2018/1895

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

TANER TANOĞLU BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/1895)

 

Karar Tarihi: 21/4/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Kamber Ozan TUTAL

Başvurucu

:

Taner TANOĞLU

Vekili

:

Av. Özgür ERGÜNAÇ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, idari para cezasına itirazın duruşma yapılmaksızın karara bağlanması ve yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının; ithali uygunluk belgesine tabi olan eşyanın aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal edilmesi gerekçesiyle idari para cezası verilmesi nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/12/2017 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1982 doğumlu olup Bursa'da ikamet etmektedir.

A. İdari Para Cezası Verilmesi Süreci

9. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 22/1/2013 tarihinde başvurucu ve V.B.nin 21/3/2007 tarihli ve 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu'nun 3. maddesinin olay tarihinde yürürlükte olan (11) ve (18) numaralı fıkralarını uyarınca eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı tutarı ile üç adet tebligat gideri olmak üzere toplam 130.267 TL idari para cezası ile cezalandırılmalarına karar vermiştir.

10. Başsavcılık kabahatin konusunu, başvurucunun yetkilisi olduğu şirket adına tescilli ve V.B.nin gümrük müşavirliğini yaptığı Ambarlı Gümrüğünde işlem gören transit beyannamesindeki 37 kap, 2.000 adet yangın cihazı ve dedektörün oluşturduğunu açıklamıştır. Başsavcılık, Türk Standartları Enstitüsünün (TSE) teknik mevzuata uygun olmadığından söz konusu eşyanın ithalinin mümkün olmadığı yönünde görüş bildirdiğini belirtmiştir. Başsavcılık, bu hâliyle eşyanın ithalinin ve dolaşıma sokulmasının mümkün olmadığının bildirilmesine rağmen eşyanın Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu (GTİP) numarasının değiştirilerek transit beyannamesi ile Erenköy Gümrük Müdürlüğüne sevk edilmeye teşebbüs edildiğinin anlaşıldığını ifade etmiştir.

11. Başsavcılık idari yaptırım kararı kesinleştiğinde el konulan kabahate konu eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesi için 5607 sayılı Kanun'un 13. ve 14. maddeleri ile 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 54. maddesi uyarınca Büyükçekmece Sulh Ceza Mahkemesinden talepte bulunulmasına karar vermiştir.

12. Başvurucu 14/2/2013 tarihinde idari para cezasını tutarının 3/4'ünü peşin olarak ödemiştir.

B. İdari Para Cezasına İtirazda Görevli Mahkemenin Belirlenmesi Süreci

13. Başvurucu 15/2/2013 tarihinde idari para cezasına duruşma istemli olarak itiraz etmiştir. Başvurucu itiraz dilekçesinde; ithalat işlemlerinin gümrük müşaviri tarafından gerçekleştirildiğini, dolayısıyla hukuki sorumluluğun vekâleten işin verildiği ve konusunda uzman olan gümrük müşavirliği firmasına ait olduğunu belirtmiştir. Başvurucu; kabahate konu eşyanın TSE'den onay alabilecek nitelikte olduğunu, GTİP numarasının hatalı bildirilmesinin kabahat oluşturmadığını ve idari para cezasının hatalı hesaplandığını iddia etmiştir. Başvurucu duruşma isteminin gerekçelerine dair herhangi bir açıklamada bulunmamıştır.

14. Büyükçekmece Sulh Ceza Mahkemesi (Ceza Mahkemesi) 31/5/2013 tarihinde itirazın görev yönünden reddine ve idare mahkemesinde dava açılmasının mümkün olduğuna karar vermiştir. Ceza Mahkemesi kararında; itirazdan sonra yürürlüğe giren 11/4/2013 tarihli ve 6455 sayılı Gümrük Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile itiraza konu idari yaptırıma karşı idari yargıda dava açılabileceğini açıklamıştır.

15. Başvurucu 5/8/2013 tarihinde idari para cezasının iptali için Gümrük ve Ticaret Bakanlığı aleyhine idari yargıda dava açmıştır. Başvurucu dava dilekçesinde, Ceza Mahkemesi önünde ileri sürdüğü itirazları yinelemiştir. İstanbul 5. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 26/8/2013 tarihinde görev yönünden davayı reddetmiştir. İdare Mahkemesi kararında, Başsavcılık tarafından verilen davaya konu idari yaptırımın idari bir işlemden ziyade ceza niteliği taşıdığını, niteliği itibariyle davanın adli yargıda görülmesi gerektiğini ve 6455 sayılı Kanun'un da görevli yargı yeri konusunda bir değişiklik getirmediğini açıklamıştır.

