2018/37468

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

KEMAL COŞKUN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/37468)

 

Karar Tarihi: 3/5/2023

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

 

 

İrfan FİDAN

 

 

Muhterem İNCE

Raportör

:

Mehmet Yavuz YAŞAR

Başvurucu

:

Kemal COŞKUN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, meslekten çıkarma disiplin cezasına karşı açılan davada işlemin iptaline karar verilmesine karşın yargı kararının gereği gibi uygulanmaması ve kararı uygulamayan kamu görevlileri hakkında yapılan suç duyurusunun sonuçsuz kalması nedenleriyle adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 19/12/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu, Samsun İl Emniyet Müdürlüğü emrinde polis memuru olarak görev yaparken zorla ırza geçmeye teşebbüs, darp, tehdit fiillerini işlediğinden bahisle Emniyet Teşkilatı Disiplin Tüzüğü'nün 8/6. maddesi uyarınca meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılmıştır.

10. Başvurucu tarafından söz konusu kararın iptali istemiyle açılan dava Samsun 1. İdare Mahkemesinin (Mahkeme) 29/9/2005 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

11. Başvurucunun temyiz talebi üzerine Danıştay Onikinci Dairesince 10/4/2007 tarihinde onanan karar, karar düzeltme talebinin aynı Dairece 28/4/2009 tarihinde reddedilmesiyle kesinleşmiştir. Başvurucu tarafından bu kez meslekten çıkarılma işlemine konu yargılamaya yönelik olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru yapılmıştır.

12. Başvurucunun meslekten çıkarma disiplin cezasına dayanak yapılan eylemleri ile ilgili Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ceza davasında 21/3/2006 tarihli kararla hürriyeti tahdit ve yağma suçundan beraatine, cinsel saldırı suçundan dönüşen kasten yaralama suçundan ise mahkûmiyetine karar verilmiştir. Yapılan temyiz incelemesi sonucu Yargıtay 6. Ceza Dairesince yağma ve hürriyeti tahdit suçunda kurulan beraat kararının onanmasına, cinsel saldırı suçundan dönüşen kasten yaralama suçunun ise zamanaşımı nedeniyle düşmesine 17/9/2012 tarihli hükümle karar verildiği anlaşılmıştır.

13. Başvurucu bunun üzerine 5/11/2012 tarihinde Samsun 1. İdare Mahkemesine başvuruda bulunarak Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/3/2006 tarihli kararı ile hakkındaki darp hariç diğer suçlamalardan beraat ettiği iddiasıyla Mahkemenin 29/9/2005 tarihli kararına yönelik yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Mahkeme 27/12/2012 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine hükmetmiştir. Karara karşı yapılan temyiz talebi Danıştay Onikinci Dairesince 10/2/2014 tarihinde reddedilerek hüküm onanmış, karar düzeltme talebi de aynı Dairenin 5/12/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Başvurucu bunun üzerine nihai karara karşı bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesine müracaat etmiştir. Anayasa Mahkemesi 13/6/2017 tarihli komisyon kararı ile başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar vermiştir.

14. Başvurucu ayrıca, yukarıda değinilen ceza yargılaması sonucunda beraat etmesi sebebiyle memuriyet görevine dönmek istemini içeren 18/2/2013 tarihli başvurusu ile Emniyet Genel Müdürlüğüne (İdare) müracaat etmiştir. Yapılan başvuruya cevap verilmemesi üzerine zımnen ret işleminin iptali istemiyle açılan dava Ankara 17. İdare Mahkemesinin 17/10/2014 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Mahkeme gerekçesinde, ceza davasından beraat eden başvurucunun yeniden göreve atanması istemiyle yaptığı başvurusunun açıktan atama koşullarına tabi olduğuna vurgu yaparak yeniden atanma konusunda davalı idarenin yargı kararı ile zorlanmayacağını belirtmiştir. Kararın temyiz edilmemesi üzerine hüküm bu hâliyle kesinleşmiştir.

