2018/21996

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

METİN BAYRAM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/21996)

 

Karar Tarihi: 25/2/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Mahmut ALTIN

Başvurucu

:

Metin BAYRAM

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, açığa alınan kamu görevlisinin kesilen maaşının göreve iade edildikten sonra değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/7/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. İstanbul Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü emrinde gümrük memuru olarak görevliyken hakkında resmî evrakta sahtecilik suçundan adli ve idari soruşturma başlatılan başvurucu, 28/5/2001 tarihinde görevden uzaklaştırılmıştır. Ardından adli soruşturmanın uzaması nedeniyle 25/7/2003 tarihinde başvurucunun görevden uzaklaştırma tedbiri kaldırılarak yeniden göreve başlatılmıştır.

9. Başvurucunun görevden uzaklaştırıldığı 28/5/2001-25/7/2003 tarihleri arasında maaşından 1/3 oranında kesinti yapılmıştır. Başvurucunun görevine iade edilmesinden sonra 2003 yılı içerisinde maaşından yapılan 1/3 oranındaki kesintiler kendisine iade edilmiş, ancak 2003 yılından önceki kesintiler iade edilmemiştir.

10. Iğdır Ağır Ceza Mahkemesinin 23/5/2013 tarihli kararıyla resmî evrakta sahtecilik suçundan başvurucunun mahkûmiyetine karar verilmiştir. Kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 21. Ceza Dairesince 15/12/2015 tarihinde davanın zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmiştir.

11. Başvurucu 27/1/2016 tarihinde idareye başvurarak görevden uzaklaştırıldığı 2001 yılı Haziran ayı ile 2002 yılı Aralık ayı arasındaki dönem için kendisine ödenmeyen 19 aylık maaş kesintilerinin göreve iade edildiği 25/7/2003 tarihinden itibaren faiziyle birlikte ödenmesini talep etmiştir.

12. İdarenin başvurucunun talebine yanıt vermemesi üzerine başvurucu, aynı taleple 24/5/2016 tarihinde İstanbul 10. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkemece 4/7/2017 tarihinde davanın kabulüyle 2001 yılı Haziran ayı ile 2002 yılı Aralık ayı arasında başvurucuya ödenmeyen 19 aylık maaş kesintilerinin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesine karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, ilgili mevzuat hükümlerine göre söz konusu kesintilerin ödenmesinin kanuni zorunluluk olduğu ve idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.

13. Karar, başvurucu tarafından istinaf edilmeyip davalı idare tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Başvurucu, davalı idarenin istinaf dilekçesine karşı sunduğu cevap dilekçesinde 19 aylık maaş kesintisinin toplamı olarak 1.350 TL'nin 2017 yılı Ocak ayında ödendiğini, ancak faizin ödenmediğini ve alacağının değer kaybına uğradığına işaret etmiştir. Başvurucu bununla birlikte, idarenin istinaf talebinin reddine karar verilerek kararın onanmasını talep etmiştir.

14. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi İkinci İdari Dava Dairesince (Daire) 10/4/2018 tarihinde Mahkeme kararının anılan kesintilere faiz uygulanmasına ilişkin kısmının kaldırılmasına ve davanın bu kısmının reddine kesin olarak karar verilmiştir. Ayrıca dava kısmen kabul, kısmen ret ile sonuçlandığından başvurucu aleyhine 1.090 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde, belli koşulların gerçekleşmesi hâlinde maaştan yapılan kesintilerin ödeneceği mevzuatta öngörülmüş olmasına rağmen bu alacağa faiz ödenmesini gerektiren bir düzenlemenin bulunmadığı belirtilmiştir. Buna göre görevden uzaklaştırma tedbiri kaldırılarak göreve iade edilme durumunda yapılacak ödemelere faiz işletilemeyeceğinin aşikâr olduğu ifade edilmiştir.

