2018/18936

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATİH AYDIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/18936)

 

Karar Tarihi: 21/4/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

Fatih AYDIN

Vekili

:

Av. Cihan AYDIN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, taşınmaz satışına ilişkin ihalenin asayiş sorunlarının engellenmesi gerekçesiyle ita amiri tarafından iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/6/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönünden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1966 doğumlu olup İstanbul'da ikâmet etmektedir.

A. Başvuruya Konu Taşınmazın İhalesi Süreci

9. Artvin'in Sarıbudak köyü 123 ada 1 parselde kayıtlı bulunan kârgir ev ve bahçe niteliğindeki 535,44 m² yüz ölçümüne sahip taşınmaz, sağlıkevi olarak kullanılmak üzere köy halkı tarafından Hazineye bağışlanmıştır. Taşınmaz, 1968 yılından Sağlık Bakanlığınca tahsisin kaldırıldığı 9/6/2010 tarihine kadar sağlıkevi olarak kullanılmıştır.

10. Tahsisin kaldırılması sonrasında Sarıbudak Köy Muhtarlığı 27/6/2011 tarihinde taşınmazın cenaze yıkama ve saklama yeri olarak tahsis edilmesini talep etmiştir. Artvin Valiliği (Valilik), cenaze yıkama ve saklama işinin 18/3/1924 tarihli ve 442 sayılı Köy Kanunu'nun 13. maddesinde gösterilen mecburi işlerden sayılmadığından söz konusu talebi reddetmiştir.

11. Köy nüfusuna kayıtlı kişilerce satın alma talebinde bulunulması üzerine taşınmaz, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 45. maddesi uyarınca Valilik tarafından açık ihale usulü ile 36.420 TL muhammen bedel üzerinden satışa çıkarılmıştır. Başvurucu ile birlikte köy tüzel kişiliği adına bir kişi 24/4/2014 tarihinde düzenlenen ihaleye iştirak etmiştir. Taşınmazın geçici ihalesi 55.050 TL pey süren başvurucuya yapılmış ve kati ihalesi için ita amirinin onayına sunulmuştur. Köy halkı 29/4/2014 tarihinde idareye sunduğu dilekçe ile ihalenin iptal edilmesini talep etmiştir.

12. İta amiri 15/5/2014 tarihinde taşınmazın satışına ilişkin ihaleyi 2886 sayılı Kanun'un 31. maddesi uyarınca iptal etmiştir. İptal kararında; taşınmazın sağlıkevi yapılmak üzere köylüler tarafından Hazineye bağışlandığı, köy ihtiyaçlarında kullanılması için köylülerce yapılan tahsis taleplerinin reddedildiği ve satışın da köy nüfusuna kayıtlı kişilerce istenildiği belirtilmiştir. Buna karşılık taşınmazın geçici ihalesi yapılan başvurucunun köy halkından olmadığını belirten ita amiri, geçici ihalenin kanuna uygun olmakla birlikte yöre örf ve hukukuna uygun gözükmediğini ifade etmiştir. İta amiri, köy halkının ihalenin iptali için üç yüz kişilik imzalı dilekçe verdiğini açıklamış ve ilin mülki idare amiri ile istişare yapılarak asayişe ilişkin doğması muhtemel olumsuz sonuçların engellenmesi için ihalenin iptalinin uygun olacağı sonucuna varmıştır.

13. Valilik 21/5/2014 tarihinde, ihalenin ita amiri tarafından iptal edildiği ve ihaleye katılmak üzere ödenen 10.926 TL geçici teminat bedelinin başvurucunun bildireceği banka hesabına iade edileceği hususunda başvurucuyu bilgilendirmiştir.

B. İhalenin İptali İşlemine Karşı Açılan Dava Süreci

14. Başvurucu 18/6/2014 tarihinde, ihalenin iptaline ilişkin ita amirinin işleminin iptali için dava açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde; ihalenin gerekçe gösterilmeksizin, keyfî olarak ve süre koşuluna uyulmaksızın hukuka aykırı bir şekilde iptal edildiğini iddia etmiştir.