15. AİHM Kemal Coşkun/Türkiye, B. No: 45028/07, 28/3/2017 tarihli kararı ile başvurucu hakkında yürütülen disiplin incelemelerinin adil olmadığına ve masumiyet karinesinin ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerinin kabul edilebilir olduğunu belirledikten sonra başvurucunun masumiyet karinesinin ihlal edildiğine hükmetmiştir. AİHM karar gerekçesinde, başvuranın suç işlediği kanunlar önünde sabit görülmeden kendisinin suçlu ilan edildiğini vurgulamıştır.

16. AİHM kararı üzerine İdare Mahkemesi 8/6/2018 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile davaya konu meslekten çıkarma cezasının iptaline hükmetmiştir. Kararın gerekçesinde Mahkeme, başvurucunun hürriyeti tahdit ve yağma suçundan beraat ettiğini, kasten yaralama suçunda ise kamu davasının düşmesine karar verildiğini belirterek yargılamanın yenilenmesi talebinin kabulü ile dava konusu disiplin cezasının iptaline karar verilmesi gerektiğini belirtmiştir.

17. İdarenin temyiz talebi üzerine Danıştay Beşinci Dairesince (Daire) 7/10/2019 tarihinde gerekçeli olarak onanan karar, karar düzeltme talebinin de aynı Dairece 15/10/2020 tarihinde reddedilmesiyle bu tarih itibarıyla kesinleşmiştir.

18. Başvurucu 8/9/2018 tarihli şikâyet dilekçesiyle söz konusu Mahkeme kararını uygulamayan yetkililer hakkında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur.

19. Başsavcılıkça 3/12/2018 tarihinde dilekçenin işleme konulmamasına kesin olarak karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun meslekten çıkarma kararı sonrasında Sosyal Güvenlik Kurumuna (SGK) verdiği dilekçe üzerinden emekli olduğuna vurgu yapılarak tekrar polis memurluğu kadrosuna açıktan atamasının yapılamayacağına ve bu konuda idarenin takdir yetkisin bulunmadığına dikkat çekilmiştir. Buna göre ilgili kamu görevlilerinin mahkeme kararının gereklerini yerine getirmediği yönündeki başvurucu iddiasının genel ve soyut nitelik arz ettiği ifade edilmiştir.

20. Dilekçenin işleme konulmaması kararı başvurucuya 10/12/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir. Başvurucu 19/12/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

21. Anayasa Mahkemesince başvurucunun uygulanmadığını ileri sürdüğü meslekten çıkarma cezasının iptaline ilişkin kararın gereklerinin yerine getirilip getirilmediği ve başvurucu hakkında konuya ilişkin olarak bir işlem yapılıp yapılmadığı hususlarında idareden bilgi istenmiştir. İdare tarafından gönderilen 28/4/2022 tarihli yazı ekinde, başvurucunun 5/3/2009 tarihinden itibaren yaş haddinden emekliye ayrıldığı ve 1/8/2009 tarihi itibarıyla emekli aylığının bağlandığı bu sebeple de yeniden atanma talebinin hukuki imkânsızlık sebebiyle yapılmadığı ifade edilmiştir. Öte yandan başvurucunun özlük ve parasal haklarının iadesi istemiyle açtığı davanın hâlen derdest olduğu belirtilerek yargı kararının sonucuna göre işlem tesis edileceğinin belirtildiği görülmüştür.

