2019/23779

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

MURAT AYDIN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/23779)

 

Karar Tarihi: 26/7/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

İrfan FİDAN

Raportör

:

Muhammed Cemil KANDEMİR

Başvurucu

:

Murat AYDIN

Vekili

:

Av. Aslı AKCA AYDIN

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; baro levhasına yazılma işlemine ilişkin iptal davasında ilk derece mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararında kesin yargılara varmak suretiyle ihsas-ı reyde bulunması nedeniyle bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının, serbest avukatlığın kamuda istihdam olarak değerlendirilmesi ve hakkında kovuşturma bulunmasının idarenin takdir yetkisi kapsamında olmasına rağmen aksi yönde değerlendirme yapılması nedenleriyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının, kararda terör örgütü üyesiymiş gibi değerlendirmelerin bulunması nedeniyle masumiyet karinesinin, haklarında kovuşturma bulunan benzer durumdaki avukatlar görevlerine devam ederken kendisinin avukatlık yapamaması nedeniyle eşitlik ilkesinin ve çalışma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 12/7/2019 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla temin edilen belgelere göre ilgili olaylar özetle şöyledir:

A. Genel Bilgiler, Olağanüstü Hâl İlanı ve Bu Süreçte Uygulanan Tedbirler

9. Başvuruya konu olaylara ilişkin genel bilgiler ile olağanüstü hâl ilanı ve bu süreçte uygulanan tedbirler için bkz. M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, §§ 11-19.

B. Başvurucunun Baro Levhasına Yazılma Talebine İlişkin Süreç

10. Başvurucu, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesinde yardımcı doçent olarak görev yaptığı sırada 29/10/2016 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 675 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kamu görevinden çıkarılmıştır.

11. Başvurucu, baro levhasına yazılma talebiyle 29/11/2016 tarihinde İstanbul Barosuna (Baro) başvurmuştur. Baro, başvurucunun talebini 1/12/2016 tarihli kararıyla reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, başvurucunun KHK ile görevine son verildiğinden olağanüstü hal süresi içerisinde talebinin kabul edilemeyeceği belirtilmiştir.

12. UYAP kayıtlarından, Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca başvurucunun da aralarında bulunduğu kişiler hakkında silahlı terör örgütü kurma ve yönetme iddiasıyla 2/2/2017 tarihli iddianamenin hazırlandığı anlaşılmaktadır. Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/5/2017 tarihli kararıyla iddianamenin kabulüne ve kovuşturmaya başlanmasına karar verilmiştir.

13. Başvurucu Baro kararına karşı Türkiye Barolar Birliğine (TBB) itiraz etmiştir. Başvurucunun itirazı 16/2/2018 tarihli TBB Yönetim Kurulu kararıyla kabul edilmiştir. Kararda, avukatlığın serbest meslek olduğu, kamuda istihdam olarak nitelendirilemeyeceği, başvurucunun kamu görevinden çıkarılmasının avukatlık yapmasına engel olmadığı ifade edilmiştir. Kararda ayrıca, başvurucu hakkında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca FETÖ/PDY kapsamında soruşturma olduğunun bildirildiği, başvurucu hakkında kovuşturma evresine geçilmediği, soruşturma yapılmasının 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girmediği belirtilmiştir.

14. Söz konusu karar, Bakanlıkça uygun bulunmayarak 27/4/2018 tarihli yazı ile bir daha görüşülmek üzere TBB'ye geri gönderilmiştir. Söz konusu yazıda, başvurucu hakkında FETÖ/PDY kapsamında silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığı, 1136 sayılı Kanun'un 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen suçlardan birinden kovuşturma yürütülen başvurucunun avukatlık mesleğini icra etmesinin mümkün olmadığı belirtilmiştir.

15. TBB Yönetim Kurulu, 17/5/2018 tarihli kararıyla önceki kararlarında ısrar ederek başvurucunun baro levhasına yazılmasına karar vermiştir. Kararda, başvurucu hakkında Konya Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yürütülmesinin, kovuşturma evresine geçilmediğinden, 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 5. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamına girmediği gerekçesine yer verilmiştir. Kararda ayrıca, KHK ile kamu görevinden çıkarılmasının serbest meslek olan ve kamuda istihdam olarak nitelenemeyecek olan avukatlığı yapmaya engel olmadığı belirtilmiştir.

