2018/9459

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

HASAN GÜN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/9459)

 

Karar Tarihi: 19/11/2020

R.G. Tarih ve Sayı:17/2/2021-31398

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

Raportör

:

Volkan ÇAKMAK

Başvurucu

:

Hasan GÜN

Vekili

:

Av. Aladdin İRAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, yargı kararının gereği gibi uygulanmaması nedeniyle kararın icrası hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/3/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüş bildirmemiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:

8. 25/8/2011 tarihli ve 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'ye (652 sayılı KHK) 1/3/2014 tarihli ve 6528 sayılı Kanun ile eklenen geçici 10. madde hükmü uyarınca, okul müdürü olarak görev yapan ve görev süresi dört yıl ve üzeri olan öğretmenlerin müdürlük görevi 2013/2014 ders yılının bitimi itibarıyla başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sona erdirilmiştir. 652 sayılı KHK'nın 37. maddesi uyarınca da müdürlük görevine atama yapılmasına dair usul ve esasların yönetmelik ile düzenleneceği hüküm altına alınmıştır. Bu hüküm uyarınca, Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik (Yönetmelik) 10/6/2014 tarihli ve 29026 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

9. Başvurucu, Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) bünyesinde ilkokul müdürü olarak görev yapmakta iken 652 sayılı KHK gereği sona erecek olan yöneticilik görev süresinin uzatılması için başvuruda bulunmuştur.

10. Bu talebi üzerine Yönetmelik uyarınca değerlendirmeye tabi tutulan ve 58,25 puan takdir edilen başvurucunun yöneticilik görev süresi, müdürlük görevi için gereken 75 puan şartını sağlayamadığı gerekçesiyle uzatılmamıştır.

11. Başvurucu söz konusu işleme karşı Mardin İdare Mahkemesi (Mahkeme) nezdinde iptal davası açmıştır.

12. Mahkeme 10/12/2014 tarihli kararı ile yürütmenin durdurulmasına hükmetmiş ve 29/4/2015 tarihli kararıyla da aynı gerekçeye yer vermek suretiyle işlemi iptal etmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:

"... yönetmelikte yer alan Görev Süreleri Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri Değerlendirme Formu incelendiğinde, değerlendirme kriterlerinin; olumluluk arz eden düşünce yapısı, tavır ve davranış, vasıf, karakter ve benzeri niteliklerden oluştuğu, bu kriterlerin evet ya da hayır ile doldurulacağı ve hayır denilen kriterler için puan verilmemesinin öngörüldüğü, bu duruma göre, hakkında değerlendirme yapılan yönetici için puan verilmeyen kriterler bakımından, puan vermemenin dayanağının, somut bilgi ve belge ile açıklığa kavuşturularak ispatlanması gerektiği görülmektedir.

...

... değerlendirmeleri haklı kılacak somut bilgi ve belgelerin sunulmadığı, diğer taraftan davacının müdürlük görevinde başarısızlığına veya yetersizliğine ilişkin bilgi ve belgelerin sunulmadığı, nitekim davacının müdür olarak görevini sürdürürken yapılan teftiş ve değerlendirmelerde 'çok iyi' başarı derecelerinin verildiği anlaşılmaktadır.

Bu durumda, davacı hakkında düzenlenen değerlendirme formunun bazı kısımlarında yer alan değerlendirme puanlarının nesnel, somut ölçme ve değerlendirme kriterlerine dayanmadığı ve bu haliyle objektiflikten uzak, soyut ve dayanaksız olduğu anlaşılmakta olup, dava konusu işlemlerde hukuka ve mevzuata uyarlık bulunmamaktadır.

Öte yandan, davacıya düşük puan verilmek suretiyle görev süresinin uzatılmamasına ilişkin işlemin hukuka aykırı bulunarak iptal edilmesinin davacının doğrudan müdürlük görevine devam ettirmesi anlamına gelmeyeceği, bu karar uyarınca Milli Eğitim Bakanlığı'na Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmeliğin ekinde yer alan 'Görev Süreleri Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri Değerlendirme Formu (Ek-1)' nun nesnel, somut ölçme ve değerlendirme kriterleri ile Mahkememizin yukarıda belirtilen gerekçelerine uygun olarak yeniden yapılacak değerlendirme sonucunda davacının görev süresinin uzatılıp uzatılamayacağına idarece karar verilmesi gerektiği de kuşkusuzdur. "

13. Diyarbakır Bölge İdare Mahkemesi iptal hükmünü 31/12/2015 tarihli kararı ile onamış ve karar düzeltme istemini de 4/4/2016 tarihinde reddetmiştir.

14. Başvurucu, söz konusu iptal kararı gereği yeniden değerlendirmeye tabi tutulmuş ve 63,30 puanla takdir edilmiştir. Başvurucunun yeniden yapılan değerlendirmeye göre yine 75 puan barajının altında kalması nedeniyle görev süresi uzatılmamıştır.

