2019/20168

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

FATMA NURAN DOĞRUER VE DİĞERLERİ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/20168)

 

Karar Tarihi: 19/1/2022

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Kadir ÖZKAYA

Üyeler

:

Engin YILDIRIM

 

 

Rıdvan GÜLEÇ

 

 

Yıldız SEFERİNOĞLU

 

 

Basri BAĞCI

Raportör

:

Murat İlter DEVECİ

Başvurucular

:

1. Fatma Nuran DOĞRUER

 

 

2. Kadri Cemil APAYDIN

 

 

3. Rahmiye ERTAN

 

 

4. Ümmiye LELOĞLU

Başvurucular Vekili

:

Av. Mehmet Nuri AKYÜZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; kamu makamlarının yaşamsal tehlike meydana getirecek şekilde yaralamaya sebep olan araç sürücüsüne geçiş üstünlüğüne sahip araçların sürülmesi ve geçiş üstünlüğünün kullanılmasına ilişkin kurallar ile esaslar hakkında gerekli eğitimi aldırmaması, sözü edilen trafik kazasından doğan maddi ve manevi zararların tazmini istemiyle açılan tazminat davasında Anayasa'nın 17. maddesinin gerektirdiği özenle inceleme yapılmaması ve anılan davada hükmedilen tazminatların yetersiz olması nedeniyle yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 29/5/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca oybirliği sağlanamaması nedeniyle başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

7. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Yargıtay Birinci Başkanlığına ait olup trafik tescil kaydında cankurtaran olarak gözüken bir araç 2/6/2008 tarihinde başvurucuların yaklaşık 83 yaşındaki babaları H.A.ya çarparak H.A.nın ağır bir şekilde yaralanmasına neden olmuştur. H.A. kendisine çarpan araçla Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Acil Servisine götürülmüştür. Olayın meydana geldiği sırada kazaya neden olan H.G. yönetimindeki araç, Yargıtay da zabıt kâtibi olarak görevli S.P.yi Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Cebeci Kalp Merkezine (Kalp Merkezi) götürmektedir ve kazanın meydana geldiği sırada yayalar için yeşil ışık yanmaktadır.

9. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanelerinin birinde görevli olan bir doktorun H.A. hakkında olay günü yazdığı geçici raporda başka hususlar yanında intrakraniyal (kafatası içinde bulunan) kanama tanısı konulduğu ve H.A. için yaşamsal tehlikenin bulunduğu belirtilmiştir.

10. İstanbul Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 20/10/2008 tarihli sağlık kurulu raporuna göre H.A.ya hemipleji (yan inme), quadripleji (kuadripleji, kol ve bacakların tümünü tutan felç) ve travmatik beyin hasarı tanısı konulmuştur.

11. Başvurucu Kadri Cemil Apaydın'ın talebi üzerine Ankara 13. Sulh Hukuk Mahkemesi H.A.nın kısıtlanmasına ve başvurucu Rahmiye Ertan'ın H.A.ya vasi olarak atanmasına 25/8/2009 tarihinde karar vermiştir.

12. H.A. 5/7/2017 tarihinde vefat etmiştir.

A. Trafik Kazası Hakkında Yürütülen Ceza Yargılamasıyla İlgili Süreç

13. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) trafik kazasının meydana gelmesinden sonra olay hakkında derhâl bir soruşturma başlatmıştır.

14. H.A.nın kardeşi F.A. olay günü kollukça alınan ifadesinde duyma ve görme sorunu yaşaması nedeniyle ağabeyi H.A.nın işitme cihazı ile gözlük kullandığını ancak olay anında ağabeyinin üzerinde işitme cihazı ve/veya gözlük bulunup bulunmadığını ve kazanın nasıl meydana geldiğini bilmediğini, ağabeyinin bilincinin kapalı olduğunu beyan etmiştir.

15. H.G. olay günü kollukça alınan ifadesinde tepe lambası açık ve siren çalar şekilde sol şeritte ilerlediği sırada aracın önüne atlayan H.A.ya çarptığını, o esnada araçlar için sarı ışık yandığını ve aracın içine aldığı H.A.yı Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Acil Servisine götürdüğünü savunmuştur.

16. Başsavcılık 9/10/2008 tarihinde tanık M.S.K.nın ifadesine başvurmuştur. Tanığın ifadesi şöyledir:

"Ben olay tarihinde Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesine gidiyordum, yaya idim. Bir ambulans sesi duydum. Ambulansa baktım, başımı tekrar önüme çevirdiğimde bir kişinin ışıktan geçtiğini gördüm. Bir tehlike hissettim. Yaya henüz yola çıkmıştı. Yolun yaklaşık 1/3'ünü katt ettiğinde soluna baktı ve ambulansı gördü. Ancak geçebileceğini düşünerek yürümeye devam etti, ambulans da onu fark etti, yavaşlar gibi oldu, ancak ambulans ya[ya]yı duracak zannetti, yoluna devam etti. Yaklaşık tereddüt oldu. Yolun sonuna doğru, sol bankete bir metre mesafede çarpışma oldu, ancak şiddetli değildi. İçimden ucuz atlattığını düşündüm. O anda trafik ışıklarına baktığımda ambulansa kırmızının yandığını gördüm. Daha doğrusu ben tam çarpışma anında trafik ışıklarına baktığımda araçlar için kırmızı ışığın yandığını gördüm. Yaya geçitinin olduğu yer butonlu bir yaya geçitidir. Yayalar butona basar geçer... [A]mbulans şoförü ambulanstan bir sedye çıkardı, sedyeye çarptığı kişiyi koyup götürdü...”

17. Başsavcılığın bir bilirkişiden aldığı kusur durumuna ilişkin 16/10/2008 tarihli raporda kazaya karışan aracın olay anında tepe lambası açık ve sireni çalar vaziyette hasta taşıdığı, bu nedenle söz konusu aracın trafikte geçiş üstünlüğü olduğu, aracı gören H.A.nın yaya geçidinden yolun karşına geçerken önce durduğu ve daha sonra aniden hareket ederek duramayacak kadar kendisine yaklaşmış olan aracın kendisine çarpmasıyla neticelenen olaya sebebiyet verdiği belirtilerek aniden hasta taşıyan aracın önüne çıkmak suretiyle aracın geçişine engel olan H.A.nın olayın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğu açıklanmıştır.

18. Başvurucu Kadri Cemil Apaydın anılan bilirkişi raporuna itiraz etmiştir.

19. Yargıtay 1. Başkanlığı 20/11/2008 tarihli yazıyla kazaya karışan aracın olay günü görevli olup hastaneye hasta nakli yaptığı yönünde Başsavcılığa bilgi vermiştir.

20. 25/11/2008 tarihinde Başsavcılıkça şüpheli sıfatıyla ifadesi alınan H.G. olay sırasında aracın tepe lambası ile sireninin açık olduğunu, hizmetçisi ya da bakıcısından duyduğuna göre H.A.nın olay günü işitme cihazını almadan evden çıktığını, korna ve siren sesine rağmen H.A.nın kendisine bakmadığını, H.A.yı yol üzerinde gördüğünde H.A.nın orta şeritte, kendisinin ise sol şeritte olduğunu söylemiştir.

