2018/18194

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KEMAL TURAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/18194)

 

Karar Tarihi: 25/2/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Kemal TURAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, vergi incelemesi sonucu vergi ziyaı cezalı geçici vergi ve gelir vergisi tarh edilmesine ilişkin işlemlerin iptali istemiyle açılan davalarda esasa etkili iddiaların karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyon tarafından 2018/18194 ve 2018/18996 numaralı bireysel başvuru dosyalarının aralarında konu yönünden hukuki irtibat bulunması nedeniyle 2018/18194 numaralı bireysel başvuru dosyası ile birleştirilmesine ve incelemenin 2018/18194 numaralı bireysel başvuru dosyası üzerinden yapılmasına karar verilmiştir.

5. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

6. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

7. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1984 yılından beri taksi işletmeciliği, müteahhitlik, tekstil ticareti ve inşaat malzemeleri toptan pazarlama işleriyle uğraşmaktadır.

10. Başvurucu hakkında 2007 yılında F.Ü. adlı şahsa gayrimenkulünü teminat göstermek koşuluyla %5 faizle 150.000 TL borç para verdiği, daha sonra F.Ü.nün zor durumundan istifade ederek söz konusu gayrimenkulü üzerine aldığı ve ardından gayrimenkulü satması sonucu haksız gelir elde ettiği yönündeki ihbar üzerine inceleme yapılmıştır. Düzenlenen vergi tekniği raporunda (VTR) başvurucunun inşaat malzemeleri alım satım faaliyetinde bulunmak üzere mükellefiyet tesis ettirdiği ancak bu faaliyetinin dışında çok sayıda emlak alım satımı yaptığı, bunlarla ilgili vergi dairesine herhangi bir bildirimde bulunmadığı, işlemlerinde banka hesaplarını kullanmadığı, tefecilik yaptığı, faiz karşılığı borç verdiği kişilerden genellikle gayrimenkullerinin teminat olarak gösterilmesini istediği ifadelerine yer verilmiştir. Yapılan değerlendirmeler sonucunda, diğer şahıslar ile ilgili olarak net bir tespit yapılamadığından başvurucu hakkında sadece F.Ü. ile olan ilişkisi nedeniyle işlem yapılması gerektiği vurgulanmış ve başvurucunun faizle verdiği borç para karşılığında üzerine aldığı F.Ü.ye ait gayrimenkulü daha sonra satması sonucunda elde ettiği faiz gelirini beyan etmemesi nedeniyle başvurucu hakkında tarhiyat yapılması ve vergi ziyaı cezası kesilmesi gerektiği belirtilmiştir.

11. Başvurucu hakkında VTR esas alınarak bir kısmı 2007 ve bir kısmı da 2008 yıllarına ilişkin olmak üzere vergi ziyaı cezalı banka ve sigorta muameleleri vergisi tarhı, vergi ziyaı cezalı gelir stopaj ve damga vergisi tarhı, vergi ziyaı cezalı geçici gelir vergisi ile vergi ziyaı cezalı gelir vergisi tarhı işlemleri tesis edilmiştir.