15. Başvurucu, ikinci değerlendirme üzerine tesis edilen görev süresinin uzatılmaması işlemini de dava konusu etmiştir.

16. Mahkeme 18/12/2015 tarihli kararıyla ikinci değerlendirme üzerine tesis edilen işlemi iptal etmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:

" İdari yargıda, idare, yargı kararlarının genel anlamı ile bağlıdır. Bir iptal kararı verildikten sonra, bu kararın uygulanması ile ilgili olarak, idare, ancak kararın maksat ve kapsamı içerisinde karar alabilir. İdarenin iptal kararından sonra girişeceği işlem ve eylemler iptal kararının ışığında yapılacaktır. Bu eylem ve işlemlerin iptal kararıyla güdülen amaca uygun olması 'hukuk devleti ilkesinin' de bir gereğidir.

 Anayasanın 141 inci maddesinde, mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiği belirtilmektedir. Bir yargı kararında yer alması zorunlu olan gerekçe bölümü hüküm fıkrası gibi kararın esaslı bir unsurunu oluşturmaktadır ve hüküm fıkrası, karar gerekçesi ile bir anlam kazanmaktadır. Dolayısıyla, yargı kararının uygulanması, karar gerekçesinin gözetilmesini zorunlu kılmaktadır.

 Bu durumda; Mahkememizin 10/12/2014 tarih ve E:2014/2612 sayılı yürütmeyi durdurma kararının gerekçesinde 'davacı hakkında doldurulan değerlendirme formunun bir kısım sorular hakkında olumsuz kanaat belirtilmesine (Hayır cevabı verilmesine) rağmen, bu değerlendirmeleri haklı kılacak somut bilgi ve belgelerin sunulmadığı, diğer taraftan davacının müdürlük görevinde başarısızlığına veya yetersizliğine ilişkin bilgi ve belgelerin sunulmadığı anlaşıldığından davacının değerlendirme sonucunda 58,25 puan alarak başarısız sayılmasına ilişkin işlem ve bu işleme dayalı olarak müdürlük görev süresinin uzatılmamasına ilişkin işlemde hukuka uyarlık görülmediği' gerekçeleriyle işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.

 Anılan mahkeme kararının gerekçesi ve hüküm fıkrası bir bütün olarak değerlendirildiğinde, değerlendirme formunda herhangi bir konunun olumsuz olarak değerlendirilebilmesi için bu durumun hukuken kabul edilebilir bilgi ve belgelerle somut olarak ortaya konulması gerektiği ve davalı idare tarafından davacının müdürlük görevinde yetersizliği yada başarısızlığı, görevinde özensiz davrandığı, verimsiz ya da yetersiz olduğu somut olarak ortaya konulmadan görev süresinin uzatılmamasının hukuka aykırı bulunduğu, dolayısıyla hukuka bağlı ve saygılı bir idare tarafından hakkında olumsuz herhangi bir bilgi ve belge bulunmayan, görevinde yetersizliği yada başarısızlığı ortaya konulamayan ve hatta teftiş ve sicil raporları çok iyi düzenlenerek görevinde başarılı bir personel olduğu açık olan davacı hakkında düzenlenen sicil raporları ile olumsuz kanaat oluşturacak herhangi bir bilgi ve belgenin idarece dosyaya sunulamadığı hususu ile Mahkememizin E:2014/2612 sayılı dava dosyasında verilen yürütmenin durdurulması kararının gerekçesi birlikte gözetildiğinde, davacı hakkında yürütmesi durdurulan işlemin esasa etkisi olmayacak küçük değişiklikler yapılarak aynı şekilde yeniden tesis edilmek suretiyle davacının müdürlük görev süresinin ikinci kez uzatılmaması şeklinde tesis edilen dava konusu işlemde, yukarıda anılan Anayasal ve yasal ilkeler ile hukuka uyarlık bulunmamaktadır. "

17. İptal hükmü, Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi tarafından 14/12/2016 tarihinde onanmıştır.

18. Diğer taraftan başvurucu, ikinci değerlendirme işlemine dair yargı süreci devam ederken 31/7/2015 tarihinde emekli olmuştur.

19. Başvurucunun emekliye ayrılması nedeniyle 18/12/2015 tarihli iptal kararı üzerine yeniden bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.

20. Başvurucu; bu süreci takiben hukuka aykırı işlemler nedeniyle mağdur olduğunu, bu işlemler iptal edilmesine karşın yargı kararlarının gereği gibi uygulanmadığını belirterek 5.000 TL tutarında manevi tazminatın ödenmesi istemiyle tam yargı davası açmıştır.

