2018/34944

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

AHMET ERDEM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/34944)

 

Karar Tarihi: 6/10/2021

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Ahmet ERDEM

Vekili

:

Av. Bülent İLGÜ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ilk derece mahkemesinin dilekçenin reddine ilişkin kararında imzası olan hâkimin istinaf kararında yer alması sebebiyle bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının; hükmen tutukluluk nedeniyle kısıtlı olunan dönemde gerçekleşen emeklilik onayı işleminin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımı gerekçesiyle reddedilmesi nedeniyle de mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 3/12/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Hava Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde askerî mahkeme başkanı olarak görev yapmakta iken Balyoz adıyla anılan ve İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi (Ağır Ceza Mahkemesi) tarafından yapılan yargılama kapsamında 21/9/2012 tarihli karar ile hakkında 16 yıl hapis cezasına hükmedilmiş ve bu karar Yargıtay 9. Dairesinin 9/10/2013 tarihli kararı ile onanarak kesinleşmiştir.

9. Başvurucu 8/10/2013 tarihli dilekçe ile emekliliğe ayrılma talebinde bulunmuş ve Millî Savunma Bakanlığının 12/11/2013 tarihli kararı ile söz konusu talep onaylanmıştır.

10. 21/9/2012 tarihli Ağır Ceza Mahkemesi kararına karşı başvurucunun bireysel başvuruda bulunması üzerine Anayasa Mahkemesi tarafından 2013/7800 sayılı dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda adil yargılanma hakkının ihlal edildiği tespiti ile ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmiştir.

11. Yeniden yargılama sonucunda İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/3/2015 tarihli kararı ile başvurucunun beraatine karar verilmiş ve bu karar temyiz edilmeksizin 8/6/2015 tarihinde kesinleşmiştir.

12. Beraat kararı üzerine başvurucu tarafından 9/10/2013-12/11/2013 tarihleri arasında hükümlü olmasına ve vasi onayının gerekmesine karşın vasi onayı beklenmeden emeklilik talebinin kabul edildiği ve işlemin baştan itibaren hükümsüz olduğundan bahisle 31/7/2015 tarihli dilekçe ile emeklilik onama kararının iptali ve askerî hâkim olarak yeniden görevlendirilmesi talebiyle Millî Savunma Bakanlığına başvuruda bulunulmuş, başvuru cevap verilmeksizin reddedilmiştir.

13. Başvurucu, söz konusu talebinin zımnen reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle Millî Savunma Bakanlığına karşı 30/11/2015 tarihinde Askeri Yüksek İdare Mahkemesinde (AYİM) dava açmıştır.

14. AYİM Üçüncü Dairesi; dava dilekçesi ekinde ibraz edilen vekâletnameye istinaden vekil marifetiyle takip edildiği anlaşılan davada, vekâletnamede ismi geçen vekilin kimlik bilgilerine dava dilekçesinde yer verilmesine rağmen dava dilekçesinin davacı tarafından imzalanarak davanın açıldığı, dilekçede vekilin imzasının bulunmadığı ve davanın vekil marifetiyle takip edilip edilmediğinin belli olmadığı gerekçesiyle 10/12/2015 tarihinde dilekçenin reddine karar vermiştir. Dilekçenin reddine ilişkin kararda hâkim M.A.nın da imzası bulunmaktadır. Dilekçenin reddedilmesi üzerine başvurucu otuz günlük süresi içinde davasını yenilemiştir.

15. 18/10/1982 tarihli ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na 21/1/2017 tarihli ve 6771 sayılı Kanun ile getirilen geçici 21. maddenin birinci fıkrasının (E) bendiyle AYİM'in kaldırılması üzerine anılan bendin (b) alt bendi gereğince başvurucunun dava dosyası Ankara 2. İdare Mahkemesine (Mahkeme) gönderilmiştir.

