2018/10145

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ARİF YILDIRIM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/10145)

 

Karar Tarihi: 8/6/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Arif YILDIRIM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; yaşlılık aylığının kesilmesi ve geçmişte ödenen aylıkların borç olarak çıkarılması nedeniyle mülkiyet hakkının, yargılamanın makul süreyi aşması nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/4/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

5. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

6. Başvurucu 1949 doğumlu olup Bodrum'da ikamet etmektedir.

7. Başvurucu 20/11/2000 ve 9/1/2001 tarihli dilekçelerle Bafra Berberler ve Kuaförler Esnaf Odası (Esnaf Odası) üyesi olduğu 22/3/1985-12/12/1992 dönemindeki hizmetinin Sosyal Sigortalar Kurumuna (SSK) tabi çalışmalarıyla birleştirilmesini talep etmiştir. SSK; Esnaf Odasıyla gerekli yazışmaları yaptıktan sonra başvurucunun SSK’ya tabi olarak 2.458 günlük çalışmasını, 538 günlük askerlik borçlanmasını ve 2.289 günlük (6 yıl 4 ay ve 9 gün) Esnaf ve Sanatkârlar ve Diğer Bağımsız Çalışanlar Sosyal Sigortalar Kurumu (BAĞ-KUR) hizmetini dikkate alarak başvurucunun toplam 5.285 günlük hizmetinin bulunduğunu hesaplamış ve 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun geçici 81. maddesinin (B) fıkrasının (a) bendine göre başvurucuya 1/5/2001 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı bağlamıştır.

8. Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) başmüfettişi tarafından düzenlenen 22/1/2010 tarihli raporda başvurucuya sahte ve usulsüz olarak 22/3/1985-12/12/1992 tarihleri arasındaki 6 yıl 4 ay 9 günlük hizmet süresinin kazandırıldığı tespiti yapılmıştır. Raporda, Esnaf Odası kayıtları incelendiğinde başvurucunun 26/2/1978-12/10/1992 tarihleri arasında üyelik kaydının bulunduğunun anlaşıldığı belirtilmiştir. Ancak başvurucuya ilişkin üyelik kaydının başka bir kişinin (M.E.) ismi karalanıp başvurucunun isminin yazılması suretiyle oluşturulduğu ifade edilmiştir. Raporda, başvurucunun çağrıya rağmen ifade vermeye gitmediği aktarılmıştır. Müfettişin kanaatine göre başvurucunun eski üye olduğu izleniminin verilmesi için üyelerden birinin ismi silinerek onun yerine başvurucunun ismi yazılmıştır. Raporda, başvurucunun berberlik faaliyeti kapsamında bildirdiği hizmetin iptal edilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

9. Konuyla ilgili olarak başvurucu aleyhine ceza soruşturması başlatılmıştır. Ceza yargılaması sırasında 8/12/2015 tarihli duruşmada verdiği ifadesinde başvurucu; Esnaf Odası üyesi olmadığını, oradaki kaydının kimin tarafından yapıldığını bilmediğini, hayatında hiç kuaförlük yapmadığını beyan etmiştir.

10. SGK 15/4/2011 tarihli işlemle başvurucunun yaşlılık aylığını kesmiş ve geçmişte ödenen 59.021,84 TL yaşlılık aylığı ile 3.303,59 TL sağlık hizmet bedelini, 3.615,60 TL işlemiş faiz ve 12 TL tebligat giderini borç olarak çıkarmıştır.

11. Başvurucu bu işleme karşı 13/5/2011 tarihinde Samsun 3. İş Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Dava dilekçesinde, SSK tarafından belgeler üzerinde gerekli incelemelerin yapıldığı ve herhangi bir sahteciliğin tespit edilemediği belirtilmiştir. Dilekçede ayrıca aylık bağlandıktan yaklaşık on yıl sonra aylığın iptal edilmesinin iyi niyet kurallarıyla bağdaşmadığı ifade edilmiştir.