21. Başsavcılığın 26/11/2008 tarihinde ifadesini aldığı M.E. başka hususlar yanında hastanede görevli polis memurunun söylediğine göre H.G.nin görev emrinin bulunmadığını ve cankurtaranda hastaya eşlik eden bir doktorun olmadığını, hastanın sevk evrakının da bulunmadığını, söylediğine göre H.G.nin Kurtuluş'ta zaman kaybettiği için biraz hızlandığını ve H.A.ya çarpıp çarpmadığını bile fark etmediğini beyan etmiştir.

22. Başsavcılık 27/11/2008 tarihinde S.P. ile olay sırasında araç içinde S.P.ye refakat eden H.P.nin ifadelerini almıştır. Anılan kişilerin ifadeleri şöyledir:

i. S.P.: “Olay tarihinde ben hastaydım. Sabah Yargıtaya işe geldim. Çarpıntım başlayınca revire gittim. Orada bulunan doktorumuz [M. Bey] beni yatırdı. Dinlendim. Çarpıntım geçmedi. [M. Bey] ‘burada yapacağım birşey yok sizi hastaneye sevk edelim. Bir yakınınıza haber verelim’ diyince ablamı çağırdım. Ablam ile beraber ambulansa bindik. Biz arkadaydık. Ambulansı şüpheli kullanıyordu. Benim çarpıntım vardı. Yolda bir süre gittikten sonra ani fren yapıldı. Ben yere düştüm. Ne olduğunu anlamadım. 1-2 dk sonra kapı açıldı. Ambulansın içine kanamalı bir hasta bindirdiler. Hemen acil olduğu için o hastayı hastaneye yetiştirdik... Ambulans giderken sürekli siren çalıyordu. Yargıtaytan çıkarken çalmaya başlamıştı...”

ii. H.P.: “Ben olay tarihinde kız kardeşime refakatçi olarak ambulansta bulunuyordum. Ambulansın arkasında kız kardeşimle beraberdik. Yanımızda doktor veya hemşire yoktu. Kazayı görmedim. Şoförün fren yaptığını duydum. O zaman savrulduk. Şoför yolda girderken sireni sürekli açıktı. Kardeşimin kalbinde ritim bozukluğu vardı. Hastaneye acil gidiyorduk. Olay günü ben Türkiye İş Kurumunda çalıştığım sırada kardeşimin durumunu bildirdiler. Ben Yargıtaya gittiğimde kardeşim ambulansta idi. Niçin doktor olmadığını bilmiyorum. Kazadan sonra yaralanan kişiyi bizim ambulansa bindirdiler. Beraberce hastaneye gittik. Daha doğrusu önce onu götürdük. O nun kanaması vardı...”

23. Başsavcılığın talebi üzerine Ankara Adli Tıp Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi (İhtisas Dairesi) 28/1/2009 tarihinde olayın meydana gelmesindeki kusur durumu hakkında bir rapor hazırlamıştır. Sözü edilen rapora göre;

-Geçiş üstünlüğü olan, sireni ve tepe lambaları açık vaziyetteki cankurtaranı görmesine rağmen cankurtarana geçiş üstünlüğü tanımaması nedeniyle H.A. olayın meydana gelmesinde birinci derecede kusurludur.

-Cankurtaran geçiş üstünlüğüne sahip olsa da cankurtaranın sürücüsü H.G. ışık kontrollü yaya geçidine geldiğinde geçiş üstünlüğünü halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye sokmayacak şekilde kullanması gerekirdi. Oysa H.G. yeşil ışıkta yaya geçidinden yolun karşısına geçmeye çalışan başvurucuların babasına önlem almadan çarpmıştır. Bu nedenle H.G. olayın meydana gelmesinde ikinci derecede kusurludur.

24. Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 22/4/2009 tarihli raporda H.A.nın yaşamının olay nedeniyle tehlikeye girdiği, yaralama eyleminin H.A.da meydana getirdiği etkinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği, vücudundaki kemik kırığının H.A.nın yaşam fonksiyonlarını ağır derecede (etki derecesi 4) etkilediği ve H.A.nın maruz kaldığı eylemin iyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına ya da işlevini yitirmesine neden olup olmadığı hakkında görüş bildirebilmek için olay tarihinden 18 ay sonra yapılacak kontrol muayenesine ilişkin raporun gönderilmesi gerektiği belirtilmiştir.

25. 7/9/2009 tarihinde Başsavcılık, H.G. hakkında Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) taksirle yaralama suçundan kamu davası açmıştır.

26. Yargılama sırasında tanıklar M.S.K., S.P. ve H.P. soruşturma aşamasındaki ifadeleriyle uyumlu beyanlarda bulunmuştur. H.P. ek olarak kardeşi S.P.nin olay günü Kalp Merkezine sevk edildiğini, kazadan sonra öncelikle H.A.nın Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Acil Servisine götürüldüğünü, daha sonra kardeşinin tedavisi için Kalp Merkezine gittiklerini ancak acil servis birimi olmadığı için Kalp Merkezinin kardeşini Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesinin Acil Servisine sevk ettiğini ve duyduğuna göre H.A.nın olay günü işitme cihazı takmadığını söylemiştir.

27. 8/4/2010 tarihli celsede tanıklar M.S. ve H.K. dinlenmiştir.

i. M.S.nin ifadesi şöyledir:

 “Ben suç mahalli cebecide esnafım. Olay günü [H.K. ile] bankaya giderken ambulansın siren sesini duydum. Arkaya dönüp baktığımda kazada yaralanan yaşlı amca yoldan geçmek üzereydi. Geçtiği bölüm yaya geçidi olup buton vardır. Hatta yolda bekler vaziyette iki tane araç var idi ve yaya bu araçları geçmiş ve yol geçişini de tamamlamak üzereydi. Yani araçlar yayanın geçmesini bekliyorlardı. Araçlara kırmızı yanıyordu. Bu halde iken ambulans hızlı idi. Fren yapmasına rağmen duramadı ve çarpma meydana geldi...”

ii. H.K., M.S.nin beyanlarını doğrulamıştır.

28. Ankara İl Sağlık Müdürlüğü H.G.nin yönetimindeki aracın cankurtaran uygunluk belgesinin bulunmadığı konusunda, Yargıtay Birinci Başkanlığı ise trafik kazasına karışan aracın hasta nakil aracı olarak kullanıldığı ve olay günü görevli olarak hastaneye hasta taşıdığı konusunda Ceza Mahkemesini bilgilendirmiştir.

29. Ceza Mahkemesi H.A.da meydana gelen yaralanma hakkında Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünden rapor almıştır. Bahsi geçen 8/7/2010 tarihli rapora göre H.A.nın yaralanması organ işlevinin sürekli yitirilmesi niteliğindedir.

30. Ceza Mahkemesi, kazaya karışan aracın donanımı ve teknik özellikleri itibarıyla hasta nakil aracı ve/veya cankurtaran niteliğinde olup olmadığı hususunda ek rapor almıştır. Sözü edilen raporun içeriği saptanamamıştır.

31. Ceza Mahkemesi üç kişilik bilirkişi heyetinden kusur durumu hakkında rapor almıştır. Anılan heyetin 20/1/2011 tarihli raporunda varılan sonuç İhtisas Kurulunun hazırladığı rapordaki sonucun aynısıdır.

