2018/35689

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN GÜRHAN ONAT BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/35689)

 

Karar Tarihi: 12/1/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Hasan Gürhan ONAT

Vekili

:

Av. Zafer Asım SERBEST

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza soruşturması kapsamında mal varlığına uygulanan elkoyma tedbiri nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/11/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 1971 doğumlu olup bireysel başvuru tarihinde Manisa T Tipi Ceza İnfaz Kurumunda tutuklu olarak kalmaktadır. Manisa Barosuna kayıtlı avukat olan başvurucu, olayların geçtiği tarihte Bank Asyanın avukatlığını da yapmaktadır.

6. 2014 Ocak ayı içinde yaklaşık 20.000.000 TL paranın küçük meblağlara bölünerek Bank Asya Manisa Şubesine yatırıldığının tespiti üzerine Manisa Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) tarafından, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanmasının (PDY) finanse edildiği şüphesiyle 29/9/2015 tarihinde soruşturma başlatılmıştır. Bu çerçevede başvurucunun Bank Asyadaki hesabına 6/1/2014 tarihinde 200.000 Amerikan doları yatırıldığı, 11/9/2014 tarihinde de 200.000 TL yatırıldığı ve söz konusu paranın 3/10/2014 tarihinde başka bir hesaba aktarılarak 88.028,17 dolara çevrildiği saptanmıştır.

7. Başsavcılık 13/11/2015 tarihli yazıyla başvurucunun da aralarında bulunduğu sanıkların tutuklanmasını talep etmiştir. Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliği 14/11/2015 tarihli kararıyla başvurucuya yönelik tutuklama istemini reddetmiş, buna karşılık başvurucunun adli kontrol altına alınmasına hükmetmiştir.

8. Manisa 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin 3/12/2015 tarihli kararıyla başvurucunun Banka Asyada bulunan mevduatına el konulmasına karar verilmiştir.

9. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Darbe teşebbüsüne ilişkin süreç, OHAL ilanı, OHAL döneminin gerektirdiği tedbirlere ilişkin detaylı açıklamalar Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-20, 47-66) kararında yer almaktadır.

10. Darbe teşebbüsü sonrası Başsavcılık tarafından başvurucunun da aralarında bulunduğu bazı kişiler hakkında terör örgütü üyeliğinden soruşturma başlatılmıştır. Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 5/8/2016 tarihli kararıyla başvurucunun tüm mal varlığına el konulmasına karar verilmiştir. Başvurucu, soruşturma kapsamında 10/8/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır. Başsavcılığın talebi üzerine başvurucu, Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliğinin 2/9/2016 tarihli kararıyla tutuklanmıştır.

11. Başvurucunun başvuru formundaki beyanına göre Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliği elkoyma kararından yaklaşık bir yıl sonra verdiği kararla başvurucunun banka hesabından ayda 5.000 TL çekilmesine izin vermiştir.

12. Başsavcılığın 12/10/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun terör örgütü yöneticisi olma suçundan cezalandırılması, ayrıca el konulan mal varlığının müsaderesine karar verilmesi talep edilmiştir. İddianamede başvurucu hakkında özetle şu saptamalar yer almaktadır:

i. HTS kayıtlarından, FETÖ/PDY ile irtibatlı olan çok sayıda kişiyle iletişim kurduğu tespit edilmiştir.

ii. Çocuğunu kanun hükmünde kararnameyle kapatılan Özel Şehzade Mehmet Kolejinde okuttuğu saptanmıştır.

iii. FETÖ/PDY ile irtibatlı bulunan Manisa Sanayi ve İşadamları Derneğinin yönetim kurulu üyesi olduğu belirtilmiştir.

iv. Bank Asyada bulunan hesabına 31/12/2013-24/12/2014 tarihleri arasında toplam 673.625,13 TL para yatırdığı ifade edilmiştir. Söz konusu hesaba bankacılık teamüllerine aykırı olarak 6/1/2014 tarihinde saat 17.48'de 200.000 Amerikan doları yatırdığı tespit edilmiştir.

v. 122068 ID numarasıyla ByLock kullanıcısı olduğu ve örgüt yöneticileriyle mesajlaşmalarının bulunduğu saptanmıştır.

vi. Örgüt hiyerarşisine dâhil olduğu yönünde çok sayıda gizli tanık ve tanık ifadesinin bulunduğu belirtilmiştir.

