2018/13941

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

İHSAN GÜLEÇENOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/13941)

 

Karar Tarihi: 3/2/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

İhsan GÜLEÇENOĞLU

Vekili

:

Av. Ümit AVCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, şirket adına düzenlenen vergi tarhiyatının kaldırılması istemiyle açılan davanın şirket temsilcisi yönünden hukuki bir sonuç doğurmayacağı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 24/4/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, ilgili dönemde kanuni temsilcisi olduğu tasfiye hâlindeki Bay-Gül Gıda İthalat İhracat Tic. San. Ltd. Şti. (Şirket) adına tarh edilen üç kat vergi ziyaı cezalı 2012/1-12 dönemlerine ilişkin katma değer vergileri, 2012/1-3, 4-6, 7-9, 10-12 dönemlerine ilişkin kurum geçici vergisi ve 2012/1-12 dönemine ilişkin kurumlar vergisinin iptali istemiyle kendi adına dava açmıştır.

6. Van Vergi Mahkemesi (Mahkeme) 10/7/2015 tarihli kararıyla davanın ehliyet yönünden reddine oyçokluğuyla karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucu adına düzenlenmediği anlaşılan dava konusu ihbarnamenin başvurucu yönünden hukuki bir sonuç doğurmasının söz konusu olmayacağı, adına tesis edilmeyen davalı idare işlemi nedeniyle başvurucunun menfaatinin zarar görmeyeceği belirtilmiştir. Gerekçede ayrıca dava konusu vergi ve cezalara karşı tasfiye memuru tarafından şirket adına veya söz konusu borçların tahsili amacıyla şahıslar adına işlem tesis edilmesi durumunda -tesis edilecek bu tür işlemlere karşı- menfaati ihlal edilen kişi tarafından açılacak davalarda işin esasının incelenmesinin mümkün bulunduğu hususuna da yer verilmiştir.

7. Karşıoyda ise, davacının dava konusu ihbarnamelerin adına tesis edildiği Şirketin tasfiyeye girmeden önceki şirket müdürü ve şirket ortağı olduğu, adına düzenlenen dava konusu ihbarnamelerin iptali istemiyle dava açmaya Şirketin yetkili olduğu ve bu kapsamda dava açmaya yetkili olan Şirket tarafından dava açılmak üzere davacının dava dilekçesinin reddi gerektiği ifade edilmiştir.

8. Kararı temyiz eden başvurucu tarafından temyiz dilekçesinde; Şirketten alınamayan vergi borcunun ilgili dönemde kanuni temsilci olması nedeniyle kendisinden tahsil edileceğini, bu sebeple davalı idarenin dava konusu ettiği vergilere ilişkin ihbarnameleri de tebliğ etmiş olduğu hususunun gözönünde bulundurularak uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Ayrıca Şirketin faaliyetinin gerçek olduğunu, defter ve belgelerinin mücbir sebep nedeniyle ibraz edilmediğini, yapılan vergi incelemesinin kanun ve tebliğlerde belirlenen usul kurallarına aykırı olduğunu belirtmiştir.

9. Danıştay Dokuzuncu Dairesi (Daire) 12/5/2016 tarihli kararıyla mahkeme kararının onanmasına, 4/12/2017 tarihli kararıyla da karar düzeltme isteminin reddine karar vermiştir.

10. Nihai karar 2/4/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

11. Başvurucu 24/4/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Kanunlar

12. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı" kenar başlıklı 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"1. İdari dava türleri şunlardır:

a) İdarî işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlâl edilenler tarafından açılan iptal davaları"

13. 2577 sayılı Kanun'un "Dilekçeler üzerine ilk inceleme" kenar başlıklı 14. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Dilekçeler,

...

c) Ehliyet,

...

yönlerinden sırasıyla incelenir."

