2017/34445

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HÜSEYİN MÜJDECİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/34445)

 

Karar Tarihi: 16/3/2023

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

Kenan YAŞAR

Raportör

:

Berrak YILMAZ

Başvurucu

:

Hüseyin MÜJDECİ

Vekili

:

Av. İsmet UYAN

 

I. BAŞVURUNUN ÖZETİ

1. Başvuru, elektrik çarpması sonucu zarara uğranılması nedeniyle kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

2. Başvurucu, 19/9/1988 tarihinde Şanlıurfa-Siverek ilçesi Bucak-Divan Köy yolunda at üzerinde yolculuk ederken elektrik teline değmesi sonucu sol kol ve sol ayak parmağının kesilmesi nedeniyle sakat kalmıştır.

3. Başvurucu, Siverek Asliye Hukuk Mahkemesinde 18/9/1989 tarihinde tazminat davası açmıştır. Mahkeme davanın idari yargının görev alanına girdiğinden bahisle görev yönünden reddine karar vermiştir.

4. Başvurucu 23/11/1993 tarihinde Gaziantep İdare Mahkemesinde Tedaş Elektrik Dağıtım Müessese Müdürlüğüne (İdare) 625.000.000 TL maddi, 325.000.000 TL manevi tazminat istemini içeren tam yargı davası açmıştır. Siverek Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından alınan 16/12/1991 tarihli bilirkişi raporunda olayın meydana gelmesinde 7/8 oranında davalı idarenin, 1/8 oranında başvurucunun kusurlu olduğu tespit edilmiştir. Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulunun 1/6/1992 tarihli raporunda ise başvurucunun 2/3 oranında işgücü kaybının olduğu belirtilmiştir. Mahkeme söz konusu raporları esas alarak 19/3/1996 tarihinde 400.000.000 TL maddi tazminatın adli yargıda dava açılan 18/9/1989 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak başvurucuya verilmesine, ayrıca 150.000.000 TL manevi tazminata, fazlaya ilişkin manevi tazminat talebinin reddine ve manevi tazminat talebine faiz yürütülmemesine karar vermiştir.

5. Kararın davalı idare tarafından temyiz edilmesi üzerine Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) tarafından 14/12/1998 tarihinde kısmen onama kısmen bozma kararı (maddi tazminata ilişkin 30.000.000 TL'lik ve manevi tazminata ilişkin 4.000.000 TL'lik kısmının onanmasına, kararın bu kısmı aşan tazminata ilişkin kısmının bozulmasına) verilmiştir. Mahkeme 6/4/2000 tarihinde bozma kararına uymuş ve onanan kısımlar dışındaki tazminat istemlerinin reddine karar vermiştir. Karar başvurucu tarafından temyiz edilmiş ve Daire 8/5/2002 tarihinde kararın onanmasına karar vermiştir. Başvurucu 5/9/2002 tarihinde karar düzeltme talebinde bulunmuş ve Daire 23/6/2004 tarihinde karar düzeltme talebini kabul etmiş ve Mahkemenin 6/4/2000 tarihli kararının bozulmasına karar vermiştir. Mahkeme 6/4/2004 tarihinde kararında ısrar edilmesine karar vermiştir. Başvurucu ısrar kararını temyiz etmiş Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu 24/12/2009 tarihinde ısrar kararının bozulmasına karar vermiştir. Israr kararının bozulması ile yeniden esasa kaydedilen davada Mahkeme 30/6/2010 tarihinde davanın yetki yönünden reddine karar vermiştir.

6. Şanlıurfa İdare Mahkemesi 28/1/2010 tarihinde maddi ve manevi tazminat talebinin kısmen kabul kısmen reddine karar vermiştir. Mahkeme maddi tazminatın kısmen kabulü ile talep edilen 400 (400.000.000) TL'lik tazminatın dava açma tarihi olan 18/9/1989 tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme manevi tazminatın kısmen kabulü ile 150 (150.000.000) TL'lik kısmının başvurucuya ödenmesine ancak manevi tazminata yasal faiz yürütülmesi talebinin reddine karar vermiştir. Daire 30/10/2013 tarihinde kararın manevi tazminata yasal faiz yükletilmemesine ilişkin kısım yönünden bozulmasına karar vermiştir. Mahkeme bozma kararına uyarak 7/11/2014 tarihinde manevi tazminata ilk dava açma tarihinden itibaren faiz işletilmesine karar vermiştir. Daire 6/6/2016 tarihinde onama kararı vermiştir. Karar düzeltme talebi aynı Dairece 3/5/2017 tarihinde reddedilmiştir.

