2017/547 K. 2020/414 T. 13.10.2020

CGK., E. 2017/547 K. 2020/414 T. 13.10.2020

T.C. Yargıtay Başkanlığı - Ceza Genel Kurulu
Esas No.: 2017/547
Karar No.: 2020/414
Karar tarihi: 13.10.2020
 

Y A R G I T A Y K A R A R I

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi :12. Ceza Dairesi

Mahkemesi : MERSİN 11. Asliye Ceza

Davacı :K.H.

Ölen :K1

Mağdur : K2

Sanık :K3

Temyiz Edenler : A2 savcısı, sanık müdafisi

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık K3'ün TCK'nın 85/1, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin Mersin 11. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.04.2014 tarihli ve 143-261 sayılı hükmün sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 21.01.2016tarih ve 1590-828 sayı ile;

“Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık ve müdafisinin sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;

5237 sayılı TCK'nın 50, 51. maddelerinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği, dosya içeriğine göre, silinme koşulları oluşmuş sabıkası olan tali kusurlu sanığın dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışının bulunmaması ve ölü yakınlarının şikâyetçi olmaması nedeniyle hakkında takdiri indirim uygulanmasına rağmen; 'Sanığın tespit edilen kimliği, sosyal ve ekonomik durumu nazara alındığında tedbir veya para cezasının caydırıcı olmayacağı kanaatine varıldığından TCK'nın 50. maddesinin tatbik talebinin reddine, hapis cezasının tedbir veya paraya çevrilmesine yer olmadığına, 'Sanığın tespit edilen kimliği, adli sicil kaydı ve duruşma tutanakları incelendiğinde pişmanlık duymadığı ve ileride suç işlemekten çekinmeyeceği kanaatine varıldığından, TCK'nın 51. maddesinin uygulanmamasına ve cezasının ertelenmesine yer olmadığına' şeklindeki yasal ve yeterli olmayan gerekçe ile sanık hakkında, 5237 sayılı TCK'nın 50. ve 51. maddesinde düzenlenen erteleme ve TCK'nın 50/4. maddesinde belirtilen paraya çevirme hükümlerinin uygulanmamasına karar verilmesi,”isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel Mahkeme ise 10.06.2016 tarih ve 159-458 sayı ile;

“...Mahkememiz 29.04.2014 tarihinde müştekinin şikâyetini geri alması nedeniyle takdiri indirim maddesi uygulandığından bu gerekçede sanığın iyi hâlli olduğu veya sosyal ekonomik durumuna göre indirim yapıldığına dair bir husus bulunmadığından müştekinin şikâyetini geri alması verilen cezanın ertelenmesine veya tedbire çevrilmesine gerekçe kabul edilemeyeceğinden mahkûmiyet kararı ertelenmemiş ve tedbire veya paraya çevrilmemiş, Yargıtay Ceza Daireleri'nin zarar görenin, mağdurun ve müştekinin şikâyetçi olmamasını cezada indirim nedeni olabileceğine dair içtihatları olduğu bilinmektedir. Mahkememizin 29.04.2014 tarihli mahkûmiyet kararının gerekçesinde bir tutarsızlık bulunmadığından çelişki olduğu ileri sürülemeyeceğinden sonuç olarak mahkememizin gerekçesi yerinde görüldüğünden Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nin bozma kararına uyulmayarak direnme kararı verilmesi gerekmiştir.” şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de A2 savcısı ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay A2 Başsavcılığının 31.10.2016 tarihli ve 322222 sayılı “Onama” istekli tebliğnamesiyle tebliğnamesiyle dosya 6763 sayılı Kanun'un 36. maddesi ile değişik CMK'nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 16.03.2017 tarih ve 11415-2105 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan hükmedilen hapis cezasının, TCK’nın 51. maddesi gereğince ertelenmemesine ve TCK’nın 50. maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmemesine ilişkin gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

