2017/78

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ÜMİT ÖZKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2017/78)

 

Karar Tarihi: 4/11/2020

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Burhan ÜSTÜN

 

 

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Fatih HATİPOĞLU

Başvurucu

:

Ümit ÖZKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; gözaltı ve tutuklama tedbirlerinin hukuki olmaması, tutukluluğun makul süreyi aşması, tutukluluk incelemelerinin süresinde yapılmaması ve uzun süre hâkim önüne çıkarılmama nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvurular 7/11/2016 ve 3/1/2017 tarihlerinde yapılmıştır.

3. Başvurular, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon tarafından 2017/14197 sayılı bireysel başvuru dosyasının kişi yönünden hukuki irtibat nedeniyle 2017/78 sayılı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmiştir. Olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında Türkiye'de çok uzun yıllardır faaliyetlerine devam eden ve son yıllarda Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilen bir yapılanmanın olduğunu değerlendirmişlerdir (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-25).

9. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olan ve aralarında yargı mensuplarının da bulunduğu çok sayıda kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda teşebbüsün savuşturulduğu gün Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca -aralarında Yüksek Mahkeme üyelerinin de bulunduğu- üç bine yakın yargı mensubu hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılarının bulunduğu iddiasıyla başlatılan soruşturmada bu kişilerin büyük bölümü hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirlerine başvurulmuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 51, 350).

10. İstanbul Adliyesinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmakta olan başvurucunun Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 16/7/2016 tarihli kararı ile görevden uzaklaştırılmasına, sonrasında ise meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir.

11. Başvurucu, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının HSYK kararıyla görevden uzaklaştırılanlar hakkında soruşturma işlemlerinin yapılması yönündeki yazısı üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından 18/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.

12. Başvurucunun ifadesi 19/7/2016 tarihinde Başsavcılıkta alınmıştır. Başvurucu ifadesinde özetle bulunduğu ilçede dershane olmadığı için üniversite sınavlarına kendi imkânları ile hazırlandığını ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandığını, birinci sınıfta memlekete gidip gelerek eğitimini sürdürdüğünü, sonraki yıllarda Üsküdar'da tek başına kiraladığı bir evde kaldığını, herhangi bir özel yurtta ya da FETÖ/PDY'ye ait yurt ve evlerde kalmadığını, sohbet toplantılarına katılmadığını, örgüt ile iltisaklı gazete ve dergi aboneliğinin olmadığını, maaş hesabı dışında banka ve finans kuruluşlarına para transferi yapmadığını, mezun olduktan sonra o tarihlerde meslek sınavlarına hazırlık için dershane olmadığından herhangi bir dershaneye gitmediğini ve eğitim programına katılmadığını, hâkim-savcı adaylığı döneminde Albüm Hazırlama Kurulunda yer almadığını ve sınıf temsilciliği yapmadığını, 2002-2004 yılları arasında Pazarcık Cumhuriyet savcısı, 2004-2008 yılları arasında Kaman Cumhuriyet savcısı, 2008-2011 yılları arasında Şebinkarahisar Cumhuriyet başsavcısı, 2011-2014 yılları arasında İnebolu Cumhuriyet başsavcısı ve 2014 yılından sonra ise İstanbul Cumhuriyet savcısı olarak görev yaptığını, herhangi bir yurt dışı eğitimine veya mesleki ziyaret programına katılmadığını, FETÖ/PDY ile irtibatlı yurt ve benzeri kurumlara bağış yapmadığını, 2010 yılında yapılan HSYK üyesi seçimleri sırasında Şebinkarahisar Cumhuriyet başsavcısı olarak görev yaptığını, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı İ.K. ile birlikte oyunu kullandıktan sonra sonucu merak edip beklediklerini ancak müşahitlik yapmadığını, 2014 yılı HSYK üyesi seçimleri sırasında İstanbul'da olduğunu ve oy kullandıktan kısa bir süre sonra sandıkların kapandığını, merak edip birkaç sandığa baktığını ancak sayımlar uzun süreceği için fazla beklemediğini, müşahitlik ya da kamera çekimi yapmadığını, özel yetkili mahkeme veya savcılıklarda görev almadığını, 15 Temmuz 2016 tarihinde akşam nöbetçi olması nedeniyle eşiyle adliyede bulunduklarını, saat 23.00 sıralarında evlerine gittiklerinde televizyondan darbe girişimini öğrendiğini, darbe teşebbüsü sonrası için kesinlikle kendisine herhangi bir görev teklif edilmediğini, bu soruşturmayla ilişkilendirilme sebebinin 2011 yılında Şebinkarahisar'dan İnebolu'ya atanması üzerine 2010 yılında HSYK üyeleriyle görüşmesi ve son HSYK üyesi seçim sürecinde odasına gelen Yargıda Birlik Platformu (YBP) üyesi meslektaşlarına açıkça platforma oy vermeyeceğini söylemesi, bindiği serviste özel yetkili hâkim ve savcıların bulunması dolayısıyla onlarla yolculuk etmiş olmasından kaynaklanmış olabileceğini, örgütle herhangi bir ilgisi olmadığını ve suçlamaları kabul etmediğini ifade etmiştir.

13. Başsavcılık 19/7/2016 tarihinde, başvurucuyu terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanması istemiyle İstanbul Sulh Ceza Hâkimliğine sevk etmiştir.

14. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte başvurucunun sorgusunu yapmıştır. Başvurucu sorgudaki savunmasında Savcılıktaki ifadesine benzer beyanlarda bulunmuş ve suçlamaları kabul etmemiştir.

15. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliği 19/7/2016 tarihinde, başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan tutuklanmasına karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...Soruşturma dosyası kapsamında toplanan deliller, şüphelilerin ifade ve savunmaları olaya ve şüphelilerin yakalanmasına ilişkin kolluk görevlilerince düzenlenmiş olan tutanak içerikleri ile tüm soruşturma dosyası kapsamının hep birlikte değerlendirilmesi neticesinde şüphelilerin Türk Silahlı Kuvvetlerinin hiyerarşik yapısı dışına çıkarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini ortadan kaldırmayı amaçlayan ve bu amaç doğrultusunda Devletin çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarına sızarak kamu gücünü kendi amaç ve doğrultularında kullanarak faaliyette bulunduğu kamuoyuna yansıyan birçok hazırlık soruşturması ve kamu davalarından anlaşılan FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile bağlantılı olarak hareket ettikleri değerlendirilerek HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığının 16/7/2016 tarihli ön raporunda isim, görev ve sicilleri belirtilen adli Yargı Hakim ve Cumhuriyet savcıları ile idari yargı hakimlerinin 15/7/2016 tarihinde Silahı Terör Örgütü FETÖ/PDY'nin adına faaliyet gösteren 'Yurtta Sulh Konseyi' adı altında TRT'ye el konularak sıkıyönetim ilan edildiği ve Anayasa'nın askıya alındığının ilan edilerek TCK 312 maddesinde belirtilen suçu işledikleri değerlendirilen kişiler ile birlikte fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek aynı terör örgütüne mensup olduklarına dair kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu belirtilerek Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesinin 16/7/2016 tarih ve 2016/345 sayılı karar ile Hakimler ve Savcılar Kanununun 77/1 ve 81/1 maddeleri gereğince ayrı ayrı olmak üzere ilgililerin görevlerine devamlarına, soruşturmanın selametine yargı erkinin nüfuz ve itibarına zarar vereceğine kanaat getirilerek3 ay süre ile görevden uzaklaştırılmalarına karar verildiğinin anlaşıldığı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesinin 16/7/2016 tarih ve 2016/7900 dosya no 2016/9052 sayılı kararı ile adı geçen hakim ve Cumhuriyet savcıları hakkında FETÖ/PDY adlı silahlı terör örgütü üyesi oldukları ve bu kapsamda anayasayı ihlal, yasama organına karşı suç, hükumete karşı suç, Türkiye Cumhuriyetine silahlı isyan ve silahlı örgüt suçlarının işledikleri iddiasından dolayı durumun soruşturmayı gerektirdiğinden bahisle Hakimler ve Savcılar Kanununun 82. maddesi. Uyarınca soruşturma izni verilmesi hususunda Kurul Başkanına Teklifte bulunulmasına karar verildiği ve HSYK Başkanı tarafından 16/7/2016 tarihinde soruşturma izni verilmesi yönündeki teklife olur verildiğinin görüldüğü, bu itibarla şüpheliler hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Anayasal Düzene Karşı işlenen suçlar soruşturma bürosunca soruşturma başlatıldığı ve İstanbul adliyesi ve mülhakatı olan Gaziosmanpaşa Adliyesinde görevli hakim ve Cumhuriyet savcıları hakkında soruşturma yürütülmek üzere işlemlerin başlatıldığı görülmüştür.

Şüphelilerin HSYK Dairelerinin ve HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığının yapmış olduğu inceleme, değerlendirmeleri sonucunda FETÖ/PDY isimli silahlı terör örgütünün üyesi oldukları yönünde kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut deliller bulunduğu değerlendirilmiş olup;

1-Şüpheliler ...[diğerleri] ve Ümit Özkan'ın üzerine atılı silahlı terör örgütü üyesi olma suçunun yasada öngörülen ceza miktarı, işlediği iddia edilen suçun önemli ve ciddi sayılan katalog suçlardan olması nedeniyle tutuklama nedeninin 'Kanun gereğince ' var sayıldığı, Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatları ve 5271 sayılı CMK'nın 100 ve devam eden maddeleri uyarınca şüphelilerin tutuklanmasına engel bir halinin (tutuklama yasağı ve yargılama engeli bulunmaması hali gibi) bulunmadığı, almaları muhtemel ceza göz önüne alındığında kaçma şüphesinin bulunduğu, nitekim FETÖ/PDY silahlı terör örgüt mensuplarının fırsat bulduklarında yasal ve gayri yasal yollarla yurt dışına kaçtıklarının daha önceden yapılan soruşturma dosyası içeriklerinden anlaşıldığı görülmüştür.

Soruşturmanın henüz tamamlanmaması nedeniyle şüphelilerin delilleri yok etme, gizleme ve tanıklar üzerindebaskı oluşturma şüphesinin bulunduğu, işin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik önlemi değerlendirildiğinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 13. maddesinde ifade olunan, ölçülülük ilkesi uyarınca daha hafif koruma önlemi olan adli kontrol tedbiri uygulamasının bu aşamada soruşturmaya konu suç ve bu şüpheli açısından yetersiz kalacağı ve amaca hizmet etmeyeceği kanaatine varılarak şüpheliler ve müdafilerinin serbest bırakılma istemlerinin reddi ile şüphelilerin üzerine atılı olan FETÖY/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 5271 sayılı CMK'nın 100. Ve devamı maddeleri uyarınca ... tutuklanmalarına ... Karar verildi."

16. Başvurucunun tutuklama kararına 25/7/2016 tarihinde yaptığı itiraz İstanbul 10. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından 26/7/2016 tarihinde benzer gerekçelerle kesin olarak reddedilmiştir.

17. Sonraki süreçte ilgili Sulh Ceza Hâkimliklerince başvurucunun tutukluk durumu değerlendirilmiş ve itirazları karara bağlanmıştır.

18. Başvurucu söz konusu kararların kendisine tebliğ edilmediğini bildirmiştir.

19. Başvurucu 2017/78 sayılı bireysel başvuru yönünden 7/11/2016 tarihinde, 2017/14197 sayılı bireysel başvuru yönünden ise 3/1/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

20. Başsavcılık 13/6/2017 tarihli iddianame ile başvurucunun terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle aynı yer ağır ceza mahkemesinde kamu davası açmıştır.

21. İddianamede öncelikle FETÖ/PDY'nin yapılanmasına ve faaliyetlerine ilişkin açıklamalar yapılmış, sonrasında başvurucuya yönelik suçlama ve delillere yer verilmiştir. Başsavcılık, başvurucunun FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer almak suretiyle üzerine atılı suçu işlediğini iddia etmiştir. İddianamede, suçlamaya esas alınan olgular özetle şöyledir:

i. HSYK'nın başvurucuyu meslekten çıkardığı ve buna ilişkin kararın kesinleştiği belirtilmiştir.

ii. HSYK tarafından meslekten çıkarılmasına karar verilen ve hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma açılan eski HSYK 2. Daire üyesi T.G.nin başvurucunun 11/6/2014 tarihli kararname ile İnebolu Cumhuriyet başsavcılığından İstanbul Cumhuriyet savcılığına atanmasına ilişkin karara -mevcut görev yerinde kalması gerektiği yönünde- örgütsel dayanışma gereği muhalif kaldığı (muhalefet şerhinin bulunduğu) ileri sürülmüştür.

iii. Hakkında FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan soruşturma açılan ve HSYK tarafından meslekten çıkarılmasına karar verilen HSYK Müfettişi H.H.G.nin İnebolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2014 yılı denetiminde başvurucuya yüksek (85) not takdir ettiği belirtilerek söz konusu notun objektif kriterlerden ve yerleşik uygulamalardan uzak, örgütsel amaç ve politikalar doğrultusunda başvurucunun parlatılmasını, hakkındaki olumsuz düşüncelerin bertaraf edilmesini ve gelecekte önemli görevlere getirilmesini sağlama amacına yönelik olduğu ve örgütsel dayanışmanın bir göstergesi olduğu ileri sürülmüştür.