14. 2577 sayılı Kanun'un "İlk inceleme üzerine verilecek kararlar" kenar başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Danıştay veya idare ve vergi mahkemelerince yukarıdaki maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hususlarda kanuna aykırılık görülürse, 14 üncü maddenin;

...

b) 3/c, 3/d ve 3/e bentlerinde yazılı hallerde davanın reddine,

...

Karar verilir."

15. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatlar gibi tüzel kişiliği olmıyan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevler kanuni temsilcileri, tüzel kişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirilir.

Yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınmayan vergi ve buna bağlı alacaklar, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınır. Bu hüküm Türkiye'de bulunmayan mükelleflerin Türkiye'deki temsilcileri hakkında da uygulanır.

Temsilciler veya teşekkülü idare edenler bu suretle ödedikleri vergiler için asıl mükelleflere rücu edebilirler.

Tüzel kişilerin tasfiye haline girmiş veya tasfiye edilmiş olmaları, kanuni temsilcilerin tasfiyeye giriş tarihinden önceki zamanlara ait sorumluluklarını da kaldırmaz.

Tasfiye edilerek tüzel kişiliği ticaret sicilinden silinmiş olan mükelleflerin, tasfiye öncesi ve tasfiye dönemlerine ilişkin her türlü vergi tarhiyatı ve ceza kesme işlemi, müteselsilen sorumlu olmak üzere, tasfiye öncesi dönemler için kanuni temsilcilerden, tasfiye dönemi için tasfiye memurlarından herhangi biri adına yapılır.

..."

16. 213 sayılı Kanun'un "Vergi mahkemesinde dava açmaya yetkili olanlar" kenar başlıklı 377. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Mükellefler ve kendilerine vergi cezası kesilenler, tarh edilen vergilere ve kesilen cezalara karşı vergi mahkemesinde dava açabilirler."

17. 213 sayılı Kanun'un "Dava konusu" kenar başlıklı 378. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Vergi mahkemesinde dava açabilmek için verginin tarh edilmesi, cezanın kesilmesi, tadilat ve takdir komisyonları kararlarının tebliğ edilmiş olması; tevkif yoluyla alınan vergilerde istihkak sahiplerine ödemenin yapılmış ve ödemeyi yapan tarafından verginin kesilmiş olması lazımdır."

18. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Davada kanuni temsil" kenar başlıklı 52. maddesi şöyledir:

"Medenî hakları kullanma ehliyetine sahip olmayanlar davada kanuni temsilcileri, tüzel kişiler ise yetkili organları tarafından temsil edilir."

19. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nun "Temsil" kenar başlıklı 280. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Tasfiye hâlinde bulunan şirketi mahkemelerde ve dışarıda tasfiye memurları temsil eder."

2. Danıştay İçtihatları

20. Danıştay Yedinci Dairesinin 26/4/2021 tarihli ve E.2016/2217, K.2021/2219 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dava konusu istem: K. Ltd. Şti. adına 2011, 2012 ve 2013 hesap dönemlerine ilişkin olarak düzenlenen vergi inceleme raporlarına istinaden tarh edilen vergiler ile gecikme faizinin güvence altına alınması amacıyla şirketin kanuni temsilcisi olan davacı hakkında 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un 13. maddesinin 3. fıkrası uyarınca alınan ve 14/10/2014 tarih ve ... sayılı yazı ile bildirilen ihtiyati haciz kararına vaki itirazın reddine dair işlem ile şirket hakkında alınan ihtiyati tahakkuk işleminin iptali istemiyle dava açılmıştır.

İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti: Olayda, amme alacağını koruyucu nitelikte bulunan uyuşmazlık konusu işlemlerin ortaklar/kanuni temsilciler adına alınabileceğine dair mevzuatta açık bir düzenlemenin bulunmadığı, verginin mükellefi olan şirketin anılan işlemlerin asıl muhatabı olduğu, bu nedenle ortak/kanuni temsilcilerin ancak 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. maddesi veya 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun'un 35. ve mükerrer 35. maddeleri gereğince kesinleşen ve şirketin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen kamu borçlarından sorumlu tutulabileceği dikkate alındığında, henüz tahakkuk etmemiş borçlar nedeniyle kanuni temsilci olan davacı adına bu aşamada ihtiyati haciz işlemi tesis edilemeyeceği, bu bakımdan, ayrı bir tüzel kişiliğe haiz olan K. Ltd. Şti. henüz kesinleşmemiş vergi tarhiyatlarından dolayı şirketin kanuni temsilcisi olan davacı hakkında tesis edilen ihtiyati haciz işleminde hukuka uyarlık görülmediği; davanın asıl borçlu şirket adına alınan ihtiyati tahakkuk işlemine ilişkin kısmına gelince, anılan işleme karşı dava açma hakkının şirkete ait olduğu, dolayısıyla şirketin kanuni temsilcisi olan davacının söz konusu işleme ilişkin şahsı adına dava ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varıldığından davanın kısmen ehliyet yönünden reddine, kısmen de işlemin iptaline karar verilmiştir.

...

Temyizen incelenen karar usul ve hukuka uygun olup, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenleri kararın temyize konu hüküm fıkrasının bozulmasını gerektirecek nitelikte görülmemiştir.

Açıklanan nedenlerle, ... [kararın] ONANMASINA..."

21. Danıştay Dokuzuncu Dairesinin 30/3/2021 tarihli ve E.2020/5019, K.2021/2317 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"A. San. ve Tic. A.Ş.'nin kanuni temsilcisinin mirasçısı tarafından, söz konusu şirket adına 2010/Ağustos, Eylül, Kasım, Aralık; 2012/Ocak-Mart; 2013/Aralık dönemleri için kesilen vergi ziyaı cezasının kaldırılması ile ... tarihli borç sorgulama dökümünde yer alan 2012-2013 yıllarının muhtelif dönemlerine ilişkin özel usulsüzlük cezası ve vergi ziyaı cezası ile gecikme zamlarına ilişkin tahakkuklarının iptali istemiyle açılan davayı ehliyet yönünden reddeden, Aydın Vergi Mahkemesi'nin ... tarih ve ... sayılı kararına karşı davacı tarafından yapılan istinaf başvurusunu reddeden İzmir Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi'nin ... tarih ve ... sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

...

İleri sürülen iddialar temyize konu Bölge İdare Mahkemesi kararının bozulmasını sağlayacak durumda bulunmadığından, temyiz isteminin reddine ve kararın onanmasına..."

22. Danıştay Üçüncü Dairesinin 4/3/2021 tarihli ve E.2020/4843, K.2021/1180 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dava konusu istem: Davacı tarafından, bir dönem kanuni temsilcisi ve ortağı olduğu A. Tic. ve San. Ltd. Şti. adına düzenlenen ihbarnamelere konu 2014 yılının Ocak ila Aralık dönemleri için re'sen salınan üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin kaldırılması istemine ilişkindir.

İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Davacı adına düzenlenmediği anlaşılan dava konusu tarhiyata ilişkin ihbarnamelerin kanuni temsilci sıfatıyla davacıya tebliğinin, davacının menfaatini zedelemeyeceği ve hakkında hukuki sonuç doğurmayacağı gerekçesiyle dava ehliyet yönünden reddedilmiştir.

...

Açıklanan nedenlerle, ... [kararın] ONANMASINA..."

23. Danıştay Üçüncü Dairesinin 10/6/2021 tarihli ve E.2021/251, K.2021/3000 sayılı ve 24/3/2016 tarihli ve E.2013/6237, K.2016/2438 sayılı kararları da yukarıda alıntısı yapılan karar (bkz. § 22) ile benzer uyuşmazlıklara ilişkin olup benzer gerekçeye sahiptir.