12. Başvurucu anılan işlemlerin iptali istemleriyle İstanbul 10. Vergi Mahkemesinde (Mahkeme) dört ayrı dava açmıştır.

13. Başvurucunun vergi ziyaı cezalı banka ve sigorta muameleleri vergisi tarhiyatının iptali istemiyle açtığı davada Mahkeme 21/6/2011 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme kararında "... davacının bir takvim yılı içerisinde bir kişiye verdiği borç karşılığında bu kişiye ait gayrimenkulün tapusunu üzerine aldığı, bu taşınmazı sattığı tutar ile borç verdiği tutar arasında kalan farkın davacının elde ettiği faiz geliri olduğu iddia edilmişse de, davacı ile söz konusu şahıs arasındaki ilişkinin bir gayrimenkul alım satımı olduğu, alım satım işlemlerinin tapu memuru önünde her iki tarafın iradelerini açıklayarak yapılıp devlet kayıtlarına girdiği ve bu kayıtların aksini ortaya koyacak kuvvette somut belgeler olmadıkça doğru olarak kabulünün zorunlu olduğu, alım satımın banka kanalıyla yapılmamasının bu durumu değiştirmeyeceği, gayrimenkulün her hangi bir faiz ilişkisi içerisinde el değiştirdiği yönünde idarece somut ve geçerli bir belge veya tapudaki tescilin iptali yönünde bir mahkeme kararı sunulamadığı, davacının sattığı taşınmaz için değer artışı kazancını beyan edip ödediği, ayrıca adı geçen şahıs ile davacı arasında İstanbul Onbirinci Asliye Ceza Mahkemesinde görülen dava nedeniyle husumetlerinin de bulunduğu, tapuda resmi makamlar önünde kararlaştırılmış tutarlar üzerinden yapılan satış işlemini ikrazatçılık olarak değerlendirip bu konuda borç verenin ifadesinden başka itibar edilebilecek kesin ve somut belgeler sunulmadan yapılan tarhiyatta hukuka uyarlılık görülmediği..." gerekçesine yer verilmiştir. Karar, Danıştay Yedinci Dairesi tarafından onanmış; karar düzeltme isteminin de 2017 yılında reddedilmesinin ardından kesinleşmiştir.

14. Başvurucunun vergi ziyaı cezalı gelir stopaj ve damga vergisi tarhiyatının iptali istemiyle açtığı davada Mahkeme 30/3/2010 tarihli kararıyla dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme kararında "...ilgili dönemler muhtasar beyannamelerinin verilmemesi nedeniyle davacı adına resen tarhiyat yapılmış ise de, re’sen takdir ile ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunun gerçeğe en yakın şekilde tespit edilmesi amacı esas olduğundan, takdir komisyonunca, davacının ilgili dönemde işçi çalıştırıp çalıştırmadığı, nakden veya hesaben tevkifata tabi bir ücret veya kira ödemesinde bulunulduğu ve ödeme miktarının ne kadar olduğu, işçilerin ilgili dönemde işte çalıştığı yönünde bir tespit bulunduğu ve bu nedenle ödeme yapıldığı somut bilgi ve belgelerle saptanmadan matrah takdir edildiği, matrah takdirine ilişkin komisyon kararında tespit edilen matraha nasıl ulaşıldığına ilişkin somut tespitlerin yer almadığı gerekçeleriyle yapılan cezalı tarhiyatlarda hukuka uyarlık bulunmadığı..." gerekçesine yer verilmiştir. Karar, kanun yolu incelenmesinden geçerek kesinleşmiştir.

15. Başvurucunun bireysel başvuruya konu ettiği vergi ziyaı cezalı geçici gelir vergisi ile aynı yıla ilişkin vergi ziyaı cezalı gelir vergisi tarhiyatlarının iptali istemiyle açtığı davalarda ise Mahkeme ilk olarak iptal kararları vermiştir. Bu kararlar temyiz aşamasında Danıştay Dördüncü Dairesi tarafından önce onanmış ise de karar düzeltme aşamasında bozulmuştur. Mahkeme bozma kararlarına uyarak 8/9/2015 ve 9/9/2015 tarihli kararlarla davanın kısmen kabulüne kısmen reddine, başvurucu adına kesilen vergi ziyaı cezasının tek katı aşan kısmının kaldırılmasına, tek kat cezalı tarhiyat yönünden davanın reddine karar vermiştir.

16. Mahkeme kararlarının gerekçesi şöyledir:

"... davacının faiz karşılığı borç verdiği kişilerden genellikle gayrimenkullerinin teminat olarak gösterilmesini istediği, daha sonra borç verdiği kişilerin zor durumundan yararlanarak gayrimenkulleri satış yoluyla kendi üzerine geçirdiği, bazen ikinci ve üçüncü kişileri de araya koyarak izini kaybettirmeye çalıştığı ve dolayısıyla davacının ikrazatçılık faaliyetinde bulunduğu sonucuna varılmış olup dava konusu tarhiyatta ve kesilen tek kat vergi ziyaı cezasında hukuka aykırılık görülmemiştir.