15. Rize İdare Mahkemesi (Mahkeme) 22/8/2014 tarihinde dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Mahkeme gerekçesinde; ihalenin iptaline ilişkin takdir yetkisinin kamu yararı ve hizmet gerekleri doğrultusunda kullanılması gerektiğini ifade etmiştir. Mahkeme, taşınmazın ihale edilen bedelden daha yüksek bir bedelle satılabileceğine dair idarenin elinde somut bulguların olması şartıyla takdir yetkisinin ihalenin iptali için kullanılmasının hukuka uygun olacağını belirtmiştir. Buna karşılık güvenliğe ilişkin doğması muhtemel olumsuzlukları önlemek amacıyla ihalenin iptal edilmiş olmasının hukuki güvenlik ve idari istikrar gibi ilkelere aykırı olduğunu belirten Mahkeme, dava konusu işlemi hukuka aykırı bulmuştur.

16. Valilik 23/9/2014 tarihinde Mahkeme kararını temyiz etmiştir. İdarenin temyiz dilekçesinde; köy halkının taşınmazı satın alma ve kiralama talebinde bulunduğu, ihaleyi alan başvurucunun ise köy halkından olmadığı ve doğması muhtemel olumsuzlukları önlemek amacıyla 2886 sayılı Kanun'un ilgili hükümleri uyarınca ihalenin iptal edildiği belirtilmiştir.

17. İhaleye konu taşınmaz 24/12/2014 tarihinde başvurucu adına tapuda tescil edilmiştir. Tapu senedinde taşınmazın edinme sebebi Hazine mallarının satışı işlemi olarak gösterilmiştir.

18. Danıştay Onüçüncü Dairesi (Daire) 7/3/2018 tarihinde temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının bozulmasına ve davanın reddine kesin olmak üzere karar vermiştir. Daire, ita amirinin 2886 sayılı Kanun'un 31. maddesindeki yetkisini ihaleyi onaylamama yönünde kullanırken kamu yararının tespitinde hukuken kesin delil niteliğinde olan belgelere dayanmasının zorunlu olmadığını açıklamıştır. Daire, ihaleyi yapan idarenin kamu yararı ve kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasına dair ilkelere uygun sonuçlanmayan ihalelerde idareye tanınan iptal yetkisinin kullanılabileceğini belirtmiştir. Bu çerçevede dava konusunu oluşturan idarenin iptal gerekçesinde kamu yararının gözetildiğini belirten Daire, ihalenin iptali işleminde hukuka aykırılık bulunmadığını ifade etmiştir.

19. Nihai karar 14/5/2018 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

20. Başvurucu 12/6/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. Mevzuat Hükümleri

21. 2886 sayılı Kanun'un "İhale yetkilisi" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"Bu Kanunda yazılı işleri yaptırmaya ve ve ihaleye, idarelerin ita amirleri yetkilidir."

22. 2886 sayılı Kanun'un "İhale kararlarının onayı veya iptal edilmesi" kenar başlıklı 31. maddesi şöyledir:

"İhale komisyonları tarafından alınan ihale kararları, ita amirlerince karar tarihinden itibaren en geç 15 işgünü içinde onaylanır veya iptal edilir.

İta amirince karar iptal edilirse ihale hükümsüz sayılır."

2. Danıştay İçtihadı

23. Danıştay Onüçüncü Dairesinin 21/9/2017 tarihli ve E.2011/750, K.2017/2412 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"...hem hukuka uygunluk hem de yerindelik denetimi yapan itâ âmiri tarafından bu konuda alınan idari kararın yargısal denetiminin de özellik arz edeceği açıktır. Başka bir anlatımla, 2886 sayılı Kanun'un 31. maddesi ile itâ âmirine ihale komisyonu kararlarını onaylama zorunluluğu getirilmemesi nedeniyle anılan madde ile itâ âmirine tanınan yetkinin ihaleyi onaylamama yönünde kullanılması hâlinde, bu yetkinin kamu yararına kullanıldığının ispatı bakımından, itâ âmirince hukuken kesin delil niteliği taşıyan belgelere dayanılması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Bu nedenle, ihaleyi onaylamama işleminin idari davaya konu edilmesi hâlinde gerek davalı idarenin mahkemeye yapacağı açıklamalar ve sunduğu belgeler ve gerekse mahkemece re'sen yapılacak araştırma sonucunda elde edilen bulgular, işlemde kamu yararına aykırılık bulunmadığını ortaya koyar nitelikte ise, idarece somut belge sunulmadığından bahisle ihaleyi onaylamama işleminin yargı yerince iptal edilmemesi gerekir."