21. Mahkeme 31/3/2017 tarihli kararıyla davayı reddetmiştir. Gerekçenin ilgili kısmı şöyledir:

"... dosya kapsamındaki tüm bilgi ve belgeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde; her iki değerlendirme puanının hukuka aykırılığı ortaya konulmuş olmakla beraber Mahkeme kararı doğrultusunda işlem tesis edilmesi halinde dahi davacının doğrudan müdür olarak görev süresinin uzatılmasının kesin olmadığı, diğer bir ifadeyle yargı kararlarının davacının müdürlük görevine iade edilmesine yönelik olmadıkları, bu nedenle ilk yargı kararının gereğinin yerine getirilmemesinin müdür olarak atanamamaktan kaynaklı manevi zararlara sebebiyet vermeyeceği; öte yandan, ikinci yargı kararının da davacının emekli olmasından ötürü gereğinin yerine getirilemediği görüldüğünden idarenin işlem ve eylemlerinden dolayı davacının fizik yapısını zedeleyen, yaşama ve kazanma gücünün azalmasını doğuran olayların meydana gelmediği, ayrıca, ortada ağır bir elem ve üzüntünün duyulmasına neden olabilecek bir durumun söz konusu olmadığı, dolayısıyla manevi tazminat ödenmesini gerektiren şartlar oluşmadığından manevi tazminat isteminin reddi gerektiği sonuç ve kanaatine varılmıştır."

22. İstinaf dilekçesinde başvurucu; açtığı tam yargı davasının yargı kararının uygulanmamasından kaynaklı olarak açtığı bir dava olduğunu, müdürlüğe atanmaması nedeniyle uğradığı zarara ilişkin açtığı bir dava olmadığını açıkça ifade etmiş ve kararın bozulmasını istemiştir. Ret hükmü Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi tarafından 25/1/2018 tarihinde onanmıştır.

23. Başvurucu tam yargı davasına dair nihai hükmü 5/3/2018 tarihinde tebellüğ etmesinin ardından 29/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

1. İlgili mevzuat

24. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Kararların sonuçları" kenar başlıklı 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez.

...

3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem tesis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkemede maddi ve manevi tazminat davası açılabilir."

25. 652 sayılı KHK'nın mülga geçici 10. maddesinin (8) numaralı bendi ile 37. maddesinin (8) numaralı bendi sırasıyla şöyledir:

"Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla halen Okul ve Kurum Müdürü, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcısı olarak görev yapanlardan görev süresi dört yıl ve daha fazla olanların görevi, 2013-2014 ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erer. Görev süreleri dört yıldan daha az olanların görevi ise bu sürenin tamamlanmasını takip eden ilk ders yılının bitimi itibarıyla başka bir işleme gerek kalmaksızın sona erer."

"Okul ve Kurum Müdürleri, İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcıları ise Okul veya Kurum Müdürünün inhası ve İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali tarafından dört yıllığına görevlendirilir. Bu görevlendirmelerin süre tamamlanmadan sonlandırılması, süresi dolanların yeniden görevlendirilmesi ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Bu fıkra kapsamındaki görevlendirmeler özlük hakları, atama ve terfi yönünden kazanılmış hak doğurmaz."

26. 10/6/2014 tarihli ve 29026 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan (ilk işlem tarihi itibarıyla yürürlükte olan) Yönetmelik'in "Müdürlük görev süresinin uzatılması" kenar başlıklı 15. maddesi şöyledir:

"Görev sürelerinin uzatılmasını isteyen müdürler elektronik ortamda başvuruda bulunur. Müdürlükte dört yıllık görev süresini dolduranlar ile görev yaptıkları eğitim kurumunda sekiz yıllık görev süresini dolduran müdürler, Ek-1’de yer alan Görev Süreleri Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri Değerlendirme Formu üzerinden değerlendirilir.

 Ek-1’de yer alan Form üzerinden yapılacak değerlendirme, müdürlük görev süresinin sona ereceği ders yılının son gününe göre üç ay öncesinden itibaren yapılır.

 Ek-1’de yer alan Formun değerlendirilme sürecine ilişkin iş ve işlemler, il millî eğitim müdürlüklerinin koordinesinde eğitim kurumunun bağlı olduğu ilçe millî eğitim müdürlüklerince yürütülür."

27. Yönetmelik'in Ek-1 kısmında "Görev Süreleri Uzatılacak Eğitim Kurumu Müdürleri İçin Değerlendirme Formu" yer almaktadır. Bu kısımda 120 farklı önerme bulunmaktadır. Önermeler mesleğin yürütümüne ilişkin davranışlara/eylemlere (problem çözmede inisiyatif kullanarak acil kararlar alabilir, kurumun fiziki kapasitesinin etkin ve verimli kullanılmasını sağlar, öğretmenleri ve öğrencileri motive edici çalışmalar planlar, katılır ve destekler vb.) yöneliktir ve her önerme ayrı ayrı puanlanmaktadır. Yönetmelik bugüne değin birden fazla kez olmak üzere değiştirilmiştir. Günümüzde 21/6/2018 tarihli ve 30455 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Eğitim Kurumlarına Yönetici Görevlendirme Yönetmeliği yürürlüktedir.