16. Mahkeme 20/2/2018 tarihli karar ile davanın süre aşımı nedeniyle reddine hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde, mahkûmiyet kararı ile kısıtlanan ve sınırlı ehliyetsiz konumunda bulunan başvurucunun emeklilik talebinin onayına ilişkin 12/11/2013 tarihli işlemi 2014 yılının Ocak ayı itibarıyla tebellüğ ettiği ve emeklilik haklarından yararlandığı dikkate alındığında bu tarihten itibaren dava açma süresi içinde kendisi tarafından veya vasisi aracılığıyla en geç 1/3/2014 tarihine kadar davanın açılması ya da 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 11. maddesi uyarınca işlemin kaldırılması, geri alınması veya yeni bir işlemin yapılması için idari başvuru yapılması gerekirken bu süre geçirildikten çok sonra 30/11/2015 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı ifade edilmiştir.

17. Karara karşı yapılan istinaf başvurusu üzerine Ankara Bölge İdare Mahkemesi 11. İdari Dava Dairesinin (Daire) 11/10/2018 tarihli hükmüyle değişik gerekçe doğrultusunda istinaf başvurusunun reddine kesin olarak karar verilmiştir. Anılan kararı veren heyetin içinde hâkim M.A. da bulunmaktadır. İstinaf mercii kararının gerekçesinde; bir yıldan daha fazla süreli hapis cezasına mahkûm olan başvurucuya vasi atanması için idarenin gerekli işlemleri yapmamış olması nedeniyle başvurucunun sorumlu tutulamayacağı, bu nedenle dava açma süresinin dava konusu işlemin tebliğ edildiği ve başvurucunun kısıtlı olduğu Ocak 2014 tarihinden itibaren başlatılmasının mümkün olmadığı belirtilmiştir. Başvurucunun ceza infaz kurumundan tahliye edildiği 19/6/2014 tarihi itibarıyla kısıtlılığının ortadan kalktığı, bu tarihten sonra bizzat kendisi tarafından veya tayin edeceği vekili aracılığı ile dava açmasına herhangi bir yasal engel bulunmadığı, dolayısıyla ceza infaz kurumundan tahliyesini müteakip 20/6/2014 tarihinden itibaren altmış gün içinde ya idari müracaatta bulunması ve sonucuna göre dava açması ya da doğrudan dava açması gerekirken bu süre geçtikten sonra yaptığı idari müracaat üzerine 30/11/2015 tarihinde açtığı davada süre aşımı bulunduğu sonucuna ulaşıldığı ifade edilmiştir. Öte yandan bir an için başvurucunun ileri sürdüğü gibi dava açma süresinin beraat kararının kesinleştiği 8/6/2015 tarihinde başladığı kabul edilse dahi bu hâlde başvurucunun 31/7/2015 tarihinde idari müracaatta bulunduğu, zımni ret işleminin 29/9/2015 tarihinde gerçekleştiği ve 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca idari müracaat tarihine kadar geçen elli iki günlük süre de dikkate alındığında en geç 8/10/2015 tarihine kadar dava açması gerekirken 30/11/2015 tarihinde açtığı davada süre aşımı bulunduğu belirtilmiştir.

18. Nihai karar 1/11/2018 tarihinde başvurucu vekiline tebliğ edilmiştir.

19. Başvurucu 3/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

20. 4/7/1972 tarihli ve 1602 sayılı mülga Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu'nun "Dilekçeler üzerinde ilk inceleme" kenar başlıklı 44. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Kaydı yapılan dilekçeler, Genel Sekreterlikçe;

...

e) 36 ve 38 inci maddelere uygun olup olmaması,

...

Noktalarından sırası ile incelenir."

21. 1602 sayılı mülga Kanun'un "İlk inceleme üzerine verilecek kararlar" kenar başlıklı 45. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Daireler veya Daireler Kuruluna gelen dilekçelerde 44 üncü maddede yazılı noktalardan kanunsuzluk görülürse:

...

 (e) bendinde yazılı halde bir defaya mahsus olmak üzere otuz gün içinde 36 ve 38 inci maddelere uygun şekilde yeniden düzenlemek veya noksanları tamamlamak ... üzere dilekçelerin reddine ... karar verilir."

22. 2577 sayılı Kanun’un "Dava açma süresi" kenar başlıklı 7. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Dava açma süresi, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştayda ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gündür.

2. Bu süreler;

a) İdari uyuşmazlıklarda; yazılı bildirimin yapıldığı,

...

Tarihi izleyen günden başlar."

