2018/36775

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

GÖKSEL KAYSERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/36775)

 

Karar Tarihi: 19/11/2020

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Göksel KAYSERİ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, istinaf incelemesi sırasında idare tarafından sunulan ek beyan dilekçesinin tebliğ edilmemesi nedeniyle silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/12/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu adına, G.S.M. Ltd. Şti.nin ödenmeyen vergi borçları nedeniyle anılan Şirketin kanuni temsilcisi olduğundan bahisle ödeme emirleri düzenlenmiştir.

9. Söz konusu ödeme emirlerinin tebliğ edildiği ve borcun kesinleştiği kabul edilerek başvurucunun bankada bulunan vadesiz hesabına e-haciz işlemi uygulanmıştır.

10. Başvurucu, bahsi geçen işlemin iptali istemiyle İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı (Vergi Dairesi) aleyhine 26/10/2017 tarihinde İzmir 2. Vergi Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde; şirketten tahsil edilemeyen amme alacağının 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun uyarınca şirket ortağı veya kanuni temsilciden tahsil edilebilmesi için ilgililer adına ödeme emri düzenlenmesi ve tebliğ edilmesi gerektiğini, kayıtlı adresi bulunmasına karşın şahsı adına tanzim edilmiş herhangi bir ödeme emrinin kendisine tebliğ edilmediğini ve böyle bir tebligat söz konusu değilken yapılan haciz işleminin kanuna aykırı olduğunu belirtmiştir.

11. Başvurucunun adına düzenlenen ödeme emirlerinin tebliğine dair Vergi Dairesince savunma dilekçesine ek olarak sunulan 4/4/2014 tarihli tebliğ evrakındaki imzasına itiraz etmesi üzerine Mahkemenin 25/1/2018 tarihli ara kararı ile bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Bilirkişi tarafından yapılan imza incelemesi üzerine anılan imzanın başvurucuya ait olmadığı tespit edilmiştir. Vergi Dairesince; başvurucunun karşılaştırmaya konu imzalarının tümünün birbirinden farklılık gösterdiği ve bire bir uyuşmadığı, başvurucu adına düzenlenen ve vergi dairesinde rızaen tebliğ edilen ödeme emirlerinin tebliğine ilişkin imzanın başvurucuya ait olmasının muhtemel olduğu belirtilerek bilirkişi raporuna itirazda bulunulmuştur.

12. Mahkeme 8/6/2018 tarihli kararı ile davanın kabulüne hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde özetle Vergi Dairesince sunulan ve başvurucu tarafından imzalandığı belirtilen ödeme emirlerine yönelik tebliğ evrakındaki imzanın başvurucuya ait olmadığının bilirkişi raporuyla tespit edildiği ve bu hâliyle başvurucu adına düzenlenen ödeme emirlerinin usulüne uygun şekilde tebliğ edilmeksizin borcun kesinleştiği kabul edilerek işlemin uygulandığının görüldüğü belirtilmiştir. 6183 sayılı Kanun'un 62. maddesi uyarınca haciz yapılabilmesi için başvurucu hakkında düzenlenen ödeme emirlerinin usulüne uygun olarak tebliğ edilmesinin ve borcun kesinleşmesinin gerektiği, başvurucu hakkında düzenlenen ödeme emirlerinde yer alan borçların ise usulsüz tebligat nedeniyle kesinleşmediği açık olduğundan dava konusu e-haciz işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı ifade edilmiştir.

13. Vergi Dairesince mahkeme kararına karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf dilekçesinde; başvurucu adına düzenlenen ödeme emrinin usulüne uygun şekilde tebliğ edildiği ve bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının Mahkemece değerlendirilmediği belirtilmiş, bu dilekçe başvurucuya 6/7/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

14. Vergi Dairesi tarafından 18/10/2018 tarihinde de bölge idare mahkemesine sunulmak üzere Mahkemeye ek beyan dilekçesi verilmiştir. Ek beyan dilekçesinde; bizzat başvurucu tarafından imzalanmış 7/4/2014 tarihli mal bildirim kâğıdında ödeme emirlerinin takip numaralarının da belirtildiği ve bu durumun başvurucunun adına düzenlenen ödeme emirlerinden mal bildirim kâğıdını verdiği 7/4/2014 tarihinde haberdar olduğunu kanıtladığı vurgulanmış, ayrıca anılan mal bildirim kâğıdı dilekçeye eklenmiştir. Vergi Dairesince ek beyan dilekçesi ekinde sunulan söz konusu mal bildirim kâğıdı başvurucuya tebliğ edilmemiştir.

