2018/742 K. 2018/574 T. 3.10.2018
VDDK., E. 2018/742 K. 2018/574 T. 3.10.2018
T.C. Danıştay Başkanlığı - Vergi Dava Daireleri Kurulu
Esas No.: 2018/742
Karar No.: 2018/574
Karar tarihi: 03.10.2018
İstemin Özeti : 17.10.2017 tarih ve 30213 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2017/25 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğin iptali istemiyle dava açılmıştır.
Danıştay Yedinci Dairesi, 9.4.2018 gün ve E:2018/693, K:2018/2446 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 7'nci maddesinin 1’inci fıkrasında, dava açma süresinin, özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış gün olduğu, 4’üncü fıkrasında, ilam gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı ancak, bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabileceklerinin belirtildiği, buna göre, ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayan dava açma süresi içerisinde idari davaya konu edilmeyen düzenleyici işlemlerin, bu tarihten sonra davaya konu edilebilmeleri için, ilgili hakkında uygulama işlemi yapılmış olması, bireysel işlemin ise birlikte dava konusu yapıldığı düzenleyici işlemin uygulanması niteliğinde bulunmasının gerektiği, 2017/25 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğin, 17.10.2017 tarih ve 30213 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girdiği, davacı şirket tarafından, Tebliğin iptali istemiyle yayım tarihini izleyen günden itibaren 2577 sayılı Kanunun 7'nci maddesinin 1’inci fıkrası uyarınca altmış gün içinde dava açma yoluna gidilmediği, Tebliğin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek, kaldırılması talebiyle Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğüne 15.12.2017 tarihinde yapılan başvurunun "anılan Tebliğin, Anti-Damping Anlaşması ve İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesi Hakkında Mevzuata uygun olarak çıkartıldığı"ndan bahisle 21.12.2017 tarihinde reddi üzerine, 22.12.2017 tarihinde bakılan davanın açıldığı, 2577 sayılı Kanunun 7’nci maddesinde sözü edilen "uygulama işlemi" kavramının, kural koyucu nitelikteki düzenleyici işlemlere dayanılarak ilgililer hakkında tesis edilen ve onların menfaatlerinin ihlal edilmesi sonucunu doğuran, başka bir ifadeyle hukuksal durumlarında değişiklik doğuran bireysel nitelikteki işlemleri ifade ettiği, davacının Tebliğin kaldırılması istemiyle yaptığı başvurunun reddi işleminin, uygulama işlemi kabul edilmesine olanak bulunmadığı, aksi durumun, kamu düzeninden sayılan dava açma süresinin gözardı edilmesi sonucunu doğuracağı gerekçesiyle davayı süre aşımı nedeniyle reddetmiştir.
Davacı tarafından; dava konusu Tebliğde dampinge karşı kesin önlem uygulamasında CIF bedeli üzerinden %5 oranında özel bir oran belirlendiği ve bu durum, Tebliğe, kendisi açısından bireysel işlem niteliği kazandırdığından, 2577 sayılı Kanunun 11’inci maddesi uygulanarak dava açma yoluna gidildiği, kaldı ki maddenin uygulamasında işlemin niteliği anlamında bir ayrım yapılmadığı, dava açma süresinin düzenleyici işlemlere yönelik tesis edilen her bir bireysel uygulama işleminde yeniden başlayacağı, Tebliğin uygulanmasına yayımı tarihinden hemen sonra 18.10.2017 tarihinde başlandığı ve halihazırda ihracat yapılmaya devam edildiği, buna ilişkin gümrük beyannameleri ve kesin önleme ilişkin bedellerin ödendiğine ilişkin tüm bilgi belgelerin eklendiği göz önüne alındığında davanın süresinde açılmadığından söz edilemeyeceği ileri sürülerek, kararın bozulması istenmiştir.
Savunmanın Özeti : Dampinge karşı önlemin, işbirliğinde bulunulan firmalar temelinde belirlenen dampinge önlemleri ve diğer firmalara yönelik tespit edilen önlemleri kapsayacak biçimde esasen soruşturmaya konu ülkeden gerçekleştirilecek tüm ithalata yönelik olmasının Tebliğin düzenleyici işlem niteliği taşıdığım ortaya koyduğu, bu nedenle Tebliğe karşı genel dava açma süresi olan altmış günlük süre içinde davanın açılması gerektiği, idareye yapılan başvuru dava açma süresini durdurmayacağından istemin reddi gerektiği savunulmuştur.