7. Başvurucu nihai hükmü 9/8/2017 tarihinde öğrendikten sonra 28/8/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

8. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

II. DEĞERLENDİRME

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

9. Başvurucu yargılamanın çok uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

10. Başvuru makul sürede yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

11. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

12. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

13. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

14. Somut başvuru açısından sürenin başladığı tarih, tazminat davasının açıldığı 18/9/1989 tarihidir. Sürenin bitiş tarihi ise kararın kesinleştiği 3/5/2017 tarihidir.

15. Anılan ilkeler ve idari yargıdaki yaklaşık 27 yıl 7 aylık yargılama süresi birlikte değerlendirildiğinde yargılamanın makul sürede gerçekleştiğini söylemek mümkün değildir. Yargılama sürecinde, başvurucuların tam yargı davasının hızlı ve etkili bir şekilde sonuçlanmasındaki menfaati ile gecikmesinde esaslı bir etkilerinin olmaması, davanın taraflarının çok fazla kişiden oluşmaması ve davanın çok karmaşık olmaması gibi hususlar gözönünde bulundurulduğunda, bir bütün olarak idari yargılamanın makul sürede sonuçlandırılmadığı kanaatine varılmıştır.

16. Açıklanan gerekçeyle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

17. Başvurucu; mevzuata aykırı döşenen elektrik hattı nedeniyle sol elini omuz hizasından ve sol ayak parmağını kaybettiğini belirterek kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

18. Başvuru, maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

20. Kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında hukuki sorumluluğu ortaya koymak adına adli ve idari yargıda açılacak tazminat davalarının makul derecede dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirmesi gerekmektedir. Derece mahkemelerinin bu tür olaylara ilişkin yürüttükleri yargılamalarda Anayasa’nın 17. maddesinin gerektirdiği seviyede derinlik ve özenle bir inceleme yapıp yapmadıklarının ya da ne ölçüde yaptıklarının da Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira derece mahkemeleri tarafından bu konuda gösterilecek hassasiyet, yürürlükteki yargı sisteminin daha sonra ortaya çıkabilecek benzer hak ihlallerinin önlenmesinde sahip olduğu önemli rolün zarar görmesine engel olacaktır (Yasin Çıldır, B. No: 2013/8147, 14/4/2016, § 57; Tevfik Gayretli, B. No: 2014/18266, 25/1/2018, § 32).

21. Diğer taraftan belirtmek gerekir ki olayların oluşumuna ilişkin delillerin değerlendirilmesi öncelikle idari ve yargısal makamların ödevidir. Aynı şekilde başvuru dosyasında bulunan tıbbi bilgi ve belgelerden hareketle bilirkişilerin vardığı sonuçların doğruluğu hakkında fikir yürütmek Anayasa Mahkemesinin görevi değildir (Mehmet Çolakoğlu, B. No: 2014/15355, 21/2/2018). Ancak kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında yerine getirmek zorunda olduğu usul yükümlülüklerinin somut olayda yerine getirilip getirilmediğinin nesnel bir şekilde değerlendirilmesi için ilgili anayasal kurallar bağlamında derece mahkemelerinin kendilerine tanınmış takdir yetkileri çerçevesinde hareket edip etmediklerinin denetlenmesi gerekir. Bu bağlamda müdahaleyi haklı göstermek için öne sürülen gerekçelerin ilgili ve yeterli olup olmadığı incelenmelidir (Murat Atılgan, B. No: 2013/9047, 7/5/2015,§ 44).

22. Somut olayda derece mahkemesince hizmet kusurunun tespitine yönelik olarak ATK'ya bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Kurul, başvurucunun 2/3 oranında iş gücü kaybına uğradığını, tarafların kusur oranı dikkate alınarak hizmet kusuru bulunan idarenin tazminat ödemesi gerektiği yönünde görüş bildirmiştir. Mahkeme bu rapora dayanarak idarenin kusurlu olduğunutespit ederek davalı idarenin maddi ve manevi tazminat ödemesine karar vermiştir.

