2018/26394

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATMA ÇİLALİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/26394)

 

Karar Tarihi: 30/6/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Hasan SARAÇ

Başvurucu

:

Fatma ÇİLALİ

Vekili

:

Av. İlknur ALTINOLUK ÇALIŞKAN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, vazife malullüğü aylığı bağlanması istemiyle yapılan başvurunun reddi üzerine açılan davanın emsal kararlara ve hakkaniyete aykırı olarak istinaf dairesi tarafından reddedilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/9/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurucunun yaşam hakkına yönelik olarak iddiaları başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna ve diğer iddiaların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına 3/2/2021 tarihinde karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

6. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucunun oğlu S.Ç. askerlik görevini Bilecik'in Bozüyük ilçesinde bulunan Mühimmat Depo Komutanlığı emrinde ifa ederken 3/12/1996 tarihinde saat 03.00-05.00 arasındaki nöbet sırasında zimmetli silahı ile intihar etmiştir.

8. Dosya içinde örneklerine rastlanmamakla birlikte aşağıda incelemesi ayrıntılı olarak yapılacak kararlardan, olayla ilgili olarak Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1. Taktik Kuvvetleri Komutanlığı Eskişehir Askerî Savcılığı (Askerî Savcılık) tarafından bir soruşturma başlatıldığı ve ölümün meydana gelmesinde herhangi bir kimsenin kusur ve ihmalinin bulunmadığı gerekçesiyle 17/12/1996 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmıştır.

9. Başvurucu, intihar olayından yaklaşık 19 yıl sonra 26/11/2015 tarihinde Sosyal Güvenlik Kurumuna müracaat ederek 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu hükümlerine göre S.Ç.nin vazife malulü sayılmasını ve kendisine aylık maaş bağlanmasını talep etmiştir.

10. Başvurucunun talebi, Vazife Malullüğü Tespit Kurulunca 1/12/2015 tarihinde yasal şartları bulunmadığından reddedilmiş ve bu durum 23/12/2015 tarihli yazı ile başvurucuya bildirilmiştir.

11. Başvurucu, anılan işlemin iptali için 19/2/2016 tarihinde Ankara 9. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) iptal davası açmıştır. Başvurucu, dava dilekçesinde özetle şu hususları ileri sürmüştür:

- Millî Savunma Bakanlığı verilerine göre 2000-2012 yılları arasında 934 personel intihar etmiştir.

- Askerlik, vazife ve hizmeti mahiyeti itibarı ile zor bir görevdir, bu görevi icra edenler üzerinde olumsuz psikolojik sorunlar ve rahatsızlıklar meydana gelebilmektedir.

- S.Ç.nin askerlik süresinin bitimine az bir müddet kala intihar etmesinin nedeni, bu askerlik hizmeti veya bu hizmet nedeniyle maruz kaldığı psikolojik rahatsızlıklar olabilir.

- Danıştay Onbirinci Dairesinin 5/5/2014 tarihli ve E.2011/3388, K.2014/267 sayılı ilamında (bkz. § 24) benzer şekilde bir intihar olayına ilişkin olarak ölüm sebebi ile ölümün görevin tesir ve etkisiyle gerçekleşmediğinin açıklığa kavuşturulmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararının bozulmasına karar verilmiştir.

12. İdare Mahkemesi, ilgili idari işlemin iptaline 17/1/2017 tarihinde karar vermiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

''...[O]layda; davacının oğlunun askere alınmadan önce yapılan tıbbi muayenesi sonucu düzenlenen sağlık raporu ile askerliğe kabul edildiği, oğlunun askerlik öncesinde herhangi bir rahatsızlığı olduğuna yönelik bir belgenin bulunmadığı hususu gözönüne alındığında davalı idare tarafından intihar sebebinin ne olduğu araştırılmadan, intihara götüren depresyon halinin askerlik görevinin yüklediği sorumluluk ve etkisiyle mi oluştuğunun tespiti yapılmadan eksik inceleme neticesinde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin iptaline... [karar verilmiştir.]''

13. Davalı idarenin istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesi (İstinaf Dairesi) 25/5/2018 tarihinde istinaf başvurusunun kabulü ile İdare Mahkemesinin kararının kaldırılmasına ve davanın reddine oyçokluğuyla karar vermiştir. İstinaf Dairesinin kararının ilgili kısmı şöyledir:

''Karar veren Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesince, Üye [M.A.nın], Mahkeme kararının kaldırılarak, uyuşmazlığın esası hakkında bir karar verilmek üzere, dosyanın Mahkemesine gönderilmesi gerektiği yönündeki karşı oyu ile, dosya incelenerek işin esas hakkında gereği görüşüldü.