22. Başvurucu tarafından, meslekten çıkarma cezasına ilişkin disiplin cezasının Mahkemece iptal edilmesi üzerine anılan işlem sebebiyle mahrum kaldığı özlük ve parasal hak kayıplarına karşılık maddi tazminatın ve yoksun kaldığı mali haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle 24/5/2019 tarihinde Samsun 2. İdare Mahkemesinde yeni bir dava açılmıştır. Açılan davada Samsun 2. İdare Mahkemesi 14/1/2022 tarihli kararla davanın kabulüne karar vermiştir. Kararın gerekçesinde Mahkeme, bilirkişi incelemesi neticesinde başvurucunun yoksun kaldığı tutarın 201.418,64 TL (ıslah edilmiş) olduğunu belirlemiştir. Ayrıca başvurucunun memuriyetle ilişiğinin kesildiği 28/2/2005 tarihinden itibaren mahrum kaldığı maaş alacaklarının her birinin tahakkuk etmesi gereken tarihlerden itibaren ayrı ayrı işletilmek suretiyle hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idarece ödenmesine hükmetmiştir. Karara karşı yapılan istinaf talebi Samsun Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesinin 27/5/2022 tarihli kararıyla reddedilerek hüküm kesinleşmiştir. Bu arada başvurucuya 2/3/2023 tarihli müzekkere ile emekli aylığı bağlanıp bağlanmadığı ve özlük haklarının iadesi talebine ilişkin açtığı davasının sonucunda tazminat ödenip ödenmediği sorulmuş, verilen cevapta tarafına emekli aylığının bağlandığı ve açtığı dava sonrası hesaplanan tazminatının tarafına ödendiğinin belirtildiği görülmüştür.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

23. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" kenar başlıklı 28. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesi şöyledir:

"Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez."

24. 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun'un 4. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları şöyledir:

"Bu Kanuna göre memurlar ve diğer kamu görevlileri hakkında yapılacak ihbar ve şikâyetlerin soyut ve genel nitelikte olmaması, ihbar veya şikâyetlerde kişi veya olay belirtilmesi, iddiaların ciddî bulgu ve belgelere dayanması, ihbar veya şikâyet dilekçesinde dilekçe sahibinin doğru ad, soyad ve imzası ile iş veya ikametgâh adresinin bulunması zorunludur.

Üçüncü fıkradaki şartları taşımayan ihbar ve şikâyetler Cumhuriyet başsavcıları ve izin vermeye yetkili merciler tarafından işleme konulmaz ve durum, ihbar veya şikâyette bulunana bildirilir. Ancak iddiaların, sıhhati şüpheye mahal vermeyecek belgelerle ortaya konulmuş olması halinde ad, soyad ve imza ile iş veya ikametgâh adresinin doğruluğu şartı aranmaz. Başsavcılar ve yetkili merciler ihbarcı veya şikâyetçinin kimlik bilgilerini gizli tutmak zorundadır."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ... konusunda karar verecek olan,... bir mahkeme tarafından davasının ... görülmesini istemek hakkına sahiptir..."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

26. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmemekle birlikte AİHM, mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının icra edilmesi hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).

27. Ancak AİHM içtihatlarında, icra edilmediğinden şikâyet edilen ve bu nedenle ihlale konu olan yargı kararlarının kesinliğine ve nihailiğine vurgu yapıldığı görülmektedir (Hornsby/Yunanistan, § 40; Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 34; Büker/Türkiye, B. No: 29921/96, 24/10/2000, §§ 28-34; Ahmet Kılıç/Türkiye, B. No: 38473/02, 25/7/2006, § 27). AİHM, üst mercilerin incelemesine tabi olabilecek ya da üst mahkemece bozulabilecek kararların Sözleşme'nin 6. maddesinin birinci fıkrasının güvencesi altına alınmadığını açıkça belirtmektedir. Temyiz merciinin ilk derece mahkemesi kararının uygulanmasını erteleme veya askıya alma gibi bir etkisinin olup olmadığına bakılmaksızın Sözleşme'nin 6. maddesi sadece nihai ve bağlayıcı mahkeme kararlarının uygulanmasını korur. AİHM, özellikle de temyiz merciinin başvuranların taleplerini dayandırdığı kararı bozduğunu gözönünde bulundurarak iç hukuk tarafından uygulanması zorunlu olsa bile idarenin bu karara uymamasını 6. maddenin gerekliliklerine aykırı görmemektedir (Ouzounis ve diğerleri/Yunanistan, B. No: 49144/99, 15/4/2002, § 21).