15. İzmir Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi) 30/10/2018 tarihli hükmüyle istinaf talebinin kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın reddine kesin olarak karar vermiştir. İstinaf mercii kararının gerekçesinde; davalı idare vekilinin 18/10/2018 havale tarihli dilekçesinde başvurucunun ödeme emirlerinin tebliğinden üç gün sonra 7/4/2014 tarihinde bizzat kendi imzasıyla mal bildiriminde bulunduğu ve bu nedenle başvurucunun kendisine tebligat yapılmadığı iddiasının yerinde olmadığı belirtilmiş, anılan mal bildirim kâğıdının dava dosyasına sunulduğu ifade edilmiştir. Bu durumda başvurucunun adına düzenlenen ödeme emirlerinden 4/4/2014 tarihinde haberdar olduğu, mezkûr ödeme emirlerine karşı süresinde dava açmadığı ve vadesinde ödenmeyen amme alacaklarının cebren tahsiline ilişkin olarak tesis edilen dava konusu haciz işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı hüküm altına alınmıştır.

16. Nihai karar 19/11/2018 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 19/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

17. 6183 sayılı Kanun’un "Ödeme emri" kenar başlıklı 55. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Amme alacağını vadesinde ödemiyenlere, 15 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumu bir 'ödeme emri' ile tebliğ olunur."

18. 6183 sayılı Kanun’un "Ödeme emrine itiraz" kenar başlıklı 58. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Kendisine ödeme emri tebliğ olunan şahıs, böyle bir borcu olmadığı veya kısmen ödediği veya zamanaşımına uğradığı hakkında tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde alacaklı tahsil dairesine ait itiraz işlerine bakan vergi itiraz komisyonu nezdinde itirazda bulunabilir..."

19. 6183 sayılı Kanun’un "Haciz" kenar başlıklı 62. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Borçlunun, mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tesbit edilen borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarı tahsil dairesince haczolunur."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Silahların Eşitliği ve Çelişmeli Yargılama İlkelerinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu; Vergi Dairesi tarafından istinaf aşamasında Bölge İdare Mahkemesine sunulan ve hükme esas alınan ek beyan dilekçesi ile eklerinin tarafına tebliğ edilmediğini, bu beyana karşı açıklamada bulunma ve beyanın haksız, mesnetsiz olduğunu ispat etme imkânının elinden alındığını, bu suretle savunma hakkının kısıtlandığını ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca, ödeme emirlerinin tebliğine yönelik 4/4/2014 tarihli tebliğ zarfı üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığının bilirkişi incelemesi ile ispatlanmasına ve idarece tebligat tarihi ile imzasını taşıyan tebliğ zarfının ibraz edilememesine karşın idarenin ödeme emirlerinden haberdar olduğuna yönelik kanaatinin Bölge İdare Mahkemesince kabul edildiğini, hâlbuki haberdar olmanın bile yasaya göre usulüne uygun tebligat yapma ve borcun kesinleşmesi şartını ortadan kaldırmayacağını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

22. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

 “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun, idare tarafından Bölge İdare Mahkemesine sunulan ek beyan dilekçeleri ile eklerinin tarafına tebliğ edilmemesi, bu beyanlara karşı açıklamada bulunma imkânının elinden alınması ve savunma hakkının kısıtlanması nedenleriyle ileri sürdüğü ihlal iddiasının silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

24. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Anayasa Mahkemesince kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Bu bağlamda başvurucunun ihlal iddialarını kanıtlayamadığı, temel haklara yönelik bir müdahalenin olmadığı veya müdahalenin meşru olduğu açık olan başvurular ile karmaşık veya zorlama şikâyetlerden ibaret başvurular açıkça dayanaktan yoksun kabul edilebilir (Hikmet Balabanoğlu, B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 24).

25. Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca herkes iddiasavunma ve adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasa'nın anılan maddesinde adil yargılanma hakkından ayrı olarak iddia ve savunma hakkına birlikte yer verilmesi, taraflara iddia ve savunmalarını mahkeme önünde dile getirme fırsatı tanınması gerektiği anlamını da içermektedir (Mehmet Fidan, B. No: 2014/14673, 20/9/2017, § 37).

26. Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerle de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Anayasa Mahkemesi de Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerine Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Bu itibarla anılan ilkenin adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriğine dâhil olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Anılan ilkeye uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir (Mehmet Fidan, § 38).

27. Anayasa Mahkemesinin görevi başvuru konusu yargılamanın bir bütün olarak adil olup olmadığını değerlendirmektir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında taraflara iddialarını sunma hususunda uygun imkânların sağlanması şarttır (Yüksel Hançer, B. No: 2013/2116, 23/1/2014, § 19).

28. Silahların eşitliği ilkesi; davanın taraflarının usule ilişkin haklar bakımından aynı koşullara tabi tutulması, taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması ve yargılamaya etkin katılımlarının sağlanması anlamına gelir (Yaşasın Aslan, B. No: 2013/1134, 16/5/2013, § 32).

29. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara, gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Bu çerçevede başvuranların bilirkişi raporunun sonucuna itiraz edememesi ya da delillerle ilgili görüş bildirmelerine fırsat verilmemesi çelişmeli yargılama ilkesinin ihlali olarak değerlendirilebilmektedir (Hüseyin Sezen, B. No: 2013/1793, 18/9/2014, § 38).

30. Hakkaniyete uygun yargılanmanın temel unsurları, yargılamanın çelişmeli olması ve taraflar arasında silahların eşitliğinin sağlanmasıdır. Anılan ilkeler uygun yürütülmeyen bir yargılamanın hakkaniyete uygun olması olanaklı değildir. Ancak silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri uyarınca taraflara delillerini sunma ve inceletme noktasında uygun imkânların tanınıp tanınmadığı yargılamanın bütünü nazara alınarak değerlendirilecektir. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru kapsamındaki görevi, somut olayın usul kurallarına uygunluğunu denetlemek değil adil yargılanma hakkı kapsamındaki güvencelerin somut olayda ihlal edilip edilmediğini yargılamanın bütünü ışığında denetlemektir (Fazlı Celep, B. No: 2015/1025, 21/3/2018, § 25).

31. Somut olayda başvurucu, idare tarafından istinaf aşamasında Bölge İdare Mahkemesine sunulan ve hükme esas alınan ek beyan dilekçesinin tarafına tebliğ edilmediğini, bu nedenle anılan beyana karşı açıklamada bulunamadığını ve itirazlarını sunamadığını ileri sürmüştür. Söz konusu ek beyan dilekçesine; başvurucu adı ile imzalandığı görülen 7/4/2014 tarihli amme borçluları için mal bildirimi kâğıdının eklendiği ve ilgili evrakta mal bildiriminin 2014040466505/2,3,4,5 ve 6 ana takip numaralı ödeme emirlerine yönelik yapıldığının belirtildiği görülmektedir.

32. Mahkeme tarafından, başvurucunun imzaladığı belirtilen ve Vergi Dairesince sunulan ödeme emirlerine yönelik tebliğ evrakındaki imzanın başvurucuya ait olmadığının bilirkişi raporuyla tespit edildiği belirtilerek bu hâliyle başvurucu adına düzenlenen ödeme emirlerinin usulüne uygun şekilde tebliğ edilmemesine rağmen borcun kesinleştiği kabul edilip tesis edilen e-haciz işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır (bkz. § 12). Buna karşın Bölge İdare Mahkemesince, davalı idare tarafından istinaf aşamasında sunulan ek beyan dilekçesi ile başvurucunun ödeme emirlerinin tebliğinden üç gün sonra 7/4/2014 tarihinde bizzat kendi imzasıyla mal bildiriminde bulunduğunun anlaşıldığı, bu nedenle başvurucunun kendisine tebligat yapılmadığı iddiasının yerinde olmadığı ve başvurucunun adına düzenlenen ödeme emirlerinden 4/4/2014 tarihinde haberdar olduğu kabul edilerek vadesinde ödenmeyen amme alacaklarının cebren tahsiline ilişkin olarak tesis edilen e-haciz işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı ifade edilmiştir (bkz. § 15).