13. Manisa 3. Ağır Ceza Mahkemesinin (Ağır Ceza Mahkemesi) isteği üzerine Hazine ve Maliye Bakanlığı Vergi Denetim Kuruluna bağlı bir vergi müfettişi tarafından düzenlenen ve 26/9/2018 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesine sunulan görüş ve öneri raporunda, 1/1/2014 tarihi ve sonrasında yapılan bankacılık işlemleri haricinde suç kapsamında değerlendirilebilecek bir mal varlığının tespit edilemediği belirtilmiştir. Serbest mali müşavir bilirkişi tarafından düzenlenerek 19/2/2018 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesine ibraz edilen raporda, başvurucu tarafından Bank Asyadaki hesabına 6/1/2014 tarihinde 200.000 dolar yatırıldığı, 11/9/2014 tarihinde ise 200.000 TL yatırıldığı ve söz konusu paranın 3/10/2014 tarihinde başka bir hesaba aktarılarak 88.028,17 dolara çevrildiği ifade edilmiştir.

14. Ağır Ceza Mahkemesi 17/10/2018 tarihinde başvurucunun terör örgütü üyeliği suçunu işlediğini sabit görerek başvurucuyu neticeten 7 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm etmiştir. Kararda, başvurucunun ByLock kullanıcısı olmasına, örgüt kurucusu olduğu ileri sürülen kişinin talimatından sonra Bank Asyadaki hesabında gerçekleşen para hareketlerine ve tanık ifadelerine dayanılmıştır. Ağır Ceza Mahkemesi ayrıca başvurucunun hesabına 6/1/2014 tarihinde yatırılan 200.000 dolar ile 11/9/2014 tarihinde yatırılan ve sonrasında88.028,17 dolara çevirilen (bu tutar nihai olarak 88.361,27 dolara ulaşmıştır) 200.000 TL'nin örgüt tarafından Bank Asyanın Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonuna devrinin engellenmesi amacıyla örgüt kaynaklı olarak yatırılan paralar olduğu sonucuna ulaşarak bunların işleyen kâr payları ile birlikte ulaştığı 291.562,31 doların hükmün kesinleşmesini müteakip 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 54. maddesi uyarınca müsaderesine karar vermiştir. Ağır Ceza Mahkemesi başvurunun diğer mal varlığı üzerindeki tedbirin müsadereye ilişkin hükmün infazından sonra kaldırılmasına hükmetmiştir.

15. Başvurucu, elkoyma tedbirinin hükmün kesinleşmesinden sonra kaldırılmasına yönelik karara karşı Manisa 4. Ağır Ceza Mahkemesinde itiraz yoluna başvurmuştur. Anılan Mahkeme 24/10/2018 tarihinde itirazın reddine karar vermiştir.

16. Başvurucu bu karardan sonra süresinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

17. Bu arada başvurucu mahkûmiyet ve müsadere hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurmuştur. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi 23/5/2019 tarihinde istinaf istemini esastan reddetmiştir.

18. Karara karşı yapılan temyiz başvurusunu inceleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesi 27/5/2021 tarihinde başvurucunun terör örgütü üyeliğinden mahkûmiyetine ilişkin hüküm fıkrasını onamış ancak müsadereye ilişkin hüküm fıkrasını ise bozmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Manisa Bank Asya şubesinde müdür olarak görev yapan [N.M.Ş.]un, görev yaptığı dönemde ve özellikle 2014 yılı Ocak-Şubat ayları içerisinde, örgüt tarafından değişik yollarla temin ve tedarik edilen TL ve döviz cinsinden yüklü miktardaki paraları çantalar ile şubeye getirerek, belirli bir plan dahilinde yine örgüt tarafından belirlenen üyelerinin genel olarak katılım hesabı şeklinde açtırdığı çok sayıdaki hesaplarına kendileri tarafından yatırılmış gibi göstermek suretiyle değişik miktarlarda pay ederek yatırttığının, bu kapsamda sanık Hasan Gürhan Onat'ın da hesaplarına aynı dönemde para yatırıldığının, bilahare bu paraların hesaplardan çekildiğinin, sanık ve müdafiinin bu varlıkların kaynağına ilişkin makul ve ikna edici bir açıklama yapamadıklarının tespit ve kabul edilmiş olmasına, bu nedenlerle de yatırılan paralar kadar ikame değerin müsaderesine karar verildiğinin anlaşılmasına göre;