Danıştay Tetkik Hakimi : K1
Düşüncesi : 2577 sayılı Kanunun 11'inci maddesi kapsamında yapılacak başvurularda işlemlerin niteliği itibarıyla bir ayrıma gidilmediği gibi Kanunda bu başvuru yolunu kısıtlayan bir düzenleme de bulunmadığından; idareye yapılan 15.12.2017 tarihli başvuru üzerine duran ve bu başvurunun reddine ilişkin 21.12.2017 tarihli işlemin aynı gün davacıya bildirilmesi üzerine, 22.12.2017 tarihinde süresinde açıldığı anlaşılan davanın esası incelenerek karar verilmek üzere, Daire kararının bozulması gerektiği düşünülmüştür.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulunca, dava konusu Tebliğle dampinge karşı önlem uygulanmasına karar verilen soruşturma konusu ürünün üreticisi ve soruşturma konusu ülkede yerleşik ihracatçı firma konumundaki şirket tarafından açılan davada, davacının dava açma ehliyetinin bulunduğuna; Kurul Üyeleri ..., ..., ..., ... ve ...'in bu konudaki karşı oyları ve oyçokluğu karar verildikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 22'nci maddesinin 2'nci fıkrası uyarınca temyiz isteminin esasının incelenmesine geçilerek ve duruşma yapılmasına gerek görülmeyerek, dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
17.10.2017 tarih ve 30213 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 2017/25 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğin iptaline karar verilmesi istemiyle açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi yolunda verilen Daire kararı, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun "Dava Açma Süresi" başlıklı 7'nci maddesinin birinci fıkrasında, dava açma süresinin özel kanunlarında ayrı süre gösterilmeyen hallerde Danıştay’da ve idare mahkemelerinde altmış ve vergi mahkemelerinde otuz gün olduğu; 4'üncü fıkrasında, ilânı gereken düzenleyici işlemlerde dava süresinin, ilan tarihini izleyen günden itibaren başlayacağı; ancak, bu işlemlerin uygulanması üzerine ilgililerin, düzenleyici işlem veya uygulanan işlem yahut her ikisi aleyhine birden dava açabilecekleri kurala bağlanmıştır.
Kanunun, "Sürelerle İlgili Genel Esaslar" başlıklı 8'inci maddesinin birinci fıkrasında; sürelerin tebliğ, yayın veya ilan tarihini izleyen günden itibaren işlemeye başlayacağı, "Üst makamlara başvurma" başlıklı 11'inci maddesinin 1’inci fıkrasında ise ilgililer tarafından idari dava açılmadan önce, idari işlemin kaldırılması, geri alınması değiştirilmesi veya yeni bir işlem yapılması üst makamdan, üst makam yoksa işlemi yapmış olan makamdan, idari dava açma süresi içinde istenebileceği, bu başvurunun, işlemeye başlamış olan idari dava açma süresini durduracağı, 2'nci fıkrasında; altmış gün içinde bir cevap verilmezse isteğin reddedilmiş sayılacağı, 3’üncü fıkrasında da isteğin reddedilmesi veya reddedilmiş sayılması halinde dava açma süresinin yeniden işlemeye başlayacağı ve başvurma tarihine kadar geçmiş sürenin de hesaba katılacağı hüküm altına alınmıştır.
Şikayet başvurusu üzerine Yunanistan Cumhuriyeti menşeli 7411.10.10.00.00 ve 7411.10.90.00.00 gümrük istatistik pozisyonlu "rafine edilmiş bakırdan ince ve kalın borular"ın ithalatına yönelik olarak başlatılan ve T.C. Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen damping soruşturmasının tamamlanması neticesinde, soruşturma konusu ülkede yerleşik ihracatçı firma konumundaki davacı şirkete %5 ve diğerlerine %9 oranında dampinge karşı kesin önlem uygulanması yolunda alınan kararın yürürlüğe konulmasına ilişkin 2017/25 sayılı İthalatta Haksız Rekabetin Önlenmesine İlişkin Tebliğ, 17.10.2017 tarih ve 30213 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak, yayımı tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Davacı şirket tarafından, 15.12.2017 tarih ve 151153 sayı ile davalı idare kayıtlarına giren dilekçe ile 2577 sayılı Kanunun 11’inci maddesi uyarınca söz konusu Tebliğin kaldırılması istemiyle T.C. Ekonomi Bakanlığı İthalat Genel Müdürlüğüne başvurulmuş, bu başvurunun reddi yolundaki
21.12.2017 tarih ve 139183 sayılı işlemin tebliği üzerine 22.12.2017 tarihinde kayda giren dilekçe ile Tebliğin iptali istemiyle dava açılmıştır.
