2018/9965

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALPER TUNGA GÜNGÖR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2018/9965)

 

Karar Tarihi: 8/6/2021

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Celal Mümtaz AKINCI

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Hüseyin Özgür SEVİMLİ

Başvurucu

:

Alper Tunga GÜNGÖR

Vekili

:

Av. Namık Kemal KIYIKCI

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, karar sonucunu değiştirebilecek nitelikteki esaslı iddiaların karşılanmaması nedeniyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 30/3/2018 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

6. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmamıştır.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu, eklerinde ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden elde edilen bilgi ve belgelerde yer aldığı şekliyle olaylar özetle şöyledir:

A. Vergi İncelemesi ve İdari Dava Süreci

8. Başvurucu, mimarlık ve mimari danışmanlık faaliyetleri işiyle iştigal etmek amacıyla önceden tesis ettirdiği mükellefiyet doğrultusunda İstanbul ilinin Bahçelievler ilçesinde beyan ettiği adreste bulunan işyerini işletmektedir.

9. Vergi idaresince, başvurucunun 2010 takvim dönemine ilişkin işlemleri sahte belge kullanımı yönünden sınırlı olarak vergi incelemesine tabi tutulmuştur. Vergi müfettişi, başvurucunun bu döneme ait defter ve belgelerini incelemiştir. İnceleme sonucunda 23/9/2014 tarihinde vergi inceleme, 6/11/2014 tarihinde de vergi suçu raporları düzenlemiştir.

10. Vergi inceleme raporunda; başvurucunun 2010 takvim yılında alış yaptığı belirtilen V.R.O., N.M., N.T.O., R.R.T., Ö.Y. ve P.P.S. adlı altı şirkete yönelik farklı tarihlerde düzenlenen ve karşılaştırmalı olarak incelenen vergi tekniği raporlarındaki şu tespitlere yer verilmiştir:

i. R.R.T. adlı şirket dışındaki diğer beş şirketin gerçek ticari faaliyetlerinin olmadığı, komisyon geliri elde etmek amacıyla sahte belge düzenledikleri belirtilmiştir.

ii. R.R.T. adlı şirketin düzenlediği faturaların gerçek mal ve hizmet teslimine dayalı olduğu, düzenlediği faturaları yasal defterlerine kaydettiği ve ilgili dönem bildirim ve beyannamelerine süresinde yansıttığı, şirketin fatura dökümünde başvurucu adına düzenlenmiş fatura bulunmadığı, dolayısıyla başvurucunun kendi defterine kaydettiği bu şirket adına düzenlenmiş faturaların sahte olduğu anlaşılmıştır.

11. Anılan rapor ekinde bulunan başvurucu hakkındaki 15/9/2014 tarihli Vergi İnceleme Tutanağı'nda başvurucunun 2010 takvim yılında adlarına fatura düzenlenen V.R.O. ve N.M. şirketlerinden 6'şar adet, N.T.O. şirketinden 10 adet, R.R.T. şirketinden 8 adet, Ö.Y. şirketinden 5 adet ve P.P.S. şirketinden de 4 adet faturayı yasal defterlerine kaydedip ilgili faturalardaki katma değer vergisini (KDV) indirim konusu yaptığı belirtilmiştir.

12. Söz konusu tutanakta başvurucunun vergi müfettiş yardımcısı tarafından alınan ifadesine de yer verilmiştir. Buna göre başvurucuya bahse konu faturaların sahte olduğu yönünde bilgi verilip fatura içeriğindeki emtiaları gerçekten alıp almadığı, ödemeyi nasıl yaptığı, alınan emtiaların nerede kullanıldığının sorulduğu hususları belirtilmiştir. Başvurucunun da cevap olarak faturalara konu mal/hizmetleri gerçekten aldığını ve buna dair faturaları defterlerine işleyip KDV indirimi konusu yaptığını, ilgili şirketlerin sahte belge düzenleyicisi olduklarını bilmediğini, bilerek sahte belge kullanmadığını, ödemeleri nakit, çek ya da banka havalesi yoluyla yaptığı yönündeki ifadesi aktarılmıştır.

