2019/18639

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NAZAN ERYİĞİT BAŞVURUSU (2)

(Başvuru Numarası: 2019/18639)

 

Karar Tarihi: 3/3/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Nazan ERYİĞİT

Vekili

:

Av. Şule BOYRAZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, tasarruf hakkının kısıtlanması sebebiyle kamulaştırılan taşınmazın kamulaştırmadan önceki dönemde maruz kaldığı kısıtlamalar için tazminat ödenmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/5/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 1955 doğumlu olup Ankara'da ikamet etmektedir.

6. Başvurucu, İstanbul'un Büyükçekmece ilçesi Eskice Mahallesi Karakova mevkiinde kâin 8515 ve 8517 parsel sayılı taşınmazların hissedarıdır. 8517 parsel numaralı taşınmazın tamamı, 8515 parsel numaralı taşınmazın ise bir kısmı Büyükçekmece Baraj Gölü mutlak koruma alanında kalmaktadır. Sözü edilen taşınmazların göl mutlak koruma alanında kalan kısmı 13/6/2003 tarihli 1/1.000 ölçekli uygulama imar planında yeşil alan olarak gösterilmiştir.

A. Kamulaştırma Süreci

7. Anılan taşınmazlara ilişkin olarak İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) tarafından 5/11/2011 tarihinde kamulaştırma kararı verilmiştir. İSKİ bünyesindeki Kıymet Takdir Komisyonunca belirlenen bedel üzerinden yapılan satın alma teklifi maliklerce kabul edilmemiştir.

8. İSKİ 16/7/2014 tarihinde Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde (Asliye Hukuk Mahkemesi) kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davası açmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesince atanan bilirkişi tarafından hazırlanan raporda taşınmazların kamulaştırma bedeli toplam 10.916.559,50 TL olarak hesaplanmıştır. Asliye Hukuk Mahkemesi 17/11/2015 tarihinde davayı kabul ederek bilirkişi tarafından belirlenen tutarın kamulaştırma bedeli olarak başvurucunun da aralarında bulunduğu maliklere ödenmesine ve taşınmazların İSKİ adına tescil edilmesine hükmetmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesi kararı Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 21/3/2017 tarihli kararıyla onanmıştır. Karar düzeltme istemi de aynı Dairenin 14/12/2017 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

B. İdari Yargıda Açılan Tam Yargı Davası Süreci

9. Başvurucu, taşınmazların göl mutlak koruma alanı içine alınmak suretiyle tasarruf yetkisinin kısıtlanması sebebiyle oluşan zararlarının tazmini istemiyle 11/7/2016 tarihinde İstanbul 4. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) tam yargı davası açmıştır. İdare Mahkemesi 9/8/2016 tarihinde usule ilişkin eksiklikler nedeniyle dava dilekçesini reddetmiştir.

10. Başvurucu 30/9/2016 tarihinde dava dilekçesini yenilemiştir. Yenilenen dava dilekçesinde, taşınmazla ilgili olarak 2011 yılında kamulaştırma kararı verilmesine karşın bedel tespiti davasının idarenin kusuruyla 2014 yılında açıldığı belirtilmiştir. Dilekçede; taşınmazın göl mutlak koruma alanına alınması sebebiyle kullanılamaz hâle geldiği, bu nedenle kamulaştırma sürecinin tamamlanmasından önceki dönem için tazminat ödenmesi gerektiği ifade edilmiştir. Kamulaştırma işlemlerinin geciktirilmesinin hukuki el atma mahiyeti taşıdığı savunulan dilekçede, mutlak koruma alanında olan taşınmaz üzerinde inşaat yapılmasının ve tarımsal faaliyette bulunulmasının mümkün olmadığı iddia edilmiştir. Dilekçede son olarak taşınmazlarda meydana gelen kısıtlamanın uygun bir tazminat ödenerek telafi edilmesi, bu sebeple hukuki el atmanın başladığı tarihten kamulaştırma sürecinin tamamlandığı 18/11/2015 tarihine kadar geçen dönem için tazminat ödenmesi gerektiği ileri sürülmüş; fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 1.000 TL tazminata hükmedilmesi talep edilmiştir.