28. AİHM'e göre herhangi bir mahkeme tarafından verilen bir kararın icrası, Sözleşme'nin 6. maddesinin amaçları bağlamında davanın ayrılmaz bir parçası olarak düşünülmelidir (Hornsby/Yunanistan, § 40; Scordino / İtalya (No. 1) [BD], B. No. 36813/97, 29/3/2006, § 196). Kamu otoriteleri, nihai yargı kararına uymak için gerekli önlemleri almada başarısız olduğu takdirde 6. maddesinin birinci fıkrasının tüm yararlı etkilerinden mahrum bırakmış olurlar (Burdov/Rusya, § 37).

29. AİHM, sonuçları davacının medeni hakları üzerinde belirleyici olan idari uyuşmazlıklara ilişkin yargılamalar bağlamında yukarıdaki prensiplerin daha büyük bir öneme sahip olduğunu ifade etmektedir. Gerçekte davacı, devletin en üst idari mahkemesi önünde iptal başvurusunda bulunmak suretiyle yalnızca hakkında itirazda bulunulan kararın iptalini değil aynı zamanda ve her şeyden önce söz konusu kararın neticelerinin ortadan kaldırılmasını talep etmektedir. Dolayısıyla davacının etkili bir şekilde korunması ve hukuka uygunluğun yeniden sağlanması, idari makamların kararı icra etme yükümlülüğünün olmasını gerektirir (Hornsby/Yunanistan, § 41; Kyrtatos/Yunanistan, B. No: 41666/98, 22/5/2003, §§ 31, 32).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

30. Anayasa Mahkemesinin 3/5/2023 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Kararın İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

31. Başvurucu; adil yargılanma hakkının yargılama sonunda verilen kararın icra edilmesini de kapsadığını, kararın uygulanmadığı takdirde yapılan yargılamanın bir işlevinin bulunmadığını belirtmiştir. Mahkeme kararlarının icrasının engellenmesi sonucunda maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının da anlamını yitireceğini ifade etmiştir. Başvurucu Anayasa'nın 138. maddesi uyarınca idarenin mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme yükümlülüğü altında olduğunu söylemiştir. İdarenin mahkeme kararını ısrarla uygulamayarak adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

32. Bakanlık görüşünde, başvurucunun yaş haddinden emekliye sevkinin uygun görüldüğünü ayrıca meslekten çıkarılmasına ilişkin işlemin iptal edilmesi üzerine anılan işlem sebebiyle mahrum kaldığı özlük ve parasal hak kayıplarının tazmini istemiyle Samsun 2. İdare Mahkemesi'nde dava açtığı davanın devam ettiğini belirtmiştir.

33. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı önceki beyanlarını tekrarla Bakanlık görüşünü kabul etmediğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

34. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

35. Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."

36. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Bu çerçevede başvurucunun yukarıda yer verilen şikâyetlerinin özünün kesinleşmiş yargı kararının uygulanmadığı iddiasına ilişkin olduğu görüldüğünden belirtilen ihlal iddiası niteliği gereği adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkı bağlamında incelenmiştir.

37. Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olması gerekir. Nitekim Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir. Yapılan yargısal denetim neticesinde bir işlemin hukuka aykırı olduğu tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki kararın uygulanmaması, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir (AYM, E.2012/73, K.2013/107, 3/10/2013).

38. Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasına göre yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu hükümde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare lehine herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu makamlarınca zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoriteleri ile hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında icra edilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).

39. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, § 57).

40. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010). Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkemeye erişim hakkı da anlamını yitirecektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).

41. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, § 65).

42. Anayasa'nın 11. maddesine göre Anayasa hükümleri; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kamu makamlarının yargı kararlarına uyma zorunluluğunun dayanağı ise Anayasa'nın emredici nitelikteki 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu bağlamda Anayasa'nın anılan hükümleri uyarınca devletin yargı kararlarına uyulmasını sağlayacak tedbirleri sağlaması ve gerekli mekanizmaları oluşturması zorunludur (Melik Yayan, B. No: 2015/14743, 3/12/2020, § 57).