24. Danıştay Onüçüncü Dairesinin 9/2/2018 tarihli ve E.2012/3823, K.2018/396 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"2886 sayılı Devlet İhale Kanunu'nun 31. maddesinde, 'İhale komisyonları tarafından alınan ihale kararları, ita amirlerince karar tarihinden itibaren en geç 15 iş günü içinde onaylanır veya iptal edilir. İta amirince karar iptal edilirse ihale hükümsüz sayılır.'; 32. maddesinde, 'İta amirince onaylanan ihale kararları, onaylandığı günden itibaren en geç 5 iş günü içinde, üzerine ihale yapılana veya vekiline, imzası alınmak suretiyle bildirilir veya iadeli taahhütlü mektupla tebligat adresine postalanır. İhale kararlarının ita amirince iptal edilmesi hâlinde de, durum istekliye aynı şekilde bildirilir.' kuralına yer verilmiştir. Bu kuralla ve itâ âmirlerine 15 gün içinde ihaleyi onaylama ya da onaylamayarak iptal etme konusunda tanınan yetki ile ihale işlemlerinin mevzuata uygunluğunu denetlemek ve kamu menfaatinin koruması amaçlanmıştır.

Bu bağlamda, ihaleyi onaylamama işleminin yargısal denetiminde, temel ihale ilkelerinin gözetilmesinin yanında, aynı zamanda kolluk amiri olan Kaymakam tarafından kamu düzeninin bir unsuru olan kamu güvenliğinin de dikkate alınması gerektiği kuşkusuzdur.

Dosyanın incelenmesinden, Konya ili, Yunak ilçesi, H. Köyü, A. Mevki, 152 ada, 16 parsel sayılı Hazine adına kayıtlı taşınmazın 07.04.2011 tarihli Kaymakamlık oluruyla açık teklif usulü ile ihaleye çıkarılmasına karar verildiği, yapılan ihalenin davacının uhdesinde kaldığı ve satış şartnamesinin imzalandığı, H. Köyü Muhtarı ve bazı yöre halkı tarafından satışa çıkan taşınmaz dolayısıyla cinayetler işlendiği belirtilerek taşınmazın davacıya satışı hâlinde benzer üzücü olayların yaşanabileceği yönünde Kaymakamlığa başvurularda bulunulduğu ve yapılan araştırmalarda taşınmazın satışı hâlinde aynı olayların yaşanabileceği gerekçesiyle itâ amiri tarafından 10.05.2011 tarihli dava konusu işlem ile ihalenin iptal edildiği, anılan işlemin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.

Bu durumda, itâ âmirince, kamu güvenliği ve suç işlenmesinin önlenmesi amacıyla ihaleyi onaylamama yönünde takdir yetkisinin kullanıldığı dikkate alındığında, dava konusu işlemde hukuka aykırılık, işlemin iptali yolundaki İdare Mahkemesi kararında ise hukukî isabet bulunmamaktadır."

25. Danıştay Onüçüncü Dairesinin 18/4/2018 tarihli ve E.2018/760, K.2018/1474 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

