2019/13271

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ABDULLAH ÇAKIR BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/13271)

 

Karar Tarihi: 2/2/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

M. Emin KUZ

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu

:

Abdullah ÇAKIR

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, hukuka aykırı olarak elde edilen delillere dayanılarak mahkûmiyet kararı verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 17/4/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca adil yargılanma hakkı kapsamında hakkaniyete uygun yargılanma hakkı dışındaki iddialar yönünden kabul edilemezlik kararı verilmiş, başvurunun adil yargılanma hakkına ilişkin kısmının kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formları ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler çerçevesinde olaylar özetle şöyledir:

9. Türkiye'de Fetullah Gülen tarafından kurulan, 1960'lı yıllardan itibaren faaliyette bulunan ve uzun yıllar boyunca dinî bir grup olarak nitelenen bir yapılanma mevcuttur. Bu yapılanma süreç içinde "Cemaat""Gülen Cemaati""Fetullah Gülen Cemaati""Hizmet Hareketi""Gönüllüler Hareketi" ve "Camia" gibi isimlerle anılmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri [GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, § 22).

10. Anılan yapılanma süreç içinde özellikle kamu kurum ve kuruluşlarında örgütlenmiş; bunun yanı sıra başta eğitim ve din olmak üzere farklı sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda yasal faaliyetlerde bulunmuş; bu faaliyetler dolayısıyla sahip olduğu dershaneler, okullar, üniversiteler, dernekler, vakıflar, sendikalar, meslek odaları, iktisadi kuruluşlar, finans kuruluşları, gazeteler, dergiler, televizyon ve radyo kanalları, internet siteleri, hastaneler aracılığıyla sivil alanda önemli bir etkinliğe ulaşmıştır. Bu faaliyetlerin yanında bazen bu yasal kuruluşların içinde gizlenmiş olan, bazen de yasal yapıdan tamamen farklı şekilde konumlanan ve hareket eden, özellikle de kamusal alana yönelik faaliyetlerde bulunan illegal bir yapılanma söz konusudur (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 26; Mustafa Baldır, B. No: 2016/29354, 4/4/2018, § 75).

11. Buna karşılık hareket tarzı ve icraatları öteden beri toplumda tartışma konusu olan bu yapılanmanın örgütlenmesi ve faaliyetlerine ilişkin olarak özellikle 2013 yılı sonrasında pek çok soruşturma ve kovuşturma yürütülmüştür. Bu kapsamda bu yapılanmaya mensup kişilerin -yapılanmanın amaçları doğrultusunda- suç delillerini yok etme, devlet kurumlarının ve üst düzey devlet görevlilerinin telefonlarını dinleme, devletin istihbarat faaliyetlerini deşifre etme, kamu görevine giriş veya görevde yükselme sınavlarına ilişkin soruları önceden elde edip mensuplarına verme gibi eylemlerde bulundukları belirlenmiştir. Soruşturma ve kovuşturma belgelerinde, yapılanma Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ve/veya Paralel Devlet Yapılanması (PDY) olarak isimlendirilmiştir (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 22, 27).

12. Türkiye 15 Temmuz 2016 tarihinde askerî bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış, bu nedenle 21/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl ilan edilmesine karar verilmiş ve olağanüstü hâl 19/7/2018 tarihinde -yeniden uzatılmayarak- son bulmuştur. Kamu makamları ve yargı organları -olgusal temellere dayanarak- bu teşebbüsün arkasında FETÖ/PDY'nin olduğunu değerlendirmiştir (darbe teşebbüsü ve arkasındaki yapılanmaya ilişkin ayrıntılı bilgi için bkz. Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 12-25).

13. Darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY'nin kamu kurumlarındaki örgütlenmesinin yanı sıra eğitim, sağlık, ticaret, sivil toplum ve medya gibi farklı alanlardaki yapılanmasına yönelik olarak Cumhuriyet başsavcılıkları tarafından soruşturmalar yürütülmüş; çok sayıda kişi hakkında gözaltı ve tutuklama tedbirleri uygulanmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 51; Mehmet Hasan Altan (2) [GK], B. No: 2016/23672, 11/1/2018, § 12).

14. En son Gebze hâkimi olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) 16/7/2016 tarihli kararı ile başvurucunun görevden uzaklaştırılmasına ve 24/8/2016 tarihinde meslekten çıkarılmasına karar verilmiştir.

