2019/21436

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

NİHAT KARAGÖZ BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/21436)

 

Karar Tarihi: 3/2/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 13/4/2022-31808

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Hicabi DURSUN

 

 

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Selçuk KILIÇ

Başvurucu

:

Nihat KARAGÖZ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; temyiz müzakeresine katılan üyenin uyuşmazlığa konu idari işlemde imzası bulunan yönetim kurulu üyelerinden birinin eşi olması sebebiyle tarafsız mahkemede yargılanma hakkının, duruşma yapılmaksızın karar verilmesi nedeniyle aleni yargılanma hakkının, yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 27/6/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, Posta ve Telgraf Teşkilatında (PTT) PTT Bank işlem müdürü olarak görev yapmakta iken müstakil ünite olarak faaliyetini sürdüren PTT Bank İşlem Müdürlüğü 26/1/2009 tarihli PTT Yönetim Kurulu kararı ile kaldırılmıştır. Başvurucu 12/1/2010 tarihli PTT Yönetim Kurulu kararı ile Ankara PTT Başmüdürlüğü emrine Değerli Kâğıtlar Merkezi müdürü olarak atanmıştır.

6. Başvurucu, söz konusu atama işlemi ile Parasal Posta İşletme Dairesi ile PTT Bank İşlem Müdürlüğünün birleştirilmesi sonucu oluşturulan Parasal Posta İşletme Dairesi Başkanlığına kendisinin atanması gerekirken başkasının atanmasına ilişkin işlemin iptali ve özlük haklarının iadesi ile parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle 30/3/2010 tarihinde Ankara 4. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır.

7. Mahkeme 30/12/2010 tarihli kararıyla başvurucunun PTT Bank işlem müdürlüğü görevinden Ankara PTT Başmüdürlüğü emrine Değerli Kâğıtlar Merkezi müdürü olarak atanmasına ilişkin işlemin iptaline, Parasal Posta İşletme Dairesi Başkanlığına başvurucu yerine başkasının atanmasına ilişkin işlemin incelenmeksizin reddine, parasal ve özlük haklara yönelik istemin ise reddine karar vermiştir. Kararın gerekçesinde, PTT Bank İşlem Müdürlüğünün Müstakil Ünite Müdürlüğü olarak faaliyet sürdürürken 26/1/2009 tarihli Yönetim Kurulu kararı ile lağvedilerek hizmetlerinin Parasal Posta İşletme Daire Başkanlığı bünyesine aktarıldığı ve bunun üzerine başvurucunun Ankara PTT Başmüdürlüğü emrine Değerli Kâğıtlar Merkezi müdürü olarak atandığı belirtilmiştir. Başvurucunun atandığı görevin PTT Bank işlem müdürlüğü görevinden hiyerarşik olarak alt kademede görev olduğu ve ilgili mevzuat hükümleri ile geçmiş hizmetleri gözönüne alındığında başvurucunun lağvedilen PTT Bank İşlem Müdürlüğündeki görevine eşdeğer bir göreve atanması gerekirken bu durum dikkate alınmadan yapılan atama işleminde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Parasal Posta İşletme Dairesi Başkanlığına başvurucu yerine başkasının atanması işleminin iptaline yönelik istem yönünden ise 26/1/2009 tarihli Yönetim Kurulu kararı üzerine Parasal Posta İşletme Dairesine daire başkanı olarak herhangi bir atama yapılmadığı ve idari davaya konu olabilecek yeni bir atama bulunmadığından anılan istemin esasının incelenmesine olanak bulunmadığı ifade edilmiştir. Öte yandan atama işleminin iptal edilmesi nedeniyle başvurucunun mahkeme kararı gereği lağvedilen PTT Bank İşlem Müdürlüğündeki görevine eş değer bir göreve atanacağından bu aşamada parasal ve özlük hakları konusunda hüküm kurulmadığı Mahkemece vurgulanmıştır.