"... ihalenin iptal edilmesine dair işlemin iptali istemiyle açılmış, İdare Mahkemesi'nce; davalı idare tarafından sunulan; 23.10.2017 tarihli tutanak ile 09.10.2017 tarihli kaymakamlık makamına yazılmış köy muhtarı ve 22 köy sakini tarafından imzalanmış dilekçeye göre ihaleye konu edilen taşınmazın köyün ortak kullanım yeri olduğu, köylülerin su kenarında bulunan bu taşınmazı hayvanları otlatmak ve sulamak amacı ile kullandığı, 2886 sayılı Kanun'un 31. maddesi ile, itâ amirlerine ihaleyi onaylama ya da onaylamayarak iptal etme konusunda tanınan yetki, ihale işlemlerinin sadece mevzuata uygunluğunu denetlemeye yönelik olmayıp, aynı zamanda ihale konusu işin özelliklerini ve satışın yöre halkı açısından doğuracağı sonuçlarını en iyi bilebilecek durumda bulunması nedeniyle itâ amirinin yerindelik denetimi yaparak idare menfaatini koruması amacıyla düzenlendiği, hem hukuka uygunluk hem de yerindelik denetimi yapan itâ amiri tarafından bu konuda alınan idari kararın yargısal denetiminin de özellik arz edeceği, 2886 sayılı Kanun'un 31. maddesi ile itâ amirine ihale komisyonu kararlarını onaylama zorunluluğu getirilmemesi nedeniyle, anılan madde ile itâ amirine tanınan yetkinin ihaleyi onaylamama veya iptal etme yönünde kullanılması hâlinde, bu yetkinin kamu yararına kullanıldığının ispatı bakımından, itâ amirince hukuken kesin delil niteliği taşıyan belgelere dayanılması gibi bir zorunluluk bulunmadığı, ihaleyi onaylamama veya iptal etme işleminin idari davaya konu edilmesi hâlinde davalı idarenin mahkemeye yapacağı açıklamalar ve sunduğu belgeler sonucunda elde edilen bulgular, işlemde kamu yararına aykırılık bulunmadığını ortaya koyar nitelikte ise, idarece somut belge sunulmadığından bahisle ihaleyi onaylamama veya iptal etme işleminin yargı yerince iptal edilmemesi gerektiği, ihale konusu taşınmazın bulunduğu köyün ortak kullanım alanı olması ve taşınmazın Hazine'nin mülkiyetinde kalmasının kamunun yararına olacağının değerlendirilmesi nedeniyle, 2886 sayılı Kanun'un 31. maddesi uyarınca itâ amirine tanınan takdir yetkisi çerçevesinde satış ihalesinin iptal edildiği, itâ amiri tarafından takdir yetkisinin keyfi şekilde ve hukuka aykırı olarak kullanıldığına ve kamu yararı dışında subjektif nedenlerle hareket edildiğine ilişkin dava dosyasında herhangi bir bilgi ve belge bulunmadığı gibi davacı tarafından da somut bir bilgi ve belge sunulmadığı, objektif kriterler esas alınarak ve kamu yararı gözetilerek tesis edilen ihalenin iptaline ilişkin dava konusu 06.11.2017 tarihli işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki temyize konu Kayseri 2. İdare Mahkemesi'nin 30.01.2018 tarih ve E:2017/1543, K:2018/60 sayılı kararında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, temyiz istemi yerinde görülmeyerek anılan Mahkeme kararının ONANMASINA;

..."

B. Uluslararası Hukuk

26. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

27. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Kurban/Türkiye (B. No: 75414/10, 24/11/2020) kararına konu olayda hakkında ceza soruşturması bulunan başvurucu, ortağıyla birlikte kamu ihalesine katılmıştır. İhale, başvurucu ve ortağı üzerinde kalmış, taraflar arasında sözleşme akdedilmiş ve teminat bedeli yatırılarak işe başlanmıştır. Ceza mahkemesinin başvurucu aleyhine başlatılan ceza yargılaması sürecini idareye bildirmesi üzerine idare, sözleşmeyi feshetmiş ve teminatı da irat kaydedilmiştir. Başvurucunun sözleşmenin feshi ve irat işlemine karşı ticaret mahkemesinde açtığı dava reddedilmiştir (Kurban/Türkiye. §§ 5-28).

28. AİHM, sözleşmenin iptal edildiği tarihe göre değil kurulduğu tarihe göre değerlendirme yapacağını belirterek kamu ihalesi sözleşmesinin iptal edilinceye kadar uygulanabilir olmasının ve teminat bedelinin iadesinin mülk teşkil ettiğini açıklamıştır (Kurban/Türkiye. §§ 62-65). AİHM, uyuşmazlığın kamu ihale sözleşme hükümlerinden değil kanun hükümlerinden kaynaklandığını vurgulayarak incelemenin kapsamını keyfîlikle sınırlı tutmayacağını ifade etmiştir (Kurban/Türkiye. §§ 66-69).

