2018/17345

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET KOCA VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/17345)

 

Karar Tarihi: 19/10/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

M. Emin ŞAHİNER

Başvurucular

:

1.Ahmet KOCA

 

 

2. Ayşe KOCA

 

 

3. Ayşe TOKAT

 

 

4. Celal KOCA

 

 

5. Ferhat KOCA

 

 

6. Hüseyin KOCA

 

 

7. Hüseyin KOCA

 

 

8. İsmet KOCA

 

 

9. Medine GENÇ

 

 

10. Meryem YILDIRIM

 

 

11. Türkan KOCA

 

 

12. Ummahan KOCA

Başvurucular Vekili

:

Av. Hamdi Tahsin ULUS

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ilk derece mahkemesi kararından sonra yapılan kanuni değişikliğin aleyhe uygulanması sonucu objektif değer artışının %50 ile sınırlandırılmış olması ve kamulaştırma bedelinin düşük belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 26/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucular, Afyonkarahisar'ın Merkez ilçesi Deper (Ataköy) Mahallesi sınırlarındaki 16350 m² ölçümlü 7097 parselin müşterek malikidirler.

9. Milli Savunma Bakanlığı (İdare) "havaalanı koruma bandı" içerisinde kaldığı için mezkur taşınmaz hakkında 12/9/2014 tarihinde kamulaştırma kararı almıştır. Taraflar arasında uzlaşma sağlanamaması üzerine İdare tarafından 8/6/2016 tarihinde kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil talebiyle Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Mahkeme) dava açılmıştır.

10. Mahkemece keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda, taşınmazın ve etrafının tarım arazisi olduğu, fiilen de tarım arazisi olarak kullanıldığı, Belediye ve diğer alt yapı hizmetlerinden yararlandığına dair bir emarenin bulunmadığı ve meskun alan konumunda olmadığı belirtilmiştir. Raporda taşınmazda fiğ ve buğday üretimi yapıldığı varsayımıyla ve %6 kapitalizasyon faizi uygulanmak suretiyle net gelir yöntemiyle taşınmazın çıplak m² değeri 12,25 TL olarak saptanmıştır.

11. Raporda ayrıca taşınmazın değerini etkileyen objektif nedenler de dikkate alınmıştır. Buna göre taşınmazın Hava Meydan Komutanlığı sahası koruma bandı içinde ve birlik emniyet tel örgüsü bitişiğinde olmasının, imar planı içindeki havaalanına bitişik konumda ve konut imarlı alanlara da çok yakın mesafede olmasının, Afyonkarahisar-Konya yoluna 1,4 km, Afyonkarahisar yerleşim yerlerine (Ataköy) ise 3-3,5 km kadar mesafede olmasının, taşınmaz ile aynı konumda bulunan bölgedeki diğer parsellerin imarlı alanlara yakınlığından dolayı bu taşınmazlara yoğun talep bulunmasının taşınmazın değerini %200 oranında artırdığı kabul edilmiştir. Bu doğrultuda taşınmazın çıplak m² değeri %200 oranında artırılmış ve bu oran fiyat üzerinden yapılan hesaplamaya göre taşınmazın arazi olarak kullanılan kısmının kamulaştırma bedeli 272.227,50 TL olarak tespit edilmiştir.

12. Mahkemece bilirkişi raporuna itibar edildiği belirtilerek 7/7/2017 tarihinde davanın kabulü ile kamulaştırma bedelinin 272.227,50 TL olarak tespitine ve tapu kaydının iptali ile İdare adına tesciline kesin olarak karar verilmiştir.

13. Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi (Bölge Adliye Mahkemesi) 3/5/2018 tarihinde İdarenin istinaf başvurusunun kabulü, başvurucunun istinaf başvurusunun kısmen kabul kısmen reddi ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermiş ve taşınmazın kamulaştırma bedelini163.009,50 TL olarak tespit etmiştir. Kararın gerekçesinde;

i. Dava konusu taşınmazın tarım arazisi vasfında olduğunun kabul edilmesi gerektiği ve taşınmazın mevki ve şartlarına göre olduğu gibi kullanılması halinde ekilecek ürünler ve yapılan harcamaları göz önünde tutarak net gelir hesaplamasının yerinde olduğu ifade edilmiştir.

ii. Bilirkişi heyetince taşınmazın içerisinde ve komşu parsellerde sulama kuyusu, DSİ'ye ait sulama tesisi, dere vb. su kaynağı görülmediğinden taşınmazın kuru tarım arazisi olarak nitelendirilmesinde isabetsizlik bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Bununla bilikte Bölge Adliye Mahkemesine göre, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 12/4/2017 tarihli ilamı ile benzer ilamları uyarınca kuru tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın değeri belirlenirken Dairenin yerleşmiş uygulamalarına göre %5 oranında kapitalizasyon faiz uygulanması gerekirken bu oranın %6 olarak kabulünün bozma sebebi yapılmış olduğu gerçeği dikkate alınmalıdır. Buna göre de kuru tarım arazisi niteliğindeki taşınmazın değeri hesaplanırken %5 kapitalizasyon faiz oranı uygulanması gerektiği kanaatine varılmıştır.

iii. 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 6. maddesiyle başlığıyla birlikte değiştirilen 11. maddesinin birinci fıkrasının 19/4/2018 tarihli ve 7139 sayılı Kanun’un 27. maddesiyle değiştirilen (ı) bendi uyarınca objektif değer artışının arazi bedelinin yarısını geçmeyeceği düzenlendiğinden bilirkişilerce belirlenen %200 objektif değer artışının Dairece yeniden yapılan hesaplamada %50 objektif değer artışı olarak alınması gerektiği değerlendirmesinde bulunulmuştur.