15. Nihai karar, başvurucuya 8/6/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

16. Başvurucu 3/7/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. İlgili hukuk için bkz. Vildan Utku Atalay, B. No: 2015/4812, 7/2/2019, §§ 20-31.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

18. Mahkemenin 25/2/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

19. 28/5/2001-22/7/2003 tarihleri arasında görevden uzaklaştırılan başvurucu, göreve iade edildikten sonra 2003 yılındaki kesintilerin resen ödendiğini ancak talep etmesine ve göreve iade edilen diğer memurların kesintilerinin tamamının ödenmesine rağmen geriye kalan kesintilerin ödenmediğini vurgulamıştır. Başvurucu göreve iade edildiği tarihten ödemenin yapılacağı tarihe kadar faiz talebinde bulunmasına ve söz konusu kesintilerin ödenmesine hükmedildiği hâlde faiz alacağına hükmedilmemesinden yakınmaktadır. Başvurucu diğer taraftan Dairenin faiz talebinin reddine karar vermesinin neticesinde aleyhine 1.090 TL vekâlet ücretine hükmedilmesinin orantılı olmadığını da öne sürmektedir. Başvurucu sonuç olarak 25/7/2003 tarihinde ödenmesi gereken maaş kesintilerinin 13 yıl sonra faizsiz ödenmesi nedeniyle eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ve hak kaybına uğradığını iddia etmiştir.

20. Bakanlık görüşünde, görevden uzaklaştırılan memurun görevden uzaklaştırıldığı dönemde maaşından yapılan kesintiler için geçmişe dönük olarak faiz ödeneceği hususunda 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda herhangi bir hükme yer verilmediği belirtilmiştir. Öte yandan müdahalenin kanunilik koşulunu sağladığı ve kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu ifade edilmiştir. Bakanlık, ölçülülük incelemesi bağlamında hangi alacaklara faiz işletileceği, faiz oranının ne olacağı, faizin işletilme tarihinin belirlenmesi gibi hususların Anayasa Mahkemesinin görevine girmediğini vurgulamıştır. Bununla birlikte başvurucunun göreve iade edilmesinden sonra açıkta geçirdiği sürelere ilişkin olarak yoksun kaldığı parasal haklarını talep etmesi üzerine 2003 yılına ait maaş farklarının derhal ödendiğini, mahkûmiyet kararının ortadan kalkması üzerine eksik kalan kısımların ödenmesine dair yargı kararı üzerine de söz konusu bedellerin ödendiğine işaret edilmiştir. Buna göre faiz borcundan bahsedilebilmesi için ödenmesi gereken paranın zamanında ödenmemiş olması diğer bir deyişle kesintilerin ödenmesine ilişkin kararın kesinleşmiş olması ve başvurucunun talebine rağmen ödenmemiş olması gerektiği belirtilerek başvurucuya geçmişe dönük olarak faiz ödenmemesi nedeniyle aşırı bir külfet yüklenmediği açıklanmıştır.

B. Değerlendirme

21. Anayasa’nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

 “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

22. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetlerinin özü, maaş kesintilerinin değer kaybına uğratılarak ödenmesi olduğundan şikâyetlerin mülkiyet hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

1. Göreve İade Tarihiyle Dava Tarihi Arasındaki Döneme İlişkin Şikâyet Yönünden

23. Başvurucu, idareye yaptığı başvuruda ve sonrasında açtığı başvuru konusu davada 2001 yılı Haziran ayı ile 2002 yılı Aralık ayı arasında kendisine ödenmeyen 19 aylık maaş kesintilerinin göreve iade edildiği 25/7/2003 tarihinden itibaren faiziyle birlikte ödenmesini talep etmiştir.