...

Olayda; Hava Kuvvetleri Komutanlığı 1. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı Eskişehir Askeri Savcılığınca yapılan soruşturma sonunda; müteveffanın kendi silahı ile kafasına ateş etmek suretiyle öldüğü ve ölümünde herhangi bir kimsenin kusur ve ihmalinin bulunmadığı belirtilerek, 11.2.1996 tarihinde [k]ovuşturmaya [y]er [o]lmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, ölüm olayı askerlik görevi sırasında meydana gelmiş olmakla birlikte, intihar şeklinde gerçekleştiği anlaşılan olayın meydana gelmesinde askerlik vazifesinin sebep ve etkilerinin bulunmadığı anlaşıldığından dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.''

14. Usul yönünden karara muhalif kalan üye muhalefet şerhinde özetle idari işlem hangi gerekçe ile tesis edilirse edilsin tesis edilen idari işlemin hukuka uygun olup olmadığının yargısal denetimini yaparak uyuşmazlığı çözmek görevinin mahkemelere ait olduğunu, somut olayda davalı idarece yeniden araştırma yapılarak işlem tesis edilmesi gerektirdiğini, bu durum karşısında dava konusu uyuşmazlığın çözümsüz bırakıldığını, Mahkemece davanın esası hakkında bir karar verilmediğini belirtmiştir.

15. Karara esas yönünden muhalif kalan üye ise muhalefet şerhinde özetle başvurucunun oğlunun ölümünün askerî birimlerin kontrolünde bulunan kışlada meydana geldiğini, ölümün vazifeden kaynaklanmadığını ispat etme yükümlülüğünün devlete ait olduğunu, başvurucunun oğlunun askerliğe ilk alımda geçirildiği sağlık kontrolü sonucunda düzenlenen sağlık raporu ile askerliğe kabul edildiğini belirtmiştir. Bu tespitler sonrasında başvurucunun oğlunun herhangi bir rahatsızlığı olduğuna yönelik bir belgenin bulunmaması karşısında davalı idare tarafından intihar sebebinin ne olduğunun araştırılmadığını, intihara götüren depresyon hâlinin askerlik görevinin yüklediği sorumluluk ve etkisiyle mi oluştuğunun tespitinin yapılmadığını, eksik inceleme neticesinde tesis edilen dava konusu işlemde hukuka uyarlık bulunmadığını ifade etmiştir.

16. Kararın 13/8/2018 tarihinde tebliğ edilmesi üzerine başvurucu 12/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 5434 sayılı Kanun'un ''Sandıktan faydalanacaklar'' kenar başlıklı mülga 12. maddesinin birinci fıkrasının (lI) numaralı bendinin ilgili kısmı şöyledir:

'' ...

k) Erler; (Vazife malullükleri ile vazifeden doğma ölümleri halinde.)..''

18. 5434 sayılı Kanun'un mülga 44. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Her ne sebep ve suretle olursa olsun vücutlarında hasıl olan arızalar veya düçar oldukları tedavisi imkansız hastalıklar yüzünden vazifelerini yapamıyacak duruma giren iştirakçilere (malul) denir ve haklarında bu kanunun malullüğe ait hükümleri uygulanır....''

19. 5434 sayılı Kanun'un mülga 45. maddesi şöyledir:

''44 üncü maddede yazılı malullük;

a) İştirakçilerin vazifelerini yaptıkları sırada vazifelerinden doğmuş olursa;

b) Vazifeleri dışında kurumların verdiği her hangi bir kuruma ait başka işleri yaparken, bu işlerden doğmuş olursa;

c) Kurumların menfaatini korumak maksadıyla bir iş yaparken o işten doğmuş olursa (maksadın ilgili kurumlarca kabul edilmesi şartıyla);

ç) Fabrika, atölye ve benzeri işyerlerinde, işe başlamadan evvel iş sırasında veya işi bitirdikten sonra, o işyerinde husule gelen ve yine o işyerinin mahiyetinden veya çalışma konusundan ileri gelen kazadan doğmuş olursa;

Buna (vazife malullüğü) ve bunlara uğrayanlara da (vazife malulü) denir.''

20. 5434 sayılı Kanun'un mülga 48. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Vazife malullükleri:

...

ç) İntihara teşebbüsten;

...

doğmuş olursa bunlara uğrayanlar hakkında (adi malullük) hükümleri uygulanır.''