14. Nihai karar 28/5/2018 tarihinde başvuruculara tebliğ edilmiştir.

15. Başvurucular 26/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 2942 sayılı Kanun'un "Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili" kenar başlıklı 10. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin, peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister."

17. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 10/4/2019 tarihli ve E:2018/156, K:2019/22 sayılı iptal kararından önceki hali şöyledir:

 “(Değişik: 24/4/2001 - 4650/6 md.) 15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a) Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü.

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d) Varsa vergi beyanını,

e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın (…) mevkii ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,

g) Arsalarda, kamulaştırılma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,

h) Yapılarda, (…) resmî birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

ı) (Değişik: 19/4/2018-7139/27 md.) Bu fıkrada belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin yarısını geçmemek ve her bir ölçünün etkisi açıklanmak kaydıyla bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyecekleri raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle ve ilgililerin beyanını da dikkate alarak Sermaye Piyasası Kurulu tarafından kabul edilen değerleme standartlarına uygun, gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak taşınmaz malın değerini tespit ederler.

Taşınmaz malın değerinin tespitinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kâr dikkate alınmaz.

Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir.”

18. 2942 sayılı Kanun’un “Kamulaştırma bedelinin tespiti esasları” kenar başlıklı 11. maddesinin Anayasa Mahkemesinin 10/4/2019 tarihli ve E:2018/156, K:2019/22 sayılı iptal kararından sonraki hali şöyledir:

"15 inci madde uyarınca oluşturulacak bilirkişi kurulu, kamulaştırılacak taşınmaz mal veya kaynağın bulunduğu yere mahkeme heyeti ile birlikte giderek, hazır bulunan ilgilileri de dinledikten sonra taşınmaz mal veya kaynağın;

a) Cins ve nevini,

b) Yüzölçümünü,

c) Kıymetini etkileyebilecek bütün nitelik ve unsurlarını ve her unsurun ayrı ayrı değerini,

d) Varsa vergi beyanını,

e) Kamulaştırma tarihindeki resmi makamlarca yapılmış kıymet takdirlerini,

f) Arazilerde, taşınmaz mal veya kaynağın kamulaştırma tarihindeki mevki ve şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması halinde getireceği net gelirini,

g) Arsalarda, kamulaştırma gününden önceki özel amacı olmayan emsal satışlara göre satış değerini,

h) Yapılarda, kamulaştırma tarihindeki resmi birim fiyatları ve yapı maliyet hesaplarını ve yıpranma payını,

i) Bedelin tespitinde etkili olacak diğer objektif ölçüleri,

Esas tutarak düzenleyeceği raporda bütün bu unsurların cevaplarını ayrı ayrı belirtmek suretiyle gerekçeli bir değerlendirme raporuna dayalı olarak kamulaştırma bedelini takdir eder. Kamulaştırma bedelinin takdirinde, kamulaştırmayı gerektiren imar ve hizmet teşebbüsünün sebep olacağı değer artışları ile ilerisi için düşünülen kullanma şekillerine göre getireceği kar, kıymet takdirinde dikkate alınmaz. Kıymet takdir komisyonu raporunu, tespit tarihinden itibaren onbeş gün içerisinde idareye verir. İşin niteliğinin zorunlu kıldığı hallerde bu süre üç ayı geçemez. Kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı tesisinde, bu kamulaştırma sebebiyle taşınmaz mal veya kaynakta meydana gelecek kıymet düşüklüğü gerekçeleriyle belirtilir. Bu kıymet düşüklüğü kamulaştırma bedelidir."

B. Uluslararası Hukuk

19. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

20. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 37203/05, 31/5/2016, §§ 4-19) kararına konu olayda, başvurucuların taşınmazının bir bölümü üzerinde kamulaştırma yapılmaksızın veya kamu irtifakı tesis edilmeksizin enerji nakil hattı geçirilmiştir. Başvurucular tarafından kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tazminat davasında mahkeme bilirkişi görüşüne başvurmuştur. Bilirkişi, taşınmazın bir bölümünün üzerinden enerji nakil hattı geçirilmiş olması dolayısıyla değerinin %9 oranında azaldığını kabul ederek tazminat hesaplamıştır. Ancak mahkemece, Yargıtay kararlarında kamu irtifakı kurulması nedeniyle taşınmazda oluşacak değer düşüklüğünün taşınmazın toplam değerinin %2'sini geçemeyeceğinin belirtildiği gerekçe gösterilerek meydana gelen zararın taşınmaz değerinin %2'siyle sınırlı olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Mahkeme, bu görüşten yola çıkarak bilirkişi raporundaki tespite rağmen taşınmazın değerinin %7'sine isabet eden tazminat istemi yönünden davayı reddetmiştir. Söz konusu karar Yargıtay tarafından onanmıştır.