12. Mahkeme 23/2/2016 tarihli kararıyla yaşlılık aylığının kesilmesi ile geçmişte ödenen 59.021,84 TL'nin iadesi yönünden davayı reddetmiş; 3.303,59 TL sağlık hizmet bedeli, 3.615,60 TL işlemiş faiz ve 12 TL tebligat giderini ise iptal etmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun ceza yargılaması sırasındaki ifadesinde kuaförlük faaliyetinde bulunmadığını açıkça ikrar ettiğine vurgu yapılmıştır. Gerekçede, başvurucunun berberlik faaliyeti kapsamındaki hizmetlerinin iptali hâlinde geriye kalan iş gününün yaşlılık aylığı bağlanması için yeterli olmadığı belirtilmiş; bu nedenle yaşlılık aylığının bağlandığı tarihten itibaren kesilmesinin ve geriye dönük on yıllık ödemelerin yasal faiziyle birlikte iadesinin istenmesinin hukuka uygun olduğu açıklanmıştır.

13. Başvurucu bu karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur. Temyiz dilekçesinde, 6 yıl 4 ay 9 günlük hizmet süresi iptal edilse bile 2.458 günlük SSK hizmetinin, 600 günlük askerlik borçlanmasının, 360 günlük tarım BAĞ-KUR hizmetinin, 11/2/1980-31/12/1983 tarihleri arasındaki vergi kaydı sebebiyle 1 yıl 8 ay 11 günlük hizmetin toplamda 3.600 günü geçtiği belirtilmiştir. Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 1/3/2018 tarihli kararıyla mahkeme kararını onamıştır. Nihai karar 20/3/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

14. Başvurucu 6/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

15. 506 sayılı Kanun’un geçici 81. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte;

A) Bu Kanunun yürürlük tarihinden önce yürürlükte bulunan hükümlere göre yaşlılık aylığı bağlanmasına hak kazanmış olanlar ile sigortalılık süresi 18 yıl ve daha fazla olan kadınlar ve sigortalılık süresi 23 yıl ve daha fazla olan erkekler hakkında, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yürürlükte bulunan hükümler uygulanır.

B) 23.5.2002 tarihinde;

a) (A) bendi kapsamında olanlar hariç sigortalılık süresi 18 (dahil) yıldan fazla olan kadınlar 20 yıllık sigortalılık süresini ve 40 yaşını doldurmaları, sigortalılık süresi 23 yıldan (dahil) fazla olan erkekler 25 yıllık sigortalılık süresini ve 44 yaşını doldurmaları ve en az 5000 gün,

..."

16. 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 96. maddesi şöyledir:

"Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;

a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,

b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren yirmidört ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, yirmidört aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan,

itibaren hesaplanacak olan kanunî faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.

Alacakların yersiz ödemelere mahsubu, en eski borçtan başlanarak borç aslına yapılır, kanunî faiz kalan borca uygulanır. Bu hüküm ilgili hak sahiplerinin muvafakat etmeleri kaydıyla, aynı dosyadan diğer bir hak sahibine yapılan yersiz ödemelere mahsubunda da uygulanır.

Yersiz ödemenin gelir ve aylıklardan kesilmesinde, kesintinin başlayacağı ödeme dönemi başı itibarıyla kanunî faizi ile birlikte hesaplanan borç tutarı, gelir ve aylıktan % 25 oranında kesilmek suretiyle uygulanır.

Yersiz ödemelerin tespiti ile geri alınmasına ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir."

B. Uluslararası Hukuk

17. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Uğur Ziyaretli, B. No: 2014/5724, 15/2/2017, §§ 28-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

19. Başvurucu, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

20. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a eklenen geçici 2. maddeye göre Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir.

