öte yandan bir hapis cezasının veya özgürlükten yoksun bırakan benzer bir yaptırımın amacı ve meşruiyeti toplumu suça karşı korumak, bununla bağlantılı olarak mahkûmların ıslahını sağlayabilmektir (daha geniş değerlendirmeler için bkz. Halil Bayık [GK], B. No: 2014/20002, 30/11/2017, § 36). Mahkûmların kendilerini geliştirmelerine imkân sağlayan edebi metinler oluşturmalarına ve bunları yayınlayabilmelerine imkan tanınması da mahkûmların ıslahı için önem taşımaktadır.

37. Bununla birlikte ifade özgürlüğü mutlak bir hak değildir ve Anayasa'nın 26. maddesinin ikinci maddesinde öngörülen sebeplerle sınırlanabilir. Bu bağlamda ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), § 29).

38. Terör örgütleriyle veya terör faaliyetleriyle ilişkili olduğu değerlendirilen yazılı bir metnin, kişilerin ve ceza infaz kurumunun güvenliğine zarar verme ihtimalinin tespit edilmesinde ilk elden bilgiye sahip ceza infaz kurumu yetkililerinin ve derece mahkemelerinin daha geniş takdir payı bulunduğunda şüphe yoktur (benzer durumlarda ceza infaz kurumu yetkililerinin takdir payına ilişkin değerlendirmeler için bkz. Özkan Kart, B. No: 2013/1821, 5/11/2014, § 51; Ahmet Temiz (6),B. No: 2014/10213, 1/2/2017, § 41). Bunun yanında bahsi geçen doküman gibi yazılı metinlerin bütünüyle ele alındığında özel bir kişiye, kamu görevlilerine veya halkın belirli bir kesimine karşı şiddete teşvik edip etmediğinin belirlenmesi için metinlerde kullanılan terimlerin ve hangi bağlamda yazıldığının dikkate alınması uygun olacaktır (Fatih Taş [GK], B. No: 2013/1461, 12/11/2014, § 100).

39. Ceza infaz kurumlarınca mahpusların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerin takdir payı içinde kalıp kalmadığı ve esas itibarıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı müdahalenin gerekçesine bakılarak anlaşılabilir. Dolayısıyla mevcut başvurudaki gibi ifade özgürlüğüne yapılan müdahalelerde kurumların ve derece mahkemelerinin dava konusu ifadelerin ceza infaz kurumunun asayişini ve güvenliğini tehlikeye düşüren, kamu görevlilerini hedef gösteren, terör ve çıkar amaçlı suç örgütü veya diğer suç örgütleri mensuplarının örgütsel amaçlı olarak haberleşmelerine neden olan, kişi veya kuruluşları paniğe yöneltecek yalan ve yanlış bilgileri, tehdit ve hakaret oluşturan ifadeleri içerip içermediğini değerlendirmeleri gerekir (Bejdar Ro Amed, § 80; idare ve derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapılmaması nedeniyle ihlal sonucuna ulaşılan bir karar için bkz. Kamuran Reşit Bekir [GK], B. No: 2013/3614, 8/4/2015, § 73; derece mahkemelerince söz konusu değerlendirmelerin yapıldığının tespit edildiği bir karar için bkz. Ahmet Temiz (6), §§ 39-44).

40. Somut olayda dokümanın alınmasına yönelik olarak Eğitim Kurulu kararında, oluşturan kişi ve içerik gözetilerek başvuruya konu doküman içeriğinde yer alan hangi sözlerin kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğü belirtilmeden dokümanın başvurucudan alınmasına karar verilmiştir. Bu tespitleri yapan kararı denetleyen hâkimlik ve mahkeme kararlarında da söz konusu dokümanların neden kurum güvenliğini tehlikeye düşüreceği dokümanın içeriğiyle ilişkilendirerek gerekçelendirilmemiştir. Üstelik ne idare ne de derece mahkemeleri dokümanın fotokopi belgelerden bir araya getirilmiş bir belge mi yoksa el yazısı ile oluşturulmuş bir belge mi olduğunu, belgeler fotokopi ise hangi yayınlardan ve ceza infaz kurumu koşullarında hangi surette çoğaltıldığına dair dahi kesin bir değerlendirme ortaya koymuştur.