2. Yargı Kararları

28. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun yargı kararının uygulanmaması nedeniyle açılan tazminat davasının reddi yönünde verilen ısrar kararının bozulmasına ilişkin 22/4/2014 tarihli ve E.2011/1088, K.2014/1787 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Anayasada ve Yasada yer alan emredici kurallar karşısında idarenin, maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını aynen ve gecikmeksizin uygulamaktan kaçınmasının, 'ağır hizmet kusuru' oluşturacağı açık bulunduğundan, idari işlemin tarafı olan kişinin hizmet kusuru nedeniyle duyduğu her türlü sıkıntı ve üzüntüden kaynaklanan manevi zararının giderilmesi gerekmektedir.

İncelenen olayda; davacının 2006 yılı sicil raporunun 'orta' olarak düzenlenmesine ilişkin işlemin yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine, aynı yıl sicil raporunun yine aynı başarı düzeyine karşılık gelecek not seviyesinde (71 notla yine orta olarak) düzenlenmiştir. Ayrıca davacının hakkındaki soruşturma ve iddiaların sadece bununla ilgili sicil hanelerinin değerlendirilmesinde dikkate alınması gerektiği yönündeki iptal kararının gerekçesi dikkate alınmamış ve yeniden düzenlenen 2006 yılı sicil raporunda hakkındaki soruşturma ve iddialarla ilgili olmayan sicil haneleri aynı şekilde olumsuz değerlendirilmiş ve bunun sonucunda davacının 2006 yılı sicili yine 71 notla orta olarak düzenlenmiştir.

Belirtilen durum karşısında, idarenin mevcut Anayasal ve yasal hükümleri gözardı etmek suretiyle yargı kararının uygulanmaması kastı ile hareket ettiği ve bunun sonucunda davacının manevi olarak zarara uğradığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla; olayda manevi tazminat ödenmesini gerektirecek koşullar oluştuğundan, davacı hakkındaki yargı kararını uygulamadığı saptanan davalı idarenin, olaydaki kusurunun niteliği ve ağırlığının dikkate alınarak Mahkemece takdir edilecek miktarda manevi tazminatın davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerekmektedir."

29. Danıştay Onikinci Dairesi 17/10/2017 tarihli ve E.2016/8661, K.20174829 sayılı kararı ile hizmet sözleşmesinin feshi işleminin iptaline dair verilen yargı kararının uygulanmaması üzerine açılan tazminat davasının kabulüne ilişkin olarak Afyonkarahisar İdare Mahkemesince verilen 15/3/2013 tarihli ve E.2012/943, K.2013/205 sayılı kararı onamıştır. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"...idare tarafından yargı kararının uygulanmaması ve/veya çeşitli bahanelerle uygulanmasının geciktirilmesi sonucunu doğuran ve hukuk düzeniyle bağdaşmayacak ve hatta yok denilecek kadar ağır nitelikte hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin iptal edilerek hukuk düzeninden silinmesi gerektiği sonuç ve kanaatine varıldığı, yaklaşık 8 ay gibi bir süredir yargı kararını uygulamadığı anlaşılan davalı idarenin bu tavrının ağır hizmet kusuru oluşturduğu sonuç ve kanaatine varıldığından, davacının yaşadığı üzüntünün karşılığı olacak ve davalı idarenin olaydaki kusurunun niteliğini ve ağırlığını ifade edecek ölçüde ve istemiyle sınırlı olarak 10.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı idareden tazmini gerektiği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptali ve davalı idarece olayda kişisel kusuru bulunan kişi veya kişilere rücu edilmek kaydıyla davacının manevi tazminat isteminin kabulüyle, 10.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihi olan 19.11.2012 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte davacıya ödenmesi..."

30. Danıştay İkinci Dairesi yargı kararının uygulanmaması nedeniyle açılan tazminat davasının reddi yönünde verilen kararı 28/11/2017 tarihli ve E.2017/1297, K.2017/7408 sayılı hükmü ile bozmuştur. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

"Anayasada ve Yasada yer alan emredici kurallar karşısında idarenin, maddi ve hukuki koşullara göre uygulanabilir nitelikte olan bir yargı kararını aynen ve gecikmeksizin uygulamaktan kaçınmasının, 'ağır hizmet kusuru' oluşturacağı açık bulunduğundan, idari işlemin tarafı olan kişinin hizmet kusuru nedeniyle duyduğu her türlü sıkıntı ve üzüntüden kaynaklanan manevi zararının giderilmesi gerekmektedir.

İncelenen olayda; davacının 2006 yılı sicil raporunun "iyi" olarak düzenlenmesine ilişkin işlemin yargı kararı ile iptal edilmesi üzerine, aynı yıl sicil raporunun yine aynı başarı düzeyine karşılık gelecek not seviyesinde (84,5 notla yine iyi olarak) düzenlenmesi karşısında, idarenin mevcut Anayasal ve yasal hükümleri gözardı etmek suretiyle yargı kararının uygulanmaması kastı ile hareket ettiği ve bunun sonucunda davacının manevi olarak zarara uğradığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla; olayda manevi tazminat ödenmesini gerektirecek koşullar oluştuğundan, davacı hakkındaki yargı kararını uygulamadığı saptanan davalı idarenin olaydaki kusurunun niteliği ve ağırlığının dikkate alınarak, davacının talebini aşmayacak ve Mahkemece takdir edilecek miktarda manevi tazminatın davacıya ödenmesine hükmedilmesi gerekmekte iken, koşulları oluşmadığı gerekçesiyle istemin reddine hükmedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir."