iv. Soruşturma dosyası içinde bulunan HSYK Teftiş Kurulu Başkanlığı Başmüfettişliğinin 26/4/2017 tarihli inceleme tutanağından bahsedilerek Yargıçlar ve Savcılar Birliğine (YARSAV) 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yoğun bir üye kaydının olduğu, en yoğun üye kaydının 2010 yılında gerçekleştiği hatta 2010 yılında üye olanların sayısının son on yıl boyunca Derneğe üye olan hâkim ve Cumhuriyet savcılarının sayısının hemen hemen yarısına denk geldiği ve son on yıl içinde YARSAV'a üye olanların büyük bir çoğunluğunun FETÖ/PDY ile irtibat ve iltisakları nedeniyle meslekten çıkarılmalarına karar verilen kişiler olduğu -ifadelerde bahsedildiği üzere- FETÖ/PDY ile irtibatlı ve iltisaklı hâkim ve Cumhuriyet savcılarının örgüt yönetiminden aldıkları talimat doğrultusunda YARSAV'ı ele geçirebilmek için söz konusu Derneğe üye olduklarının değerlendirildiği, başvurucunun da bu kapsamda FETÖ/PDY lideri Fetullah Gülen'in şifreli şekilde gönderdiği ''YARSAV'a sızılarak ele geçirilmesi'' talimatı doğrultusunda 29/8/2007 tarihinde YARSAV'a üye olduğu iddia edilmiştir.

v. Başvurucunun tutuklandıktan sonra tutukluluğunun infazı için 19/7/2016 tarihinde Silivri 6 No.lu L Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna kabulü yapılırken üzerinde birer adet 100 ve 1 Amerikan doları banknot bulunduğu, söz konusu paralardan özellikle 1 Amerikan dolarının terör örgütü lideri tarafından dağıtılmak üzere üyelerine iletilen ve örgüt mensubunun bu sıfatını ortaya koymaya yönelik olarak örgüt ile devamlılık ve süreklilik arz edecek şekilde organik bağ kurduğuna işaret eden delillerden biri olduğu yönünde tespitler bulunduğu belirtilerek başvurucunun da söz konusu 1 Amerikan dolarını bu maksatla sakladığı ileri sürülmüştür.

vi. FETÖ/PDY tarafından hâkimlik ve savcılık sınavlarına girmeleri konusunda mensuplarına telkinlerde bulunulduğu ve bu sınavlara hazırlanmaları için hukuk fakültesi mezunları arasında çalışma evleri oluşturulduğu belirtilerek bu bağlamda Akşehir Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 8/11/2016 tarihinde FETÖ/PDY ile bağlantılı suçlardan hakkında soruşturma yürütülen ve şüpheli sıfatı ile ifadesi alınan K.Y.nin "Ş.D.nin fakülteden arkadaşları olan M.E. ve M.Ç. ile birlikte hâkim-savcı adaylığı sınavına özel bir evde hazırlandığı ve kendisi ile birlikte Ümit Özkan'ın da bu sınavı kazandığı, bu yapıdan olan şahısların Kadıköy, Bakırköy ve Sultanahmet Adliyelerinde kümeleştikleri, Ümit Özkan'ın da İstanbul Adliyesinde staj yaptığını bildiği" yönünde anlatımları olduğu belirtilmiştir.

vii. Tanık M.T.nin ifadesine değinilmiştir. Tanığın dosya kapsamında yer alan 1/8/2016 tarihinde İnebolu Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği ifadesinde özetle "İnebolu Kapalı M Tipi Ceza İnfaz Kurumunda psikolog olarak çalıştığını, 2015 yılında kendisi ve bazı kurum çalışanları hakkında disiplin soruşturması başlatıldığını ve Ümit Özkan'ın kendisi hakkında disiplin cezası verdiğini, hakkında FETÖden işlem yapıldığını duyunca ve savunmalarının Yüksek Disiplin Kurulunda Okunmadan cezanın onaylanması sebebiyle verilen bu disiplin cezasının da örgüt tarafından takdir edildiğini düşündüğü" şeklinde beyanda bulunduğu belirtilmiştir.

viii. FETÖ/ PDY'nin Türkiye Cumhuriyeti devletinin tüm anayasal kurumlarını ele geçirmek olan nihai hedefine ulaşabilmek için örgüte engel olacaklarını düşündükleri kişileri bir şekilde sistem dışına çıkarmak suretiyle örgüt mensuplarını önemli gördükleri konuma getirdiği, bu bağlamda başvurucunun da unvanlı görev olan Şebinkarahisar Cumhuriyet başsavcılığı ve İnebolu Cumhuriyet başsavcılığı görevlerine getirildiği iddia edilmiştir.

ix. Aynı soruşturma dosyasında şüpheli olan ve hakkında FETÖ/PDY'ye üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açılan başvurucunun eşi hâkim A.Ö. ile ilgili tespitlerin de başvurucu yönünden dikkate alınması gerektiği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun eşi ile ilgili olarak HSYK tarafından meslekten çıkarıldığı, HSYK müfettişi tarafından hakkında yüksek (80) not takdir edildiği, 28/8/2007 tarihinde YARSAV'a üye olduğu ve 11/6/2014 tarihli kararname ile İnebolu hâkimliğinden İstanbul hâkimliğine atanmasına ilişkin karara eski HSYK 2. Daire üyesi T.G.nin muhalif kaldığı tespitlerine yer verilmiştir.

22. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 20/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve Mahkemenin E.2017/82 sayılı dosyası üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

23. Mahkeme 9/8/2017 tarihinde yaptığı ilk duruşmada başvurucunun savunmasını almıştır. Mahkeme duruşma sonunda başvurucunun tutukluluk hâlinin devamına karar vermiştir. Başvurucunun savunmasının ilgili kısmı şöyledir:

"... HSYK açığa alma ve ihraç kararları benimle ilgili somut bir ifade içermemektedir, hakkımda tutuklama kararı verildiğinde henüz açığa alma kararı da yazılmamıştı, [T.G.] ile hiçbir samimiyetim yoktur, muhalefet şerhi kendisini bağlar, FETÖ'den işlem gören [İ.O.] muhalefet etmemiştir, müfettiş [H.H.G.] mahkum olmuş biri değildir, onun dışında 3 ayrı müfettiş daha benimle ilgili nota imza koymuştur, diğer notlarım da bir kıyaslama yapılmamıştır, başka müfettişlerce de teftiş edildim, gerekirse onların görüşleri sorulabilir ve önceki teftiş notlarım incelenebilir, YARSAV üyeliğim talimat üzerine olmuş değildir, o tarihteki tek meslek kuruluşu oydu, özel bir amaçla üye olmuş değilim, iddianamede dile getirilen 1 Dolar yazılı beyanlarımda daha önce dile getirdiğim gibi bir turiste tramvaya binmesi için bastığım İstanbul Kart karşılığı verilmiş bir paradır, zaten cezaevinde TL'ye çevrildi, buna da ben itiraz etmedim, [K.Y.]nin beyanları soyut dayanaktan yoksun beyanlardır ve 20 yıl öncesine dayalı tahmin sonucu bana göre yanlış hatırlama sonucu beyanlardır, kaldı ki mesleğe geri kabul için bu ifadeleri verdiği ve bu şekilde çok isim vermeye çalıştığı ortadadır, [M.Y.]ni itirafçıların mesleğe geri alınacağı yönünde beyanları üzerine yaptığını düşünüyorum, Başsavcılığımı da 2010 öncesi HSYK döneminde bileğimin hakkı ile aldım, FETÖ ile hiçbir irtibatı yoktur, 15 Temmuz günü darbecileri hain olarak niteledim, dijitalleri ... [incelediğinizde] bunu siz de göreceksiniz ..."

24. Mahkeme 8/12/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun tahliyesine ve hakkında yurt dışına çıkamama şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.

25. Mahkeme kovuşturma aşamasında bir kısım tanığı dinlemiştir. Bu bağlamda;

- Tanık K.Y.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...Ümit Özkan ile ... İstanbul'da birlikte staj yaptığmız için tanışıklığım vardır. İstanbul Aksaray civarında FETÖ yapısına bağlı olduğu izlenimi oluşan bekar evinde kalıyordu. Yanında başka stajer hakimler de kalıyordu. Ben de bir kez evine misafir olmuştum. Ancak herhangi bir sohbet ve benzeri birşey gerçekleşmemişti. Sonrasında Ümit Özkan'ın da başsavcılık görevi olup idarecilik kimliği de bulunduğundan kendisi ile ara ara görüşmüşlüğüm olmuştur. İki üç kez görüşmüşümdür. Reyhanlı'daki görevim sebebi ile dönemin Hatay komisyon başkanı [T.H.] ile birlikte görev yapıp arkadaş olduklarından Ümit Özkan'dan da geçirdiğim asılsız soruşturma sebebi ile yardım istemiştim. Kendisi de ilgileneceğini söylemişti. FETÖ yapısı ile ilgili ilişkisini nasıl sürdürdüğünü ve hangi tarihe kadar sürdürdüğünü bilmiyorum."

- Tanık M.T.nin ifadesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra kurumlarımız genelinde yapılan soruşturmalar nedeniyle bir gün başsavcılıktan ... bilgi alınmak üzere çağrıldık. Bildiğimiz veya şahit olduğumuz FETÖ ile bağlantılı veya iltisaklı olayları anlatmamızı istediler. Ben de bunun üzerine 2013-2014 yıllarında disiplin soruşturması geçirmeme sebep olan olayı anlatmıştım. Olay şöyle gelişmişti; ben, ceza infaz kurumunda çalışan saymanımız ve yine ceza infaz kurumunda çalışan öğretmenimiz ceza infaz kurumuna girişte infaz koruma memurları tarafından üstlerimizin elle aranmak istenilmesi üzerine mevzuatta böyle bir hüküm bulunmaması sebebiyle bu uygulamaya karşı çıkmak istemiştik. Zira bu uygulama bize yazılı olarak bildirilmedi. Sözlü olarak infaz koruma memurları aracılığıyla söylendi. İnfaz koruma memurları ile yaptığımız görüşmede ceza evi müdürünün bu konuda sözlü emri bulunduğu belirtildi. Bunun üzerine biz bu emrin tarafımıza yazılı olarak verilmesini talep ettik. Daha sonra bu emir bize yazılı olarak verildi. Biz de bu yazılı emir üzerine talimatta belirtildiği şekilde infaz koruma memurlarının üzerimizi elle aramasına müsade ederek ceza infaz kurumuna giriş yapmaya devam ettik. Ancak yine de bizim hakkımızda talimatlara uyulmadığı gerekçesiyle disiplin soruşturması başlatıldı. Yapılan soruşturma neticesinde aynı olaya ilişkin olarak kurum saymanımız ceza almadı ben ve kurum öğretmeni ise farklı farklı disiplin cezaları aldık ve bu disiplin soruşturma sonuçlarını dönemin başsavcısı olan sanık Ümit Özkan onaylamıştı. Ben hakkımdaki cezaya yüksek disiplin kuruluna itiraz ettim. Ancak itirazım reddedildi. Bunun üzerine Kastamonu İdare Mahkemesine dava açtım. Ancak orada da her ne kadar davayı 30 günlük sürede açmış isem de ... [davanın] süreden red[dine] kararı verildi. Daha sonrasında ise bize bu talimatı veren ceza infaz ...[kurumu] müdürü tayinle ayrıldı. Yerine gelen yeni müdürümüz ise bu talimatı tamamen kaldırdı ve üstlerimiz elle aranmaksızın ceza infaz kurumuna giriş sağladık. Ben yaşanan bu gelişmeler nedeniyle o dönemde bize verilen disiplin cezasının hukuken uygun olmadığını düşündüğüm için bu olayı savcılıkta belirtmiştim. Bu olay haricinde iddianamede geçen sanıkların terör örgütü üyeliği hakkında benim başkaca bir bilgim yoktur."

26. Mahkeme 8/12/2017 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun tahliyesine ve hakkında yurt dışına çıkamama şeklinde adli kontrol tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.

27. Mahkeme 6/7/2018 tarihinde yaptığı duruşmada başvurucunun beraatine karar vermiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... HSK kararları incelendiğinde; Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 2. Dairesi' nin 16.07.2016 tarih ve 2016/4 tedbir ve 2016/345 sayılı kararı ile 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nun 77/1 ve 81/1. maddeleri gereğince sanığın görevinden uzaklaştırılmasına karar verildiği ve genel kurulun 24.08.2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile meslekten çıkarılmasına karar verildiği, yine genel kurulun 29.11.2016 tarih ve 2016/434 sayılı kararı ile de yeniden inceleme talebinin reddine karar verildiği sabittir. İddianamede delil olarak gösterilen bu kararlar incelendiğinde hakim ve Cumhuriyet savcısı olarak görev yapmış sanıkların FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olduklarının belirtildiği yazmaktadır. Her ne kadar HSK tarafından yapılan bu tespit ile sanıkların meslekten ihracına karar verilmişse de ceza yargılaması anlamında bu kararın bağlayıcı olmadığı muhakkaktır. Tek başına bu tespitin hükme esas alınıp cezalandırmaya yetecek bir delil olarak kabul edilmesi düşünülemez. İdari anlamda sonuç doğurabilecek bu tür kararların mahkememizce hükme esas alınabilmesi için başkaca delillerle desteklenmesi zaruridir. Bu nedenle mahkememizce sanıkların lehine ve aleyhine değerlendirilebilecek başkaca deliller de araştırılmıştır.