16. Bakanlık, başvurucunun baro levhasına yazılmasına ilişkin TBB kararının kesinleşmesi üzerine TBB'ye karşı iptal davası açmıştır. Başvurucu, Ankara 13. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) görülen iptal davasında davalı TBB yanında müdahil olarak yer almıştır.

17. Mahkeme, 26/9/2018 tarihli kararıyla dava konusu işlemin yürütmesinin durdurulmasına karar vermiştir. Kararının gerekçesi şöyledir:

"Olayda; İstanbul Barosu levhasına yazılmak için başvuran dava dışı Murat AYDIN'ın Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yardımcı doçent olarak görev yapmakta iken 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal uygulamaları kapsamında çıkarılan 675 sayılı KHK hükmü uyarınca ilgilinin 'FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı' olduğu gerekçesiyle meslekten çıkarıldığı anlaşılmakla, demokratik hukuk devletine karşı sadece tehdit oluşturmakla kalmayıp 15.7.2016 tarihinde darbe teşebbüsünde bulunmak suretiyle fiilen de demokratik hukuk devletine ve milli güvenliğe karşı büyük bir tehdit oluşturan FETÖ/PDY ile iltisakı, irtibatı ve mensubiyeti değerlendirilen örgüt üyelerinden Devlet kurumlarının hızlı bir şekilde arındırılması amacıyla yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler kapsamında meslekten ve kamu görevinden ihraç edilenlerin bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemeyeceğine ilişkin olarak alınan tedbirin, avukatlık mesleğinin önem ve özelliği, kamu hizmeti niteliği ve avukatın hak ve yetkileri ile işlevsel olarak kamu görevi ifa ettiği hususları gözardı edilerek bir daha kamu hizmetinde çalışamamak yerine dar yorumlanmak suretiyle idare hukuku esaslarına göre kamu görevlisi olarak çalışamamak şeklinde değerlendirilmesi terörle mücadeleyi sekteye uğratacağı gibi Kanun Hükmünde Kararnamenin amacıyla da bağdaşmamaktadır.

Bu bağlamda, söz konusu Kanun Hükmünde kararname kapsamında alınan tedbirin sadece idare hukuku esaslarına göre kamu görevlisi olarak çalışanlarla sınırlı tutulması memur ve hakim olma niteliğini kaybedenlerin avukat olması sonucunu doğurduğu gibi hukuk devletinin işlerliğinin sağlanması bakımından yaşamsal bir önem ve değere sahip, yargının kurucu unsurlarından ve esasen kamu hizmeti niteliğinde bulunan avukatlık mesleğinin itibarını da zedeleyeceğinden, 675 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamında 'FETÖ/PDY terör örgütüne aidiyeti, iltisakı veya irtibatı' olduğu gerekçesiyle meslekten çıkarılan ve hakkında açılan ceza Kovuşturması devam eden Murat Aydın'ın İstanbul Barosu Levhasına yazılma isteminin kabulü hakkında ısrar edilmesine dair dava konusu işlemde kamu yararı ve avukatlık hizmetinin gerekleri yönünden hukuka uyarlık görülmemiştir.

Öte yandan, avukatlık mesleğinin kamu hizmeti olması ve Anayasamızda güvence altına alınan adil yargılanma ve hak arama hürriyetinin kullanılmasında taşıdığı önem dikkate alındığında, dava konusu ısrar kararının uygulanması halinde telafisi güç ya da imkansız zararlar doğabileceği de açıktır."

18. Mahkeme, 26/2/2019 tarihli kararıyla başvurucunun davaya davalı yanında müdahil olarak katılma isteminin kabulüne ve dava konusu işlemin iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde yürütmenin durdurulması kararının gerekçesi ile benzer ifadelere yer verilmiştir (bkz. § 17).

19. Söz konusu karara karşı TBB ve başvurucu tarafından istinaf yoluna başvurulmuştur. Başvurucu, istinaf dilekçesinde diğer iddiaları ile birlikte yürütmenin durdurulması talebinin kabulüne ilişkin 26/9/2018 tarihli karardaki ifadelerin ihsas-ı rey niteliğinde olduğu iddiasıyla mahkeme heyetinin reddini talep etmiştir. Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin (Bölge İdare Mahkemesi) 20/6/2019 tarihli kararıyla istinaf talepleri kesin olarak reddedilmiştir. Kararda, mevzuatta belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde karar verilmesinin ihsas-ı rey niteliğinde değerlendirilemeyeceği belirtilmiştir.