15. Darbe teşebbüsü sonrasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu 17/7/2016 tarihinde gözaltına alınmıştır.

16. Başvurucu 18/7/2016 tarihinde Gebze Cumhuriyet Başsavcılığında ifade vermiştir. Başvurucunun ifade alma işlemi sırasında müdafii de hazır bulunmuştur. Başvurucu ifadesinde özetle örgüt mensupları ile üniversiteye hazırlık döneminde gittiği dershaneye ait yurtta tanıştığını, üniversite yıllarında (2001-2005) üç yıl örgüte ait öğrenci evinde kaldığını, ev sorumlusu ile yaşadığı anlaşmazlık sonrasında devlet yurduna geçtiğini, mesleğe başladıktan sonra kendisinden yardım istendiğini, kendisinin de maddi durumu kötü öğrenciler yararına olacağı düşüncesi ile bu kişilere maddi yardımda bulunduğunu, 17/25 Aralık sürecinden sonra bu yapı ile tüm bağlarını koparttığını beyan etmiştir. Başvurucu aynı gün Gebze 2. Sulh Ceza Hâkimliğinde yapılan sorgusunda önceki beyanlarını tekrarlamıştır.

17. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının (Başsavcılık) 9/6/2017 tarihli iddianamesiyle başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan cezalandırılması istemiyle hakkında kamu davası açılmıştır. İddianamede;

i. Başvurucunun HSYK'nın 24/8/2016 tarihli kararı ile meslekten ihraç edildiği,

ii. İstanbul Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğünce ByLock veri tabanı üzerinde yapılan inceleme neticesinde düzenlenen Bylock sorgu sonucu raporunda başvurucunun cep telefonu hattı ile ilk defa 14/9/2014 tarihinde ByLock uygulamasını kullandığı,

iii. Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli sıfatı ile 28/10/2016 tarihinde ifadesi alınan M.Ö.nün başvurucunun örgüt mensubu olduğunu bildiğini beyan ettiği,

iv. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında şüpheli sıfatı ile 16/10/2016 tarihinde ifadesi alınan S.Y.nin başvurucunun örgüt mensubu olduğunu bildiğini beyan ettiği,

v. Başvurucunun, örgütün amaç ve politikaları doğrultusunda Yargıçlar ve Savcılar Birliğine (YARSAV) 4/12/2010 tarihinde üye olduğu ve 2014 yılı Nisan ayında istifa ettiği,

vi. Başvurucunun örgüt açısından stratejik öneme sahip HSYK kurul müfettişliği görevinde bulunduğu ve FETÖ/PDY hiyerarşisi içinde yer aldıkları anlaşılan hâkim ve Cumhuriyet savcılarına objektif kriterlerden ve yerleşik uygulamalardan uzak şekilde yüksek notlar takdir ettiği,

vii. Hakkında FETÖ/PDY üyesi olduğundan bahisle soruşturma yürütülen ve meslekten ihraç edilen HSYK eski kurul müfettişinin Kars Adliyesinin 2013 yılı denetiminde başvurucuya objektif kriterlerden ve yerleşik uygulamalardan uzak şekilde ve örgütsel saik ile yüksek not takdir ettiği belirtilmiştir.

18. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğuna dair ifade veren tanık M.Ö.nün soruşturma aşamasında Osmaniye Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan 28/10/2016 tarihli beyanının ilgili kısmı şöyledir:

"Staj yaptığım dönemde akademiden tanıdığım, benim gibi cemaate ait evlerde kalan ve cemaatle bağlantısı olduğunu gördüğüm kişiler; dönem sorumlusu olan ve Yargıtay'da tetkik hakimi olduğunu bildiğim [H.E.] isimli kişi, daha sonra cemaatten ayrıldığını bildiğim [G.B.], soyadını [E.] olarak bildiğim [B.] isimli kişi. [H.İ.D.], [A.A.][H.G.], [B.Y.], [K.M.][S.Y.], [H.A.], [Y.A.], [M.S.Ç.], [Ö.Y.], daha sonra ayrıldığını duyduğum yukarıda bahsettiğim [H.A.][T.G.][F.Ö.], Abdullah Çakır [başvurucu] ... isimli kişilerin de bu yapıdan olduğunu biliyorum."

19. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğuna dair ifade veren diğer tanık S.Y.nin soruşturma aşamasında Malatya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından alınan 16/10/2016 tarihli beyanının ilgili kısmı şöyledir:

"...Ardından 2006 yılı Nisan ayındaki sınava [M.][M.] ve [Y.] ile hazırlandık. Sınavı kazandıktan sonra mülakat döneminde beni Keçiören Aşağıayrancı semtinde bulunan Gülen Cemaati'ne ait bir eve yönlendirdiler. Burada [İ.S.], [H.Y.] ve Abdullah Çakır [başvurucu] ile tanıştım. Bu üç arkadaşımın bilgilerini aşağıda ayrıca vereceğim. Hepimiz bu evde kalıp mülakata hazırlandık. Evin imamlığını, yani abiliğini ise [H.Y.] Yapmaktaydı. Bu evde kalırken bizden sorumlu olan kişi Ankara'da idare veya vergi mahkemesinde hakim veya hakim adayı olarak görev yapan [Ö.] Abi isimli biriydi. ... Mülakat sınavında başarılı olunca 14.07.2006 tarihinde Ankara'da hakim ve savcı adaylığı stajına başladım. ... Staja başlayan arkadaşlarla birlikte ev tuttuk. Aşağıda kimlik bilgilerinden ayrıca bahsedeceğim dönem arkadaşlarım [İ.S.] ve Abdullah Çakır [başvurucu] ile birlikte Balgat Cevizlidere yokuşunda bir ev tuttuk. Bizim grubumuzda bu iki arkadaş ile birlikte yine bilgilerini ayrıca zikrettiğim ve edeceğim staj arkadaşlarım [M.G.], [H.Y.], [M.Ş.], ve [Y.K.] vardı. İsmini saydığım bu arkadaşlar ise bize yakın yerde başka bir ev tuttular. ... 109814 sicil numaralı Abdullah Çakır [başvurucu] (ilk görev yeri Sandıklı, son görev yeri Gebze hakimliğiyken açığa alındı) ... Yargıtay tetkik hakimi [A.U.] ile Ankara'da staj yaptığımız dönemde tanışmıştım. Yukarıda belirttiğim [İ.S.] ve Abdullah Çakır [başvurucu] bu şahısla ayın okulda okudukları için tanışıyorlarmış. Onların vesilesi ile tanışmıştık. Dolayısıyla Gülen Cemaati mensubu olduğunu öğrenmiştim ancak kendisinin dönemi ve grubu bizden farklıydı. Fakat Cemaat mensubiyeti ve cemaate aidiyeti konusunda bir şüphem yoktur... "

20. İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi (Mahkeme) 14/6/2017 tarihinde iddianamenin kabulüne karar vermiş ve E.2017/48 sayılı dosya üzerinden kovuşturma aşaması başlamıştır.

21. Tanık S.Y. kovuşturma aşamasında Sakarya 4. Ağır Ceza Mahkemesinde istinabe yolu ile alınan beyanında Malatya Cumhuriyet Başsavcılığında detaylı olarak verdiği ifadenin doğru olduğunu, değiştirecek veya ekleyecek bir husus bulunmadığını ifade etmiştir.

22. Başvurucunun örgütle irtibatlı olduğuna dair ifade veren tanık H.A.nın Sivas Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli sıfatı ile alınan 3/3/2017 tarihli beyanı kovuşturma aşamasında dosyaya girmiştir. Tanık beyanının ilgili kısmı şöyledir:

"Staj döneminde benim gibi yapı evlerinde kaldığını bildiğim, Kütahya'lı Abdullah Çakır (Çakar) [başvurucu] ve [C.Ö.] vardır. Bu kişilerin staj döneminde yapıya ait evlerde kaldığını bilme sebebim daha sonra yakın bölgelerde görev yapmamız sebebiyle aynı sohbet grubunda bulunmamızdır. ... 2007 yılında kura sonucu Afyon ili Sultandağı ilçesine atandım. Burada Kütahya'lı Abdullah Çakır beni aradı ve kendisi ile görüştük. Bu süreçte ben, Abdullah ve İscehisar savcısı [C.Ö.] ile üç kişilik sohbet grubu olduk. Bu grubun sorumlusu Abdullah'dı. Bu kişiler ile lokanta ya da [C.] ve Abdullah'ın arabasında buluşarak USB'den Abdullah'ın getirdiği yaklaşık 10 dakikalık Fethullah Gülen'in güncel sohbetini dinlerdik. ... 2010 yılında Erzincan ilinin Kemaliye ilçesine tayin oldum. Burada yine daha önceki sohbet grubumdan Abdullah'ın Kemah ilçesine, [C.nin] ise İliç ilçesine tayin olduğunu öğrendim. Abdullah'ın araması üzerine bu kişiler ile aynı sohbet grubuna devam ettik."