FETÖ/PDY silahlı terör örgütü bir kısım üyelerinin gizliliğin sağlanması amacıyla aralarındaki irtibatı bylock isimli bir program üzerinden sağladıkları sabittir. Sanıkların bu programı kullanmadıkları dosyada mevcut 03.02.2017 tarihli tutanaklarda belirtilmiştir. Ele geçirilen dijital materyaller üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak gerek bylock gerek atılı suça delil oluşturabilecek veriler yönünden inceleme yapılmıştır. Yapılan bu inceleme neticesinde hazırlanan teknik bilirkişi raporunda sanık Ümit Özkan'ın cep telefonunda yine bir kısım örgüt mensuplarınca irtibatın gizli yapılması amacıyla kullanıldığı bilinen 'kakaotalk' isimli programın log kayıtlarına rastlandığı belirlenmiştir. Mahkememizce aldırılan ek raporda ise bu programa ait log kaydının bulunduğu dosyanın library isimli veri tabanı dosyası olmaması sebebiyle uygulamaya ait kurulum tarihi, silinme bilgisi, kullanım günlüğü bilgilerine ulaşmanın mümkün olmadığı, uygulamanın cep telefonu içeriğine kesin ve net olarak kurulup kurulmadığının tespitinin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Sanık tarafından da söz konusu programın kendisi tarafından yüklenip kullanılmadığı savunulmuştur. Gelen ek bilirkişi raporu doğrultusunda söz konusu programın sanığın cep telefonuna kesin olarak kurulup kullanıldığının tespitinin mümkün olmadığı yönündeki sonuç doğrultusunda mahkememizce bu husus sanık lehine şüphe olarak değerlendirilmiştir. Belirtilen husus haricinde dijital materyallerde atılı suç ile ilgili başkaca bir suç unsuruna rastlanmamıştır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde mahkememizce sanığın bylock isimli bu programı kullanmadığı kabul edilmiş, kakaotalk isimli program açısından ise şüphe nedeniyle sanık Ümit lehine değerlendirme yapılmıştır ...

Tanık [M.T.]'nin sanık Ümit Özkan ile ilgili beyanları almış olduğu disiplin cezası doğrultusundadır. Tanık her ne kadar kendisine sanık tarafından verilen/onaylanan disiplin cezasının örgütün kararı doğrultusunda olduğunu düşündüğünü beyan etmiş ise de bu düşünceyi doğrulayabilecek herhangi bir veri sunamamıştır. Tanığın bu hususta düşüncenin ötesine geçemeyen beyanları sanık aleyhine düşünülmemiş ve hükme esas alınmamıştır.

Tanık [K.Y.] sanık Ümit Özkan'ı 1998 yılı sonrası yapıya ait bir yurtta gördüğünü, bu yurtta gördükten sonra sanığın sınavı kazandığını, bu yapıya dahil olanların adliye stajlarında kümeleştiğini, sanığın da Sultan Ahmet Adliyesi'nde bu kümeleşmenin içinde olduğunu, sanık Ümit'in adliyeye yakın cemaat evi izlenimi veren bekar evinde kaldığını kendisinin de bu eve misafir olarak gittiğini ancak evde yapılan bir sohbet toplantısı görmediğini beyan etmiştir. [K.Y.]'nin tüm beyanları bir arada değerlendirildiğinde sanık Ümit Özkan'ın örgüt evinde kalıp toplantılarına katıldığına dair herhangi bir somut bilgisi olmadığı, beyanlarının izlenim ve kanaatin ötesine geçmediği, bu izlenim ve kanaati doğrulayan başkaca bir husus anlatılmadığı kanaatine varılmıştır ... Tüm bu hususlar ışığında tanık [K.Y.]'nin sanıklarla ilgili beyanları sanıklar aleyhine düşünülmemiş ve hükme esas alınmamıştır.

Dosyaya yansımış delillerden sanıkların 2014 yılındaki denetlemeden yüksek not almaları, atama kararlarındaki muhalefet şerhi ve sanık Ümit'in cezaevinde Türk Lirası'na çevrilen 1 dolarını bir arada değerlendirmek gerekmiştir. Sanıkların görevlerini yaparken 2014 yılında denetlendikleri ve denetleme sonucu kendilerine 80 ve 85 gibi yüksek notlar verildiği tartışmasızdır. Dosyada mevcut bu hususa ilişkin yazılar incelendiğinde denetleme yapan müfettişlerden birinin de FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olduğu kanaatiyle meslekten ihraç edilen [H.H.G.] olduğu görülmektedir. Bir diğer husus ise sanıkların İnebolu'dan İstanbul'a atanmalarına dair kararnamede yine FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı olduğu kanaatiyle meslekten ihraç edilen [T.G.]'nin muhalefet şerhi olduğu görülmektedir. Bir diğer delil ise sanık Ümit Özkan'ın cezaevinde Türk Lirası'na çevrilen 1 dolarıdır. Bir dolar bir kısım örgüt üyeleri tarafından 'bereket' ve 'hatıra' olduğuna inanılarak bulundurulan ve silahlı terör örgütü lideri tarafından dağıtılmak üzere üyelerine iletilen ve örgüt mensubunun bu sıfatını ortaya koymaya yönelik örgüt ile organik bağ kurmalarının nişanesi olarak kabul edilmektedir.

Sanıklar yaptıkları savunmalarında yüksek not takdirinin hakedilerek alındığını, muhalefet şerhinden haberleri olmadığını beyan etmişlerdir. Sanık Ümit ayrıca bir doları bir turist için kullanmış olduğu İstanbul kart ücreti olarak turist tarafından kendisine bir dolar verildiğini beyan etmiştir. Her üç delilin hükme esas alınabilmesi için başka delillerle desteklenmesi gerekmektedir. Başkaca bir delille desteklenmemesi halinde verilen yüksek notun, konulan muhalefet şerhinin tamamen sanıkların örgüt üyesi olmalarından kaynaklandığının, bulunan bir dolara ilişkin ise sanık Ümit'in kastının organik bağın nişanesi olarak saklamak olduğunun hiç bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde ispat edilmesi gerekmektedir. Somut olayımızda ise bu ispata yarayacak dosyaya yansımış her türlü şüpheden uzak, kesin, inandırıcı ve hükme esas alınabilecek deliller olmadığı kanaatine varılmıştır.