41. Anayasa Mahkemesi, çok sayıdaki kararında ifade özgürlüğüne gerekçesiz olarak veya Anayasa Mahkemesince ortaya konulan kriterleri karşılamayan bir gerekçeyle yapılan müdahalelerin Anayasa'nın 26. maddesini ihlal edeceğini ifade etmiştir. İfade özgürlüğüne yapılan bir müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun kabul edilebilmesi için kamu makamları tarafından ortaya konulan gerekçelerin ilgili ve yeterli olması gerekir (diğerleri arasından bkz. Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri [GK], B. No: 2018/17635, 26/7/2019, § 120; Sırrı Süreyya Önder [GK], B. No: 2018/38143, 3/10/2019, § 60; hükümlü ve tutuklulara uygulanan disiplin cezaları bağlamında bkz. Eşref Arslan, §§ 50-54; Abdulhamit Babat (3), B. No: 2015/3370, 9/1/2020, §§ 33-37). Sonuç olarak somut olayda Eğitim Kurulu ve Hâkimlik, başvurucunun dokümanlarına el konulmasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığını ilgili ve yeterli bir gerekçe ile gösterememiştir. Bu nedenle başvuru konusu dokümanlara el konulmasının demokratik bir toplumda gerekli olduğunun gösterilemediği değerlendirilmiştir.

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

43. Bu ihlal kararı başvuruya konu dokümanın başvurucuya verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. İlgili derece mahkemeleri, Anayasa Mahkemesi kararında ortaya konulan değerlendirmelere göre yeniden yargılama yaparak yargılamanın sonucuna göre bahse konu dokümanın ya da bir kısmının başvurucuya verilmesine veya verilmemesine karar vermelidirler.

İrfan FİDAN bu görüşe katılmamıştır.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

44. Başvurucu, ihlalin tespiti, yeniden yargılama ve 5.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

45. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

46. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

B. İfade özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

C. Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE İrfan FİDAN'ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

D. Kararın bir örneğinin ifade özgürlüğünün ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Erzincan İnfaz Hâkimliğine (E.2017/272, K.2017/316 sayılı karar) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuya net 5.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 14/9/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY GEREKÇESİ

1. Başvurucu; uzun yıllardır farklı ceza infaz kurumlarında hükümlü olarak bulunduğunu, bu süreçte 757 sayfadan oluşan yazınsal bir çalışma yaptığını ancak söz konusu dokümana Ceza İnfaz Kurumunca el konulduğunu belirtmiştir. Bundan başka söz konu dokümanı yıllardır araştırma yaptığı sosyolojik, felsefi ve tarihî nitelikteki bilimsel kitaplardan derlediğini, bilimsel kitapların daha önce kurumlara alınan eserler olduğunu ifade etmiştir. Son olarak başvuru konusu dokümanın içeriğinde şiddet içeren ya da hukuka aykırı bir husus bulunmadığını, söz konusu el koyma kararı nedeniyle ifade özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının ve suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında sıklıkla belirttiği üzere, ceza infaz kurumunda bulunmanın kaçınılmaz sonucu olarak suçun önlenmesi ve disiplinin sağlanması gibi kurumda güvenliğin ve düzenin korunmasına yönelik kabul edilebilir gerekliliklerin olması durumunda mahpusların sahip olduğu haklara sınırlama getirilebilecektir (Murat Karayel (5), B. No: 2013/6223, 7/1/2016, § 29).

3. Başvurucu Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunurken gerekçeleriyle birlikte Anayasa’nın 25., 26., 27. ve 36. maddelerinin ihlal edildiğini madde numaralarını dahi yazarak ileri sürmüşse de, İnfaz Hakimliğine itiraz ve İnfaz Hakimliği kararına itirazını içeren dilekçeleri incelendiğinde, başvurucunun yalnızca kendi derlediği dokümanın “kurum güvenliğini tehlikeye sokacak” içerikte olmadığını iddia ettiği anlaşılmıştır.

4. Anayasa Mahkemesine başvuru yapmak için hukuk sisteminde düzenlenen başvuru yollarının “usulünce” tüketilmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Yani başvurucunun Anayasa Mahkemesine getirdiği iddia ve şikayetlerini etkili başvuru yolları olarak kabul edilen İnfaz Hakimliği ve itirazı inceleyen Ağır Ceza Mahkemesine sunduğu dilekçelerinde en azından özü itibarıyla dile getirmesi gerekmektedir. İlk defa Anayasa Mahkemesi önünde ileri sürülen iddiaların Mahkemece incelenmesi mümkün değildir. Bu durumda başvuru yolları usulünce tüketilmediği için kabul edilemezlik kararı verilmesi gerekir. Somut olayda başvurucunun olağan kanun yollarında ileri sürmediği ifade özgürlüğünün ihlali iddialarını ilk defa Anayasa Mahkemesinde ileri sürmesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerekirdi.

5. Başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesinden sonra esasa yönelik olarak, Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu kararı, İnfaz Hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararlarının incelenmesi gerekir.