31. Danıştay Beşinci Dairesi "girilen meslek sınavında başarısız sayılma işleminin iptaline dair yargı kararının uygulanmaması nedeniyle yoksun kalınan maddi hakların ve duyulan üzüntüye karşılık gelen manevi tazminatın ödenmesine hükmeden" Ankara 7. İdare Mahkemesinin 8/4/2014 tarihli ve E.2014/245, K.2014/439 sayılı kararını 26/1/2015 tarihli ve E.2014/7198, K.2015/399 sayılı hükmü ile onamıştır.

32. Danıştay Sekizinci Dairesi, yargı kararının uygulanmaması nedeniyle açılan tazminat davasının süre aşımı gerekçesiyle reddi yönünde verilen İstanbul 6. İdare Mahkemesinin 22/5/2015 tarihli ve E.2015/1148, K.2015/1270 sayılı kararını bozmuştur. Daire, kararında yargı kararının uygulanması taleplerinin on yıllık genel zamanaşımı süresine tabi olduğunu ifade etmiştir. Bozma kararının ilgili kısmı şöyledir:

"Olayda, davacı şirket tarafından İstanbul 9. İdare Mahkemesi'nin 19/07/2012 gün ve E:2011/1673, K: 2012/1601 sayılı kararının 20/12/2012 tarihinde kesinleşmesi üzerine, söz konusu yargı kararının uygulanması istemiyle on yıllık genel zamanaşımı süresi içerisinde 13/10/2014 tarihinde yapılan başvuruya altmış günlük cevap verme süresi ve bu süreden itibaren altmış günlük dava açma süresi geçtikten sonra 21/04/2015 tarihli işlem ile cevap verildiği görülmektedir.

Bu durumda; dava açma süresinin, 2577 sayılı Kanunun 10. maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesi kapsamında, davacının başvurusunun reddine ilişkin 21/04/2015 tarihli işlemin davacıya tebliğ edildiği tarihinden itibaren başlatılması gerektiği ve bu sonuçla da bakılmakta olan davada süre aşımı bulunmadığı anlaşıldığından, temyize konu kararda hukuki isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır."

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

33. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesi şöyledir:

"Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde, görülmesini isteme hakkına sahiptir."

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

34. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde kararların icrasından açıkça bahsedilmemekle birlikte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak yargı kararlarının icra edilmesi hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. AİHM'e göre mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).

35. AİHM'e göre herhangi bir mahkeme tarafından verilen bir kararın icrası, 6. maddenin amaçları bağlamında davanın ayrılmaz bir parçası olarak düşünülmelidir (Hornsby/Yunanistan, § 40; Scordino/İtalya (No. 1) [BD], B. No: 36813/97, 29/3/2006, § 196). Kamu otoriteleri, nihai yargı kararına uymak için gerekli önlemleri almada başarısız olduğu takdirde 6/1. maddenin hükümlerini tüm yararlı etkilerinden mahrum bırakmış olurlar (Burdov/Rusya, B. No: 59498/00, 7/5/2002, § 37).

36. AİHM, yukarıdaki prensiplerin -sonuçları davacının medeni hakları üzerinde belirleyici olan idari uyuşmazlıklara ilişkin yargılamalar bağlamında- daha büyük bir önemi olduğunu ifade etmektedir. Gerçekte davacı, devletin en üst idari mahkemesi önünde iptal başvurusunda bulunmak suretiyle yalnızca hakkında itirazda bulunulan kararın iptalini değil aynı zamanda ve her şeyden önce söz konusu kararın neticelerinin ortadan kaldırılmasını talep etmektedir. Dolayısıyla davacının etkili bir şekilde korunması ve hukuka uygunluğun yeniden sağlanması idari makamların kararı icra etme yükümlülüğünün olmasını gerektirir (Hornsby/Yunanistan, § 41; Kyrtatos/Yunanistan, B. No: 41666/98, 22/5/2003, §§ 31, 32).

37. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin bir yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi 6. madde anlamında davanın tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (Burdov/Rusya, § 34).

38. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine ulaşma hakkının sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmiştir (Apostol/Gürcistan, B. No: 40765/02, 28/2/2007, § 54).

39. Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye (B. No: 6334/05, 23/10/2012, §§ 73-75) kararında 2577 sayılı Kanun'a göre açılabilecek tazminat davalarının yargı kararının icra edilmemesi şikâyetleri bakımından etkili bir iç hukuk yolu olup olmadığı tartışılmıştır. AİHM, bir kararın uygulanma biçiminin ilgilinin uğradığı maddi veya manevi zararın tazmin edilmesi hususuyla karıştırılmaması gerektiğini vurgulamıştır. AİHM, tam yargı davalarında bir yargı kararını uygulamamanın genellikle hizmet kusuru olarak değerlendirildiği doğru olsa dahi bu durumun bundan dolayı ortaya çıkan zararın tazminini sağlamak için yeterli olmadığını belirtmiştir.