21. Mevcut başvuruda da söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

22. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduklarına karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu, yaşlılık aylığı bağlandıktan on yıl sonra aylığının iptal edilmesinin Anayasa'nın 60. maddesi ile sosyal devlet ilkesine aykırı olduğunu belirtmektedir. Başvurucu 6 yıl 4 ay 9 günlük hizmet süresi iptal edilse bile 2.458 günlük SSK hizmetinin, 600 günlük askerlik borçlanmasının, 360 günlük tarım BAĞ-KUR hizmetinin, 11/2/1980-31/12/1983 tarihleri arasındaki vergi kaydı sebebiyle 1 yıl 8 ay 11 günlük hizmetinin toplamda 3.600 günü geçtiğini iddia etmektedir. Başvurucu, geçmişe yönelik borç çıkarılmasının Anayasa Mahkemesinin Fatma Ülker Akkaya (B. No: 2014/18979, 22/2/2018) kararında açıkladığı üzere mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

24. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, yaşlılık aylığının kesilmesi ve geçmişte ödenen tutarların geri istenmesi olduğundan şikâyetlerin bir bütün olarak mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

26. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).

27. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma beklentisi -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir. Meşru beklenti makul bir şekilde ortaya konmuş, icra edilebilir bir alacağın doğurduğu, ulusal mevzuatta belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına dayanan, yeterli somutluğa sahip nitelikteki bir beklentidir. Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37).

28. Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı bireylere bir tür sosyal güvenlik ödemesi alma hakkı içermemekle beraber yürürlükteki mevzuatta, önceden prim ödeme şartıyla veya şartsız olarak sosyal yardım alma hakkı şeklinde bir ödeme yapılması öngörülmüş ise yargısal içtihatlara paralel olarak ilgili mevzuatın aradığı şartları yerine getiren bireyin mülkiyet hakkı kapsamına giren bir menfaatinin doğduğu kabul edilmelidir (Hüseyin Remzi Polge, B. No: 2013/2166, 25/6/2015§ 36).

29. Somut olayda 1/5/2001 tarihinden itibaren başvurucuya yaşlılık aylığı bağlandığı açıktır. Dolayısıyla yaşlılık aylığının başvurucu yönünden meşru beklenti teşkil ettiği sonucuna ulaşılmaktadır. Öte yandan başvurucuya ödenmiş bulunan 59.021,84 TL'nin iadesi de istenmektedir. Yaşlılık aylıkları, ödenmek suretiyle başvurucunun mevcut mal varlığı hâline gelmiştir. Bu nedenle bunların geri istenmesine yönelik işlemin de Anayasa'nın 35. maddesi bağlamında mülk teşkil ettiğinin kabulü gerekir.

30. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve üzerinde tasarruf etme, onun semerelerinden yararlanma olanağı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Ayrıca meşru beklenti teşkil eden mülk edinme beklentilerini zedeleyici kamu işlem ve eylemleri de mülkiyet hakkına müdahale oluşturur (Süleyman Oktay Uras ve Sevtap Uras, B. No: 2014/11994, 9/3/2017, § 57).

31. Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş, ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kontrolü, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir. Mülkten yoksun bırakma şeklindeki müdahalede mülkiyetin kaybı söz konusudur. Mülkiyetin kullanımının kontrolünde ise mülkiyet kaybedilmemekte ancak mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkilerin kullanım biçimi toplum yararı gözetilerek belirlenmekte veya sınırlandırılmaktadır. Mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale ise genel nitelikte bir müdahale türü olup mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

32. Başvurucu yönünden meşru beklenti oluşturduğu tespit edilen yaşlılık aylığının kesilmesinin ve ödenen aylıkların iadesi yolunda işlem tesis edilmesinin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır.