33. Bireysel başvuruya konu olayda, Vergi Dairesi tarafından istinaf aşamasında sunulan ve Bölge İdare Mahkemesinin kararına dayanak teşkil eden ek beyan dilekçesi ile ekinde yer alan mal bildirimi kâğıdının başvurucuya tebliğ edilmeksizin hüküm kurulduğu ve bu suretle başvurucunun anılan belgeye yönelik beyanda bulunma hakkının kısıtlandığı açıktır. Buna karşın başvurucunun itirazlarının esas olarak mal bildirimine ve içeriğine yönelik olmadığı, başvurucunun temel itirazının usulüne uygun tebliğ edilmediği İdare Mahkemesi kararıyla tespit edilmiş olmasına rağmen mal bildiriminin içeriğinden hareketle ödeme emirlerinden haberdar olunduğunun Bölge İdare Mahkemesince kabul edilmesinden kaynaklandığı anlaşılmıştır. Başvurucu ayrıca, ödeme emirleri tebliğ edilmeden borcun kesinleşmeyeceğinden ve haberdar olmanın borcun kesinleşmesi için yeterli sayılamayacağından şikâyet etmektedir.

34. Adil yargılanma hakkı, yargılama sürecinin hakkaniyete uygun bir biçimde yürütülmesini güvence altına almaktadır. Bununla birlikte yargılama sürecinde savunma hakkını zedeleyen birtakım eksikliklerin bulunması otomatik olarak adil yargılanma hakkının ihlaline yol açmamaktadır. Adil yargılanma hakkının ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken yargılamadaki bir eksikliğin yargılama süreci içinde telafi edilip edilmediği ve bunun bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini etkileyip etkilemediği değerlendirilir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Ayfer Atalmış, B. No: 2016/12198, 9/6/2020, § 41).

35. Bireysel başvuruya konu davada Bölge İdare Mahkemesince, el yazısıyla ilgili ödeme emirlerinin tarih ve sayılarının yazıldığı ve bizzat başvurucu tarafından imzalandığı görülen mal bildirim kâğıdı değerlendirilerek başvurucunun adına düzenlenen ödeme emirlerinden haberdar olduğunun açık olduğu belirtilmiş ve ilgili ödeme emirlerine karşı süresinde dava açılmadığından tesis edilen e-haciz işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.

36. Buna göre Bölge İdare Mahkemesinin ödeme emirlerinden açıkça haberdar olunduğuna yönelik kabulü ve somut olayın koşulları gözönünde bulundurarak ulaştığı sonuca bakıldığında olguları belirleme, delillendirme ve hükmü bu delillerle gerekçelendirme anlamında adil yargılanma hakkının usul güvencelerini ihlal edecek bir yaklaşımın sergilenmediği görülmüştür.

37. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

1. Başvurucunun İddiaları

38. Başvurucu; Şirketin 21/5/2013 tarihinde münfesihlik şartlarının oluştuğunu, bu hususun vergi dairesince gözardı edildiğini, münfesih şirketin borçları görünmediğinden 2016 yılından beri sunulan vergi aflarından faydalanamadığını, ayrıca münfesih şirketin vergi borçlarının 31/12/2012 tarihinde zamanaşımına uğradığını, bu hususun dikkate alınmadığını, yeterli inceleme yapılmadan davanın reddedildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ve eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

39. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Şikâyetlerin özü Bölge İdare Mahkemesi tarafından delillerin hatalı değerlendirilerek hukuka aykırı karar verildiği iddialarına yönelik olduğundan şikâyetin yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığı iddiası kapsamında değerlendirilmesi uygun görülmüştür.

40. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması, uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

41. Somut olayda iddia, savunma ve tüm dosya kapsamı incelenerek yukarıda belirtilen (bkz. § 15) gerekçe ile hüküm kurulmuştur.

42. Mevzuatın, somut olayın ve delillerin yorumlanması, yukarıda anılan ilkeler (bkz. § 40) uyarınca uyuşmazlığı çözmekle görevli Mahkemenin takdirinde olup bireysel başvuruda değerlendirmeye konu edilemez.

43. Buna göre başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup kararda bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

44. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının da diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir..

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.