23. Başvurucu, toplam dört celsede tamamlanan duruşma evresinde ByLock verilerinin hukuka aykırı olarak elde edildiğini, kendisinin bu programı kullanmadığını, HSYK kurul müfettişliği görevinin çok kısa sürmesi nedeniyle fiilen müfettişlik yapmadığını ve kimseye hak etmediği bir not vermediğini ifade etmiştir. Başvurucu ayrıca üniversiteyi kazanınca kendisine devlet yurdu çıkmadığı ve maddi durumu kötü olduğu için bu yapıya ait evlerde 2001-2003 yılları arasında kaldığını, aleyhe beyanda bulunan tanık M.Ö.yü tanımadığını, diğer tanıkların aleyhe beyanlarını kabul etmediğini, tanık S.Y. ile aynı evde kalmadığını ve belirtilen tarihte evli olduğunu beyan etmiştir.

24. Mahkemenin 28/3/2018 tarihli kararıyla başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan 6 yıl 10 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"... Soruşturma aşamasında dosyaya eklenen sanığa ilişkin Bylock Raporunun dışında Mahkememizce gerekli araştırmalar yapılmış olup; sanığın kullandığı IMEI numarası belirtilen telefon ile Bylock programının IP sunucularına bağlantı kurduğu, bu yöndeki tespitleri havi BTK cevabi yazısı içeriği ile doğrulanmış olmakla birlikte telefon numaralarının kullanıldığı IMEİ numaralarına ilişkin bilgiler de aksi yönde bir değerlendirmeyi gerekli kılmamaktadır. Sanığın Bylock kullandığı yönündeki tespite dayanak olarak bağlantıyı yapan IP, port bilgilerine de ulaşılmıştır. Sanığın Bylock programına ilişkin IP sunucuları ile tespit edilen bağlantı verilerinin tarih aralıkları, tespit edilen programı kullandığına dair hususlar düşünüldüğünde; sanığın icra ettiği görevin mahiyeti, FETÖ/PDY silahlı terör örgütü mevcudiyetinin siyasi liderlerce kamuoyuna dile getirildiği tarihler, anılan örgütün terör örgütü olarak siyasi karar alma mekanizmalarınca kabul edildiği tarihlere bakıldığında sanığın anılan örgüte sempati duymasının da ötesinde Paralel Devlet oluşturmaya yönelik örgütün stratejisine ve yukarıda etraflıca açıklanan hedeflerinin gerçekleştirilmesi konusundaki kriminalize yapısal işleyişi, bir örgüt üyesi olarak paylaştığı, benimsediği kanaatine ulaşılmıştır...

Sanık savunmasında örgütle irtibatlı bir dershaneye gittiğini ve örgüte ait yurtta kaldığını daha sonra üniversite aşamasında 3 yıl örgüt evlerinde kaldığını daha sonra ayrıldığını beyan etmiş ise de; gerek tanık [S.Y.] ve [M.Ö.nün] beyanları ile [H.A.nın] sanığın staj döneminde yapıya ait evde kaldığı ve kur'a sonrasında sanığın sorumlusu olduğu sohbet gurubu kurdukları yönündeki beyanı ile 2015 yılına varan ByLock kullanımı nazara alındığında sanığın örgütle irtibatını kesmediği gibi daha da yoğun bir şekilde devam ettirdiği ve savunmasının samimi olmadığı anlaşılmıştır.

Sanığın ByLock programını kullandığı yönündeki şüpheden uzak ve kesin tespit, tespite konu cevabi yazıdaki programın sunucularına bağlantı tarih aralıkları, internet bağlantı iletişim sorgu kaydı (sinyal sayısı) adedi, programı kullanım ile ilgili detaylı bilgilere bakıldığında; sanığın örgütün benimsediği hedefleri doğrultusunda oluşturulan hiyerarşiye/kurguya dahil olmakla kendi iradesine istenildiği takdirde emre amade olacak şekilde hazır tuttuğu ve örgütün kadrolarına hissettirdiği, bu yöndeki maddi ve manevi katkısının mevcudiyetini göstermektedir."