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

24. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından ... görülmesini isteme hakkına sahiptir..."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

25. İlgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadı için bkz. Ali Diren, B. No: 2015/13108, 18/4/2018, §§ 26-29.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Anayasa Mahkemesinin 3/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

27. Başvurucu; Şirketin faaliyetinin gerçek olduğunu, defter ve belgelerinin mücbir sebep nedeniyle ibraz edilmediğini, yapılan vergi incelemesinin kanun ve tebliğlerde belirlenen usul kurallarına aykırı olduğunu, hakkındaki ceza yargılamasının sonucunun beklenmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca Şirket hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunda kendisinin müteselsilen sorumlu tutulmasının öngörülmesinin hukuka aykırı olduğunu, mali müşavirin ancak şeklî ödevlere ilişkin olarak sorumlu tutulabileceğini, defter ve belgelerin maddi gerçekliğiyle ilgili sorumluluğunun olmadığını vurgulamıştır. Tasfiye edilmiş Şirketten tahsil edilmesi fiilen imkansız olan vergi borcunun kendisinden tahsil edileceğini, dönem temsilcisi olması nedeniyle hakkında verilen kararın hatalı olduğunu, mevzuatın yanlış yorumlandığını, eksik inceleme ile karar verildiğini, uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmesi gerektiğini ifade ederek adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Bakanlık görüşünde, başvurucu adına düzenlenmediği anlaşılan dava konusu ihbarnamelerin başvurucu yönünden hukuki bir sonuç doğurmayacağı ve dolayısıyla adına tesis edilmeyen davalı idare işlemi nedeniyle menfaatinin zarar görmeyeceği belirtilerek Mahkemenin başvurucunun ehliyetinin bulunmadığı sonucuna varmasının mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açmadığı ifade edilmiştir. Ayrıca dava konusu vergi ve cezalara karşı tasfiye memuru tarafından Şirket adına veya söz konusu borçların tahsili amacıyla şahıslar adına işlem tesis edilmesi durumunda -tesis edilecek bu tür işlemlere karşı- menfaati ihlal edilen kişilerce açılacak davalarda işin esasının incelenmesinin mümkün olduğu vurgulanmıştır.

B. Değerlendirme

29. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü, idari işlemin iptali istemiyle açtığı davanın esasının, ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle incelenmemesidir. Bu itibarla başvurucunun ihlal iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

31. Başvuruya konu olayda derece mahkemesi, başvurucu adına düzenlenmediği anlaşılan dava konusu ihbarnamelerin başvurucu yönünden hukuki bir sonuç doğurmasının söz konusu olmadığı, dolayısıyla adına tesis edilmeyen davalı idare işlemi nedeniyle menfaatinin zarar görmeyeceği gerekçesiyle dava ehliyetinin bulunmadığı yolundaki yorumdan hareketle davanın ehliyet yönünden reddi gerektiği tespit ve değerlendirmesinde bulunmuştur.

32. Görüldüğü üzere derece mahkemesi başvurucu adına düzenlenmeyen ihbarnamelerin iptalini istemede başvurucunun menfaatinin bulunmadığı gerekçesiyle davayı reddetmiştir.

33. Bireyin menfaatini etkilemeyen idari işlemlerin esasen herhangi bir uyuşmazlığa sebebiyet verme imkân ve kabiliyeti bulunmayan nitelikte işlemler olduğu söylenebilir. Diğer taraftan kural olarak Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının medeni hak ve yükümlülüklerin karara bağlanmasıyla ilgili bir yargılama usulünde uygulanabilmesi için öncelikle ortada bir uyuşmazlığın bulunması gerekmektedir (İsmail Taşpınar, B. No: 2013/3912, 6/2/2014, § 21). Bu çerçevede somut başvuruda idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın başvurucunun idari işlemin iptalini istemekte menfaatinin olmadığı belirtildiğinden somut olayda Sözleşme'nin 6. maddesi anlamında bir uyuşmazlığın bulunup bulunmadığının ortaya konulması önem arz etmektedir. Ancak bu mesele başvurunun doğrudan esasını ilgilendirdiğinden, kabul edilebilirlik değerlendirmesinin işin esasıyla birlikte yapılmasına karar verilmesi gerekir.