13. Vergi inceleme raporunda başvurucu hakkında yapılan inceleme sonucunda ulaşılan tespitler şu şekildedir:

i. Başvurucunun defter kayıtlarına göre 2010 takvim yılında gerçekleştirdiği alışlarına ait indirilecek KDV hesabının borç toplamının 146.447,49 TL olduğu, ilgili şirketlerden yapılan alışlara ait KDV tutarı toplamının ise 115.190, 27 TL olduğu belirtilmiştir.

ii. Başvurucunun söz konusu altı ayrı şirketten gerçekleştirilen alışlardan bir kısmını sahte belge mahiyetindeki faturalarla belgelendirdiği ileri sürülmüştür.

iii. Başvurucunun mal/hizmet alımlarında sahte belge niteliğindeki faturalarla belgelendirdiği kısmın KDV dahil 639.945,95 TL + 115.190,27 TL olmak üzere toplam 755.136,22 TL ve yüksek olması, sahte belge niteliğindeki faturalarda yer alan ve indirim konusu yapılan KDV'nin, indirim konusu yapılan KDV'lerin 0,78'ini oluşturması karşısında, 755.136,22 TL tutarındaki sahte faturaların başvurucu tarafından bilerek kullanıldığı vurgulanmıştır.

iv. Ayrıca sahte fatura kullanma fiili nedeniyle başvurucu hakkında suç duyurusunda bulunulması önerilmiştir.

14. Bu rapora istinaden başvurucunun aldığı mallara karşılık kullandığı faturaların sahte olduğu, bu mahiyetteki belgenin tevsik edici olarak kabul edilemeyeceği, dolayısıyla alıma karşılık geçerli bir fatura kullanılmayarak alımın belgesiz olarak gerçekleştirdiği gerekçesiyle 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 353. maddesinin (1) numaralı fıkrası uyarınca başvurucu adına usulsüzlük cezaları kesilmesi; ayrıca aynı Kanun'un 30. maddesinin ikinci fıkrasının (4) numaralı bendi uyarınca mükellef adına resen üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarh edilmesi önerilmiştir. Vergi inceleme raporu doğrultusunda başvurucu adına 2010 dönemine ilişkin olarak vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarh edilmiş, ayrıca özel usulsüzlük cezası kesilmiştir.

15. Başvurucu sahte fatura kullandığı gerekçesiyle adına resen salınan vergi ziyaı cezalı KDV ile kesilen özel usulsüzlük cezasına karşı 30/3/2015 tarihinde İstanbul 4. Vergi Mahkemesinde (Vergi Mahkemesi) dava açmıştır. Vergi Mahkemesi 16/12/2015 tarihinde davanın kısmen kabulü ile cezalı tarhiyatın N.M., N.T.O. ve P.P.S. şirketlerinden yapılan alışlarla ilgili kısmının ve kesilen özel usulsüzlük cezasının kaldırılmasına, V.R.O., R.R.T. ve Ö.Y. şirketlerinden yapılan alışlarla ilgili kısmına yönelik iptal isteminin reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde şu tespitlere yer verilmiştir:

i. V.R.O., R.R.T. ve Ö.Y. şirketleri yönünden yapılan değerlendirmede tahakkuk eden vergilerin ödenmediği, başvurucu tarafından alış yapılan dönemlerde yapılan yoklamalarda bu şirketlerin faaliyette olmadıkları, faaliyette olsalar bile iş hacimlerinin yeterli olmadığı, KDV matrahları ile diğer firmaların Ba formlarında bildirdiği tutarlar arasında uyumsuzluk olduğu, işçi çalıştırmadıkları, buna göre söz konusu şirketlerin gerçek bir mal teslimi veya hizmet ifasında bulunmadıkları, piyasaya komisyon karşılığı fatura düzenledikleri, dolayısıyla bu şirketlerden alınan faturaların sahte olduğu, dolayısıyla cezalı tarhiyatın bu şirketlerle ilgili kısmında hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

ii. N.M., N.T.O. ve P.P.S. şirketlerinden yapılan alışlarla ilgili değerlendirmede ise alınan faturalarla ilgili olarak yer verilen tespitlerin bu faturaların sahte olduğunu kabule yeterli olmadığı gibi başvurucuya düzenlenen faturaların gerçek bir emtia ve hizmet alışverişini yansıtmadığı yönünde başkaca hukuken itibar edilebilir nitelikte somut tespitlere yer verilmediği, alış yapılan dönemde yapılmış bir yoklamanın olmadığı, bu nedenle dava konusu cezalı tarhiyatın bu şirketlerle ilgili kısmının hukuka aykırı olduğu belirtilmiştir.

iii. Özel usulsüzlük cezası yönünden yapılan değerlendirmede, faturanın verilmediği, alınmadığı ya da gerçek meblağdan farklı meblağa yer verildiği yönünde 213 sayılı Kanun'un aradığı anlamda ve olay anında gerçekleştirilmiş somut bilgiler içeren bir tespitin yapılmadığı, ayrıca başvurucu adına hesap döneminin kapanmasından sonra düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak ceza kesilmesinin bu cezaya dayanak olan hükmün amacına uygun bulunmadığı, bu nedenle özel usulsüzlük cezasının hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir.

