2018/2174

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GURBET İRGE BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/2174)

 

Karar Tarihi: 10/5/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Yusuf Enes KAYA

Başvurucu

:

Gurbet İRGE

Vekili

:

Av. Mehmet KAYA

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, haksız hükümlülük ve tutukluluk dolayısıyla ödenen tazminatın yetersiz olması nedeniyle haksız mahkûmiyet hâlinde tazminat hakkı ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 10/1/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu hakkında hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal etme suçlarından 25/3/2011 tarihinde kamu davası açılmıştır. İddianamede; başvurucunun müştekiye ait evde hırsızlık yapmak istediği, müştekinin oğlu tanık Ö.K.nın evin içinde başvurucuyu gördüğü, başvurucunun müştekiye ait eve girip bir şey çalmak için araştırma yaptığı sırada henüz bir şey çalamadan yakalandığı, suçun teşebbüs aşamasında kaldığı ileri sürülmüştür.

6. Yapılan yargılamada 5/12/2011 tarihinde talimatla alınan ifadesinde başvurucu, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, nüfus cüzdanını 2003-2004 yılları arasında kaybettiğini, kimliğini kullanan şahsın başka yerlerde de bu tür suçlara karıştığını, daha önce de hakkında bu nedenle takipsizlik kararı verildiğini, fotoğrafını Savcılığa ibraz ettiğini belirtmiştir. Başvurucunun nüfus cüzdanının fotokopisi alınıp talimat evrakına eklenmiştir.

7. 7/2/2012 tarihli duruşmada Mahkeme, başvurucunun talimatla alınan ifadesinde fotokopisini ibraz ettiği nüfus cüzdanının müşteki ve tanık Ö.K.ya gösterilip olay günü evlerinin kapısında gördükleri kadınlardan birinin başvurucu olup olmadığının tespiti amacıyla kolluk birimine müzekkere yazmıştır.

8. 5/6/2012 tarihli duruşmada kolluğa yazılan müzekkereye cevap gelmiştir. Cevapta başvurucuya ait kimlik fotokopisinin müştekilerden Ö.K.ya gösterildiği ve Ö.K.nın olay günü apartman içinde gördüğü şahsın kendisine kimlik fotokopisinde gösterilen kişi olduğunu ifade ettiği belirtilmiştir.

9. Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi 5/6/2012 tarihli kararı ile başvurucunun hırsızlık suçundan 1 yıl, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan ise 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkûmiyet kararı 11/9/2012 tarihinde kesinleşmiştir.

10. Başvurucu 2/7/2013 tarihinde kimlik belgesinin ve kimlik bilgilerinin bir başkası tarafından kullanıldığı ve yüklenen suçun kendisi tarafından işlenmediği gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur.

11. Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi başvurucuya ait nüfus cüzdanı suretinin talimat evrakına eklendiğini, talimat evrakı ekindeki nüfus cüzdanındaki fotoğraf ile başvurucunun Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/4657 ilamat sayılı talep dosyasındaki nüfus cüzdanındaki fotoğrafın karşılaştırıldığını, her iki nüfus cüzdanındaki fotoğrafın birbirinin aynı olduğunun görüldüğünü belirterek yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar vermiştir.

12. Başvurucu kesinleşen mahkûmiyet hükmü kapsamında 22/2/2015 tarihinde gözaltına alınmış ve cezasının infazına başlanmıştır.

13. Başvurucu 2/3/2015 tarihinde bir kez daha yeniden yargılama talebinde bulunmuştur. Dilekçesinde başvurucu, daha önce de suçun başkası tarafından işlendiğinin tespit edilmesi nedeniyle hakkında verilen mahkûmiyet kararının infazının durdurulduğunu, kimliğinin yengesi tarafından kullanılarak değişik illerde çok sayıda hırsızlık suçunun işlendiğinin tespit edildiğini, yengesi hakkında soruşturma açılıp iddianame düzenlendiğini belirtmiştir. Başvurucu suçsuz olduğunu ve infazının durdurularak tahliye edilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