5237 sayılı TCK'nın 55/2. maddesi gereğince ikame müsaderesi kararı verilebilmesi için, 'müsadere konusu eşya ve maddi menfaatlere el konulmaması veya bunların merciine teslim edilmemesinin gerekmesine' nazaran sanığın hesabına yatırılan paraların örgüte ait olması nedeniyle 'müsadere konusu eşya ve maddi menfaat' kapsamında olduğunun ve bu haliyle sanığın malvarlığına dahil edildiğinin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması bakımından; sanığın hesabına yatırılan ve örgüte ait olduğu kabul edilen paraların sanık tarafından çekilip çekilmediğinin gerekirse banka evrakları üzerinde imza incelemesi de yaptırılmak suretiyle saptanmasından sonra sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde müsadere kararı verilmesi,

Kanuna aykırı ... olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükmün CMK'nın 302/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA,"

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 128. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;

a) Taşınmazlara,

b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,

c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba,

d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara,

e) Kıymetli evraka,

f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına,

g) Kiralık kasa mevcutlarına,

h) Diğer mal varlığı değerlerine,

Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir. Bu madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir.

 (2) Birinci fıkra hükmü;

a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan;

...

18. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316),

...

Hakkında uygulanır.

..."

20. 5271 sayılı Kanun'un 131. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:

"Şüpheliye, sanığa veya üçüncü kişilere ait elkonulmuş eşyanın, soruşturma ve kovuşturma bakımından muhafazasına gerek kalmaması veya müsadereye tabi tutulmayacağının anlaşılması halinde, re'sen veya istem üzerine geri verilmesine Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından karar verilir. İstemin reddi kararlarına itiraz edilebilir"

21. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

...

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

...

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

 (2) Birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.

 (3) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.

 (4) (Ek:18/6/2014-6545/70 md.) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder."

22. 5271 sayılı Kanun'un 142. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

"(1) Karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her hâlde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde tazminat isteminde bulunulabilir.

 (2) İstem, zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde ve eğer o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde karara bağlanır."

23. 5237 sayılı Kanun'un 55. maddesi şöyledir:

"(1) Suçun işlenmesi ile elde edilen veya suçun konusunu oluşturan ya da suçun işlenmesi için sağlanan maddi menfaatler ile bunların değerlendirilmesi veya dönüştürülmesi sonucu ortaya çıkan ekonomik kazançların müsaderesine karar verilir. Bu fıkra hükmüne göre müsadere kararı verilebilmesi için maddi menfaatin suçun mağduruna iade edilememesi gerekir.

 (2) Müsadere konusu eşya veya maddi menfaatlere elkonulamadığı veya bunların merciine teslim edilmediği hallerde, bunların karşılığını oluşturan değerlerin müsaderesine hükmedilir.

 (3) Bu madde kapsamına giren eşyanın müsadere edilebilmesi için, eşyayı sonradan iktisap eden kişinin 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun iyiniyetin korunmasına ilişkin hükümlerinden yararlanamıyor olması gerekir."

24. 5237 sayılı Kanun'un 314. maddesi şöyledir:

"(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.

(3) Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçuna ilişkin diğer hükümler, bu suç açısından aynen uygulanır."