16. İdare ve başvurucu bu karara karşı temyiz başvurusunda bulunmuştur. Dava bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla Danıştayda derdesttir.

B. Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç

17. Başvurucu hakkında ayrıca "sahte fatura kullanma" nedeniyle 213 sayılı Kanun'un 359. maddesinin (b) fıkrası uyarınca suç duyurusunda bulunulmasının uygun olacağı yönünde vergi suçu raporu tanzim edilmiştir. Bu rapora dayanan Vergi Denetim Kurulu 8/12/2014 tarihinde başvurucu hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur.

18. Başsavcılık 26/12/2014 tarihinde düzenlediği iddianame ile başvurucunun 2010 takvim yılında gerçek alış bedellerini göstermeyen çok sayıda sahte fatura kullanma eylemi nedeniyle zincirleme biçimde 213 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan aynı Kanun'un 359. maddesinin (b) fıkrası uyarınca cezalandırılması talebiyle Bakırköy 20. Asliye Ceza Mahkemesine (Mahkeme) kamu davası açmıştır.

19. Başvurucu 29/4/2015 tarihinde yapılan sorgusunda; fuar alanlarında stant işi yaptığını, şirket adına sahte fatura düzenlemediğini, çalıştığı şirketlerden P.P.S. şirketinin vergisini ödemediği için cezalı duruma düşmesi sonucu bu şirketin işlemlerinin karşılıklı olarak incelenmesi nedeniyle kendisinin de sorumlu tutulduğunu, söz konusu şirketlerle alış veriş yaptığını ve ödemeleri çek ya da senetle gerçekleştirdiğini, bir sorun varsa bunun karşı şirketten kaynaklandığını söyleyerek suçlamayı kabul etmemiştir.

20. Mahkeme konu hakkında bilirkişi incelemesi yaptırmıştır. Bilirkişi kurulunca dava dosyası ve Mahkeme aracılığıyla dosyaya getirtilen diğer firmalara ait raporlar ile 2010 takvim yılına ait yevmiye ve kebir defterlerinin incelenmesi sonucunda 20/5/2016 tarihli rapor düzenlenmiştir. Bilirkişi raporunda;

i. Yargıtay kararlarında hesap dönemi ve takvim yılı ile vergilendirme-tarh dönemi ayrımı yapıldığı, aynı vergilendirme ve tarh döneminde düzenlenen birden fazla sahte faturanın tek suçu oluşturacağı, bir hesap dönemi-takvim yılı içerisinde birden fazla vergilendirme tarh döneminde düzenlenen faturalar açısından zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağı, KDV mevzuatında vergilendirme -tarh döneminin aylık olarak belirlendiği, buna göre bir hesap dönemi ve takvim yılında 12 vergilendirme-tarh dönemi bulunduğu bilgisine yer verilmiştir.

ii. Başvurucunun diğer şirketlerden aldığı fatura tutarlarını ödediğine dair ödeme makbuzu, banka-posta havalesi ya da çek ibraz etmediği, başvurucu müdafiinin dosyaya sunduğu ödeme makbuzlarının defter kayıtlarında yer almadığı, defterlerdeki kayıtlara göre başvurucunun 2010 yılında söz konusu firmalara 880.216,20 TL borcunun bulunduğu ve o yıl içerisinde ödeme yapılmadığı tespit edilmiştir. Raporda, bu durumun ticari ve ekonomik icaplara uygun olmadığı ve başvurucunun sahte fatura kullandığı hususunu teyit ettiği vurgulanmıştır. Bu bakımdan başvurucunun söz konusu altı şirketten 2010 yılı içerisindeki 7 vergilendirme-tarh döneminde alıp yasal defterlerine işlediği ve KDV beyannamelerinde indirim konusu yaptığı toplam tutarı 755.136,22 TL olan 39 adet faturanın gerçek bir mal ve hizmet alım satımına dayanmadığı ve sahte olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

