2019/25857

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

ALAEDDİN BAYRAM BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2019/25857)

 

Karar Tarihi: 31/3/2022

 

BİRİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

 

Başkan

:

Hasan Tahsin GÖKCAN

Üyeler

:

Muammer TOPAL

 

 

Recai AKYEL

 

 

Yusuf Şevki HAKYEMEZ

 

 

Selahaddin MENTEŞ

Raportör

:

Ayhan KILIÇ

Başvurucu

:

Alaeddin BAYRAM

Vekili

:

Av. Burcu OCAK ÖĞÜTCÜ

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, mahkeme kararının icra edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve kararın icrası hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 18/7/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu 1971 doğumlu olup İzmir'de ikamet etmektedir.

6. Başvurucu Giresun'un Doğankent Belediyesinde (Belediye) sözleşmeli veteriner hekim olarak görev yapmakta iken 31/12/2010 tarihinde sözleşme süresinin dolması üzerine başvurucunun sözleşmesi yenilenmemiştir.

7. Başvurucu, Belediye meclisinin sözleşmeli veteriner hekim çalıştırılmamasına ilişkin 11/2/2011 tarihli işlem ile 2011 yılı Ocak ve Şubat aylarına ait ücretin ödenmesi isteminin reddine ilişkin 1/3/2011 tarihli işlemin iptali istemiyle Ordu İdare Mahkemesinde (İdare Mahkemesi) dava açmıştır.

8. İdare Mahkemesi, Belediyenin mezbahanın açılmamış olması sebebiyle veteriner ihtiyacı bulunmadığına dair açıklamalarını yeterli bularak 9/3/2012 tarihli kararla davayı reddetmiştir. Kararın temyizi üzerine Danıştay Onikinci Dairesi (Danıştay) 27/5/2013 tarihinde İdare Mahkemesi kararını onamıştır. Ancak Danıştay karar düzeltme aşamasında verdiği 16/5/2017 tarihli kararla onama kararını kaldırarak İdare Mahkemesi kararını bozmuştur. Bozma kararında, başvurucunun mezbahayı kurmak için görevlendirildiğine ve mezbahanın kuruluşunun da başvurucunun sözleşmesinin bitiminden dört gün önce -27/12/2010 tarihinde- tamamlandığına işaret edilmiş, belediyelerin veteriner hekim çalışmasının zorunlu olduğuna da vurgu yapılarak davalı idarenin açıklamalarına itibar edilmediği belirtilmiştir. Kararda, Belediyenin sözleşmenin yenilenmemesi konusunda takdir yetkisi bulunsa da başvurucunun hizmetine ihtiyaç bulunmadığı ve hizmetinde başarılı olmadığı yolunda bir tespitin mevcut olmadığına, ayrıca kadro sorunun da bulunmadığına dikkat çekilerek idari işlemin hukuka aykırı olduğu tespiti yapılmıştır.

9. Bozma kararına uyan İdare Mahkemesi 4/1/2018 tarihinde idari işlemlerin iptaline, başvurucunun idari işlemler sebebiyle yoksun kaldığı maaş farklarının -başka bir yerde çalışmışsa aradaki maaş farkı tutarı da gözönünde bulundurularak- başvurucuya ödenmesine karar vermiştir.

10. İdare Mahkemesinin kararı 30/1/2018 tarihinde Belediyeye tebliğ edilmiştir. Karara karşı kanun yollarına başvurulmaması üzerine karar 2/3/2018 tarihinde kesinleşmiştir.

11. Belediye İdare Mahkemesi kararını uygulamak amacıyla herhangi bir işlem tesis etmemiştir.

12. Başvurucu, 11/7/2018 tarihinde Belediyeye müracaat ederek mahkeme kararının icra edilmesini istemiştir. Belediye 4/2/2019 tarihli yazıyla başvurucunun alacağının miktarının hesaplanmasının detaylı inceleme ve araştırma gerektirdiği, konuyla ilgili çalışmaların devam ettiği bildirilmiştir.

