2018/148 K. 2018/175 T. 11.4.2018

VDDK., E. 2018/148 K. 2018/175 T. 11.4.2018

T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2018/148
Karar No.: 2018/175
Karar tarihi: 11.04.2018
 

İstemin Özeti : Davacı tarafından, özel esaslara tabi mükellefler listesine alınma işlemi ile olumsuz mükellefler listesinde yer alan mükelleflerden mal ve hizmet alımında bulunduğunun davalı idarece bildirilmesi nedeniyle bu mükelleflere ait faturalarda yer alan katma değer vergisinin indirimlerinden çıkarılması suretiyle ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannamesi üzerine 2010 yılının Şubat dönemi için tahakkuk eden katma değer vergisi, bir kat tutarında kesilen vergi ziyaı cezası ile gecikme faizi davaya konu yapılmıştır.

İstanbul 9. Vergi Mahkemesi 26.9.2014 gün ve E:2014/1188, K:2014/2157 sayılı kararıyla; özel esaslara alınma işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı, davalı idare tarafından, davacının özgür iradesi ile düzeltme beyannamesi verdiği ileri sürülmüş ise de kayıtlarında yer alan faturaları düzenleyen firmalar hakkında olumsuz tespitler olmasının davacının da olumsuz mükellefler listesine alınması sonucunu doğurabileceği, bunun sonucunda ticari ilişkilerinin olumsuz etkilenebileceği, katma değer vergisi iadelerinde de bir takım sıkıntılar yaşayacağı gerçeği karşısında; ikinci beyannamenin özgür iradeyle verildiğinden söz edilemeyeceği, davacı hakkında bir inceleme yapılmadığından ve kaydettiği faturaların gerçek olup olmadığı, kendisi ve fatura düzenleyicileri hakkında her yönüyle incelenerek ortaya konulmadığından, kod listesine alınmamak amacıyla verilen düzeltme beyannameleri üzerine yapılan vergilendirmede hukuka uygunluk görülmediği gerekçesiyle dava konusu işlemi iptal etmiş, tahakkuk eden vergileri, kesilen vergi ziyaı cezasını ve hesaplanan gecikme faizini kaldırmıştır.

Davalı idarenin temyiz istemini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi, 25.2.2016 gün ve E:2015/502, K:2016/1763 sayılı kararıyla; davalı idare tarafından ileri sürülen iddiaların, kararın, özel esaslara alınma işleminin iptaline ilişkin hüküm fıkrasının bozulmasını sağlayacak durumda görülmediği, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 31'inci maddesinin 2'nci fıkrasında Vergi Usul Kanununa yapılan gönderme uyarınca, 2577 sayılı Kanunda ayrıca tanımlanmayan vergi davaları ve bu davaların konusu bakımından Vergi Usul Kanununun 377 ve 378'inci maddelerinin uygulanması gerektiği, 213 sayılı Kanunun 378'inci maddenin 2'nci fıkrasında, vergi hatalarına ilişkin hükümler saklı tutularak; konusunu tarh edilen vergilerin oluşturduğu vergi davalarının, mükelleflerin kendi beyan ettikleri matrahtan kaynaklanan kısmına sınırlama getirildiği, 213 sayılı Kanunun 25'inci maddesine göre beyannameye dayanan tarhın; beyan üzerinden alınan vergilerde verginin, mükellefçe verilen beyannamenin kabulü üzerine vergi idaresince tahakkuk fişi düzenlenerek tarh edilmesi olduğu, tahakkuk fişinin düzenlenmesiyle tarh edilen verginin aynı zamanda tahakkuk da ettiği, verginin tarhının, tahakkuktan önceki aşamayı ifade ettiği ve tarh edilen vergilere karşı dava açılmasının tahakkuku önlediği, beyan üzerinden alınan vergilerde ise beyannamenin kabulü üzerine derhal tahakkuk fişi düzenlenerek aynı tarihte verginin tahakkuk ettiği, bu şekilde tarh ve tahakkuk eden vergiye karşı dava açılamayacağının 378'inci maddenin 2'nci fıkrası gereği olduğu, değinilen yasaklamada öngörülen tek istisnai durumun, vergi hatalarına ilişkin düzenlemeler olduğu, vergi hataları bulunduğunda istenecek yargısal korumanın ise düzeltme isteminin kısmen veya tamamen reddi yolunda kurulan idari işlemlere karşı iptal davası açılmakla sağlanabileceği, bu davaların vergi davalarının konusunu oluşturan vergilendirmelerin değil, düzeltme merciinin işlemlerinin yargısal denetimini sağladığı, bu nedenlerle mükelleflerin düzenleyerek imzalarıyla onayladıkları beyannameler üzerinden tarh edilen ve tahakkuk fişine bağlanan vergilere karşı vergi davası açılmasına olanak bulunmadığı, 2577 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Danıştayın, beyannamede yazılı matrahın tümünün veya bir kısmının ihtirazi kayıt konularak beyan edilmesi halinde dava açabilmelerine olanak yaratan ve 2577 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte de süren yerleşik içtihadının, 2577 sayılı Kanunun 27'nci maddesinin 3'üncü fıkrasında yer alan; ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlere karşı açılan davalarda tahsilatın durmayacağı, yürütmenin durdurulması istenebileceği kuralı ile dolaylı bir şekilde yasal temele kavuşturulduğu, mükelleflerin, beyannamelerinde bildirdikleri matrahlara veya bildirilen matrahlar üzerinden tarh ve tahakkuk ettirilen vergilerin ihtirazi kayıt konulan kısmına karşı vergi davası açabilmesine olanak bulunmakta ise de bu istemlerin yasal süresi içinde verilen beyannameler üzerine tahakkuk eden vergileri kapsadığı, davacı tarafından olumsuz mükellefler listesinde yer alan F1 İnşaat Hırdavat Nakliyat ve Metal Sanayi ve Ticaret Limited Şirketine ait faturalardaki katma değer vergisinin indirimlerinden çıkarılması suretiyle ihtirazi kayıtla süresinden sonra verilen düzeltme beyannamesi üzerine tahakkuk eden vergiye dava açılmasına olanak bulunmadığı gerekçesiyle kararın, vergi, ceza ve gecikme faizinin kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasını bozmuş, davalı idarenin diğer temyiz ve karar düzeltme istemini reddetmiştir.