21. AİHM, bilirkişi raporunda taşınmazda oluşan değer kaybı taşınmazın gerçek değerinin %9'u olarak tespit edildiği hâlde mahkemenin Yargıtay içtihadından hareketle zarar miktarını taşınmaz değerinin %2'si ile sınırlandırdığına işaret ettikten sonra yargı mercilerince bunun gerekçesinin açıklanamadığını vurgulamıştır. AİHM, Yargıtayın farklı durumların gözönünde bulundurulmasını dışlayan katı yorumu nedeniyle başvurucuların taşınmaz değerinin %7'sine tekabül eden zararlarının karşılanamadığını belirtmiş ve bunun da kamu yararı ile bireysel yarar arasındaki adil dengeyi bozduğunu ifade ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (Kahyaoğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 33-40).

22. Diğer taraftan Kutlu ve diğerleri/Türkiye kararında da kamulaştırılan bir taşınmazın bilirkişi raporunda objektif değer artışının %40 oranında belirtilmesine rağmen derece mahkemelerince %25 olarak belirlenmesi yine mülkiyet hakkı bağlamında incelenmiştir. AİHM derece mahkemelerinin bilirkişi raporundaki sonuçların göz ardı edilmesi nedenlerini somut ve yeterli gerekçelerle açıklaması gerektiğini, somut olayda ise göz önünde bulundurulacak ölçütlerin basit bir anlatımının, mahkemece değer düşüklüğü oranının %25 ile sınırlandırmasına neden olan kriterleri neden ve nasıl dikkate aldığını belirtmediği için yeterli bir gerekçe gibi kabul edilemeyeceğini belirtmiştir. AİHM bu gerekçeyle sonuç olarak tazminat miktarının belirlenme şeklinin, söz konusu miktarın maruz kalınan zarar ile makul bir şekilde uygun olduğunu ifade etmesine imkân vermediği gerekçesiyle ölçülülük yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Kutlu ve diğerleri/Türkiye, B. No:51861/11, 13/12/2016, §§ 62-76).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

23. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Altıncı Sıradaki Başvurucu Hüseyin Koca'nın İhlal İddiaları Yönünden

24. Başvurunun incelemesi devam ederken başvurucu Hüseyin Koca'nın 30/10/2020 tarihinde vefat ettiği Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla incelenen nüfus kayıtlarından anlaşılmıştır.

25. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün (İçtüzük) 80. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ç) bendine göre başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılması hâlinde başvurunun düşmesine karar verilebilir. Bununla birlikte İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrası gereği Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması, temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ya da insan haklarına saygının gerekli kıldığı hâllerde başvurunun incelenmesine devam edilebileceği öngörülmüştür.

26. Başvuru tarihinden sonra vefat eden başvurucunun mirasçılarının makul bir süre içinde başvuruyu devam ettirme yönündeki iradelerini Anayasa Mahkemesine bildirmemeleri hâlinde anılan İçtüzük hükümleri uyarınca başvurunun incelenmesinin sürdürülmesini haklı kılan bir sebebin olmadığı kanaatine varılabilir (Asya Oktay ve diğerleri, B. No: 2014/3549, 22/3/2017, §§ 18-21). Somut olayda başvuru tarihinden sonra başvurucu Hüseyin Koca'nın 30/10/2020 tarihinde vefat ettiği ancak mirasçılarının makul bir süre içinde başvuruya devam etme yönünde iradelerini bildirmedikleri görülmüştür. Başvurunun incelenmesine devam etmeyi gerekli kılan ve İçtüzük'ün 80. maddesinin (2) numaralı fıkrasında öngörülen nedenlerden biri de bulunmamaktadır.

27. Açıklanan gerekçelerle başvurucu Hüseyin Koca tarafından yapılan bireysel başvurunun kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin düşmesine karar verilmesi gerekir.

B. Diğer Başvurucular Yönünden

1. Başvurucuların İddiaları

28. Başvurucular, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil talebiyle aleyhlerine açılan davada bedelin düşük hesaplandığından yakınmaktadırlar. Başvurucular bu kapsamda dava konusu taşınmazın 1/1000’lik imar planında havaalanı koruma bandında kalmasına rağmen arazi vasfında değerlendirilmesinin haksızlık olduğunu ileri sürmektedirler. Başvurucular ayrıca, ilk derece mahkemesi kararından sonra yapılan kanuni değişikliğin yargılama konusu olayda aleyhe uygulanması sonucu objektif değer artışının %50 ile sınırlandırılmış olmasının hukuka aykırı olduğunu iddia etmektedirler. Başvurucular diğer yandan mezkur kanuni değişikliğin daha sonradan Anayasa Mahkemesince de iptal edildiğini hatırlatmaktadırlar. Ayrıca başvurucular, kamulaştırma bedelinin163.009,50 TL olarak tespit edildiği bu davada istinaf mahkemesince hükmün miktar itibarıyla her bir paydaş yönünden kesin olarak verilmesi sebebiyle kararı temyiz edemediklerinden de yakınmaktadırlar. Başvuruculara göre somut olayda kapitalizasyon faizi de düşük uygulanmıştır. Başvurucular sonuç olarak ödenen tutarın kamulaştırılan taşınmazın gerçek bedelini yansıtmaktan uzak olduğunu iddia etmekte ve mülkiyet, hakkaniyete uygun yargılanma ve mahkemeye erişim hakları ile silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedirler.