23. 2577 sayılı Kanun’un "Üst makamlara başvurma" kenar başlıklı 11. maddesi şöyledir:

"1. İlgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebilir. Bu başvurma, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durdurur.

2. Altmış gün içinde bir cevap verilmezse istek reddedilmiş sayılır.

3. İsteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresi yeniden işlemeye başlar ve başvurma tarihine kadar geçmiş süre de hesaba katılır."

24. 2577 sayılı Kanun'un "İstinaf" kenar başlıklı 45. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. İdare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda farklı bir kanun yolu öngörülmüş olsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine, kararın tebliğinden itibaren otuz gün içinde istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, konusu beş bin Türk lirasını geçmeyen vergi davaları, tam yargı davaları ve idari işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi mahkemelerince verilen kararlar kesin olup, bunlara karşı istinaf yoluna başvurulamaz.

...

7. İstinaf başvurusuna konu edilen kararı veren ya da karara katılan hâkim, aynı davanın istinaf yoluyla bölge idare mahkemesince incelenmesinde bulunamaz."

25. 6/1/1982 tarihli ve 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un "Toplantı ve karar" kenar başlıklı 3/F maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"1. Her daire, bir başkan ve iki üyenin katılımıyla toplanır. Görüşmeler gizli yapılır, kararlar çoğunlukla verilir.

...

3. Daire başkanının hukuki veya fiili nedenlerle bulunamaması hâlinde dairenin en kıdemli üyesi daireye başkanlık yapar."

26. 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi ... hallerinde ... Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır."

27. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Ret sebepleri" kenar başlıklı 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir:

a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması.

b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış olması.

c) Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması."

B. Uluslararası Hukuk

1. İlgili Sözleşme

28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...”

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

a. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkına İlişkin İçtihat

29. İlgili hukuk için bkz. Kemal Demir, B. No: 2014/17141, 6/7/2017,§§ 42-51.

b. Mahkemeye Erişim Hakkına İlişkin İçtihat

30. İlgili hukuk için bkz. Esat Çetinkaya, B. No: 2015/12881, 6/3/2019, §§ 23, 24.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

31. Anayasa Mahkemesinin 6/10/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucu, AYİM Üçüncü Dairesinde açılan davanın ön incelemesi sırasında dava dilekçesinin reddine karar veren heyette üye hâkim olarak bulunan M.A.nın istinaf başvurusunu inceleyen Daire heyetinde de başkan vekili olarak yer aldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

33. Bakanlık görüşünde; başvurucu tarafından AYİM'de açılan davada verilen dilekçenin reddine dair kararın uyuşmazlığın esası hakkında bir kanaat ve yorum içeren bir karar olmadığı, yalnızca dava dilekçesindeki usule ilişkin eksikliklerin giderilmesinin temin edilmesine yönelik bir karar olduğu, kanundaki düzenlemenin niteliği dikkate alındığında dilekçelerin kanundaki şartları taşımaması hâlinde dilekçenin reddine dair karar verilmesi hususunun mahkemenin takdirine bırakılmadığı, ilgili hâkimin söz konusu dilekçenin reddine yönelik kararda dava konusu işlemin hukukiliği hakkında herhangi bir değerlendirme yaptığından söz edilemeyeceği belirtilmiştir. Diğer yandan Bakanlıkça, AYİM'in beş hâkimden, istinaf mahkemesinin ise üç hâkimden oluştuğu, bu hâkimlerden sadece birinin yargılanmanın her iki aşamasında yer aldığı ve bu hususun da dikkate alınması gerektiği ifade edilmiştir.

34. Başvurucu; yargılama makamı olan AYİM'in hâkimlerinin tamamının öznel davranışlar içinde olduğunu, Daire Başkan Vekili M.A.nın da aynı öznel davranışı devam ettirdiğini ve bu bağlamda yargılamadaki tarafsızlığın ihlal edildiğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu başlık altında incelenen iddiasının özünün tarafsız mahkemede yargılanma hakkına yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

36. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden AİHS ile AİHS'i yorumlayan AİHM'in içtihadındaki adil yargılanma hakkı güvencelerinden birini tarafsız mahkemede yargılanma hakkı oluşturmaktadır.

37. Genel olarak tarafsızlık davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmamasını, davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 61).

38. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Buna göre tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığı öznel tarafsızlık, kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı tarafsızlık izlenimi ise nesnel tarafsızlık olarak adlandırılmaktadır. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca tarafsız mahkemede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- Anayasa’nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, § 60).

39. Mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin nesnel olarak tarafsız olmadığı izlenimi vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmektedir (Tahir Gökatalay, § 62).

40. Öznel tarafsızlık ise hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız durması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Anayasa ve kanunlar karşısında hâkimlerden beklenen de budur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Hâkimler, hâkimliğin gerektirdiği her türlü yüksek nitelikleri taşısa bile kamu vicdanında tarafsızlıkları konusunda kuşku uyandıracak düzenlemelerden kaçınmalıdır (AYM, E.2013/82, K.2014/100, 4/6/2014).

41. Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yönden yakın bir bağının bulunması ya da yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleriyle tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Bununla birlikte belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur (Tahir Gökatalay, § 62). Bir başka deyişle aksi yönde delil bulununcaya kadar bir hâkimin kişisel olarak tarafsız olduğunun kabulü gerekir.

42. Bu bağlamda hukukumuzda, hâkimin tarafsız kalamayacağı varsayılan veya tarafsızlığından kuşku duyulabilecek durumlarda kendi mahkemesinin yetki ve görevine giren belli bir davaya bakamayacağı veya bakmayı reddedilebileceği kabul edilmiştir. Hâkimin yasaklılığı ve reddi kurumları hâkimin bakacağı davada tarafsızlığını sağlamaya yönelik olup temel bir hak olan adil yargılanma hakkıyla ilişkilidir (AYM, E.2011/142, K.2013/52, 3/4/2013).

43. Kanun yolu, bir yargı yeri tarafından verilen ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülen bir kararın kural olarak başka bir yargı yeri tarafından incelenmesini sağlayan hukuki yoldur. Kanun yolunun amacı, yargı yerleri tarafından verilen kararların kural olarak başka bir yargı yeri tarafından denetlenmesine imkân tanınmak suretiyle daha güvenceli bir yargı hizmeti sunmaktır. Bunun nasıl yapılacağı ise usul hükümleri ile gösterilmektedir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).

44. Anayasa Mahkemesi içtihadında, adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin kanun yolu aşamasında da sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre kanun yollarına ilişkin usullerin ve kanun yollarındaki yargılamanın da adil yargılanma hakkına uygun olması gerekir (Emine Karagülmez, B. No: 2013/3673, 11/12/2014, § 21).

45. Bu çerçevede ilke olarak gerek kanun yolu incelemesinin etkililiğinin sağlanması gerekse kanun yolu incelemesinin objektif tarafsızlık esaslarına uygun yapılmadığı izleniminin oluşmaması için ilk derecede kararı veren hâkimin dosyanın kanun yolu incelemesinde bulunmaması gerekir. Bununla birlikte bu hususa uyulmaması tek başına kanun yolu incelemesinin etkisiz ve tarafsız olduğu sonucuna götürmez. Her olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir. Bu çerçevede tarafsızlığının bozulup bozulmadığını değerlendirmek için bu şekilde önceki aşamalarında görev alan hâkimlerin özellikle kurul hâlinde yargılama yapan mahkemelerdeki oy sayısı, bu üyelerin kararın verilmesindeki rolleri gibi diğer unsurları da dikkate almak gerekir (Kemal Demir, § 69).

46. Başvuruya konu olayda başvurucunun emeklilik onayı işleminin iptali istemiyle AYİM'de açtığı davada dilekçenin reddine hükmedilmiş, başvurucu otuz günlük süresi içinde davasını AYİM'de yenilemiş, daha sonra Anayasa değişikliği ile AYİM'in kaldırılması üzerine dava dosyası Mahkemeye gönderilmiştir. Mahkemenin davanın süre aşımı nedeniyle reddine yönelik kararına karşı istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Dairece mahkeme kararının sonucu itibarıyla hukuka uygun olduğu belirtilerek değişik gerekçe doğrultusunda istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Başvurucu, AYİM nezdinde açılan davada dava dilekçesinin reddine karar veren heyette üye hâkim olarak bulunan M.A.nın istinaf başvurusunu inceleyen Daire heyetinde de yer almasından şikâyet etmektedir.