14. Başvurucunun kimliğini çaldığını ileri sürdüğü yengesi hakkında düzenlenen iddianamede başvurucunun mahkûm edildiği davada tanık olarak beyanı alınan Ö.K.nın hırsızlık yapmaya çalışan kadının şüpheli P.B. olduğunu gösterilen fotoğraflardan teşhis ettiği, ayrıca şüpheli P.B.nin olay günü karakolda kendisini Gurbet İrge olarak tanıttığını beyan ettiği, Şanlıurfa E Tipi Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğünün göndermiş olduğu müzekkerede 3 kez ceza infaz kurumuna girip tahliye olduğu belirtilen Gurbet İrge'ye ait fotoğrafların gönderildiği, Gurbet İrge'ye ait olduğundan bahisle gönderilen fotoğrafın şüpheli P.B.ye ait olan fotoğrafla karşılaştırıldığında iki fotoğrafın da aynı kişiye ait olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Sonuç olarak iddianamede şüpheli P.B.nin Şanlıurfa'da işlemiş olduğu suç sırasında kendisini Gurbet İrge olarak tanıtarak Gurbet İrge'nin hapis cezası ile cezalandırılmasına neden olduğu ve bu suretle iftira suçunu işlediği ileri sürülmüştür.

15. Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesi 5/3/2015 tarihinde; dilekçede belirtilen hususların yargılamanın yenilenmesini gerektirecek nitelikte olmadığı, nitekim dilekçede ileri sürülen hususların yargılama aşamasında dile getirildiği, yeni olaylar veya yeni delillerin ileri sürmediğinin açık olduğu gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar vermiştir.

16. Başvurucu bu karara itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde başvurucu; kimliğini kullanan yengesi hakkında ceza davası açıldığını, bu iddianamede suçun yengesi tarafından işlendiğinin tespit edildiğini, bir an önce infazının durdurularak tahliye edilmesi gerektiğini ileri sürmüştür.

17. İtirazı inceleyen Şanlıurfa 3. Ağır Ceza Mahkemesi 18/3/2015 tarihinde başvurucunun yengesi hakkında düzenlenen iddianameye atıf yaparak yargılanmanın yenilenmesi yönündeki taleplerin kabule şayan olduğuna, hapis cezasının infazının durdurulmasına karar vermiştir. İnfazın durdurulması kararına istinaden başvurucu 18/3/2015 tarihinde serbest bırakılmıştır.

18. Yargılanmanın yenilenmesi sonucunda Şanlıurfa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 20/6/2016 tarihli kararıyla başvurucunun beraatine karar verilmiş ve karar 6/9/2016 tarihinde kesinleşmiştir.

19. Başvurucu, haksız olarak gözaltına alınıp özgürlüğünden mahrum bırakıldığı 24 günlük süre için 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi uyarınca tazminat istemiyle Hazine aleyhine dava açmış; 2.800 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur. Dilekçesinde başvurucu; maddi tazminata ilişkin olarak işlemediği bir suçtan dolayı 25 gün hükümlü hâle geldiğini, bu süreçte çalışamadığından kazanç kayıplarının olduğunu, çocuklarına eşinin bakmak zorunda kaldığını, bu nedenle eşinin de çalışamadığını, yargılandığı davada kendisini avukatla temsil ettirdiğinden 1.800 TL vekâlet ücreti ödediğini, eşinin ve çocuklarının ceza infaz kurumuna gelirken yol masrafı yaptığını belirtmiştir. Manevi tazminata ilişkin olarak 25 gün küçük çocuğuyla ceza infaz kurumunda kaldığını, bakıma muhtaç diğer çocuklarından da ayrı kaldığını, bu nedenle manevi anlamda sıkıntılar yaşadığını belirtmiştir.

20. Manavgat 2. Ağır Ceza Mahkemesi 15/6/2017 tarihinde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca başvurucuya 759,36 TL maddi ve 1.800 TL manevi tazminat ödenmesine hükmetmiştir.

21. Başvurucu bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurmuştur. Başvurucu istinaf dilekçesinde, işlemediği bir suçtan dolayı anne sevgisine muhtaç 5, 12 ve 15 yaşlarındaki çocuklarından koparılarak bebeğiyle 25 gün ceza infaz kurumunda kalmak zorunda bırakıldığını, ceza infaz kurumu sürecinin hem kendisinin hem de çocuklarının hafızasında kötü ve silinmez anılar bıraktığı hâlde bu hususun mahkemece görmezden gelinerek manevi tazminat miktarının az takdir edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca dosyaya sunulan serbest meslek makbuzunun 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu gereğince avukatların serbest meslek faaliyetleri nedeniyle tahsil ettikleri vekâlet ücretine istinaden düzenlemek zorunda oldukları makbuz olduğu hâlde Mahkemece bu husus dikkate alınmayarak maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirtmiştir.

22. Bölge Adliye Mahkemesi 29/11/2017 tarihinde istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olarak karar vermiştir. Başvurucu 10/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. İlgili ulusal hukuk için bkz. A.A. [GK], B. No: 2017/34502, 21/10/2021, §§ 22-32.

24. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Yeniden duruşma sonucunda verilecek hüküm" kenar başlıklı 323. maddesinin (3) numaralı fıkrası şöyledir:

"Yargılamanın yenilenmesi sonucunda beraat veya ceza verilmesine yer olmadığı kararının verilmesi halinde, önceki mahkûmiyet kararının tamamen veya kısmen infaz edilmesi dolayısıyla kişinin uğradığı maddî ve manevî zararlar bu Kanunun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümlerine göre tazmin edilir."

25. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16/6/2015 tarihli ve E.2014/19450, K.2015/10874 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre; 5271 sayılı CMK'nın 141. maddesinde 'suç soruşturması ve kovuşturması sırasında' gerçekleşen koruma tedbirlerindeki hukuka aykırılıklar yönünden bu kanun hükümlerine göre tazminat istenebileceği ve madde metninde bu aykırılıkların tahdidi şekilde sıralandığı, infaz aşamasında meydana gelen hukuka aykırılıkların madde kapsamında bulunmadığı bu yöndeki hukuka aykırılıkların idari yargı görev alanında kaldığı ve bu mahkemeler önünde tazminat isteminde bulunulabileceği kabul edilmiş ise de, Uyuşmazlık Mahkemesinin 26/1/2015 tarih, 2015/9 Esas - 2015/17 Karar sayılı ilamında, Cumhuriyet savcısınca düzenlenen müddetnamenin adli yargı tarafından verilen ve kesinleşen mahkumiyet ilamının infazına ilişkin bir takım bilgiler içerdiği ve adli yargı mercii tarafından icra edilen işlemler silsilesinin bir parçası olduğu, müddetname düzenlenmesi işleminin ve mahkemelerce verilen şartla tahliye kararının idari bir işlem olarak kabulünün mümkün olmadığı, adli bir işlem olduğunun belirtilmesi karşısında, davacının tazminat talebinin bu kapsamda olduğu değerlendirilerek kısmen kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir."

26. Aynı Dairenin 7/1/2019 tarihli ve E.2018/5630, K.2019/100 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"...İnfaz aşamasında Cumhuriyet Başsavcılıkları ve mahkemeler tarafından şartla tahliyeye ilişkin olarak verilen karar ve yapılan işlemler ile müddetname tanzimi ve benzeri işlemlerin idari bir işlem olarak kabulünün mümkün olmadığı, adli bir işlem olduğu ve CMK’nın 141 vd maddeleri kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, bu kapsamda davacının bihakkın tahliye tarihinden fazla yatıp yatmadığı, yakalanarak tutuklandığı 21/6/2014 tarihi ile tahliye olduğu 15/9/2014 tarihi arasındaki sürenin silahlı gasp suçundan verilen hapis cezasından ya da diğer bir mahkumiyetinden fiilen mahsup edilip edilmediği, 15.09.2014 tarihinde tahliye olduktan sonra davacı hakkında verilen şartla tahliye kararının geri alınmasına karar verilip verilmediği ve kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak bu hususların sonucuna göre davacının tazminat talep etme hakkının bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi... [kanuna aykırıdır.]"

27. Benzer yönde bkz. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 16/6/2015 tarihli ve E.2015/4058, K.2015/10871 sayılı; Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 11/9/2017 tarihli ve E.2016/2232, K.2017/6114 sayılı kararları.

B. Uluslararası Hukuk

1. Sözleşme Hükümleri

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) "Özgürlük ve güvenlik hakkı" kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

"1. Herkes özgürlük ve güvenlik hakkına sahiptir. Aşağıda belirtilen haller dışında ve yasanın öngördüğü usule uygun olmadan hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz:

a) Kişinin, yetkili bir mahkeme tarafından verilmiş mahkumiyet kararı sonrasında yasaya uygun olarak tutulması;

..."

29. Sözleşme'ye ek (7) No.lu Protokol'ün "Haksız mahkumiyet halinde tazminat hakkı" kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

"Bir suçtan dolayı kesin bir kararla mahkum olup yeni veya yakın zamanda ortaya çıkarılan bir hususun adli hata yapılmış olduğunu kesinlikle göstermesi nedeniyle hakkındaki mahkumiyet kararı kaldırılmış ya da affedilmiş ise, bilinmeyen hususun zamanında açıklanmasının kısmen veya tamamen söz konusu kişiye atfedilebileceğinin ispatlanması hali dışında, böyle bir mahkumiyet sonucu ceza çekmiş kişiye ilgili devletin kanunları veya uygulamasına uygun olarak tazminat ödenir."