B. Uluslararası Hukuk

25. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Hamdi Akın İpek, B. No: 2015/17763, 24/5/2018, §§ 48-61.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

26. Anayasa Mahkemesinin 12/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

27. Başvurucu; el konulan mal varlığının suçtan elde edildiğine ilişkin bir delilin bulunmadığını, bunun mahkemeye sunulan bilirkişi raporuyla da saptandığını ileri sürmüştür. Başvurucu, Bank Asyadaki hesabına uygulanan tedbirin ileride verilecek müsadere kararının uygulanması için yeterli olabilecekken tüm mal varlığına el konulmasının orantılı olmadığını ve genel müsadere sonucunu doğurduğunu iddia etmiştir. Genel müsaderenin Anayasa'nın 38. maddesine aykırı olduğunu vurgulayan başvurucu, müsadere kararı verildiği hâlde elkoyma tedbirinin devam ettirilmesinin tedbirin amacına uygun düşmediğini ve mülkiyet hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca tedbirin uzun sürmesinden yakınmıştır. Başvurucu son olarak taşınmazlara, hak ve alacaklara el konulabilmesine imkân tanıyan değişikliğin 2/12/2014 tarihinde yürürlüğe girdiğini, taşınmazlarının, motorlu aracının ve banka hesabının bu tarihten önce edinildiğini, dolayısıyla kanunun geriye yürütüldüğünü savunmuştur.

28. Bakanlık görüşünde;

i. Öncelikle başvurucunun iddialarını 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında açacağı tazminat davasında ileri sürmesinin icap ettiği, bu sebeple başvuru yollarının tüketilmemesi sebebiyle kabul edilemezlik kararı verilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

ii. Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesi olduğu, anılan maddenin erişilebilir, belirli ve öngörülebilir bulunduğu belirtilmiştir.

iii. Terörizmin finansmanının önlenmesinin büyük önem taşıdığına, terörizme mali kaynak sağlayan kişi veya kurumların mal varlıklarının geçici olarak dondurulmasının ya da bunlara el konulmasının terör örgütleri veya diğer organize suç örgütleriyle mücadele bakımından gerekli olduğuna değinilmiştir.

iv. Suçla ve özellikle de örgütlü suçlarla mücadele gibi zor bir alanda hangi tedbirlerin gerekli olduğunun değerlendirilmesinin öncelikli olarak ilgili kamu makamlarının yetkisinde olduğu, bu alanda ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği hakkında sorumlu ve yetkili otoritelerin daha isabetli karar verebilecek konumda bulunduğu belirtilerek somut olayda kamu otoritelerinin takdir yetkilerinin sınırları içinde kaldıkları ifade edilmiştir.

v. Örgütlü suçlarla mücadele alanında kamu makamlarının sahip olduğu geniş takdir yetkisinin bulunduğu ve somut olayda şikâyet edilen tedbirin niteliği ile bu tedbire ilişkin olarak başvurucuya sağlanan güvenceler dikkate alındığında müdahalenin başvurucuya aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği değerlendirilmiştir.

vi. Somut olaydaki tedbirlerin olağanüstü hâl ilanı kapsamında alınmış olması nedeniyle Anayasa Mahkemesince yapılacak incelemede Anayasa'nın 15. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerektiği ifade edilmiştir.

B. Değerlendirme

29. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

1. Uygulanabilirlik

30. Anayasa Mahkemesi Aydın Yavuz ve diğerleri (§§ 187-191) kararında, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa'nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa'nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır.

31. 15 Temmuz 2016 tarihinde yaşanan darbe teşebbüsünden sonra Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu 21/7/2016 tarihinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar vermiş, daha sonra da OHAL birçok kez uzatılmıştır. OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. OHAL ilanı nedenlerinin başında darbe teşebbüsü gelmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 224, 226). OHAL ilanı ile darbe teşebbüsünden kaynaklanan tehlikenin yanı sıra bu teşebbüsün arkasında olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY'den kaynaklanan tehdit ve tehlikenin de bertaraf edilmesinin amaçlandığı görülmektedir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 48, 229). Nitekim darbe teşebbüsünün arkasındaki yapılanmanın FETÖ/PDY olduğuna ilişkin kamu makamlarınca ve soruşturma mercilerince yapılan değerlendirmeler olgusal temellere dayanmaktadır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 216).