Uyuşmazlığın çözümü için, Tebliğin iptali istemiyle, Resmi Gazete'de yayımlandığı 17.10.2017 tarihinden itibaren altmış günlük dava açma süresi içerisinde 15.12.2017 tarihinde yapılan başvurunun, 2577 sayılı Kanunun 11’inci maddesi kapsamında nitelendirilerek, bu başvuruya istinaden tesis edilen ret işleminin, Tebliğe karşı dava açma imkanı verip vermediğinin açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
İdare hukuku ilkelerine göre tek yanlı idare işlemler; düzenleyici idari işlemler ve bireysel idari işlemlerden oluşmaktadır. Kamu gücüne dayanılarak kurulan, kesin ve yürütülmesi zorunlu olan, düzenleyici olma niteliğini kural koymasından alan ve bu nedenle normatif değer taşıyan işlemler düzenleyici; kişisel ve özel durumlara ilişkin olarak hukuki durumların yaratıldığı, değiştirildiği ya da kaldırıldığı işlemler ise bireysel işlem türünü oluşturmakta olup bu işlemler hakkında, 2577 sayılı Kanunun 11'inci maddesi kapsamında yapılacak başvurularda işlemlerin niteliği itibarıyla bir ayrıma gidilmediği gibi Kanunda, bu başvuru yolunu kısıtlayan bir düzenleme de bulunmadığından; ilgililerin, düzenleyici işlemin ilan veya yayımı tarihinden itibaren, dava açılmadan önce ve dava açma süresi içinde bu düzenlemenin kaldırılması veya değiştirilmesi talebiyle, değinilen 11'inci madde uyarınca idareye başvurma olanağının bulunduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Bu durumda, genel dava açma süresi içinde davacı tarafından idareye yapılan 15.12.2017 tarihli başvuru üzerine durduğu ve bu başvurunun reddine ilişkin 21.12.2017 tarihli işlemin aynı gün davacıya bildirilmesi üzerine, kalan dava açma süresi içinde 22.12.2017 tarihinde açılan davanın süresinde olduğu anlaşıldığından, işin esası incelenerek yeniden karar verilmek üzere, Daire kararının bozulması gerekmiştir.
Açıklanan nedenlerle, temyiz isteminin kabulü ile Danıştay Yedinci Dairesinin, 9.4.2018 gün ve E:2018/693, K:2018/2446 sayılı kararının bozulmasına, yeniden verilecek kararda karşılanacağından, yargılama gideri hakkında hüküm kurulmasına gerek bulunmadığına, 3.10.2018 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2'nci maddesinin "a" fıkrasında, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar iptal davaları olarak tanımlanmış ve subjektif ehliyet koşulu "menfaat ihlali" olarak yer almıştır. İptal davasının içtihat ve doktrinde belirlenen hukuki nitelikleri gözönüne alındığında, idare hukuku alanında tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinin kabulü zorunludur. Kaldı ki, iptal davaları idare tarafından tesis edilen kesin ve yürütülmesi zorunlu işlemlerden dolayı kişisel, meşru ve aktüel bir menfaati ihlal edilenler tarafından açılabilen davalardır. Görüldüğü gibi bu davaların açılabilmesi için genel anlamdaki ehliyet yanında "menfaatin ihlal edilmesi" şeklinde bir şart aranmıştır. Bu şart, her isteyenin idari bir işleme karşı dava açmasını ve bu şekilde oluşabilecek idari istikrarsızlık ve belirsizlikleri önlemek için öngörülmüştür. İhlal edilen menfaatin kişisel olması yanında hukuksal bir durumdan çıkması yani meşru olması gerekir.
Öte yandan, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 3’üncü maddesinde; Kanunun 1'inci maddesinde sayılan kurumların kanuni ve/veya iş merkezlerinin Türkiye'de bulunup bulunmamasına bağlı olarak tam ve dar mükellefiyet kavramları tanımlanmış, kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye'de bulunmayan kurumlar; sadece Türkiye'de elde ettikleri kazançlarla sınırlı vergilendirilebilecek olan dar mükellefler kapsamına alınmıştır.
Dava konusu Tebliğle davacı arasında; dampinge karşı önlem uygulanmasına karar verilen ürünün soruşturma konusu ülkede yerleşik üretici ve ihracatçısı olması dışında herhangi bir bağ bulunmadığı; söz konusu önlemin Türkiye'de yerleşik ithalatçı firmalar hakkında ithalat aşamasında uygulanabilir olduğu hususları dikkate alındığında; tam ya da dar mükellefiyeti de bulunmayan davacı şirketin doğrudan ihlal edilen bir menfaatinin varlığından söz etmek mümkün değildir.
Bu durumda davacı tarafından, meşru, kişisel ve güncel bir menfaatini etkilemeyen ve kendisi bakımından uygulanma imkanı bulunmayan Tebliğe karşı açılan davanın ehliyet nedeniyle reddi gerekirken, davanın esası incelenerek verilen Daire kararının bu gerekçeyle bozulması gerektiği oyuyla Kurul kararına, usul yönünden katılmıyoruz.
KARŞI OY
XX - Temyiz dilekçesinde ileri sürülen iddialar, dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçe karşısında Daire kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından, istemin reddi gerektiği oyu ile karara katılmıyoruz.