11. İdare Mahkemesi 11/10/2016 tarihinde davayı incelemeksizin reddetmiştir. Kararda, 20/8/2016 tarihli ve 6745 sayılı Yatırımların Proje Bazında Desteklenmesi ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'la 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'na birtakım hükümler eklendiği vurgulanmıştır. Bu bağlamda uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılan taşınmazların kamulaştırılması için öngörülen beş yıllık sürenin 2942 sayılı Kanun'a eklenen geçici 11. madde gereğince bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren başlayacağı ve bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce açılan ancak henüz karara bağlanmayan veya kararı kesinleşmeyen davalara da bu madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmiştir.

12. Başvurucu bu karardan sonra mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürerek Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi 12/12/2018 tarihinde, başvurucunun mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Kararda, Anayasa Mahkemesinin 28/3/2018 tarihli ve E.2016/196, K.2018/34 sayılı kararı ile 2942 sayılı Kanun'un geçici 11. maddesinin iptal edildiği hatırlatılarak uygulama imar planının onaylanmasından itibaren beş yıldan fazla süre geçmesine rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmamasının ve herhangi bir tazminat da ödenmemesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine ulaşıldığı belirtilmiştir (Nazan Eryiğit, B. No: 2017/23146, 12/12/2018, § 21).

13. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının İdare Mahkemesine ulaşmasından sonra İdare Mahkemesi 6/2/2019 tarihinde dosyayı esasa kaydetmiş ve yargılamaya devam edilmesine karar vermiştir.

14. İSKİ'nin bu aşamadan sonra dosyaya sunduğu savunma yazısında; taşınmazın kamulaştırıldığı ve Asliye Hukuk Mahkemesinin tescil kararıyla mülkiyetinin idareye geçtiği, davanın açıldığı tarihte başvurucunun taşınmaza malik olmadığı belirtilmiştir. Asliye Hukuk Mahkemesince hükmedilen kamulaştırma bedelinin ödendiğinin vurgulandığı dilekçede, başvurucunun başkaca bir tazminat talep etme hakkının bulunmadığı savunulmuştur.

15. İdare Mahkemesi 10/4/2019 tarihinde davayı kesin olarak reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, taşınmazın kamulaştırılarak kamulaştırma bedelinin ödendiği vurgulanmıştır. Kararda, kamulaştırmasız el atıldığından bahisle tazminat ödenmesinin mümkün olmadığı ifade edilmiştir. Nihai karar 8/5/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun "Mülkiyet hakkının içeriği" kenar başlıklı 683. maddesi şöyledir:

"Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.

Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği gibi, her türlü haksız elatmanın önlenmesini de dava edebilir."

17. 20/11/1981 tarihli ve 2560 sayılı İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un "Görev ve yetkiler'' kenar başlıklı 2. maddesi şöyledir:

"İSKİ'nin görev ve yetkileri şunlardır:

a) İçme, kullanma ve endüstri suyu ihtiyaçlarının her türlü yeraltı ve yer üstü kaynaklarından sağlanması ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılması için; kaynaklardan abonelere ulaşıncaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak, bu projelere göre tesisleri kurmak veya kurdurmak, kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek,

b) Kullanılmış sular ile yağış sularının toplanması, yerleşim yerlerinden uzaklaştırılması ve zararsız bir biçimde boşaltma yerine ulaştırılması veya bu sulardan yeniden yararlanılması için abonelerden başlanarak bu suların toplanacakları veya bırakılacakları noktaya kadar her türlü tesisin etüt ve projesini yapmak veya yaptırmak; gerektiğinde bu projelere göre tesisleri kurmak ya da kurdurmak; kurulu olanları devralıp işletmek ve bunların bakım ve onarımını yapmak, yaptırmak ve gerekli yenilemelere girişmek,