47. Somut olayda başvurucu tarafından AYİM'de açılan davada verilen dilekçenin reddine yönelik kararın uyuşmazlığın esası hakkında bir kanaat ve yorum içeren bir karar olmadığı açıktır. Söz konusu kararla, dava dilekçesinin ekinde vekâletname ibraz edilmesine karşın dava dilekçesinin davacı tarafından imzalanması nedeniyle davanın vekil marifetiyle takip edilip edilmediğinin belli olmadığı belirtilerek dava dilekçesindeki usule ilişkin eksikliklerin giderilmesi bildirilmiş ve ilgili kararda dava konusu işlemin hukukiliği hakkında herhangi bir değerlendirme yapılmamıştır. Ayrıca başvurucu tarafından AYİM'in dilekçenin reddine dair kararının haksız olduğuna ilişkin olarak istinaf aşamasında herhangi bir itirazda bulunulmamış, istinaf merciince de dilekçe ret kararına yönelik herhangi bir husus incelenmemiştir.

48. Bu bağlamda ve yukarıda açıklanan ilkeler kapsamında şikâyete konu olgunun esasen yargı yetkisinin kullanılmasıyla ilgili bir husus olduğu ve hâkimin tarafsızlığına ilişkin karineyi (bkz. § 41) ortadan kaldıracak şekilde başvurucuya yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir durum arz etmediği sonucuna varılmıştır.

49. Öte yandan başvuruya konu yargılama faaliyeti açısından, ilgili usul hükümleri uyarınca yargılamayı yürüten yargılama makamlarının tarafların adil yargılanmaya ilişkin meşru beklentileri üzerinde menfi etkide bulunacak bir izlenim de oluşturmadığı anlaşılmaktadır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. M.E.T., B. No: 2014/11920, 3/7/2018, § 29).

50. Tüm bu hususlar dikkate alındığında adil yargılanma hakkı kapsamındaki tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

51. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Mahkemeye Erişim Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

52. Başvurucu; İstanbul 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/3/2015 tarihli beraat kararının kesinleşmiş hâlinin tebliğ edilmediğini, tebliğ tarihi belli olmadığından idareye başvuru tarihi olan 31/7/2015 tarihinin zımni tebliğ tarihi sayılması gerektiğini, bu nedenle uyuşmazlıkta süre aşımından bahsetmenin mümkün olmadığını, Mahkemece mevzuatın aksine eksik değerlendirmeyle karar verildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

53. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

54. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). İddiaların özü, dava açma sürelerine ilişkin kuralların hatalı yorumlandığı hususlarına yönelik olduğundan şikâyet mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmiştir.

55. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur. Diğer yandan Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme'yi yorumlayan AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mahkemeye erişim hakkını içerdiğini belirtmektedir (Özbakım Özel Sağlık Hiz. İnş. Tur. San. ve Tic. Ltd. Şti., B. No: 2014/13156, 20/4/2017, § 34).

56. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında yaptığı değerlendirmelerde mahkemeye erişim hakkının bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiğini, kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hâle getiren, bir başka anlatımla mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini ifade etmiştir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).

57. Anayasa'nın ''Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması'' kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

58. Yukarıda anılan müdahale, Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı müddetçe Anayasa’nın 36. maddesinin ihlalini teşkil edecektir.

59. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen; kanun tarafından öngörülme, haklı bir sebebe dayanma ve ölçülülük ilkesine aykırı olmama koşullarına uygun olup olmadığının belirlenmesi gerekir.

60. Başvuruya konu olayda hükmen tutukluluk nedeniyle kısıtlı olunan dönemde gerçekleşen emeklilik onayı işleminin iptali istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddedilmesi suretiyle işin esasının incelenmemesinin mahkemeye erişim hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Bu müdahale, 2577 sayılı Kanun'un 7. ve 11. maddelerine dayanmakta olup müdahalenin kanuni dayanağı mevcuttur. Bunun yanı sıra idari işlem ya da eylemlere karşı açılacak davalarda süre koşulu öngörülmesinin en genel ifadeyle idari istikrarın sağlanması şeklinde meşru bir amaca yönelik olduğu anlaşılmaktadır.