20. Nihai karar başvurucuya 8/7/2019 tarihinde tebliğ edilmiştir.

21. Başvurucu 12/7/2019 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

22. Başvurucu bireysel başvurusu sonrasında sunduğu dilekçelerle, Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 2017/303 esas sayılı dosyasında kayıtlı silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan yargılandığı davada 20/12/2019 tarihli kararla beraat ettiğini ve kararın 3/3/2021 tarihinde kesinleştiğini ifade etmiş ve söz konusu mahkeme kararlarını sunmuştur.

IV. İLGİLİ HUKUK

23. Başvuruya konu derece mahkemelerinin kararlarının verildiği tarihte 1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun "Avukatlığa kabulde engeller" kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Aşağıda yazılı durumlardan birinin varlığı halinde, avukatlık mesleğine kabul istemi reddolunur :

a) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı iki yıldan fazla süreyle hapis cezasına ya da Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmak,

...

Adayın birinci fıkranın (a) bendinde yazılı cezalardan birini gerektiren bir suçtan kovuşturma altında bulunması halinde, avukatlığa alınması isteği hakkındaki kararın bu kovuşturmanın sonuna kadar bekletilmesine karar verilebilir.

..."

24. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Yürütmenin durdurulması" kenar başlıklı 27. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Danıştayda veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemin yürütülmesini durdurmaz.

2. (Değişik: 2/7/2012 - 6352/57 md.) Danıştay veya idari mahkemeler, idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda, davalı idarenin savunması alındıktan veya savunma süresi geçtikten sonra gerekçe göstererek yürütmenin durdurulmasına karar verebilirler. Uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerin yürütülmesi, savunma alındıktan sonra yeniden karar verilmek üzere, idarenin savunması alınmaksızın da durdurulabilir. (Ek cümle: 21/2/2014-6526/17 md.) Ancak, kamu görevlileri hakkında tesis edilen atama, naklen atama, görev ve unvan değişikliği, geçici veya sürekli görevlendirmelere ilişkin idari işlemler, uygulanmakla etkisi tükenecek olan idari işlemlerden sayılmaz. Yürütmenin durdurulması kararlarında idari işlemin hangi gerekçelerle hukuka açıkça aykırı olduğu ve işlemin uygulanması halinde doğacak telafisi güç veya imkânsız zararların neler olduğunun belirtilmesi zorunludur. ...

...

7. Yürütmenin durdurulması istemleri hakkında verilen kararlar;... idare ve vergi mahkemeleri ile tek hakim tarafından verilen kararlara karşı bölge idare mahkemesine, ... kararın tebliğini izleyen günden itibaren yedi gün içinde bir defaya mahsus olmak üzere itiraz edilebilir. İtiraz edilen merciler, dosyanın kendisine gelişinden itibaren yedi gün içinde karar vermek zorundadır. İtiraz üzerine verilen kararlar kesindir."

25. 2577 sayılı Kanun'un 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

"Bu Kanunda hüküm bulunmayan hususlarda; hakimin davaya bakmaktan memnuiyeti ve reddi ... hallerinde ... Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır."

26. 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "Ret sebepleri" kenar başlıklı 36. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Hakimin tarafsızlığından şüpheyi gerektiren önemli bir sebebin bulunması halinde, taraflardan biri hakimi reddedebileceği gibi hakim de bizzat çekilebilir. Özellikle aşağıdaki hallerde, hakimin reddi sebebinin varlığı kabul edilir:

a) Davada, iki taraftan birine öğüt vermiş ya da yol göstermiş olması.

b) Davada, iki taraftan birine veya üçüncü kişiye kanunen gerekmediği halde görüşünü açıklamış olması.

c) Davada, tanık veya bilirkişi olarak dinlenmiş veya hakim ya da hakem sıfatıyla hareket etmiş olması."

