2017/38634

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

CENGİZ BOZKURT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/38634)

 

Karar Tarihi: 12/1/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

Cengiz BOZKURT

Vekili

:

Av. Mehmet Erol ALSAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, alacağın değer kaybına uğratılması nedeniyle mülkiyet hakkının; aleyhe hükmedilen vekâlet ücreti nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 8/12/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmeyeceğini açıklamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1973 doğumlu olup Ankara'da ikâmet etmektedir.

9. Ankara'nın Yenimahalle ilçesi Aşağıyurtçu mahallesi 218 ada 10 parselde kayıtlı 486 metrekare yüz ölçümüne haiz tarla vasfındaki taşınmaz köy tüzel kişiliği adına kayıtlı iken 143.791.000 TL satış bedeli ile 26/3/1997 tarihinde başvurucu adına tahsisen tescil edilmiştir. Tapu senedinde taşınmazın iktisap nedeni 20/5/1987 tarihli ve 3367 sayılı Kanun ile değişik 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu'nun ek 13. maddesi olarak gösterilmiştir.

10. Tüzel kişiliği sona eren Asağıyurtçu köyünün haklarını devralan Yenimahalle Belediyesi (Belediye) 3/11/2009 tarihinde, 3367 sayılı Kanun ile 20/8/1987 tarihli ve 19550 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Köy Yerleşme Alanı Uygulama Yönetmeliği hükümlerinde belirtilen şartların yerine getirilmediği iddiasıyla başvurucu adına tescil edilen taşınmaz için tapu iptali ve tescili davası açmıştır. Ankara 6. Asliye Hukuk Mahkemesi 16/7/2010 tarihinde, başvurucunun tahsisen tescil edilen taşınmaz üzerine beş yıl içerisinde bina yapma şartını yerine getirmediği gerekçesiyle davanın kabulü ile taşınmazın Belediye adına tesciline hükmetmiştir. Kesinleşme şerhinde kararın temyiz edilmeksizin 14/2/2011 tarihinde kesinleştiği belirtilmiştir.

11. Başvurucu 10/6/2013 tarihinde Belediyeye karşı alacak davası açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde; bedeli karşılığında satın aldığı taşınmazın tapu kaydının iptal edilerek Belediye adına tescil edildiğini buna karşılık Belediyenin herhangi bir ödeme yapmadığını belirterek dava konusu taşınmazın değerinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesini talep etmiştir. Dava dilekçesinde dava konusu taşınmazın değeri 80.000 TL olarak gösterilmiştir.

12. Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesi (Mahkeme) 13/2/2014 tarihinde davayı reddetmiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde 442 sayılı Kanun'da taşınmaz bedelinin başvurucuya ödeneceğine dair bir hüküm bulunmadığını belirtmiştir. Başvurucu kararı temyiz etmiştir.

13. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi (Daire) 24/12/2014 tarihinde Mahkeme kararını bozmuştur. Daire, davayı sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davası olarak nitelemiştir. Daire; başvurucunun tahsis koşullarını yerine getirmemesi nedeniyle tapu kaydının iptal edildiğine, bununla birlikte başvurucunun tahsis işlemi sırasında ödediği bedeli isteme hakkına sahip olduğuna işaret ederek başvurucu tarafından ödenen bedelin aynen iadesine karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir. Daire, başvurucu tarafından bir bedelin ödendiğinin ispatı halinde ödenen bedelin aynen iadesine karar verilmesi gerekirken sebepsiz zenginleşme ilkelerine aykırı olarak davanın reddedilmiş olmasını doğru bulmadığını açıklamıştır.

14. Mahkeme 29/12/2015 tarihinde Dairenin bozma kararına uymuş ve davayı kısmen kabul ederek 143,79 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte başvurucuya ödenmesine karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde; başvurucunun taşınmaz için 143.791.000 eski Türk Lirası (143,79 TL) ödemiş olduğunu, dolayısıyla bu bedelin aynen iadesine karar verilmesi gerektiğini açıklamıştır. Mahkeme ayrıca başvurucu lehine 143 TL vekâlet ücretine, davalı Belediye lehine ise 9.134 TL vekâlet ücretine hükmetmiştir.

15. Başvurucu 5/2/2016 tarihinde kararı temyiz etmiştir. Başvurucu, temyiz dilekçesinde; taşınmazın dava tarihindeki rayiç bedeli üzerinden hesaplanacak değerin iade edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür. Daire, Mahkemenin kararını 22/2/2017 tarihinde onamıştır. Başvurucu, karar düzeltme isteminde bulunmuştur. Daire 31/10/2017 tarihinde karar düzeltme istemini reddetmiştir.