22.02.2014 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre; sanık K3’ün, 22.02.2014 tarihinde saat 07.50 sıralarında sevk ve idaresindeki 33...35 plaka sayılı kamyonu ile Mersin ili Akdeniz ilçesi sınırları içerisinde bulunan A1 Bulvarından batı istikametine doğru seyir hâlindeyken, bisikletiyle A4 Köprüsünün yanındaki boş alandan A1 Bulvarına çıkmak isteyen K1’a kamyonunun sağ ön kısımlarıyla çarptığı, çarpma neticesinde bisiklet sürücüsü K1’ın sanığın idaresindeki kamyonun altında kalarak 25 metre sürüklendiği ve olay yerinde hayatını kaybettiği,

Ölenin 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 57/c-1 maddesinde sayılan "Kavşak kollarının trafik yoğunluğu bakımından farklı oldukları işaretlerle belirlenmemiş ise, motorsuz araç sürücüleri motorlu araçlara geçiş hakkı vermek zorundadırlar." kuralını ihlâl etmesi nedenleriyle asli kusurlu; sanığın ise aracının hızının yaklaşık 75 km olması ve kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığının tespit edilmesi nedeniyle Karayolları Trafik Kanunu'nun 52/a maddesinde sayılan "Sürücüler kavşaklara yaklaşırken hızlarını azaltmak zorundadırlar."kuralını ihlâl ettiği,

Kazanın 22.02.2014 tarihinde saat 07.50 sıralarında, yerleşim yeri içinde, iki şeritli, 8,5 metre genişliğinde, asfalt kaplama, düz, eğimsiz, trafik akışının tek yönde işlediği, kuru yolda ve yandan çarpma şeklinde gerçekleştiği,

22.02.2014 tarihinde saat 08.06’da yapılan ölçüme göre, sanığın alkolsüz olduğu,

Ölü muayene tutanağına göre; ölenin ölümünün trafik kazası ile husulü mümkün gelen beden travmasına bağlı yaygın parçalı kot fraktürü sonucu oluşmuş masif hemotoraks ve pnömotoraks sonucu oluştuğu,

Mahkemece yapılan keşfe istinaden düzenlenen 25.04.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre; kazanın meydana geldiği yolun eğimsiz, düz ve asfalt kaplama olduğu, yolun orta ayrıcı ile bölünerek trafik akımının tek yönde işlediği, köprüye yakın yerde tekrar orta ayrıcı konularak A1 Bulvarı ve A2 Bulvarını bölen orta ayrıcı başında her iki yöne mecburi yön levhası ile ayrıcı başı ek levhasının bulunduğu, yol genişliğinin 8,50 metre olduğu, sanığın sevk ve idaresindeki kamyona ait çarpışmadan önce 12 metre, çarpışmadan sonra da 25 metre olmak üzere toplam 37 metre fren izinin yol üzerinde bulunduğu, kaza saatinde yol zemininin kuru, meskun mahal hız limitinin otomobiller için 70 km, diğer tüm araçlar için 50 km olarak belirlendiği, kaza esnasında sanığın idaresindeki aracın çarpma hızının yaklaşık 75 km olduğu, ölenin, bir iz veya mülkten anayola çıkarken sakıncası yoksa taşıt yoluna girmesi gerekirken bu hususun aksine davranarak kamyon sürücüsü olan sanığın sevk ve idaresindeki aracın kendisine doğru yaklaşıyor olması durumunu ve aracın mesafesini hesaplamada yanılgıya düşüp, sonucu önlemek adına tedbir almayarak dikkatsiz davrandığından 2918 sayılı Kanun'un 57/b-7 kuralını ihlâl etmesi sebebiyle asli kusurlu; sanığın ise aynı Kanun'un 52/a maddesinde sayılan "Kavşaklara yaklaşırken, dönemeçlere girerken, tepe üstlerine yaklaşırken, dönemeçli yollarda ilerlerken, yaya geçitlerine, hemzemin geçitlerine, tünellere, dar köprü ve menfezlere yaklaşırken hızlarını azaltmak zorundadırlar."kuralını ihlâl etmesi, hızının mahal şartlara uygun olmaması, olası bir çarpışmayı önlemek adına fren tedbiri almak ve direksiyon manevrası yapmak konusunda geç kalması, kendisinden beklenilen dikkat ve özeni göstermeyerek ölenin kontrolsüzce, kural dışı yola girerek yarattığı ağır tehlikeden doğan zararlı sonucun oluşmasına katkıda bulunması nedenleriyle tali kusurlu olduğu,