24. Mahkemece, maaş kesintilerinin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle ödenmesine karar verilmiştir. Diğer bir deyişle başvurucunun dava tarihinden öncesine ilişkin faiz talebi reddedilmiştir. Başvurucu tarafından istinaf edilmeyip davalı idare tarafından talep edilen istinaf incelemesinde, Mahkeme kararının anılan kesintilere faiz uygulanmasına ilişkin kısmının kaldırılmasına ve davanın faize yönelik kısmının reddine karar verilmiştir.

25. Netice olarak başvurucunun Mahkemenin dava tarihinden öncesine ilişkin faiz talebinin reddine dair kararına karşı, itiraz etmediği anlaşılmıştır. Buna göre başvurucunun iddialarını ileri sürebileceği istinaf olağan kanun yolunu tüketmeksizin bireysel başvuruda bulunduğu sonucuna varılmıştır.

26. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Dava Tarihinden Sonraki Döneme İlişkin Şikâyetler Yönünden

27. Başvurucu söz konusu 19 aylık maaş kesintilerinin değer kaybına uğratılarak ödendiğinden yakınmakta ise de Mahkemece dava tarihinden öncesine ilişkin faiz talebi reddedilmesine rağmen başvurucu istinaf kanun yoluna başvurmamıştır. Dolayısıyla bu başlık altında Mahkemenin anılan kesintilerin dava tarihinden ödeme tarihine kadar yasal faiz işletilmesi kararı ve sonrasında Dairece bu faizin de reddine karar verilmesiyle başvurucu aleyhine vekâlet ücretine hükmedilmesine dair kararı değerlendirilecektir.

28. Başvurucunun davalı idarenin istinaf dilekçesine karşı verdiği cevap dilekçesinde söz konusu 19 aylık toplam 1.350 TL maaş kesintilerinin 2017 yılı Ocak ayında ödendiği belirtilmiştir. Buna göre Dairece faiz talebi reddedilmemiş olsaydı başvuruya 73,90 TL yasal faizle birlikte 1.423,90 TL ödeme yapılması gerekecekti. Söz konusu 1.350 TL alacağın enflasyon karşısında değer kaybetmemesi için dava tarihlerden ödemenin yapıldığı tarihe kadar geçen süredeki enflasyon oranları dikkate alındığında ise 105,47 TL farkla birlikte toplam 1.455,47 TL ödenmesi gerekecekti. Öte yandan faiz alacağının reddine karar verilmesiyle birlikte başvurucu aleyhine ayrıca 1.090 TL vekâlet ücretine hükmedilmiştir. Dolayısıyla başvurucunun alacağının enflasyon karşında değer kaybına uğramasını önleyecek 105,47 TL ile birlikte 1.090 TL vekâlet ücreti olmak üzere toplam 1.195,47 TL alacaktan mahrum kaldığı anlaşılmaktadır.

29. Bu durumda başvurucunun ileri sürdüğü ihlal iddialarının niteliği nazara alınarak başvurunun kabul edilebilirlik kriterlerinden olan anayasal ve kişisel önemden yoksun olma kriteri yönünden incelenmesi gerekir.

30. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında anayasal açıdan önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvuruların esastan incelenmeksizin reddedilebileceği hüküm altına alınmıştır.

31. Anılan hükümle anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların esastan incelenmemesine imkân tanıyan ek bir kabul edilebilirlik kriteri getirilmiştir. Dolayısıyla diğer tüm kabul edilebilirlik kriterlerini taşısa hatta esas hakkında incelemeye geçildiğinde ihlal kararı verilebilecek nitelikte olsa bile 6216 sayılı Kanun'da belirtilen nitelikteki bir başvuru kabul edilemez bulunabilecektir (K.V. [GK], B. No: 2014/2293, 1/12/2016, § 55).

32. 6216 sayılı Kanun'da anayasal ve kişisel önemden yoksun başvuruların kabul edilemez bulunabilmesi için iki koşul öngörülmüştür. Anayasal önem olarak adlandırılabilecek olan birinci koşul başvurunun Anayasa’nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımamasıkişisel önem olarak adlandırılabilecek olan ikinci koşul ise başvurucunun önemli bir zarara uğramamasıdır (K.V. § 57).