V. İNCELEME VE GEREKÇE

27. Anayasa Mahkemesinin 26/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adil Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

28. Başvurucu, uyuşmazlığın davacı ya da davalı sıfatıyla tarafı olmayıp yargılama sürecine davalı yanında müdahil sıfatıyla katılmıştır. İlgili kişilerin mahkemeye erişim hakkı kapsamında davaya katılımının sağlanmasının gerekçeli karar hakkı, silahların eşitliği ilkesi, savunma hakkı gibi güvencelerle örtüşen, bu güvencelerin gerçekleşmesini sağlayan bir gereklilik olduğu izahtan varestedir. Yargılama sürecine dair güvencelerin ihlalinin müdahili de etkileyeceği dikkate alındığında müdahilin adil yargılanma hakkının sürece dair diğer güvencelerinden faydalandırılmayacağı veya bu güvencelere ilişkin şikâyette bulunamayacağı söylenemez. Aksi yaklaşımın sonuca etkili iddialarda bulunulabilmesi, savunma yapılabilmesi, delil ileri sürülebilmesi adına sağlanan mahkemeye erişimin etkinliğini zedeleyeceği, anlamsız ve içerikten yoksun kılacağı ve bunun yanında bireysel başvurunun temel hak ve özgürlüklerin korunması amacıyla da bağdaşmayacağı açıktır (benzer değerlendirmeler için bkz. Cengiz İnş.San.ve Tic.A.Ş. ve Mirax Tur.İnş.Tic.A.Ş. [GK],B. No: 2015/7846, 26/6/2019, §§ 29, 36). Bu belirlemeler ışığında davanın sonucundan etkileneceği öngörülerek yargılama sürecine müdahil olarak dâhil edilen başvurucunun adil yargılanma hakkının sürece dair güvencelerine yönelik ihlal iddiaları bakımından mağdur statüsünün bulunduğu, kişi bakımından yetki koşulunu sağladığı sonucuna ulaşıldığından adil yargılanma hakkına ilişkin ihlal iddialarının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden değerlendirilmesine geçilmiştir.

1. Bağımsız ve Tarafsız Mahkemede Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

29. Başvurucu; ilk derece mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararında kesin yargılara varmak suretiyle ihsas-ı reyde bulunduğunu ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

30. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyetinin bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

31. Genel olarak tarafsızlık davanın çözümünü etkileyecek bir ön yargı, tarafgirlik ve menfaate sahip olunmamasını, davanın tarafları karşısında ve onların leh ve aleyhlerinde bir düşünce veya menfaate sahip olunmamasını ifade eder (Tahir Gökatalay, B. No: 2013/1780, 20/3/2014, § 61).

32. Mahkemelerin tarafsızlığı kavramı, görülecek davalar karşısında bizzat mahkemenin kurumsal yapısı ile davaya bakmakla görevli hâkimin tutumu üzerinden açıklanmaktadır. Buna göre tarafsızlığın öznel ve nesnel olmak üzere iki boyutu bulunmakta olup hâkimin birey olarak mevcut davadaki kişisel tarafsızlığı öznel tarafsızlık, kurum olarak mahkemenin kişide bıraktığı tarafsızlık izlenimi ise nesnel tarafsızlık olarak adlandırılmaktadır. Anayasa’nın 36. maddesinde mahkemelerin tarafsızlığından açıkça bahsedilmemekle beraber Anayasa Mahkemesi içtihadı uyarınca tarafsız mahkemede yargılanma hakkı da adil yargılanma hakkının zımni bir unsurudur. Ayrıca mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığının birbirini tamamlayan iki unsur olduğu dikkate alındığında -Anayasa’nın bütünselliği ilkesi gereği- Anayasa’nın 138., 139. ve 140. maddelerinin de tarafsız bir mahkemede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde gözönünde bulundurulması gerektiği açıktır (Tahir Gökatalay, § 60).

33. Mahkemelerin kuruluşu ve yapılanmasıyla ilgili yasal ve idari düzenlemelerin nesnel olarak tarafsız olmadığı izlenimi vermemesi gerekir. Esasında kurumsal tarafsızlık, mahkemelerin bağımsızlığı ile bağlantılı bir konudur. Tarafsızlık için öncelikle bağımsızlık ön koşulu gerçekleşmeli ve ek olarak kurumsal yönden de taraf görüntüsü verecek bir yapılanma oluşmamalıdır (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015). Bunun yanı sıra yargılama makamının tarafsızlığına ilişkin herhangi bir meşru kaygı veya korkuyu bertaraf edecek yeterli güvenceleri sunması da gerekmektedir (Tahir Gökatalay, § 62).

34. Öznel tarafsızlık ise hâkimlerin görülecek davaya ilişkin öznel tutumlarıyla ilgilidir. Davaya bakacak olan hâkimin davanın taraflarına karşı eşit, yansız ve ön yargısız durması, hiçbir telkin ve baskı altında kalmadan hukuk kuralları çerçevesinde vicdani kanaatine göre karar vermesi gerekir. Anayasa ve kanunlar karşısında hâkimlerden beklenen de budur (AYM, E.2014/164, K.2015/12, 14/1/2015).