43. Kararın icrası hakkı; uyuşmazlığın mahiyeti, icra edilecek kararın niteliği, yargılama sırasında veya sonrasında meydana gelen maddi ve hukuki koşulların olası etkileri nedeniyle yargı kararının mutlak anlamda aynen uygulanmasının sağlanması yönünde bir güvenceyi içermemektedir. Bunun yanında bir iptal kararını icra etmenin fiilen veya hukuken imkânsız olduğu olağanüstü koşullarda dahi idarenin uygulama yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Aynen icranın hukuken veya fiilen imkânsız olduğu hâllerde ifanın şeklinde değişikliğe gidilmesi mümkün görülmelidir. Aynen icranın önünde engellerin mevcut olduğu durumlarda icra biçiminde değişikliğe gidilmesi mümkün olsa da bunun ilgilinin yeniden yargıya başvurmasına gerek kalmayacak şekilde yapılmasına ve alternatif tedbirin kişiye sağlayacağı tatminin aynen icraya nazaran bariz bir nispetsizlik içinde olmamasına özen gösterilmelidir. İdare, hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve kararı uygulama önündeki engellerin aşılamaz olduğunu ispatlamak zorundadır. Bu gibi hâllerde idare, ilgiliye eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek söz konusu karara uyma iradesinde olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (Erol Aksoy [GK], B. No: 2016/11026, 12/12/2019, § 53).

44. İdari yargı kolunda açılan davalar (idari sözleşmelerden kaynaklanan bazı davalar hariç), idari fonksiyonun eylem ya da işlem şeklinde tezahür etmesi üzerine idari fonksiyonu icra eden kamu makamına karşı açılan iptal ve tam yargı davalarıdır. Dolayısıyla iptal ya da kabul hükmünün muhatabı, organik olanı da kapsayacak şekilde fonksiyonel anlamda idare makamları olmaktadır. Bununla birlikte idarenin yargı kararını icra etmemesi/edememesi hâli salt kendi iradesinden kaynaklanmayabilir. Lehine karar verilen kişinin ölmesi, mirasçısının bulunmaması, statüsünün değişmesi, uyuşmazlık konusu hukuki durumun ortadan kalkması gibi örneklerin çoğaltılabileceği hâllerde kamu gücünün herhangi bir dahli bulunmadan idarenin iptal ya da kabul hükmünü uygulaması fiilen mümkün olmaktan çıkabilecektir. Bu gibi hâllerde kararın icrası hakkına yönelik olarak kamu gücü tarafından gerçekleştirilen bir ihlalin varlığından söz edilemeyebilir. Bunun yanında idarenin yargı kararını icra etmemesi/edememesi hâli kamu gücünü kullanan farklı mercilerin edimlerinden, müdahalelerinden de kaynaklanabilir. Bu durumlarda doğrudan iptal ya da kabul kararının muhatabı olmasa dahi kamu gücünü kullanan bir kamu makamının müdahalesinden/etkisinden söz etmek ve bu etkiyi hakkın ihlal edilip edilmediği bağlamında değerlendirmek mümkündür (Melik Yayan, § 58).

45. İdare, Mahkemenin 8/6/2018 tarihli kararının uygulanamama gerekçesi olarak başvurucunun mahkeme kararından önce emekliye ayrılmasını ve 1/8/2009 tarihi itibarıyla emekli maaşının bağlanmasını göstermiştir.

46. Başvurucu, meslekten çıkarma işleminin iptali amacıyla dava açtıktan sonra emekli olmuş ve maaşı bağlanmıştır. Yapılan yeniden yargılama sonucunda meslekten çıkarmaya ilişkin işlemin iptaline karar verilse de idare başvurucunun emekli olduğunu belirterek kararı uygulayamadığını ifade etmiştir. Olayda yargı kararının icra edilememesi idarenin iradesinden kaynaklanmamaktadır. Emekli olması neticesinde başvurucunun statüsü değişmiş durumda olup yeni statüye göre idarenin mahkeme kararını uygulaması fiilen mümkün değildir. Öte yandan başvurucu tarafından, meslekten çıkarma cezasına ilişkin disiplin cezasının Mahkemece iptal edilmesi üzerine anılan işlem sebebiyle mahrum kaldığı özlük ve parasal hak kayıplarına karşılık maddi tazminatın ve yoksun kaldığı mali haklarının yasal faiziyle birlikte ödenmesi istemiyle açtığı davanın kabulüne karar verilmiştir. Belirtilen kararda başvurucunun memuriyetle ilişiğinin kesildiği 28/2/2005 tarihinden itibaren mahrum kaldığı maaş alacaklarının her birinin tahakkuk etmesi gereken tarihlerden itibaren ayrı ayrı işletilmek suretiyle hesaplanacak yasal faiziyle birlikte davalı idarece ödenmesine hükmedilmiş ve karar bu şekilde kesinleşmiştir.