30. Sözleşme’ye ek (7) No.lu Protokol'ün açıklayıcı raporu İnsan Hakları Yürütme Komitesi tarafından hazırlanmış ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesine sunulmuştur. Bu rapor, protokolde yer alan hükümlerin anlaşılmasını kolaylaştıran bir niteliği olmasına karşın protokol metninin emredici yorumunu düzenleyen bir belge değildir. Ancak AİHM kararlarında bu belgeye atıf yapıldığı görülmektedir. Bu raporun ilgili kısmı şöyledir:

"Madde 3:

22. Bu madde, adli bir hata mağduruna bazı koşullarla tazminat ödenmesini öngörmektedir. Öncelikle, ilgili kişinin nihai bir kararla suçlu olduğuna karar verilmiş olmalı ve bu kişi mahkûmiyet kararından sonra ceza çekmiş olmalıdır. Caydırıcı Kararların Uluslararası Değerine ilişkin Avrupa Sözleşmesi’nin açıklayıcı raporundaki tanıma göre, bir karar, kesin hüküm gücünü haiz ise nihai karar haline gelmiştir. Durum, bu kararın, geri alınamaz, yani, olağan hukuk yollarıyla itiraz edilemez olması veya tarafların, bu yolları tüketmiş veya kullanmayarak süreyi geçirmiş olmaları halinde böyledir. Buna göre, verilen bir karar kanunun davanın yeniden açılmasına izin verdiği müddetçe nihai olarak görülemez. Aynı şekilde, bu madde suçlamanın geri alınmış olması veya suçlanan kişinin ilk derece mahkemesi tarafından veya yüksek bir mahkeme tarafından istinaf/temyiz yoluyla beraat etmiş olması halinde uygulanmamaktadır...

23. İkinci olarak, madde yalnızca yeni veya yeni keşfedilmiş bir hususun adli bir hata olduğunu kesin olarak gösterdiği yani mahkûm olan kişiye karşı önemli peşin hüküm içeren yargısal süreçteki ciddi eksikliklerin olduğu hallerde kişinin mahkûmiyetinin iptal edilmesi veya affedilmesi durumunda uygulanır. Sonuç olarak, bu madde gereğince başka gerekçelerle mahkûmiyetin iptal edilmiş olması veya af çıkmış olması halinde tazminat ödenmesi gerekli değildir. Diğer yandan, bu maddede adli hatanın kanıtlanması için izlenmesi gereken prosedürün türüne ilişkin olarak hiçbir kural bulunmamaktadır. Bu sorun, ilgili devletin iç hukuku veya uygulamasına bağlıdır. 'Ya da affedilmişse' ifadeleri bazı hukuk sistemlerinde mahkûmiyetin gözden geçirilmesine ilişkin bir hukuki prosedürden ziyade affın bazı durumlarda nihai bir karardan sonra uygun başvuru yolu olması nedeniyle eklenmiştir.

24. Bilinmeyen hususun zamanında ortaya çıkarılmamasına kısmen veya tamamen mahkûm edilen kişinin neden olmuş olması durumunda bu hüküm kapsamında bir tazminat hakkı söz konusu olmayacaktır.

25. Bu ön şartların yerine getirildiği bütün davalarda, tazminat ilgili Devletin kanunları ve uygulamasına göre ödenecektir. Bu, iç hukukun veya uygulamanın böyle bir tazminat için hiçbir hüküm içermemesi durumunda hiçbir tazminat ödenemeyeceği anlamına gelmez. Bunun anlamı, Devletin kanunları ile uygulamasının maddenin uygulandığı bütün durumlarda tazminat ödenmesini sağlaması gerektiğidir. Amaç, Devletlerin ilgili kişinin açıkça masum olduğunun kabul edilmiş olması anlamında sadece açık adli hata davalarında kişilere tazminat ödemekle yükümlü olmasıdır. Madde, tüm ön koşulların yerine getirilmediği - yani örneğin bir istinaf/temyiz mahkemesinin, sanığın suçuna ilişkin makul bir şüphe uyandıran ve yargılamayı yapan yargıç tarafından göz ardı edilen bazı gerçekleri keşfettiği için mahkûmiyeti bozduğu- durumlarda tazminat hakkı vermeyi amaçlamamaktadır.

