2017/63 K. 2017/99 T. 8.3.2017

VDDK., E. 2017/63 K. 2017/99 T. 8.3.2017

T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2017/63
Karar No.: 2017/99
Karar tarihi: 08.03.2017

İstemin_Özeti : 20.1.2012 tarih ve 28179 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 413 sıra No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin iptali istemiyle dava açılmıştır.

Danıştay Dördüncü Dairesi, 25.4.2016 gün ve E:2012/2327, K:2016/1791 sayılı kararıyla; davacının 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 149'uncu maddesinin Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin iddiasının ciddi görülmediği, 17.1.2015 tarih ve 29239 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 444 sıra No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğinin 1'inci maddesiyle dava konusu Tebliğ yürürlükten kaldırılmış ise de Tebliğin dava konusu edildiği tarih itibarıyla hukuka uygunluğunun bu aşamada irdelenmesinin hukuk devleti ilkesinin gereği olduğu, 213 sayılı Kanunun 148 ve 149'uncu maddeleri ile mükerrer 355'inci maddesinin 1'inci fıkrasına yer verdikten sonra, dava konusu 413 sıra No'lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğ ile bildirim verme süresinin başladığı gün olan 1 Nisan tarihi itibarıyla faal olan (tasfiye işlemi devam edenler dahil) tüm kurumlar vergisi mükellefleri ile ticari kazanç (kazancı basit usulde tespit edilenler hariç), zirai kazanç ve serbest meslek kazancı elde eden gelir vergisi mükelleflerine, her yılın 1 Nisan-31 Mayıs tarih aralığında Mükellef Bilgileri Bildiriminin, elektronik ortamda verme zorunluluğunun getirildiği ve elektronik ortamda belirlenen süre içinde bildirimini vermeyen veya eksik ya da yanıltıcı bildirimde bulunan mükellefler hakkında Vergi Usul Kanununun mükerrer 355'inci maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesileceğinin belirtildiği, bir örneği Tebliğ ekinde yer alan “Mükellef Bilgileri Bildirimi”nde, “Mükellef ve İşyeri İle İlgili Bilgiler”, “Faaliyet, Çalışan ve Abonelik Bilgileri” ve “İşyeri Adres Bilgileri” başlıkları altında Tebliğ kapsamındaki mükellefler tarafından doldurulması gereken alanlara yer verildiği, 213 sayılı Kanunda, yükümlülerin vergilendirmeyle ilgili belirli olgu ve işlemlerini belirli belgelere bağlamalarının ve bu belgelerle ispat etmelerinin öngörülmüş bulunmasının, yükümlünün beyanına dayalı olan Türk vergi sisteminin bir gereği olduğu, bu sistemde verginin salınmasının; yükümlünün beyanına; yükümlünün beyanının, defter kayıtlarına; defter kayıtlarının ise yasal koşulları içeren belgelere uygun olmasına ve belgelerin biçimsel koşulları taşımaları zorunluluğunun yanında, gerçek durumu yansıtmalarına bağlı olduğu, vergilendirme ile ilgili iş ve işlemlerin izlenmesi, teknik ya da ayrıntıya ilişkin konuların düzenlenmesine yönelik bulunduğundan, bu konuda düzenleme yapma yetkisinin Maliye Bakanlığına verilmiş olmasının, yasama yetkisinin devri niteliğinde olmadığı, ek belge düzenleme ve/veya devamlı bildirimde bulunma zorunluluğu getirilmesinin; ödenmesi gereken vergilerin, vergi incelemesi yoluyla doğruluğunun araştırılması, tespit edilmesi ve sağlanması amacının yanında, vergi yükümlülerinin ekonomik ve teknik gereklere uymayan ya da normal ve alışılmış sayılmayacak bir sav ile karşılaşmalarını önleme amacını da taşıdığı, 213 sayılı Kanunun 4369 sayılı Kanunla değişik mükerrer 355'inci maddesinin 1'inci fıkrasının, Anayasanın 2, 10, 13, 38 ve 125'inci maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek yapılan itiraz başvurusunun, Anayasa Mahkemesinin 13.1.2011 gün ve E:2009/21, K:2011/16 sayılı kararıyla; vergi suç ve cezalarına ilişkin kuralların esas olarak 213 sayılı Vergi Usul Kanununda düzenlendiği; bu düzenlemede, vergi ödevinin gerekleri yanında ceza hukukunun ilkelerinin de göz önünde bulundurulduğu; 213 sayılı Kanunun mükerrer 355’inci maddesinin 1'inci fıkrasında, bu Kanunun mükerrer 257'nci maddesi uyarınca getirilen zorunluluklara uyulmaması durumunda kesilecek olan özel usulsüzlük cezalarına yer verildiği; kuralda, cezaların belirlenip, cezaya tabi tutulan eylemlerin ise mükerrer 257’nci maddeye göre getirilen zorunluluklara uymama olarak gösterildiği; suç sayılan eylem ve cezası yasada gösterildikten sonra yasama organının uzmanlık ve yönetim tekniğine ilişkin konularda önlemler alınması amacıyla yürütme organına yetki vermesinin, suçun idari düzenlemelerle ortaya konulması anlamına gelmeyeceği gerekçesiyle reddedildiği, bu durumda, tasfiye işlemi devam edenler dahil olmak üzere kurumlar vergisi mükellefleri ile ticari kazanç (kazancı basit usulde tespit edilenler hariç), zirai ve serbest meslek kazancı elde eden gelir vergisi mükelleflerince elektronik ortamda verilmesi zorunluluğu getirilen ve vergilendirme ile ilgili iş ve işlemlerin izlenmesine yönelik hususları içermesi nedeniyle gerek, 213 sayılı Kanunun 5’inci maddesinde, maddede sayılan kimselerin görevleri dolayısıyla mükellefin ve mükellefle ilgili kimselerin şahıslarına, muamele ve hesap durumlarına, işlerine, işletmelerine, servetlerine veya mesleklerine müteallik olmak üzere öğrendikleri sırları veya gizli kalması lazım gelen diğer hususları ifşa edemeyecekleri ve kendilerinin veya üçüncü şahısların nef'ine kullanamayacakları şeklinde ifade edilen vergi mahremiyeti; gerekse, 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununun 43’üncü maddesinde ifade edilen meslek sırrı kapsamında değerlendirilemeyeceği sonucuna varılan Mükellef Bilgileri Bildirimi uygulamasına dair usul ve esaslar ile bu zorunluluğa uymayanlar hakkında uygulanacak idari yaptırımların mükelleflere duyurulması amacıyla yayımlanan dava konusu Tebliğde, dayanağı yasa kurallarına ve hukuka aykırılık görülmediği gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

