2018/1901

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN UÇAR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/1901)

 

Karar Tarihi: 26/5/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Olcay ÖZCAN

Başvurucu

:

Hasan UÇAR

Vekili

:

Av. İsa ÖZYİĞİT

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, usulüne uygun kamulaştırma işlemi yapılmaksızın ve bedeli ödenmeksizin taşınmaza el konulması ve taşınmazın kamulaştırma amacına uygun olarak kullanılmaması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 2/1/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu 1942 doğumlu olup Antalya'nın Manavgat ilçesinde ikamet etmektedir.

9. Başvurucunun babası İ.U. 24/6/1981 tarihinde, eşi F.U. da 30/1/1993 tarihlerinde vefat etmiş; geriye mirasçıları olarak çocukları A.Ç., Y.U., M.İ.U., A.K.U., Ş.U. ve başvurucu kalmışlardır.

A. Uyuşmazlığın Arka Planı ve Kamulaştırma Süreci

10. Antalya'nın Manavgat ilçesi Sorkun mahallesinde bulunan 35.650 m² yüz ölçümlü ve tarla vasıflı 231 parsel sayılı taşınmaz Y.U. ve başvurucunun murisi İ.U. adına 1/2 oranında hisse ile 1979 tarihinde hükmen tapuya tescil edilmiştir. Başvuru dosyası ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelerde hükmen tescile ilişkin başka bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır.

11. UYAP'tan ve tapu kayıtlarından temin edilen bilgilere göre Turizm ve Tanıtma Bakanlığı Turizm Genel Müdürlüğünce (Turizm Bakanlığı) Bakanlık makamına yazılan yazıda Side projesi uygulama bölgesinin memleket turizmini geliştirmek gayesiyle yapıldığı belirtilmiş ve Antalya Valiliğine (Valilik) kamulaştırma işlemlerinin yapılması hususunda gerekli talimatın verilmesi talep edilmiştir. Bu talep 3/11/1970 tarihinde uygun bulunmuştur.

12. Turizm Bakanlığınca Valiliğe yazılan 10/11/1970 tarihli yazıda, Side bölgesinde kurulacak turistik kompleks için satın alınmasına ve kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazların liste ile gönderildiği belirtilmiş ve satın alma ile kamulaştırma işlemlerinin bir an evvel yapılması istenmiştir. Ekli listede Sorkun köyünde bulunan yirmi altı taşınmazın kamulaştırma listesinde yer aldığı ve bu taşınmazlar arasında olduğu anlaşılan 231 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırma bedelinin 178.250 Türk lirası olarak belirlendiği anlaşılmıştır. Ayrıca bu listede kamu yararı kararının 1940 sayılı ve 19/11/1970 tarihli olduğu belirtilmektedir. Diğer ekli belgelerde Turizm Bakanlığı Antalya Bölge Müdürlüğünün 28/11/1970 tarihinde kamulaştırılacak taşınmazların kıymet takdirinin yapılacağı 12/12/1970 tarihini Manavgat Belediye Başkanlığı (Belediye) ve Sorgun Muhtarlığına tebliğ ederek ilan ettirdiği görülmüştür.

13. Maliye Bakanlığı; Valiliğe yazdığı 16/12/1980 tarihli tahsis konulu yazıda, Hazine adına tapuya kayıtlı altmış bir taşınmazın turistik kompleksler yapılmak üzere Turizm Bakanlığına tahsisinin uygun olduğunu, taşınmazlardan 231 parsel sayılı taşınmazın da aralarında bulunduğu dördünün özel şahıslar adına tapuya kayıtlı olması nedeniyle Hazine adına tescil yapıldığında Turizm Bakanlığına tahsis edileceğini ifade etmiştir.

14. Tapu kayıtlarından temin edilen bilgilere göre taşınmazın tamamı 21/12/1970 tarihinde 31/8/1956 tarihli ve 6830 sayılı mülga İstimlâk Kanunu hükümlerine göre Maliye Hazinesi (Hazine) tarafından kamulaştırılmıştır. Ayrıca 16/4/1986 tarihinde, önce başvurucu ve diğer kardeşlerinin tapuda muristen intikal işlemlerinin yapıldığı, ardından da kamulaştırma nedeniyle Hazine adına satış işleminin gerçekleştirildiği görülmektedir. Bu satış işleminde bedel 178.250 TL olarak gösterilmiştir.