21. 5434 sayılı Kanun'un 56. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

''Muvazzaf, yedek ve gönüllü erlerin silah altında bulundukları esnada veya celp ve terhislerinde (Serbest sevkler dahil) sevkleri sırasında, yedek subay ve yedek astsubay okulu öğrencilerinin gerek okulda, gerek okuldan evvelki hazırlık kıtasında vazife malulü olmaları halinde, kendilerine, öğrenim durumlarına göre, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinde tespit edilen giriş derece ve kademe tutarlarının, daha önce Devlet Memuriyetinde bulunmuş olanlardan kazanılmış hak aylıkları veya emekli keseneğine esas aylıkları, sözü edilen giriş derece ve kademe tutarının üzerinde olanlara bu aylıkları emeklilik gösterge tablosunda karşılığı olan derece ve kademe tutarının,% 70'i üzerinden aylık bağlanır...''

22. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun ''Davaların karara bağlanması'' kenar başlıklı 22. maddesi şöyledir:

''1. Konular aydınlandığında meseleler sırasıyla oya konulur ve karara bağlanır.

2. 15 nci maddede sayılan sebeplerden biri ile veya yargılama usullerine ilişkin meselelerde azınlıkta kalanlar işin esası hakkında da oylarını kullanırlar. Azınlıkta kalanların görüşleri, kararların altına yazılır.''

23. 2577 sayılı Kanun'un ''İstinaf'' kenar başlıklı 45. maddesinin ilgili fıkraları şöyledir:

''4. Bölge idare mahkemesi, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verir. Bu hâlde bölge idare mahkemesi işin esası hakkında yeniden bir karar verir. İnceleme sırasında ihtiyaç duyulması hâlinde kararı veren mahkeme veya başka bir yer idare ya da vergi mahkemesi istinabe olunabilir. İstinabe olunan mahkeme gerekli işlemleri öncelikle ve ivedilikle yerine getirir.

5. Bölge idare mahkemesi, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vererek dosyayı ilgili mahkemeye gönderir. Bölge idare mahkemesinin bu fıkra uyarınca verilen kararları kesindir.''

24. Danıştay Onbirinci Dairesinin 5/5/2014 tarihli ve E.2011/3388, K.2014/267 sayılı ilamının ilgili kısmı şöyledir:

''...[A]vrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da benimsendiği üzere; askeri birimlerinin kontrolünde bulunan kışlada meydana gelen ölüm olayının vazifeden kaynaklanmadığını ispat etme yükümlülüğünün Devlete ait bulunduğu; ölümün aydınlatılamadığı durumlarda Devletin, sorumluluğu üstlenmesi gerektiğinden; askerlik görevinin ifası sırasında gerçekleşen ölümlerin aydınlatılamadığı durumlarda ölümün; görevin tesir ve etkisiyle gerçekleşmediği kabulünün ise ancak varsayım olacağı açıktır.

Dosyanın incelenmesinden; davacının oğlu Jandarma Uzman Çavuş [S.G.nin] 7.12.1995 tarihinde Bölük Nöbetçi Astsubayı olarak görevli olduğu sırada ölümüne ilişkin soruşturma sonucunda; ölüm olayının, intihar girişimi sonucunda ya da müteveffanın hamili bulunduğu MP-5 makinalı tabanca ile oynarken, tabancanın kazaen patlaması sonucu meydana geldiği, ölümünde hiç kimsenin kastının, kusurunun bulunmadığı sonucuna varılarak, Gaziantep Askeri Savcılığınca, kovuşturma açmaya yer olmadığına; İdare Mahkemesince ise ölüm olayının intihar ya da kazadan kaynaklandığı, görevin tesir ve etkisiyle gerçekleşmediği, bu itibarla vazife malüllüğü hükümlerinin uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, davacının oğlunun, Jandarma Uzman Çavuş olarak nöbet görevi sırasında ölmüş halde bulunduğu, ölüm sebebinin açıklığa kavuşturulamadığı, ölümün; görevin tesir ve etkisiyle gerçekleşmediğinin ortaya konulamadığı halde, makul bir açıklama yapma yükümlülüğü Devlete ait olan ölüm olayının intihar ya da kazadan kaynaklandığı varsayımına dayalı olarak, tesis edilen dava konusu işlemde ve vazife malullüğü hükümlerinin uygulanamayacağı gerekçesiyle davanın reddi yolunda verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.''