34. Öte yandan açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı

35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

36. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, bir temel hak olmanın yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bakımdan davanın bir mahkeme tarafından görülebilmesi ve kişinin adil yargılanma hakkı kapsamına giren güvencelerden faydalanabilmesi için ilk olarak kişiye iddialarını ortaya koyma imkânının tanınması gerekir. Diğer bir ifadeyle dava yoksa adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden yararlanmak mümkün olmaz (Mohammed Aynosah, B. No: 2013/8896, 23/2/2016, § 33).

37. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

38. Bireyin kamu makamları tarafından kamu gücü kullanılarak hakkında gerçekleştirilen ve sonuçları itibarıyla hukuksal durumunu, dolayısıyla menfaatini etkileyen bir idari işlemle ilgili uyuşmazlığın mahkeme önünde incelenmesi imkânından yoksun bırakılması mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil edebilir.

39. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucunun geçmiş dönemde kanuni temsilcisi olduğu Şirketin vergi borçlarına ilişkin anılan Şirket adına düzenlenen ihbarnamenin uyuşmazlık konusu edildiği bir idari dava söz konusudur. Başvurucunun söz konusu idari işlemin iptali istemiyle açtığı davada, dava konusu işlemin iptali konusunda menfaati bulunmadığı gerekçesiyle uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğu görülmektedir.

b. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

40. Anayasa'nın 13. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, ... yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, ... ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

41. Anayasa'nın 36. maddesinde, hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar, Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (Özkan Şen, § 58; Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 39; İbrahim Can Kişi, B. No: 2012/1052, 23/7/2014, § 33).

42. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa'nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa'nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

43. Sonuç itibarıyla mutlak olmayan ve sınırlandırılabilen mahkemeye erişim hakkına ilişkin müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma (meşru amaç) ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

i. Kanunilik

44. Somut başvuruda, davanın esasının incelenmemesi yönündeki mahkeme kararının idari işlemlere karşı iptal davası açılabilmesi için öngörülen taraf ehliyeti koşulunun bulunmadığı gerekçesine dayandığı görülmektedir. Belirtilen koşulun idari yargıya ilişkin usul hukuku kurallarının düzenlendiği 2577 sayılı Kanun'un 2. maddesinde dava açma ehliyetinin unsurlarından biri olarak düzenlendiği ve aynı Kanun'un 14. ve 15. maddelerinde menfaat koşulu yerine getirilmeyen davaların reddedileceğinin hüküm altına alındığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin kanuni dayanağının mevcut olduğu anlaşılmıştır.

ii. Meşru Amaç

45. Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanılarak bu hakların sınırlandırılması mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemenin hak arama özgürlüğünün doğasından kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar olduğu açıktır. Ancak bu sınırlamalar Anayasa'nın 13. maddesinde yer alan güvencelere aykırı olamaz (Yusuf Bilin, B. No: 2014/14498, 26/12/2017, § 53; AYM, E.2015/96, K.2016/9, 10/2/2016, § 10).

46. İdari makamlar tarafından gerçekleştirilen ancak bireyin menfaatini etkilemeyen, bir başka ifadeyle birey üzerinde herhangi bir hukuksal sonuç doğurmayan işlemlerin uyuşmazlık konusu yapılarak hem yargının hem de idarenin sürekli ve gereksiz bir biçimde meşgul edilip işleyemez hâle gelmesini engellemek, bu suretle gerek yargı hizmetinin gerekse idarenin asli görevi olan kamu hizmetlerinin hızlı, düzenli ve etkin biçimde yürütülmesini sağlamak düşüncesiyle davacı ile arasında menfaat bağı kurulamayan işlemlerden doğan uyuşmazlıkların esasının incelenmemesi idari yargıya ilişkin bir usul kuralı olarak düzenlenmiştir.