6. İnfaz Hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemelerinin bu konudaki inceleme ve takdir yetkilerinin Anayasa Mahkemesine göre daha geniş olduğu hatırda tutulmalıdır. Somut olayda Eğitim Kurulu kararıyla, “siyasi içerikli olan 757 sayfa fotokopiye”, Ceza İnfaz Kurumlarının Yönetimi ile Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Tüzük’ün 87. maddesine göre kurum güvenliğini tehlikeye düşürebileceği gerekçesiyle el konulmuştur.

7. İnfaz Hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi yaptığı incelemede, 757 sayfa fotokopi dokümanın kurum güvenliğini tehlikeye sokabileceği gerekçesiyle itirazların reddine karar vermiştir. Başvurucu, başvuru formunda yazınsal bir çalışma olduğunu bildirmişse de Eğitim Kurulu, İnfaz Hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararlarında 757 sayfa dokümanın “fotokopi” olduğu açıkça belirtilmiştir.

8. Öncelikle başvurucunun Ceza İnfaz Kurumunda tutulduğu, Kanun ve Tüzük’te belirtilen bazı sınırlama ve kısıtlamalara tabi tutulabileceği açıktır. Başvurucunun belirttiği dokümanın kısa bir doküman olmayıp 757 sayfadan ibaret olduğu ve bu dokümanın sayfa sayısı itibarıyla da Ceza İnfaz Kurumunda tutulmasının tehlike oluşturabileceği kabul edilebilir bir durumdur. Kaldı ki bu dokümanların fotokopi olduğu, el ürünü olmadığı ve ne şekilde Ceza İnfaz Kurumunda bulundurulduğu anlaşılamamıştır.

9. Gerek Eğitim Kurulu gerekse İnfaz Hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi, başvurucuya ait dokümanların 757 sayfa ve fotokopiden oluştuğunu vurgulamışlar, dokümanların sayfa sayısı ve büyüklüğüne dikkat çekmişlerdir. Hükümlü ve tutukluların sınırsız sayfa sayısınca fotokopileri Ceza İnfaz Kurumunda bulundurması düşünülemez. Kararda bu konuda herhangi bir değerlendirme ve tartışma yapılmamıştır. Verilen ihlal kararı, ceza infaz kurumlarında başvurucuların istedikleri sayfa sayısınca ve istedikleri kalınlıkta fotokopi dokümanı bulundurmalarının mümkün olabileceği sonucunu doğurmaktadır.

10. Öte yandan Eğitim Kurulu ayrıca dokümanın içeriğine de vurgu yapmış ve “siyasi içerikli” olduğunu belirterek, içerik itibarıyla da kurum güvenliğini tehlikeye düşüreceği sonucuna varmıştır. İnfaz Hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi de bu karara atıf yaparak gerekçeyi kabul ettiğini kararlarında belirtmişlerdir. 757 sayfadan ibaret dokümanın hangi kısmının ve hangi ifadelerin kurum güvenliğini tehlikeye düşürdüğünün Ceza İnfaz Kurumu Eğitim Kurulu kararında ayrıntılı yazılmasının fiilen mümkün olmayacağı da göz önünde bulundurulmalıdır.

11. Diğer taraftan Ceza İnfaz Kurumu tarafından 757 sayfadan oluşan dokümana “el konulmuştur.” Bu belgelerin imhası veya yok edilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Başvurucunun, el konulan bu dokümanları sonradan gerek şartla tahliye gerekse bihakkın tahliye tarihlerinde alabileceği de açıktır.

12. Anayasa Mahkemesi, derece mahkemelerinin delilleri değerlendirmesi konusundaki takdir yetkisine, bariz bir takdir hatası veya açık keyfilik söz konusu olmadığı sürece müdahale edemez. Somut olayda Eğitim Kurulu, İnfaz Hakimliği ve Ağır Ceza Mahkemesi kararlarının içerikleri dikkate alındığında gerekçesiz oldukları söylenemez.

13. Açıklanan nedenlerle somut olay yönünden, Ceza İnfaz Kurumunda hükümlü olarak bulunan başvurucunun siyasi içerikli olan ve 757 sayfa fotokopiden oluşan dokümanı Ceza İnfaz Kurumunda bulundurduğu, bu dokümanlara yalnızca el konulduğu, başvurucunun sonradan anılan dokümanlara erişme imkanının olduğu, içerik itibarıyla da kurum güvenliğini tehlikeye düşüreceğine dair Eğitim Kurulu kararı dikkate alındığında, başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edilmediği kanaatine vardığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 İrfan FİDAN