21. Başvurucu müdafii, bilirkişi raporunu inceleyip rapora karşı 5/10/2016 tarihli dilekçe ile beyanda bulunmuştur. Anılan dilekçede suçun işlendiğine dair somut veri bulunmadığı, diğer firmalar hakkında inceleme yapıldığına ve dava açıldığına dair belge sunulmadığı, suçlamanın yalnızca dosya üzerinden soyut şekilde yapıldığı ileri sürülen vergi tekniği raporlarına dayandırıldığı savunulmuştur. Dilekçede ayrıca vergi ziyaı cezalı KDV ile kesilen özel usulsüzlük cezasına karşı Vergi Mahkemesindeki yargılama sürecine ilişkin bilgi aktarılmıştır. Bununla birlikte, sahte fatura düzenlediği iddia edilen şirketlerden P.P.S. şirketinin yetkilisi olduğunu söylenen A.E. hakkında sahte fatura düzenleme suçundan farklı bir mahkemede açılan dava sonucunda bu kişi hakkında beraat kararı verildiği bilgisine de yer verilerek başvurucunun hukuki durumunun değerlendirilmesi açısından bu hususların da dikkate alınması talep edilmiştir.

22. Başvurucu müdafisinin sonraki tarihli dilekçelerinde de dile getirdiği A.E. hakkındaki yargılamaya dair başvurucunun sunduğu ve UYAP aracılığıyla da erişilen bilgilere göre; İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesinde E.2013/84 sayılı davaya ilişkin bilgiler şu şekildedir:

i. P.P.S. şirketinin kayıtlarında yapılan inceleme sonucunda, A.E.nin yetkilisi olduğu bu şirketin 2008 ila 2012 arasındaki tüm takvim yıllarında sahte faturalar düzenlediği iddiasıyla "sahte fatura düzenleme" nedeniyle 213 sayılı Kanun'un 359. maddesinin (b) fıkrası uyarınca İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığına bağlı Kadıköy Uygulama Grup Müdürlüğü tarafından 5/2/2013 tarihinde suç duyurusunda bulunulmuştur.

ii. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı 6/3/2013 tarihinde düzenlediği iddianame ile A.E.nin suç duyurusunda belirtilen tarih aralığında birden çok kez sahte fatura kullandığı gerekçesiyle 213 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan beş kez uygulanmak üzere aynı Kanun'un 359. maddesinin (b) fıkrası uyarınca cezalandırılması talebiyle İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesine kamu davası açmıştır.

iii. A.E. sorgusunda dava konusu faturaların sahte olmayıp gerçek alım ve satım işlemlerine dayandığını savunmuştur.

iv. Kovuşturma evresinde bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Sunulan tek kişilik bilirkişi raporunda; dosya kapsamına göre P.P.S. şirketine sahte fatura düzenlediği belirtilen firmalar hakkında bu eylemden dolayı dava açılıp açılmadığı, bu firmadan sahte fatura alıp kullandığı belirtilen diğer firmalar hakkında vergi tekniği ve vergi suçu raporları düzenlenip düzenlenmediği hususlarında bilgi bulunmadığı, diğer firmalar hakkında karşıt inceleme yapıldığına ve faturaların bu şirketlerin defterlerine kaydedildiğine dair tespit yapılmadığı, A.E.nin müdafisinin söz konusu faturalara dair ödemelerin banka aracılığı ile yapıldığını belirterek banka isim ve şubelerini belirttiği tespitlerine yer verilmiştir. Bu doğrultuda A.E.'ye atılı suçun unsurlarının oluşmadığı mütalaa edilmiştir.

v. İstanbul Anadolu 33. Asliye Ceza Mahkemesi 31/3/2016 tarihinde yüklenen suçun A.E. tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçesiyle beraat kararı vermiştir. Kararın gerekçesinde; A.E.nin belirtilen yıllarda sahte belge kullanmak suretiyle komisyon geliri elde ettiği yönünde herhangi bir eyleminin sabit olmadığı, sahte fatura düzenlediği belirtilen firmalar hakkında karşıt inceleme yönünde bir tespit yapılmadığı, kullanıldığı ve sahte olduğu belirtilen faturaların yasal defterlerine kayıt edildiği yönünde bir tespit yapılmadığı değerlendirmelerinde bulunulmuştur.

vi. Karar başvurucu aleyhine Defterdarlık Muhakemat Müdürlüğü tarafından temyiz edilmiş olup dava halen Yargıtayda derdesttir.