c) Bölge içindeki su kaynaklarının, deniz, göl, akarsu kıyılarının ve yeraltı sularının kullanılmış sularla ve endüstri artıkları ile kirletilmesini, bu kaynaklarda suların kaybına veya azalmasına yol açacak tesis kurulmasını ve bu tür faaliyetlerde bulunulmasını önlemek, bu konuda her türlü teknik, idari ve hukuki tedbiri almak,

d) Su ve kanalizasyon hizmetleri konusunda hizmet alanı içindeki belediyelere verilen görevleri yürütmek ve bu konulardaki yetkileri kullanmak,

e) Her türlü taşınır ve taşınmaz malı satın almak, kiralamak, ekonomik değeri kalmamış araç ve gereçleri satmak, İSKİ'nin hizmetleriyle ilgili tesisleri doğrudan doğruya yahut diğer kamu veya özel kuruluşlarla ortak olarak kurmak ve işletmek, bu maksatla kurulmuş veya kurulmakta olan tesislere iştirak etmek,

f) Kuruluş amacına dönük çalışmaların gerekli kılması halinde her türlü taşınmaz malı kamulaştırmak veya üzerinde kullanma hakları tesis etmek."

B. Uluslararası Hukuk

18. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne ek (1) No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."

19. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Keçecioğlu ve diğerleri/Türkiye (adil tatmin) kararında, taşınmazın yirmi bir yıl boyunca kamulaştırma amacı doğrultusunda kullanılmaması sebebiyle hükmedilen mülkiyet hakkı ihlalinin taşınmazın güncel değerine eşdeğer tutarda tazminat ödenmesi suretiyle giderilmesine karar vermiştir (Keçecioğlu ve diğerleri/Türkiye, [adil tatmin] B. No: 37546/02, 20/7/2010, §§ 15-20).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

20. Anayasa Mahkemesinin 3/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

21. Başvurucu, bireysel başvuruya konu tam yargı davasının taşınmazların İSKİ adına tescilinden önceki dönemdeki kısıtlılık hâlinden kaynaklanan zararlara ilişkin olduğunu belirtmiştir. Başvurucu, taşınmazların mutlak koruma alanına alınması sebebiyle taşınmazları uzun yıllar kullanamadığından yakınmıştır. Anayasa Mahkemesinin İbrahim Sözer ve diğerleri (B. No: 2016/10425, 4/4/2019) kararına atıfta bulunan başvurucu, imar planının yürürlüğe girmesinden sonra beş yıl içinde taşınmazın kamulaştırılmamasının malike aşırı külfet yüklediğini belirtmiştir. Başvurucu ayrıca İdare Mahkemesinin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına uymadığını savunmuş ve bu durumun adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir.

B. Değerlendirme

22. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

23. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu, mülkiyet hakkı dışında adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden de yakınmıştır. Ancak başvurucunun asıl şikâyetinin taşınmazının göl mutlak koruma alanında kalması sebebiyle bu taşınmazdan dilediği gibi yararlanamadığına yönelik olduğu anlaşılmıştır. Bu bağlamda başvurucunun bütün şikâyetleri mülkiyet hakkının ihlali iddiası kapsamında incelenmiştir.

24. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında "Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir" denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda başvurucunun ihtilaf konusu taşınmazların hissedarı olduğu tartışmasızdır.

25. Anayasa Mahkemesi bir taşınmazın uygulama imar planında kamu hizmeti alanına ayrılmasının şikâyet edildiği Hüseyin Ünal (B. No: 2017/24715, 20/9/2018) başvurusunda taşınmazın kamulaştırılmadığı süreçte müdahalenin yol açtığı kısıtlamaları gözeterek müdahaleyi mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde incelemiştir (Hüseyin Ünal, § 41). Somut olayda da başvurucunun hissedarı bulunduğu taşınmazlar göl mutlak koruma alanı içinde kalmakta olup müdahalenin mülkiyetten barışçıl yararlanmaya ilişkin genel kural çerçevesinde incelenmesi gerekir.