13. Başvurucu 16/4/2019 tarihinde bir kez daha Belediyeye müracaat ederek 11/7/2018 tarihindeki talebinin yerine getirilmesini istemiştir. Başvurucunun bu talebi Belediye Meclisinin 11/6/2019 tarihli kararıyla reddedilmiştir. Kararın gerekçesinde, Belediyenin faaliyete geçmiş bir mezbahanın bulunmadığı belirtilmiş; başvurucunun nitelikleri dikkate alındığında başka bir hizmette çalıştırılmasının da mümkün olmadığı, bu koşullarda başvurucunun kamu hizmetinde çalıştırılmasının kamu zararına yol açacağı ifade edilmiştir. Kararda; işe iade talebinin bu nedenle parasal haklarının ödenmesi talebinin ise maddi kayıplara ilişkin olarak hesaba elverişli bilgi verilmemesi ve maddi kayıpların miktarının açıkça belirtilmemesi sebebiyle reddedildiği vurgulanmıştır. Belediye Meclisi kararı 20/6/2019 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

14. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 28. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"1. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare, gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye tebliğinden başlayarak otuz günü geçemez ...

2. (Değişik: 2/7/2012-6352/58 md.) Konusu belli bir miktar paranın ödenmesini gerekti-ren davalarda hükmedilen miktar ile her türlü davalarda hükmedilen vekalet ücreti ve yargılama giderleri, davacının veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirim tarihinden itibaren, birinci fıkrada belirtilen usul ve esaslar çerçevesinde yatırılır. Birinci fıkrada belirtilen süreler içinde ödeme yapılmaması halinde, genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.

3. Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare ve vergi mahkemeleri kararlarına göre işlem te-sis edilmeyen veya eylemde bulunulmayan hallerde idare aleyhine Danıştay ve ilgili idari mahkeme-de maddi ve manevi tazminat davası açılabilir.

4. (Değişik: 21/2/2014-6526/18 md.) Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir."

B. Uluslararası Hukuk

15. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Nebi Seyhan, [GK], B. No: 2018/27882, 27/10/2021, §§ 30-34.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

16. Anayasa Mahkemesinin 31/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

17. Başvurucu; İdare Mahkemesinin 4/1/2018 tarihli kararının icra edilmemesi nedeniyle ücret kayıplarının telafi edilmediğini, emeklilik hakkından bile mahrum kaldığını belirtmiş, bu durumun mülkiyet hakkının ihlaline sebebiyet verdiğini ileri sürmüştür. Başvurucu ayrıca 1993/Nisan ile 2018/Ocak dönemine ilişkin Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kayıtlarını da ibraz etmiştir.

2. Değerlendirme

18. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

19. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Mülkün Varlığı

20. Anayasa'nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ile fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60). Anayasa'nın 35. maddesi kapsamındaki mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri süren başvurucu, böyle bir hakkın varlığını kanıtlamak zorundadır (Cemile Ünlü, B. No: 2013/382, 16/4/2013, § 26).

21. Somut olayda sözleşmesinin yenilenmemesi sebebiyle mahrum kaldığı ücretlerin başvurucuya ödenmesi gerektiği İdare Mahkemesi kararıyla tespit edilmiştir. Bu durumda başvurucunun sözleşmesinin yenilenmediği 31/12/2010 tarihinden sonraki dönemdeki sözleşme ücretlerinin başvurucu yönünden mülk teşkil ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

ii. Genel İlkeler

22. Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir (AYM, E.2017/16, K.2019/64, 24/7/2019, § 43).

23. Bu noktada hukuk devletinin gereklerinden birini de hukuk güvenliği ilkesi oluşturmaktadır. Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi; hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65, 22/5/2013; AYM, E.2020/80, K.2021/34, 29/4/2021, § 25).

24. Hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğünün sağlanabilmesi için ise devletin her türlü işlem ve eyleminin yargı denetimine açık olması gerekir. Nitekim Anayasa’nın 125. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." denilmek suretiyle bu husus anayasal güvenceye kavuşturulmuştur. Ancak hukuk güvenliğinin ve hukukun üstünlüğünün sağlanması için devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulması yeterli olmayıp yargı mercileri tarafından verilen kararların gecikmeksizin uygulanması da gerekir. Yapılan yargısal denetim neticesinde bir işlemin hukuka aykırı olduğu tespit edilmesine rağmen işlemin iptali yönündeki kararın uygulanmaması, devletin işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık tutulmasını anlamsız hâle getirir. Zira hukuk güvenliği ve hukukun üstünlüğü sadece hukuka aykırılıkların tespit edilmesiyle değil bunların tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılmasıyla sağlanabilir (AYM, E.2012/73, K.2013/107, 3/10/2013).

25. Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasına göre yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır. Bu hükümde mahkeme kararlarına uyma ve bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare lehine herhangi bir istisnaya yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu makamlarınca zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple Anayasa'nın 2. maddesinde öngörülen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında icra edilmeyerek sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (bazı farklılıklarla birlikte bkz. Arman Mazman, B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).

26. Mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından Anayasa'nın 35. maddesi -Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere- mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır (Züliye Öztürk, B. No: 2014/1734, 14/9/2017, § 36; Bekir Yazıcı [GK], B. No: 2013/3044, 17/12/2015, § 71). Mülkiyet hakkı kapsamında nihai ve icrai nitelikteki bir yargı kararının uygulanmaması Anayasa'nın 35. maddesinde öngörülen hakkın korunmasına ilişkin söz konusu güvenceleri de ortadan kaldırmaktadır (Erol Aksoy (2) [GK], B. No: 2016/11026, 12/12/2019, § 71).

27. Anayasa Mahkemesi mülkiyet hakkına yönelik nihai bir yargı kararının uygulanmamasının ihlale yol açtığını daha önce çeşitli kararlarında kabul etmiş ve ilgili mahkeme kararını uygulamakla görevli kamu makamlarının kararın uygulanmasını engellemesinin veya kararın uygulanması için gerekli özeni göstermemesinin Anayasa'nın 35. maddesinin ihlali anlamına geldiğini vurgulamıştır (Erol Aksoy (2) §§ 75-84; Nebi Seyhan, §§ 50-66; Kenan Yıldırım ve Turan Yıldırım, B. No: 2013/711, 3/4/2014, §§ 55-75; Mehmet Hocaoğlu, B. No: 2013/3207, 15/10/2015, §§ 59-74; Necdet Çetinkaya, B. No: 2013/7725, 24/3/2016, §§ 64-73; Ali Kayan, B. No: 2015/9814, 20/3/2019, §§ 69-75).

iii. İlkelerin Olaya Uygulanması

28. Somut olayda sözleşmeli veteriner hekim olarak Belediyede görev yapan başvurucunun sözleşmesi 31/12/2010 tarihinde sona ermiş ve bundan sonraki dönemde başvurucunun sözleşmesi yenilenmemiştir. Başvurucunun açtığı davada Danıştayın bozma kararını da gözeten İdare Mahkemesi 4/1/2018 tarihli kararla başvurucunun sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin işlemi iptal etmiş, yoksun kaldığı sözleşme ücretlerinin - başka bir yerde çalışmışsa aradaki maaş farkı tutarı da gözönünde bulundurularak- ödenmesine hükmetmiştir. Başvurucu, Belediyenin kararı icra etmediğinden şikâyet etmiştir.

29. İdari mahkemelerce iptal kararı verilmesi, idari işlemin hukuksal varlığını sona erdirir. Bununla birlikte idarenin, iptal edilen işlemin etkilerini gidermek için -gerekirse yeni bir işlem tesis etmek de dâhil olmak üzere- her türlü tedbiri alma yükümlülüğü doğar. Belediyenin bu yükümlüğünün dayanağı kuşkusuz Anayasa'nın emredici nitelikteki 138. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüdür. Nitekim 2577 sayılı Kanun'un 28. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da işlemi tesis eden idarenin iptal kararının gereğini gecikmeksizin ve herhâlde kararın kendisine ulaştığı tarihten itibaren otuz gün içinde yerine getirmesi gerektiği hükme bağlanmaktadır. Dolayısıyla Belediye aleyhine verilmiş, ekonomik değere ilişkin ve icra edilebilir bir yargı kararının bulunduğu açıktır (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Nebi Seyhan, § 51).

30. İptal kararının uygulanmasının anayasal olarak zorunlu olduğu hususunda duraksama bulunmamakla birlikte bazı hâllerde kararın ne şekilde uygulanacağı açık olmayabilir. Bu gibi hâllerde idarenin mahkeme kararının nasıl uygulanacağını belirleme hususunda belli ölçüde takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü gerekir. Bununla birlikte idarenin haiz olduğu bu takdir yetkisi hiçbir zaman işlemin uygulanmasından kaçınılacak bir yöntemin tercih edilmesini içermemektedir (Şeyhmus Altuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/2021, § 60).