33. Başvurucunun yaşlılık aylığının kesilmesi ve buna göre geçmişte ödenen aylıkların iadesi yolunda işlem tesis edilmesi sosyal güvenlik sisteminin devamlılığının ve kontrolünün sağlanması amacına yöneliktir. Dolayısıyla olayda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin kullanılmasının düzenlenmesi şeklindeki üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

34. Mülkiyet hakkı mutlak olmayıp bu hakkın sınırlandırılması mümkündür. Ancak Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

35. Başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden işlem 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesine dayalı olarak tesis edilmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre, SGK tarafından sigortalılara veya aylık almakta olanlara fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödeme geri alınır. Bunlar ilgililerin kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler istenebilir. Ayrıca bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden itibaren hesaplanacak olan kanuni faiz de ilgililerden tahsil edilir.

36. Olayda başvurucuya yaşlılık aylığı bağlanırken 2.289 günlük (6 yıl 4 ay ve 9 gün) berberlik hizmeti de hesaba katılmıştır. Ancak SGK müfettişince hazırlanan 22/1/2010 tarihli raporda başvurucunun hiçbir zaman berberlik yapmadığı tespit edilmiş ve berberlik hizmetine isabet eden hizmet süreleri iptal edilmiştir. Bu işlemin sonucu olarak ise başvurucu 506 sayılı Kanun'un geçici 81. maddesindeki yaşlılık aylığı bağlanma koşullarını yitirmiştir. Kamu makamları başvurucunun berberlik yapmadığı hâlde berberlik yaptığını bildirmesini ve bu şekilde 2.289 günlük (6 yıl 4 ay ve 9 gün) hizmetten yararlandırılmasını 5510 sayılı Kanun'un 96. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamına giren bir eylem olarak değerlendirmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.

37. Başvurucunun yaşlılık aylığının kesilmesinin ve yersiz olarak ödenen tutarların iadesinin istenmesinin temelinde yatan amaç, sosyal güvenlik sisteminin korunması ve devamlılığının sağlanmasıdır. Bu amacın kamu yararına dönük olduğu açıktır. Bu nedenle müdahalenin sosyal güvenlik sisteminin devamlılığını ve sınırlı kamusal kaynakların doğru şekilde harcanmasını gözeten meşru bir amacının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

38. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2015/43, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

39. Hukuka aykırı ödemelerin tahsiline ilişkin uyuşmazlıklarda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilebilmesi için başvurucuya kanuna aykırı olarak ödeme yapılması biçiminde ortaya çıkan sonuca tarafların katkı derecelerine de bakılması gerekmektedir. Bu bağlamda tarafların yasal yükümlülüklerinin neler olduğu, bunların yerine getirilmesinde ihmal gösterilip gösterilmediği ve ihmalin varlığının tespiti hâlinde bunun hukuka aykırı sonucun doğmasında bir etkisinin bulunup bulunmadığı da gözönünde tutulmalıdır (Uğur Ziyaretli, § 65).

40. Öte yandan idarenin iyi yönetişim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetişim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir durum söz konusu olduğunda kamu otoritelerinin uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68).

41. İdarenin hatalı işleminden kaynaklanan mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığının tespitinde idarenin hatalı işlemi karşısındaki tutumunun yanında işlemin fark edilmesinde geçen süre, hatalı işlem nedeniyle ödenen paranın tahsil edilmesindeki yöntem, alacağa kanuni faiz uygulanması gibi yaptırımların öngörülüp görülmediği önem arz etmektedir (Tevfik Baltacı, B. No: 2013/8074, 9/3/2016, § 71).

42. İdarenin tesis ettiği hatalı işlemi sosyal adaletin gereği olarak somut olayın koşullarına göre geri alabileceği veya belli durumlarda kaldırabileceği hususunda kuşku yoktur. Bu tespit hatalı idari işlemden kaynaklanan sosyal güvenlik ödemeleri için de geçerlidir. Aksi durum kişilerin sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği gibi sosyal güvenlik fonlarına katkıda bulundukları hâlde kanunlardaki koşulları sağlamadıkları gerekçesiyle ödemelerden mahrum kalan kimseler yönünden adil olmayan sonuçlar doğurabilir. Bu durum, sınırlı kamu kaynaklarının uygun olmayan yöntemlerle dağıtımına cevaz verilmesi anlamına gelebileceğinden kamu yararı ile örtüşmez (Tevfik Baltacı, § 74).