40. AİHM 2577 sayılı Kanun'un özel hüküm (lex specialis) niteliğindeki hükümleri kapsamında öngörülen hukuk yolunun -mevcut davada olduğu gibi- yargı kararlarının uygulanmamasına dayandırılan şikâyetler bakımından uygun tazminat yolu oluşturmadığını belirtmiştir. AİHM aynı kararda, genel hüküm niteliğindeki tam yargı davası hükümlerinin idare tarafından yargı kararlarının icra edilmemesi konusunda uygulanabileceği varsayılsa dahi ne teorik ne de pratik olarak bu tarz bir davada etkinlik ve erişebilirlik şartlarının oluştuğunun ispatlanamadığını vurgulamıştır. AİHM bu bağlamda, Türk hukukuna göre yargı kararlarının aynen icrasının önünde aşılamaz bir engelin varlığı saptanmışsa idarenin başvuranlara mevcut durumun özelliklerine uygun olarak eski hâle getirmeye (restitutio in integrum) denk düşecek en uygun alternatif çözümü teklif etme yükümlüğünün olduğunu hatırlatmıştır. AİHM'e göre başvurucuların lehine herhangi bir sonuç doğuracağı varsayılsa dahi tam yargı davasından elde edecekleri sonuç, iptal davalarında elde ettiklerinden farklı olmayacaktır (Süzer ve Eksen Holding A.Ş./Türkiye, §§ 95-98).

41. Reisner/Türkiye (B. No: 46815/09, 21/7/2015, §§ 48-50) kararına konu olayda ise bir bankaya elkonulması işleminin yargı kararıyla iptal edilmesine rağmen bu bankanın üçüncü bir kişiye satışı nedeniyle ilgili yargı kararının uygulanmaması söz konusudur. AİHM, başvurucunun dava açabilmekle birlikte iptal kararının icrasının mümkün olamadığına dikkati çekmiştir. AİHM'e göre yerel icra usulünün karmaşıklığı veya devletin bütçe sistemi, Sözleşme uyarınca bağlayıcı ve icra edilebilir yargısal kararların makul bir süre içinde icra edilmesini herkes için sağlama yükümlülüğünden devleti muaf tutamaz.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

42. Mahkemenin 19/11/2020 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

43. Başvurucu; müdürlük görev süresinin uzatılmamasına ilişkin işleme yönelik olarak verilen iptal kararının şeklen uygulandığını, gereği gibi yerine getirilmediğini belirterek anayasal haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

44. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

45. Anayasa’nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."

46. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddiaları dikkate alındığında temel olarak yargı kararının gereği gibi uygulanmaması ve bu uygulamamaya bağlı olarak ihlal iddialarında bulunulduğu görüldüğünden incelemenin kararın icrası hakkı kapsamında yapılması uygun görülmüştür.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

47. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

a. Genel İlkeler

48. Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olması gerekir. Nitekim Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.” denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir. Yapılan yargısal denetim neticesinde bir işlemin hukuka aykırı olduğu tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki kararın uygulanmaması, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir (AYM, E.2012/73, K.2013/107, 3/10/2013).

49. Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasına göre yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu hükümde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare lehine herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu makamlarınca zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoriteleri ile hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ile hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında icra edilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).

50. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı veya davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu ve mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceği ile uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (Arman Mazman, § 57).

51. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddiada ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010). Bu bağlamda mahkemeye erişim hakkı mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkemeye erişim hakkı da anlamını yitirecektir (Ahmet Yıldırım, B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).

52. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, § 65).

53. 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen tazminat yolu, idarenin mahkeme kararlarını uygulama yönündeki anayasal yükümlülüklerini ortadan kaldırmadığı gibi bu tazminat hükümleri kararın uygulanmamasının alternatif bir yolu olarak kabul edilemez. Ayrıca idarenin hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen her gayreti gösterdiğini ve ilgiliye eski hâle getirme ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek yargı kararına uyma iradesini haiz olduğunu ortaya koyması gerekmektedir. Bu doğrultuda kesinleşmiş bulunan yargı kararlarının uygulanmadığı durumlarda kararın icrası hakkından şikâyet edebilmek adına başvurucuların başka bir yolu tüketmeye, tazminat davası açmaya zorlanamayacağı açıktır (Erol Aksoy [GK], B. No: 2016/11026, 12/12/2019, §§ 47-58).