Tekerrür sebebiyle % 50 fazlasıyla kesilen vergi ziyaı cezasına gelince;

...

tekerrür nedeniyle ceza kesilebilmesi için öncelikle kesilmiş bir vergi ziyaı cezası olması, bu cezanın usulüne uygun olarak kesinleşmesi, cezanın kesinleştiği tarihten sonra yeniden aynı neviden bir ceza kesilmesi gerekli ve zorunlu olup bu halde vergi ziyaı cezasında, önceki cezanın kesinleşme tarihinden itibaren 5 yıl içinde vergi ziyaı cezası kesilecek bir durum söz konusu olduğunda kesilecek cezanın yüzde elli artırılarak kesinleşmesi gerekmektedir.

...

Olayda, davacı adına yapılan ve tekerrür cezasına konu olan vergi ziyaı cezalı tarhiyatların ait olduğu dönem öncesinde davacı hakkında kesinleşmiş bir vergi ziyaı cezasının varlığına ilişkin olarak davalı idare tarafından ortaya somut bilgi ve belgenin konulamadığı dolayısıyla da tekerrür şartlarının oluşup oluşmadığının tevsik edilemediği görüldüğünden, dava konusu vergi ziyaı cezasının tekerrür nedeniyle artırılan kısmında hukuka uyarlık bulunmamaktadır."

17. Başvurucu, kararları temyiz etmiştir. Temyiz dilekçelerinde başvurucu, aynı maddi olaya yönelik lehine verilen vergi mahkemeleri, asliye hukuk mahkemesi ve ceza mahkemesi kararlarına vurgu yaparak hakkında tesis edilen işlemlerin hukuka aykırı olduğunu belirtmiş ve mahkeme kararlarının bozulması isteminde bulunmuştur. Temyiz taleplerini inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesince kararların onanmasına hükmedilmiştir. Daire, tarafların karar düzeltme istemini de 13/3/2018 tarihli kararlarla reddetmiş ve mahkeme kararları kesinleşmiştir.

18. Başvurucu tarafından sunulan belgelere göre aynı maddi olaya ilişkin olan ve F.Ü.ye ait uyuşmazlığa konu taşınmazın başvurucuya satışının iptal edilmesi istemiyle başvurucu aleyhine açılan tapu iptali ve tescili davası İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesince reddedilmiştir. Söz konusu karara yönelik temyiz ve kararın düzeltilmesi istemleri de Yargıtayca reddedilerek karar kesinleşmiştir. Yine aynı maddi olaya ilişkin İstanbul 11. ve 38. Asliye Ceza Mahkemelerinde dolandırıcılık ve tefecilik suçlarından yapılan yargılamalarda başvurucu beraat etmiş ve anılan beraat kararları da kesinleşmiştir.

19. Nihai kararlar başvurucuya 17/5/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 18/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

21. 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Vergi Kanunlarının uygulanması ve ispat" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...

B) İspat: Vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya, ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır.

Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti yemin hariç her türlü delille ispatlanabilir. Şu kadar ki, vergiyi doğuran olayla ilgisi tabii ve açık bulunmayan şahit ifadesi ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz.

İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir."

22. 213 sayılı Kanun'un "Re'sen vergi tarhı" kenar başlıklı 30. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Resen vergi tarhı, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunmasıdır. İnceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı resen takdir olunmuş sayılır.

..."

23. 213 sayılı Kanun'un 134. maddesinin "Maksat" kenar başlıklı birinci fıkrası şöyledir:

"Vergi incelemesinden maksat, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırmak tespit etmek ve sağlamaktır..."

24. 213 sayılı Kanun'un "Vergi ziayı" kenar başlıklı 341. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder"

25. 213 sayılı Kanun'un "Vergi ziyaı cezası" kenar başlıklı 344. maddesinin birinci fıkrası ile ikinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"341 inci maddede yazılı hallerde vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde, mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir."

26. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Dolandırıcılık" kenar başlıklı 157. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye ..."

27. 5237 sayılı Kanun'un "Tefecilik" kenar başlıklı 241. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Kazanç elde etmek amacıyla başkasına ödünç para veren kişi ..."