15. 18/6/1992 tarihli Belediye Meclis kararında, uyuşmazlık konusu 231 parsel sayılı taşınmaz ile 760, 764 ve 765 parsel sayılı taşınmazların turistik tesis yapılmak üzere Antalya E. Turizm A.Ş.ne tahsis edildiği ve bu parsellerin 765 parselin önüne gelen kıyı kenar çizgisine kadar Turizm Bakanlığınca 18/10/1991 tarihinde turizm yatırım alanı olarak onandığı belirtilmiştir. Bu kararda ayrıca 760 ve 761 parsellerin Belediyeye halk plajı ve mesire yeri olarak tahsis edildiği hâlde daha sonra bu tahsisin kaldırılarak şirkete tahsis edildiği, tahsisin kaldırılması işlemi aleyhine İdare Mahkemesinin E.1991/1214 sayılı dosyası ile açılan davada yürütmenin durdurulmasına karar verildiği belirtilerek 760 parselin davalı olduğu ve tüm yöre halkının denizden bu yörede yararlandığı gerekçeleriyle şirketin Sorkun turizm merkezinde 1/25.000 ölçekli plan değişikliği talebinin reddedildiği ifade edilmiştir.

16. Hazine adına tescil edilen 231 parsel sayılı taşınmaz 19/2/1993 tarihinde 1077 parsel sayılı taşınmazla birleştirilmiştir. Orman arsası ve kumluk niteliğindeki 1077 parselin 72.719,37 m² olan yüz ölçümü birleşmeler sonucu 160.063,34 m²ye yükselmiştir. 1077 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının incelenmesi neticesinde şu tespitler yapılmıştır:

i. Taşınmazın beyanlar hanesine 17/6/1981 tarihli işlemle Turizm Bakanlığına tahsisli olduğu işlenmiştir.

ii. 2/8/1995 tarihinde taşınmaz üzerine turistik tesis şerhi konmuştur.

iii. Taşınmaz üzerine 5/8/1993 tarihinde Antalya E. Turizm A.Ş. lehine kırk dokuz yıllığına irtifak hakkı tesis edilmiş ancak irtifak hakkı 1/10/1999 tarihinde tamamen terkin edilmiştir.

iv. 12/10/2005 tarihinde taşınmazın 72.719,37 m²lik kısmında T. Kablo Plastik ve Turizm San. A.Ş. lehine 4/3/2005 tarihinde başlamak üzere kırk dokuz yıl müddetle daimî müstakil üst hakkı tesis edilmiştir.

v. 29/5/2006 tarihinde taşınmazın 75.016,47 m²lik kısmında G. Turizm ve Madencilik A.Ş. lehine 17/6/2005 tarihinde başlamak üzere kırk dokuz yıl müddetle daimî müstakil üst hakkı tesis edilmiştir.

17. Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğünce Hukuk Müşavirliğine gönderilen 28/7/2011 tarihli yazıda, Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürlüğünce (Koruma Bölge Kurulu) gönderilen 25/7/2011 tarihli yazıda 231 parsel sayılı taşınmazın Koruma Bölge Kurulunun 6/12/2010 tarihli kararına istinaden Sorkun kumul alanı (birinci derece doğal sit alanı) içinde kaldığı belirtilmiştir. Başvuru dosyası ve ekleri ile UYAP aracılığıyla temin edilen belgelerde taşınmazın birinci derece doğal sit alanı içine alınmasına ilişkin başka bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır.

B. Dava Süreci

18. Başvurucu 6/6/2011 tarihinde 231 parsel sayılı taşınmazın tarafına iadesi veya 10.000 TL tazminat ödenmesi istemiyle Turizm Bakanlığı ve Hazine aleyhine Manavgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) dava açmıştır. Bu davada başvurucu, taşınmazın Belediyeye plaj ve mesire yeri olarak tahsis edildiği hâlde daha sonra otel yapılması için bir şirkete kırk dokuz yıllığına irtifak hakkı tesis edildiğini, Belediyenin bu karar aleyhine dava açtığını, daha sonraları taşınmazın Side Belediyesi sınırları içine dâhil edilerek üzerine birinci sınıf otellerin yapıldığını öğrendiğini, kamulaştırılan taşınmazın otel yapımı için uzun süre kiralanmasının kamu yararı ihtiyacı kalmadığını gösterdiğini, bu nedenlerle taşınmazı geri alma hakkının doğduğunu ileri sürmüştür. Başvurucu vekilince sunulan 22/10/2013 tarihli dilekçe ile dava değeri 5.472.275 TL'ye yükseltilmiş ve davanın dayanağının 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 22. maddesi olduğu ifade edilmiştir.