Yine iddianamede sanık Ümit Özkan'ın, Şebinkarahisar ve İnebolu Cumhuriyet Başsavcılığı yaparak ünvanlı görevlerde bulunmasının örgüt üyesi olmasından kaynaklanmış olabileceği yönünde herhangi bir delile ulaşılamamıştır.

Dosyada mevcut HSK Teftiş Kurulu Başkanlığı Başmüfettişliği’nin 26/4/2017 tarihve (37007) 2016/282-283-04/26-1 sayılı inceleme tutanağında; YARSAV Derneği’ne 2007, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yoğun bir üye kaydının olduğu, en yoğun üye kaydının 2010 yılında gerçekleştiği, hatta 2010 yılında gerçekleştirilen üyeliklerin son 10 yıl boyunca derneğe üye olan hakim ve Cumhuriyet savcılarının hemen hemen yarısına tekabül ettiği, 10 yıl içerisinde YARSAV Derneğine üye olanların büyük bir çoğunluğunun FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibat ve iltisakları nedeniyle meslekten çıkarılmalarına karar verildiği, ifadelerde bahsedildiği üzere FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile irtibatlı ve iltisaklı hakim ve Cumhuriyet savcılarının örgüt yönetiminden aldıkları talimat doğrultusunda YARSAV Derneğini ele geçirebilmek için mezkur derneğe üye kaydı yaptırdıklarının değerlendirildiği şeklinde tespitler yapılmıştır. Dosyada mevcut belgelerde de görüleceği ve sanıkların da kabulü olduğu üzere sanıklar meslekte bulundukları 2007 yılında söz konusu derneğin üyesi olmuşlardır. Sadece Yarsav'a üye olunması delili tek başına değerlendirilerek ceza verilmesinde hükme esas olabilecek kesinlikte bir delil değildir. Bu üyeliğin nedeninin yukarıda anlatıldığı üzere derneği ele geçirme iradesiyle hareket eden örgütün amacının gerçekleşmesi için yapıldığının da belirlenmesi gerekmektedir. Ancak her iki sanığın da örgütün bu isteği doğrultusunda hareket edip derneğin ele geçirilmesine dönük üyelik yaptırdıklarına dair dosyaya yansımış başkaca bir delil bulunmamaktadır. Bu nedenle sanıkların Yarsav'a üyelik kayıtları hükme esas teşkil edebilecek şekilde sanıklar aleyhine değerlendirilmemiştir....

Sanıklarla ilgili toplanan ve mahkememizce kabul edilen tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde sanıkların yukarıda izah edilen eylem çeşitliliği ve sürekliliği de sergileyerek örgütle bağ kurarak hiyerarşisine dahil oldukları yönünde mahkumiyetlerine yeter delil bulunmadığından sanıkların 5271 sayılı CMK'nun 223/2-e maddesi gereğince beraatına karar ... [verilmiştir.]''

28. Başsavcılık ve başvurucu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuşlar, istinaf incelemesini yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 14/1/2020 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiştir.

29. Dava, bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla temyiz incelemesinde derdesttir.

IV. İLGİLİ HUKUK

30. İlgili hukuk için bkz. Mustafa Özterzi [GK], B. No: 2016/14597, 31/10/2019, §§ 33-48.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Mahkemenin 4/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gözaltının Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

32. Başvurucu, somut ve inandırıcı bir delil olmadığı ve suçüstü hâli bulunmadığı hâlde hukuka aykırı olarak gözaltına alındığını belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Bakanlık görüşünde, başvurucunun bu bölümdeki iddialarına ilişkin bir açıklamaya yer verilmemiştir.

34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.

2. Değerlendirme

35. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrasının son cümlesi şöyledir:

"Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir."

37. Anılan Anayasa ve Kanun hükümlerine göre bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, iddia edilen hak ihlallerinin derece mahkemelerince düzeltilmemesi hâlinde başvurulabilecek ikincil nitelikte bir hak arama yoludur (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17).

38. Anayasa Mahkemesi, kanunda öngörülen gözaltı süresinin aşıldığı veya yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl davanın sonuçlanmadığı durumlarda dahi -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen tazminat davasının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150; İbrahim Sönmez ve Nazmiye Kaya, B. No: 2013/3193, 15/10/2015, §§ 34-47; Gülser Yıldırım (2) [GK], B. No: 2016/40170, 16/11/2017, §§ 92-100).

39. Buna göre 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu ve bu olağan başvuru yolu tüketilmeden yapılan bireysel başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincillik niteliği ile bağdaşmadığı sonucuna varılmıştır.

40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Tutuklamanın Hukuki Olmadığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

41. Başvurucu; somut bir delil olmaksızın, gerekçesiz bir kararla tutuklanmasına karar verildiğini, tutuklama kararında tutuklama nedenlerinin somut gerekçelerle açıklanmadığını, kaçma şüphesinin olmadığını, hâkimlerle ilgili öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını, tüm bu nedenlerle tutuklanmasının hukuka aykırı olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca soruşturma sürecinde ifadesi alınırken aile ve özel hayatına dair sorular sorulması, düşünce ve kanaatlerinin sorgulanması nedeniyle özel hayata ve aile hayatına saygı hakkı ile düşünce ve ifade hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

42. Bakanlık görüşünde, tutuklama kararında kuvvetli suç şüphesinin ortaya konulduğu ileri sürülerek tutuklama kararının verildiği andaki genel koşullar ve somut olayın özel koşulları ile İstanbul Sulh Ceza Hâkimlikleri tarafından verilen kararların içeriği birlikte değerlendirildiğinde başvurucu yönünden kaçma ve delilleri etkileme tehlikesine yönelen tutuklama nedenlerinin olgusal temellerinin olmadığının söylenemeyeceği belirtilmiştir.

43. Bakanlık görüşünde ayrıca soruşturma konusu suç için öngörülen yaptırımın ağırlığı, işin niteliği ve önemi de gözönünde tutulduğunda başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin ölçülü olduğu ve adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağı sonucuna varılmasının keyfî olduğunun savunulamayacağı ileri sürülmüştür. Bakanlık görüşünde, bu hususlar dikkate alınarak başvurucunun tutuklanmasında herhangi bir keyfiyetin bulunmadığı hususuna vurgu yapılmış ve tutuklamanın hukuki olmadığına dair şikâyetin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilmez bulunması gerektiği ifade edilmiştir.

44. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı başvuru formundakine benzer beyanlarda bulunmuştur.

2. Değerlendirme

45. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

46. Anayasa'nın "Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler dışında, kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz."

47. Anayasa'nın "Kişi hürriyeti ve güvenliği" kenar başlıklı 19. maddesinin birinci fıkrası ile üçüncü fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.

...

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hâkim kararıyla tutuklanabilir."

48. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin özü, tutukluluğun hukuki olmadığına ilişkindir. Dolayısıyla başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmesi gerekir.

a. Uygulanabilirlik Yönünden

49. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191). Soruşturma mercilerince başvurucuya yöneltilen ve tutuklama tedbirine konu olan suçlama, başvurucunun darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin üyesi olduğu iddiasıdır. Anayasa Mahkemesi, anılan suçlamanın olağanüstü hâl ilanını gerekli kılan olaylarla ilgili olduğunu değerlendirmiştir (Selçuk Özdemir [GK], B. No: 2016/49158, 26/7/2017, § 57).

50. Başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında yapılacaktır. Bu inceleme sırasında öncelikle başvurucunun tutuklanmasının başta Anayasa'nın 13. ve 19. maddeleri olmak üzere diğer maddelerinde yer alan güvencelere aykırı olup olmadığı tespit edilecek, aykırılık saptanması hâlinde ise Anayasa'nın 15. maddesindeki ölçütlerin bu aykırılığı meşru kılıp kılmadığı değerlendirilecektir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 193-195, 242).

b. Kabul Edilebilirlik Yönünden

51. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

c. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

52. Genel ilkeler için bkz. Mustafa Özterzi, §§ 85-90; Zafer Özer, B. No: 2016/65239, 9/1/2020, §§ 38-45.

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

53. Somut olayda öncelikle başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

54. Başvurucu, darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanma olduğu belirtilen FETÖ/PDY'nin mensubu olduğu iddiasıyla yürütülen soruşturma kapsamında silahlı terör örgütü üyesi olma suçlamasıyla 5271 sayılı Kanun'un 100. maddesi uyarınca tutuklanmıştır.

55. Diğer taraftan başvurucu 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kanunu'nda -hâkimlerle ilgili- öngörülen usule ilişkin güvencelerin hiçbirine riayet edilmeksizin yetkili ve görevli olmayan mahkemece tutuklandığını iddia etmektedir.

56. Anayasa Mahkemesi, Yıldırım Turan ([GK], B. No: 2017/10536, 4/6/2020) kararında ilgili kanunlar çerçevesinde konuyu etraflıca değerlendirmiş ve Yargıtay içtihatlarına da değinerek terör örgütüne üye olma suçunun kişisel bir suç olduğunu, Yüksek Mahkeme üyelerinden farklı olarak hâkim ve Cumhuriyet savcıları yönünden ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâli bulunmasa da kişisel suçlarına ilişkin olarak soruşturma yürütülmesi için izin şartı bulunmadığını belirterek Vergi Mahkemesi üyesi (hâkim) olan başvurucunun tutuklanmasının kanuni dayanağının bulunduğu sonucuna varmıştır (ayrıntı için bkz. Yıldırım Turan, §§ 102-147).

57. Somut olayda anılan karardan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir. Dolayısıyla somut olayın koşullarında başvurucunun kanuna aykırı olarak tutuklandığı iddiası yerinde değildir. Bu itibarla başvurucu hakkında uygulanan tutuklama tedbirinin kanuni dayanağı bulunmaktadır.

58. Kanuni dayanağı bulunduğu anlaşılan tutuklama tedbirinin meşru bir amacının olup olmadığı ve ölçülülüğü incelenmeden önce tutuklamanın ön koşulu olan suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekir.

59. İstanbul 9. Sulh Ceza Hâkimliğinin tutuklama kararında; 15 Temmuz 2016 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde görev yapan ve FETÖ/PDY mensubu olan bir kısım silahlı askerin Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine ve Türkiye Cumhurbaşkanı'na yönelik darbe girişiminde bulunduklarına ve HSYK tarafından başvurucunun da aralarında bulunduğu bir kısım adli yargı hâkim ve Cumhuriyet savcısının söz konusu darbe girişiminde bulunan FETÖ/PDY'nin mensubu olduklarına dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu değerlendirmesiyle görevden uzaklaştırılmalarına karar verildiğine değinildikten sonra 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin yapısına, çalışma sistemine, yargı ve kamudaki gizli örgütlenmesinden bahsedilmiştir. Bu bağlamda tutuklama kararında, HSYK'nın başvurucuyu darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY ile bağlantısı olması nedeniyle açığa alma kararına özellikle vurgu yapılarak başvurucunun da 15 Temmuz darbe teşebbüsünü gerçekleştiren FETÖ/PDY'nin üyesi olduğuna dair kuvvetli şüphelerin bulunduğu belirtilmiş ve başvurucu yönünden kuvvetli suç şüphesini oluşturan somut olguların bulunduğu sonucuna varılmıştır (bkz. § 15).

60. İddianamede ise başvurucunun HSYK tarafından meslekten çıkarıldığı, HSYK müfettişi tarafından hakkında yüksek (85) not takdir edildiği, YARSAV'a üye olduğu ve 11/6/2014 tarihli kararname ile İnebolu Cumhuriyet başsavcılığından İstanbul Cumhuriyet savcılığına atanmasına ilişkin karara eski HSYK 2. Daire üyesi T.G.nin muhalif kaldığı, başvurucu tutuklandıktan sonra tutukluluğunun infazı için ceza infaz kurumuna kabulü yapılırken üzerinde bir adet 1 Amerikan doları banknot bulunduğu, unvanlı görev olan Şebinkarahisar Cumhuriyet başsavcılığı ve İnebolu Cumhuriyet başsavcılığı görevlerine atandığı hususlarına ve bir kısım tanık beyanlarına dair tespitlere yer verilmiştir.

61. Buna göre başvurucuya yöneltilen ve tutuklamaya konu olan suçlamanın dayanaklarından birisi başvurucunun meslekten çıkarılmasıdır. Bu bağlamda Anayasa Mahkemesi daha önce verdiği birçok kararda görevden uzaklaştırma veya kamu görevinden ya da meslekten çıkarma şeklindeki idari kararların niteliğini dikkate alarak bu kararların verilmesinin karara muhatap olan kişilerin suç işlediklerine dair kuvvetli belirtinin bulunduğu anlamına gelmediği sonucuna varmıştır (Mustafa Baldır, 2016/29354, 4/4/2018 § 70; Mustafa Açay, B. No: 2016/66638, 3/7/2019, § 54; E.A., B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 57; Ali Aktaş, B. No: 2016/14178, 17/7/2019, § 53; Mustafa Özterzi, § 104; Zafer Özer, §§ 55-58). Bu itibarla başvurucu hakkındaki görevden uzaklaştırma veya meslekten çıkarma tedbirlerine ilişkin kararlarda başvurucuyla ilgili kişisel bir tespit ve değerlendirme bulunmadığından bunların -tek başına- suç işlendiğine dair kuvvetli bir belirti olarak kabulü mümkün değildir.