28. 21/11/2012 tarihli ve 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu'nun 52. maddesiyle yürürlükten kaldırılan 30/9/1983 tarihli ve 90 sayılı mülga Ödünç Para Verme İşleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin "Tanımlar" kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanun Hükmünde Karanamede geçen;

a) İkrazatçı: Devamlı ve mutad meslek halinde, faiz veya her ne ad altında olursa olsun bir ivaz karşılığı veya ipotek almak suretiyle, ödünç para verme işleriyle uğraşan veya ödünç para verme işlerine aracılık eden ve kendilerine faaliyet izni verilen gerçek kişileri,

...

ifade eder."

29. 6361 sayılı Kanun'un "İkrazatçılarla ilgili hükümler" kenar başlıklı geçici 5. maddesi şöyledir:

"90 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameden aldıkları yetkiye istinaden ikrazatçılık faaliyetinde bulunanlar bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde bu Kanunda sayılı faaliyetlerden birini yürütmek amacıyla Kuruma başvuruda bulunabilirler. Bu süre içinde mevcut sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklarının tahsiline yönelik işlemler dışında yeni bir ikrazatçılık faaliyetinde bulunamazlar. Kuruma başvuruda bulunan ikrazatçılar Kuruldan gerekli izinleri almak suretiyle faaliyetlerine faktoring, finansal kiralama veya finansman şirketi olarak devam edebilirler. Kurulacak bu şirketler bu Kanunun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde yer alan sermaye yükümlülüğünü üç yıl içinde yerine getirmek zorundadır. Kuruma başvuruda bulunmayan veya başvurduğu halde Kuruldan gerekli izinleri alamayanların ikrazatçılık faaliyet izinleri başka bir işleme gerek kalmaksızın kendiliğinden sona erer."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 25/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

31. Başvurucu; aynı konu nedeniyle adına düzenlenen aynı maddi olaydan ve incelemeden kaynaklanan vergi ve cezaların iptali için vergi mahkemelerinde dört ayrı dava açtığını, bunlardan iki tanesinin kabul edilerek söz konusu vergi ve cezaların kaldırıldığını, anılan kararların kesinleştiğini, diğer iki davanın ise aynı konu hakkında olmasına rağmen aleyhine sonuçlandığını ifade etmektedir. Başvurucu çelişkili kararlar verildiğini, aleyhine verilen kararların hukuk düzeninden çıkarılması gerektiğini, ceza mahkemesinin beraat kararları ile tapu iptali ve tescili istemleriyle aleyhine açılan davanın reddine ilişkin kararının dikkate alınmadığını, haksız kararlar nedeniyle büyük miktarda vergi ve cezaya muhatap kılındığını belirterek adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini öne sürmüştür.

B. Değerlendirme

32. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özü, yargılama sürecinde aynı maddi olaydan kaynaklanan işlemlerin değerlendirilmesinde esasa ilişkin iddialarının karşılanmayarak reddedilmesi ile ilgilidir. Bu itibarla başvurucunun ihlal iddiaları adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkı yönünden incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

35. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine "adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında Avrupa İnsan Hakları Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

36. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa'nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır.

37. Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamaktadır. Tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gereklidir (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).

38. Mahkemelerin anılan yükümlülüğü, yargılamada ileri sürülen her türlü iddia ve savunmaya karar gerekçesinde ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Ancak derece mahkemeleri, kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda değilse de (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 56) davanın esas sorunlarının incelenmiş olduğu gerekçeli karardan anlaşılmalıdır.

39. Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).

40. Aksi bir tutumla mahkemenin davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında ilgili ve yeterli bir yanıt vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlaline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).

41. Öte yandan temyiz merciinin yargılamayı yapan mahkemenin kararını uygun bulması hâlinde bunu ya aynı gerekçeyi kullanarak ya da bir atıfla kararına yansıtması yeterlidir. Burada önemli olan husus temyiz merciinin bir şekilde temyizde dile getirilmiş ana unsurları incelediğini, derece mahkemesinin kararını inceleyerek onadığını ya da bozduğunu göstermesidir (Yasemin Ekşi, § 57).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

42. Başvurucu aynı maddi olay nedeniyle yapılan vergi ziyaı cezalı banka ve sigorta muameleleri vergisi tarhiyatının iptal edildiğini ve kararın kesinleştiğini, tefecilik ve dolandırıcılık suçlarından beraat ettiğini ve kararın kesinleştiğini, aynı olaya ilişkin aleyhine açılan tapu iptali ve tescili davasının ise reddedilerek lehine sonuçlandığını ve kararın kesinleştiğini ancak aynı olay nedeniyle yapılan gelir vergisi tarhiyatına karşı açtığı davaların ise anılan kararlarla çelişir şekilde reddedildiğini belirtmektedir.