2. Değerlendirme

29. İddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

30. Anayasa'nın 46. maddesi şöyledir:

"Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.

Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir. Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.

Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.

İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır. "

31. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların ilk derece mahkemesi kararından sonra yapılan kanuni değişikliğin aleyhe uygulanması sonucu objektif değer artışının %50 ile sınırlandırılmış olmasına yönelik şikâyetlerinin özünün kamulaştırma bedelinin miktarına ilişkin olduğu gözetildiğinde başvurunun mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Başvurucuların kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin şikâyetinin açıkça dayanaktan yoksun olmadığına ve başka bir kabul edilemezlik nedeni de bulunmadığından kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı ile Müdahalenin Varlığı ve Türü

33. Somut olayda başvurucuların taşınmazı tamamen kamulaştırılmıştır. Taşınmaz mal varlığının Anayasa’nın 35. maddesinde yer alan mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Başvurucuların taşınmazının mülkiyetinin kamulaştırma yoluyla Hazineye geçmiş olmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Anayasa Mahkemesinin çok sayıda kararında da belirtildiği üzere taşınmazın kamulaştırılması mülkiyetten yoksun bırakma niteliği taşımaktadır (Mehmet Akdoğan ve Diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32; AYM, E.1988/34, K.1989/26, 21/6/1989; E.2011/58, K.2012/70, 17/5/2012). Diğer yandan ilk derece mahkemesi kararından sonra yapılan kanuni değişiklik ile kamulaştırılan taşınmazların bedelinin tespitinde dikkate alınan objektif değer artışının %50 ile sınırlandırılmış olması ve yargılama sırasında gerçekleşen bir kanun değişikliğinin bu şekilde geriye şamil olarak yürütülmesinin mülkiyet hakkına yasal bir müdahale niteliği taşıdığı da açıktır.

ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

34. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

35. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir(Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

 (1) Kanunilik

36. Kamulaştırmanın usul ve esasları 2942 sayılı Kanun'da düzenlenmiştir. Somut olayda, başvurucuların taşınmazının havaalanı koruma bandı içerisinde kaldığı için idare kararıyla kamulaştırıldığı ve kamulaştırma sürecinin 2942 sayılı Kanun’a göre sürdürülerek tamamlandığı görülmektedir. Diğer yandan ilk derece mahkemesince taşınmaza ilişkin objektif değer artışı, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendine dayalı olarak sınırlandırılmıştır. Anayasa Mahkemesinin 10/4/2019tarihli veE.2018/156, K. 2019/22 sayılı mezkur iptal kararı 14/5/2019 tarihli Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Buna göre yayım tarihine kadar objektif değer artırıcı unsur oranını sınırlayan ilgili hüküm yürürlüktedir. Dolayısıyla mahkemenin müdahalesinin kanuni dayanağının bulunduğu anlaşılmaktadır.

 (2) Meşru Amaç

37. Somut olayda başvurucuların taşınmazı havaalanı koruma bandı içerisinde kaldığı için kamulaştırılmıştır. Havaalanı koruma bandı içerisinde kalan taşınmazların kamulaştırılmasında kamu yararı bulunduğu açıktır. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer verilen hükmün kamulaştırma sırasında taşınmaz maliklerinin haksız ve nedensiz zenginleşmeleri ihtimalini ortadan kaldırmayı amaçladığı dikkate alındığında Mahkemece mezkur hükmün somut olayda uygulanmasının meşru amacı haiz olduğu da açıktır. Nitekim başvuru konusu olayda uygulama alanı bulan mezkûr kuralın kamu yararı amacıyla gerçekleştirilen projelerde kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması, yatırım bedellerinin düşürülmesi ve bu suretle idarenin kaynaklarının korunması amacıyla düzenlendiği ve kamu yararı amacına dönük olduğu anlaşılmaktadır(AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 35).

 (3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

38. Ölçülülük ilkesi; elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2012/102, K.2012/207, 27/12/2012; E.2012/149, K.2013/63, 22/5/2013; E.2013/32, K.2013/112, 10/10/2013; E.2016/16, K.2016/37, 5/5/2016; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, § 38).

39. Mülkiyet hakkından yoksun bırakma biçimindeki müdahalelerde, hedeflenen kamu yararı ile malikin bireysel yararı arasında gözetilmesi gereken adil denge ancak malike tazminat ödenmek suretiyle sağlanabilir. Diğer bir ifadeyle mülkten yoksun bırakmalarda malike tazminat ödenmesi, müdahaleyle malike yüklenen aşırı külfetin telafi edilmesini temin eden temel bir araçtır. Anayasa'nın 46. maddesi uyarınca kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde malike ödenmesi gereken tazminat taşınmazın gerçek bedelidir. Bu itibarla taşınmazın gerçek bedelinin ödenmediği durumlarda somut olayın koşulları da gözetilerek müdahalenin orantılı olmadığı sonucuna ulaşılabilir (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 59).