26. Anayasa'nın 35. maddesinde mülkiyet hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Dolayısıyla mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 62).

27. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt, kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55). Somut olayda müdahalenin 2560 sayılı Kanun'un 2. maddesine dayandığı anlaşılmaktadır.

28. Belirli kısıtlamalar içeren mevzuat hükümlerinin etkisi değerlendirilirken taşınmazların bulunduğu İstanbul'un nüfus yoğunluğunun ve önümüzdeki yıllarda kullanılabilir temiz suya olan ihtiyacının da gözönüne alınması gerekir. Temiz suya erişiminin sürdürülmesinin yaşam için hayati önemde olduğu dikkate alındığında su havzalarının kirlenmesinin önlenmesi için bir kısım tedbirin alınması ve yasakların getirilmesi sonucu oluşan müdahalenin meşru bir amacının bulunduğu kabul edilmiştir (Muharrem Karabulut, B. No: 2017/28126, 10/12/2019, § 53; Halide Demirel, B. No: 2017/17378, 13/2/2020, § 61; Nail Çelik, B. No: 2017/18040, 3/11/2020, § 49).

29. Ölçülülük ilkesi elverişlilikgereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).

30. Anayasa Mahkemesi Hüseyin Ünal başvurusunda ölçülülük yönünden yapılan değerlendirmede uygulama imar planının onaylanmasından itibaren beş yıldan fazla süre geçmesine rağmen imar planında kamu hizmetine ayrılan taşınmazın kamulaştırılmamasının ve herhangi bir tazminat da ödenmemesinin başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklediği kanaatine ulaşmıştır. Bu sebeple başvurucunun mülkiyet hakkının korunması ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengenin başvurucu aleyhine bozulduğunu ve müdahalenin ölçülü olmadığını kabul etmiştir (Hüseyin Ünal, §§ 51-62).

31. Anayasa Mahkemesi İbrahim Sözer ve diğerleri kararında ise imar planında ilköğretim tesis alanı olarak ayrılan ancak aradan yaklaşık otuz yıl geçmesine rağmen kamulaştırılmayan taşınmazla ilgili imar planı değişikliği talebinin reddine ilişkin işlemin mahkeme kararıyla iptal edilmesinden sonra taşınmazın kullanılamamasından dolayı uğranılan zararın tazmini istemini reddeden mahkeme kararını mülkiyet hakkı yönünden incelemiştir. Sözü edilen davada idare mahkemesi taşınmazın kamu hizmetine ayrılmasına ilişkin imar planının değiştirilmesi talebinin reddine ilişkin idari işlemin iptal edildiğine, dolayısıyla taşınmazın kamulaştırılması ihtiyacının ortadan kalktığına vurgu yaparak tazminat istemini reddetmiştir. Ancak Anayasa Mahkemesi; imar planı değişikliği talebinin reddine ilişkin işlem iptal edilmiş olsa bile belediyenin yeni bir plan yapmadığını, bu itibarla kısıtlamaların hâlen devam ettiğini belirtmiş, ayrıca başvurucuların sadece kamulaştırma bedelinin değil bugüne kadar taşınmazı kullanamamaktan dolayı uğradıklarını öne sürdüğü zararın da karşılanmasını talep ettiğine vurgu yapmış, müdahalenin ölçülü olabilmesi için başvurucular yönünden anılan kısıtlamaların yol açtığı zararların da tazmin edilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Anayasa Mahkemesi sonuç olarak herhangi bir tazminat ödenmemesinin başvuruculara şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklediğine işaret ederek mülkiyet hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir (İbrahim Sözer ve diğerleri, §§ 48-52).