19. Asliye Hukuk Mahkemesine sunulan bilirkişi raporlarında şu tespitlere ve hesaplamalara yer verilmiştir:

i. Tapu kayıtlarına göre başvurucunun murisine ait 231 parsel sayılı taşınmaz 21/12/1970 tarihinde kamulaştırılmış ve 16/4/1986 tarihinde intikal ile Hazine adına satış işlemleri yapılmıştır.

ii. Öncesi 231 parsel olan 764, 765 ve 1075 parsel sayılı taşınmazlar 19/2/1993 tarihinde orman arsası ve kumluk vasıflı 1077 parsel ile birleşmiş ve yüz ölçümü 160.063,34 m² olmuştur.

iii. Taşınmazın cins değişikliği yapılmamıştır. 1077 parsel içinde S. Hotel ve A. Resort Hotel blokları ile müştemilatları bulunmaktadır.

iv. 231 sayılı taşınmazın tamamı için kamulaştırma bedeli olarak belirlenen 178.250 TL, TEFE/TÜFE, asgari ücret, altın ve Amerikan dolarına göre dava tarihine uyarlandığında (hepsinin ortalaması) 270.442,01 TL olmaktadır. Emsal karşılaştırma yöntemiyle ise dava tarihinde başvurucu hissesine isabet eden 3.565 m² karşılığı 5.472.275 TL'dir.

20. Asliye Hukuk Mahkemesi 24/10/2013 tarihinde davayı reddetmiştir. Mahkeme kararının gerekçesinde özetle;

i. 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun ile 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 7. madde ile yapılan düzenlemeye göre daha evvel kamulaştırılıp idare adına tescil edilen taşınmazlarla ilgili hiçbir hak ve alacak talebinde bulunulamayacağı ve dava açılamayacağı, açılmış ve devam eden davaların da buna göre sonuçlandırılacağı ifade edilmiştir.

ii. 2942 sayılı Kanun'da geri alma hakkının kamulaştırma işlemi üzerinden beş yıl geçtikten sonra doğacağının ve bir yıl sonra düşeceğinin hükme bağlandığı belirtilmiş, bu nedenle geri alma talebinin yerinde olmadığı vurgulanmıştır.

iii. İdare tarafından taşınmazın turizmin teşviki amacıyla üçüncü kişiye irtifak hakkı tesis edilerek kiralandığı belirtilerek taşınmazın kamulaştırma amacında olmasa bile tahsis edilen yeni amaç için kullanıldığına ve turizm teşvikinde kamu yararının bulunduğuna işaret edilmiştir.

21. Temyiz edilen karar Yargıtay 18. Hukuk Dairesince (Yargıtay Dairesi) 24/2/2015 tarihinde onanmıştır. Yapılan karar düzeltme istemi de Yargıtay Dairesince 13/11/2017 tarihinde reddedilmiştir.

22. Nihai karar başvurucu vekiline 7/12/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.

23. Başvurucu 2/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

24. 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu’nun 8. maddesinin "Taşınmaz malların turizm amaçlı kullanımı" kenar başlıklı ilgili kısmı şöyledir:

 “ A. Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgeleri ve turizm merkezlerinde bulunan, Bakanlık tarafından turizm amaçlı değerlendirilmesinde yarar görülen ve ilgili Bakanlığa bildirilen taşınmazlardan;

 (1) (Değişik: 7/5/2008-5761/2 md.) (Değişik birinci ve ikinci cümle:23/5/2019-7175/2 md.) Kamu hizmetlerinde kullanılanlar ile üzerinde irtifak hakkı tesis edilenler hariç, Hazinenin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazlardan Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca uygun görülenler iki ay içerisinde tahsis edilir, bu süre içinde tahsisin yapılmaması veya olumsuz görüş bildirilmemesi halinde tahsis yapılmış sayılır. Tapuya tescili mümkün olan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki tescil harici yerler ile kapanan yollar ve yol fazlaları ise talep tarihinden başlayarak en geç bir ay içinde Hazine adına tescil edilir ve tescili müteakip Bakanlığa aynı usulle tahsis yapılır.

...

H. (Ek: 24/7/2003-4957/3 md.) Kültür ve turizm koruma ve gelişim bölgesinin tamamı veya plânlarla belirlenmiş alt bölgeleri veya bir veya birden fazla parselleri, plân amaçlarına uygun olarak Bakanlıkça tahsis edilebilir. (Değişik ikinci cümle: 28/12/2006-5571/14 md.) Bölgenin tamamının veya alt bölgenin tek bir ana yatırımcıya tahsisi için yapılan başvuruların tamamı Cumhurbaşkanı tarafından değerlendirilerek seçilen yatırımcıya ön izin verilmesine ve ön izin koşullarına karar verilir. İşlemler, ön izin koşullarına göre Bakanlıkça yürütülür. Yatırımcının projelerinin Bakanlıkça uygun görülmesi halinde, yatırım belgesinin düzenlenmesini takiben, ön izin Bakanlıkça kesin izne dönüştürülür. Bu taşınmaz mallar üzerinde ana yatırımcı lehine bağımsız ve sürekli nitelikli üst hakları dahil olmak üzere irtifak hakkı tesisi, Bakanlığın uygun görüşü üzerine, Maliye Bakanlığınca belirlenen koşullarla ve bu Bakanlık tarafından yapılır.