35. Başvuruya konu olayda, yürütmeyi durdurma kararında yer alan ifadelerin ihsas-ı rey olduğundan şikâyet edilmektedir (bkz. § 17).

36. 2577 sayılı Kanun'un 27. maddesi uyarınca (bkz.§ 24) yürütmenin durdurulması talebinde bulunulması durumunda mahkemenin idari işlemin uygulanması hâlinde giderilmesi güç veya olanaksız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartları bakımından inceleme yapılması gerekmektedir. Bu şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin kararda ortaya konulması gerekçeli karar hakkının bir gereği olup Anayasa'nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca anayasal bir gerekliliktir. Bu çerçevede yapılan değerlendirmenin ihsas-ı rey olarak nitelendirilmesi mümkün değildir.

37. Öte yandan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 36. maddesinde hâkimin kanunen gerekmediği halde görüşünü açıklamış olması ihsas-ı rey olarak değerlendirilerek hâkimin reddi sebeplerinin arasında sayılmıştır. Hâkimin yürütmeyi durdurmaya ilişkin karar verebilmek için yaptığı değerlendirmenin bu çerçevede olduğu söylenemez.

38. Somut olayda, yürütmenin durdurulmasına ilişkin olarak verilen kararda 2577 sayılı Kanun'un 27. maddesi çerçevesinde yapılan değerlendirmeler ihsas-ı rey olarak kabul edilemeyeceği gibi tarafsızlığa halel getiren bir durum olarak da değerlendirilemez.

39. Açıklanan gerekçelerle, başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik şartları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Hakkaniyete Uygun Yargılanma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

40. Başvurucu; avukatlığın serbest meslek olmasına rağmen kamu görevi olarak değerlendirildiğini, serbest avukatlığın kamu görevinde istihdam niteliğinde olmadığını, hakkında kovuşturma bulunmasının ise idarenin takdir yetkisi kapsamında olduğundan iptal kararı verilmesine gerekçe olamayacağını ileri sürmüştür.

41. Bakanlık görüşünde, başvurucunun baro levhasına yazılmasına ilişkin TBB kararını geri gönderme işleminde, başvurucunun 675 sayılı KHK kapsamında görevinden çıkarıldığı ve başvurucu hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütü kurma veya yönetme suçundan Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesinde dava açıldığı gerekçelerine yer verdiğini vurgulanmıştır. Görüşte, başvurucu hakkında anılan davada verilen beraat kararının kesinleşmediği de belirtilmiştir.

42. Başvurucu, Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesinde açılan davada hakkında verilen beraat kararına karşı yapılan istinaf başvurusunun reddedildiğini, bu karar karşı temyiz başvurusunda bulunulmadığını belirterek başvuru formundaki iddialarını tekrarlamıştır.

b. Değerlendirme

43. Anayasa’nın iddianın incelenmesinde dayanılacak olan "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

44. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkı kapsamında incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

45. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (Sözleşme) düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22).

46. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği belirtilmiştir. Bu kapsamda ilke olarak mahkemeler önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile uyuşmazlık konusunda varılan sonucun adil olup olmaması bireysel başvuru konusu olamaz. Ancak bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden, bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren tespit ve sonuçlar bu kapsamda değildir (konuya ilişkin birçok karar arasından bkz. Ahmet Sağlam, B. No: 2013/3351, 18/9/2013).

47. Ancak temel hak ve özgürlüklere müdahalenin söz konusu olduğu durumlarda derece mahkemelerinin takdir ve değerlendirmelerinin Anayasa'daki güvencelere etkisini nihai olarak değerlendirecek merci Anayasa Mahkemesidir. Bu itibarla Anayasa'da öngörülen güvenceler dikkate alınarak bireysel başvuru kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilip edilmediğine ilişkin herhangi bir inceleme kanun yolunda gözetilmesi gereken hususun incelenmesi olarak nitelendirilemez (Şahin Alpay (2) [GK], B. No: 2018/3007, 15/3/2018, § 53).

48. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi çok istisnai durumlarda temel hak ve özgürlüklerden biri ile doğrudan ilgili olmayan bir şikâyeti kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin yasak kapsamına girmeden inceleyebilir. Açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsıldığı ve adil yargılama hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai hâllerde, aslında yargılamanın sonucuna ilişkin olan bu durumun bizatihi kendisi usule ilişkin bir güvenceye dönüşmüş olur. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin derece mahkemelerinin değerlendirmelerinin usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirip getirmediğini ve açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılıp sarsılmadığını incelemesi, yargılamanın sonucunu değerlendirdiği anlamına gelmez. Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi derece mahkemelerinin delillerle ilgili değerlendirmelerine ancak açık bir keyfîlik ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getiren bir uygulama varsa müdahale edebilecektir (Ferhat Kara [GK], B. No: 2018/15231, 4/6/2020, § 149; M.B., § 83).

49. Mahkeme, başvurucunun kamu görevinden çıkarılmasından sonra baro levhasına kayıt edilmesine ilişkin işlemi avukatlık mesleğinin önemine vurgu yaparak kamu görevinden çıkarılanların kamu hizmeti niteliğinde olan avukatlık mesleğini yapmalarının mümkün olmadığı ve başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan yargılanmasına devam edildiği gerekçeleriyle iptal kararı vermiştir. Bir başka deyişle mahkemenin iki gerekçeye dayandığı, birinci gerekçenin kamu görevinden çıkarılma olgusu, ikinci gerekçesinin ise başvurusu hakkındaki ceza davasının yani kovuşturmanın sürmesi olduğu görülmektedir.

50. Bu durumda Mahkeme kararının gerekçesinin iki farklı olguya dayandırdığı görüldüğünden her iki gerekçe yönünden ayrı ayrı inceleme yapılması gerekmektedir.

i. Kamu Görevinden Çıkarılan Başvurucunun Avukatlık Mesleğinde İstihdam Edilemeyeceğine İlişkin Gerekçe Yönünden

51. Anayasa Mahkemesi, M.B. kararında başvurucunun kamu görevinden çıkarıldıktan sonra kamu hizmeti sayılan avukatlık mesleğinde istihdam edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle avukatlık mesleğine kabul edilme şartlarını taşımadığı yolunda ulaşılan kanaatin kanun hükmünün öngörülebilir olmayan genişletici yorumuna dayandığını belirtmiştir. Bu yorumun başvurucunun medeni hakkıyla ilgili olarak açılan davada usule ilişkin güvenceleri anlamsız hâle getirdiği ve başvurucu aleyhine karar verilmesinde belirleyici olduğu, dolayısıyla bunların bir bütün olarak yargılamanın hakkaniyetini zedelediğinden hakkaniyet uygun yargılanma hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşmıştır (M.B., §§ 92-106).

52. Somut olayda her ne kadar Mahkemenin gerekçesinin kamu görevinden çıkarılmaya dayanan kısmı kanunun öngörülemeyen yorumuna dayanmakta ise de; hakkaniyet uygun yargılanma hakkı kapsamında ihlal sonucuna varılabilmesi için gerekçenin başvurucu hakkında ceza kovuşturması bulunduğuna dair kısmının da ayrıca incelenmesi gereklidir.

ii. Başvurucu Hakkında Devam Eden Ceza Kovuşturması Olduğuna İlişkin Gerekçe Yönünden

53. Anayasa Mahkemesi, baro levhasına yazılma işleminin kovuşturma nedeniyle iptalini Mehmet Bayraktar (3) B. No: 2018/33486, 3/12/2020 ve B.A.Y. [GK], B. No: 2019/19788, 5/7/2022 kararlarında değerlendirmiştir.

54. Mehmet Bayraktar (3) kararına konu olayda, başvurucu hakkında silahlı terör örgütü üyeliği suçundan baro levhasına yazılma öncesinde başlamış kovuşturma bulunduğu görülmektedir. Mehmet Bayraktar (3) kararında, başvurucunun levhaya yazılmasına ilişkin işlemin başvurucu hakkında yürütülen kovuşturma olduğu gerekçesiyle iptalinin hakkaniyete uygun yargılanma hakkı yönünden yapılan incelemesinde açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemezlik kararı verilmiştir (Mehmet Bayraktar (3), §§ 47-51).