8. Mahkeme kararına karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Danıştay Beşinci Dairesince (Daire) 3/7/2012 tarihinde başvurucunun temyiz isteminin reddine, mahkeme kararının ret ve incelenmeksizin ret kısımlarının onanmasına, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle mahkeme kararının iptale ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiştir. Kararın gerekçesinde, görev yaptığı Bank İşlem Müdürlüğünün lağvedilerek hizmetlerinin Parasal Posta İşletme Dairesi Başkanlığı bünyesine verilmesi üzerine başvurucunun kazanılmış haklarının korunması suretiyle Ankara PTT Başmüdürlüğü Değerli Kâğıtlar Merkez Müdürlüğüne atandığı vurgulanmıştır. Başvurucunun durumuna uygun olan bir göreve atandığı belirtilerek atama işleminde hukuka aykırılık, mahkeme kararının iptale ilişkin kısmında ise hukuki isabet bulunmadığı ifade edilmiştir. Daire beş üye ile toplanmış ve mahkeme kararının başvurucunun atanmasına ilişkin kısmının bozulmasına oybirliği ile karar verilmiştir. Daire kararında Danıştay Üyesi M.A.nın da imzası bulunmaktadır.

9. Başvurucunun kararın düzeltilmesi istemi Dairenin 19/3/2013 tarihli kararıyla oybirliğiyle reddedilmiştir. Anılan kararda da Danıştay Üyesi M.A.nın imzası bulunmaktadır.

10. Mahkemece 10/6/2013 tarihli karar ile bozma kararına uyulmayarak başvurucunun atanmasına ilişkin işlem yönünden ısrar kararı verilmiştir.

11. Kararın davalı idarece temyizi üzerine 22/6/2015 tarihinde Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun (İDDK) ilamı ile ısrar kararı bozulmuştur.

12. Başvurucu 19/11/2015 tarihli dilekçesiyle kararın düzeltilmesi isteminde bulunmuştur. Anılan dilekçede başvurucu, atama işleminin esasına yönelik daha önce dile getirdiği iddialarla birlikte Daire kararlarında imzası bulunan Daire Üyesi M.A.nın davalı idare olan PTT'nin Yönetim Kurulu Üyesi Ö.A.nın eşi olduğunu, ayrıca eski PTT genel müdürü, Yönetim Kurulu başkanı ve şu anda Danıştay üyesi olan O.T. ile aynı lojmanda kaldıklarını belirtmiş; kararların ve mahkemenin tarafsızlığının tartışılır hâle geldiğini ileri sürmüştür.

13. İDDK 26/6/2018 tarihli kararı ile kararın düzeltilmesi istemini reddetmiştir.

14. İDDK'nın bozma kararı üzerine Mahkemece 31/10/2018 tarihinde başvurucunun PTT Bank işlem müdürlüğü görevinden Ankara PTT Başmüdürlüğü emrine Değerli Kâğıtlar Merkezi müdürü olarak atanmasına ilişkin işlem yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Anılan karara karşı yapılan temyiz başvurusu Danıştay İkinci Dairesinin 26/3/2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

15. Söz konusu karar 3/6/2019 tarihinde tebliğ edilmiş, başvurucu 27/6/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

16. 6/1/1982 tarihli ve 2575 sayılı Danıştay Kanunu'nun "Daireler" kenar başlıklı 13. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Her dairede bir başkan ile yeteri kadar üye bulunur. Heyetler bir başkan ve dört üyenin katılmasıyla toplanır, salt çoğunluk ile karar verir..."

17. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 17. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinde açılan iptal ve yirmibeşbin Türk Lirasını aşan tam yargı davaları ile tarh edilen vergi, resim ve harçlarla benzeri mali yükümler ve bunların zam ve cezaları toplamı yirmibeşbin Türk Lirasını aşan vergi davalarında, taraflardan birinin isteği üzerine duruşma yapılır.