Bölgenin tamamı veya alt bölgeleri için imar plânları Bakanlıkça yapılır/yaptırılır ve onaylanır. Bu plânlar ile oluşan parseller, tahsis sözleşmesinde öngörülmüş olmak ve tahsis süresini aşmamak koşuluyla, adına tahsis yapılan ve lehine bağımsız ve sürekli nitelikli üst hakkı tesis edilen yatırımcı tarafından üçüncü şahıslara kiralanabilir, işlettirilebilir veya lehine tapuda tesis edilen üst hakkı devredilebilir. Bu şekilde tahsis edilen alanlarda gerçekleştirilen her türlü bina, tesis ve bağımsız bölümleri de aynı usule tâbidir. Bu alanlarda Bakanlıkça belgelendirilebilecek tür ve tesisler için yatırım ve işletme belgesi alınması zorunludur.''

25. Kamulaştırma tarihinde yürürlükte bulunan 6830 sayılı mülga Kanun'un "Mal sahibinin geri alma hakkı" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “İstimlâk bedelinin katîleşmesi tarihinden itibaren beş sene içinde istimlâk maksadına uygun herhangi bir tesisat yapılmayarak gayrimenkul olduğu gibi bırakılırsa mal sahibi veya mirasçısı istimlâk bedelini ödeyerek gayrimenkulu geri alabilir.

Doğmasından itibaren bir sene içinde kullanılmayan geri alma hakkı düşer ve idare gayrimenkule dilediği gibi tasarruf eder."

26. Hâlen yürürlükte olan 2942 sayılı Kanun’un "Mal sahibinin geri alma hakkı" kenar başlıklı 23. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Kamulaştırma bedelinin kesinleşmesi tarihinden itibaren beş yıl içinde, kamulaştırmayı yapan idarece veya 22 nci maddenin dördüncü fıkrası uyarınca devir veya tahsis yapılan idarece; kamulaştırma ve devir amacına uygun hiç bir işlem veya tesisat yapılmaz veya kamu yararına yönelik bir ihtiyaca tahsis edilmeyerek taşınmaz mal olduğu gibi bırakılırsa, mal sahibi veya mirasçıları kamulaştırma bedelini aldıkları günden itibaren işleyecek kanuni faiziyle birlikte ödeyerek, taşınmaz malını geri alabilir.

Doğmasından itibaren bir yıl içinde kullanılmayan geri alma hakkı düşer.

 (Ek fıkra: 10/9/2014-6552/100 md.) Birinci ve ikinci fıkrada belirtilen süreler geçtikten sonra kamulaştırılan taşınmaz malda hakları bulunduğu iddiasıyla eski malikleri veya mirasçıları tarafından idareden herhangi bir sebeple hak, bedel veya tazminat talebinde bulunulamaz ve dava açılamaz.

Aynı amacın gerçekleşmesi için birden fazla taşınmaz mal birlikte kamulaştırıldığı takdirde bu taşınmaz malların durumunun bir bütün oluşturduğu kabul edilerek yukarıdaki fıkralar buna göre uygulanır.

...''

27. 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 6552 sayılı Kanun'la kabul edilerek 11/9/2014 tarihinde yürürlüğe giren geçici 9. maddesi şöyledir:

 “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla değiştirilen veya eklenen bu Kanunun (…) 23 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü; bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce gerçekleştirilen kamulaştırma işlemleri nedeniyle, kamulaştırılan taşınmaz malların eski malikleri veya mirasçıları tarafından bu taşınmaz malların geri alınması, bedel veya tazminat talebiyle açılan ve henüz kesinleşmeyen davalarda da uygulanır. Bu maddenin uygulanması nedeniyle reddedilen davaların yargılama giderleri davalı idare tarafından ödenir.''

B. Uluslararası Hukuk

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

29. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kural olarak özel bir kişiye menfaat sağlamak için mülkten yoksun bırakmanın kamu yararı amacı taşımadığını kabul etmiştir (James ve diğerleri/Birleşik Krallık [GK], B. No: 8793/79, 21/2/1986, § 40). Kamu yararı amacının gerçekleştirilmemesi şikâyetiyle ilgili Karaman/Türkiye (B. No: 6489/03, 15/1/2008) kararına konu olay, sağlık merkezi yapılması şartıyla belediyeye bağışlanan taşınmazın bir kısmının şarta aykırı olarak kamu hizmetine tahsis edilmeyerek üçüncü kişilere satılmasına ilişkindir. AİHM, idareye devir anında ortaya konulan şarta aykırı bir şekilde kullanılan taşınmaza ilişkin olarak malikin geri alım hakkının bulunmadığını saptayan Yargıtay kararının taşınmazın kısmen de olsa kamu hizmetine tahsis edilmiş olduğu düşüncesiyle haklılaştırılamayacağını belirtmiştir (Karaman/Türkiye, § 32). AİHM, Yargıtayın kamu hizmetine tahsis edilmemiş olsa bile mülkiyetin el değiştirmiş olması nedeniyle önceki malikin mülkiyet veya tazminat iddiasında bulunamaması sonucunu doğuran 2942 sayılı Kanun'un 35. maddesine ilişkin yorumunun kamu yararının gerekleri ile bireysel hakların korunmasının gereklilikleri arasındaki dengeyi bozduğu kanaatine varmıştır (Karaman/Türkiye, § 33). AİHM sonuç olarak 2942 sayılı Kanun'un 35. maddesine ilişkin uygulamanın Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesiyle uyumlu olmadığı sonucuna ulaşmıştır (Karaman/Türkiye, § 34).