Sanığın dosyada bulunan adli sicil kaydına göre, Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesince 22.12.2004 tarih ve 1094-1577 sayı ile; 22.02.2000 tarihinde işlediği 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na muhalefet suçundan aynı Kanun’un 359/A maddesi uyarınca 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve cezasının 647 sayılı Kanun’un 6. maddesi gereğince ertelenmesine karar verildiği, söz konusu adli sicil kaydındaki sabıkasının silinme koşullarının gerçekleştiği,

Anlaşılmaktadır.

Mağdur K2; ölenin eşi olduğunu, olayı görmediğini, sanıktan şikâyetçi olmadığını ifade etmiş,

Sanık K3; olay tarihinde saat 07.50 sıralarında sevk ve idaresindeki araç ile Adana istikametinden Mersin istikametine doğru seyir hâlinde olduğunu, A3 Mahallesi A4 Caddesine geldiğinde ölenin anayol kenarından bisikletiyle yola bakmadan çıktığını uzaktan gördüğünü, çarpmamak için frene bastığını, aracının tekerinin kaldırıma çıkması nedeniyle kayarak ölene çarptığını, ardından hemen ambulansı çağırdığını, kastının ve kusurunun olmadığını, böyle bir kazanın olmasını istemediğini savunmuştur.

Yerel Mahkemece sanık hakkında TCK’nın 51. maddesi uygulanmamasına ilişkin gerekçe; “Tespit edilen kimliği, adli sicil kaydı ve duruşma tutanakları incelendiğinde pişmanlık duymadığı ve ileride suç işlemekten çekinmeyeceği kanaatine varıldığından, TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına ve cezasının ertelenmesine yer olmadığına,”,

TCK'nın 50/4. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçe ise;“Sanığın tespit edilen kimliği, sosyal ve ekonomik durumu nazara alındığında tedbir veya para cezasının caydırıcı olmayacağı kanaatine varıldığından TCK’nın 50. maddesinin tatbik talebinin reddine, hapis cezasının tedbir veya paraya çevrilmesine yer olmadığına,”

Biçiminde gösterilmiştir.

Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

1- Sanık hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan hükmedilen hapis cezasının TCK’nın 51. maddesi gereğince ertelenmemesine ilişkin gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığı;

Hapis cezasının ertelenmesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 51. maddesinde;

“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;

a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,

Gerekir...”şeklinde düzenlenmiştir.

Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;

1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,

Şartlarına bağlanmıştır.

Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup, hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.

07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, “erteleme” cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumudur. Hapis cezasının ertelenmesine veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe dosyada bulunan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır. Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumlu bulunmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme hükmünün uygulanmaması, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine de aykırı olup, uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir.

Mahkemece, hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir kullanılırken, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilmeli ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tabi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık K3’ün 22.02.2014 tarihinde saat 07.50 sıralarında, yerleşim yeri içerisinde, iki şeritli, 8,5 metre genişliğindeki, asfalt kaplama, düz, eğimsiz, trafik akışının tek yönde işlediği yolda sevk ve idaresindeki kamyonu ile A3 Mahallesi A1 Bulvarı üzerinden batı istikametine doğru seyir hâlinde iken, A4 üst geçidine geldiği sırada, üst geçide yakın olan boş alandan A1 Bulvarına bisikleti ile çıkmaya çalışan K1’a çarptığı, kaza neticesinde K1’ın olay yerinde öldüğü, sanığın tali kusurlu olduğu olayda;