2. Temyiz ve istinaflarda duruşma yapılması tarafların istemine ve Danıştay veya ilgili bölge idare mahkemesi kararına bağlıdır.

3. Duruşma talebi, dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda yapılabilir.

..."

18. 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi ... hallerinde ... Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır."

19. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Ret sebepleri" kenar başlıklı 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Hâkimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması hâlinde, taraflardan biri hâkimi reddedebileceği gibi hâkim de bizzat çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hâllerde, hâkimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir:

a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması.

b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği hâlde görüşünü açıklamış olması.

c) Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hâkim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması."

B. Uluslararası Hukuk

1. İlgili Sözleşme

20. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme/AİHS) 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

 “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir...”

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

21. İlgili hukuk için bkz. Kemal Demir, B. No: 2014/17141, 6/7/2017, §§ 42-51.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Anayasa Mahkemesinin 3/2/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

23. Başvurucu; Daire kararlarında imzası bulunan Daire Üyesi M.A.nın davalı idare PTT'nin Yönetim Kurulu üyesi olan ve atanma işleminde imzası bulunan Ö.A.nın eşi olduğunu, ayrıca M.A.nın söz konusu idarenin lojmanında ikamet ettiğini, eski PTT genel müdürü ve Yönetim Kurulu başkanı ve şu anda Danıştay üyesi olan O.T.nin de aynı lojmanda kaldığını, bu durumun kendisine karşı davalı idareyi avantajlı hâle getirdiğini belirterek silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

24. Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun bu başlık altında incelenen iddiasının özünün tarafsız mahkemede yargılanma hakkına yönelik olduğu anlaşılmıştır.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

26. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

27. Anayasa'nın 36. maddesine 2001 yılı değişiklikleriyle eklenen "adil yargılanma" ibaresine ilişkin gerekçede Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan adil yargılanma hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Bu sözleşmelerden AİHS ile AİHS'i yorumlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin içtihadındaki adil yargılanma hakkı güvencelerinden birini tarafsız mahkemede yargılanma hakkı oluşturmaktadır.

28. Genel olarak tarafsızlık davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmamasını, davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 61).

29. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Buna göre tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığı öznel tarafsızlık, kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı tarafsızlık izlenimi ise nesnel tarafsızlık olarak adlandırılmaktadır. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca tarafsız mahkemede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- Anayasa’nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, § 60).

30. Mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin nesnel olarak tarafsız olmadığı izlenimi vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmektedir (Tahir Gökatalay, § 62).

31. Öznel tarafsızlık ise hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız durması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Anayasa ve kanunlar karşısında hâkimlerden beklenen de budur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).

32. Yargılamayı yürüten mahkeme üyelerinin taraflardan biriyle veya anlaşmazlık konusu ile maddi veya manevi yönden yakın bir bağının bulunması ya da yargılama sürecinde sarf ettiği ifadeleriyle tarafsız olamayacağı yönünde meşru bir kanaat uyandırması, bunun yanı sıra davadan önce dava ile doğrudan bağlantılı bir konumda bulunması da tarafsızlığı ihlal edebilir. Bununla birlikte belirli bir uyuşmazlıkta yargılamayı yürüten hâkimin taraflardan birine yönelik ön yargılı ve taraflı bir tutumunun, kişisel bir kanaatinin veya menfaatinin, bu bağlamda kişisel bir taraflılığının söz konusu olduğunu ortaya koyan bir delil bulunmadığı ve bu husus kanıtlanmadığı müddetçe tarafsız olduğunun bir karine olarak varsayılması zorunludur (Tahir Gökatalay, § 62). Bir başka deyişle aksi yönde delil bulununcaya kadar bir hâkimin kişisel olarak tarafsız olduğunun kabulü gerekir.