30. Beneficio Cappella Paolini/Malta (B. No: 40786/98, 13/7/2004) kararına konu olayda başvurucunun 7/3/1985 tarihinde kamulaştırılan taşınmazı kısmen kamu yararı amacı doğrultusunda kullanılmıştır. Başvurucunun 16/2/1987 tarihinde taşınmazın kullanılmayan kısmının iade edilmesi için idareye yaptığı başvuru ise reddedilmiştir. Bunun üzerine başvurucunun 10/11/1988 tarihinde açtığı dava da derece mahkemelerince reddedilmiştir. AİHM, olayda kamulaştırma yönteminin tartışma konusu olmadığını ve ilgili kanun hükümlerinin uygulanarak tazminatın başvurucuya ödendiğini belirtmiştir. Ancak AİHM'e göre kamulaştırılan taşınmazın yalnızca bir bölümünün kamu yararı amacına kullanılması ve kullanılmayan bölümünün iadesi yönünde kanuni bir düzenlemenin bulunmaması mülkiyet hakkına saygı bakımından önemli bir sorun teşkil etmektedir (Beneficio Cappella Paolini/Malta, § 33).

31. AİHM; böyle bir davada, kamulaştırmanın bireyin mülkünden elde edilen gelirden yoksun bırakılmasına yol açtığını, bu yoksun bırakmanın ise kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunmaması durumunda Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki güvencelere aykırı olarak mülk sahibinin aşırı bir külfete katlanmasına sebep olduğunu kabul etmiştir. AİHM, 1985 yılında yapılan kamulaştırma ve 1987 yılında idarenin başvuruyu reddi sırasında kamu yararı mevcut olsa da aradan geçen sürede taşınmazın hâlen kamulaştırma amacı doğrultusunda kullanılmadığını özellikle vurgulamıştır (Beneficio Cappella Paolini/Malta, § 33). AİHM'e göre bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkı ile kamu yararı arasında olması gereken adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur (Beneficio Cappella Paolini/Malta, §§ 33, 34).

32. Motais de Narbonne/Fransa (B. No: 48161/99, 2/7/2002) kararına konu olayda taşınmazın bir sosyal konut projesi için kamulaştırılması söz konusudur. Ancak kamulaştırma tarihinden itibaren on dokuz yıl geçmesine rağmen belirtilen kamu yararı amacı çerçevesinde bu taşınmaz üzerinde herhangi bir inşaat yapılmamıştır. AİHM'e göre Sözleşme'ye ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi, taraf devletleri bireylerin rızası dışında yoksun bırakıldıkları taşınmazlarının arazi spekülasyonuna yol açacak şekilde uzun bir süre kamu yararı amacıyla kullanılmadan tutulmak suretiyle yoksun bırakılması riskinden korumaya zorlamaktadır. Kararda, bu geçen sürede taşınmazın değerinde önemli miktarda değer artışı olduğuna dikkat çekilmiştir (Motais de Norbonne/Fransa, § 21). AİHM sonuç olarak on dokuz yıl boyunca kamulaştırmanın dayandığı kamu yararına ilişkin projenin uygulanmaması sonucu bu zaman diliminde meydana gelen artı değerden başvurucunun yoksun bırakılmasının başvurucuya aşırı bir külfet yüklediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Motais de Norbonne/Fransa, §§ 16-23).

33. Bu kapsamda değinilecek diğer bir karar Keçecioğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 37546/02, 8/4/2008) kararıdır. Bu olayda uyuşmazlık konusu taşınmaz büyükşehir belediyesince yapılan bir imar uygulaması çerçevesinde 1992 yılında kamulaştırılmıştır. Başvurucular 27/10/1997 tarihinde 2942 sayılı Kanun'un 23. maddesine dayalı olarak büyükşehir belediyesine tapu iptali ve tescil davası açmıştır. Başvurucular, taşınmazın kamu yararı amacı doğrultusunda kullanılmadığını ileri sürmüştür. İlk derece mahkemesinin davanın kabulüne ilişkin kararı, imar planındaki projenin gerçekleştirilebileceğine vurgu yapılarak Yargıtayca bozulmuştur. Davanın reddine ilişkin hüküm Yargıtayca 5/2/2002 tarihinde onanmıştır (Keçecioğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 4-18).