16. Başvurucu 22/10/2013 tarihinde idari yargının davada görevli olduğunu belirterek İdare Mahkemesi kararını temyiz etmiştir. Danıştay Onuncu Dairesi (Daire) 9/4/2015 tarihinde kararı bozmuştur. Daire, Ceza Mahkemesinden görevsizlik kararı ile gelen uyuşmazlıkta adli yargının görevli olduğu sonucuna ulaşılması karşısında görevli yargı yerinin belirlenmesi için Uyuşmazlık Mahkemesine başvurulması gerektiğini açıklamıştır. Daire, Uyuşmazlık Mahkemesinin vereceği karara kadar davanın ertelenmesi yerine görev yönünden reddedilmesinde isabet bulunmadığını belirtmiştir. Daire 12/12/2016 tarihinde davalı idarenin karar düzeltme istemini reddetmiştir.

17. İdare Mahkemesi 17/3/2017 tarihinde görevli yargı yolunun belirlenmesi için dosyanın Ceza Mahkemesi dosyası ile birlikte Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Uyuşmazlık Mahkemesi 8/5/2017 tarihinde davanın çözümünde adli yargının görevli oluğuna ve Ceza Mahkemesinin görevsizlik kararının kaldırılmasına kesin olarak karar vermiştir. İdare Mahkemesi 18/7/2017 tarihinde Uyuşmazlık Mahkemesi kararı doğrultusunda davanın görev yönünden reddine karar vermiştir. İdare Mahkemesi 15/6/2017 tarihinde dosyayı Büyükçekmece 1. Sulh Ceza Hâkimliğine (Ceza Hâkimliği) göndermiştir.

C. İdari Para Cezasına İtirazın İncelenmesi

18. Ceza Hâkimliği 25/10/2017 tarihinde dosya üzerinde yaptığı inceleme sonucunda idari para cezasına yapılan itirazı reddetmiştir. Ceza Hâkimliği kararında; idari yaptırıma konu olayı ifade etmiş ve idari yaptırımın dayandığı eyleme ilişkin uygulamada kanuna aykırı bir husus bulunmadığını belirterek idari yaptırım kararının usul ve yasaya uygun olduğunu açıklamıştır.

19. Başvurucu 8/11/2017 tarihinde karara itiraz etmiştir. Başvurucu dilekçesinde; iddialarının incelenmediğini, gerekçesiz olarak hüküm kurulduğunu ve delillerin toplanmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu, duruşma yapılarak itirazın incelenmesine ilişkin talebi hakkında herhangi bir karar verilmediğini ve dosya üzerinden değerlendirme yapıldığını belirterek savunma, hukuki dinlenilme ve mahkemeye erişim haklarının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

20. Büyükçekmece 2. Sulh Ceza Hâkimliği 16/11/2017 tarihinde itirazı kesin olarak reddetmiştir. Hâkimlik kararında; kabahate konu eşyanın TSE uygunluk belgesi alınmadan ithaline teşebbüs edildiğinin açık olduğunu, başvurucunun gümrük müşavirinin eylemlerini bilmediği yönündeki savunmasının samimi olarak kabulünün mümkün olmadığını ve başvurucunun vekâlet verdiği müşavirin yükümlülükleri yerine getirmesinden sorumlu olduğunu belirtmiştir. Hâkimlik, 5607 sayılı Kanun gereğince teşebbüs aşamasındaki eyleminden dolayı cezalandırılmasında hukuka aykırılık bulunmadığını ve gümrüklenmiş değerin hesaplanması yönteminde hata olmadığını açıklamıştır.