33. Bu bağlamda hukukumuzda hâkimin tarafsız kalamayacağı varsayılan veya tarafsızlığından kuşku duyulabilecek durumlarda kendi mahkemesinin yetki ve görevine giren belli bir davaya bakamayacağı ya da bakmayı reddedilebileceği kabul edilmiştir. Hâkimin yasaklılığı ve reddi kurumları hâkimin bakacağı davada tarafsızlığını sağlamaya yönelik olup temel bir hak olan adil yargılanma hakkıyla ilişkilidir (AYM, E.2011/142, K.2013/52, 3/4/2013).

34. Kanun yolu, bir yargı yeri tarafından verilen ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülen bir kararın kural olarak başka bir yargı yeri tarafından incelenmesini sağlayan hukuki yoldur. Kanun yolunun amacı, yargı yerleri tarafından verilen kararların kural olarak başka bir yargı yeri tarafından denetlenmesine imkân tanınmak suretiyle daha güvenceli bir yargı hizmeti sunmaktır. Bunun nasıl yapılacağı ise usul hükümleri ile gösterilmektedir (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).

35. Anayasa Mahkemesi içtihadında, adil yargılanma hakkına ilişkin güvencelerin kanun yolu aşamasında da sağlanması gerektiği belirtilmiştir. Buna göre kanun yollarına ilişkin usullerin ve kanun yollarındaki yargılamanın da adil yargılanma hakkına uygun olması gerekir (Emine Karagülmez, B. No: 2013/3673, 11/12/2014, § 21).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

36. Başvuruya konu olayda, lağvedilen PTT Bank İşlem Müdürlüğündeki görevinden Ankara PTT Başmüdürlüğü emrine Değerli Kağıtlar Merkezi müdürü olarak atanmasına ilişkin işlem başvurucu tarafından dava konusu edilmiş, Mahkemece söz konusu işlemin iptaline hükmedilmiştir. Temyiz aşamasında mahkeme kararının söz konusu kısmı bozulmuş, kararın düzeltilmesi istemi de yine Daire kararıyla reddedilmiştir. Başvurucu; Daire kararlarında imzası bulunan Daire Üyesi M.A.nın davalı idare PTT'nin Yönetim Kurulu üyesi olan ve atanma işleminde imzası bulunan Ö.A.nın eşi olduğunu, ayrıca M.A.nın söz konusu idarenin lojmanında ikamet ettiğini belirterek anılan Üye'nin tarafsız olamayacağından şikâyet etmektedir.

37. Mahkemece Daire Üyesi M.A.nın da imzasının bulunduğu mahkeme kararının ilgili kısmının bozulmasına yönelik temyiz kararı ile kararın düzeltilmesi isteminin reddi kararlarına uyulmayarak başvurucunun atanmasına ilişkin işlem yönünden ısrar kararı verilmiş, buna karşın ısrar kararı İDDK ilamıyla oybirliğiyle bozulmuştur. İDDK'nın bozma kararı üzerine de Mahkemece uyuşmazlığa konu işlem yönünden davanın reddine karar verilmiştir.

38. Somut olayda mahkeme kararının başvurucunun atanması işleminin iptaline yönelik kısmının bozulmasına ve kararın düzeltilmesi isteminin reddine yönelik kararlarda Daire Üyesi M.A.nın imzası bulunmaktadır ve Daire Üyesi M.A.nın başvurucu hakkındaki atama işleminde imzası bulunan PTT Yönetim Kurulu Üyesi Ö.A.nın eşi olmasının öznel tarafsızlık yönünden sorun teşkil edebileceği açıktır. Buna karşın Mahkemenin söz konusu kararlara uymayarak ilk kararında ısrar ettiği, bununla birlikte söz konusu ısrar kararının oluşumuna itiraz edilmeyen ve nicelik olarak daha kapsamlı bir kurul olan İDDK tarafından oybirliğiyle bozulması üzerine Mahkemece davanın ilgili kısmının reddine hükmedildiği anlaşılmıştır.