29. AİHM, müdahalenin kanuni dayanağının ve meşru amacının bulunduğunu belirtmiştir. Ölçülülük incelemesi yönünden AİHM öncelikle kanunun idareye sözleşmeyi feshetmek ve teminata el koymak dışında bir seçenek bırakmadığının altını çizmiştir. AİHM’e göre bu durum somut olayın koşulları çerçevesinde başvuruya yüklenen külfetin hafifletilmesini engellemiştir. Ayrıca aleyhine açılan ceza soruşturmasından başvurucunun haberdar olmadığını ve ceza soruşturmasının makul bir süre içerisinde ihaleyi yapan idareye bildirilmediğini ifade eden AİHM, buna rağmen idarenin en ağır araç olan ihalenin feshini seçtiğini ve idarenin daha hafif bir aracı tartışma imkânına kanun nedeniyle sahip olamadığını belirtmiştir. AİHM, idarenin teminatı da irat kaydettiğini ve böylece idarenin kendi içindeki koordinasyon eksikliğinin sonuçlarının tamamen başvurucuya yüklendiği açıklamıştır. Teminatın irat kaydedilmesi müdahaleyi daha da ağırlaştırdığını vurgulayan AİHM, başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale orantılı olmadığına karar vermiştir (Kurban/Türkiye. §§ 73-87).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Mahkemenin 21/4/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. İhalenin İptal Edilmesi Nedeniyle Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

31. Başvurucu; ihalenin iptaline dayanak yapılan kamu yararı bulunmadığı gerekçesinin doğru olmadığını, ihaleyi muhammen bedelin üzerinde bir teklif sunarak kazandığını fakat ihalenin keyfî bir şekilde iptal edildiğini belirtmiştir. Başvurucu; Daire kararındaki gerekçenin gerçekleri yansıtmadığını, taşınmazın köy halkına ait olmadığını, sağlıkevi olarak kullanılmadığını ve köy nüfusunun üç yüz olmadığından bu sayıda imza toplanamayacağını ileri sürmüştür. Taşınmazı kullandığı sürede asayişle ilgili herhangi bir olumsuz durum yaşanmadığını belirten başvurucu, somut olgu olmadan farazi bir yaklaşımla güvenliğin bozulacağına kanaat getirildiğini ifade etmiştir. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

32. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

33. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkının yanında adil yargılanma hakkının da ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucunun ihalenin iptali yönündeki şikâyetlerinin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından, başvurucunun söz konusu şikâyetinin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir nedeni de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

35. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğinden şikâyet eden bir kimse, önce böyle bir hakkının var olduğunu kanıtlamak zorundadır (Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, B. No: 2013/1178, 5/11/2015, §§ 49-54). Bu nedenle öncelikle başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca korunmayı gerektiren mülkiyete ilişkin bir menfaate sahip olup olmadığı noktasındaki hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekir (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26; İhsan Vurucuoğlu, B. No: 2013/539, 16/5/2013, § 31). Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).

36. Anayasa'nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı; mevcut mal, mülk ve varlıkları koruyan bir güvencedir. Bir kişinin hâlihazırda sahibi olmadığı bir mülkün mülkiyetini kazanma hakkı -kişinin bu konudaki menfaati ne kadar güçlü olursa olsun- Anayasa'yla korunan mülkiyet kavramı içinde değildir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki Anayasa'nın 35. maddesi soyut bir temele dayalı olarak mülkiyete erişmeyi ve mülkiyeti edinmeyi değil mülkiyet hakkını güvence altına almaktadır. Bu hususun istisnası olarak belli durumlarda bir ekonomik değer veya icrası mümkün bir alacağı elde etmeye yönelik meşru bir beklenti Anayasa'da yer alan mülkiyet hakkı güvencesinden yararlanabilir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, B. No: 2012/636, 15/4/2014, §§ 36, 37; Mehmet Şentürk [GK], B. No: 2014/13478, 25/7/2017, §§ 41, 53; Mustafa Ateşoğlu ve diğerleri, §§ 52-54).

37. Meşru beklenti objektif temelden uzak bir beklenti olmayıp belirli bir kanun hükmüne veya başarılı olma ihtimalinin yüksek olduğunu gösteren yerleşik bir yargı içtihadına ya da aynî menfaatle ilgili hukuki bir işleme dayanan yeterli derecede somut nitelikteki bir beklentidir (Selçuk Emiroğlu, B. No: 2013/5660, 20/3/2014, § 28; Mehmet Şentürk, § 42). Dolayısıyla Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma kapsamında olan meşru beklentiye dayalı mülkiyet hakkının tespiti, mevcut hukuk sisteminde iddia edilen mülkiyet iddiasının tanınmasına bağlı olup bu tespit, mevzuat hükümleri ve yargı kararları ile yapılmaktadır (Üçgen Nakliyat Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2013/845, 20/11/2014, § 37). Temelsiz bir hak kazanma beklentisi veya sadece mülkiyet hakkı kapsamında ileri sürülebilir bir iddianın varlığı meşru beklentinin kabulü için yeterli değildir (Kemal Yeler ve Ali Arslan Çelebi, § 37).