21. Nihai karar 28/11/2017 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

22. Başvurucu 28/12/2017 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. 5607 sayılı Kanun'un olay tarihinde yürürlükte olan haliyle "Suçlar ve kabahatler" kenar başlıklı 3. maddesinin (11) ve (18) numaralı fıkraları şöyledir:

"(11) İthali, lisansa, şarta, izne, kısıntıya veya belli kuruluşların vereceği uygunluk veya yeterlilik belgesine tâbi olan eşyayı, aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal eden kişiye, eşyanın gümrüklenmiş değerinin iki katı idarî para cezası verilir. Eşyanın değersiz, artık veya atık madde olması durumunda, idarî para cezası; dökme halinde gelen eşya için ton başına beşbin Türk Lirası, ambalajlı gelmesi halinde kap başına yüz Türk Lirası olarak hesaplanır.

 (18) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiiller, teşebbüs aşamasında kalmış olsa bile, tamamlanmış gibi cezalandırılır."

24. 30/3/2005 tarihli ve 5326 sayılı Kabahatler Kanunu'nun "Başvurunun incelenmesi" kenar başlıklı 28. maddesinin (4) numaralı fıkrası şöyledir:

"(4) Mahkeme, başvuruda bulunan kişilere cevap dilekçesinin bir örneğini tebliğ eder; talep üzerine veya re'sen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebilir. Dinleme için belirlenen günle tebligatın yapılacağı gün arasında en az bir haftalık zaman olmasına dikkat edilir. Dinleme sırasında taraflar veya avukatları hazır bulunur. Mazeretsiz olarak hazır bulunmama, yokluklarında karar verilmesine engel değildir. Bu husus, tebligat yazısında açıkça belirtilir."

B. Uluslararası Hukuk

25. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Mars Sinema Turizm ve Sportif Tesisler İşletmeciliği A.Ş., B. No: 2017/23849, 10/10/2018, §§ 30-36; Muhsin Hükümdar, B. No: 2016/15853, 7/11/2019, §§ 21-25; Fidanlar İnşaat Taahhüt Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti., B. No: 2017/38836, 15/1/2020, §§ 26-32.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 21/4/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiği İddiaları Yönünden

1. Aleni Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu, duruşma yapılması talebinin karşılanmaması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

28. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.

29. Anayasa'nın 36. maddesine "...ile adil yargılanma" ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında kapsamında adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olarak aleni yargılanma hakkı da düzenlenmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının aleni yargılanma hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir.

30. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de yargılamanın kamuya açık olarak duruşmalı yapılması ilkesidir. Bunun yanında Anayasa’nın 141. maddesinde de yargılamanın kamuya açık olarak duruşmalı yapılması ilkesi açık olarak belirtilmiştir. Buna göre başvurucu; yargı mercileri önünde davanın dinlenmesi hakkına, bu bağlamda diğer hususların yanı sıra savunma yapma, aleyhindeki ifadeleri dinleme, tanıkları sorgulama veya sorgulatma imkânlarına sahip olmalıdır (Muhsin Hükümdar, § 37).

31. Bununla birlikte duruşma yapma yükümlülüğü, mutlak bir yükümlülük değildir. Anayasa'nın 36. maddesinin suç isnadına ilişkin uyuşmazlıklara dair boyutu geleneksel ceza hukuku kategorilerine dâhil olmayan idari yaptırıma veya vergi cezalarına ilişkin davaları da kapsayacak şekilde otonom bir biçimde yorumlanmaktadır. Bu sebeple ağırlıkları bakımından farklı nitelikte olan suç isnadına ilişkin uyuşmazlık kategorileri mevcuttur. Adil yargılanma hakkının güvenceleri, ceza hukukunun çekirdeğini oluşturan konularda daha katı bir biçimde uygulanması gerekmekte iken bu kategoriye girmeyen ve gerek koruduğu hukuki menfaat gerekse de öngördüğü yaptırım itibarıyla daha hafif nitelikteki dava kategorilerine mutlak surette en katı hâliyle uygulanmaz. Bu sebeple ceza alanındaki her davada duruşma yapılmasının gerekli olmayabileceği kabul edilmelidir (Muhsin Hükümdar, § 38).

32. Adil yargılama hakkının diğer güvencelerine uyulmak kaydıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması tek başına ihlale yol açmaz. Anayasa Mahkemesi nihai olarak duruşma yapılmamasının bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedeleyip zedelemediğini gözönünde bulundurur (benzer yöndeki kararlar için bkz. Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 7/1/2016; Mustafa Doğan, B. No: 2014/1836, 28/9/2016; Peyote Müzik Film Org. Tur. Gıda San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2013/9345, 7/7/2015; Fatih Birol ve Remziye Birol, B. No: 2013/19, 7/3/2014).