40. Çok sayıda alıcısı ve satıcısı bulunmayan ve satışa konu olan malların aynı nitelikte (homojen) olmadığı emlak piyasasında bir taşınmazın herkes için geçerli, tek, değişmez ve kolay hesaplanabilir bir fiyatının olmadığı da gözönünde bulundurulmalıdır. Anayasa'nın koruması altında bulunan mülkiyet hakkı açısından önemli olan, kamulaştırılan veya üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın gerçek değerinin 2942 sayılı Kanun'a göre belirlenmesi, irtifak hakkı kurulan taşınmazda meydana gelen değer düşüklüğü karşılığının objektif kriterlere göre tespit edilmesi ve ulaşılmak istenen kamu yararı ile orantılı bir bedelin başvuruculara ödenmesidir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, B. No: 2013/2511, 22/1/2015, § 48).

41. Kamulaştırma yoluyla malikin mülkiyet hakkının sona erdirildiği hâllerde taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi orantılılık ilkesinin gereğidir. Taşınmaz bedelinin tespiti teknik ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Bu nedenle kamulaştırılan taşınmazın bedelinin tespiti uzman mahkemelerin ve Yargıtayın bu konudaki uzman dairelerinin yetki ve görevindedir. Anayasa Mahkemesi bu konuda uzmanlaşmış bir mahkeme olmadığı gibi mülkiyet hakkı kapsamında yapılan bireysel başvurularda bedel veya değer düşüklüğü karşılığını hesaplamak gibi bir görevi de bulunmamaktadır. Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yapılan müdahale ile ödenen bedel arasındaki ilişki yönünden yapacağı tespit, orantılılık incelemesinden ibarettir (Mukadder Sağlam ve diğerleri, § 49; Abdülkerim Çakmak ve diğerleri, B. No: 2014/1964, 23/2/2017, § 52).

42. Mülkiyet hakkının usule ilişkin güvenceleri hem özel kişiler arasındaki mülkiyet uyuşmazlıklarında hem de taraflardan birinin kamu gücü olduğu durumlarda geçerlidir. Bu bağlamda mülkiyet hakkının korunmasının söz konusu olduğu durumlarda usule ilişkin güvencelerin somut olayda sağlandığından söz edilebilmesi için derece mahkemelerinin kararlarında konu ile ilgili ve yeterli gerekçe bulunmalıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zorunluluk davacının bütün iddialarına cevap verilmesi anlamına gelmemekle birlikte mülkiyet hakkını ilgilendiren davanın sonucuna etkili esasa ilişkin temel iddia ve itirazların yargılama makamlarınca özenli bir şekilde değerlendirilerek karşılanmasını gerektirmektedir (Kamil Darbaz ve Gmo Yapı Grup End. San. Tic. Ltd. Şti., B. No: 2015/12563, 24/5/2018, § 53).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

43. Somut olayda taşınmazları kamulaştırılan başvuruculara ödenmesi gereken tazminat miktarının tespitine yönelik açılan davada Mahkemece taşınmazın gerçek bedelinin tespiti amacıyla bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Bilirkişi tarafından düzenlenen raporda kapitalizasyon faizi %6, objektif değer artış oranı ise %200, taşınmazın kuru tarım yapılan arazi vasfında olduğu kabul edilmek suretiyle net gelir yöntemi kullanılarak yapılan hesaplamaya göre kamulaştırma bedeli 272.227,50 TL olarak tespit edilmiş ve Mahkemece bu bedele hükmedilmiştir. Hükmün taraflarca istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi, ilk derece mahkemesinin kararını kaldırmış; ilk derece mahkemesince %200 olarak belirlenen objektif değer artışını ilk kararın tesis edildiği tarihten sonra yürürlüğe giren 7139 sayılı Kanun uyarınca %50'den fazla olamayacağı gerekçesiyle yeniden hesaplayarak %50 değer artışı ile karar vermiş ve kamulaştırma bedelini 163.009,50 TL olarak belirlemiştir.

44. Başvurucular, esas olarak yargılama süreci devam etmekte iken gerçekleşen bir kanun değişikliğine istinaden taşınmazlarının değerini etkileyen objektif değer artış oranının %50 olarak dikkate alınmasından yakınmaktadır. Başvurucuların lehine hükmedilen tazminatın taşınmazın gerçek değerini karşılayıp karşılamadığının ve dolayısıyla yargılama sırasındaki bir kanun değişikliğinin geriye şamil olarak yürütülmesi suretiyle gerçekleşen yasal müdahalenin ölçülü olup olmadığının denetiminin yapılabilmesi bakımından taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurların mahiyetinin ortaya konulması gerekmektedir.