32. Somut olaydaki durumun Hüseyin Ünal kararındaki olaydan farklı olduğu anlaşılmaktadır. Olayda başvurucunun hissedarı olduğu taşınmazlar geç de olsa kamulaştırılmış ve başvurucuya kamulaştırma bedeli ödenmiştir. Oysa Hüseyin Ünal başvurusunda taşınmaz kamulaştırılmamış ve malike kamulaştırma bedeli ödenmemiştir.

33. Öte yandan eldeki başvurunun koşullarının İbrahim Sözer ve diğerleri başvurusununkiyle de aynı olmadığı görülmektedir. İbrahim Sözer ve diğerleri başvurusuna konusu taşınmaz imar planında ilköğretim tesis alanı olarak ayrılmışken mevcut başvurudaki taşınmaz göl mutlak koruma alanı içinde kalmıştır. Her iki durumda da malikin taşınmazı üzerinde tasarruf yetkisi kısıtlansa da kısıtlamaların meşru amaçları farklıdır. Taşınmazın ilköğretim tesis alanı olarak ayrılmasının amacı eğitim tesisi ihtiyacını karşılamak olmasına karşın göl mutlak koruma alanında bırakılmasının amacı insan yaşamının sürdürülebilirliği için hayati bir ihtiyaç olan içilebilir su kaynaklarının korunmasıdır. Hangi taşınmazın eğitim tesisi olarak kullanılacağına karar verme hususunda kamu otoritelerinin geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. Bu bağlamda kamu otoritelerinin bir kimsenin taşınmazını zorunlu olarak eğitim tesisi amacına tahsis etmesi söz konusu olmadığı gibi eğitim tesisi olarak tahsis edilen bir taşınmazın bu amacının değiştirilmesi ve taşınmazın üzerindeki kısıtlılıkların ortadan kaldırılması mümkündür. Oysa bir taşınmazın göl mutlak koruma alanına alınması konusunda idarenin takdiri son derece sınırlıdır. Ayrıca idarenin göl mutlak koruma alanındaki taşınmazın bu mahiyetini değiştirmesi de mümkün değildir. Göl mutlak koruma alanında kalan taşınmazlar üzerinde konut veya işyeri inşa edilmesi mümkün değildir. Bu taşınmazlar ancak tarımsal amaçlarla kullanılabilmektedir.

34. Sözü edilen hususlar dikkate alındığında imar planında eğitim tesisi olarak gösterilen taşınmaz ile göl mutlak koruma alanında kalan taşınmazın uzun süre kamulaştırılmamasının yol açtığı belirsizliğin mahiyetinin aynı olmadığı söylenebilir. İlkinde taşınmazın kullanım amacı değiştirilerek inşaat yapımına açık hâle getirilmesi teorik olarak mümkünken ikincisinde böyle bir imkân bulunmamaktadır. Dolayısıyla imar planında eğitim tesisi olarak tahsis edilen taşınmazın malikinin kamulaştırma bedeline kavuşacağı tarihteki belirsizliğe ek olarak imar planının değiştirilip değiştirilmeyeceği hususunda da belirsizliğe maruz kalacağı anlaşılmaktadır. Buna karşılık taşınmazı göl mutlak koruma alanında kalan malikin bu taşınmazı üzerinde konut veya işyeri inşa etme umudu bulunmadığından düçar olacağı belirsizlik de hangi tarihte kamulaştırma bedeline kavuşacağıyla sınırlıdır.