Davacı tarafından; Mükellef Bilgileri Bildirimi ile vergilendirmeye ilişkin olaylarla ilgili olmayan kişisel veri niteliğindeki bilgilerin de istenildiği, Vergi Usul Kanununun 148 ve 149'uncu maddelerinin Anayasaya aykırı olduğu, kanunda açıkça öngörülmemesine rağmen kişisel verilerin istenildiği, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağı, Devlet Denetleme Kurulunun, kişisel verilerin korunmasına ilişkin olarak hazırladığı denetleme raporunun daire tarafından istenmediği; müdahil tarafından ise 213 sayılı Kanunun mükerrer 355'inci maddesinde ceza kesilebilecek hallerin sayma yoluyla belirlendiği, kıyas ve yorum yoluyla yaptırım uygulanacak hallerin genişletilemeyeceği, dava konusu Tebliğ ile kanunda yer almayan bir cezai yaptırımın öngörüldüğü, özel hayatın gizliliğinin ihlal edildiği, serbest muhasebeci ve mali müşavirlere angarya bir iş yükü getirildiği, aynı bilgilere ilişkin sürekli bildirim verilmesinde kamu yararı bulunmadığı ileri sürülerek kararın bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : K1

Düşüncesi :Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar kararın bozulmasını sağlayacak durumda görülmediğinden istemin reddi gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan Danıştay Dördüncü Dairesinin 25.4.2016 gün ve E:2012/2327, K:2016/1791 sayılı kararı, aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile Kurulumuzca da uygun bulunmuş olup temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir.

Bu nedenle, temyiz isteminin reddine, 8.3.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.