45. 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde araziler için kamulaştırma bedelinin taşınmazın kamulaştırma tarihindeki mevkii ile şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir esas alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Türkiye'de düzenli ve sürekli tarımsal getiri istatistikleri ise il ve ilçe tarım müdürlükleri tarafından il merkezi ve ilçeler düzeyinde tutulmaktadır. Bu nedenle mahkemeler ve mahkemelerin atadığı bilirkişiler, Yargıtayın yerleşik içtihatları doğrultusunda özel bir durum olmadıkça kamulaştırma bedelinin tespitinde resmî birer kurum olan il ve ilçe tarım müdürlüklerinin verilerini kullanmaktadırlar (Tahsin Erdoğan, B. No: 2012/1246, 6/2/2014, § 63).

46. Net gelir yönteminde, taşınmazda mutat olarak ekilen tarım ürünlerinin ortalama verim miktarı ile değerlendirme yılındaki ortalama toptan kilogram satış fiyatları esas alınarak arazinin değerlendirme yılında bir dekarından elde edilecek gayrisafi geliri bulunur. Gayrisafi gelirden ortalama masraflar çıkarılarak net gelir hesaplanır. Hesaba alınan ürünlerin yıllık ortalama fiyatları değil hasat dönemindeki fiyatları esas alınır (Cevat Aydın, B. No: 2014/13886, 4/10/2017, § 57).

47. Arazilerde kamulaştırma bedeli, 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca ve anılan fıkrada belirtilen bedel tespitine ilişkin diğer unsurlar da esas alınmak suretiyle belirlenmektedir. Bu kapsamda taşınmaz mal veya kaynağın mevkii ile şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel yöntemle hesaplama yapılmakta; bu aşamaya kadar değerlendirmeye alınmamış, arazinin değerini olumlu veya olumsuz yönde etkileyebilecek somut ve objektif birtakım özelliklerin bulunması hâlinde ise özellikle anılan fıkranın (ı) bendi kapsamında bunlar da dikkate alınarak kamulaştırma bedeli tespit edilmektedir (AYM, E.2018/156, K.2019/22, § 33). Buna göre taşınmazın değerini etkileyen objektif unsurlar da değerin belirlenmesinde hesaba katılmaktadır. Bu unsurların tahdidi olarak sayılması mümkün değil ise de taşınmazın yola ve yerleşim yerine yakınlığı, ticari ve iş kapasitesi, deniz, göl, nehir gibi tabii güzelliklere uzaklığı, imarlı bölgelere yakınlığı gibi özellikler buna örnek gösterilebilir (Cevat Aydın, § 59). Nihayetinde kamulaştırma suretiyle taşınmazın bedelsiz olarak veya değerinin altındaki bir bedelle kişinin mal varlığından çıkarılmasının mümkün bulunmaması, kamulaştırmaya konu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespitini etkileyebilecek nitelik ve özellikleri ile bunların kamulaştırma bedeline katkısının gözetilmesini zorunlu kılmaktadır (AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 32).

48. Somut olayda bilirkişi raporunda, dava konusu taşınmazın Hava Meydan Komutanlığı sahası koruma bandı içinde ve birlik emniyet tel örgüsü bitişiğinde olmasının, imar planı içindeki havaalanına bitişik konumda ve konut imarlı alanlara da çok yakın mesafede olmasının, Afyonkarahisar-Konya yoluna 1,4 km, Afyonkarahisar yerleşim yerlerine (Ataköy) ise 3-3,5 km kadar mesafede yer almasının, taşınmaz ile aynı konumda bulunan bölgedeki diğer parsellerin imarlı alanlara yakınlığından dolayı bu taşınmazlara yoğun talep bulunmasının taşınmazın değerini %200 oranında artırdığı kabul edilmiştir. Nitekim Mahkemece bu bilirkişi raporuna itibar edilerek kamulaştırma bedelinin tespiti yoluna gidilmiştir.

49. Buna mukabil Bölge Adliye Mahkemesi, yargılama sırasında 2942 sayılı Kanun'un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yasama organınca gerçekleştirilen objektif değer artışının arazi bedelinin yarısını geçmeyeceğine ilişkin kanuni değişiklik uyarınca bilirkişilerce belirlenen %200 objektif değer artışının yeniden yapılan hesaplamada %50 objektif değer artışı olarak alınması gerektiği değerlendirmesinde bulunmak suretiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vermiş ve taşınmazın kamulaştırma bedelini buna göre tespit etmiştir. Nitekim yargılama sırasında gerçekleşen kanuni değişiklikle yürürlüğe giren kuralla diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artış oranı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen unsurlara göre tespit edilen arazi bedelinin %50’si ile sınırlandırılmış olup bu oranın taşınmazın özelliklerine göre %50 ve daha az oranda uygulanması mümkün iken %50’nin üzerinde uygulanması mümkün olmayacaktır. Buna göre Bölge Adliye Mahkemesinin kararına da esas teşkil eden mezkûr kural bu hâliyle doğrudan kamulaştırma bedelinin tespiti ile ilgili olup kuralla getirilen sınırlama belirlenecek kamulaştırma bedelinin tutarını doğrudan etkileyecek niteliktedir.