43. Müdahalenin ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesinde dikkate alınacak öncelikli öge tarafların kusur durumlarıdır. Olayda başvurucu 20/11/2000 ve 9/1/2001 tarihli dilekçelerle Esnaf Odası üyesi olduğu 22/3/1985-12/12/1992 dönemindeki hizmetinin SSK'ya tabi çalışmalarıyla birleştirilmesini talep etmiştir. SSK, Esnaf Odasıyla gerekli yazışmaları yaptıktan sonra başvurucunun talebini kabul etmiştir. Ancak SGK müfettişince 22/1/2010 tarihinde yapılan inceleme ve araştırma sonucunda başvurucunun hiçbir zaman berberlik yapmadığı tespit edilmiştir. Müfettiş raporundaki tespite göre başvurucunun 26/2/1978-12/10/1992 tarihleri arasındaki üyelik kaydı başka bir kişinin (M.E.) ismi karalanıp başvurucunun isminin yazılması suretiyle oluşturulmuştur. Mahkeme başvurucunun ceza yargılaması sırasında 8/12/2015 tarihli duruşmada verdiği ifadesini dikkate alarak müfettişin kanaatinin isabetli olduğunu değerlendirmiştir. Anılan beyanında başvurucu; Esnaf Odası üyesi olmadığını, oradaki kaydının kimin tarafından yapıldığını bilmediğini, hayatında hiç kuaförlük yapmadığını ifade etmiştir. Başvurucunun bireysel başvuru formunda da bunun aksi yönde bir iddia öne sürmediği gözetildiğinde kamu makamlarının başvurucunun hiçbir zaman berberlik faaliyetinde bulunmadığı yolunda ulaştıkları kanaatin keyfî ve temelsiz olmadığı değerlendirilmiştir.

44. Başvurucuya emekli aylığı bağlanmasında 2.289 günlük (6 yıl 4 ay ve 9 gün) hizmetinin hesaba katılmasının etkili olduğu açıktır. Esnaf Odası üyeliği bulunduğu bilgisi bizzat başvurucu tarafından SSK'ya sunulmuştur. Başvurucunun 20/11/2000 ve 9/1/2001 tarihli dilekçelerin kendisi tarafından verilmediğine veya sahte olduğuna dair bir iddiası da bulunmamaktadır. Bu koşullarda kamu makamlarınca tesis edilen hatalı işlemde başvurucunun kusurlu fiilinin etkili olduğu açıktır.

45. SSK aylık bağlarken salt başvurucunun beyanıyla yetinmemiş, Esnaf Odasıyla gereken yazışmaları yaptıktan sonra işlem tesis etmiştir. İşlem tarihinde SSK'nın Esnaf Odasının gönderdiği belgelerden kuşkulanılmasını gerektiren bir sebep başvurucu tarafından ortaya konulamamıştır. Bu nedenle başvurucuya aylık bağlanmasında SSK'nın bir kusurunun bulunmadığı değerlendirilmiştir. Öte yandan denetim işleminin on yıl sonra yapılmış olması ve usulsüzlüğün on yılın sonunda ortaya çıkarılması kamu makamları yönünden eleştiriye açık bir hâl olsa da bu durumun somut olayın koşullarında kamu makamları aleyhine bir kusur olarak yorumlanması hakkaniyetli olmaz. Zira Esnaf Odasının verdiği bilginin gerçeği yansıtmayacağının kamu otoritelerince bilinmesi gerektiğini düşündürtecek bir olgu somut olayda bulunmamaktadır.