23. Yargılamanın 22/6/2017 tarihli 9. celsesinde Mahkeme, faturaları kullanılan altı şirket hakkında vergi müfettişleri tarafından karşıt inceleme yapılıp yapılmadığı, bu şirketler hakkında vergi suçu raporu düzenlenip düzenlenmediği, düzenlenmişse de akıbeti hususunda bilgi verilmesini başvurucunun firmasının bağlı bulunduğu vergi dairesinden 29/6/2017 tarihli yazıyla istemiştir. İlgili vergi dairesince düzenlenen 25/7/2017 tarihli yazıda, başvurucu hakkındaki vergi inceleme ve vergi suçu raporlarında karşıt inceleme yapıldığı belirtilen A.E.nin ortağı olduğu P.P.S. şirketini içeren raporlar olduğu bilgisi aktarılmış ve bu raporlar dosyaya sunulmuştur. Yazı ekindeki söz konusu raporların başvurucu hakkındaki suç duyurusuna dayanak olan vergi inceleme ve vergi suçu raporları ile başvurucu hakkında 2011 takvim yılına ait vergi inceleme raporu olduğu anlaşılmaktadır.

24. Mahkeme 30/10/2017 tarihinde başvurucunun sahte fatura kullanma eylemini sabit görerek 213 sayılı Kanun'a muhalefet suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir. Mahkemece başvurucu hakkında 213 sayılı Kanun'un 359. maddesinin (b) fıkrası gereğince alt sınırdan ceza tayin edilmiştir. Mahkeme, aynı suçu işleme kararı ile Kanun'un aynı hükmünü değişik zamanlarda birden fazla kez ihlal ettiği gerekçesiyle başvurucuya verilen cezayı 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 43. maddesi (1) numaralı fıkrası uyarınca dörtte bir oranında artırmıştır. Mahkeme sonuç olarak başvurucunun 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, vergi incelemesi ve vergi suçu raporları ile bilirkişi raporundaki tespitler doğrultusunda başvurucunun 2010 takvim yılı içerisindeki 7 vergilendirme- tarh döneminde olmak üzere birden fazla kez değişik zamanlarda toplam 39 sahte faturayı söz konusu şirketlerden alıp yasal defterlerine işleyerek KDV beyannamelerinde indirim konusu yapmak suretiyle isnat edilen suçu zincirleme şeklinde işlediği belirtilmiştir.

25. Başvurucunun anılan hükme yönelik istinaf başvurusu, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 18. Ceza Dairesince 13/3/2018 tarihinde esastan reddedilmiştir.

26. Başvurucu 30/3/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

27. 213 sayılı Kanun'un "Kaçakçılık Suçları ve Cezaları" kenar başlıklı 359. maddesinin (b) fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Vergi kanunları uyarınca tutulan veya düzenlenen ve saklama ve ibraz mecburiyeti bulunan ... belgelerin asıl veya suretlerini tamamen veya kısmen sahte olarak düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar, üç yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Gerçek bir muamele veya durum olmadığı halde bunlar varmış gibi düzenlenen belge, sahte belgedir."

28. 5237 sayılı Kanun’un "Zincirleme suç" kenar başlıklı 43. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. ..."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Mahkemenin 8/6/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Gerekçeli Karar Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

30. Başvurucu; yeterli bir gerekçe olmaksızın sahte belge kullanma suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi ve başka davalarda aynı maddi olguyla ilgili olarak verilen kararları dosyaya sunmasına rağmen bu hususların tartışılmaması nedenleriyle gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

31. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkındaki muhakeme süreci ile ilgili bilgi verildikten sonra şu değerlendirmelerde bulunulmuştur:

i. Başvurucu ile müdafiinin iddianamede isnat edilen suçlamalara ve bilirkişi raporuna karşı itirazlarını sunma imkanına sahip oldukları belirtilmiştir. Yargılama süreci bir bütün olarak ele alındığında başvurucunun delillerini ve iddialarını sunma fırsatı bulamadığına dair bir olguya rastlanmadığı, dolayısıyla silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesine yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu değerlendirilmiştir.

ii. Başvurucunun suçlamanın nedenleri ve niteliği hakkında bilgilendirildiği, duruşmada hazır bulunmasının sağlandığı, savunmasını hazırlaması için gerekli zaman ve kolaylıklardan faydalandırıldığı, kendisine ve müdafiine verilen süre dışında ilave süre istemediği, bir müdafiinin yardımından faydalanmak suretiyle savunma hakkını kullandığı vurgulanmıştır. Ayrıca yargılama süreçlerini avukatıyla takip ettiği ve duruşmalardan haberdar edilen avukatının katılım sağlayamadığı duruşmalara mazeret dilekçesi gönderdiği, davanın esasını ilgilendiren duruşmalar ile karar duruşmasına da bizatihi katılım sağladığı ve beyanlarda bulunduğu ifade edilmiştir.

iii. Somut olayda başvurucu ile müdafiinin taleplerini ve itirazlarını mahkeme nezdinde dile getirebildiği, şikâyetlerini detaylıca sunabildiği ve kararların kendilerine tebliğ edilmesiyle itiraz hakkını kullanabildikleri, itiraz sonucunda verilen kararların yeterli ölçüde gerekçeli olduğu belirtilmiştir.