43. Başvurucunun aynı maddi olay nedeniyle adına düzenlenen vergi ve cezaların kaldırılması istemiyle açtığı davalarda lehine verilen kararların dikkate alınması gerektiği iddialarını yargılamanın her aşamasında ileri sürdüğü anlaşılmaktadır (bkz. §§ 17, 18).

44. Kural olarak yargılamayı yapan mahkemelerinin aynı maddi olayları değerlendirerek farklı sonuçlara varmış olmaları, neden farklı sonuçlara vardıklarını yeterince açıkladıkları sürece adil yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğurmaz. Bir başka ifadeyle mahkemeler -ulaşılan sonuçlar birbirinden farklı olmakla birlikte- varılan sonuca hangi nedenle ulaşıldığını başvurucu ve üçüncü kişiler tarafından objektif olarak anlaşılmasına imkân verecek yeterli gerekçeler sundukları sürece adil yargılanma hakkı yönünden ihlal sonucuna varılmayabilir (pek çok karar arasından bkz. Trakya Kalıp ve Plastik Kapak İmalatı Sanayi ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2017/30526, 18/11/2020, §§ 31-35).

45. Somut olayda gerçekten de aynı maddi olaydan (F.Ü. ile olan hukuki ilişkiden) kaynaklı olarak yapılan bankacılık ve sigorta muameleleri vergisi tarhiyatında başvurucunun faiz geliri elde etmediği sonucuna varılarak tarhiyat kaldırılmıştır (bkz. § 13). Başvurucu, aynı olaya ilişkin tefecilik ve dolandırıcılık suçlarından beraat etmiş; gelir vergisi ve geçici vergi tarhiyatının dayanaklarından biri olan ve gerçek bir gayrimenkul alım satım ilişkisinin bulunmadığı yönündeki iddiaya dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescili davasında da başvurucu lehine karar verilmiştir. Anılan kararlar mahiyeti gereği gelir vergisi tarhiyatına karşı açılan başvuruya konu davanın sonucuna doğrudan etkili olduğundan açık ve ayrı bir cevap verilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.

46. Öte yandan başvuruya konu olayda tefecilikten elde edilen gelirin vergilendirilmesi amacıyla, yapılan tarhiyata karşı açılan davada söz konusu gelirin elde edildiğine yönelik olarak varılan kararda diğer yargı yerlerinin vardığı sonucun -başvurucunun lehine olan kararları yargılama aşamalarında sunduğu hâlde- aksi yönünde sonuca ulaşmayı haklı gösterecek gerekçeye yer verilmediği anlaşılmaktadır. Temyiz ve karar düzeltme istemleri üzerine verilen kararlarda da bu iddialara yönelik herhangi bir açıklama bulunmamaktadır (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. Nail Hacıimamoğlu, B. No: 2016/8362, 30/9/2020, §§ 39-43).

47. Sonuç olarak başvurucunun uyuşmazlığın çözümü için esaslı nitelikteki iddia ve itirazları derece mahkemelerince konu ile ilgili makul ve yeterli bir gerekçe ile karşılanmamıştır. Bu sebeple yargılama süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde başvurucunun gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

48. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

49. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

50. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini ve yeniden yargılama yapılmasını istemiştir.

51. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir (B. No: 2014/8875, 7/6/2018, [GK]). Mahkeme diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına da işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

52. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

53. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile İçtüzük’ün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir karar kendisine ulaşan mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58-59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66-67).

54. İncelenen başvuruda başvurucunun davasının esaslı iddiaları karşılanmadan reddedilmesi nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

55. Bu durumda gerekçeli karar hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 10. Vergi Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 589,40 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere İstanbul 10. Vergi Mahkemesine (E.2015/1678, K.2015/1623; E.2015/1711, K.2015/1625) GÖNDERİLMESİNE,

D. 589,40 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 25/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.