46. Somut olayın koşulları gözetildiğinde başvurucuya bağlanan aylığın kesilmesinin ve önceki dönemde yersiz olarak ödenen aylıkların iadesinin müstahak olduğu anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarında da vurgulandığı üzere idarece yersiz ödendiği tespit edilen sosyal güvenlik ödemesinin iadesinin talep edilebileceği hususunda kuşku bulunmamaktadır. Aksi durumun başvurucunun sebepsiz zenginleşmesine yol açabileceği ve sosyal adaletle bağdaşmayacağı açıktır (Musa Baylan [GK], B. No: 2016/4384, 12/12/2019, §§ 51, 71; Tevfik Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretli, § 76; Yusuf Serdar Batmanoğlu, B. No: 2014/15723, 25/10/2017, § 41).

47. Buna karşın alacağın başvurucudan tahsilindeki yöntem de önem arz etmektedir. Anayasa Mahkemesi, daha önce benzer konuda verdiği Tevfik Baltacı, Uğur Ziyaretli ve Yusuf Serdar Batmanoğlu kararlarında başvurucuların anaparanın yanında faiz ödemekle de yükümlü kılınmış olmalarının kusurlu davranışlarıyla orantısız bir külfet yüklenmeleri sonucunu doğurduğunu belirterek müdahalenin ölçülü olmadığı kanaatine ulaşmıştır (Tevfik Baltacı, § 79; Uğur Ziyaretli, § 76; Yusuf Serdar Batmanoğlu, § 41). Yine Fatma Ülker Akkaya kararında, başvurucudan tahsili istenen tutarın faiz içermemesine rağmen tahsil yöntemi gözetilerek ihlal sonucuna ulaşılmıştır. Söz konusu başvuruya konu olayda başvurucudan anaparanın üç ay içinde ödenmesi istenmiş ve üç ay içinde ödeme yapılmaması hâlinde üçüncü ayın dolduğu tarihten itibaren hesaplanacak kanuni faiziyle birlikte emekli aylığından her ay 1/4 oranında kesinti yapılmak suretiyle borcun tahsil edilmeye başlanacağı belirtilmiştir. Anılan kararda hatalı intibak işlemi sebebiyle sekiz yıllık sürede ve aylık şeklinde ödenen tutarların toplu olarak üç ay içinde iadesinin istenmesinin -hiçbir kusurunun bulunmadığı da gözetildiğinde- borçluya aşırı bir külfet yüklediği kanaatine varılmıştır. Kararda, emekli aylığının sosyal bir ödeme olduğu hususu da dikkate alındığında yersiz yapılan ödemelerin iade edilebilmesi için borçlunun ekonomik anlamda dara düşmesini önleyecek şekilde bir takvime bağlanmasının kamu yararı ile bireysel yarar arasında denge kurulması bakımından gerekli olduğuna işaret edilmiştir (Fatma Ülker Akkaya, § 58).

48. Somut olayın Tevfik Baltacı, Uğur Ziyaretli, Yusuf Serdar Batmanoğlu ve Fatma Ülker Akkaya kararından farklılaştığı görülmektedir. Tevfik Baltacı, Uğur Ziyaretli ve Yusuf Serdar Batmanoğlu kararlarında başvurucuların yanı sıra kamu makamlarının da kusurlu bulunduğu tespit edilmiştir. Öte yandan Fatma Ülker Akkaya kararında ise kusurun tamamen kamu makamlarında olduğu saptanmıştır. Somut olayda ise kamu makamlarına atfedilebilir bir kusurun bulunmadığı değerlendirilmiştir. Bu durumda başvurucuya ödenen tutarın faiziyle birlikte iadesinin istenmesinin -başvurucunun fiilinin ağırlığı gözetildiğinde- orantılı bir tedbir olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Kaldı ki başvurucunun 59.021,84 TL'yi bir kerede ödemekle yükümlü kılındığına dair bir iddiası da bulunmamaktadır.

49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

50. Bu durumda başvurucunun yaşlılık aylığının kesilmesi ve önceden ödenen aylıkların iadesinin istenmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalede bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.