34. AİHM ilk olarak kamulaştırmanın yöntemince yapıldığının taraflar arasında tartışma konusu olmadığını ancak asıl şikâyet konusunun aradan yirmi bir yıl geçmesine rağmen hâlen kamu yararı amacına uygun çalışmalara tahsis edilmemesi olduğunu vurgulamıştır (Keçecioğlu ve diğerleri/Türkiye, § 25). Buna göre taşınmaza ilişkin olarak kamulaştırma kararı verilmesinin üzerinden yirmi bir yıl geçmesine rağmen mülkten yoksun bırakmaya esas teşkil eden kamu yararına yönelik proje hayata geçirilmemiştir. AİHM, taşınmazın kamulaştırma amacına uygun düzenlemeler için kullanılmamasının başvurucuların mülkiyet hakları bakımından önemli sorunlara yol açtığını belirtmiştir. AİHM'e göre böyle bir kamulaştırma artık kamu yararına ilişkin bir gerekçeye dayanmayıp başvurucuların söz konusu taşınmazın artı değerinden mahrum kalmalarına neden olmaktadır. AİHM somut olayda da yirmi bir yıl geçtiği hâlde taşınmazın kamulaştırma amacı doğrultusunda kullanılmadığını belirterek kamu yararı amacının gerçekleşmediği ve kamu yararı ile başvurucuların hakları arasındaki adil dengenin bozulduğu sonucuna varmıştır (Keçecioğlu ve diğerleri/Türkiye, §§ 26-28).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Mahkemenin 26/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kamulaştırma İşlemine İlişkin Şikâyetler Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları

36. Başvurucu, taşınmazın kadastro tespitine yapılan itiraz davası devam ederken 21/12/1970 tarihinde kamulaştırıldığını ancak kamulaştırma işlemi tebliğ edilmediği gibi murisin kamulaştırma bedelini de almadığını ileri sürmüş; mülkiyet ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

37. Başvurucunun kamulaştırma işleminin usulüne uygun yapılmadığına ve kamulaştırma bedelinin ödenmediğine ilişkin şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

38. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca bireysel başvuru yoluna başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, § 16).

39. Somut olayda başvurucu, 231 parsel sayılı taşınmazın kamulaştırma amacına uygun kullanılmadığı gerekçesiyle tarafına iadesi veya 10.000 TL tazminat ödenmesi istemiyle dava açmış ve yargılama sırasında dava değerini 5.472.275 TL'ye yükseltmiştir. Dolayısıyla başvurucu tarafından açılan dava, kamulaştırma işlemlerinin usulüne uygun yapılmadığı veya kamulaştırma bedelinin ödenmediği temeline dayalı olmayıp kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırma amacına uygun kullanılmadığı gerekçesiyle iadesi istemine dayanmaktadır. Bu nedenle kamulaştırma işlemlerinin tebliğ edilmediğine ve kamulaştırma bedelinin ödenmediğine ilişkin şikâyetlerin yargı mercileri önünde ileri sürülmediği anlaşılmıştır. Bir başka deyişle başvurucu, bu davada sadece taşınmazın kamulaştırılmasından sonra yapılan işlemlerden yakınmaktadır.

40. Sonuç olarak başvurucunun kamulaştırma işleminin usulüne uygun yapılmadığına ve kamulaştırma bedelinin ödenmediğine ilişkin şikâyetlerini yargı mercileri önünde ileri sürmediği, dolayısıyla başvuru yollarını usulünce tüketmediği sonucuna varılmıştır.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kamulaştırma Sonrası Yapılan İşlemlere İlişkin Şikâyetler Yönünden

1. Başvurucunun İddiaları

42. Başvurucu, plaj, mesire yeri ve rekreasyon alanı yapılmak amacıyla kamulaştırılan taşınmazda yirmi yıl boyunca hiçbir işlem yapılmadığını, daha sonra da taşınmazın başka bir parselle birleştirilerek imar planında turistik tesis alanı olarak gösterildiğini belirtmiştir. Kırk dokuz yıllığına özel şirketlere tahsis edilerek taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin amacın ortadan kalktığını ve turizmi teşvik adı altında ticari bir amaca dönüştürüldüğünü ileri süren başvurucu, bu duruma ilişkin tebligat yapılmadığını ve aradan geçen uzun zamanın taşınmazın değerinde meydana getirdiği artıştan devletin kazanç sağladığını iddia etmiştir. Başvurucu; derece mahkemelerinin delilleri toplamadan, yeterli inceleme ve araştırma yapmadan karar verdiğini ifade etmiştir. Sonuç olarak başvurucu, taşınmazın iade edilmemesi veya tazminat ödenmemesi nedeniyle adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

43. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun temel şikâyeti plaj, mesire yeri ve rekreasyon alanı yapılmak amacıyla kamulaştırıldığını iddia ettiği taşınmazın kamulaştırma amacıyla kullanılmayıp kırk dokuz yıllığına özel şirketlere tahsis edilmek suretiyle kullanılmasına ve taşınmazın geri iadesi veya tazminat ödenmesi istemiyle açtığı davanın reddedilmesine ilişkindir. Başvurucunun tüm şikâyetleri mülkiyet hakkı kapsamında incelenmiştir.

a. Genel İlkeler

45. Kamu yararı amacına dayalı olarak kamulaştırılmış olan başvurucunun murisine ait taşınmazların Anayasa'nın 35. maddesi kapsamında mülk teşkil ettiği açıktır. Kamulaştırılan taşınmazlar ile muris arasındaki mülkiyet ilişkisi kamulaştırmayla sona ermiştir. Bununla birlikte 2942 sayılı Kanun'un 22. ve 23. maddelerinde kamulaştırılan taşınmazların kamu yararı amacına uygun kullanılmaması durumunda iade edileceği veya bedelinin tazmin edileceğinin düzenlenmiştir. Dolayısıyla 2942 sayılı Kanun'un 22. ve 23. maddelerindeki düzenlemeler dikkate alındığında kamulaştırılan taşınmazın başvurucuya iadesinin veya bedelinin tazmin edilmesinin meşru bir beklenti oluşturacağı kabul edilmelidir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Nusrat Külah, B. No: 2013/6151, 21/4/2016, § 49; Derya Alpdoğan ve diğerleri, B. No: 2015/6845, 31/10/2018, § 33).

46. Taşınmazların kamu yararı amacı doğrultusunda hiç kullanılmadan üçüncü kişilere satıldığının tespit edildiği başvurularda meşru amaç ve ölçülülük yönlerinden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir (Nusrat Külah, §§ 57-70; Süleyman Oktay Uras ve Sevtap Uras, B. No: 2014/11994, 9/3/2017, §§ 78-82). Taşınmazın kamulaştırma amacına uygun bir şekilde tahsis edilmesinden sonra bu ihtiyaca lüzum kalmaması nedeniyle farklı amaçlarla kullanılması somut olayın koşullarına bağlı olarak mülkiyet hakkının gerekliliklerine bir aykırılık teşkil etmeyeceği açıklanmıştır (Habibe Kalender ve diğerleri, B. No: 2013/3845, 1/12/2015, §§ 45, 48).

47. Derya Alpdoğan ve diğerleri kararında taşınmazın kamulaştırma amacı dışında kullanılmakla birlikte kamu yararına yönelik başka bir ihtiyaç için tahsis edilmesi hâlinde yine kamu yararı amacının mevcut olduğu ancak sadece sebebinin değişmiş olduğu kabul edileceği ifade edilmiştir (Derya Alpdoğan ve diğerleri, § 50). Buna karşın kamulaştırılan taşınmazlara yönelik olarak kamu yararı amacına aykırı hukuki işlem ve tasarruflarda bulunulması yanında bu taşınmazların, makul bir süre geçtiği hâlde kamu yararı amacı doğrultusunda kullanılmaması da mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale teşkil edeceği belirtilmiştir. Buna göre kamulaştırılan taşınmazın kamu yararı amacına tahsis edilmemesi, aradan geçen sürede mülkün oluşturduğu artı değerden mülk sahibinin yararlandırılmamasına ve esas itibarıyla taşınmazın gerçek değeri üzerinden kamulaştırılmamasına sebebiyet verdiği açıklanmıştır (Derya Alpdoğan ve diğerleri, § 54).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

48. Başvuru konusu olayda başvurucu, taşınmazın plaj, mesire yeri ve rekreasyon alanı yapılmak amacıyla kamulaştırıldığını ve bu amaçla Belediyeye tahsis edildiğini ileri sürmektedir.