39. Buna göre başvurucunun itiraz ettiği Daire kararlarının yargılamayı nihayete erdirmediği, Mahkemenin ısrar kararını inceleyen İDDK'nın oybirliğiyle aldığı karar üzerine yargılamanın neticelendiği hususu dikkate alındığında yargılamanın sonucunu etkileyen herhangi bir taraflılık durumunun söz konusu olmadığı belirlenmiştir.

40. Öte yandan başvuruya konu yargılama faaliyeti açısından ilgili usul hükümleri uyarınca yargılamayı yürüten yargılama makamlarının tarafların adil yargılanmaya ilişkin meşru beklentileri üzerinde menfi etkide bulunacak bir izlenim de oluşturmadığı anlaşılmıştır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. M.E.T., B. No: 2014/11920, 3/7/2018, § 29).

41. Tüm bu hususlar dikkate alındığında adil yargılanma hakkı kapsamındaki tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edilmediği sonucuna varılmıştır.

42. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verilmesi gerekir.

Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamıştır.

B. Aleni Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

43. Başvurucu, hem ilk derece yargılama aşamasında hem de temyiz aşamasında talep etmesine rağmen duruşma yapılmaması nedeniyle çelişmeli yargılama ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

2. Değerlendirme

44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder(Tahir Canan, § 16). Başvurucunun bu başlık altında incelenen iddiasının özünün aleni yargılanma hakkına yönelik olduğu anlaşılmıştır.

45. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının temel unsurlarından biri de Anayasa'nın 141. maddesinde düzenlenen yargılamanın açık ve duruşmalı yapılması ilkesidir. Ancak duruşmalı yargılama hakkı, her türlü yargılamanın mutlaka duruşmalı yapılması zorunluluğu anlamına gelmez. Adil yargılama ilkelerine uyulmak şartıyla usul ekonomisi ve iş yükünün azaltılması gibi amaçlarla bazı yargılamaların duruşmadan istisna tutulması ve duruşma yapılmaksızın karara bağlanması anayasal hakların ihlalini oluşturmaz (Nevruz Bozkurt, B. No: 2013/664, 17/9/2013, § 32).

46. Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında aleni yargılama hakkının tanınması, zorunlu olarak sözlü yargılama hakkını da içerir. Bununla birlikte Sözleşme’nin bu maddesinde yer alan söz konusu yükümlülük mutlak değildir (Adnan Altın, B. No: 2013/9748, 7/1/2016, § 44).

47. Dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen hukuki ve olgusal herhangi bir sorunla karşılaşılmaması örneğinde olduğu gibi yargılamanın istisnai koşulları da duruşma yapılmasını gerektirmeyebilir (Adnan Altın, § 46).

48. Yargılamaya taraf olan kişilerin hakkaniyetli yargılama temelinde beyanlarını sözlü vermesinin gerektiği durumlarda sözlü yargılama yapılmaması yargılamanın bir bütün olarak adil olmasını engelleyebilir. Dolayısıyla sadece dosyaya dayanılarak tatmin edici bir çözümün sağlanamayacağı olaylarda sözlü yargılamanın yapılması gerekebilir. Sözlü yargılamaya karar vermede davaya konu meselelerin çokluğu değil niteliği önem kazanacaktır (Adnan Altın, § 48).

49. Somut olayda başvurucu, ilk derece aşamasında savunmalar verildikten sonra 22/10/2010 tarihli dilekçeyle duruşma talebinde bulunmuş; Mahkemece, dosya tekemmül ettikten sonra verilen duruşma talebine yönelik dilekçenin 2577 sayılı Kanun'un 17. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca yerinde görülmediği belirtilmiştir. Yine başvurucu, temyiz aşamasında da 30/3/2012 tarihli dilekçeyle duruşma talebinde bulunmuş ve bu talebi de değerlendirilmeksizin hüküm kurulmuştur.