62. Diğer taraftan soruşturma mercilerince suçlamaya esas alınan olgular arasında başvurucunun YARSAV üyesi olmasının yer aldığı görülmektedir. Anayasa Mahkemesi Mustafa Özterzi kararında YARSAV üyeliğinin örgütsel bir faaliyet olarak değerlendirilebilmesi için -Yargıtay kararlarına da atıfta bulunarak- dernek üyeliğinin ancak terör örgütünden alınan bir talimat uyarınca gerçekleştiğinin ortaya konulması hâlinde mümkün olabileceği, aksi takdirde kuvvetli suç belirtisi olarak değerlendirilemeyeceği sonucuna varmıştır (Mustafa Özterzi, § 105). Bu bağlamda somut olay incelendiğinde 2007 yılında YARSAV'a üye olduğu anlaşılan başvurucu için bu yönde bir tespitin olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla anılan kararda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum söz konusu değildir.

63. Öte yandan soruşturma makamları, FETÖ/PDY ile bağlantılı olması nedeniyle meslekten çıkarılan HSYK müfettişi tarafından denetim sonunda yüksek not (85) verilmek suretiyle başvurucunun parlatılmak istendiğini ileri sürmüştür. Başvurucu savunmasında, FETÖ/PDY mensubu olduğu iddia olunan müfettişlerce korunduğu iddiasını kabul etmediğini ifade etmiştir. Başvurucunun örgüt üyesi olması nedeniyle müfettişler tarafından yüksek notlar verilerek korunduğuna ilişkin iddiayı destekleyen somut olgular soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamamıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. A.K., B. No: 2017/7858, 27/11/2019, § 62).

64. Soruşturma makamlarınca ileri sürülen bir diğer husus ise başvurucunun unvanlı görev olan Şebinkarahisar Cumhuriyet başsavcılığı ve İnebolu Cumhuriyet başsavcılığı görevlerine atanmasının ve 11/6/2014 tarihli kararname ile İnebolu Cumhuriyet başsavcılığından İstanbul Cumhuriyet savcılığına atanmasına ilişkin karara eski HSYK 2. Daire üyesi T.G.nin muhalif kalmasının örgütsel dayanışma içinde gerçekleşen kararlar olduğu iddiasıdır. Başvurucu savunmasında söz konusu iddiaların doğru olmadığını, müfettiş değerlendirmesinde ve başsavcı olarak atanmasında mesleki liyakatinin esas alındığını ifade etmiştir. Başvurucunun örgüt üyesi olması nedeniyle T.G. tarafından korunduğuna veya unvanlı görevlere atandığına dair soyut iddia dışında bu iddiaları destekleyen somut olgular soruşturma makamlarınca yeterince ortaya konulamamıştır. Dolasıyla anılan hususların FETÖ/PDY ile bağlantılı bir suçun işlendiğine dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi mümkün görülmemiştir.

65. Soruşturma makamları, başvurucunun ceza infaz kurumuna kabulü yapılırken üzerinde bir adet 1 Amerikan doları banknot bulunduğunu belirtilerek 1 Amerikan dolarının terör örgütü lideri tarafından dağıtılmak üzere üyelerine iletilen ve örgüt mensubunun örgüt ile bağına işaret eden delillerden biri olduğu yönünde tespitler bulunduğunu ifade ederek başvurucunun da söz konusu 1 Amerikan dolarını bu maksatla sakladığını iddia etmiştir. Başvurucu savunmasında söz konusu 1 doların İstanbul'da bir turiste tramvaya binmesi için verdiği İstanbul Kart karşılığında aldığı para olduğunu ifade etmiştir. Bu bağlamda soruşturma makamlarınca anılan iddiayı destekleyen ve başvurucunun savunmasının aksini ortaya koyacak somut bir olgu gösterilememiştir. Dolayısıyla başvurucunun üzerinden elde edildiği belirtilen 1 Amerikan dolarının tek başına başvurucu ile örgüt arasında bir bağlantı bulunduğuna dair kuvvetli belirti olarak kabul edilmesi mümkün değildir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 146).

66. Soruşturma makamlarınca ayrıca bir kısım tanığın beyanlarına değinilerek başvurucunun FETÖ/PDY ile bağlantısı olduğu iddia edilmiştir (ayrıntı için bkz. § 25). Başvurucu örgüte ait evlerde kalmadığını, tanık K.Y.nin beyanlarının yirmi yıl önceki olaylara dair yapılan soyut tahminden ibaret olduğunu belirterek tanığın beyanında geçen hususların doğru olmadığını ileri sürmüştür.

67. Anayasa Mahkemesi Selçuk Özdemir kararında ve sonrasında verdiği birçok kararda FETÖ/PDY üyesi olmakla suçlanan bazı şüphelilerin ifadelerinde hâkim olarak görev yapmakta olan başvurucunun FETÖ/PDY ile irtibatının bulunduğuna ve bu yapılanmaya mensup olduğuna yönelik somut olgular içeren anlatımlarını başvurucu yönünden suç şüphesini doğrulayan kuvvetli bir belirti olarak kabul etmiştir (Selçuk Özdemir, § 75, benzer nitelikteki tanık beyanlarının kuvvetli belirti olarak kabul edildiği diğer kararlar arasından bkz. Metin Evecen, B. No: 2017/744, 4/4/2018, §§ 47-52, Recep Uygun, B. No: 2016/76351, 12/6/2018, § 43).

68. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi yakın zamanda verdiği birçok kararda ise tanık anlatımlarının kişinin örgütsel bağlantısına veya hangi örgütsel eylemlerde bulunduğuna ya da başvurucunun örgütsel konumuna ilişkin herhangi bir vaka veya olguya dayanmaması, dolayısıyla kişisel kanaatin açıklanması niteliğinde olduğu, bu anlamda yargı makamlarının denetim yaparak söz konusu beyanları doğrulamasına ya da çürütmesine imkân vermediği gerekçesiyle kuvvetli suç belirtisi olarak kabul edilemeyeceği sonucuna varmıştır (Emre Altun, B. No: 2016/78293, 3/7/2019, § 59; Ali Ak