50. Taşınmazın değerini etkileyen objektif nedenlerin her somut taşınmaz yönünden ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekmektedir. Taşınmazın köy yerleşim yeri içinde kalıp kalmamasının, şehir merkezi ile bağlantılı kara yolunun mevcut olup olmamasının, su kaynağı olan dere ve nehirlere uzaklığının, bölgedeki sulu tarım arazi varlığının az ya da çok olmasının, rağbet görme derecesinin onun değerini etkileyebileceği tabiidir. Olayda bilirkişi raporunda, somut taşınmazın bu özellikleri dikkate alınarak objektif değer artırıcı unsur oranı %200 olarak belirlendiği hâlde Bölge Adliye Mahkemesi yargılama sırasında gerçekleşen mezkûr kanuni değişikliğe istinaden bunun en fazla %50 olabileceğini kabul etmiştir. Bölge Adliye Mahkemesi kararında bu şekilde doğrudan ilgili Kanun değişikliğine atıf yapılmış olmakla bilirkişi raporunda yer alan ve taşınmazın değerini artırdığı kabul edilen objektif nedenlere yönelik somut bir eleştiriye de yer verilmesine gerek görülmemiştir. Esasında Kanun'un açık hükmü gereğince Bölge Adliye Mahkemesinin somut taşınmazla ilgili bir değerlendirme yapmadan objektif değer artırıcı unsur oranını %50 ile sınırlamasının taşınmazın gerçek değerinin ödenip ödenmediğini tespite imkân verir bir uygulama olduğu da söylenemez.

51. Hâlbuki kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri gerçek karşılık olduğundan kamulaştırılan taşınmazın bedeline dair yasal düzenlemelerin Anayasa’da öngörülen gerçek karşılık ölçütüne uygun olması gerekmektedir. Buna göre kamulaştırılan taşınmazın gerçek bedelinin malike ödenmesi, Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri kapsamında mülkiyet hakkının ve ölçülülük ilkesinin de bir gereğidir.

52. Esasında başvuru konusu olayda uygulama alanı bulan ve arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak olan objektif değer artırıcı unsur oranını %50 ile sınırlandıran mezkûr kuralın kamu yararı amacıyla gerçekleştirilen projelerde kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması, yatırım bedellerinin düşürülmesi ve bu suretle idarenin kaynaklarının korunması amacıyla düzenlendiği ve kamu yararı amacına dönük olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre arazilerde kamulaştırma bedelinin tespitinde asli değer biçme yönteminin taşınmaz mal veya kaynağın mevkii ile şartlarına göre ve olduğu gibi kullanılması hâlinde getireceği net gelir üzerinden bilimsel olarak hesaplama yapılması olduğu gözetildiğinde bu şekilde belirlenecek bedel üzerinden diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artış oranının makul, belirli ve öngörülebilir bir seviyede tutulabilmesi ile kamulaştırma maliyetlerinin azaltılması bakımından diğer objektif ölçüler sebebiyle uygulanacak artırım oranına oransal bir üst sınır getirilmesinin mezkûr kuralın amacını gerçekleştirmeye elverişli olmadığı söylenemez (AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 35, 36).

53. Öte yandan yukarıda da değinildiği üzere kamulaştırmanın anayasal ögelerinden birinin de gerçek karşılık olduğu dikkate alındığında objektif değer artırıcı unsur oranını %50 ile sınırlandıran mezkûr kuralın somut başvuru konusu olayda uygulanmasının ölçülü bir müdahale niteliği taşıyıp taşımadığının tespiti gerekmektedir.

54. Öncelikle 7139 sayılı Kanun’un genel gerekçesinde ve mezkûr kuralın yer aldığı madde gerekçesinde ifade edildiği üzere objektif değer artışı uygulamasıyla taşınmazın değerinde %100, %200 hatta %300’lere varan oranlarda artış yapılmasını gerektiren durumlara uygulamada sıklıkla rastlandığı görülmektedir. Bu durumda uygulanacak objektif değer artırıcı unsur oranının %50 ile sınırlandırılması; kamulaştırmaya konu taşınmazın somut olarak sahip olduğu, daha önce arazi bedelinin belirlenmesinde etkili olabilecek diğer bir unsur içinde veya kapitalizasyon faiz oranının tespit edilmesi sırasında değerlendirilmemiştir. Bu gerçeklik de taşınmaza olumlu yönde katkı ve değer sağlayan unsurların olması gerektiği oranda ve ölçüde kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmaması sonucunu doğuracaktır. Kamulaştırmada gerçek karşılığın malike ödenmesi gerekliliği karşısında araziyi emsallerine göre daha değerli kılan olumlu özelliklerinin önemli ölçüde bedele yansıtılmasını engelleyebilecek şekilde oransal sınırlama öngörülmesinin gerekli olduğu söylenemeyeceği gibi öngörülen sınırlama olağan koşullarda %50’nin üzerinde objektif değer artışı uygulanması gereken taşınmazlar yönünden kamulaştırmada gerçek bedelin tam olarak tespitini ve malike ödenmesini engelleyeceğinden kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozmaktadır (AYM, E.2018/156, K.2019/22, 10/4/2019, § 37). Nitekim yargılama sırasında gerçekleştirilen kanuni değişiklikle somut olayda uygulama alanı bulan 2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan “…arazi bedelinin yarısını geçmemek ve…” ibaresi, Anayasa Mahkemesince yukarıda yer verilen gerekçelerle Anayasa’ya aykırı bulunarak 10/4/2019 tarihli ve E.2018/156, K.2019/22 sayılı kararla iptal edilmiştir.