32. Başvurucunun mal varlığı hakkında elkoyma tedbirinin uygulandığı tarihte Türkiye'de OHAL yönetim usulü yürürlüktedir. Ancak uygulanan tedbir OHAL döneminden sonra da devam etmiştir. Dolayısıyla başvurucu hakkında uygulanan elkoyma tedbirinin hukuki olup olmadığının incelenmesi Anayasa'nın 13. maddesi kapsamında yapılacak, Anayasa'nın 15. maddesi yönünden bir değerlendirme yapılmayacaktır.

2. Kabul Edilebilirlik Yönünden

33. Bakanlık başvuru yollarının tüketilmediği itirazında bulunmuştur.

34. Anayasa Mahkemesi Hamdi Akın İpek kararında elkoymaya ilişkin koruma tedbirinin devam ettiğini gözeterek 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde düzenlenen tazminat yolunun etkili olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkına ilişkin bireysel başvurularda giderim bakımından kural olarak eski hâle getirme (restitutio in integrum) yükümlülüğünün söz konusu olduğunu ve bunun mümkün olamaması durumunda ancak tazminat yolunun etkili bir yol olacağını vurgulamış; (Halil İbrahim Köktepe, B. No: 2014/12521, 19/4/2017, § 47) 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesi kapsamında öngörülen hukuk yolunun giderim bakımından sadece tazminat içermesi nedeniyle devam eden elkoymaya ilişkin müdahaleler bakımından bu aşamada etkili olarak görülemeyeceği sonucuna ulaşmıştır (Hamdi Akın İpek, § 77). Olayda başvurucunun mal varlığı hakkında uygulanan tedbir hâlen devam ettiğinden 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde öngörülen yolun bu aşamada etkili görülmesi mümkün değildir.

35. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

3. Esas Yönünden

a. Mülkün Varlığı

36. El konulan mal varlığının başvurucuya ait olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.

b. Müdahalenin Varlığı ve Türü

37. Elkoyma tedbiri esas itibarıyla mal varlığının toplum yararına aykırı olarak suçta kullanılmasının önlenmesi amacıyla uygulanmakta olup müdahalenin mülkiyetin kullanımının kontrolüne veya düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekir (benzer yöndeki karar için bkz. Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52; Hamdi Akın İpek, § 87).

c. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı

38. Anayasa'nın 13. maddesi şöyledir:

"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."

39. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).

i. Kanunilik

40. Başvurucunun mal varlığına yönelik elkoyma işleminin kanuni dayanağı olarak 5271 sayılı Kanun'un 128. maddesi gösterilmiştir. Anılan Kanun'un 128. maddesinin (1) numaralı fıkrasında soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hâllerde, şüpheli veya sanığa ait taşınmazlara, kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına, banka veya diğer mali kurumlardaki her türlü hesaba, gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara, kıymetli evraka, ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına, kiralık kasa mevcutlarına ve diğer mal varlığı değerlerine el konulabileceği hükme bağlanmıştır. Anılan hüküm 5271 sayılı Kanun'un ilk hâlindeki gibi olup sonradan herhangi bir değişikliğe uğramamıştır. Dolayısıyla başvurucunun kuralın sonradan yürürlüğe girdiği iddiasının bir temeli bulunmamaktadır. Öte yandan anılan maddenin (2) numaralı fıkrasında (1) numaralı fıkra hükmünün anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar hakkında uygulanacağı belirtilmiştir.

41. Sonuç olarak söz konusu kanun hükümlerinin açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir mahiyette olduğu dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuni dayanağının bulunduğu kuşkusuzdur.

ii. Meşru Amaç

42. Anayasa Mahkemesinin daha önceki kararlarında elkoyma ve müsadere gibi tedbirlerin çeşitli kamu yararı amaçlarını taşıdığı açıklanmıştır. Buna göre söz konusu tedbirler ile suçta kullanılan, kullanılmak üzere hazırlanan veya suçtan meydana gelen eşyanın mahkûmiyete rağmen suçlunun elinde bırakılmaması, suçtan gelir elde edilmemesi, ayrıca suçla ilgili veya bizatihi suç teşkil eden eşyanın ülke ekonomisi, kamu düzeni ve güvenliği ile toplum ve çevre sağlığı bakımından arz ettiği tehlikelerin önlenmesi amaçlanmıştır. Böylece suçla mücadelede caydırıcılığın sağlanması, yeni suçların işlenmesinin önüne geçilmesi ve tehlikelilik arz eden suça konu mülkün kullanılmasının ve dolaşımının engellenmesi hedeflenmektedir (Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 64; Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, 76; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, § 69; Hanife Ensaroğlu, § 60). Somut olayda anılan kararlardan ayrılmayı gerektiren bir yön bulunmamaktadır. Bu nedenle müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amacının mevcut olduğu anlaşılmaktadır.