33. Anayasa hükümlerinin yorumlanması açısından önem taşıma unsurunun başta Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla daha önce yorumlamadığı meseleleri kapsadığında kuşku bulunmamaktadır. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi, bir meseleyle ilgili olarak daha önce Anayasa’nın ilgili hükümlerini yorumlamış olsa bile değişen durumları dikkate alarak yeniden yorumlama ihtiyacı duyabilir. Bu durumda da o meseleye ilişkin başvurunun anayasal öneminin bulunduğunu kabul etmek gerekir (K.V., § 63).

34. Anayasa’nın uygulanması açısından önem taşıma unsurunda ise Anayasa hükümlerinin uygulanması açısından başvurunun önem taşıdığının söylenebilmesi için kamu makamları ve derece mahkemelerinin belli bir meseleye ilişkin uygulamalarının Anayasa Mahkemesi yorumlarından farklı olması ve bu farklılığın da önemli olması gerekir (K.V., § 64).

35. Kişisel önemin bulunmaması koşulu ise -başvurucunun içinde bulunduğu koşullar da dâhil olmak üzere- her olayın kendine özgü koşulları dikkate alınarak ve objektif verilerden hareket edilerek Anayasa Mahkemesi tarafından değerlendirilir (K.V., §§ 66, 67).

36. Anayasa Mahkemesi daha önce kamu kurum ve kuruluşlarından olan çeşitli para alacaklarının değer kaybına uğratılarak ödenmesine ilişkin şikâyetleri inceleyerek kapsam ve içeriğini karara bağlamıştır. Buna göre kamu makamlarının para borçlarını makul olmayan bir gecikme ile ödediği durumlarda para alacağında meydana gelen değer aşınmalarının başvurucular üzerinde şahsi olarak aşırı bir yük oluşturması hâlinde müdahale ölçülü olmadığından mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (kamulaştırma bedeli yönünden bkz. Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013; Ali Şimşek ve diğerleri, B. No: 2014/2073, 6/7/2017; bir sosyal güvenlik ödemesi yönünden bkz. Ferda Yeşiltepe [GK], B. No: 2014/7621, 25/7/2017; ihale alacağı yönünden bkz. ANO İnşaat ve Ticaret Ltd. Şti. [GK], B. No: 2014/2267, 21/12/2017; vergi iadesi alacağı yönünden bkz. Akel Gıda San. ve Tic. A.Ş., B. No: 2013/28, 25/2/2015; deprem nedeniyle tazminat yönünden bkz. Abdulhalim Bozboğa, B. No: 2013/6880, 23/3/2016; açığa alınan memurun maaş farklarının iadesi yönünden bkz. Vildan Utku Atalay).

37. Buna göre Anayasa Mahkemesinin sıklıkla uygulanmış açık bir içtihadının bulunduğu alacağın değer kaybına uğratılarak ödenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun genel bir soruna işaret etmediği gibi Anayasa'nın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından da önem taşıdığının ortaya konulamadığı sonucuna varılmıştır.

38. Öte yandan başvurucu, aleyhine verilen karar nedeniyle mahrum kaldığı 1.195,47 TL alacak miktarının mali durumuna ciddi anlamda zarar verdiği ve kendisi için ne denli önemli olduğu hususunda herhangi bir açıklamasının olmadığı da gözetildiğinde başvuru konusu miktarın başvurucu açısından önemli bir zarar oluşturduğu kanaatine ulaşılamamıştır.

39. Açıklanan gerekçelerle anayasal ve kişisel önemden yoksun olduğu anlaşılan başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Göreve iade tarihiyle dava tarihi arasındaki dönemle ilgili mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Dava tarihinden sonraki dönemle ilgili şikâyetler nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaların anayasal ve kişisel önemden yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 25/2/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.