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararları

31. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'ye ek (7) No.lu Protokol’ün 3. maddesinin amacının, adli hata neticesinde verilen mahkûmiyetin yeni veya yakın zamanda keşfedilmiş bir husus nedeniyle bozulması hâlinde kişilere tazminat imkânı sunmak olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle Sözleşme'ye ek (7) No.lu Protokol’ün 3. maddesi mahkûmiyet hükmü bozulmadan uygulama alanı bulamayacaktır (Poghosyan ve Baghdasaryan/Ermenistan, B. No: 22999/06, 12/6/2012, § 49).

32. AİHM’e göre bu hüküm ilgili devletin kanunu veya uygulamasına uygun olarak bir tazminatın ödenmesini güvence altına alsa da bu husus, iç hukuk veya uygulamanın öngörmemesi durumunda hiçbir tazminatın ödenmeyeceği anlamına gelmeyecektir. Ayrıca bu hükmün amacı sadece haksız bir mahkûmiyetten kaynaklanan maddi kaybı telafi etmek değil adli bir hata nedeniyle mahkûm edilen bir kişiye sıkıntı, üzüntü, acı veya yaşam kalitesinin düşmesi gibi manevi zararları için tazminat ödenmesini de sağlamaktır (Poghosyan ve Baghdasaryan/Ermenistan, § 51).

33. AİHM'e göre kararın yeni veya yakın zamanda keşfedilmiş bir husus nedeniyle değil de delillerin yeniden değerlendirilmesi nedeniyle bozulması durumunda Sözleşme'ye ek (7) No.lu Protokol'ün 3. maddesi uygulanamayacaktır (bu kapsamda verilen konu bakımından yetkisizlik kararı için bkz. Matveyev/Rusya, B. No: 26601/02, 3/7/2008, §§ 40-45). Ayrıca mahkûmiyet hükmünün kesin olmaması hâlinde de bu madde uygulanamayacaktır (Savcılığın zamanaşımı nedeniyle iddianameyi geri çektiği için ceza yargılamasının durdurulduğu bir başvuruda verilen konu bakımından yetkisizlik kararı için bkz. Bajraktarov/Eski Yugoslav Makedonya Cumhuriyeti, B. No: 34112/02, 12/6/2006, § 4).

34. AİHM Matveyev/Rusya kararında bu hükmün mahkûmiyet bozulmadan uygulanamayacağını belirttikten sonra başvurucunun mahkûmiyetinin Rusya açısından Sözleşme'ye ek (7) No.lu Protokol'ün yürürlüğe girdiği tarihten sonra bozulması nedeniyle zaman bakımından yargı yetkisi koşulunun sağlandığı sonucuna ulaşmıştır (Matveyev/Rusya, § 38). Poghosyan ve Baghdasaryan/Ermenistan başvurusunda da başvurucunun mahkûmiyet hükmünün bozulması ve tazminat davası açması Ermenistan açısından Sözleşme'ye ek (7) No.lu Protokol'ün yürürlüğe girdiği tarihten sonra gerçekleştiğinden zaman bakımından yargı yetkisi şartının sağlandığı sonucuna varılmıştır (Poghosyan ve Baghdasaryan/Ermenistan, § 50).

35. İlgili uluslararası hukuk için ayrıca bkz. A.A., §§ 34-46.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

36. Anayasa Mahkemesinin 10/5/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

37. Başvurucu, haksız tutuklama nedeniyle açtığı tazminat davasında manevi tazminata hükmedilirken gerçek durumunun gözetilmediğini, çocuklarının mağduriyetinin gözardı edildiğini, hükmedilen tazminat ile kişi özgürlüğüne yapılan müdahale nedeniyle uğradığı zarar arasında açık bir orantısızlık olduğunu belirterek kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca tazminata konu ceza davasında kendisini vekille temsil ettirdiği hâlde vekâlet ücretinin maddi tazminat kapsamında ödenmesi talebinin reddedildiğini, ceza infaz kurumunda yaptığı ve ailesinin ceza infaz kurumu ziyaretleri nedeniyle yaptığı harcamaların maddi tazminat kapsamına dâhil edilmediğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkında hükmedilen tazminatın düşük ve orantısız olup olmadığı hususunda değerlendirme yapılırken başvurucunun maruz kaldığı ihlalin ağırlığı ve Anayasa Mahkemesinin benzer durumda hükmettiği tazminat miktarının gözönünde bulundurulması gerektiği belirtilmiştir. Bakanlık ayrıca başvurucunun avukatına ödediği vekâlet ücretinin açtığı tazminat davasında maddi tazminat olarak kendisine ödenmesi talebinin, dava açtığı tarih ve talep ettiği dönem itibarıyla yürürlükteki kanun hükümleri veya konuyla ilgili yargı içtihatları tarafından desteklenmediği için mülkiyet hakkı kapsamında meşru beklenti olarak nitelendirmeye yetecek somutlukta olmadığını ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Haksız mahkûmiyet hâlinde tazminat hakkı, bir suçtan dolayı kesin bir kararla mahkûm olup yeni ortaya çıkarılan bir hususun adli hata yapılmış olduğunu kesinlikle göstermesi nedeniyle hakkındaki mahkûmiyet kararı kaldırılmış olan kişiye böyle bir mahkûmiyet sonucu ceza çekmesi hâlinde maddi ve manevi tazminat ödenmesini güvence altına alır. Bu tazminat hakkı bütün adli hatalarda değil kişinin açıkça masum olduğunu ortaya koyan bariz adli hatalarda uygulama alanı bulur.