50. Yukarıda anılan 2577 sayılı Kanun'un hükmü gereği dava dilekçesi ile cevap ve savunmalarda duruşma talebi yapılabileceği, dosya tekemmül ettikten sonra ise duruşma talebinde bulunulamayacağı açıktır. Yine anılan Kanun uyarınca temyiz aşamasında duruşma yapılması da temyiz merciinin takdirinde olan bir husustur.

51. Buna göre başvurucunun ilk derece aşamasında 2577 sayılı Kanun'da belirtilen süre zarfında duruşma talebinde bulunmadığı ve Mahkeme tarafından da anılan Kanun'un açık hükmü gereğince duruşma talebinin yerinde görülmediği anlaşılmıştır. Ayrıca temyiz aşamasında duruşma yapılmasının temyiz merciinin takdirinde olduğu, somut uyuşmazlıkta yazılı yargılamanın esas olduğu idari yargılama usulünde dava dosyası ve tarafların yazılı görüşleri temelinde yeterince çözülemeyen olgusal herhangi bir sorunun bulunmadığı, bu kapsamda kanun yolu aşamasında gerçekleşen duruşma talebinin temyiz mercii tarafından değerlendirilmeyerek duruşma yapılmadan hüküm kurulmasında da adil yargılanma hakkına yönelik açık ve görünür bir ihlalin bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Makul Sürede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

53. Başvurucu, uzun süren yargılama nedeniyle makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

55. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılamanın süresi tespit edilirken sürenin başlangıç tarihi olarak davanın ikame edildiği tarih; sürenin sona erdiği tarih olarak -çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde- yargılamanın sona erdiği, yargılaması devam eden davalar yönünden ise Anayasa Mahkemesinin makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikâyetle ilgili kararını verdiği tarih esas alınır (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, §§ 45, 47).

56. Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin idari yargılama süresinin makul olup olmadığı değerlendirilirken yargılamanın karmaşıklığı ve kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun yargılamanın süratle sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar dikkate alınır (Selahattin Akyıl, § 41).

57. Anılan ilkeler ve Anayasa Mahkemesinin benzer başvurularda verdiği kararlar dikkate alındığında somut olayda başvuru konusu davada 9 yıllık yargılama süresinin makul olmadığı sonucuna varmak gerekir.

58. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

59. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

 (2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

60. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yoksun kaldığı maddi haklarının tarafına ödenmesi ve 100.000 TL manevi tazminata karar verilmesi talebinde bulunmuştur.

61. Somut olayda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

62. İhlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında net 36.000 TL manevi tazminatın başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

63. Anayasa Mahkemesinin maddi tazminata hükmedebilmesi için başvurucunun uğradığı iddia ettiği maddi zarar ile tespit edilen ihlal arasında illiyet bağı bulunmalıdır. Başvurucunun bu konuda herhangi bir belge sunmamış olması nedeniyle maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

64. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

2. Aleni yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA OYBİRLİĞİYLE,

B. 1. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan tarafsız mahkemede yargılanma hakkının İHLAL EDİLMEDİĞİNE Selahaddin MENTEŞ'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,

2. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE OYBİRLİĞİYLE,

C. Başvurucuya net 36.000 TL tutarında manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. 364,60 TL harçtan oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihlerinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 4. İdare Mahkemesine (E.2018/2104) GÖNDERİLMESİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 3/2/2022 tarihinde karar verildi.

 

 

 

KARŞIOY

Olayda, görev yaptığı PTT Bank İşlem Müdürlüğünün lağvedilmesi üzerine PTT Yönetim Kurulunun 26/1/2009 tarihli kararıyla Ankara PTT Başmüdürlüğü emrine Değerli Kâğıtlar Merkezi müdürü olarak atanan başvurucu, yeni oluşturulan Parasal Posta İşletme Dairesi Başkanlığına kendisinin atanması gerekirken başkasının atanmasına ilişkin işlemin iptali ve özlük haklarının iadesi ile parasal haklarının yasal faiziyle birlikte tarafına ödenmesi istemiyle dava açmıştır.