47. Yargılama usullerinin düzenlenmesinde usul ekonomisinin gözetilmesi, bu suretle iyi adalet yönetiminin de sağlanarak kamu yararının gerçekleştirilmesi Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereklerinden biridir. Dolayısıyla usul ekonomisi ile iyi adalet yönetimi ilkesi gözetilerek idari işlemlerin dava konusu edilebilirliğinin belli koşullara bağlanması mümkündür.

48. Somut olayda usul kurallarını yorumlayan derece mahkemesinin başvurucunun dava konusu işlemlerin iptalini istemekte menfaatinin bulunmadığı gerekçesiyle idari işleme karşı açılan iptal davasının esasını incelememesinin yukarıda değinilen kamu yararının gerçekleştirilmesine yönelik meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.

iii. Ölçülülük

 (1) Genel İlkeler

49. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte sınırlandırmanın kanuna dayanması, meşru amacının bulunması ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).

50. Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığı da incelenmelidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

51. Ehliyet kavramı, taraf ehliyeti ve dava ehliyeti kurumlarını kapsamaktadır. Öğretide ve uygulamada birleşildiği üzere dava ehliyeti; gerçek ve tüzel kişilerin medeni hakları kullanma yeterliğinin usul hukukunda somutlaşması, biçime dönüşmesidir. Taraf ehliyeti ise davada bir yan olma yeterliğini anlatır ve medeni haklardan yararlanma yeterliğinin usul hukukunda biçimlenişidir (AYM, E.1987/30, K.1988/5, 15/3/1988).

52. Dava konusu edilen bir idari işlemin bireyin menfaatini ihlal edip etmediğini belirleme ve mevzuatı bu yönüyle yorumlama görevi esasen derece mahkemelerine aittir. Derece mahkemeleri, önlerindeki uyuşmazlığın niteliğini ve ilgili mevzuat hükümlerini gözönünde bulundurarak dava konusu işlemin davacının hukuki durumu üzerinde yaratabileceği etki ve sonuçlardan hareketle menfaatini ihlal edip etmediğini değerlendirirler. Bireysel başvurunun ikincillik ilkesi gereği, dava konusu edilen işlemin başvurucunun menfaatini ihlal edip etmediğinin belirlenmesi noktasında Anayasa Mahkemesinin bir görevi bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin bu hususta üstleneceği rol, idari işlemin bireyin menfaatini etkilemediğiyle ilgili olarak derece mahkemelerinin yorumlarının mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemektir (Levent Tütüncü, B. No: 2015/3690, 18/7/2018, § 53).

53. Derece mahkemeleri, dava konusu edilen işlemin bireyin taraf ehliyetinin bulunup bulunmadığını irdelerken ve buna dair usul kurallarını uygularken söz konusu düzenlemenin getirilmesi ile ulaşılmak istenen kamu yararı ile bireyin menfaatleri arasında adil bir denge gözetmelidir. Bu bağlamda taraf ehliyeti koşulundan hareketle uyuşmazlığın esasının incelenebilirliğinin değerlendirilmesinde kamu yararı ile bireyin menfaatleri arasındaki denge kurulurken dava konusu edilen işlemin mahiyeti, başvurucunun hukuki durumuna ve gelecek yaşantısına ne şekilde etkilerinin olduğu, işlemin hukuka uygunluk denetiminin gerçekleştirilmemiş olmasından dolayı bertaraf edilemeyen bu etkilerin başvurucuya bir külfet yükleyip yüklemediği gibi hususlar gözönünde bulundurulabilir (Levent Tütüncü, § 54).

54. Bu kapsamda bireyin hukuki durumu üzerinde birtakım etki ve sonuçlar doğurduğu, dolayısıyla hak ve menfaatlerini etkilediği çok açık olan bir idari işlemi yargı mercileri önünde uyuşmazlık konusu etme olanağından yoksun bırakılması bu konuda mahkemeye erişimini imkânsız hâle getirebileceğinden ölçülülük ilkesini zedeleyebilir (Levent Tütüncü, § 55).