40. Tazminat hakkı için ilgili kişinin nihai bir kararla suçlu olduğuna karar verilmiş olması ve mahkûmiyet kararından sonra cezanın belli bir süre de olsa infaz edilmesi gerekir. Kişi suçlu bulunmuş olsa bile cezasını hiç infaz etmemişse tazminat hakkı söz konusu olamayacaktır. Mahkûmiyet kararının, usule ilişkin gerekçelerle veya yeni keşfedilmiş bir husus nedeniyle değil de istinaf/temyiz mahkemesinin delilleri farklı bir şekilde değerlendirmesinden dolayı bozulması durumunda ya da istinaf/temyiz mahkemesinin sanığın suçluluğu bakımından ilk derece mahkemesinin gözden kaçırdığı bazı olguları keşfetmesi hâllerinde tazminat hakkı bulunmamaktadır. Keşfedilmeyen hususun zamanında ortaya çıkarılmamasına kısmen veya tamamen mahkûm edilen kişinin neden olmuş olması durumunda bu hüküm kapsamında bir tazminat hakkı söz konusu olmayacaktır.

41. Kişi özgürlüğünün ihlali nedeniyle tazminat hakkı ise mahkûmiyete bağlı tutma hâlinde de geçerlidir. Mahkûmiyete bağlı tutma için mahkûmiyet kararının kesinleşmesi gerekmez. Haksız mahkûmiyet hâlinde tazminat hakkı ise her halükârda bir mahkûmiyet kararının kesinleşmesinden sonra uygulama bulur.

42. Bir kimsenin mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi kapsamında hürriyetinden yoksun bırakıldığının söylenebilmesi için her şeyden önce hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin bir mahkeme tarafından verilmesi, ikinci olarak yerine getirilecek kararın hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirlerine ilişkin olması gerekir. Ceza veya güvenlik tedbiri içermeyen bir karara dayanılarak bir kimsenin hürriyetinden yoksun bırakılması mümkün değildir. Son olarak hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya güvenlik tedbirinin kapsamını aşmaması gerekir (Ercan Bucak (2), B. No: 2014/11651, 16/2/2017, § 40; Şaban Dal, B. No: 2014/2891, 16/2/2017 § 32; Ç.Ö. [GK], B. No: 2014/5927, 19/7/2018 § 33).

43. Bunların yanı sıra mahkûmiyete bağlı olarak tutulan kişilerin tutulmalarının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmüyle ilgili olarak tutulmaya devam edilmeyi hukuka aykırı hâle getirecek yeni bir meselenin ortaya çıkması durumunda veya adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin hiçe sayılması ya da adaletin bariz şekilde yok sayılması suretiyle verilen bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutulma hâlinde hukuka uygun bir tutmanın varlığından söz edilemez.

44. Somut olayda başvurucu, hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesi üzerine 22/2/2015 tarihinde tutuklanmış; kesinleşen mahkûmiyet hükmü kapsamında da 18/3/2015 tarihine kadar ceza infaz kurumunda kalmıştır. Daha sonra başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Başvurucu, suçu işleyen kişinin başka biri olduğunun sonradan tespit edilmesi nedeniyle beraat etmiştir. Bu çerçevede mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra mahkûmiyete bağlı tutulma ve adli hata sonucu verilen cezanın bir kısmını infaz etme söz konusu olduğundan başvurucunun durumunun hem kişi hürriyetine ilişkin tazminat hakkına hem de haksız mahkûmiyet hâlinde tazminat hakkına temas eden bir yönü bulunmaktadır. Bu nedenle her iki hak yönünden ayrı ayrı inceleme yapılacaktır.