Mahkeme 30/12/2010 tarihli kararıyla başvurucunun PTT Bank işlem müdürlüğü görevinden Ankara PTT Başmüdürlüğü emrine Değerli Kâğıtlar Merkezi müdürü olarak atanmasına ilişkin işlemin iptaline, Parasal Posta İşletme Dairesi Başkanlığına başvurucu yerine başkasının atanmasına ilişkin işlemin incelenmeksizin reddine, parasal ve özlük haklara yönelik istemin ise reddine karar vermiştir.

Mahkeme kararına karşı yapılan temyiz başvurusu üzerine Danıştay Beşinci Dairesince 3/7/2012 tarihinde başvurucunun temyiz isteminin reddine, mahkeme kararının ret ve incelenmeksizin ret kısımlarının onanmasına, davalı idarenin temyiz isteminin kabulüyle mahkeme kararının iptale ilişkin kısmının bozulmasına karar verilmiştir. Daire kararında Danıştay Üyesi M.A.nın da imzası bulunmaktadır.

Başvurucunun kararın düzeltilmesi istemi Dairenin 19/3/2013 tarihli kararıyla oybirliğiyle reddedilmiştir. Anılan kararda da Danıştay Üyesi M.A.nın imzası bulunmaktadır.

Mahkemece 10/6/2013 tarihli karar ile bozma kararına uyulmayarak başvurucunun atanmasına ilişkin işlem yönünden ısrar kararı verilmiştir. Davalı idarenin temyizi üzerine Danıştay İDDK’nın 22/6/2015 tarihli kararıyla ısrar kararı bozulmuştur. Karar düzeltme istemi de İDDK’nın 26/6/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

İDDK'nın bozma kararından sonra Mahkemece 31/10/2018 tarihinde başvurucunun PTT Bank işlem müdürlüğü görevinden Ankara PTT Başmüdürlüğü emrine Değerli Kâğıtlar Merkezi müdürü olarak atanmasına ilişkin işlem yönünden de davanın reddine karar verilmiştir. Anılan karara karşı yapılan temyiz başvurusu Danıştay İkinci Dairesinin 26/3/2019 tarihli kararı ile reddedilmiştir.

Başvurucu, idari işlemi tesis eden kurul kararında imzası bulunan Ö.A.nın eşi M.A.nın Danıştay Beşinci Dairesindeki temyiz ve karar düzeltme görüşmelerine katılmasından şikâyet etmektedir.

Çoğunluk kararında başvurucunun bu şikâyeti isabetli olarak tarafsız mahkemede yargılanma hakkı kapsamında incelenmiştir.

Tarafsızlık kavramı öznel tarafsızlık ve nesnel tarafsızlık olmak üzere iki açıdan ele alınmaktadır. Öznel tarafsızlık hâkimin şahsi önyargı ve tarafgirlikle hareket edip etmediğiyle ilgili bir meseledir. Şahsi tarafsızlık ilkesinin ihlal edilip edilmediği hâkimin kişisel işlem ve eylemlerine bakılarak tespit edilir. Objektif tarafsızlık ise mahkemenin kuruluşu veya oluşumu itibarıyla tarafsız karar veremeyebileceğini gösteren meşru şüphelerin var olup olmadığıyla ilgilidir. Hâkimin işlem ve eylemlerinden bağımsız olarak onun tarafsız davranamayabileceğinden kuşkulanılmasını haklı kılan olguların bulunması hâlinde objektif tarafsızlık ilkesi zedelenir. Bu bağlamda objektif tarafsızlık “Sadece adaletle hükmedilmesi yetmez, adaletle hükmedildiğinin gösterilmesi de gerekir.” vecizesinde ifadesini bulmaktadır. Bu nedenle objektif davranamayabileceği konusunda meşru şüphe bulunan hâkimin davaya bakmaması gerekir.