49. Turizm Bakanlığınca uygun bulunan 3/11/1970 tarihli yazıda, Side projesi uygulama bölgesinin memleket turizmini geliştirmek gayesiyle yapıldığı belirtilmiş; Valiliğe yazılan 10/11/1970 tarihli yazıda da Side bölgesinde kurulacak olan turistik kompleks için satın alınmasına ve kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazların liste ile gönderildiği belirtilmiştir. Sorkun köyünde kamulaştırılmasına karar verilen yirmi altı taşınmaza ilişkin bu listede uyuşmazlık konusu taşınmazın da yer aldığı anlaşılmaktadır. Maliye Bakanlığınca Valilik'e yazılan 16/12/1980 tarihli tahsis konulu yazıda ise, Hazine adına tapuya kayıtlı altmış bir adet taşınmazın turistik kompleksler yapılmak üzere Turizm Bakanlığına tahsisinin uygun olduğu ifade edilmektedir. Bu yazıda başvuru konusu taşınmaz Hazine adına tescil edildiğinde tahsisin yapılacağı ifade edilmiştir.

50. Ayrıca 18/6/1992 tarihli Belediye Meclis kararında, murisin hissesi bulunan 231 parsel sayılı taşınmaz ile 760, 764 ve 765 parsel sayılı taşınmazların turistik tesis yapılmak üzere Antalya E. Turizm A.Ş.ne tahsis edildikleri ve bu parsellerin 765 parselin önüne gelen kıyı kenar çizgisine kadar Turizm Bakanlığınca 18/10/1991 tarihinde turizm yatırım alanı olarak onandığı belirtilmiştir. Bu kararda yalnızca 760 ve 761 parsellerin Belediyeye halk plajı ve mesire yeri olarak tahsis edildiğine işaret edilmektedir.

51. Dolayısıyla 19/11/1970 tarihli kamu yararı kararına istinaden kamulaştırılmasına karar verilerek 21/12/1970 tarihinde kamulaştırılan uyuşmazlık konusu taşınmazın plaj, mesire yeri ve rekreasyon alanı yapılmak amacıyla kamulaştırılmadığı ve bu amaçla Belediyeye tahsis edilmediği anlaşılmıştır. Taşınmaz, memleket turizmini geliştirmek amacıyla Side bölgesinde kurulacak turistik kompleks yapılmak üzere kamulaştırılmıştır.

52. Taşınmazın tapusu 16/4/1986 tarihinde Hazine adına devir edilmiştir. Bu süreçte Side bölgesinde kurulması planlanan turistik kompleks için başvuru konusu taşınmaz dışında altmış taşınmazın daha kamulaştırılmasına ve bazı taşınmazlar için de satın alma yolunun kullanılmasına karar verildiği görülmektedir. Taşınmaz 19/2/1993 tarihinde 1077 parsel sayılı taşınmazla birleştirilmiş ve üzerine 2/8/1995 tarihinde turistik tesis şerhi konulmuştur. Bu tarihten sonra taşınmaz üzerinde önce 1993 yılında Antalya E. Turizm A.Ş. lehine kırk dokuz yıllığına irtifak hakkı tesis edildiği ancak irtifak hakkının 1999 yılında terkin edildiği, 2005 ve 2006 yıllarında ise iki ayrı şirket lehine kırk dokuz yıl müddetle daimî müstakil üst hakkı tesis edildiği anlaşılmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi dosyasına sunulan bilirkişi raporlarında da tesis edilen üst haklarıyla uyumlu şekilde taşınmaz üzerinde iki ayrı otel ve tesislerinin bulunduğu tespit edilmiştir.

53. Sonuç olarak taşınmazın memleket turizmini geliştirmek amacıyla Side bölgesinde kurulacak turistik kompleks için kamulaştırıldığı anlaşılmakla birlikte turistik kompleksin Turizm Bakanlığınca mı yoksa üçüncü kişilerce mi yapılacağı hususunda bir tespit yapılamamaktadır. Bu durumda memleket turizmini geliştirmek amacı taşımak kaydıyla herhangi bir usulle kamulaştırma amacının gerçekleştirilmesi hususunda kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi bulunacağı da açıktır. Somut olayda Turizm Bakanlığının bu yetkisini üçüncü kişiler lehine taşınmaz üzerinde kırk dokuz yıllığına irtifak (üst) hakkı tesisi yönünde kullandığı, bu yolla şirketlerin taşınmaz üzerine otel ve tesisler kurdukları anlaşılmaktadır. Bu yöntemi kullanan kamu makamlarının turizmin gelişmesi amacına aykırı davrandıklarına ilişkin açık bir tespitin bulunduğundan da söz edilemez. Taşınmazlar 2005 ve 2006 yılında tesis edilen üst haklarına uygun olarak kullanılmaya devam edilmiştir. Dolayısıyla turizmin teşviki kapsamında kamu yararı amacına uygun kullanıldığı anlaşılan taşınmazın geri alınmasına veya başvurucuya tazminat ödenmesine ilişkin şartların oluşmadığı anlaşıldığından başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetlerin açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır.

54. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kamulaştırma işlemine ilişkin şikâyetler yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kamulaştırma sonrası yapılan işlemlere ilişkin şikâyetler yönünden mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 26/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.