32. 5/7/2011 tarihinde Ceza Mahkemesi, cankurtaranın olay sırasında geçiş üstünlüğü olsa da tedbirsiz ve dikkatsiz davranışı sonucunda sevk ve idare ettiği araçla yeşil ışıkta yolun karşısına geçmekte olan H.A.ya çarptığı için H.G.nin taksirle yaralama suçundan neticeten aylık on eşit taksitle ödenmesi koşuluyla 4.500 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir.

33. Anılan karar hem H.A. hem H.G. tarafından temyiz edilmiştir. Temyiz dilekçesinde H.A. cankurtaran niteliğinde olmadığı için kazaya neden olan aracın geçiş üstünlüğünün bulunmadığını ve kırmızı ışıkta durmayan sanığın olayın meydana gelmesinde tam kusurlu olduğunu iddia etmiştir.

34. Yargıtay 12. Ceza Dairesi (Daire) H.G.nin temyiz itirazları ile H.A.nın aracın hasta nakil aracı olup geçiş üstünlüğünün bulunmadığına ve sanığın olayda tam kusurlu olduğuna ilişkin temyiz sebeplerini yerinde görmemiş ancak şeklî bir bozma nedenine ek olarak adalet ve hakkaniyet kuralları uyarınca alt sınırdan uzaklaşmak suretiyle ceza tayini gerektiği gerekçesiyle Ceza Mahkemesince verilen hükmün bozulmasına karar vermiştir.

35. Bozma kararına uyulması sonrasında Ceza Mahkemesi, H.G.nin neticeten aylık 10 eşit taksitle ödenmesi koşuluyla 6.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar vermiştir. Bahsedilen kararın gerekçesi şöyledir:

“...

Dosyada bulunan adli tıp trafik ihtisas dairesi raporu ve ayrıca 20/01/2011 tarihli bilirkişi raporuna göre sanık sürücünün sevk ve idaresineki ambülans ile hasta taşıdığı sırada her ne kadar geçiş üstünlüğüne haiz ise de yaya geçidine geldiğinde yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçmekte olan yayaya çarpmasında dikkatsizliği ve tedbirsizliği bulunduğundan 2. derecede kusurlu bulunmakla, müştekinin tıbbi raporu dikkate alınarak TCK 89/1, 89/3-b maddesi uyarınca cezalandırılmasına karar vermek gerekmiştir.

Sanığa asgari haddin üzerinde ceza tayin edilirken yaralamanın derecesi gözetilmiştir.

Müştekinin zararı giderilmediğinden CMK 231 madde tatbik edilmemiştir.

...”

36. Ceza Mahkemesince verilen karar yalnızca H.G. tarafından temyiz edilmiştir.

37. Daire 6/4/2015 tarihinde Ceza Mahkemesince verilen kararı onamıştır.

B. Trafik Kazasından Doğan Zararların Tazmini İstemiyle Açılan Davayla İlgili Süreç

38. H.A. trafik kazasından doğan maddi ve manevi zararlarının tazmini istemiyle Yargıtay Birinci Başkanlığı ve H.G. aleyhine Ankara 23. Asliye Hukuk Mahkemesi (Hukuk Mahkemesi) nezdinde dava açmıştır. Dava dilekçesinde olaya neden olan aracın hasta nakil aracı olduğu ve bu aracın geçiş üstünlüğünün bulunmadığı, olayın meydana gelmesinde H.G.nin tam kusurlu olduğu ve ceza yargılamasında kazaya karışan aracın niteliğiyle geçiş üstünlüğü olup olmadığı konusunda doğru bir tespit yapılmadığı gibi ehliyetli bir bilirkişi heyetinden de rapor alınmadığı iddia edilmiştir. Dava dilekçesinde ayrıca H.A.nın evine özel bir hastanede altı ay süreyle gördüğü yoğun ve devamlı bakım sonrasında -2008 yılı Kasım ayında- ayakta duramaz ve sadece karnından sıvı ile beslenebilir bir hâlde gelebildiği, altı ay süreyle iki fizyoterapistten aldığı tıbbi destekle ağızdan beslenebilir ve yardım alarak yürüyebilir hâle gelse de H.A.nın daimî surette 24 saat süreyle bakıcı hizmetine muhtaç durumda kaldığı, H.A.nın alzaymır hastası olan eşinin de bakıma muhtaç olduğu, H.A.nın evde bakımı için iki bakıcı ile bir yardımcının çalıştığı, evde yaşamının kolaylaşması için bazı tıbbi malzemelerin alındığı, her ay çeşitli ilaçlarla tedavi ve bakım için bazı malzemenin alınması gerektiği öne sürülerek fazlaya ilişkin hakkı saklı kalmak kaydıyla maddi tazminat olarak 10.000 TL, manevi tazminat olarak 50.000 TL talep edilmiştir.

39. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Dâhili Tıp Bilimleri Bölümü Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığından alınan 8/7/2013 tarihli raporda yaralanması sonrasında H.A.nın genel çalışma gücünü %100 oranında kaybettiği, sürekli iş göremezlik hâlinde kaldığı ve Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü'nün 15. maddesine göre devamlı surette başka birinin bakımına muhtaç olduğu belirtilmiştir (Bakıma muhtaçlık konusunda bahsi geçen norm 11/10/2008 tarihinde yürürlüğe giren Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği'nin 15. maddesidir ve söz konusu maddeye göre kuadripleji, parapleji, dipleji ve sigortalının yaşamını kendi başına yürütmesine engel hemipleji veya merkezî sinir sisteminin sfinkter bozuklukları ile birlikte olan diğer hastalık ve arızalar, sigortalıların ve özürlü çocuklarının başka birinin sürekli bakımına muhtaç durumda sayılacağı hâllerdendir.).

40. Hukuk Mahkemesince dinlenen iki tanık, H.A.nın alzaymır hastası olan eşine kazadan önce H.A. ile bir bakıcının baktığını ancak kazadan sonra H.A. ile eşi için üç bakıcının çalıştığını söylemiştir.

41. Hukuk Mahkemesi, olayın meydana gelmesindeki kusurun kime ait olduğu konusunda bir bilirkişiden rapor almıştır. 7/10/2013 tarihli bu raporda H.A.nın kusursuz olduğu, araçla kırmızı ışıkta geçen H.G.nin ise %100 kusurlu olduğu belirtilmiştir. Bilirkişiye göre kazaya neden olan aracın cankurtaran uygunluk belgesinin bulunmaması, araçtaki kişinin hayati tehlikesi bulunan yaralı ve kanaması olan biri olmaması, araçtaki kişiye tıbbi yardımda bulunabilecek bir sağlık görevlisinin bulunmaması ve geçiş üstünlüğü olan araçların halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye sokmayacak şekilde kullanılması gerektiği dikkate alındığında H.G., kırmızı ışığı gördüğünde aracın hızını yavaşlatarak yaya için yanan yeşil ışıkta yolun karşısına kurallara uygun bir şekilde geçen ve bu geçişini tamamlamak üzere olan H.A.ya ilk geçiş hakkını verseydi kaza yaşanmazdı. Bu bakımdan H.G. geçiş üstünlüğü ile ilgili kurallara uymamıştır.