31. İdare Mahkemesi kararının uygulanıp uygulanmadığının incelenmesinde davanın konusunun ve iptal kararının gerekçesinin tespiti önem taşımaktadır (Nebi Seyhan, § 54). Somut olayda İdare Mahkemesinin 4/1/2018 tarihli kararıyla, sözleşme süresinin 31/12/2010 tarihinde dolması nedeniyle Belediye bünyesinde yeniden veteriner hekim çalıştırılmamasına dair idari işlem iptal edilmiş, buna bağlı olarak da mahrum kaldığı ücretlerin hesaplanarak başvurucuya ödenmesine hükmedilmiştir. Kararın gerekçesinde başvurucunun sözleşmesinin yenilenmemesinin hukuka aykırı olduğu açıkça belirtilmiştir.

32. Buna göre İdare Mahkemesi kararının uygulanması, başvurucunun sözleşmesinin 1/1/2011 tarihi itibarıyla yenilenmesini, sözleşme ücretinin de söz konusu tarihten itibaren hesaplanmasını ve bu dönemde başka bir yerde çalışmışsa buradan elde ettiği gelirler mahsup edilerek başvurucuya ödenmesini gerektirmektedir. Ancak Belediye, mezbahanın faaliyete geçmemesi sebebiyle veteriner ihtiyacının bulunmadığı ve başvurucunun nitelikleri itibarıyla başka bir hizmette çalıştırılmasının da mümkün olmadığı gerekçesiyle başvurucunun sözleşmesinin 1/1/2011 tarihi itibarıyla yenilenmesi yolunda bir işlem tesis etmemiştir. Belediye ayrıca sözleşme ücretlerinin ödenmesine ilişkin hüküm fıkrasını da maddi kayıplara ilişkin olarak hesaba elverişli bilgi verilmediği ve maddi kayıpların miktarının açıkça belirtilmediği gerekçesiyle icra etmemiştir.

33. Mahkeme kararının aynen ifasının hukuki ve fiilî imkânsızlıklar sebebiyle mümkün olmadığı hâllerde aynen ifanın yerine ikame edilmek üzere farklı alternatiflerin geliştirilmesinin önünde anayasal bir engelin bulunmadığı belirtilmelidir. Ancak bir iptal kararını icra etmenin fiilen veya hukuken imkânsız olduğu olağanüstü koşullarda dahi idarenin söz konusu yükümlülüğü ortadan kalkmamaktadır. Aynen icranın önünde bu gibi engellerin mevcut olduğu durumlarda icra biçiminde değişikliğe gidilmesi mümkün olsa da bunun, ilgilinin yeniden yargıya başvurmasına gerek kalmayacak şekilde yapılmasına ve alternatif tedbirin kişiye sağlayacağı tatminin aynen icraya nazaran bariz bir nispetsizlik içinde olmamasına özen gösterilmelidir. İdare, hukuki veya fiilî imkânsızlıklar olsa dahi her durumda kararı uygulamak için elinden gelen tüm gayreti gösterdiğini ve kararı uygulama önündeki engellerin aşılamaz olduğunu ispatlamak zorundadır. İdare, bunun ardından ilgiliye eski hâle getirme (restitutio in integrum) ilkesine göre en uygun alternatif çözümü önererek söz konusu karara uyma iradesinde olduğunu açıkça ortaya koymalıdır (bazı farklarla birlikte bkz. Erol Aksoy (2), § 53; Nebi Seyhan, § 56).