1. Haksız Mahkûmiyet Hâlinde Tazminat Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

45. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereği Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme veya Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

46. Haksız mahkûmiyet hâlinde tazminat hakkı, Sözleşme’ye ek (7) No.lu Protokol’ün 3. maddesinde düzenlenmiştir. Anılan protokolün onaylanmasının uygun bulunmasına dair 6684 sayılı Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 10/3/2016 tarihinde kabul edilmiş ve bu Kanun 25/3/2016 tarihinde Resmî Gazete'de yayımlanmıştır. Protokol 28/3/2016 tarihinde de Bakanlar Kurulunca onaylanmış ve Türkiye açısından 1/8/2016 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Dolayısıyla ek (7) No.lu Protokol 1/8/2016 tarihinden sonra gerçekleşen olaylar bakımından uygulanabilir hâle gelmiştir (İffet İnci Gültekin, B. No: 2013/9585, 9/3/2016, § 42).

47. Ancak başvuruya konu ihlal iddiası tarihi itibarıyla Ek (7) No.lu Protokol'ün yürürlüğe girip girmediğinin de belirlenmesi gerekir. Bu kapsamda başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün infazı 18/3/2015 tarihinde durdurulmuş ve 20/6/2016 tarihinde başvurucunun beraatine karar verilmiştir. Başvurucu hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün infazının durdurulduğu, başvurucunun beraatine karar verildiği tarihte anılan protokol Türkiye açısından yürürlükte olmadığından başvurucunun hak iddiasının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının dışında kaldığı anlaşılmaktadır (benzer yöndeki AİHM kararları için bkz § 34; ek (7) No.lu Protokol'de düzenlenen aynı suçtan iki kez yargılanma hakkı yönünden benzer nitelikteki karar için bkz. İffet İnci Gültekin, § 42).

48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

49. Bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulabilmesi için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması gerekir (Ayşe Zıraman ve Cennet Yeşilyurt, B. No: 2012/403, 26/3/2013, §§ 16, 17). Bu bağlamda bireysel başvuruda ileri sürülen iddia bakımından olağan kanun yollarının usulünce tüketilip tüketilmediğinin belirlenmesi gerekmektedir.

50. Anayasa Mahkemesi A.A. kararında Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamındaki şikâyetler yönünden başvuru yollarının tüketilmiş sayılabilmesi için başvurucuların ilk derece mahkemelerinde yakalama, gözaltı veya tutuklama tedbirlerinin hukukiliğine ilişkin iddialarını 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi kapsamında- açıkça ileri sürerek dava açmaları gerektiğini belirtmiştir. Anılan tedbirlerin hukuka uygun olmadığına dair iddialar dile getirilmeden -Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası kapsamında olmadığı değerlendirilen- 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığı ya da beraat kararına dayalı olarak dava açılmasının başvuru yollarının tüketilmesi anlamına gelmediğine karar vermiştir (A.A., §§ 70-90).

51. Somut olayda başvurucu hükümden sonra tutuklandığı için başvurucunun tutukluluk hâli suç isnadına bağlı tutukluluk değil Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci fıkrası bağlamında mahkûmiyete bağlı tutukluluk niteliğindedir. Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkı, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı yönünden ilk sekiz fıkrada yer alan güvenceleri tamamlayan ve onlara riayet edilmemesi sonucunda ilgililere tazminat ödenmesini zorunlu kılan bir işleve sahiptir. Dolayısıyla mahkûmiyete bağlı tutuklamalar yönünden de tazminat hakkının bulunduğu açıktır. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde ''suç soruşturması ve kovuşturması sırasında'' gerçekleşen koruma tedbirlerindeki hukuka aykırılıklar yönünden bu kanun hükümlerine göre tazminat istenebileceği belirtilmiştir. Öte yandan Yargıtay infaz aşamasındaki hukuka aykırılıkların da Kanun'un 141. ila 144. maddeleri hükümlerine göre tazmin edilebileceğini belirtmiştir (ilgili Yargıtay kararları için bkz. §§ 25-27). Yine 5271 sayılı Kanun'un 323. maddesinin üç numaralı fıkrasında yargılamanın yenilenmesi sonucunda beraat kararı verilmesi hâlinde, önceki mahkûmiyet kararının tamamen veya kısmen infaz edilmesi dolayısıyla kişinin uğradığı maddi ve manevi zararların bu Kanun'un 141. ila 144. maddeleri hükümlerine göre tazmin edileceği belirtilmiştir. Bu hükmün beraatten önceki mahkûmiyete bağlı tutmadan kaynaklanan zararları da kapsadığı açıktır. Somut olayda başvurucunun tutukluluğu mahkûmiyet hükmünün kesinleşmesinden sonra gerçekleşmiştir. Derece mahkemeleri de bu tartışmalara girmeden başvurucunun tazminat talebini incelemiş ve 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında başvurucu lehine tazminata hükmetmiştir.