61. Mahkemeye erişim hakkı, kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla birlikte sınırlandırmanın kanuna dayanması, meşru amacının bulunması ve ölçülü olması gerekir (Serkan Acar, B. No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38).

62. Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olup olmadığı da incelenmelidir. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

63. Dava hakkının bağlandığı usul kurallarına uyulmaması nedeniyle uyuşmazlıkların esası hakkında karar verilmemesi suretiyle mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin idari istikrar sağlanarak kamu yararı amacının gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez. Somut olaydaki müdahalenin ölçülülüğünün değerlendirilmesi bakımından asıl önem taşıyan ölçüt ise orantılılıktır. Bu itibarla uygulanan tedbirle başvurucuya aşırı ve orantısız bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespiti gerekmektedir.

64. Somut olayda Mahkeme, mahkûmiyet kararı ile kısıtlanan ve sınırlı ehliyetsiz konumunda bulunan başvurucunun emeklilik talebinin onayına ilişkin 12/11/2013 tarihli işlemi 2014 yılının Ocak ayı itibarıyla tebellüğ ettiğini ve emeklilik haklarından yararlandığını, bu nedenle söz konusu tarihten itibaren dava açma süresi içinde kendisi tarafından veya vasisi aracılığıyla en geç 1/3/2014 tarihine kadar davanın açılması ya da 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesi uyarınca idareye yapılacak başvuru üzerine verilecek cevaptan sonra dava açılması gerektiğini belirtmiş; bu süre geçirildikten çok sonra 30/11/2015 tarihinde açılan davanın süre aşımı nedeniyle esasını inceleme olanağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın süre aşımı yönünden reddine hükmetmiştir (bkz. § 16). Bahsi geçen karara karşı yapılan istinaf başvurusu ise Dairece değişik gerekçe ile reddedilmiştir. Dairenin gerekçesinde, dava açma süresinin başvurucunun kısıtlılığının ortadan kalktığı yani ceza infaz kurumundan tahliyesini müteakip 20/6/2014 tarihinden itibaren başlatılması gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca dava açma süresinin başvurucunun ileri sürdüğü gibi beraat kararının kesinleştiği 8/6/2015 tarihinde başladığı kabul edilse dahi başvurucunun 31/7/2015 tarihinde idari müracaatta bulunduğu ve zımni ret işleminin 29/9/2015 tarihinde gerçekleştiği ve 2577 sayılı Kanun'un 11. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca idari müracaat tarihine kadar geçen elli iki günlük süre de dikkate alındığında en geç 8/10/2015 tarihine kadar dava açılması gerekirken 30/11/2015 tarihinde açılan davada süre aşımı bulunduğu kanaatine ulaşıldığı hüküm altına alınmıştır (bkz. § 17).

65. Başvuruya dayanak olan gerekçeli kararlarda yer verilen hukuki tespitler ile olayın koşulları birlikte irdelendiğinde, Dairenin dava açma süresinin başlangıcını başvurucunun ceza infaz kurumundan tahliyesini müteakip ve kısıtlılığının ortadan kalktığı 20/6/2014 tarihi ya da en geç başvurucu hakkındaki beraat kararının temyiz edilmeksizin kesinleştiği 8/6/2015 tarihi olarak kabul etmesine yönelik yorumunun öngörülemez olmadığı kanaatine ulaşılmıştır.

66. Bu durumda Dairenin gerek uyuşmazlık konusu olguyu gerekse bu olgudan hareketle dava açma süresinin hesaplanma usulünü, sürenin başlatılacağı tarihi belirlemesiyle ilgili yorumunun ve mevzuata dair değerlendirmesinin öngörülemez nitelikte olmadığı ve başvurucunun dava açmasını aşırı derecede zorlaştıracak ya da imkânsız kılacak nitelikte katı bir yaklaşım içermediği sonucuna varılmıştır.

67. Buna göre başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik müdahalenin ölçülü olduğu, dolayısıyla belirtilen şikâyet bağlamında mahkemeye erişim hakkına yönelik bir ihlalin olmadığının açık olduğu anlaşılmıştır.

68. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 6/10/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Selahaddin MENTEŞ İrfan FİDAN