33. İdari para cezasına karşı açılan bir davada itiraz edenin duruşma talebine rağmen mahkemenin duruşma açmaması bazı istisnai durumlarda adil yargılanma hakkının güvenceleri kapsamında haklı görülebilir. İtiraza konu maddi olguların kabulünde herhangi bir sorunun bulunmadığı ve mahkeme önündeki uyuşmazlığın daha çok hukuk kurallarının yorumlanmasıyla ilgili olduğu hâller ile sözlü açıklamadan öte yazılı açıklamaların belirleyici olduğu teknik konulara ilişkin meselelerde duruşma yapılmaması adil yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmeyebilecektir.

34. Somut olayda başvurucu, duruşma yapılmaksızın karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. 5326 sayılı Kanun’un 28. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, mahkemenin talep üzerine veya resen tarafları çağırarak belli bir gün ve saatte dinleyebileceği kurala bağlanmıştır. Dolayısıyla idari yaptırım kararına itiraz davasında duruşma açılması zorunlu öngörülmeyip itirazı inceleyen mahkemenin takdirine bırakılmıştır.

35. Başvuruya konu olayda da idari para cezasına neden olan maddi olayın koşullarının aydınlatılması için duruşma yapılmasının zorunlu olup olmadığı irdelenmelidir. Somut olayda idari para cezasına dayanak teşkil eden eylemin varlığı yönünden bir ihtilaf bulunmamaktadır. Uyuşmazlık daha ziyade idari yaptırıma ilişkin hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanmasına ilişkindir. Bu hâliyle duruşma yapılmaması bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği ve açık bir ihlale yol açmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca başvurucu gerek itiraz sürecinde gerekse de bireysel başvurusunda duruşma açılmaması nedeniyle hangi iddia veya delili ileri sürme imkânından yoksun kaldığına dair bir açıklama yapmamıştır.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

37. Başvurucu, makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

38. 9/1/2013 tarihli ve 6384 sayılı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine Yapılmış Bazı Başvuruların Tazminat Ödenmek Suretiyle Çözümüne Dair Kanun'a eklenen geçici 2. maddeye göre Anayasa Mahkemesine yapılan ve münhasıran bu maddenin yürürlüğe girdiği 31/7/2018 tarihi itibarıyla Anayasa Mahkemesinde derdest olan yargılamaların makul sürede sonuçlandırılmadığı iddiasıyla ilgili bireysel başvuruların Adalet Bakanlığı İnsan Hakları Tazminat Komisyonu (Tazminat Komisyonu) tarafından incelenerek karara bağlanması öngörülmüştür. Anayasa Mahkemesi Ferat Yüksel (B. No: 2014/13828, 12/9/2018, §§ 27-36) kararında Tazminat Komisyonuna başvuru imkânının getirilmesine ilişkin yolu ulaşılabilir olma, başarı şansı sunma ve yeterli giderim sağlama kapasitesinin bulunup bulunmadığı yönünden inceleyerek Tazminat Komisyonuna başvuru yolu tüketilmeden yapılan başvurunun incelenmesinin bireysel başvurunun ikincil niteliği ile bağdaşmayacağı sonucuna varmış; başvuru yollarının tüketilmemiş olması nedeniyle başvurunun kabul edilemezliğine karar vermiştir.

39. Mevcut başvuruda söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.

40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

41. Başvurucu, idari para cezasına karşı açılan yargılama sürecinde derece mahkemelerinin iddia ve itirazları incelemediğini vurgulamıştır. Başvurucu, iddia ve itirazlarının gerekçeli bir şekilde karşılanmadığını ve delillerin toplanmadığını belirtmiştir. Kabahat konusu eşyanın devletin mülkiyetine geçtiğini belirten başvurucu, söz konusu ürünlerin satılarak piyasaya sürüldüğünü iddia etmiştir. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

42. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkını ile birlikte adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bununla birlikte başvurucunun idari para cezasına ilişkin şikâyetlerinin esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiği anlaşıldığından söz konusu iddiaların mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

44. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

45. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucudan tahsil edilen idari para cezasına konu tutarın mülk teşkil ettiği tartışmasızdır.

ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü

46. Malikin mülkünü kullanma, mülkün semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrasında mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, §§ 55-58).

47. Somut olayda ithali ve dolaşıma sokulması mümkün olmayan eşyanın yurda sokmaya çalışılması nedeniyle başvurucu hakkında idari para cezası uygulanmasının mülkiyet hakkına müdahale oluşturduğu açıktır. Söz konusu müdahalenin kaçakçılığın önlenmesi amacıyla gerçekleştirildiği anlaşıldığından mülkiyetin kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

48. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

49. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

 (1) Kanunilik

50. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).

51. Somut olayda 5607 sayılı Kanun'un 3. maddesinin olay tarihinde yürürlükte olan (11) ve (18) numaralı fıkralarına dayalı olarak başvurucuya idari para cezası verilmiştir. Söz konusu Kanun hükümlerinin ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir olduğu anlaşıldığından müdahalenin kanuni bir dayanağı bulunmaktadır.

 (2) Meşru Amaç

52. Anayasa'nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilmektedir. Kamu yararı kavramı, mülkiyet hakkının kamu yararının gerektirdiği durumlarda sınırlandırılması imkânı vermekle, bir sınırlandırma amacı olmasının yanı sıra mülkiyet hakkının kamu yararı amacı dışında sınırlanamayacağını öngörerek ve bu anlamda bir sınırlama sınırı oluşturarak mülkiyet hakkını etkin bir şekilde korumaktadır. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup objektif bir tanıma elverişli olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir (Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, §§ 53, 56; Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, §§ 28, 29).

53. Kaçakçılık faaliyetlerinin engellenmesi ile tüketime sunulacak ürünlerin kalite standartlarının sağlanması amacıyla birtakım eşyanın ithalinin belli bir kuruluşun vereceği uygunluk belgesi şartına tabi tutulmasında ve bu yükümlülüklere uyulmaması hâlinde ise idari yaptırım uygulanmasında kamu yararı amacının bulunduğu kuşkusuzdur. Dolayısıyla somut olayda ithali uygunluk belgesine tâbi olan eşyanın söz konusu belge olmadan ithal edilmesi nedeniyle başvurucuya idari para cezası verilmesinde kamu yararına dayalı meşru bir amaç bulunmaktadır.

(3) Ölçülülük

 (a) Genel İlkeler

54. Son olarak kamu makamlarınca başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyle gerçekleştirilmek istenen amaç ile bu amacı gerçekleştirmek için kullanılan araçlar arasında makul bir ölçülülük ilişkisinin olup olmadığı değerlendirilmelidir.

55. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

56. Mülkiyet hakkına yapılan bir müdahalenin Anayasa'nın 13. ve 35. maddelerine göre ölçülü olabilmesi için her şeyden önce bu tedbirin öngörülen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olması zorunludur. Diğer taraftan müdahalede bulunulurken takip edilen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye en uygun aracın seçilmesi gerekmektedir. Bu alanda hangi araçların tercih edileceği ise öncelikli olarak daha isabetli karar verebilecek konumda olan ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu nedenle hangi aracın tercih edileceğinin belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (bazı değişikliklerle birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, § 108; Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 67).

57. Anayasa'nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde, Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71).

58. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Müdahalenin orantılılığını değerlendirirken Anayasa Mahkemesi; bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60; Osman Ukav, B. No: 2014/12501, 6/7/2017, § 71).

 (b) İlkelerin Olaya Uygulanması

59. İlk olarak müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olup olmadığı değerlendirilmelidir. İdari para cezası verilmesinin kaçakçılıkla mücadele amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğu açıktır.

60. İkinci olarak müdahalenin takip edilen amacı gerçekleştirmede gerekli olup olmadığı irdelenmelidir. Somut olayda kaçakçılığın önlenmesi amacıyla başvurucuya kabahate konu eşya bedelinin iki katı tutarında idari para cezası verilmiştir. Kaçakçılıkla mücadele çerçevesinde hangi araçların seçileceği konusunda kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu kapsamda başvuru konusu olayda takip edilen meşru amaca ulaşmak için ilgili kanunda öngörülmüş olan idari para cezasının uygulanması ve daha hafif bir aracın varlığının da ortaya konulamaması karşısında müdahalenin gerekli olmadığı söylenemeyecektir.