55. Diğer taraftan Anayasa Mahkemesi B.A.Y. kararında, iddianamenin kabulüyle başlayan kovuşturma tarihi ile TBB'nin en son karar tarihlerine vurgu yapmıştır. Buna göre B.A.Y. kararında, başvurucunun baro kaydının yapılması talebinin ilgili baro ve TBB tarafından kabul edildiği ve TBB'nin Bakanlığın yeniden inceleme talebini reddettiği tarihte başvurucu hakkında kovuşturma bulunmadığına dikkat çekilmiştir. Kararda, TBB'nin ısrar kararı tarihi itibarıyla başvurucu hakkında avukatlık yapmasına engel suçlardan kesinleşmiş mahkûmiyet kararının veya ceza kovuşturmasının mevcut olmadığı halde TBB tarafından işlemin tesisinden sonra kovuşturma başlatılmış olmasına dayanarak idare mahkemesinin davaya konu idari işlemin iptaline karar vermesinin kanuni dayanağının bulunmadığı belirtilerek ihlal sonucuna ulaşılmıştır.

56. Somut olayda ise silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan başvurucu hakkında Konya 6. Ağır Ceza Mahkemesince 3/5/2017 tarihinde kovuşturmaya başlanıldığı anlaşılmaktadır. TBB'nin başvurucunun itirazının kabulüne ve Baro levhasına yazılmasına ilişkin 16/2/2018 tarihli kararında (§ 13) başvurucu hakkında FETÖ/PDY kapsamında sadece İstanbul'da devam eden soruşturmanın değerlendirildiği, başvurucu hakkındaki kovuşturmanın ise Konya'da devam ettiği görülmektedir.

57. Başvurucu hakkında FETÖ/PDY kapsamındaki kovuşturmanın TBB'nin dava konusu 17/5/2018 tarihindeki ısrar kararından çok daha önce başladığı nitekim Bakanlığın TBB'ye 27/4/2018 tarihli tekrar değerlendirilmek üzere geri gönderme yazısında başvurucu hakkındaki kovuşturmaya yer verildiği görülmektedir. Ancak TBB'nin bunu ısrar kararında (§ 15) soruşturma olarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır.

58. Özetle, başvurucunun Baro levhasına yazılmasına ilişkin dava konusu idari işlemin tesis edildiği tarih itibarıyla başvurucu hakkında silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçundan başlatılan kovuşturmanın mevcut olduğu görülmüştür. Somut olayın koşullarının B.A.Y. kararından farklı olduğu, idari işlemin tesisi esnasında olmayan bir olgunun mahkemece değerlendirilmesinin söz konusu olmadığı görülmektedir.

59. Yukarıda yapılan değerlendirmeler çerçevesinde, Mehmet Bayraktar (3) kararında ulaşılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir husus bulunmamaktadır.

60. Başvurucu tarafından ileri sürülen iddialar, derece mahkemesince delillerin değerlendirilmesi ve hukuk kurallarının yorumlanmasına ilişkin olup mahkeme kararında bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik oluşturan bir durumun da bulunmadığı dikkate alındığında ihlal iddialarının kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu anlaşılmıştır.

61. Açıklanan gerekçelerle başvurunun diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

62. Başvurucu; her ne kadar davaya katılma talepleri ile birlikte ihsas-ı rey dolayısıyla hâkimin reddi ve yürütmenin durdurulması kararının gözden geçirilmesi taleplerini sunduklarını, anılan taleplerinin davaya katılma talebinin kabulü kararı öncesinde olması gerekçesiyle reddedildiğini, davaya katılma talebinin kabulü kararı ile esasa ilişkin kararın aynı gün verildiğini iddia ederek savunma hakkının ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşse de başvurucunun yürütmenin durdurulması kararından önce müdahillik kararı verilmemesi nedeniyle hangi hukuki argümanlarını ileri süremediğini ve bu durumun yargılamanın seyrini nasıl değiştireceğini başvuru formunda belirtmediği için söz konusu iddiasını temellendiremediği değerlendirilmiştir.

3. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

a. Başvurucunun İddiaları

63. Başvurucu; ilk derece ve Bölge İdare Mahkemesi kararlarında terör örgütü üyesiymiş gibi değerlendirme yapılması nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

b. Değerlendirme

64. Masumiyet karinesi, Anayasa'nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." şeklinde düzenlenmiştir. Anayasa’nın 36. maddesinde ise herkesin iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. Anılan maddeye adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Nitekim Sözleşme'nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç isnat edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağına dair 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Fameka İnş. Plastik San ve Tic. Ltd. Şirketi, B. No: 2014/3905, 19/4/2017, § 27).

65. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır. (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

66. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü; kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39).

67. Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

68. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden idari süreç veya yargılamalarda masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47). Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).