Adli sicil kaydındaki geçmiş hükümlülüğünün silinme şartlarının gerçekleşmiş olması nedeniyle sabıkası olmayan, yargılama boyunca yapılan tüm celselere iştirak eden, pişmanlık göstermediğine ilişkin bir söz ya da olumsuz davranışı dosyaya yansımayan sanığın, kusurunun bulunmadığına yönelik savunmasının pişman olmadığı anlamına gelmeyeceği gözetilmeden, Yerel Mahkemece sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgeler isabetle değerlendirilmeden, 1 yıl 8 ay hapis cezasının ertelenmemesine ilişkin olarak kanun maddelerinde yer alan ifadeler tekrarlanmak suretiyle; “Sanığın tespit edilen kimliği, adli sicil kaydı ve duruşma tutanakları incelendiğinde pişmanlık duymadığı ve ileride suç işlemekten çekinmeyeceği kanaatine varıldığından, TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına ve cezasının ertelenmesine yer olmadığına,” şeklinde gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya kapsamı ile örtüşmediği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, isabetli bulunmayan Yerel Mahmekenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; "Sanık hakkında TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen gerekçenin 'Sanığın, tespit edilen kimliği, adli sicil kaydı ve duruşma tutanakları incelendiğinde pişmanlık duymadığı ve ileride suç işlemekten çekinmeyeceği kanaatine varıldığından, TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına ve cezasının ertelenmesine yer olmadığına,' biçiminde gösterildiği, Yerel Mahkemece sanığın hapis cezasının ertelenmemesine yönelik olarak sabıkalı oluşuna da dayanıldığı, her ne kadar sanığın önceki mahkûmiyetine konu ilamı ertelemeye engel değil ise de, bu hususun takdir hakkının kullanılmasında değerlendirilmeye alınmasında bir sakınca olmadığı, sanık hakkında, cezasının ertelenmemesine ilişkin olarak sabıkalı oluşu dışında; 'Tespit edilen kimliği, duruşma tutanakları incelendiğinde pişmanlık duymadığı ve ileride suç işlemekten çekinmeyeceği kanaatine varıldığından cezasının ertelenmesine yer olmadığına,' şeklinde gösterilen gerekçenin dosya muhtevasına uygun, denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğunun kabulü gerekmektedir.",

Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Yerel Mahkemece sanık hakkında hükmedilen hapis cezasının, TCK’nın 51. maddesi gereğince ertelenmemesine ilişkin gösterilen gerekçenin isabetli olduğu"

Düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

2- TCK’nın 50. maddesi gereğince adli para cezasına çevrilmemesine ilişkin gösterilen gerekçenin yasal, yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olup olmadığı;

5237 sayılı TCK'nın "Kısa süreli hapis cezasına seçenek yaptırımlar" başlıklı 50. maddesinin 1. fıkrasına göre;"Kısa süreli hapis cezası, suçlunun kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa ve suçun işlenmesindeki özelliklere göre;

a) Adlî para cezasına,

b) Mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle, tamamen giderilmesine,

c) En az iki yıl süreyle, bir meslek veya sanat edinmeyi sağlamak amacıyla, gerektiğinde barınma imkânı da bulunan bir eğitim kurumuna devam etmeye,

d) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, belirli yerlere gitmekten veya belirli etkinlikleri yapmaktan yasaklanmaya,

e) Sağladığı hak ve yetkiler kötüye kullanılmak suretiyle veya gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılarak suç işlenmiş olması durumunda; mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle, ilgili ehliyet ve ruhsat belgelerinin geri alınmasına, belli bir meslek ve sanatı yapmaktan yasaklanmaya,

f) Mahkûm olunan cezanın yarısından bir katına kadar süreyle ve gönüllü olmak koşuluyla kamuya yararlı bir işte çalıştırılmaya,

Çevrilebilir."

Aynı maddenin 4. fıkrasındaki; "Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı halinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir. Ancak, bu hüküm, bilinçli taksir halinde uygulanmaz" şeklindeki düzenleme uyarınca taksirli suçlarda diğer şartların da varlığı hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilmesi mümkündür.