55. Bu durumda Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararının içeriğinde de tespit edildiği üzere kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını engelleyen, mülkiyet hakkının ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olan ve başvuru konusu olayda uygulama alanı bulan iptal kararına konu mezkûr kuralın kamulaştırma işlemini Anayasa'ya aykırı hâle getirdiği dikkate alındığında yargılama sırasındaki bir kanun değişikliğinin geriye şamil olarak yürütülmesi suretiyle gerçekleşen yasal müdahalenin ölçülü olduğundan bahsetmek mümkün görülmemektedir.

56. Buna göre de Bölge Adliye Mahkemesinin hükme esas alınan bilirkişi raporundaki somut tespitlere yönelik herhangi bir eleştiri getirmeden ve salt kanuni değişikliğe atfen soyut olarak objektif değer artırıcı unsur oranının %50'yi geçemeyeceği kabulünden hareketle bu oranı %50 ile sınırlandırmasının kamulaştırma işlemi nedeniyle taşınmazın değerinde oluşan azalmanın tam olarak karşılanmasını da engellediği anlaşılmaktadır. Bu durumda kamulaştırma sebebiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerde taşınmazın gerçek bedelinin ödenmesi gerektiği, bedel tespitinde taşınmazın özelliklerine göre değişen objektif değer artışı oranının %50 ile sınırlandırılmasının taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi imkânını ortadan kaldırdığı, kamulaştırmada gerçek bedelin ödenmemesinin mülkiyet hakkının özünü zedelediği ve daha sonra Anayasa Mahkemesince de iptal edilen ve söz konusu uygulamaya cevaz veren kanuni düzenlemenin yürürlükte olduğu dönemdeki somut olaya özgü uygulanma şekliyle başvuruculara yüklediği külfetin aşırı ve ölçüsüz olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.

57. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesinin mezkur iptal kararında yer alan hususlar da dikkate alındığında kamulaştırma bedelinin tespitinde kamulaştırmanın anayasal ögelerinden biri olan gerçek karşılığa ulaşılmasını objektifdeğer artışınaüst sınır koymak suretiyle engelleyen ve mülkiyet hakkının ölçüsüz biçimde sınırlandırılmasına neden olan Kanun hükmünün somut olayda uygulanması nedeniyle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

58. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

59. Başvurucular, maddi ve manevi tazminat ödenmesi talebinde bulunmuştur.

60. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

61. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

62. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilmeden önce ihlalin kaynağının belirlenmesi gerekir. Buna göre ihlal; idari eylem ve işlemler, yargısal işlemler veya yasama işlemlerinden kaynaklanabilir. İhlalin kaynağının belirlenmesi uygun giderim yolunun belirlenebilmesi bakımından önem taşımaktadır (Mehmet Doğan, § 57).

63. İhlal, idari makamların veya derece mahkemelerinin Anayasa’ya uygun yorum yapmalarına imkân vermeyecek açıklıktaki bir kanun hükmünü uygulamaları veya kanundaki belirsizlikler sebebiyle ortaya çıkmışsa bu ihlal kanunun uygulanmasından değil doğrudan kanundan kaynaklanmaktadır. Bu durumda söz konusu ihlalin bütün sonuçlarıyla giderilebildiğinden söz edilebilmesi için ancak ihlale yol açan kanun hükmünün ortadan kaldırılması veya ilgili hükmün yeni ihlallere yol açılmayacak bir şekilde değiştirilmesi ya da yeni ihlallere yol açılmasının önüne geçilmesi için belirsizliğin giderilmesi suretiyle giderilebilir (Süleyman Başmeydan, B. No: 2015/6164, 20/6/2019, § 70).

64. Başvuruya konu olayda Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiği ve ihlalin doğrudan Anayasa Mahkemesince sonradan iptal edilen2942 sayılı Kanun’un 11. maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendinde yer alan "…arazi bedelinin yarısını geçmemek ve…" ibaresinden ve Anayasa Mahkemesinin mezkur iptal kararına konu ilgili hükmün somut olayda uygulanmasından kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.

65. İlgili Kanun hükmü söz konusu iptal kararı nedeniyle hâlihazırda yürürlükte olmadığına göre yeniden yargılama mağduriyetin giderilmesi için uygun bir yol olacaktır. Bu durumda mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin ilgili Mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

66. Yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesi mülkiyet hakkının ihlalinin giderimi bakımından yeterli görüldüğünden başvurucuların tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

67. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL tutarındaki yargılama giderinin başvuruculara müştereken ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Altıncı başvurucu yönünden ölüm nedeniyle başvurunun DÜŞMESİNE,

B. Diğer başvurucular yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

D. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesine (E.2016/574, E.2017/369) GÖNDERİLMESİNE,

E. Başvurucuların tazminat taleplerinin REDDİNE,

F. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894.70 TL yargılama giderinin altıncı başvurucu dışındaki başvuruculara MÜŞTEREKEN ÖDENMESİNE,

G. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz UYGULANMASINA,

H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.