42. Hukuk Mahkemesi, sözü edilen bilirkişi raporundaki tespit ile İhtisas Kurulunca hazırlanan rapordaki (bkz. § 23) tespitin çeliştiği gerekçesiyle daha önce Polis Akademisinde trafik hukuku alanında öğretim elemanlığı yapmış bir trafik kusur uzmanı, Karayolları Genel Müdürlüğünden emekli olmuş bir makine mühendisi-trafik kusur uzmanı ve teknik eleman olan bir trafik kusur uzmanından oluşan üç kişilik bilirkişi heyetinden kusur durumu hakkında rapor almıştır. 6/1/2014 tarihli bu raporda hasta taşıması nedeniyle cankurtaranın olayda 13/10/1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu ile18/7/1997 tarihli ve 23053 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Karayolları Trafik Yönetmeliği'ndeki trafik kısıtlama ve yasaklarına bağlı olmadan geçiş üstünlüğüne sahip olduğu, bu nedenle H.A.nın kendisi için yeşil ışık yansa bile cankurtaranın duyulur ve görünür işaretlerini alınca cankurtaranın geçiş üstünlüğüne saygı göstermesi gerektiği ve H.G.nin cankurtaranın halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye sokmayacak şekilde kullanılmasına ilişkin gerekliliğe riayet etmediği belirtilerek olayın meydan gelmesinde H.A.nın asli derecede ve %75 oranında, H.G.nin ise tali derecede ve %25 oranında kusurlu olduğu belirtilmiştir.

43. H.A.; kazaya neden olan aracın cankurtaran için uygunluk belgesine sahip olmadığını, bu sebeple söz konusu aracın siren ve tepe lambası kullanamayacağı gibi geçiş üstünlüğüne sahip olmadığını, yaşından dolayı duyma sorununun olduğunu ve hareketlerinin sınırlı olduğunu, araçta acil ve kanamalı bir hasta olmadığı için H.G.nin trafik kurallarına uygun surette hareket edip yayaya öncelik vermek suretiyle kazayı önlemesinin mümkün olmasına rağmen keyfî sayılabilecek şekilde dikkatsiz ve tedbirsiz davrandığını, bu bakımdan bilirkişi heyetince yapılan değerlendirmelerin nesnellikten uzak olduğunu ve somut olaya uygun düşmediğini, ayrıca Hukuk Mahkemesince alınan bilirkişi raporlarının birbiriyle çeliştiğini iddia ederek 6/1/2014 tarihli bilirkişi raporuna itiraz etmiştir.

44. Hukuk Mahkemesi H.A.nın trafik kazasından kaynaklanan maddi zararının tespiti için bilirkişi incelemesine başvurmuştur. İki bilirkişi tarafından hazırlanan 9/5/2014 havale tarihli raporda özel hastanedeki tedaviye ilişkin faturada yazılı tutarın ne kadarının Sosyal Güvenlik Kurumunca(SGK) karşılanması gerektiği konusunda yazışma yapılarak gelecek cevaba göre yeni bir hesaplama yapmak gerektiği, H.A.nın bakıcı gideri ve fizyoterapist hizmet gideri ile hasta yatağı, tekerlekli sandalye ve oksijen tüpü gibi gereç ve temizlik malzemesi için harcanan tutarla ilgili belge sunmadığı, evde fizyoterapi tıbben uygun olmadığından fizyoterapist için ödenen ücretin kabul edilebilir olmadığı, H.A.nın olayın meydana gelmesinde %75 oranında kusurlu olması nedeniyle yatak, yatak altı bezi ve temizlik malzemesi giderleri için ancak 750 TL talep edebileceği, kusur durumu dikkate alındığında başka birinin sürekli bakımına muhtaç olan H.A.nın bakıcı yönünden talep edebileceği tazminat miktarının 19.160,99 TL olduğu belirtilmiştir.

45. H.A. delilleri tam olarak toplanmadan maddi zarar yönünden bilirkişi incelemesine başvurulduğunu belirterek Hukuk Mahkemesine bazı delillerin toplanmasına ilişkin talebini iletip sağlık ve bakım giderlerine ilişkin bazı belgeleri Hukuk Mahkemesine sunmuştur.

46. H.A.nın talebi doğrultusunda yapılan yazışmalar H.A.ya çarpan aracın hasta nakli için kullanıldığını, aracın tıbbi donanımı için 1999 yılında fatura kesildiğini, Yargıtay Birinci Başkanlığının 12/5/1999 tarihinde aracın tıbbi donanımlı cankurtaran olarak trafik kaydına tescilini istediğini, aracın cankurtaran uygunluk belgesine sahip olmadığını, araç sürücüsü H.G.nin ilk yardım eğitimi aldığına ilişkin sertifikasının olmadığını ve aracın olay günü hastaneye hasta nakli ile görevli olduğunu ortaya koymuştur.

47. Dava dosyasına sunulan harcama belgeleri üzerinden iki bilirkişi tarafından hazırlanan 15/9/2015 havale tarihli raporda H.A.nın uğradığı toplam maddi zararın 219.730,87 TL ve 82.250 Amerikan doları olduğu, olay tarihinden itibaren faiz talep edildiği için olay tarihinde geçerli olan döviz kuru dikkate alınıp H.A.nın olayın meydana gelmesinde %75 oranında kusurlu olduğu gözetildiğinde H.A.nın talep edebileceği maddi tazminatın 80.010,74 TL olduğu belirtilmiştir.

48. H.A. olay sonrasında altı ay süreyle özel bir hastanede alınan yoğun bakım hizmeti için ödenen ücretin hesaplamaya dahil edilmediğini, söz konusu ücretin SGK tarafından karşılanmasına ilişkin yasal gerekliliğin davalıları sorumluluktan kurtarmadığını, bakıcı için hâlen dövizle ödeme yapılması nedeniyle mevcut döviz kurunun dikkate alınması gerektiğini, kazaya neden olan aracın cankurtaran/acil sağlık aracı uygunluk belgesinin olmadığını, araçta ilk yardım hizmeti için gerekli malzeme ve sağlık personelinin bulunmadığını, bu nedenle söz konusu aracın trafikte geçiş üstünlüğünün olmadığını ve olayın meydana gelmesinde davalı H.G. tam kusurlu olduğu için maddi tazminatta kusur indirimi yapılmaması gerektiğini belirterek bilirkişi raporuna itiraz etmiştir.

49. H.A.nın SGK'nın tedavi giderlerinden sorumlu olduğunu ileri sürmesi üzerine Hukuk Mahkemesi, 19/11/2015 tarihli ara kararıyla SGK'nın davaya dâhil edilmesine ilişkin dilekçenin SGK'ya tebliğine karar vermiştir.

50. H.A. 1/2/2016 tarihli dilekçeyle kusur durumuna ve maddi zarar hesabına ilişkin bilirkişi raporlarındaki itirazlarını sürdürmüş ancak fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak maddi tazminat istemini 80.010,74 TL'ye yükseltmiştir.