38. Tapuya kayıtlı bir taşınmazın ekonomik bir değer teşkil ettiği ve dolayısıyla mülkiyet hakkının konusunu oluşturabileceği tartışmasızdır. Bununla birlikte somut olayda tespit edilmesi gereken husus başvurucuya ait mevcut bir mülkün varlığının ortaya konulup konulamadığıdır. Başvurucu, Hazineye ait taşınmazın satışına ilişkin ihalede en yüksek peyi ileri sürmüş ve ihaleyi kazanmıştır. Söz konusu ihale, ita amiri tarafından iptal edilmiştir. Her ne kadar ihaleye konu taşınmaz, tapu sicilinde başvurucu adına kayıtlı olsa da başvurucunun kazandığı ihale iptal edilmiş ve ihalenin iptali işlemine karşı açılan dava reddedilerek kesinleşmiştir. Buna bağlı olarak söz konusu tescilin yolsuz tescil hâline dönüşmüş olması karşısında başvurucuya ait mevcut bir mülkün varlığından söz edilemez.

39. Başvurucunun mevcut bir mülke sahip olmadığının tespiti yapıldıktan sonra bu taşınmazı elde etmeye yönelik somut bir temele dayalı meşru beklentisinin olup olmadığı da belirlenmelidir. Başvurucu, geçici teminat bedelini yatırmış ve en yüksek peyi ileri sürerek Hazineye ait taşınmazın satışına ilişkin ihaleyi kazanmış fakat ita amiri ihaleyi iptal etmiştir. İta amirinin söz konusu idari işlemi başvurucu yönünden mülkün kazanılmasını önleyen bir işlem niteliğindedir. Bu bağlamda mülkiyet hakkına konu ekonomik değerlerin iptal edilebilir nitelikte olması, söz konusu değerlerin belirli bazı durumlarda en azından iptal edilene kadar mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesine engel teşkil etmeyecektir. Dolayısıyla teminat bedeli ödemiş olması ve kazandığı ihale sonucu taşınmazın mülkiyetinin edinilmesi bakımından başvurucunun Anayasa'nın 35. maddesi anlamında meşru bir beklentisinin mevcut olduğu kabul edilmelidir.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

40. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve ondan tasarruf etme, onun ürünlerinden yararlanma olanağı verir (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Dolayısıyla malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).

41. Anayasa’nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

42. Başvurucunun taşınmazı edinme sebebini oluşturan ihale iptal edilmiş ve yargılama süreci sonunda bu işlem hukuka uygun bulunmuştur. Bu hâliyle başvurucunun taşınmazı edinme sebebi ortadan kalkmıştır. Her ne kadar taşınmaz, tapu kaydında hâlihazırda başvurucu adına tescilli gözükmekte ise de idare tarafından açılacak bir dava sonucunda başvurucunun tapu kaydının iptali söz konusu olabilecektir. Bu bağlamda taşınmazın edinimini sağlayan ihalenin iptal edilmiş olması, başvurucunun mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu açıktır.

43. Somut olayın koşulları başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin hangi müdahale türü kapsamında kaldığını kesin bir şekilde tespitine imkân tanımamaktadır. Mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin kullanımının kontrolü mahiyetinde olmayan her türlü müdahalenin mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahale kapsamında ele alınması gerekmektedir. Bu sebeple başvuruya konu müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanma hakkına ilişkin birinci kural çerçevesinde incelenmesi gerekir. Öte yandan mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ihlale neden olup olmadığının tespiti için her halükârda kanunilik, meşru amaç ve ölçülülük yönünden değerlendirme yapılacaktır.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

44. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

45. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

 (1) Kanunilik

46. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

47. Somut olayda başvurucu üzerine bırakılan taşınmazın satışına ilişkin ihale, 2886 sayılı Kanun'un 3. ve 31. maddelerine dayalı olarak iptal edilmiştir. Söz konusu Kanun hükümlerinin ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir olduğu anlaşıldığından müdahalenin kanuni bir dayanağı bulunmaktadır.