61. Orantılılık yönünden ise öncelikle başvurucuya iddia ve itirazlarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir. Başvurucu, idari para cezasına karşı dava açmış ve kendisini avukatla temsil ettirmiştir. Ceza Hâkimliğinin idari para cezasının usul ve yasaya uygun olduğuna ilişkin kararına karşı başvurucu itiraz imkânına sahip olmuştur. İtirazı inceleyen Büyükçekmece 2. Ceza Hâkimliği kararında, başvurucunun iddia ve itirazları değerlendirerek bunları ilgili ve yeterli gerekçe göstermek suretiyle karşılamıştır. Dolayısıyla yargılama sürecine bir bütün olarak bakıldığında mülkiyet hakkına yapılan müdahaleye karşı başvurucuya etkin bir itiraz hakkı tanındığı anlaşılmıştır.

62. Somut olayda başvurucunun yurt dışından getirttiği eşyanın yurda sokulması TSE'nin uygunluk belgesi vermesi şartına bağlanmıştır. Başvurucunun söz konusu belgenin verilmesine yönelik talebi teknik mevzuata aykırılık nedeniyle TSE tarafından reddedilmiştir. Buna karşın ret işleminin iptaline yönelik herhangi bir hukuki yola başvurmaksızın GTİP numarası değiştirilmek suretiyle eşyanın başka bir gümrük müdürlüğüne sevkine teşebbüs edilmiştir. Başvurucuya bu eylem karşılığında idari yaptırım uygulanmıştır. Başvurucunun tutum ve davranışları ile idari yaptırım tedbirine neden olan fiil arasındaki illiyet bağı makul bir şekilde derece mahkemelerince değerlendirilmiştir. Söz konusu değerlendirmelerde açık keyfîlik veya bariz bir takdir hatası bulunmamaktadır. Dolayısıyla başvurucunun kendi kusuruyla kanuna aykırılığa yol açtığı görülmektedir.

63. Başvurucu, kabahat konusunu oluşturan eşyanın devletin mülkiyetine geçtiğini, sonrasında ise satış suretiyle elden çıkarıldığını iddia etmiştir. Bununla birlikte kabahate konu eşyalara el konulduğuna, mülkiyetinin kamuya geçirildiğine veya satış suretiyle tasfiye edildiğine dair başvurucu tarafından iddialarını somutlaştıracak bilgi ve belge sunulmamıştır. Ayrıca başvurucu hakkında idari para cezasının dışında herhangi bir adli veya idari yaptırım uygulanması yoluna da gidildiğine dair başvurucu tarafından bir iddia ileri sürülmemiştir.

64. Öte yandan idari para cezasının miktarının yüksek olduğuna ilişkin herhangi bir orantılılık karşılaştırması yapmaya elverişli bir bilgi veya belge sunulmamıştır. Dolayısıyla verilen idari para cezasının somut olay bağlamında başvurucunun ekonomik durumunda nasıl bir etkiye yol açtığının belirlenmesi mümkün olamamıştır. Ayrıca başvurucunun aralarındaki sözleşme kapsamında borçlar hukuku kuralları çerçevesinde gümrük müşavirlik şirketine karşı genel hükümlere göre dava açabilme olanağı da bulunmaktadır.

65. Sonuç olarak kaçakçılığın önlenmesi çerçevesinde devletin idari para cezalarının düzenlenmesi ve uygulanması alanında geniş bir takdir yetkisinin olduğu dikkate alınmalıdır. Ayrıca idari para cezası verilmesine yol açan fiilin başvurucunun kusurundan kaynaklandığı, somut olayda kamu makamlarının özensiz bir tutum veya davranışının ise söz konusu olmadığı gözetilmelidir.

66. Bu durumda başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin, içerdiği kamu yararı amacı ile karşılaştırıldığında ve özellikle başvurucunun kendi kusuruyla kanuna aykırılığa yol açtığı gözetildiğinde başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında olması gereken adil dengenin bozulmadığı ve müdahalenin ölçülü olduğu sonucuna varılmıştır.

67. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Aleni yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 21/4/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.