2017/324 K. 2017/315 T. 5.7.2017

VDDK., E. 2017/324 K. 2017/315 T. 5.7.2017

T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2017/324
Karar No.: 2017/315
Karar tarihi: 05.07.2017

İstemin_Özeti : Davacı adına, defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmemesi nedeniyle 2003 yılının Aralık döneminden devreden katma değer vergisinin azaltılması sonucu 2004 yılının Şubat, Nisan, Mayıs, Ekim ve Kasım dönemleri için re'sen salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerinin kaldırılması istemiyle dava açılmıştır.

İstanbul 1. Vergi Mahkemesi, 29.9.2009 gün ve E:2008/1407, 2009/2424 sayılı kararıyla; dava konusu tarhiyatın dayanağını teşkil eden 2003 yılının Şubat ilâ Aralık dönemleri için salınan katma değer vergilerine karşı açılan davada, Mahkemelerinin 29.9.2009 gün ve E:2008/1427, 2009/2425 sayılı kararıyla, 2003 yılı Aralık döneminden devreden katma değer vergisi tutarının ''sıfır'' olduğunun tespit edildiği, sonraki dönem beyanları bu tutara göre yeniden düzenlenen davacı adına uyuşmazlık konusu dönemler için re'sen salınan katma değer vergisinde hukuki isabetsizlik görülmediği, vergi farkı, davacının katma değer vergisi beyannamesinde bildirdiği indirimlerinin kabul edilememesi suretiyle tespit edildiğinden ve harici bir araştırma yapılmadığından, üç kat vergi ziyaı cezası kesilemeyeceği gerekçesiyle, bir kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi yönünden davayı reddetmiş, ceza fazlasını kaldırmıştır.

Tarafların temyiz istemlerini inceleyen Danıştay Dokuzuncu Dairesi, 7.11.2013 gün ve E:2010/4872, K:2013/9531 sayılı kararıyla; davalı idarenin temyiz iddialarının, kararın, verginin bir katını aşan vergi ziyaı cezasının kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını sağlayacak nitelikte görülmediği, Mahkemenin hükmüne esas aldığı 29.9.2009 gün ve E:2008/1427, 2009/2425 sayılı kararın davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasının, Dairelerinin 7.11.2013 gün ve E:2010/4871, K:2013/9554 sayılı kararıyla bozulduğu, bozma kararı uyarınca verilecek kararın sonucunun dava konusu tarhiyatı etkileyeceği gerekçesiyle, kararın, davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasını bozmuş, davalı idarenin temyiz ve karar düzeltme istemlerini reddetmiştir.

İstanbul 1. Vergi Mahkemesi, 30.11.2016 gün ve E:2016/2257, K:2016/2450 sayılı kararıyla; aynı hukuksal nedenler ve gerekçeyle ilk kararının bozulan hüküm fıkrasında ısrar etmiştir.

Davacı tarafından; Danıştay Dokuzuncu Dairesinin kararı doğrultusunda cezalı tarhiyatın kaldırılması gerektiğiileri sürülerek, ısrar kararının bozulması istenmiştir.

Savunmanın_Özeti :Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : K1

Düşüncesi : Temyiz istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan İstanbul 1. Vergi Mahkemesinin 30.11.2016 gün ve E:2016/2257, K:2016/2450sayılı ısrar kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.

Bu nedenlerle, temyiz isteminin reddine, 5.7.2017gününde oyçokluğuyla karar verildi.

X - KARŞI OY

Defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmemesi nedeniyle re'sen salınan vergi ziyaı cezalı katma değer vergilerine ilişkin verilen ısrar kararı temyiz edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30'uncu maddesinde re'sen vergi tarhı tanımlanmış, maddenin 2'nci fıkrasının 3'üncü bendinde, bu Kanuna göre tutulması mecburi olan defterlerin hepsi veya bir kısmının tutulmaması veya tasdik ettirilmemiş olması veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlara herhangi bir sebeple ibraz edilmemesi re'sen takdir nedeni olarak sayılmıştır. Kanunun 139'uncu maddesinde vergi incelemelerinin esas itibarıyla incelemeye tabi olanın işyerinde yapılacağı; maddede sayılan hallerin varlığı durumunda incelemenin dairede yapılabileceği; dairede yapılması halinde ise incelemeye tabi olanın lüzumlu defter ve vesikalarını daireye getirmesinin kendinden yazılı olarak isteneceği, istenen defter veya vesikaları belli edilen zamanda mazeretsiz olarak getirmeyenlerin bunları ibraz etmemiş sayılacağı hükme bağlanmıştır.