İstanbul 9. Vergi Mahkemesi, 29.9.2017 gün ve E:2017/964, K:2017/1491 sayılı kararıyla; ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27'nci maddesinin 4'üncü fıkrasında düzenlenen "ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalar" ibaresiyle ihtirazi kaydın hukukumuza girdiği, kanuni süresinde verilen beyannameler ile süresi geçtikten sonra verilen beyannameler arasında mevzuatta herhangi bir ayrım yapılmadığı, nitekim Anayasa Mahkemesinin 14.6.2017 gün ve E;2017/24, K:2017/112 sayılı kararının da bu yönde olduğu, idarenin gönderdiği yazı üzerine kanuni süresinden sonra verilen beyannamelere ihtirazi kayıt konulamayacağı ve bu beyannameler üzerine tahakkuk eden vergilere karşı dava açılamayacağına ilişkin olarak dile getirilen ve dava açma hakkının kısıtlanması niteliğindeki iddianın, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan ve Anayasada yer alan hak arama hürriyetine aykırı olduğu gerekçesiyle ısrar etmiştir.

Davalı idare tarafından; serbest iradesi ile düzeltme beyannamesi veren yükümlülerin, tahakkuka bağlanan vergileri gerçekte yüklenmediğinin, 213 sayılı Kanunun 135’inci maddesinde sayılan kişilerce yapılacak vergi incelemesiyle ortaya konulması gerektiği, bu hususun beyannameye ihtirazi kayıt konulmak suretiyle yargı merciilerinin incelemesine bırakılmasının vergi idaresince yapılması gereken vergi incelemesinin vergi mahkemelerince yapılması sonucunu doğuracağı gibi bu inceleme sonucu ortaya çıkan maddi durumun hem tesis edildiği varsayılan idari işlem hem de yargı kararı niteliği taşıdığı göz önüne alındığında tüm bu işleyişin, mahkemelerin yargısal işlev sayılmayacak idari nitelikte görev üstlenmesine sebebiyet vereceği, mükellefin kendi iradesi ile verdiği katma değer vergisi beyannamelerini kabul etmekten ve düzeltme beyannamesi uyarınca tahakkuk yapmaktan başka bir alternatifi bulunmayan idarenin yaptığı tahakkuk işleminin dava açılmak suretiyle incelenmesinin hukuken mümkün olmadığı ileri sürülerek, ısrar kararının bozulması istenmiştir.

