2018/26955

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

SİNA AZİZ MANASTIRI VE BAŞPİSKOPOSLUĞU (TUR-U SİNA MANASTIRI) BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/26955)

 

Karar Tarihi: 14/12/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 5/5/2023-32181

 

GENEL KURUL

 

KARAR

 

Başkan

:

Zühtü ARSLAN

Başkanvekili

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Başkanvekili

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

Basri BAĞCI

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Kenan YAŞAR

 

 

Muhterem İNCE

Raportörler

:

Eren Can BENAKAY

 

 

Heysem KOCAÇİNAR

Başvurucu

:

Sina Aziz Manastırı ve Başpiskoposluğu (Tur-u Sina Manastırı)

Vekili

:

Av. Hülya BENLİSOY

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kilise binası ve arazisinden oluşan ve mazbut vakıf statüsüne alınan mal topluluğunun yabancılık unsuru taşıyan vakfa iade edilmesi talebinin reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının, yargısal sürecin uzun sürmesi nedeniyle de adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 6/9/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

8. İkinci Bölüm başvurunun Genel Kurul tarafından incelenmesine karar vermiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

9. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Uyuşmazlığın Arka Planı

1. Cemaat Vakıflarına İlişkin Tarihsel Süreç

10. Osmanlı Devleti 7 Sefer sayılı 1284 (1868) tarihli Kanun'la yabancı gerçek kişilere taşınmaz edinme hakkı tanımıştır. 16/2/1328 (1912) tarihli Eşhası Hükmiyenin Emvali Gayrimenkuleye Tasarruflarına Mahsus Kanun-u Muvakkat ile öncelikle belediyeler ve derneklere, aynı Kanun'un 3. maddesi ile Osmanlı cemaat ve hayır kurumlarına taşınmaz mal edinme hakkı tanınmıştır. Anılan Kanun'un geçici fıkrasında "Osmanlı Cemaati ve Müessesatı Hayriyesi tarafından şimdiye kadar nam-ı müstear ile ... tasarruf oluna gelen gayrimenkullerin bu kanunun neşir ve ilamından itibaren 6 ay zarfında müracaatları halinde müesseseler namına kaydının tashih olunacağı..." hükmü kabul edilmiştir.

11. Ancak cemaat vakıfları ya da azınlık vakıfları olarak adlandırılan vakıfların bu tarihten uzun yıllar önce fiilen taşınmaz edindiği tartışmasızdır. Bu dönem içinde cemaat vakıflarının sahip oldukları gayrimenkulleri güven duydukları gerçek kişiler (nam-ı müstear) ya da nam-ı mevhum olarak adlandırılan uzun yıllar önce ölmüş din büyükleri adına tescil ettirdikleri 1328 (1912) tarihli Kanun'un geçici fıkrasından açıkça anlaşılmaktadır.

12. Dinî yerlerin bu vakıflara tahsis edilmesi için padişahın bu hususu uygun görmesi ve ilgili taşınmazı bu vakfa tahsis etmesi gerekmektedir. Dolayısıyla cemaat vakıflarının kuruluşu ancak padişah fermanı ile mümkün olup bu durum bu tür vakıfların çoğunlukla alelade vakıflardan farklı olarak bir vakıf senedine sahip bulunmaması anlamına gelmektedir.

13. 17/2/1926 tarihli ve 743 sayılı mülga Türk Kanunu Medenisi ile aynı tarihte yürürlüğe giren 29/5/1926 tarihli ve 864 sayılı mülga Kanunu Medeninin Sureti Meriyet ve Şekli Tatbiki Hakkında Kanun ile 743 sayılı mülga Kanun'un yürürlük tarihinden önce mevcut vakıflar için ayrı bir düzenleme yapılacağı ve bu tarihten sonra vücuda getirilecek vakıfların 743 sayılı mülga Kanun'a uygun olması gerektiği hususları düzenlenmiştir.