47. Neticede gelinen bu noktada başvurucuya emekli aylığı bağlandığı, özlük ve parasal hak kayıplarıyla ilgili açtığı davada lehine verilen kararın kesinleşerek tazminatın ödendiği gözetildiğinde, statüsünün değişmesine bağlı olarak fiilen uygulanma imkanı bulunmadığı gerekçesiyle meslekten çıkarma disiplin cezasının iptaline ilişkin kararın idare tarafından uygulanmamasının kararın icrası hakkını ihlal ettiğinden söz edilemeyecektir.

48. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Suç Duyurusunun Sonuçsuz Kaldığına İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

49. Başvurucu; yargı kararının gereğini yerine getirmeyen görevliler hakkında görevlerini kötüye kullandıkları gerekçesiyle yapılan suç duyurusuna yönelik etkin ve tarafsız bir soruşturma yapılmadan dilekçenin işleme konulmamasına karar verildiğini, soruşturma makamınca lehe ya da aleyhe kanıt elde etmeye yönelik hiçbir işlem tesis edilmediğini, suç duyurusu dilekçesinin işleme konulmaması kararının bütünüyle subjektif değerlendirmeler içerdiğini, soruşturma makamınca lehine resen hiçbir delil toplanmadığını belirtmektedir.

50. Bakanlık görüşünde, mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde ilgili idare aleyhine tazminat davası açılabilmesini mümkün olmasına karşın başvurucunun mahkeme kararının uygulanmadığından bahisle İdare aleyhine tazminat davası açtığına ilişkin herhangi bir bilgi bulunmadığını ileri sürmüştür.

51. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı önceki beyanlarını tekrarla Bakanlık görüşünü kabul etmediğini belirtmiştir.

2. Değerlendirme

52. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

53. Sözleşme’nin 6. maddesinde adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerin medeni hak ve yükümlülükler ile ilgili uyuşmazlıkların ve bir suç isnadının esasının karara bağlanması esnasında geçerli olduğu belirtilerek hakkın kapsamı bu konularla sınırlandırılmıştır. Bahsedilen hâller dışında kalan adil yargılanma hakkının ihlali iddiasına dayanan başvurular, Anayasa ve Sözleşme kapsamı dışında kalacağından bireysel başvuruya konu olamaz. Dolayısıyla bir ceza davasında, haklarında suç isnadı bulunmayan mağdur, suçtan zarar gören, şikâyetçi veya katılan sıfatını haiz kişiler Sözleşme’nin 6. maddesinin koruma alanı dışında kalmaktadır (Onurhan Solmaz, §§ 23, 24).

54. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun yürürlüğe girmesi ile ceza muhakemesinde şahsi hak iddiasında bulunma imkânı ortadan kalkmıştır. Dolayısıyla başvurucunun ceza muhakemesi sürecinde medeni haklarını ileri sürme imkânı bulunmamaktadır.

55. Somut olayda başvurucu, suç işlediğini düşündüğü üçüncü kişiler hakkında soruşturma açılmasını sağlamak amacıyla suç duyurusunda bulunmuş olup başvurucunun bu talebi üçüncü kişilerin cezalandırılmasıyla sınırlıdır.

56. Sonuç itibarıyla başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesine dayanan ihlal iddiasının konusu, Anayasa’da güvence altına alınmış ve Sözleşme kapsamında olan temel hak ve özgürlüklerin koruma alanı dışında kalmaktadır.

57. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Suç duyurusunun sonuçsuz kaldığına ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/5/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.