Savunmanın Özeti :Savunma verilmemiştir.

Danıştay Tetkik Hakimi : K1

Düşüncesi : Temyiz istemine konu ısrar kararının Danıştay Üçüncü Dairesinin kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca bozulması gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

Davacı tarafından, olumsuz mükellefler listesinde yer alan mükelleflerden mal ve hizmet alımında bulunduğunun davalı idarece bildirilmesi nedeniyle bu mükelleflere ait faturalarda yer alan katma değer vergisinin indirimlerinden çıkarılması suretiyle ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannamesi üzerine 2010 yılının Şubat dönemi için tahakkuk eden katma değer vergisi, bir kat tutarında kesilen vergi ziyaı cezası ile gecikme faizinin kaldırılması yolunda verilen ısrar kararı davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin kabulü ile İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin 29.9.2017 gün ve E:2017/964, K:2017/1491 sayılı ısrar kararının, tahakkuk eden verginin kaldırılmasına ilişkin hüküm fıkrasının, Danıştay Üçüncü Dairesinin yukarıda yer verilen kararının dayandığı aynı hukuksal nedenler ve gerekçe uyarınca; dava açılmasına engel bulunmayan vergi ziyaı cezası ile gecikme faizinin ise ceza kesilmesini, faiz hesaplanmasını gerektiren şartlar değerlendirilerek karar verilmek üzere bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama giderleri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, kararın tebliğ tarihini izleyen on beş (15) gün içinde Danıştay nezdinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 11.4.2018gününde oyçokluğuyla karar verildi.

X - KARŞI OY

Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında vergi mahkemesi kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.

XX - KARŞI OY

Davacı tarafından, haklarında olumsuz tespit bulunan mükellefler listesinde yer alan firmalardan mal ve hizmet alımında bulunduğunun davalı idarece bildirilmesi üzerine, bu firmalardan temin edilen fatura tutarlarının maliyet kayıtlarından çıkarılması suretiyle ihtirazi kayıtla verilen düzeltme beyannamesi üzerine tahakkuk ettirilen vergi ve gecikme faizi ile kesilen vergi ziyaı cezasına karşı açılan davada verilen ısrar kararı davalı idare tarafından temyiz edilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanununun 25'inci maddesinde, beyan üzerine alınan vergilerin, "tahakkuk fişi" ile tarh ve tahakkuk ettirileceği düzenlemesine yer verilmiştir.

İncelenen dosyada, davacı şirketin yasal süresinde beyannamesini verdikten sonra, bir kısım firmalardan temin ettiği faturaları maliyet kayıtlarından çıkararak düzeltme beyannamesi vermesi üzerine, vergi dairesince, 213 sayılı Kanunun 25'inci maddesindeki esaslara göre tahakkuk fişi ile vergi ve gecikme faizi tahakkuk ettirilmiş,vergi ziyaı cezası kesilmiş olup uyuşmazlıkta; ikmalen, re'sen veya idarece yapılan bir tarhiyat söz konusu değildir.

Kanunun "Pişmanlık ve Islah" hükümlerinden yararlanma koşullarına yer verilen 371'inci maddesinin 5'inci bendinde, ödeme ile ilgili olarak, "mükellefçe haber verilen ve ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemelerin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı Kanunun 51'inci maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranında bir zamla birlikte haber verme tarihinden başlayarak 15 gün içinde ödenmesi" esası getirilmiştir. Vergi dairesince, anılan hükümlere göre işlem yapılmadığı, gecikme zammı oranında bir zammın hesaplanmadığı da açıktır.

Bu açıklamalar karşısında, tahakkuk fişi esasına göre tahakkuk ettirilen gecikme faizinde, Vergi Usul Kanununun anılan madde hükümlerine uyarlık bulunmamakta olup ısrar kararının gecikme faizine ilişkin hüküm fıkrasına yönelik temyiz isteminin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyorum.

¸Bu belge 5070 Sayılı Yasa Hükümleri uyarınca Elektronik İmza ile imzalanmış olup, ayrıca ıslak imza ile İMZALANMAYACAKTIR.