16. Nihai karar 23/11/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 8/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Mevzuat Hükümleri

18. 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 77. maddesi şöyledir:

"Haklı bir sebep olmaksızın, bir başkasının malvarlığından veya emeğinden zenginleşen, bu zenginleşmeyi geri vermekle yükümlüdür.

Bu yükümlülük, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur. "

2. Yargıtay İçtihadı

19. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 11/2/2020 tarihli ve E.2019/5860, K.2020/1112 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Geçerli bir sebebe dayanmaksızın, bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerin eksiksiz iadesi, denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder. Belli bir miktar paranın verildiği tarihteki alım gücü ile aynı miktar paranın aradan geçen zamana ve enflasyon oranlarına bağlı olarak iade günündeki alım gücünün farklı ve az olduğu da bilinen bir gerçektir.

Hukuken geçersiz sözleşmeler, sebepsiz zenginleşme kurulları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet ilkesi hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus, hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iade kararı verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekmektedir. Aksi halde ise kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak ve iade borçlularının iade de direnmelerine neden olacaktır."

20. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 26/3/2019 tarihli ve E.2017/15604, K.2019/2545 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Geçersiz satış sözleşmesi gereğince; diğerinin mal varlığına kayan değerlerin iadesi 'Denkleştirici Adalet' düşüncesine dayanmaktadır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebebe dayanmadan başkasının mal varlığından istifade ederek, kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğünü ifade eder.

Bu bakımdan, sebepsiz zenginleşmeye konu alacağın iadesine karar verilirken, taşınmazın satış bedelinin alım gücünün ilk ödeme günündeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi gerekir. Bu güncelleme yapılırken, güncellemeye esas alınan somut verileri tek tek uygulanarak, ödeme tarihinden ifanın imkânsız hale geldiği tarihe kadar paranın ulaştığı değer her bir dönem için hesaplanmalı, sonra bunların ortalaması alınmalıdır.

Başka bir deyişle, denkleştirici adalet kuralı gereğince iadeye karar verilirken, satış bedeli olarak verilen paranın alım gücünün, ifanın imkânsız hale geldiği tarihteki alım gücüne uyarlanması zorunluluğu bulunmaktadır.

Satım bedelinin iade tarihindeki ulaştığı bedel belirlenirken ödenen paranın çeşitli ekonomik etkenler nedeniyle azalan alım gücünün enflasyon, ÜFE-TÜFE artış oranları, altın, işçi ücretlerindeki artış ve döviz kurlarındaki artış vs. ortalamaları göz önünde tutulmalıdır."

B. Uluslararası Hukuk

21. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017, §§ 25-31; ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017, §§ 39-43.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Mahkemenin 12/1/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu; bedeli karşılığı satın aldığı taşınmazın gerçek değerinin ödenmediğini, bunun yerine 1997 yılında ödemiş olduğu bedelin aynen iadesine karar verildiğini, aradan geçen uzun süre nedeniyle alacağın değer kaybına uğradığını belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

24. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

25. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

26. Başvurucunun açtığı alacak davası Mahkemece kabul edilmiştir. Bu hüküm Yargıtayca onanmış ve karar düzeltme istemi de reddedilmekle kesinleşmiştir. Dolayısıyla söz konusu alacağının başvurucu yönünden Anayasa'nın 35. maddesi anlamında mülk teşkil ettiğinde kuşkusuzdur.

27. Başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen alacağa enflasyon karşısında değer kaybına uğratılarak hükmedilmesi şeklindeki müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ferda Yeşiltepe, §§ 48-51).

28. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62). Ölçülülük ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, § 58). Müdahalenin ölçülülüğünü değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini ve diğer taraftan müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını da gözönünde tutarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, § 60).

29. Kamu kurum ve kuruluşlarından olan çeşitli para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetlerde, kamu makamlarının para borçlarını makul olmayan bir gecikme ile ödedikleri durumlarda para alacağında meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük oluşturması hâlinde müdahale ölçülü olmadığı sonucuna varılacaktır (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti.; vergi iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat yönünden bkz. Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016).

30. Başvuruya konu olayda tapu kaydının iptali üzerine başvurucu, taşınmazının rayiç bedelinin ödenmesi talebiyle Belediye aleyhine alacak davası açmıştır. Yargılama süreci sonunda sebepsiz zenginleşme kapsamında başvurucuya taşınmazın tahsisi için 1997 yılında ödediği bedel olan 143,79 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmiştir. Başvurucu, hükmedilen bedelin taşınmazın gerçek değerinin karşılığı olmaması ve değer kaybına uğratılmış şekilde alacağa hükmedilmesinden şikâyetçidir.