b. İlkelerin Olaya Uygulanması

54. Başvurucu, 652 sayılı KHK uyarınca müdürlük görevinin sona erecek olması nedeniyle yöneticilik görev süresinin uzatılması adına MEB nezdinde başvuruda bulunmuştur. Yapılan değerlendirmede 58,25 puan alarak müdürlük için gereken 75 puan barajının altında kalan başvurucunun görev süresi uzatılmamıştır. Başvurucunun bu işleme karşı açtığı davada 29/4/2015 tarihli kararla işlemin iptaline karar verilmiştir. Karar gerekçesinde "başvurucu hakkında düzenlenen değerlendirme formunun bazı kısımlarında yer alan değerlendirme puanlarının nesnel, somut ölçme ve değerlendirme kriterlerine dayanmadığı ve bu hâliyle objektiflikten uzak, soyut ve dayanaksız olduğu" ifade edilmiştir. Bu iptal kararı kesinleşmiştir. İptal hükmü üzerine gerçekleştirilen yeni değerlendirmede de başvurucu 63,30 puan ile değerlendirilerek başvurucunun görev süresi uzatılmamış ve bu işlem de dava konusu edilmiştir. Mahkeme yeniden yapılan değerlendirme üzerine tesis edilen işlemi de 18/12/2015 tarihli kararıyla iptal etmiştir. İptal gerekçesinde öncelikle idarenin iptal kararından sonra yapacağı işlemlerin iptal kararının ışığında tesis edileceği, yargı kararı üzerine tesis edilecek bu işlemlerin iptal kararıyla güdülen amaca ve kararın gerekçesine uygun olmasının hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğu vurgulanmıştır. Ardından ilk iptal kararının gerekçesi kısaca hatırlatılmış, yeni değerlendirmede de olumsuz kanaat oluşturacak herhangi bir bilgi ve belgenin idarece sunulamadığı belirtilmiştir. Sonuç olarak "önceki iptal kararına konu olan işlemin esasa etkili olmayacak küçük değişiklikler yapılması suretiyle aynı şekilde yeniden tesis edildiği" ifade edilmiştir. Bu iptal kararı da kesinleşmiş ancak başvurucu yargı sürecinde emekli olduğundan iptal kararı uyarınca yeniden bir değerlendirme yapılmamıştır.

55. Anayasa'nın 11. maddesine göre Anayasa hükümleri; yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kamu makamlarının yargı kararlarına uyma zorunluluğunun dayanağı ise Anayasa'nın emredici nitelikteki 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Bu bağlamda Anayasa'nın anılan hükümleri uyarınca devletin yargı kararlarına uyulmasını sağlayacak tedbirleri sağlaması ve gerekli mekanizmaları oluşturması zorunludur.

56. Yargı makamları tarafından verilmiş bulunan kesin hükmün idarece uygulanması yönündeki zorunluluk Anayasa ve 2577 sayılı Kanun tarafından açıkça güvence altına alınmıştır. Kararın uygulanması mecburiyeti, adil yargılanma hakkına anlam kazandıran bir güvencedir. Yargı kararının uygulanmaması hâli, adil yargılanma hakkını kapsadığı tüm diğer usule ilişkin hak ve güvencelerle birlikte içerikten yoksun kılacak ve yargısal süreci anlamsız hâle getirecektir. Açık olduğu üzere bu durum hak arama özgürlüğünün temel bileşenlerinden biri olduğu hukuk devleti ilkesi ile de bağdaşmayacaktır. Zira hukukun üstünlüğü, yargı makamlarınca hukuksuzluğun tespit edilmesi ile değil hukuka aykırılığın tüm sonuçları ile birlikte ortadan kaldırılması ile sağlanabilir. Yargı kararının uygulanması, tespit edilen hukuka aykırılığın ortadan kaldırılması adına yargı kararının icaplarına göre işlem ve/veya eylemde bulunulması ile gerçekleşecektir. Bu uygulama yargı kararı ile ulaşılmak istenen amaca uygun düşmelidir. Bunun sağlanması adına en önemli yol gösterici yargı kararının gerekçesidir. İdarenin yargı kararını uyguladığından söz edilebilmesi için kararın gerekçesinde açıklanan nedenlere, kararla güdülen amaca uygun olarak işlem tesis etmesi veya eylemde bulunması şarttır. Bu bağlamda iptal hükmü üzerine iptale konu işlem ortadan kaldırılarak yeni bir işlem tesis edilmekle birlikte karar gerekçesinde belirtilen hususlar, kararın güttüğü amaç dikkate alınmadan işlem tesis edilmesi veya eylemde bulunulması durumunda yargı kararının uygulanmış olduğundan söz edilemeyecektir. Dolayısıyla kararın icrası hakkının gerçek bir güvence sağlaması, yargı kararının şeklen değil gerekçesi ve icapları doğrultusunda uygulanmasını gerektirir.