35. Bu durum gözetildiğinde göl mutlak koruma alanında kalan taşınmaz malikinin uğradığı zararın kamulaştırma bedeline geç kavuşmasıyla sınırlı olduğu anlaşılmaktadır. Başvurucu, taşınmazı kullanamadığını belirtmiş ise de tarımsal faaliyetlerde bulunamadığına dair bireysel başvuru formunda bir açıklama yapmamıştır. Öte yandan başvurucu, idare mahkemesine sunduğu dava dilekçesinde tarımsal faaliyette bulunulmasının da mümkün olmadığını vurgulamışsa da taşınmazın tarımsal amaçlı kullanımının önünde ne tür engeller bulunduğunu izah etmemiştir. Göl mutlak koruma alanındaki taşınmazın kullanımının tarımsal faaliyetle sınırlandırıldığı gözetildiğinde bu alanda inşaat yapılamamasının kullanamama biçiminde nitelenmesi mümkün değildir. Kuşkusuz taşınmazın inşaat yasağına tabi olması sebebiyle değerinin düşebileceği ve bunun başvurucunun mülkiyet hakkını etkileyebileceği açıktır. Ancak eldeki bireysel başvuruya konu dava taşınmazın bedelinin belirlendiği bir dava değildir. Mevcut dava, taşınmazın kullanılamaması sebebiyle doğduğu ileri sürülen zararların tazminine yöneliktir. Taşınmazın değeri kamulaştırma bedelinin tespiti davasında belirlenmiş olup inşaat yasağından kaynaklanan değer düşüklüğüne yönelik şikâyetlerin ancak anılan davada ileri sürülmesi ve incelenmesi mümkündür. Dolayısıyla somut olaydaki taşınmazın niteliği hesaba katıldığında güncel kamulaştırma bedelinin ödenmesinin malikin zararını telafi etmeye yeterli görüleceği ifade edilebilir. Nitekim AİHM, kamulaştırılan taşınmazın yirmi bir yıl boyunca kamulaştırma amacı doğrultusunda kullanılmaması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verdiği Keçecioğlu ve diğerleri/Türkiye başvurusunda malike, taşınmazın güncel değerine eşdeğer tutarda tazminat ödenmesinin ihlalin giderilmesi bakımından yeterli olduğuna hükmetmiştir (bkz. § 19).

36. Somut olayda başvurucunun taşınmazları 5/11/2011 tarihli kararla kamulaştırılmış ve taşınmazların bedeli, İSKİ tarafından kamulaştırma bedelinin tespiti için davanın açıldığı 16/7/2014 tarihindeki değeri hesaplanarak hissesi oranında başvurucuya ödenmiştir. Göl mutlak koruma alanındaki taşınmazların güncel kamulaştırma bedelinin ödenmesinin malikin mülkiyet hakkının kullanımındaki bireysel yararı ile içilebilir su kaynaklarının korunmasındaki kamusal menfaat arasındaki adil dengeyi sağladığı kanaatine varılmıştır.

37. Başvurucu, İdare Mahkemesinin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararına uygun olarak karar vermediğini ileri sürmüştür. Anayasa Mahkemesinin Nazan Eryiğit başvurusunda verdiği ihlal kararında taşınmazın kamulaştırılmasındaki gecikmeye vurgu yapılmış ve İdare Mahkemesinin davanın esasını incelememiş olması sebebiyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiştir. İdare Mahkemesinin, ihlal kararı kendisine ulaşır ulaşmaz dosyayı esasa kaydederek yargılamaya kaldığı yerden devam ettiğini ve işin esasını inceleyerek bir karar verdiği not edilmelidir. İdare Mahkemesinin işin esasında da Asliye Hukuk Mahkemesince 17/11/2015 tarihinde başvurucuya kamulaştırma bedelinin ödenmesine hükmedildiğini dikkate aldığı gözlemlenmiştir. Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının kamulaştırma tarihinden önceki kısıtlamalar sebebiyle başvurucu için ayrıca tazminata hükmedilmesini gerektirmediği hususu da gözetildiğinde İdare Mahkemesinin ihlal kararının gereğini yerine getirmiş olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

38. Açıklanan gerekçelerle mülkiyet hakkına yönelik bir ihlalin bulunmadığının açık olduğu anlaşıldığından başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 3/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.