14. Nitekim 5/6/1935 tarihli ve 2762 sayılı mülga Vakıflar Kanunu 13/6/1935 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 2672 sayılı mülga Kanun'da vakıflar iki başlık altında kategorize edilmiştir. Buna göre vakfedenin soyundan gelen özel bir yöneticisi olmayan ve Evkaf Nezareti tarafından yönetilen vakıflar mazbut vakıflar olarak adlandırılırken vakfiyesine göre mütevellisi (yöneticisi) belirlenebilen vakıflar da mülhak vakıflar olarak adlandırılmıştır. Öte yandan 2762 sayılı mülga Kanun'da cemaat vakıflarının tamamı mülhak vakıflar statüsünde kabul edilmiştir.

2. 1936 Beyannamesi

15. 2762 sayılı mülga Kanun'un 44. maddesinde vakıfların tasarruflarında bulunan taşınmazların vakıf kütüğüne ve tapu siciline tescil edilmesi öngörülmüştür. Ayrıca aynı Kanun’un geçici 1. maddesinde de gayrimüslim cemaat vakıflarını idare eden kişilerce bu vakıflara ait bütün malların, gelirlerin ve bunları sarf ettikleri yerlerin birer beyanname ile vakıflar idaresine bildirilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Uygulamada 1936 Beyannamesi olarak adlandırılan bu bildirimler vakfın amacını, sahip olduğu taşınmazları, gelirlerini ve vakfı idare edenlerin kimlik bilgilerini içermektedir.

16. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 8/5/1974 tarihli ve E.1971/2-820, K.1974/505 sayılı kararıyla cemaat vakıflarının 1936 yılında verdiği beyannamelerin vakıf senedi bulunmayan vakıflar yönünden vakıf senedi olarak kabulü gerektiğini kabul etmiş ve vakıfnamelerinde mal ya da bağış kabul edebilecekleri yönünde açıklık bulunmayan vakıfların gerek doğrudan gerekse vasiyet yoluyla taşınmaz mal iktisap edemeyecekleri sonucuna varmıştır. Benzer bir yaklaşım, Danıştay tarafından da benimsenmiştir (Danıştay Onuncu Dairesinin 26/5/1982 tarihli ve E.1982/3285, K.1982/1413 sayılı; 26/3/1992 tarihli ve E.1991/1596, K.1992/1144 sayılı kararları).

3. Cemaat Vakıflarının Taşınmaz Mal Edinmesi Önündeki Engellerin Kaldırılması ve Mallarının İadesi Süreci

17. 3/8/2002 tarihli ve 4771 sayılı Kanun’un 4. maddesiyle 2762 sayılı mülga Kanun’un 1. maddesine eklenen fıkralarla yapılan değişiklikle vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın cemaat vakıflarının Bakanlar Kurulunun izniyle dinî, hayri, sosyal, eğitsel, sıhhi ve kültürel alanlardaki ihtiyaçlarını karşılamak üzere taşınmaz mal edinebilmelerine ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilmelerine imkân sağlanmıştır. Bu kanun değişikliğinin iptali için Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru da Anayasa Mahkemesinin 27/12/2002 tarihli ve E.2002/146, K.2002/201 sayılı kararıyla reddedilmiştir. Anılan karardan sonra da 2/1/2003 tarihli ve 4778 sayılı Kanun’la yapılan düzenleme ile Bakanlar Kurulu yerine Vakıflar Genel Müdürlüğünün izninin yeterli olacağı hükmü getirilmiştir.

18. 27/2/2008 tarihinde yürürlüğe giren 20/2/2008 tarihli ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu'nun 80. maddesi ile 2762 sayılı mülga Kanun yürürlükten kaldırılmıştır. 5737 sayılı Kanun'un 3. maddesinde cemaat vakıfları vakfiyeleri olup olmadığına bakılmaksızın 2762 sayılı mülga Kanun gereğince tüzel kişilik kazanmış, mensupları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan, Türkiye’deki gayrimüslim cemaatlere ait vakıflar olarak tanımlanmıştır. Bu Kanun'un 12. maddesiyle de önceki yasal düzenlemelerden farklı olarak cemaat vakıflarına herhangi bir makamdan izin almaksızın ve vakıf amacıyla öngörülen hizmetleri gerçekleştirme koşulu aranmaksızın mal edinebilme olanağı tanınmıştır. Anılan maddenin iptali için yapılan başvuru ise Anayasa Mahkemesinin 17/6/2010 tarihli ve E.2008/22, K.2010/82 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