5237 sayılı TCK'nın 50. maddesinin gerekçesinde, “...Kişi gördüğü eğitim, yaşadığı sosyal çevre, psişik ve ahlaki eğilimleri itibarıyla tesadüfi suçlu özelliği taşıyabilir. Bu kişilerin mahkûm oldukları cezanın infaz kurumunda çektirilmesi toplum barışı açısından bir zorunluluk göstermeyebilir...” denilmek suretiyle şartların oluşması hâlinde hapis cezasına mahkûm olan kişinin infaz kurumuna girmesini önleyecek adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birine hükmedilebileceği açıklanmıştır. Kanun koyucu taksirli suçlarda hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi hususunda bir sınırlama da getirmemiş, sanık lehine hareketle şartların oluşması hâlinde hapis cezasının uzun süreli de olsa adli para cezasına çevrilebileceğini kabul etmiştir.

Ayrıntıları 07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında açıklandığı üzere, hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilmesi, cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören kişiselleştirme kurumudur.

Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesi kapsamında hâkime TCK'nın 50. maddesinde yer alan şartlar çerçevesinde hükmolunan hapis cezasının adli para cezası seçenek yaptırımına ya da diğer seçenek tedbirlere çevrilip çevrilmeyeceğini belirleme yetki ve görevini yüklemiştir. Hâkimin, hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın TCK'nın 50/1. maddesindeki adli para cezası seçenek yaptırımına ya da seçenek tedbirlerden birisine çevrilmesi ya da çevrilmemesi konusundaki dayandığı gerekçenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli olması gerekir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Ayrıntıları yukarıda (1) numaralı uyuşmazlık konusunda açıklandığı şekilde gerçekleşen olayda; adli sicil kaydındaki geçmiş hükümlülüğünün silinme şartlarının gerçekleşmiş olması nedeniyle sabıkası olmayan,duruşmalara katılan, samimi beyanlarıyla maddi gerçeğin açıklığıyla ortaya çıkmasına yardımcı olan ve herhangi bir olumsuz davranışı da dosyaya yansımayan sanığın kişiliği ile ilgili bilgi ve belgeler isabetle değerlendirilmeden, TCK'nın 50. maddesinin uygulanmamasına ilişkin olarak gösterilen gerekçelerin yeterli olmadığı ve dosya kapsamı ile örtüşmediği kabul edilmelidir.

Bu itibarla, isabetli bulunmayan Yerel Mahmekenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı; "Sanığın 04.04.2014 tarihli celsede şoför olduğunu, aylık ortalama 800 TL gelirinin bulunduğunu ve üzerine kayıtlı bir malın olmadığını ifade ettiği anlaşılmakla, bir kişinin ölümü ile yargılanan ve meydana gelen kazada kusurlu olan sanığın, ölenin yakınlarının uğradığı maddi ve manevi zararları giderdiğine dair dosya kapsamında bir bilgi ve belgenin mevcut olmaması, sanığı yargılama sürecinde bizzat gözlemleyen Yerel Mahkemece, hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesine ilişkin olarak 'Sanığın tespit edilen kimliği, sosyal ve ekonomik durumu nazara alındığında tedbir veya para cezasının caydırıcı olmayacağı kanaatine varıldığından TCK’nın 50. maddesinin tatbik talebinin reddine, hapis cezasının tedbir veya paraya çevrilmesine yer olmadığına' şeklinde gösterilen gerekçenin dosya muhtevasına uygun, yasal ve yeterli olduğu, dolayısıyla sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının adli para cezasına çevrilmemesinde bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir." düşüncesiyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "Direnme kararının isabetli olduğu" görüşüyle

Karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Mersin 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 10.06.2016 tarihli ve 159-458 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında hükmolunan cezanın yasal, yeterli ve dosya içeriğine uygun olmayan gerekçeyle ertelenmesine ve adli para cezasına çevrilmesine yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 13.10.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.