25. Başvurucunun bu karara karşı yaptığı istinaf kanun yolu başvurusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin 9/5/2018 tarihli kararıyla esastan reddedilmiştir.

26. Başvurucu, istinaf başvurusunun esastan reddi kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurmuştur. Yargıtay 16. Ceza Dairesi 5/2/2019 tarihinde temyiz isteminin reddi ile hükmün onanmasına karar vermiştir.

27. Başvurucu 3/4/2019 tarihinde karardan haberdar olduğunu beyan etmiştir.

28. Başvurucu 17/4/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

29. Anayasa Mahkemesinin 2/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

30. Başvurucu, başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.

31. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Hukuka Aykırı Olarak Elde Edilen Delillere Dayanılarak Mahkûmiyet Kararı Verildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

32. Başvurucu; hukuka aykırı olarak ele geçirilen ve mahiyeti itibari ile güvenilir olmayan ByLock verilerine ve tanıkların tehdit, baskı ve aldatma gibi yasak yöntemlerle alınan gerçeğe aykırı beyanlarına itibar edilerek isnat edilen suçun yasal unsurları itibarıyla gerçekleştiği hususunda herhangi bir delil ortaya konulmadan cezalandırıldığını ve bu suretle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

33. Bakanlık görüşünde;

i. FETÖ/PDY üyelerinin aralarında haberleşmede ve örgütsel iletişimde kullandıkları kriptolu (şifreli) haberleşme programı olan ByLock iletişim sisteminin delil niteliğinin Türk yargı organları tarafından yakın dönemde verilen birçok kararda geniş çerçevede tartışıldığı ifade edilmiş ve Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Anayasa Mahkemesinin ByLock uygulamasının delil niteliğine ilişkin kararlarından örnekler verilmiştir.

ii. Başvurucunun atılı suçlamanın niteliği, iddianameye konu eylemler ve dosyada bulunan deliller hakkında yeterli şekilde bilgilendirildiği, yargılama aşamasının tamamında lehine olan hususları ileri sürebildiği, aleyhe olan delillere karşı çıkabildiği ve olaya ilişkin kendi anlatımını mahkemeye sunabildiği ifade edilmiştir. Yargılamanın silahların eşitliği ilkesine uygun olarak yürütüldüğü ve mahkeme tarafından savunmanın menfaatlerinin korunması için sağlanan güvencelerin yeterli olduğu belirtilmiştir.

iii. Başvurucunun şikâyetlerinin esas itibarıyla yargılamanın sonucuna, delillerin değerlendirilmesine, hukuk kurallarının yorumuna ve uygulanmasına ilişkin olduğu, Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasına göre kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği ifade edilmiştir. Ayrıca Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin delilleri takdirinde bariz bir takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça bu takdire müdahalesinin söz konusu olamayacağını birçok kararında dile getirdiği ve somut olayda dosyadaki bilgi ve belgeler dikkate alınarak yapılan yargılama ve kurulan hükümde herhangi bir bariz takdir hatası veya açıkça keyfî bir durum olmadığı belirtilmiştir.

34. Başvurucu, Bakanlık görüşüne ilişkin beyanında genel olarak bireysel başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

2. Değerlendirme

35. Anayasa’nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren yorum, uygulama ve sonuçlar Anayasa Mahkemesinin denetim yetkisi kapsamındadır (Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013, § 42).

36. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

37. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai durumlarda, aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149).

38. Bununla birlikte Anayasa Mahkemesi birçok kararında, kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edilen delillerin yargılamada kullanılmasıyla ilgili olarak ileri sürülen iddiaları adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelemiş, bu konudaki ilkeleri belirlemiştir (birçok karar arasından bkz. Orhan Kılıç [GK], B. No: 2014/4704, 1/2/2018, §§ 42-51; Yaşar Yılmaz, B. No: 2013/6183, 19/11/2014, §§ 38-60). Buna göre Anayasa Mahkemesinin görevi, belirli delil unsurlarının hukuka uygun şekilde elde edilip edilmediğini tespit etmek değildir. Anayasa Mahkemesinin görevi, hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen veya derece mahkemelerince hukuka aykırı olduğu tespit edilen delillerin yargılamada tek veya belirleyici delil olarak kullanılıp kullanılmadığını ve bu hukuka aykırılığın bir bütün olarak yargılamanın adil olup olmamasına etkisini incelemektir (Orhan Kılıç, § 46).