19. Bunun yanı sıra 5737 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesi ile 1936 beyannamelerinde kayıtlı olup hâlen bu vakıfların tasarruflarında bulunan, nam-ı müstear veya nam-ı mevhumlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazlar ile 1936 Beyannamesi'nden sonra cemaat vakıfları tarafından satın alınmış veya cemaat vakıflarına vasiyet edildiği ya da bağışlandığı hâlde mal edinememe gerekçesiyle hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü, vasiyet edenler veya bağışlayanlar adına tapuda kayıtlı olan taşınmazların tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on sekiz ay içinde müracaat edilmesi hâlinde Vakıflar Meclisinin olumlu kararından sonra ilgili tapu sicil müdürlüklerince cemaat vakıfları adına tescil edilmeleri hükme bağlanmıştır.

20. 5737 sayılı Kanun'a 22/8/2011 tarihli ve 651 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 17. maddesiyle eklenen geçici 11. maddesinin birinci fıkrası ile cemaat vakıflarının 1936 Beyannamesi'nde kayıtlı olup malik hanesi açık olan taşınmazları, 1936 Beyannamesi'nde kayıtlı olup kamulaştırma, satış ve trampa dışındaki nedenlerle Hazine, Vakıflar Genel Müdürlüğü, belediye ve il özel idaresi adına kayıtlı taşınmazları ve 1936 Beyannamesi'nde kayıtlı olup kamu kurumları adına tescilli olan mezarlıkları ve çeşmeleri tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren on iki ay içinde müracaat edilmesi hâlinde Vakıflar Meclisinin olumlu kararından sonra ilgili tapu sicil müdürlüklerince cemaat vakıfları adına tescil edilmesine imkân tanınmıştır. Ayrıca maddenin ikinci fıkrasında da cemaat vakıfları tarafından satın alınmış, cemaat vakıflarına vasiyet edildiği veya bağışlandığı hâlde mal edinememe gerekçesiyle hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü adına tapuda kaydedilen taşınmazlardan üçüncü şahıslar adına kayıtlı olanların Maliye Bakanlığınca tespit edilen rayiç değerinin Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından ödeneceği düzenlenmiştir.

B. Başvurucunun 24 Temmuz 1924 Tarihli Lozan Barış Antlaşması'ndaki Yeri

21. Lozan Barış Antlaşması'nın 17. maddesi uyarınca Türkiye Cumhuriyeti, Mısır ve Sudan üzerindeki tüm hukuk ve senetlerinden 5/10/1914 tarihinden itibaren vazgeçmiştir.

22. 30/1/1923 tarihinde mübadele sözleşmesi uyarınca oluşturulan Türk ve Yunan Ehalisi Muhtelit Mübadele Komisyonunun tarafsız üyeleri tarafından 6 Teşrinievvel 1934 tarihli karma komisyon kararında başvurucunun hukuki durumu ele alınmıştır. Söz konusu kararda başvurucunun Muhtelit Mübadele Komisyonunun (Mübadele Komisyonu) 27/12/1927 tarihli kararında belirtildiği üzere Lozan Barış Antlaşması'nın mübadele hükümlerine tabi olmadığı tespiti yapılmıştır. Bunagöre başvurucu, Mısır tabiiyetini kazandığından Türkiye ile Yunanistan arasındaki mübadeleye ilişkin hükümlerden başvurucunun etkilenmesi söz konusu değildir.

C. Başvuruya Konu İdari ve Yargısal Süreç

23. Tur-u Sina Manastırı vekili tarafından 11/3/1936 tarihinde idareye 1936 Beyannamesi verilmiştir. Söz konusu beyannamede vakfın adı Tur-u Sina Büyük Manastırına Tabi Aya Yani Kilisesi ve Manastırı olarak yer almıştır.