iii. Ölçülülük

43. El koyma yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğüne ilişkin genel ilkeler D.C. (B. No: 2018/13863, 16/6/2021, §§ 46-54) kararında belirlenmiştir.

44. Olayda 3/12/2015 tarihinde başvurucunun Bank Asyadaki hesabına, akabinde 5/8/2016 tarihinde de tüm mal varlığına el konulmuştur. Başvurucunun 3/12/2015 tarihli elkoyma işlemine veya müsadere kararına yönelik bir şikâyeti bulunmamaktadır. Başvurucunun şikâyeti 5/8/2016 tarihli elkoyma işlemine yöneliktir.

45. Kamu makamları terör örgütü üyesi ve yöneticisi olduğunu değerlendirdikleri başvurucunun tüm mal varlığı hakkında elkoyma tedbiri uygulamışlardır. Suçtan elde edildiği veya suçta kullanılacağı hususunda şüphe bulunan mal varlığına el konulmasının terörizmin finansmanının önlenmesi ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması amacı bakımından elverişli olduğu açıktır.

46. Suçla ve özellikle de örgütlü suçlarla mücadele gibi zor bir alanda hangi tedbirlerin gerekli olduğunun değerlendirilmesi öncelikli olarak ilgili kamu makamlarının yetkisindedir. Bu alanda ne gibi tedbirlerin alınması gerektiği hakkında sorumlu ve yetkili otoriteler daha isabetli karar verebilecek konumdadır. Bu nedenle hangi tedbirin uygulanacağının belirlenmesi hususunda idarelerin belli ölçüde takdir yetkisi bulunmaktadır. Ne var ki seçilen aracın gerekliliğine ilişkin olarak idarelerin sahip olduğu takdir yetkisi sınırsız değildir. Tercih edilen aracın müdahaleyi ulaşılmak istenen amaca nazaran bariz bir biçimde ağırlaştırması durumunda Anayasa Mahkemesince müdahalenin gerekli olmadığı sonucuna ulaşılması mümkündür. Ancak Anayasa Mahkemesinin bu kapsamda yapacağı denetim, seçilen aracın isabet derecesine yönelik olmayıp hak ve özgürlükler üzerinde oluşturduğu müdahalenin ağırlığına dönüktür (Hamdi Akın İpek, § 108).

47. Somut olayda kamu makamları suçtan elde edildiği veya suçta kullanıldığı hususunda şüphe bulunan mal varlığına yönelik elkoyma tedbirine başvurmuştur. Başvurucunun tüm mal varlığına el konulmasının nispeten ağır bir tedbir olduğu açıktır. Ancak FETÖ/PDY'nin karmaşık yapısı ve gelir elde etme yöntemi gözönünde bulundurulduğunda örgütle bağlantılı olduğu değerlendirilen kişilerin terör örgütünün faaliyetleri kapsamında işlenen bir suçtan elde ettiği veya yine terör örgütüyle bağlantılı bir suçta kullandığı hususunda somut verilerin bulunması hâlinde bu kişilerin mal varlığı hakkında elkoyma tedbirinin uygulanması müstahak hâle gelebilir.

48. Vurgulanmalıdır ki mülkiyet hakkına yönelik müdahale teşkil eden koruma tedbirlerinin uygulanabilmesi için kişinin suç şüphesi altında olması gerektiğine dair bir anayasal zorunluluk bulunmamaktadır. Dahası kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı konusunda Anayasa'nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen suçun işlendiğine ilişkin "kuvvetli belirti" veya 5271 sayılı Kanun'da ifade edilen "kuvvetli suç şüphesi" bulunması gibi şartlar mülke yönelik olarak uygulanan koruma tedbirleri bakımından zaruri değildir. Kişiyle ilgili suç isnadı bulunmasa bile kişinin mal varlığına bir koruma tedbiri olarak el konulmasına veya mal varlığı üzerinde tasarruf yetkisinin kısıtlanmasına engel teşkil eden bir anayasal hüküm bulunmamaktadır (bazı farklarla birlikte bkz. Hamdi Akın İpek, § 109).