Somut olayda -çoğunluk kararında da kabul edildiği üzere- başvurucu hakkındaki atama işleminde imzası bulunan Ö.A.nın, eşi M.A.nın atama işlemiyle yakından ilgili bulunan ihtilaf konusu işleme karşı açılan davada verilen kararın temyiz incelemesinde bulunması tarafsızlık yönünden sorun oluşturmaktadır. Bir hâkimin, idari makamlarda bulunan eşinin tesis ettiği işlemin hukukiliğini denetlerken tarafsız davranamayabileceğinden korkulması haklı görülmelidir. Her ne kadar M.A.nın sadece bir oy hakkına sahip olması sebebiyle kararı tek başına değiştirmesinin mümkün olmadığı düşünülebilir ise de heyetin diğer üyelerini etkileyebileceği muhakkaktır. Dolayısıyla M.A.nın eldeki bireysel başvuruya konu davanın temyiz ve karar düzeltme müzakerelerine katılması ve oy kullanması -kullandığı oyun yönünden bağımsız olarak- objektif tarafsızlık ilkesini ihlal etmiştir.

Çoğunluk kararında, ilk derece mahkemesinin ısrar kararı vermesi sonucu temyiz merciinin İDDK olarak değiştiği ve İDDK’nın yeni bir temyiz incelemesi yaptığı gözetilerek Danıştay Beşinci Dairesindeki temyiz ve karar düzeltme kararlarında M.A.nın imzasının bulunması yargılamanın sonucunu etkileyen bir taraflılık olarak değerlendirilmemiştir.

Belirtilmelidir ki mahkemenin tarafsızlığı yargılamanın sonucundan bağımsız bir güvencedir. Objektif tarafsızlığı zedeleyen bir olgunun varlığı, yargılamanın neticesinden ari olarak adil yargılanma hakkının ihlal edilmesine yol açar. Bu sebeple ilk derece mahkemesinin ısrar kararı sonucu temyiz merciinin değişmiş olması yargılama sürecinde objektif tarafsızlık ilkesinin ihlal edildiği gerçeğini etkilememektedir.

Öte yandan M.A.nın yer almadığı bir Danıştay Beşinci Dairesi heyetinin farklı yönde karar verebileceği teorik olarak olasılık dışı değildir. Dolayısıyla ısrar kararından sonra temyiz merciinin değişmesi ilk temyiz ve karar düzeltme sürecindeki kararların başvurucu lehine olma ihtimalinin egale olmasını telafi etmemektedir.

Son olarak yargılama sırasında meydana gelen hak ihlalinden dolayı Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı vermemesi için Anayasa Mahkemesinden önce ihlalin tespit ve telafi edilmiş olması gerekir. Başvurucunun açtığı davanın Danıştay Beşinci Dairesindeki temyiz ve karar düzeltme süreçlerine M.A.nın katılması sebebiyle oluşan tarafsız mahkemede yargılanma hakkı ihlalini Anayasa Mahkemesinden önce tespit eden bir karar mevcut değildir. Ayrıca tarafsız mahkemede yargılanma hakkıyla ilgili olarak oluşan ihlalin telafi edilmesi de söz konusu değildir. Az önce ifade edildiği üzere ısrar kararı verilmesi ve ısrar üzerine temyiz merciinin değişmesi bir telafi aracı olarak görülemez. Eldeki davanın koşulları gözetildiğinde tam telafinin, başvurucuya bir miktar tazminat ödenmesi suretiyle sağlanabileceği anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak başvurucunun tarafsız mahkemede yargılanma hakkının tespiti ile bir miktar tazminata hükmedilmesi suretiyle ihlalin giderilmesi gerektiği görüşüyle çoğunluk kararına katılmıyorum.

 

 

 

 

Üye

 Selahaddin MENTEŞ