31. Bu aşamada belirtmek gerekir ki yargılama sürecinde delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanması -kural olarak- derece mahkemelerinin takdirindedir. Ancak bu takdir yetkisi sınırsız olmayıp derece mahkemelerinin kararlarının açıkça keyfî olmaması veya bariz bir takdir hatası içermemesi gerekir. Bu bağlamda somut olayda başvurucunun zararının taşınmazın rayiç bedeli üzerinden mi hesaplanması gerektiği yoksa tahsis tarihinde ödenen bedel üzerinden mi hesaplanması gerektiğinin takdiri derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemeleri, başvurucunun tahsis koşullarını yerine getirmemesi nedeniyle tapu kaydının iptal edildiğini gözeterek tahsis sırasında ödenen bedelin iadesi gerektiğine hükmetmiştir. Derece mahkemelerinin gerekçeleri gözetildiğinde zararın tahsis tarihinde ödenen bedel esas alınarak hesaplanmasının açıkça keyfî olmadığı gibi bariz bir takdir hatası da içermemektedir.

32. Öte yandan taşınmazın tahsisen tescili için ödenen bedelin başvurucuya iade edilmesi gerektiği derece mahkemeleri kararı ile hüküm altına alınmıştır. Bunun yanında tahsilat ile dava tarihi arasında geçen sürede söz konusu bedelin enflasyon karşısında değerinde meydana gelen aşınmayı ve bu sürede başvurucunun bu bedelden yararlanamaması nedeniyle meydana gelen zararı telafi etmek amacıyla gerekli önlemlerin kamu makamlarınca alınması gerekmektedir. Somut olayda başvurucunun taşınmazın rayiç bedelinin ödenmesi talebiyle açtığı dava sonucunda 1997 yılında ödenen bedele aynen hükmedilerek dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmiştir. Bu bağlamda çoğun içinde azı da vardır (in toto et pars continetur) ilkesi gereğince başvurucunun taşınmazın rayiç bedelinin iadesi talebinin, taşınmaz için ödediği bedelin değer kaybına uğratılmadan iade edilmesini de içerdiği kabul edilmelidir.

33. Somut olayda başvurucu, taşınmaz için 1997 yılı Mart ayında 143,79 TL ödeme yapmıştır. Buna karşılık söz konusu bedelin dava tarihinden itibaren yasal faiz işletmek suretiyle başvurucuya ödenmesine karar verilmiştir. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre tahsis bedelinin ödendiği 1997 yılı Mart ayındaki 100 TL'nin, dava tarihi olan 2013 yılı Haziran ayı itibarıyla enflasyon karşısında değer kaybı giderilmiş karşılığı 3.706,17 TL'dir. Bu durumda, başvurucu lehine hükmedilen 143,79 TL tutarındaki alacağın 2013 yılı Haziran ayı itibarıyla TÜİK verileri kullanılarak enflasyon karşısında değer kaybının giderilmiş karşılığı 5.329,10 TL’dir.

34. Bu kapsamda yukarıdaki verilere göre başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilen 1997 yılında ödediği ve iadesine hükmedilen 143,79 TL tutarındaki alacağının dava tarihi itibarıyla değer kaybını telafi edecek fark 5.185,31 TL'dir. Buna karşılık derece mahkemeleri 143,79 TL'nin aynen ödenmesi ve bu bedele dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesiyle yetinmiştir. Bu durumda dava tarihi itibarıyla başvurucunun alacağında meydana gelen değer kaybı %3.606,17'dir.

35. Sonuç olarak ödeme tarihinden dava tarihine kadar geçen süre dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkı kapsamındaki alacağının enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratıldığı anlaşılmaktadır. Bu haliyle başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklendiği kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla somut olay bakımından kamunun yararı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması arasında bulunması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu ve müdahalenin ölçülü olmadığı değerlendirilmiştir.

36. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

37. Başvurucu, haksız bir şekilde aleyhine 9.134 TL vekâlet ücretine hükmedildiğini belirterek mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Anayasa Mahkemesince mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılması ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasına karar verilmiş olması hâlinde -yeniden yargılama kararı ile birlikte- Mahkeme ve Daire hükümleri ortadan kalkmış olacaktır (Fenerbahçe Spor Kulübü Derneği, B. No: 2017/4483, 13/2/2020, § 64).

39. Dolayısıyla somut olayda başvurucu aleyhine Mahkemece hükmedilen vekâlet ücreti de ihlalin sonucuna bağlı olarak kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Bu nedenle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası yönünden bu aşamada inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

40. 30/11/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

41. Başvurucu ihlalin tespiti, yargılamanın yenilenmesi ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

42. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

43. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

44. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanunun 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

45. İncelenen başvuruda alacağın enflasyon karşısında önemli ölçüde değer kaybına uğratılmış olması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

46. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

47. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

48. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın bu aşamada ayrıca incelenmesine YER OLMADIĞINA,

D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 10. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2015/348, K.2015/504) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

F. 257,50 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.857,50 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.