23. Somut olayda başvurucunun iddialarının, konusunda uzman bilirkişi heyeti ve ATK raporunda değerlendirildiği görülmüştür. Buna göre derece mahkemesince yapılan yargılamada ve uzman bilirkişi raporunda yeterli somut bulgu ve tespitlere yer verilerek başvurucuların iddialarının ayrıntılı bir biçimde tartışıldığı ve karşılandığı söylenebilir.

24. Ayrıca yargılama sürecinde bir avukat tarafından temsil edilen başvurucunun meşru çıkarlarının korunması için söz konusu davaya gerekli olduğu ölçüde etkili katılımının sağlandığı, dava dosyasını inceleyip ayrıca bilgi ve belge sunabildiği, toplanan delillerden haberdar edildiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yargısal makamlarca kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı bakımından kamu makamlarının pozitif yükümlülüklerini yerine getirmedikleri söylenemez.

25. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

26. Başvurucu hüküm altına alınan tazminat miktarına uygulanan yasal faizin paranın enflasyon karşısındaki değer kaybını karşılamaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

27. Başvuru, mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

28. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir (Benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Gökhan Aksoy ve Diğerleri Başvurusu, B.No:2017/15182, 9/6/2021,§ 38).

29. Başvurucunun açtığı tam yargı davası Mahkemece kabul edilmiştir. Bu hüküm Danıştayca onanarak kesinleşmiştir. Dolayısıyla söz konusu tazminat alacağının başvurucu yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil ettiği kuşkusuzdur.

30. Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen tazminat alacağının enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak hükmedilmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ferda Yeşiltepe, B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 48-51). Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

31. Kamu kurum ve kuruluşlarından çeşitli para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetlerde, kamu makamlarının para borçlarını makul olmayan bir gecikme ile ödedikleri durumlarda para alacağında meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük oluşturması hâlinde müdahalenin ölçülü olmadığı sonucuna varılacaktır (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.[GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017; vergi iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat yönünden bkz. Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016).

32. Somut olayda tazminat davası Danıştay Onuncu Dairesinin 3/5/2017 tarihli kararıyla nihai hâle gelmiştir. Mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağın enflasyon karşısında değer kaybına ilişkin dönem ise 19/9/1988 ile ödemenin yapıldığı 20/11/2018 tarihleri arasıdır.

33. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası verilerine göre alacağa hak kazanıldığı 1988 yılı 9. ayındaki 100 TL'nin, ödemenin yapıldığı 2018 yılı 11. ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 887.363 TL'dir. Bu durumda başvurucuya ödenmesi gereken 400 TL tutarındaki tazminat alacağının 2018 yılı 11. Ayı itibarıyla Merkez Bankası verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 3.549.452 TL’dir. Söz konusu alacağa yasal faiz işletilmesine karar verilmekle birlikte başvurucunun alacağı ile ilgili olarak ödeme tarihine kadarki enflasyon oranı artışı yasal faizin çok üzerinde olup % 886.478'dir.

34. Sonuç olarak başvurucunun idareye başvuru tarihinden ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süre dikkate alındığında mülkiyet hakkı kapsamındaki tazminat alacaklarının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratıldığı anlaşılmaktadır. Bu hâliyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında bulunması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı değerlendirilmiştir.

35. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

III. GİDERİM

36. Başvurucu, ihlalin tespiti ile 500.000 TL maddi, 500.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Başvurucu ayrıca2.000.000 TL değer kaybı ödenmesini talep etmiştir.

37. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlalinin tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 117.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir. Başvurucunun makul sürede yargılanma hakkının ihlali bakımından uğradığını iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmayıp başvurucu da yeterli bilgi ve belge sunmadığından maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

38. Başvuruda, başvurucunun tazminat alacağının değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. Bu durumda söz konusu maddi zararının karşılığı olarak başvurucuya talebiyle sınırlı olarak net 2.000.000 TL maddi tazminat ödenmesi gerekir. Başvurucuya maddi tazminat ödenmesi mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçları anlamında yeterli bir giderim oluşturduğundan manevi tazminat talebinin ise reddine karar verilmesi gerekir.

IV. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

3. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Başvurucuya makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle net 117.000 TL manevi tazminatın, mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle net 2.000.000 TL maddi tazminatın ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

D. 257,50 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.157,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Şanlıurfa 1. İdare Mahkemesine (E.2014/540, K.2014/2302) ve Danıştay Onuncu Dairesine (E.2015/4614, K.2016/3033) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/3/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.