 (2) Meşru Amaç

48. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

49. Başvuruya konu olayda başvurucunun en yüksek pey ileri sürerek kazandığı ihale, asayiş yönünden ortaya çıkabilecek olumsuzlukları önlenmesi gerekçesiyle iptal edilmiştir. İta amiri kararında, başvurucunun köy halkından olmadığını ve ihalenin başvurucu tarafından kazanılmasının yöre örf ve hukukuna uygun olmadığını açıklamıştır. Kamu yararının belirlenmesinde idari makamların geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Açıkça temelden yoksun veya keyfî olduğu anlaşılmadıkça yetkili kamu makamlarının kamu yararı tespiti alanındaki takdir hakkına karışılmayacaktır.

50. Somut olayda köy halkı tarafından sağlıkevi olarak kullanılmak üzere bağışlanan taşınmaz, söz konusu amaç dışında kullanılmak üzere köy halkından olmayan bir kişiye satılmıştır. Taşınmazın ihale yoluyla başvurucuya satışın toplumsal barış üzerindeki etkilerini değerlendirmede idari makamların daha iyi bir konumda oldukları açıktır. Bu kapsamda ita amirine tanınan takdir yetkisi ve idarece ortaya konan gerekçelerin derece mahkemelerince tartışılmış olması gözönüne alındığında asayiş yönünden ortaya çıkabilecek olumsuzlukları önlenmesi için gerçekleştirilen müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amaç taşımadığı söylenemeyecektir.

 (3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

51. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

52. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

53. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).

54. Orantılılık ilkesi değerlendirilirken dikkate alınması gereken hususlardan biri de kamu makamlarının tutum ve davranışlarıdır. Bu bağlamda idarenin iyi yönetim ilkesine uygun hareket etme yükümlülüğü bulunmaktadır. İyi yönetim ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda kamu makamlarının uygun zamanda, uygun yöntemle ve her şeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir. Bu bağlamda idarelerin kendi hatalarının sonuçlarını gidermeleri ve bireylere yüklememeleri gerekir (Reis Otomotiv Ticaret ve Sanayi A.Ş. [GK], B. No: 2015/6728, 1/2/2018, § 100; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 68).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

55. İlk olarak müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığı değerlendirilmelidir. İhalenin iptal edilmiş olmasının takip edilen meşru amacı gerçekleştirmeye elverişli olduğu açıktır. İkinci olarak müdahalenin takip edilen amacı gerçekleştirmede gerekli olup olmadığı irdelenmelidir. Somut olayda doğması muhtemel asayiş sorunlarının önlenmesi amacına ulaşmak için daha hafif bir aracın varlığı ortaya konulamadığından müdahalenin gerekli olmadığı da söylenemeyecektir.

56. Orantılılık yönünden ise öncelikle başvurucuya iddia ve itirazlarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucu, ihalenin iptal edilmesine karşı idari yargıda dava açmış ve kendisinin avukatla temsil ettirmiştir. Başvurucunun iddia ve itirazları derece mahkemelerince değerlendirilmiş ve ilgili ve yeterli gerekçe gösterilerek karşılanmıştır. Dolaysısıyla yargılama sürecine bir bütün hâlinde bakıldığında mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı başvurucunun etkin bir biçimde itiraz edebilme olanağı bulduğu ortadadır.

57. Başvuruya konu olayda taşınmazın geçici ihalesi 24/4/2014 başvurucu üzerinde kalmıştır. Söz konusu ihale 15/5/2014 tarihinde ita amiri tarafından iptal edilmiştir. İta amirinin ihaleyi iptal yetkisi 2886 Kanun'un 31. maddesinde öngörülmüştür. Ayrıca kamu güvenliğinin sağlanması amacıyla ihaleyi onaylamama yönünde ita amirinin takdir yetkisinin bulunduğu Danıştayın yerleşik içtihadı ile kabul edilmektedir (bkz. §§ 23-25). Bu kapsamda geçici ihalenin başvurucu üzerinde kalması, söz konusu ihalenin kesinleştiği şeklinde değerlendirilmeyecektir. İhalenin iptal edilebileceği, ihale koşullarını kabul eden başvurucu tarafından tamamen öngörülemez veya keyfî bir işlem olarak değerlendirilemez. Ayrıca geçici ihalenin yapıldığı tarih ile ita amiri tarafından ihalenin iptal edildiği tarih arasında da uzun bir süre geçmemiştir.