213 sayılı Kanunun 93 ilâ 109’uncu maddelerinde; tebliğ esasları, tebliğin muhatapları, posta ve ilan yoluyla tebliğler ile memur eliyle tebliğ ve tebliğ yerine geçen işlemler düzenlenmiş, tebligatın nerede, nasıl ve kimlere yapılacağı belirlenmiştir.

Kanunun 93’üncü maddesinde, tahakkuk fişinden gayri vergilendirme ile ilgili olup hüküm ifade eden bilumum vesikalar ve yazıların, adresleri bilinen gerçek ve tüzel kişilere posta vasıtasiyle ilmühaberli taahhütlü olarak tebliğ edileceği, şu kadar ki ilgilinin kabul etmesi şartıyla tebliğin daire veya komisyonda yapılmasının mümkün olduğu kurala bağlanmıştır.

“Tebliğ yapılacak kimseler” başlıklı 94’üncü maddenin birinci fıkrasında, tebliğin, mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı; ikinci fıkrasında, tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine; tüzel kişiliği olmayan teşekküllerde idare edenlere veya temsilcilerine yapılacağı, tüzel kişilerin müteaddit müdür veya temsilcisi varsa tebliğin bunlardan birine yapılmasının yeterli olacağı, 2365 sayılı Kanunun 18’inci maddesiyle eklenen üçüncü fıkrasında ise kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde tebliğin, ikametgah adresinde bulunanlardan veya iş yerlerindeki memur ya da müstahdemlerden birine yapılacağı düzenlemesine yer verilmiştir.

Tebliğ, hukuki bir işlemden ilgili kimsenin haber almasını sağlamak için, yetkili makamın kanuni şekilde yazı veya ilan ile yapacağı belgelendirme işlemi olup amaç, işlemin muhatabı açısından yasal haklarını kullanabilmesine imkan tanımak; işlemi tesis eden idare açısından da hakkında işlem tesis edilen kişilerin hukuki sorumluluklarının yerine getirilip getirilmediğini tespit etmektir. Bu nedenle, 94'üncü maddenin birinci ve ikinci fıkralarında, sadece işlemin muhatabı olanlar ve/veya bunlar adına hukuki tasarrufta bulunabilecek kişiler, adlarına tebligat yapılacaklar kapsamında sayılmış; bu kişilerin bulunmaması halinde tebliğin kimlere yapılacağı, 2365 sayılı Kanunla eklenen üçüncü fıkrada belirlenmiştir.

Değinilen düzenlemeler uyarınca, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin; öncelikle işlemin muhatabı olan gerçek veya tüzel kişi adına tesis edilmesi gerektiği açıktır. Sonrasında bu işlemlerin, 94'üncü maddede sayılan kişilere tebliğinin sağlanması; bu şekilde tebligat yapılmasının mümkün olmaması halinde ise ilanen tebliğ yoluna gidilmesi gerekmektedir.

Davaya konu yapılan vergilendirmenin dayanağı olan defter ve belgelerin ibrazına ilişkin 10.8.2006 tarihli yazı, şirketin kanuni temsilcisi olduğu anlaşılan K2 adına düzenlenmiş, adı geçen kişinin ikametgah adresinde 10.8.2006 tarihinde bizzat kendisine tebliğ edilmiştir.

Bu durumda, davacı şirket adına düzenlenmediği gibi şirketle ilgisi bulunmayan bir adrese tebligata çıkarılan defter ve belgelerin ibraz edilmesine ilişkin yazının gereğinin yerine getirilmediğinden; dolayısıyla re'sen takdir nedeninin varlığından söz edilemeyeceğinden, temyiz isteminin kabulü ile defter ve belge ibraz yazısının usulüne uygun düzenlenerek tebliğ edildiğininin kabulü suretiyle verilen kararın bozulması gerektiği oyuyla karara katılmıyoruz.