2. Değerlendirme

32. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiş ancak gerekçeli karar hakkından açıkça söz edilmemiştir. Bununla birlikte Anayasa'nın 36. maddesine adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamına gerekçeli karar hakkının da dâhil olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok kararında vurgulanmıştır. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının gerekçeli karar hakkı güvencesini de kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Abdullah Topçu, B. No: 2014/8868, 19/4/2017, § 75).

33. Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” denilerek mahkemelere kararlarını gerekçeli yazma yükümlülüğü yüklenmiştir. Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi gereği anılan Anayasa kuralı da gerekçeli karar hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulmalıdır (Abdullah Topçu, § 76).

34. Gerekçeli karar hakkı, yargılamada ileri sürülen tüm iddialara ayrıntılı şekilde yanıt verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılamaz. Bu nedenle gerekçe gösterme zorunluluğunun kapsamı kararın niteliğine göre değişebilir (Mehmet Yavuz, B. No: 2013/2995, 20/2/2014, § 51). Kanun yolu incelemesi yapan mercinin yargılamayı yapan mahkemeyle aynı sonuca ulaşması, bunu aynı gerekçeyi kullanarak veya atıfla kararına yansıtması kararın gerekçelendirilmiş olması bakımından yeterlidir (Yasemin Ekşi, B. No: 2013/5486, 4/12/2013, § 57).

35. Somut olayda yapılan değerlendirme sonunda başvurucunun, davanın sonucuna etkili olabilecek tüm iddia ve savunmaları tartışılarak verilen kararda hükme ulaşılması için yeterli gerekçe bulunduğu görülmektedir (bkz. § 24). Kanun yolu incelemesi sonucunda verilen kararda, değerlendirme konusu hüküm ve gerekçesinin uygun bulunduğu dikkate alındığında gerekçeli karar hakkına yönelik bir ihlal olmadığının açık olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki Mahkeme gerekçesinde başvurucunun altı farklı şirketten 39 ayrı sahte fatura alıp kullandığı iddiası birbirleriyle uyumlu vergi tekniği, vergi suçu ve bilirkişi raporlarıyla sabit görülmüştür. Başvurucunun aynı maddi olaya ilişkin olduğunu iddia ederek dosya kapsamında sunduğu kararlara ait davalar ise halen derdest olup söz konusu şirketlerden üçüne ait birden fazla faturanın sahte olduğu Vergi Mahkemesince de kabul edilmiştir (bkz. §§ 15, 16). Ayrıca hakkında beraat kararı verilen kişinin yetkilisi olduğu şirketin de Vergi Mahkemesince adlarına düzenlenen faturaların sahte olduğu sonucuna varılan şirketlerden biri olmadığı anlaşılmaktadır.

36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Diğer İhlal İddiaları

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

37. Başvurucu; sahte fatura kullanma suçunun unsurlarının olayda mevcut olmadığını, delillerin eksik ve hatalı değerlendirildiğini belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

38. Bakanlık görüşünde; başvurucunun ihlal iddialarının esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu, derece mahkemelerinin kararlarında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan herhangi bir durum tespit edilmediği, bu bakımdan başvurucunun iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu değerlendirilmiştir.

2. Değerlendirme

39. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

40. Somut olayda Mahkemece yapılan değerlendirmede başvurucunun iddiaları, dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle bir karar verildiği anlaşılmıştır. Bu bağlamda, zincirleme suretiyle sahte fatura kullanma suçunun koşulları açısından Mahkemeye sunulan diğer kararların da göz önünde bulundurulmasının, başvurucunun farklı zamanlarda birden fazla sahte fatura kullandığına dair varılan sonucun aksi yönünde bir karar verilmesine etkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla, başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, mahkemelerce delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup Mahkeme kararlarında bariz takdir hatası veya açık keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

41. Başvurucu tarafından ileri sürülen ihlal iddialarının yukarıda belirtilen içtihat kapsamında kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu sonucuna varıldığından başvurunun bu kısmının da açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Diğer ihlal iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 8/6/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.