24. Vakıflar Genel Müdürlüğü İdare Meclisi (Vakıflar İdaresi) 6/6/1977 tarihinde Aya Yani Kilisesi ve Manastırı Vakfının mazbut vakıflar arasına alınmasına karar vermiştir. Anılan karar; Tur-u Sina Manastırına bağlı İstanbul Balat'ta kâin Aya Yani Kilisesi ve Manastırının teftişi sonucunda 1936 Beyannamesi'nde yer alan Vakfa ait kilise dışındaki taşınmazların hazine adına tescil edildiği, manastırın çevresinde Mısır soylu Ortodoks vatandaşlarımızın bulunmadığı, kilisedeki tek faaliyetin yetkisi olmadığı hâlde Fener Rum Patrikhanesi tarafından görevlendirilen bir din adamının yılda bir kez yaptığı ayinden ibaret olduğu ve kilisenin bakımsız harap vaziyette bulunduğu saptamasını içermektedir. Vakıflar İdaresi, teftiş sonucu düzenlenen bu raporu esas alarak Vakfı mazbut vakıflar arasına almıştır.

25. Başvurucu 21/3/2012 tarihinde idareye yapılan başvuru ile anılan Vakfın mazbut hâlinin sona erdirilerek yönetiminin tekrar cemaatlerine bırakılmasını talep etmiştir. Başvurucu ayrıca 5737 sayılı Kanun'un geçici 7. maddesi uyarınca bu Vakfa ait olduğunu belirttiği taşınmazın cemaatten oluşturulacak Vakıf yönetimine iade edilmesi talebini iletmiştir.

26. İdare yapılan başvuruya cevap vermemek suretiyle başvuruyu zımnen reddetmiştir.

27. Başvurucu, bu işleme karşı 22/6/2012 tarihinde İstanbul 5. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) iptal davası açmıştır.

28. Mahkeme 11/12/2013 tarihinde davayı reddetmiştir. Kararda Aya Yani Kilisesinin1936 Beyannamesi ile tüzel kişilik kazandığı ve 1977 yılında da mazbut vakıflar arasına alındığı tespitine yer verilmiştir. Mahkeme, Tur-u Sina Manastırı vekili tarafından sunulan beyannamenin geçerliliği yönünden beyannameyi sunan vekilin bu hususta yetkili olup olmadığının idare tarafından değil bu kişinin yetkisi bulunmadığını ileri süren başvurucu tarafından ispat edilmesi gerektiğine, başvurucunun kendisine verilen süreye rağmen bu hususta herhangi bir belge ve bilgi sunmadığına işaret etmiştir. Mahkemeye göre bu husus başvurucu tarafından ispat edilmediğinden 1936 Beyannamesi'yle Vakıf, tüzel kişilik kazanmış olup sonrasında Vakfa on yıl süre ile yönetici atanmadığından mazbut vakıflar arasına alınması işleminde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.

29. Başvurucu 14/2/2014 tarihinde kararı temyiz etmiştir.

30. Danıştay Onuncu Dairesi 6/5/2019 tarihinde temyiz talebini reddederek mahkeme kararını onamıştır.

31. Başvurucu 6/9/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili Mevzuat

32. 743 sayılı mülga Kanun'un ilgili beyannamenin idareye verildiği tarihte yürürlükte bulunan Vakfın kuruluşuna ilişkin 74. maddesi şöyledir:

"Tesis, resmi bir senetle yahut vasiyet tarikı ile vücut bulur. Tesisin mahkeme siciline kaydı, tesis senedi müeddasına ve tesisi teftiş kendisine ait olan makamın talimatına göre icra olunur. Bu kayıt tesisi idare edeceklerin isimlerini gösterir.''

33. 864 sayılı mülga Kanun’un 8. maddesi şöyledir:

"Kanunu Medeninin meriyete vaz`ından mukaddem vücude getirilen evkaf hakkında ayrıca bir tatbikat kanunu neşrolunur.

Kanunu Medeninin meriyete vaz`ından sonra vücude getirilecek tesisler, Kanunu Medeni ahkamına tabidir."

34. 2762 sayılı mülga Kanun'un 1. maddesinin ilgili kısmı, kabul edildiği şekliyle şöyledir:

"4 birinci teşrin 1926 tarihinden önce vücud bulmuş vakıflardan

A - Bu kanundan önce zapte