51. Hukuk Mahkemesinin talebi üzerine biri sosyal güvenlik uzmanı, biri tıp doktoru, biri de hukukçudan oluşan üç kişilik bilirkişi heyeti dava dosyasında bulunan başka harcama belgelerindeki tutarlar yanında özel hastanede alınan yoğun bakım hizmet karşılığında ödenen ücreti, olay tarihinden itibaren faiz talep edilmesi nedeniyle olay tarihindeki döviz kurunu ve SGK Sağlık Uygulama Tebliği'ndeki fiyatları dikkate alarak H.A.nın uğradığı maddi zararı hesap etmiştir. Bu hesaplamaya ilişkin 28/11/2016 tarihli raporda H.A.nın maddi zararının 165.013,14 TL olduğu ve kusur durumuna göre H.A.nın zararın 123.759,78 TL'sinden sorumlu olduğu açıklanmıştır.

52. H.A. 23/12/2016 tarihinde bilirkişi raporuna itiraz etmiş ve öncelikle kazaya karışan aracın cankurtaran veya acil sağlık aracı olup olmadığı ve bu aracın görevlendirme amacına uygun olarak olay esnasında geçiş üstünlüğü olup olmadığı hususlarında konusunun uzmanı bilirkişilerden rapor alınmasını ve ardından kusur durumu hakkında Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden, gerçek maddi zararın tespiti konusunda ise aktüer, sosyal güvenlik uzmanı, adli tıp uzmanı ve uzman bir hukukçu arasından oluşturulacak bilirkişi heyetinden rapor alınmasını talep etmiştir. Sözü edilen itirazla ilgili dilekçede H.A. özetle kusur değerlendirmesine ilişkin 6/1/2014 tarihli bilirkişi raporundaki tespitlerin hatalı olduğunu, kusur konusunda Hukuk Mahkemesince alınan bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu ve bu çelişkinin giderilmediğini, maddi zararın tespiti konusunda alınan bilirkişi raporlarının birbiriyle çeliştiğini ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını, maddi zarar hesabında sadece bir bakıcının ücretinin dikkate alındığını oysa 24 saat süreyle bakıma muhtaç olduğunu, çalışan bakıcılar için sigorta ücretleri ile vergi ödendiğini, ayrıca bakıcıların mazeret ve yıllık izin haklarının bulunduğunu, hukuki açıdan tüm sağlık harcamalarının herhangi bir indirime tabi tutulmadan ödenmesi gerektiğini, uygulanacak faizin gerçek zararı karşılamaktan uzak olduğunu, yeni bir davaya sebebiyet verilmeden gerçek zararın tespitinin gerekli olduğunu, bilirkişi heyetinin konunun uzmanı olmadığını ve rapor hazırlarken vesayet dosyasındaki gerçek harcama belgelerine göre hesaplama yapmadıklarını öne sürmüştür.

53. Yaptığı yargılama sonunda kusur durumuna ilişkin 6/1/2014 tarihli bilirkişi raporunu dikkate alarak davalı sürücünün olayın meydana gelmesinde %25 oranında kusurlu olduğu ve SGK'nın taraf sıfatının bulunmadığı sonucuna varan Hukuk Mahkemesi, SGK yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verip H.A.nın uğradığı maddi zarar yönünden 28/11/2016 tarihli bilirkişi raporunu gözeterek H.A. lehine olay tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle beraber 41.253,26 TL maddi tazminat ile 18.000 TL manevi tazminata hükmetmiştir.

54. Hem H.A. hem davalılar, anılan karar aleyhine istinaf başvurusu yapmıştır. H.A. istinaf istemine ilişkin dilekçesinde özetle şu iddiaları ileri sürmüştür:

- Hukuk Mahkemesi, yargılama sırasında kusur durumu yönünden alınan iki bilirkişi raporu arasında olaya neden olan aracın geçiş üstünlüğünün olup olmadığı ve geçiş üstünlüğü varsa bu üstünlüğün doğru kullanıp kullanılmadığı hususunda çelişki bulunmasına rağmen söz konusu çelişkiyi gidermeden karar vermiştir.

- Olaya karışan aracın geçiş üstünlüğü yoktur zira olaya karışan araç cankurtaran olarak Ankara İl Sağlık Müdürlüğüne tescil ettirilmediği gibi söz konusu aracın cankurtaran uygunluk belgesi bulunmamaktadır. Ayrıca cankurtaranda bulunması gereken teknik ve tıbbi donanım ile acil sağlık personeli araçta mevcut değildir. Sözü edilen aracın geçiş üstünlüğü olduğu kabul edilse bile davalı sürücü, araçta kanamalı ve acil bir hasta olmamasına ve geçiş üstünlüğünün kullanılması için zorunluluk bulunmamasına rağmen aracı halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye sokacak şekilde kullanmıştır. Bu sebeple davacı sürücü olayın meydana gelmesinde %100 kusurludur.

- Yayalar geçiş üstünlüğü olan araçlara yol vermek zorunda değildir.

- Olayın meydana geldiği sırada yaya açısından yeşil ışık yandığı için yayanın asli kusurlu kabul edilmesinin nesnel ve hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Ayrıca hükme esas alınıp özensizce hazırlanan kusur durumuna ilişkin bilirkişi raporunda kusur değerlendirmesinin gerekçeleri ile hukuki dayanakları gösterilmemiştir.

- Maddi zarar hesabı, konusunda uzman olmayan bilirkişi heyetine yaptırılmıştır ve bu heyet doğru hesaplama yapmamıştır. Hesaplama yapılırken kazadan önce alzaymır hastası eşine bakan H.A.nın kazadan sonra bakıma muhtaç hâle geldiği, H.A. ve 16/2/2013 tarihinde vefat eden eşi için yedi gün yirmi dört saat süreyle iki yabancı işçi çalıştırıldığı, bu işçilere dövizle ödeme yapıldığı ve tüm sağlık harcamaları ile bakım giderlerinin kazadan kaynaklandığı dikkate alınmamıştır. Oysa sağlık harcamaları ile bakım giderleri vesayet dairesinin denetiminde yapılmıştır. Ayrıca yabancı işçilere ödenen ücretin olay tarihi itibarıyla Türk lirasına çevrilmesi hatalıdır.

- Davalılar tüm sağlık harcamalarından sorumludur ve 2918 sayılı Kanun'un 98. maddesi uyarınca trafik kazası nedeniyle sunulan sağlık hizmetlerinin bedeli SGK tarafından karşılanması gerektiği için kendilerince yapılan sağlık harcamalarında kusur indirimi yapılmamalıdır.

- SGK davada kanuni hasımdır.

- Hükmedilen manevi tazminat manevi tatmin sağlamaktan uzaktır.

55. Ankara Bölge Adiye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi (Bölge Mahkemesi) H.A. ile davalıların istinaf istemlerini esas yönünden 16/3/2018 tarihinde kesin olarak reddetmiştir. Bölge Mahkemesine göre kesinleşen ceza yargılaması kapsamında davalı sürücünün kullandığı aracın geçiş üstünlüğü olduğunun tespiti Hukuk Mahkemesi hâkimini bağlamaktadır ve hükmedilen manevi tazminat yönünden istinaf istemine konu kararda bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Sözü edilen kararın ilgili kısmı şöyledir:

 “...