49. Bununla birlikte bu durum mülke yönelik koruma tedbirlerinin keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanabileceği anlamına gelmemektedir. El koyma biçimindeki koruma tedbirini haklı kılan sebeplerin kamu makamlarınca somut olgulara dayalı olarak gösterilmesi gerekir. Ayrıca somut olaydaki koruma tedbirinin uygulanmasının amacı, terörizmin finansmanının önlenmesi ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması olduğuna göre tedbir uygulanan mal varlığının suçtan elde edildiğine veya suçta kullanılacağına dair şüpheyi soyutluktan çıkaracak somut olguların gösterilmesi beklenir.

50. Bu çerçevede, bir kimsenin terör örgütü üyeliği veya yöneticiliği suçlarını ya da terörle bağlantılı diğer bir suçu işlendiğinin düşünülmesini haklı gösteren olguların bulunması kural olarak bu kişinin tüm mal varlığına el konulmasını müstahak kılmamaktadır. Terörle bağlantılı bir suçla itham edilen kişinin mal varlığı hakkında elkoyma tedbirinin de uygulanabilmesi, söz konusu mal varlığının suçta kullanıldığına veya suçtan elde edildiğine işaret eden olguların da ayrıca gösterilmesi gerekir.

51. Ne var ki FETÖ/PDY'nin kendine özgü yapısının da dikkate alınması gerekir. FETÖ/PDY'nin en önemli mali kaynağını ikna, baskı veya kamu gücünün sağladığı avantajların örgüt lehine harekete geçirilmesi gibi yöntemler kullanılmak suretiyle himmet veya bağış gibi adlar altında gönüllü veya zoraki olarak örgüt adına toplanan paralar oluşturmaktadır. Bu şekilde toplanan paraların kamu otoritelerince takibinin önlenmesi için örgüt mensuplarının şahsi mal varlığı gibi gösterilmesi sıklıkla karşılaşılan durumlardandır. FETÖ/PDY'nin kendine özgü bu niteliği örgüt mensubu olduğu değerlendirilen kişilerin mal varlığının gerçekte örgüte ait kaynaklardan oluşup oluşmadığının hemen anlaşılmasını güçleştirmektedir. Bu husus ancak detaylı ve teknik bir incelemeden sonra netleştirilebilir. Dolayısıyla FETÖ/PDY üyesi olduğundan şüphelenilmesini haklı kılan olguların bulunması hâlinde suç isnadı altındaki kişinin mal varlığının suçla ilgisinin bulunup bulunmadığının incelenmesine kadar elkoyma tedbiri uygulanmasının haklı bir nedeninin bulunduğu kabul edilmelidir.

52. Bu bağlamda başvurucunun Bank Asya hesabında 2014 yılı içerisinde gerçekleştirilen ve kamu makamlarınca şüpheli olduğu değerlendirilen hesap hareketleri nedeniyle başvurucu hakkında 13/11/2015 tarihinde soruşturma başlatıldığı hesaba katılmalıdır. Nitekim başvurucu hakkındaki yargılama neticesinde söz konusu hesap hareketlerinin örgütsel faaliyet kapsamında gerçekleştiği sonucuna ulaşılmıştır. Yargılama sonucunda başvurucunun diğer mal varlığının suçtan elde edilmediğine veya suçta kullanılmadığına karar verilmiş ise de elkoyma tedbirinin gerekliliği değerlendirilirken el koyma tarihindeki koşullar gözönünde bulundurulmalıdır. Suçun işlendiği tarihte kamu makamlarının örgüt yöneticisi olduğunu değerlendirdikleri başvurucunun mal varlığının suçtan elde edildiğinden veya suçta kullanıldığından şüphelenmelerinde haksız oldukları söylenemez. Bu noktada el koyma tarihinde başvurucuyla ilgili şüphenin soyut olmadığını tespit etmek gerekir. Başvurucunun diğer mal varlığının suçla bağlantısının bulunmadığı ancak ilk derece mahkemesindeki yargılamanın sonucunda anlaşılmıştır. Tüm bunlar ve kamu makamlarının bu alandaki takdir yetkisi dikkate alındığında somut olayın koşulları altında müdahalenin gerekliliği hususunda kamu makamlarınca yapılan değerlendirmenin aksine bir sonuca ulaşmayı gerektirecek bir neden bulunmamaktadır.