57. Anayasa'nın 125. maddesinin son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu belirtilmiştir. Bu hüküm Türk hukukunda idarenin mali sorumluluğunun anayasal temelini oluşturmaktadır. 2577 sayılı Kanun'un dava türlerini belirleyen 2. maddesi hükmü ile de idarenin işlem ve eylemleri nedeniyle hakları ihlal edilenlerin açabilecekleri tam yargı davaları etkin bir iç hukuk yolu olarak açıkça güvence altına alınmıştır. Ayrıca uygulanmayan yargı kararları nedeniyle uğranılan zararların giderimi için 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesi, tazminat davası açılmasına yönelik etkin bir imkân sunmaktadır (bkz. §§ 28-32). Hatta Danıştay bu gibi uyuşmazlıklarda uygulanmadığı ileri sürülen kararın tebliğinden itibaren on yıllık genel zamanaşımı süresi içinde idari başvuru yapılabileceğini ve talebin reddi üzerine uğranılan zararın giderimi için tam yargı davası açılabileceğini ifade ederek kişiler lehine dava açma hakkını genişletici bir yorumda bulunmuştur (bkz. § 32). Bu bağlamda kararın icrası hakkını -uğranılan maddi, manevi zararların yerine getirilmesi ile sınırlı da olsa- güvence altına alan etkin bir hukuk yolu mevcuttur. Bununla birlikte yukarıda belirtildiği üzere (bkz. § 53) bu tazminat davası, yargı kararının uygulanmasının alternatif bir yolu olmadığı gibi kişilerin kararın icrası hakkından şikâyet edebilmesi adına tazminat davası açmaya zorlanamayacağı da açıktır. Ancak somut olayda başvurucu, bireysel başvuru yapmadan önce ihtiyari olarak tazminat davası yolunu seçmiş ve iptal kararlarının uygulanmaması nedeniyle -bir başka ifadeyle kararın icrası hakkının ihlal edilmesi sonucu- oluşan zararlarının giderilmesini istemiştir. Buna karşın derece mahkemesi yargı kararının uygulanmaması bağlamında 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca bir değerlendirme yapmadan tazminat talebini reddetmiştir (bkz. § 21).

58. Somut olayda Mahkemenin 29/4/2015 tarihli ilk iptal kararı işlemi yetki ve şekil unsuru yönünden değil esas yönünden hukuka aykırı bulmuştur. Gerekçede işlemin hukuki bir dayanağa sahip olmadığı, yapılan değerlendirmenin somut verilerle desteklenmediği ifade edilmiştir. Yukarıda anılan ilkeler çerçevesinde bu iptal kararı üzerine idarenin yargı kararının uygulanması adına yapması gereken somut verilerle desteklenen bir değerlendirme gerçekleştirmek suretiyle yeniden işlem tesis etmektir. Ancak Mahkeme 29/4/2015 tarihli ilk iptal kararının iptal ile güdülen amaca ve iptal kararının gerekçesine uygun olarak uygulanmadığını verdiği 18/12/2015 tarihli ikinci iptal kararında açıkça ve net olarak ifade etmiştir (bkz. § 16). Mahkeme iptal kararına konu olan ilk işlemin esasa etkili olmayacak küçük değişiklikler yapılması suretiyle aynı şekilde yeniden tesis edildiğini belirtmiştir. Bir başka deyişle ikinci işlemin hukuka aykırılığı, ilk iptal kararının gereğinin yerine getirilmemesi durumu üzerine inşa edilmiş ve gerekçelendirilmiştir.

59. Bu bağlamda somut başvuruya temel olan süreçte esasa ilişkin olarak verilen, kesinleşmiş ancak gerekçesine, icaplarına ve güttüğü amaca uygun olarak icra edilmemiş bulunan bir yargı kararının varlığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte kesinleşmiş yargı kararının gereği gibi uygulanmadığını, bir başka ifadeyle kararın icrası hakkına yönelik müdahaleyi derece mahkemesi bizzat tespit etmiş bulunmaktadır (bkz. § 16).

60. Her ne kadar iptal hükmünün idarece uygulanmadığı, dolayısıyla müdahalenin asıl olarak idareden kaynaklandığı açık ise de iptal kararlarının uygulanmamış olduğuna ilişkin tespitin derece mahkemelerince yapılmış olması ve başvurucunun söz konusu "uygulamamaya" yönelik olarak tazminat yolu ile giderimi seçmiş olması karşısında başvurucunun yargı kararının uygulanmaması nedeniyle 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca açtığı davanın reddedilmesinin kararın icrası hakkını ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında kararın icrası hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

62. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

63. Başvurucu, ihlalin tespiti ile maddi ve manevi manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

64. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B.NO:2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

65. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

66. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde, usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

67. İncelenen başvuruda adil yargılanma hakkı kapsamında kararın icrası hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Somut başvuruda ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

68. Bu durumda ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise usul hukukunda yer alan benzer kurumlardan farklı ve bireysel başvuruya özgü bir düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yeniden yargılama sürecinde mahkemelerce yapılması gereken iş, öncelikle hak ihlaline yol açan mahkeme kararının ortadan kaldırılmasından ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere ilgili mahkemeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

69. İhlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu sonucuna varıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

70. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde hüküm altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin adil yargılanma hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Mardin 1. İdare Mahkemesine (31/3/2017 tarihli ve E.2016/880, K.2017/950) GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat talebinin REDDİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.000 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.294,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/11/2020 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.