...[A]ynı olayla ilgili olarak Ankara 1. ACM nin 2009/ 1282 Esas- 2011/621 Karar sayılı dosyasında (Yargıtay 12. Ceza Dairesinin sanık ve katılan vekilinin temyizi üzerine 2013/5188-14994 sayılı ilam ile, sanığa alt sınırdan uzaklaşılarak ceza tayini gerektiğinden bahisle bozulması nedeniyle mahkemenin 2013/1086 Esasına kaydedilen) davalı sürücü hakkında taksirle yaralamaya sebebiyet vermek suçundan açılan davada kusur yönünden hükme esas alınan ATK Trafik İhtisas Dairesi raporu ile 20.01.2011 tarihli raporda, sanık sürücünün yönetimindeki ambulans ile hasta taşıdığı sırada her ne kadar geçiş üstünlüğü var ise de, yaya geçidine geldiğinde yeşil ışıkta karşıdan karşıya geçmekte olan yayaya çarpmasında dikkatsizliği ve tedbirsizliği bulunduğundan tali ve 2. derecede kusurlu bulunduğunun tespit edilmesine, bu kusur durumuna itibar edilerek neticeten sanık hakkında 30.01.2014 tarihli, 2014/76 Karar sayılı karar ile6.000,00TL adli para cezası ile tecziyesine karar verilmesine, hükmün sanık tarafından temyizi üzerine Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 06.04.2015 tarihli, 2014/13366 Esas- 2015/5923 Karar sayılı ilamı ile onanmasına, derecattan geçerek kesinleşen ceza mahkemesi dosyasında tespit edilen maddi vakıaların, kazanın oluş şeklinin, davalı tarafa ait aracın geçiş üstünlüğü bulunduğu gibi hususların hukuk hakimini bağlamasına, soruşturma aşamasında Ankara ATK Grup Başkanlığından alınan rapor ile iş bu tazminat dosyasında konusunda uzman bilirkişi kurulundan alınan 06.01.2014 tarihli raporun kazanın oluş şekline, dosya kapsamına uygun, denetime ve hüküm kurmaya elverişli olmasına ve hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmamasına, [Türk Borçlar Kanunu] hükümleri gereğince zarar verenin kusuru oranında zarardan sorumlu bulunmasına, birden çok kişinin birlikte bir zarara sebebiyet vermesi yada aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin uygulanmasının gerekmesine, davalı sürücünün haksız fiil faili (TBK hükümleri gereğince), davalı Yargıtay 1. Başkanlığının araç işleteni sıfatı (2918 Sayılı KTK nun 85. Maddesi hükmü gereğince) ile zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu bulunmasına, hükme esas alınan aktüerya bilirkişi raporunda bakıcı gideri, fizyoterapist ücreti, ulaşım gideri, ilaç bedeli, sarf malzeme bedeli, özel hastane masrafları, medikal giderleri vs. yöntemine uygun şekilde hesaplanmasına, zarar olay tarihi itibari ile doğduğundan bakıcı giderinin olay tarihindeki kur üzerinden hesaplanmasında usulsüzlük bulunmamasına, davacının maluliyetine ilişkin raporun usulüne uygun olarak düzenlenmesine, davacının tedavisini en iyi şekilde istediği hastanede (özel veya devlet) yaptırma hakkının bulunmasına, kişinin devlet hastanesinde tedavi yaptırmaya zorlanmasının mümkün olmamasına, davalı sürücü ve davacı hakkında sosyal ve ekonomik durum araştırmasının yapılmış olmasına, davalı sürücü ve işletenin kusur oranına isabet eden zararın tamamından müteselsilen sorumlu bulunmasına, meydana gelen kazada, davacı [H.A.nın] vücut genel çalışma gücünden %100 oranında kaybetmesine, devamlı süre ile iş görmezlik halinde kalmasına ve devamlı surette bir başkasının bakımına muhtaç olduğunun belirlenmesine, davacı lehine manevi tazminat şartlarının oluşmasına ve lehine hükmedilen manevi tazminat miktarının; olay tarihi, kazanın oluş şekli, kusur durumu, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, davacının olay tarihinde 83 yaşında olması, maluliyet derecesi, yaşadığı üzüntü, acı, elem, ülkenin ekonomik koşulları, paranın satın alma gücü, manevi tazminatın, cezalandırma ve mamelek hukukuna ilişkin tazmin amacının da bulunmaması, tarafların zenginleşmesi ya da fakirleşmesi durumuna sebebiyet vermeyecek miktarda olmasının gerekmesi, caydırıcılık ve huzur duygusunu oluşturması ile manevi tazminatın amacı ve ölçütleri gözetilerek tayin ve takdir edilmiş olmasına ve mahkemenin gerekçesine göre (HMK'nın 355. maddesi gereğince davacı ve davalı Yargıtay 1. Başkanlığı vekili ile davalı [H.G.nin] istinaf sebepleri ile bağlı kalınarak yapılan inceleme sonunda) yerel mahkeme kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan, davacı vekili ve davalı Yargıtay 1. Başkanlığı vekili ile davalı [H.G.nin] yerinde görülmeyen istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine karar verilmesi gerekmiş[tir]...

...”

56. H.A.nın 5/7/2017 tarihinde ölümü üzerine Bölge Mahkemesince verilen kararı başvurucular temyiz etmiştir. Ayrıca anılan karar aleyhine Yargıtay Birinci Başkanlığı da temyiz yoluna başvurmuştur. Başvurucular temyiz istemlerine ilişkin dilekçelerinde dava değeri gözetildiğinde Bölge Mahkemesince verilen kararın kesin olmadığını belirtip istinaf isteminde dile getirdikleri iddiaları yinelemişlerdir.

57. Hukuk Mahkemesi, kesin kararlara karşı temyiz yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle başvurucuların temyiz istemlerini reddetmiştir. Bunun üzerine başvurucular, temyiz istemlerinin reddine dair karara karşı temyiz yoluna başvurmuştur.

58. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi reddedilen maddi ve manevi tazminat istemlerinin toplamının temyiz sınırını aştığı ve temyiz dilekçesini reddetme yetkisinin Bölge Mahkemesine ait olduğu gerekçesiyle başvurucuların temyiz isteminin reddine dair Hukuk Mahkemesi kararını kaldırmış ancak Bölge Mahkemesinin istinaf isteminin esastan reddine ilişkin kararını 27/3/2019 tarihinde onamıştır.

59. Anlaşıldığı kadarıyla Hukuk Mahkemesince hükmedilen tazminatların tahsili amacıyla başlatılan icra takibine ilişkin dosya 25/10/2019 tarihinde kapatılmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

60. 2918 sayılı Kanun'un “Yayaların uyacakları kurallar” kenar başlıklı 68. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Yayaların uyacakları kurallar aşağıda belirtilmiştir.

...

c) Yaya yollarında, geçitlerde veya zorunlu hallerde taşıt yolu üzerinde bulunan yayaların, trafiği engelleyecek veya tehlikeye düşürecek şekilde davranışlarda bulunmaları veya buraları saygısızca kullanmaları yasaktır.

...”

61. 2918 sayılı Kanun'un “Geçiş üstünlüğüne sahip araçlar ve sürme kuralları” kenar başlıklı 71. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Geçiş üstünlüğüne sahip araçlar öncelik sırasıyla şunlardır:

a) Cankurtaran araçları, yaralı veya acil hasta taşıyan araçlar,

...

Bu araçlar görev halinde iken geçiş üstünlüğü hakkına sahiptir.