 (2) İlkelerin Olaya Uygulanması

55. Somut olayda başvurucu, geçmiş dönemde kanuni temsilcisi olduğu Şirket adına vergi borçlarından bahisle düzenlenen ihbarnamelerin iptali istemiyle kendi adına dava açmıştır. Başvurucu esasa yönelik iddialarını ileri sürmüş, ayrıca Şirketten tahsil edilemeyecek vergi borçlarının kendisinden tahsil edilebileceğini ifade etmiştir. Bireysel başvuruya dayanak olan davada ise Mahkeme; adına düzenlenmediği anlaşılan ihbarnamenin başvurucu yönünden hukuki bir sonuç doğurmasının söz konusu olmayacağını ve adına tesis edilmeyen işlem nedeniyle başvurucunun menfaatinin zarar görmeyeceğini belirtilerek uyuşmazlığın esasını incelememiştir. Öte yandan Mahkemece, uyuşmazlığa konu vergi ve cezalar nedeniyle oluşabilecek borçların tahsili amacıyla şahıslar adına işlem tesis edilmesi durumunda, tesis edilecek bu tür işlemlere karşı menfaati ihlal edilen kişi tarafından açılacak davalarda işin esasının incelenmesinin mümkün bulunduğu hususu da belirtilmiştir.

56. Bireyin menfaatini etkilemeyen uyuşmazlıkların esası hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin usul ekonomisi ile iyi adalet yönetimi ilkesinin sağlanarak kamu yararı amacının gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı ifade edilemez. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt ise orantılılıktır. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.

57. Yukarıda yer verilen Danıştay içtihatlarında, tüzel kişilik adına düzenlenmiş ihbarnamelere veya ödeme emirlerine karşı açılacak davaların tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili kişi veya kişilerin imzalayacakları dilekçeyle tüzel kişilik tarafından açılması gerektiği belirtilmiştir. Yine tarhiyata ait tüzel kişilik adına düzenlenmiş ihbarnamelerin sadece tarafına tebliğ edilmiş olmasının tüzel kişiliğin ortağı ya da kanuni temsilcisinin hukuken kabul edilebilir, güncel ve meşru bir menfaatinin ihlal edildiği kabulünü mümkün kılmadığı da vurgulanmıştır (bkz. §§ 20-23).

58. Başvurucu tarafından, Şirketten tahsil edilemeyecek vergi borçlarının dönem temsilcisi olması nedeniyle kendisinden tahsil edilebileceği ileri sürülmekte ise de mevcut durum itibarıyla başvurucu yönünden kesinleşmiş bir borç durumunun bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, Şirket adına düzenlenen ihbarnamelere karşı tüzel kişiliğin yetkili organları tarafından dava açılabileceği de şüphesizdir.

59. Bununla birlikte, Şirket adına tesis edilen yargılamaya konu işlem üzerine doğrudan başvurucu adına tahsilat veya hacze yönelik işlemler düzenlenemeyeceği gibi, söz konusu borçtan kaynaklı olarak kendi adına tesis edilebilecek herhangi bir işlem -tahsilat, ödeme emri, vb.- üzerine açılacak davada başvurucunun tüm iddialarını ileri sürebileceği de açıktır.

60. Bu kapsamda yerleşik içtihat doğrultusunda, adına düzenlenmeyen ihbarnamenin başvurucu yönünden hukuki bir sonuç doğurmayacağı ve söz konusu Şirketin borçları nedeniyle ilgili bireyler adına herhangi bir işlem tesis edilmesi durumunda açılacak davalarda işin esasının incelenmesinin mümkün olduğu yolundaki mahkeme yorumunun başvurucuya orantısız bir külfet yüklemediği sonucuna varılmıştır.

61. Buna göre başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu, dolayısıyla belirtilen şikâyet bağlamında mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığı anlaşılmıştır.

62. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.