39. Somut olayda Mahkemece yapılan yargılamada soruşturma evrakı ve ekleri, ByLock kullanımına ilişkin sorgu sonucu, HTS ve CGNAT kayıtları, başvurucunun örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığına ilişkin tanık S.Y., M.Ö. ve H.A. beyanları, başvurucunun soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki savunmaları ile tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirilmek suretiyle karar verilmiştir. Mahkeme, mahkûmiyet hükmünü salt ByLock sorgu sonucuna göre değil Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan temin edilen HTS ve CGNAT kayıtları, başvurucunun lise ve üniversite yıllarında örgüte ait yurt ve evlerde kaldığı yönündeki savunmaları ile başvurucunun örgüt hiyerarşisinde yer aldığı, staj dönemi öncesi ve sırasında örgüte ait evlerde kaldığı, staj sonrasında tayin olduğu iki farklı ilçede sohbet grubu sorumlusu olduğu yönündeki tanık beyanlarını da dikkate alarak kurmuştur. Mahkeme karar gerekçesinde bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir hususun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır.

40. Başvurucu, hukuka aykırı ve güvenilir olmayan delillere istinaden mahkûm edildiğini iddia etmiştir. Bu tür iddialarla ilgili olarak başvurucunun delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı verilip verilmediği, bu konuda silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin gözetilip gözetilmediği önem taşımaktadır. Mahkûmiyet hükmü açısından başvurucunun örgüte ait evlerde uzun yıllar kaldığı, örgüt hiyerarşisi içinde yer aldığı ve sohbet grubu sorumluluğu yaptığı yönündeki tanık anlatımları ve ByLock kullanıcısı olduğuna ilişkin ByLock sorgu sonucu ile HTS ve CGNAT kayıtlarının belirleyici olduğu anlaşılmaktadır.

41. Anayasa Mahkemesi Ferhat Kara kararında ByLock sunucusundan elde edilen verilerin adli makamlara ulaştırılmasına ilişkin sürecin hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlaline yol açıp açmadığını incelemiştir (Ferhat Kara, §§ 126-136). Kararda sonuç olarak anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan bir terör örgütüyle ilgili istihbarat çalışmaları sırasında rastlanan ByLock uygulamasına ilişkin verilerin bu örgüte yönelik olarak yürütülen soruşturmalarda/yargılamalarda maddi gerçeğe ulaşılmasına katkı sunması amacıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına iletilmesinde ilk bakışta göze çarpan bir hukuka aykırılık bulunmadığı gibi derece mahkemelerince yapılmış buna dair bir tespitin de olmadığı vurgulanmış, ByLock iletişim sistemine ilişkin dijital materyallerin ve bu materyallerle ilgili olarak düzenlenen teknik raporun Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına ulaştırılmasının bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren uygulama olmadığı kanaatine varılmıştır (Ferhat Kara, § 136). Bu kararda, ByLock programına ilişkin verilerin adli makamlara ulaştırılmasından sonraki süreç yönünden de değerlendirmeler yapılmış ve ByLock verilerinin kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edildiğine yönelik iddialar açısından bir ihlal bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır (Ferhat Kara, §§ 137-143). Mevcut başvuruda Ferhat Kara kararında ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir neden bulunmamaktadır.

42. Başvurucunun tanıkların beyanlarının tehdit, baskı ve aldatma gibi yasak yöntemlerle alındığı yönündeki iddiasını olaya özgü somut bir açıklamada bulunmadan soyut ve genel ifadeler ile dile getirdiği görülmektedir. Başvurucu bu delillerin gerçekliğine itiraz etme ve kullanılmalarına karşı çıkma fırsatı elde etmiştir. Öte yandan başvurucu, hükme esas alınan delillere itiraz etme imkânı bulamadığı yönünde bir iddia ileri sürmediği gibi aleyhe tanık beyanlarının yasak yöntemler ile alındığı iddiasına ilişkin somut bir açıklamada da bulunmamıştır. Dolayısıyla yapılan yargılamada, adil yargılanma hakkı kapsamındaki usul güvencelerini tamamen etkisiz hâle getiren ve açıkça keyfî bir uygulama da bulunmamaktadır.

43. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 339. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tahsil edilmesi mağduriyetine neden olacağından adli yardım talebi kabul edilen başvurucunun yargılama giderlerini ödemekten TAMAMEN MUAF TUTULMASINA 2/2/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.