Bu hak, halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye sokmamak, duyulur ve görünür geçiş üstünlüğü işaretini vermek şartı ile kullanılır.

Bu araçlar, bu Kanun ve yönetmelikte yazılı trafik kısıtlama ve yasaklarına bağlı değildir.

...

Zorunluluk olmadığı hallerde geçiş üstünlüğünü kullanmak yasaktır.

...”

62. Başvuruya konu edilen yargılama sürecinin başladığı tarihte yürürlükte olan 22/4/1926 tarihli ve 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu'nun 53. maddesiyle aynı düzenlemeyi içeren 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 74. maddesi şöyledir:

 “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.

Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.”

63. Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin “Yayalar” kenar başlıklı 138. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Yayaların uyacakları kurallar aşağıda belirtilmiştir.

...

b) Karşıdan karşıya geçişler;

Taşıt yolunun karşı tarafına geçmek isteyen yayalar, taşıt yolunu yaya ve okul geçidiyle kavşak giriş ve çıkışlarından geçmek zorundadırlar.

1) Yaya ve okul geçitlerinin bulunduğu yerlerde yayalar için ışıklı işaret varsa bu işaretlere uymak,

...

Zorundadırlar.

...

d) Yaya yollarında ... bulunan yayaların, trafiği engelleyecek, tehlikeye düşürecek davranışlarda bulunmaları, dikkatsiz hareket etmeleri, oynamaları veya bu yerleri saygısızca kullanmaları yasaktır.”

64. Karayolları Trafik Yönetmeliği'nin “Geçiş Üstünlüğüne Sahip Araçlar” kenar başlıklı 141. maddesinin olay tarihinde yürürlükten olan hâlinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Geçiş üstünlüğüne sahip araçlar ile bunların sürülmesi hakkında uygulanacak esas, usul ve kurallar aşağıda gösterilmiştir.

a) Geçiş üstünlüğüne sahip araçlar;

1) Yaralı veya acil hastaların taşınması ve bunlara ilk ve acil yardımın yapılması için kullanılan cankurtaran ve özel amaçlı taşıtlarla, yaralı ve acil hasta taşıyan diğer araçlar,

...

b) Sürülmelerine İlişkin esas ve kurallar;

1) Bu araçlar, görev halinde iken geçiş üstünlüğü hakkına sahiptir.

Bu hak, halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye sokmamak, ışıklı ve sesli uyarı işaretlerini bir arada vermek şartı ile kullanılır.

2) Bu araçlar, hizmetin yerine getirilmesini sağlamak amacına uygun olması şartıyla, Karayolları Trafik Kanunu ve bu Yönetmelikte gösterilen trafik kısıtlamalarına ve yasaklarına bağlı değildir.

...

4) Bu araçların görev hali dışında geçiş üstünlüğü işaret ve hakkını kullanmaları yasaktır.

c) Geçiş üstünlüğü hakkının kullanılması esasları;

Özel amaçlı taşıtlardan cankurtaran ve itfaiye araçları ile emniyet ve asayiş hizmetlerinde kullanılan, boyama şekilleri ve ayırım işaretleriyle tanınan geçiş üstünlüğüne sahip oldukları açıkça belli olan araçlar dışındaki ayırım işareti bulunmayan ancak, geçiş üstünlüğüne sahip olan diğer araçlardan,

...

2) Cankurtaran dışında, yaralı ve acil hasta taşıyan ve geçiş üstünlüğüne sahip oldukları ayırım işaretiyle belirlenmemiş olan araçlar geçiş üstünlüğü hakkını, gereksiz olmamak şartı ile kendilerine taşıt yolu üzerinde yer açılmasını sağlamak üzere yeterli şekilde ses cihazlarını ve ışıklı işaretlerini kullanarak, gerektiğinde el ve kol işareti yaparak, karayolunu kullananları uyarmak suretiyle kullanılır.

Bu hakkı gereksiz yere kullananlar hakkında Karayolları Trafik Kanununa göre işlem yapılmakla birlikte Türk Ceza Kanunu hükümleri de uygulanır.

...”

65. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 7/11/2019 tarihli ve E.2018/1204, K.2019/5097 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir:

 “...

Mahkemece, 15/04/2015 tarihli trafik bilirkişi raporunda davacılar murisinin %75 oranında kusurlu olduğuna ilişkin tespit dikkate alınarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 53. (TBK m. 74) maddesi gereği ceza mahkemesinde verilen beraat kararı hukuk hakimini bağlamaz ise de, hukuk hakiminin bu bağımsızlığı sınırsız olmayıp ceza mahkemesinin maddi vakıaların belirlenmesine ilişkin mahkumiyet kararı hukuk hakimi yönünden bağlayıcı olup taraflar yönünden kesin delil niteliği taşıyacaktır.

Dosyanın incelenmesinde; davalı [G.Y.nin] trafik kazası sebebiyle birden fazla kişinin yaralanması ve ölümüne sebebiyet verilmesinden dolayı ceza yargılaması yapıldığı, yargılama esnasında 03/08/2012 tarihli Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nden alınan raporda davalı [G.Y.nin] kırmızı ışıkta geçmesi sebebiyle tam ve asli kusurlu bulunduğunun tespit edildiği ve mahkemece bahsi geçen rapor dikkate alınarak davalı hakkında bilinçli taksirden mahkumiyet hükmü tesis edildiği, kararın derecattan geçerek kesinleştiği anlaşılmaktadır. Şu halde; mahkemece, ceza yargılamasında hükme esas alınan raporda davalının kırmızı ışıkta geçmek suretiyle tam ve asli kusurlu olduğu hususunun maddi vakıa olarak belirlenmesi karşısında aksi yönde kusur belirlemesi yapan 15/04/2015 tarihli bilirkişi raporu hükme esas alınarak karar verilmiş olması doğru olmamış kararın bu sebeple bozulması gerekmiştir.

...”

B. Uluslararası Hukuk

66. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre devletin yaşam hakkını koruma yükümlülüğü, sadece bireylerin güvenliğini sağlamak üzere gerekli olan makul tedbirlerin alınmasını içermemekte, aynı zamanda ciddi bir yaralanma veya ölüm durumu söz konusu olduğunda mağdura uygun tazminat sağlanması, olay hakkındaki gerçeklerin açığa çıkarılması, faillerin olay nedeniyle sorumluluklarının tespit edilmesini sağlayacak nitelikte etkin ve bağımsız yargı sisteminin kurulmasını da içermektedir. Bu usul yükümlülüğü, sonuç yükümlülüğü değil sadece araç yükümlülüğüdür. Buna karşın iç hukuk tarafından sağlanan koruma mekanizmalarının yalnızca teorik olarak kalması ve uygulamada etkin biçimde işlememesi hâlinde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamında yer alan pozitif yükümlülüklerin gerekleri yerine getirilmiş sayılmayacaktır (birçok karar arasından bkz. Calvelli ve Ciglio/İtalya [BD], B. No: 32967/96, 17/1/2002, § 53; Banel/Litvanya, B. No: 14326/11, 18/6/2013, § 66; Cevriloğlu/Türkiye, B. No: 69546/12, 4/10/2016, § 53).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