69. Mevcut bireysel başvuruya konu olan yargılamada, başvurucu hakkındaki ceza yargılaması sürecine, sebeplerine dair hukuki irdeleme yapılmamıştır. Mahkeme kararında suça konu bir eylemin gerçekleşip gerçekleşmediği yönünde bir değerlendirmede bulunulmamış, suçun varlığına yönelik bir kabul ile hareket edilmemiş, kararda avukatlık mesleğinin önemine vurgu yapılarak kamu görevinden çıkarılanların yeniden kamu hizmetine alınmalarının mümkün olmadığı ve başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan ceza yargılamasının devam ettiği yönünde ifadelere yer verilmiştir. Mahkemenin başvuranın baro levhasına yazılmasına ilişkin işlemi hukuka aykırı bulmasının gerekçesi kamu görevinden çıkarılanların yeniden kamu hizmetine alınmalarının mümkün olmadığı ve başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan ceza yargılamasının devam ediyor olmasıdır. Mahkeme tarafından, önündeki davayı çözmek için gerekli olan çerçevede başvurucu hakkında devam eden ceza kovuşturması nedeniyle hükme ulaşıldığı görülmüştür. Bu bağlamda başvurucunun masumiyet karinesini ihlal edecek şekilde idari yargılama sınırlarının aşılmadığı ve suçlayıcı bir dil kullanılmadığı anlaşılmıştır.

70. Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde masumiyet karinesinin ihlal edilmediğinin açık olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

71. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Eşitlik İlkesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

72. Başvurucu; haklarında kovuşturma bulunan benzer durumdaki avukatların görevlerine devam ettiklerini, benzer bir davada iptal kararı verildiğini, eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

73. Anayasa'nın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesi ve Sözleşme'nin 14. maddesinde düzenlenen ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine yönelik iddiaların soyut olarak değerlendirilmesi mümkün olmayıp mutlaka Anayasa ve Sözleşme kapsamında yer alan diğer temel hak ve özgürlüklerle bağlantılı olarak ele alınması gerekir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 33).

74. Ayrımcılık iddiasının incelenebilmesi için başvurucunun kendisiyle benzer durumdaki kişilere yönelik farklı uygulamaların meşru bir temeli olmaksızın ırk, renk, cinsiyet, din, dil vb. ayrımcı bir nedene dayandığını makul delillerle ortaya koyması gerekir (Adnan Oktar (3), B. No: 2013/1123, 2/10/2013, § 50).

75. Somut olayda başvurucu, haklarında kovuşturma bulunan kendisi ile benzer durumdaki kişilerin avukatlık yapmaya devam ettiklerini, bunun eşitlik ilkesine aykırı olduğunu, ayrımcılık oluşturduğunu, benzer bir davada farklı karar verildiğini belirtmiştir. Ancak başvurucu kendisi ile aynı durumda olduğunu iddia ettiği kişilere ilişkin iddiasını temellendirmediği gibi kendisine hangi nedenle ayrımcılık yapıldığına ilişkin olarak da herhangi bir beyanda bulunmamıştır. Başvurucunun benzer nitelikte olduğunu iddia ettiği Ankara 23. İdare Mahkemesi kararındaki davacı hakkında kovuşturma olmadığı belirtilmiş olduğundan başvurucu ile aynı durumda olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucu tarafından ileri sürülen iddiaların temellendirilemediği sonucuna ulaşılmıştır.

76. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Çalışma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

77. Başvurucu, avukatlık mesleği serbest meslek olmasına rağmen kamu görevi olarak değerlendirilerek çalışma hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

78. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/2/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre bireysel başvurunun incelenebilmesi için kamu gücü tarafından ihlal edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Sözleşme ve Türkiye’nin taraf olduğu Sözleşme'ye ek protokoller kapsamına da girmesi gerekir. Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan hak ihlali iddiasını içeren başvurular bireysel başvurunun kapsamında değildir (Onurhan Solmaz, § 18).

79. Somut olayda, başvurucunun başvuru dilekçesinde ifade ettiği şekliyle ihlal edildiğini ileri sürdüğü çalışma hürriyeti ve hakkının Anayasa ve Sözleşme ile Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerin ortak koruma alanına girmediği anlaşılmıştır.

80. Açıklanan gerekçelerle başvurunun konu bakımından yetkisizlik nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

4. Eşitlik ilkesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

5. Çalışma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın konu bakımından yetkisizlik nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

B. Yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde BIRAKILMASINA 26/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.