58. İta amirinin ihaleyi onaylamama yönünde takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu bağlamda ihalenin iptal nedeninin varlığı öncelikle ita amiri tarafından ortaya konacak ve bu işleme yargısal denetim mekanizması işletilebilecektir. Somut olayda asayiş yönünden doğması muhtemel olumsuzlukların önlenmesi amacıyla ihalenin iptal edildiği görülmektedir. Derece mahkemelerinin denetiminden geçen işlem hukuka uygun bulunmuştur. Bu aşamada toplum yararına dayalı meşru amacın belirlenmesinde idari makamların geniş takdir yetkisi bulunduğu belirtilmelidir. Dolayısıyla geçici ihalenin iptaline dayanak olan olgular idare tarafından ortaya konulmuş ve yargısal incelemeden geçerek hukuka uygun bulunmuştur. Bu kapsamda ita amirinin yetkisinin kullanılması ile kamu yararının belirlenmesine ilişkin değerlendirmelerde bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik bulunduğu söylenemeyecektir.

59. Somut olayda başvurucu ihalenin iptal edilmiş olmasını şikâyet etmekte, buna karşın ihale için ödediği geçici teminat bedelinin kendisine iade edilmediğine dair bir iddiası bulunmamaktadır. Valilik, ihaleye katılmak üzere başvurucunun ödediği geçici teminat bedelinin iade edileceği hususunda başvurucuyu bilgilendirmiştir. Dolayısıyla başvurucu ihalenin iptaline bağlı olarak ödemiş olduğu bedele ilişkin uğramış olduğu bir zararın varlığını ortaya koyamamıştır.

60. Sonuç olarak ihalenin iptal edilmesi sonucunda başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Başka bir ifade ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamu yararı arasında olması gereken adil denge bozulmamış olup mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçülüdür. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edilmediği açıktır.

61. Açıklanan gerekçeyle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkı ile Bağlantılı Olarak Ayrımcılık Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

62. Başvurucu, doğduğu yerden dolayı ihalenin hukuka aykırı olarak keyfî bir şekilde iptal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

63. Anayasa Mahkemesi ancak temellendirilebilmiş bir bireysel başvuruyu inceler. Başvurucuların şikâyetlerini hem maddi hem hukuki olarak temellendirme zorunluluğu bulunmaktadır. Maddi dayanaklar yönünden başvurucuların yükümlülüğü şikâyetlerine konu temel olay ve olguları açıklamak ve bunlara ilişkin delilleri Mahkemeye sunmak, hukuki dayanak yönünden yükümlülüğü ise bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklerden hangisinin hangi nedenle ihlal edildiğini özü itibarıyla açıklamaktır (Sabah Yıldızı Radyo ve Televizyon Yayın İletişim Reklam Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi [GK], B. No: 2014/12727, 25/5/2017, § 19).

64. Başvurucu doğduğu yer nedeniyle ihalenin iptal edildiğini ileri sürmüş, bu iddialarına ilişkin olarak da yerel gazete haberleri ve bir sosyal medya yorumunu içerir belgeleri bireysel başvuru dosyasında sunmuştur. Buna karşın iptal kararının verildiği ita amiri kararının ve ihalenin iptali kararının hukuka uygun bulunduğuna ilişkin Daire kararının, başvurucunun doğum yerine veya bu kapsamda yorumlanabilecek herhangi bir gerekçeye dayanılarak verildiğini gösterir bir değerlendirmenin varlığı başvurucu tarafından ortaya konulmamıştır.

65. Somut olayda, yerel gazete haberleri ile sosyal medya yorumlarının mülkiyet hakkına müdahaleyi oluşturan ita amiri kararına veya derece mahkemeleri kararlarına etkisi de başvurucu tarafından somutlaştırılmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun iddialarına delil olarak ileri sürdüğü hususların iddianın doğruluğunu destekleyecek ve ortaya koyacak nitelik ve yeterlilikte olmadığı gözönüne alındığında ayrımcılık iddiasının temellendirilmediği anlaşılmıştır.

66. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. İhalenin iptal edilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkı ile bağlantılı olarak ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/4/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.