25. İlgili hukuk için ayrıca bkz. Aydın Davut (2), B. No: 2014/4681, 6/7/2017; §§19-23; Levent Karaca, B. No: 2013/9131, 12/7/2016, § 19.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Mahkemenin 30/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

27. Başvurucu, dava dilekçesinde ileri sürdüğü hususlara benzer iddialarla bireysel başvuruda bulunmuştur. Başvurucu, ilk olarak askerlik görevini ifa eden oğlunun yaşam hakkının korunmadığını ve ölümün sebeplerinin açıklanamadığını iddia etmiştir. Bu kapsamda, oğlunun askerliğe ilk alımı sırasında yapılan sağlık muayenesi sırasında herhangi bir rahatsızlığı bulunduğuna dair bir kaydın bulunmadığını, ölümün devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan askerî kışlada meydana gelmesi nedeniyle ölümün vazifeden kaynaklanmadığı hususunu açıklama görevinin devlete ait olduğunu beyan ederek yaşam hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

28. Başvurucu ayrıca, adil yargılanma hakkı ile eşitlik ilkesinin de ihlal edildiğini ileri sürmüştür. İstinaf incelemesi sırasında esas yönünden karar için yeterli oy bulunmamasına rağmen yerel mahkeme kararının kaldırılması ile hukuka aykırı hareket edildiğini ileri sürmüş; bu iddiasının yanında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının ve Danıştay Onbirinci Dairesinin 5/5/2014 tarihli ilamının İstinaf Dairesi tarafından dikkate alınmayarak Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ile 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma ve hak arama hürriyetinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

1. İddiaların Nitelendirilmesi ve İnceleme Kapsamının Belirlenmesi Yönünden

29. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16).

31. Başvurucunun iddialarına bakıldığında Anayasa'nın 36. maddesinin ihlal edildiğine dayanak olarak ileri sürdüğü hususların yaşam hakkına ilişkin olarak ileri sürdüğü hususlarla benzer olduğu görülmüştür. Başvurucu, devletin kontrolü altında bulunan askerî yerleşkede meydana gelen ölüm olayının maddi koşullarının aydınlatılmadığı ve ölüm sebebine ilişkin olarak açıklama yükümlülüğünün yerine getirilmediği iddiasını Anayasa'nın 36. maddesi bağlamında da ileri sürmüşse bu iddianın esas olarak yaşam hakkı bağlamında incelenebileceği anlaşılmıştır.

32. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun yaşam hakkına ilişkin olarak ileri sürdüğü hususlara ilişkin olarak ise 3/2/2021 tarihinde başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemezlik kararı vermiştir. Bu kararında Anayasa Mahkemesi, başvurucunun oğlunun yaşamının korunmadığına ve meydana gelen ölüm olayından askerî makamların sorumlu olduğuna dair iddialarını herhangi bir yargısal merciye taşımadığını, yalnızca oğlunun ölümü nedeniyle kendisine aylık bağlanmasına ilişkin talebinin reddi üzerine dava açtığını kabul etmiştir. Anayasa Mahkemesine göre başvurucunun vazife malullüğü talebinin reddine ilişkin olarak açılan bu davanın ölüm olayının sebebini ve varsa sorumluların tespiti için elverişli bir hukuki yol olmadığını zira anılan yargılamaya konu uyuşmazlığın aylık bağlanması için gerekli şartların bulunup bulunmadığının tespiti ile sınırlı olduğunu kabul etmiştir.

33. Başvuru dilekçesi ve eklerinin incelenmesi neticesinde başvurucunun, vazife malullüğü aylığı bağlanması istemiyle yaptığı idari başvurunun reddi üzerine açtığı davanın yeterli inceleme yapılmaksızın ve ilgili içtihatlar dikkate alınmaksızın reddedilmesinden şikâyet ettiği anlaşılmıştır. Başvurucunun içtihat farklılığı nedeniyle adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiği iddialarının özünün adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkına ilişkin olduğu ve bu kapsamda bir inceleme yapılması gerektiği değerlendirilmiştir.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

34. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı maddi adaleti değil şeklî adaleti temin etmeye yönelik güvenceler içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan biri lehine sonuçlanmasını garanti etmemektedir. Adil yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).

35. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

36. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

37. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).

38. Adil yargılanma hakkı, hukuk kuralının davanın başvurucu lehine sonuçlanmasını temin eden yorumunun esas alınmasını güvence altına almamaktadır. Uyuşmazlığa uygulanacak hukuk kurallarının yorumlanması -yukarıda belirtildiği gibi- derece mahkemelerinin takdirindedir. Bununla birlikte derece mahkemelerinin hukuk kurallarını yorumlarken Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen ve Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti ilkesini gözönünde bulundurmaları gerekir. Esasen hukuk devleti ilkesi Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanmasında dikkate alınması zorunlu olan bir ilkedir. Bu bağlamda Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğinin yorumlanmasında da hukuk devletinin gerekleri gözetilmelidir (M.B., § 84).

39. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır (AYM, E.2008/50, K.2010/84, 24/6/2010 ve E.2012/65, K.2012/128, 20/9/2012). Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013).

40. Başvurucunun medeni haklarıyla ilgili uyuşmazlıklarda uygulanan hukuk kurallarının açıkça keyfî veya hakkın tesliminden kaçınacak (adaleti hiçe sayacak) biçimde yorumlanması usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getireceğinden adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden söz edilebilir. Zira bu hâlde derece mahkemesinin yorumunun başvurucu tarafından öngörülmesi mümkün olmayıp hukuk kurallarının öngörülemez biçimde yorumlanması hukuk devleti ilkesini örseler. Özellikle hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı hükümlerin geniş yoruma tabi tutulması keyfîliğe ve bireylerin kendilerini hukuk karşısında güvensiz hissetmelerine yol açar (M.B., § 86).

41. Başvuruya konu olayda İstinaf Dairesi 3/12/1996 tarihinde meydana gelen olaydan 20 yıl sonra açılan davada dosyadaki bilgi ve belgeler ile Askerî Savcılık tarafından söz konusu olay nedeniyle başlatılan soruşturmada verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karardan hareketle ölüm olayının intihar şeklinde gerçekleştiği, bu olayda askerlik vazifesinin sebep ve etkilerinin bulunmadığı sonucuna varmıştır. Başvurucunun gerek dava dilekçesinde (bkz. § 11) gerekse de bireysel başvuru forumunda, oğlunun ölümünde askerlik görevinin ifasının getirdiği zorlukların doğrudan etkisinin olduğuna, ölümünde askerî yetkililerin kasıt veya ihmalleri bulunduğuna dair somut bir iddiasının bulunmadığının, ihtimallere dayalı iddialarını dile getirdiğinin bu aşamada ifade edilmesi gerekmektedir.

42. Bunun yanında somut olayda, başvurucu tarafından sunulan ilgili Danıştay kararının (bkz. § 24) da değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan kararın incelenmesinde askerî personelin zimmetinde bulunan MP-5 makineli tabancanın ateş alması sonucunda gerçekleşen ölüm nedeniyle başlatılan soruşturmada bu personelin ölüm olayının intihar girişimi sonucunda ya da silahı ile oynarken silahın kazaen patlaması sonucu meydana geldiği hususunda devletin yükümlülüğüne ilişkin olarak şüpheli ölüm olayının açıklanması ve aydınlatılması gereken bir değerlendirmede bulunulduğu görülmektedir. Bu koşullar altında incelemeye konu somut başvurunun maddi şartları ile başvurucu tarafından sunulan Danıştay kararının maddi şartlarının ve iddialarının birbirinden farklılıklar gösterdiği açıktır.

43. Olayın maddi şartlarının farklı olduğu bu somut başvuruda, başvurucu tarafından benzer iddiaların yer aldığı davalara ilişkin olarak istikrar kazanmış içtihatların yer aldığını sadece soyut olarak ileri sürülmüş olup resen yapılan inceleme de yargısal uygulamaların bu alanda müstakar hâle geldiğine ilişkin bir tespit de yapılamamıştır. Bu nedenle benzer iddialara ilişkin olarak yargısal merciler tarafından verilen derin ve süregelen bir içtihat farklılığından bahsedilemeyeceği anlaşılmıştır. Ayrıca bir kanunun yorumuna ilişkin olarak mahkemelerin değişen koşullar, toplumsal ihtiyaçlar, başvurucuların hukuksal durumlarındaki farklılıklar, günün gereklerine uygun hareket edebilme yönünden mevcut olan yorumlarını terk ederek yeni bir yaklaşım benimsemesi ise her zaman mümkündür. Sonuç itibarıyla yapılan tespit ve varılan sonuç öngörülemez olmadığı gibi bu hususun yargılamanın hakkaniyetini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.

44. Tüm bu tespit ve açıklamalar sonrasında somut başvuruda, yukarıda değinilen ilkeler ışığında yapılan incelemede İstinaf Dairesinin söz konusu değerlendirmesinde bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik bulunduğunun söylenemeyeceği kanaatine ulaşılmıştır.

45. Başvurucunun esas yönünden oyçokluğu bulunmamasına rağmen Bölge İdare Mahkemesinin istinaf incelemesi sırasında İdare Mahkemesinin kararını kaldırarak davanın reddedildiği ve oylama usulüne aykırı hareket edildiği iddialarının 2577 sayılı Kanun'un 22. (bkz. § 22) ve 45. maddelerinde (bkz. § 23) yer alan açık düzenlemeler karşısında ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşıldığından açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 30/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.