67. Anayasa Mahkemesinin 19/1/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucuların İddiaları

68. Başvurucular; kamu makamlarının kendi eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı kişileri koruma yükümlülüklerini ihlal etmeleri nedeniyle yaşam hakkının, etkili soruşturma yükümlülüğünün yerine getirilmemesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

69. Yaşam hakkı kapsamında başvurucular; Yargıtay Birinci Başkanlığının 7/12/2006 tarihli ve 26369 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Ambulanslar ve Acil Sağlık Araçları ile Ambulans Hizmetleri Yönetmeliği'ne aykırı olarak kazaya neden olan araca cankurtaran uygunluk belgesi almadığını, aracı gerekli tıbbi ve teknik donanımlı şekilde tutmadığını, araçta sağlık görevlisi bulundurmadığını, tepe lambası ve siren taktırarak araca cankurtaran görünümü verdiğini, ilk yardım eğitimi almamış H.G.yi sürücü olarak istihdam ettiğini ve H.G.ye geçiş üstünlüğüne ait araçların sürülmesi ve geçiş üstünlüğünün kullanılmasına ilişkin kurallarla esaslar hakkında eğitim aldırmadığını öne sürmüşlerdir.

70. Başvurucular adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddiaları kapsamında ise şu iddialarda bulunmuşlardır:

- Hukuk Mahkemesinin kusur durumu hakkında aldırdığı iki bilirkişi raporunun çelişmesine, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararının hukuk hâkimini bağlamayacağına ilişkin yasal düzenlemeye rağmen bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden ve Ceza Mahkemesinin kusur değerlendirmesi ile H.A.ya kusur yükleyen bilirkişi raporu esas alınarak hüküm tesis edilmiştir.

- Yaya geçidinden yeşil ışıkta yolun karşısına geçmeye çalışan H.A.ya kusur izafe edilerek hüküm kurulmuştur.

- Kazaya neden olan aracın geçiş üstünlüğünü kullanması için gerekli şartları taşımadığına ilişkin belgeler bilirkişiler tarafından dikkate alınmamıştır.

- Maddi zarar 6098 sayılı Kanun'da yazılı esaslara göre tespit edilmemiştir.

- Kusur ve maddi zararın tespiti konusunda doğru ve tarafsız bir inceleme, araştırma ve değerlendirme yapılmamıştır.

- Manevi tazminat belirlenirken H.A.nın kaza nedeniyle yaşadığı ağır sıkıntılarla çektiği acılar nazara alınmamıştır. Somut olayın koşullarında hükmedilen manevi tazminat, ruhsal tatmin ve huzur sağlayacak ölçüde değildir.

B. Değerlendirme

1. İddiaların Hukuki Nitelendirilmesi ve Uygulanabilirlik Yönünden

71. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucuların adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine yönelik şikâyetlerinin özü, söz konusu iddiaları dile getirilme şekli de dikkate alındığında yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine yöneliktir. Bu nedenle başvurudaki bütün iddialar aslında yaşam hakkının ihlal edildiğine ilişkindir. O hâlde başvuruda incelenmesi gereken ilk husus başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenip incelenemeyeceği meselesidir.

72. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre bir olayda yaşam hakkına ilişkin ilkelerin uygulanabilmesi için gerekli şartlardan biri doğal olmayan bir ölümün gerçekleşmesi olmakla birlikte ölümün gerçekleşmediği bazı hâllerde de başvuru, başka hususlar yanında maruz kalınan eylemin potansiyel olarak öldürücü niteliğe sahip olup olmadığı ve eylemin mağdurun fiziki bütünlüğü üzerindeki sonuçları gibi hususlar da dikkate alınarak yaşam hakkı kapsamında incelenebilir (Mehmet Karadağ, B. No: 2013/2030, 26/6/2014, § 20; Mustafa Çelik ve Siyahmet Şeran, B. No: 2014/7227, 12/1/2017, § 69; Yasin Ağca, B. No: 2014/13163, 11/5/2017, § 110).

73. Başvuruya konu edilen olayda H.A., H.G.nin yönetimindeki aracın çarpması neticesinde ölmemiş; başvurucular da H.A.nın ölümünün trafik kazasından ileri geldiğini iddia etmemiştir. Doğrusu başvuru dosyasında H.A.nın ölümü ile trafik kazası arasında bağlantı olduğuna dair veri de yoktur. Bununla birlikte H.A.nın trafik kazası sonrasında yaşamsal tehlike geçirip ağır bir şekilde yaralandığı, genel çalışma gücünü %100 oranında kaybettiği ve devamlı surette başka birinin bakımına muhtaç hâle geldiği sabittir. Mevcut tablo nedeniyle -H.A. trafik kazası neticesinde hayatta kalmış olsa da- başvurunun yaşam hakkı kapsamında incelenebileceği değerlendirilmiştir.

74. Anayasa’nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak “Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı” kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Herkes, yaşama... hakkına sahiptir.”

75. Anayasa’nın “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “Devletin temel amaç ve görevleri … kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

2. İncelemenin Kapsamı Yönünden

76. Başvurucular; trafikteki geçiş üstünlüğüyle ilgili kurallar dâhil olmak üzere kara yolu kullanıcılarının güvenliğini sağlamak için kamuya açık yollarda motorlu araç trafiğini düzenlemek için oluşturulan yasal ve idari çerçevenin yeterli olmadığını ileri sürmemiş, sözü edilen yasal ve idari çerçeve ile yakınlarının ağır şekilde yaralanması arasında bağ kurmamışlardır. Ayrıca başvurucular; Yargıtay Birinci Başkanlığının kazaya neden olan araca cankurtaran uygunluk belgesi almadığını, aracı gerekli tıbbi ve teknik donanımlı hâlde tutmadığını, araçta sağlık görevlisi bulundurmadığını, tepe lambası ve siren taktırarak araca cankurtaran görünümü verdiğini ve ilk yardım eğitimi almamış H.G.yi sürücü olarak istihdam ettiğini ileri sürseler de sözü edilen hususların yakınlarının ağır şekilde yaralanmasına nasıl etki ettiği konusunda açıklama yapmamışlardır. Kaldı ki bahsi geçen hususlar başvuruya konu yargılama sürecinde kazaya neden olan aracın geçiş üstünlüğünün bulunmadığının ortaya koyulması için dile getirilmiştir. Bu bakımdan başvuruda yaşam hakkının koruma yükümlülüğüne ilişkin maddi boyutu kapsamında incelenebilecek tek husus, Yargıtay Birinci Başkanlığının H.G.ye geçiş üstünlüğüne sahip araçların sürülmesi ve geçiş üstünlüğünün kullanılmasına ilişkin kurallar ile esaslar hakkında eğitim aldırmadığına ilişkin iddiadır.

3. Kabul Edilebilirlik Yönünden

77. Anayasa Mahkemesinin yerleşik içtihadına göre ölen bir kişinin ebeveyni, eşi ve çocukları gibi en yakınları, yakınlarının ölümünden dolaylı olarak etkilenmeleri nedeniyle bu etkiye dayanarak kendi adlarına yaşam hakkının ihlal edildiği iddiasıyla başvuru yapabilirler (birçok karar arasından bkz. Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 41; Duygu Altıntaş ve diğerleri, B. No: 2015/18411, 13/9/2018, §§ 56-58