52. Ayrıca dava dilekçesinde başvurucu, işlemediği bir suçtan dolayı 25 gün hükümlü hâle geldiğini ileri sürmüştür. Bu itibarla başvurucunun tutuklanmasının hukuki olmadığını esas itibarıyla derece mahkemeleri önünde ileri sürdüğü görülmektedir. Diğer taraftan başvurucunun sadece 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (e) bendine dayalı olarak bir dava açmadığı 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesine genel olarak atıf yaptığı görülmektedir. Dolayısıyla başvurunun bu kısmının diğer kabul edilemezlik kriterleri yönünden incelenmesi gerekir.

53. Anayasa Mahkemesinin Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlal edilip edilmediğini belirleyebilmesi için öncelikle başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının belirlenmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasının uygulanabilmesi için başvurucunun anılan maddenin diğer fıkralarında belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulup tutulmadığının derece mahkemelerince ya da Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi gerekir. Bu bağlamda kişinin Anayasa'nın 19. maddesinin ilk sekiz fıkrasında belirtilen esaslara aykırı bir işleme tabi tutulduğu ve bu kapsamda uğradığı zararın devlet tarafından tazminat hukukunun genel prensiplerine göre ödenmediği veya bir tazminat imkânının bulunmadığı tespit edilirse Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrasında güvence altına alınan tazminat hakkının ihlali söz konusu olacaktır (M.E., B. No: 2018/696, 9/5/2019, § 46).

54. Somut olayda başvurucu, kesinleşen mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutulmuştur. Başvurucu hakkında mahkûmiyete bağlı tutma kararını veren mercinin bir mahkeme olduğu, kararın hürriyeti kısıtlayıcı bir niteliğinin bulunduğu ve hürriyetten yoksun bırakılmanın mahkemece verilen hürriyeti kısıtlayıcı ceza veya tedbirinin kapsamını aşmadığı görülmektedir. Son olarak başvurucunun adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin hiçe sayılması ya da adaletin bariz şekilde yok sayılması suretiyle verilen bir mahkûmiyet kararına bağlı olarak tutulup tutulmadığının belirlenmesi gerekir.

55. Başvurucu, müştekinin olay günü apartman içinde gördüğü şahsın kendisi olduğunu kimlik fotokopisinde yer alan fotoğraftan teşhis etmesi nedeniyle mahkûm edilmiştir. Başvurucunun ilk yargılamanın yenilenmesi talebi de talimat evrakı ekinde yer alan nüfus cüzdanı suretindeki resim ile ilamat dosyasında yer alan nüfus cüzdanı suretindeki resimlerin aynı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu daha sonra suçun, kimlik bilgilerini kullanan P.B. isimli şahıs tarafından işlendiğinin tespit edilmesi üzerine beraat etmiş ise de bu durum mahkûmiyet kararının hukukiliğini geçmişe dönük olarak etkilemeyecektir. Kaldı ki mahkûmiyete bağlı tutma kapsamında kişi hakkında hükmedilen hapis cezasının yerindeliği veya orantılılığı incelemeye tabi tutulamayacaktır. Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet hükmünün yeni ortaya çıkan deliller neticesinde kaldırılması adaletin bariz şekilde yok sayılması niteliğinde bir durum değildir. Dolayısıyla başvurucunun mahkûmiyete bağlı olarak tutulmasının hukuka uygun olduğu sonucuna varılmıştır.

56. Yukarıda da ifade edildiği üzere Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamındaki tazminat hakkı ancak maddenin ilk sekiz fıkrasındaki esaslara aykırı bir durumun varlığı hâlinde söz konusu olabilir. Somut olayda başvurucu bakımından bu yönde bir tespit söz konusu olmadığı için Anayasa'nın 19. maddesinin dokuzuncu fıkrası yönünden ayrıca farklı bir değerlendirme yapılmasına gerek bulunmamaktadır.

57. Açıklanan gerekçelerle mahkûmiyete bağlı tutma yoluyla başvurucunun kişi hürriyeti ve güvenliği hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 19. maddesinin ikinci ve dokuzuncu fıkralarını ihlal ettiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Haksız mahkûmiyet hâlinde tazminat hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 10/5/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.