53. Son olarak müdahalenin orantılılığı incelenmelidir. Bu bağlamda öncelikle başvurucuya söz konusu tedbirlere karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânının tanındığını vurgulamak gerekir. Ayrıca başvurucunun yargılama sırasında kendisini avukatla temsil ettirdiği görülmektedir. Dolayısıyla başvurucunun tüm usul güvencelerinden yararlandığı anlaşılmaktadır.

54. Müdahalenin orantılı olup olmadığı değerlendirilirken dikkate alınacak unsurlardan biri de malikin davranışlarıdır. Elkoyma tedbirinin başvurucunun terör örgütü yöneticisi olduğu şüphesiyle başlatılan ve neticede örgüt üyesi olmaktan mahkûmiyetle neticelenen bir soruşturma kapsamında uygulandığı dikkate alınmalıdır.

55. Orantılılık yönünden nihai olarak bireysel başvuruya konu elkoyma tedbirinin başvurucunun kaçınılmaz olanın ötesinde zarara uğramasına yol açıp açmadığı değerlendirilmelidir. Somut olayda başvurucunun tüm mal varlığı hakkında elkoyma tedbiri uygulanmış ise de Manisa 2. Sulh Ceza Hâkimliği el koyma tarihinden -5/8/2016 tarihinden- yaklaşık bir yıl sonra verdiği kararla başvurucunun banka hesabından ayda 5.000 TL çekilmesine izin vermiştir. Başvurucunun miktarın yetersiz olduğu ve artırılması gerektiği yönünde sonraki tarihlerde talepte bulunduğuna dair bir bilgi veya belge bireysel başvuru dosyasında bulunmamaktadır. Öte yandan Ağır Ceza Mahkemesince başvurucunun Bank Asyadaki hesabına yatırılan para dışındaki mal varlığının suçla bir ilgisinin bulunmadığını 17/10/2018 tarihinde karara bağlamıştır. Bu durumda başvurucunun mal varlığının örgütsel faaliyetten elde edilmediği ve örgütsel faaliyette kullanılmadığı hususu nispeten makul sayılabilecek bir sürede -yaklaşık 2 yıl 2 aylık bir incelemeden sonra- tespit edilmiştir.

56. Öte yandan Ağır Ceza Mahkemesi suçla ilgili bulunmadığını tespit ettiği mal varlığı üzerindeki tedbirin müsadereye ilişkin hükmün infazından sonra kaldırılmasına karar vermiştir. Müsadereye ilişkin hüküm de Yargıtay tarafından 27/5/2021 tarihinde bozulmuştur. Dolayısıyla başvurucunun mal varlığına uygulanan tedbirin inceleme tarihi itibarıyla yaklaşık 5 yıl 5 aydan beridir devam etmekte olduğu anlaşılmıştır. Soruşturmanın kapsamı, dosyanın karmaşıklığı ve müsadereye hükmedilen tutarın başvurucunun diğer mal varlığına karışıp karışmadığının tespitindeki güçlükler gözetildiğinde -somut olayın koşullarında- başvurucunun mal varlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin kısıtlandığı bu sürenin makul olduğu değerlendirilmiştir.

57. Sonuç olarak başvurucunun mal varlığına tedbir uygulanmasının mülkiyet hakkının korunmasındaki kişisel yarar ile anılan tedbirin uygulanmasındaki kamusal yarar arasındaki dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığı ve mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu kanaatine varılmıştır.

58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE,

C. Yargılama giderinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA,

D. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 12/1/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.