34. Belediye Meclisinin veteriner ihtiyacının bulunmaması sebebiyle başvurucunun sözleşmesinin yenilenemeyeceği biçimindeki gerekçesinin hukuki ve fiilî imkânsızlık hâline değil mevzuatın yorumlanmasına dayandığı not edilmelidir. Belediyeye göre mezbahanın faaliyete geçmemiş olması sebebiyle veteriner çalıştırılması zorunluluğu bulunmamaktadır. Belediye benzer gerekçeleri yargılama sırasında da ileri sürmüş, ancak Belediyenin bu gerekçeleri yargı mercilerince itibar edilebilir nitelikte bulunmamıştır. İdare Mahkemesi kararında Danıştayın bozma kararına atıfta bulunularak Belediyenin bu iddiaları reddedilmiş ve idari işlem iptal edilmiştir. Bu koşullarda Belediyenin İdare Mahkemesi kararında ulaşılan bu sonuçla çelişecek bir değerlendirme yapması mahkeme kararlarının bağlayıcılığı ilkesiyle bağdaşmamaktadır. Mahkeme kararındaki yorumun yanlış olduğunun düşünülmesi o kararın gereğinin yerine getirilmemesini meşrulaştırmadığı gibi hukuksal yorum farklılıkları da hukuki ve fiilî imkânsızlık sebebi olarak da sunulamaz (benzer yönde değerlendirme için bkz. Nebi Seyhan, § 57).

35. İdare Mahkemesi kararında parasal hakların başvurucunun başka bir yerde çalışmış olması hâlinde bu çalışmasından elde ettiği tutarın mahsup edilerek ödenmesine hükmedilmiştir. Bu durumda, kararın parasal haklara ilişkin hüküm fıkrasının icra edilebilmesi için öncelikle başvurucunun 1/1/2011 tarihinden sonra başka bir işte çalışıp çalışmadığının araştırılması ve çalışmışsa ne kadar gelir elde ettiğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Parasal hakların ödenmesine ilişkin hüküm fıkrasının kesin bir tutar içermemesi ve idarenin sadece kendi elindeki bilgi ve belgeleri esas alarak hesaplanabilir nitelikte de olmaması sebebiyle uygulanma şekliyle ilgili olarak tereddüt oluşması makul karşılanabilir. Başvurucuya ödenmesi gereken parasal haklar konusunda kesin bir tutar belirlenmemiş olması eleştiri konusu edilebilse de bu durum kararın icrasını imkânsız kılmadığı sürece Belediyeye kararın icrasından kaçınma hakkı tanımaz.

36. Başvurucunun başka bir işte çalışıp çalışmadığı ve belirtilen dönemde ne kadar gelir elde ettiği SGK ve Vergi İdaresi kayıtlarından araştırılarak tespit edilebilir. Nitekim başvurucu 1993/Nisan ile 2018/Ocak dönemine ilişkin SGK kayıtlarını bireysel başvuru formuna eklemiştir. Başvurucunun bu kayıtları Belediyeye ibraz edip etmediği dosyadan anlaşılamamakla birlikte Belediyenin ilgili idarelerden veya ilgili idarelerden temin etmek üzere başvurucudan bunları istemesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Dahası, kararı icra etme yükümlülüğü altında bulunan Belediyenin bu yönde araştırma yapması anayasal bir yükümlülüktür. Anayasa'nın 138. maddesi, İdare Mahkemesinin iptal kararının gereğinin Belediye tarafından kendiliğinden yerine getirmesini zorunlu kılmaktadır. Bu anlamda Belediyenin iptal kararının icrası için harekete geçmemiş olması Anayasa'nın 138. maddesini açıkça ihlal etmiştir.

37. Tüm bu koşullar gözetildiğinde mahkeme kararının icra edilmediği, dolayısıyla mülkiyet hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.

38. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

B. Kararın İcrası Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

39. Başvurucu, İdare Mahkemesinin 4/1/2018 tarihli kararının icra edilmemesi nedeniyle hukuk devleti ilkesinin ve Anayasa'nın ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

40. Anayasa'nın iddianın değerlendirilmesinde dayanak alınacak "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

41. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun şikâyeti İdare Mahkemesi kararının icra edilmemesine yönelik olduğundan iddianın adil yargılanma hakkının güvenceleri arasında yer alan kararın icrası hakkı kapsamında incelenmesi uygun görülmüştür.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

42. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

43. Anayasa’nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, 14/1/2010).

44. Kararın icrası hakkı, mahkemeye erişim hakkı ve karar hakkı ile birlikte adil yargılanma hakkının güvencelerinden olan mahkeme hakkının bir unsurunu oluşturmaktadır (Filiz Fırat, B. No: 2014/10305, 5/12/2017, § 29). Mahkeme kararlarının uygulanması yargılamanın dışında olmakla birlikte onu tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır. Bu nedenle yargı kararlarının uygulanması mahkeme hakkı kapsamında değerlendirilmektedir. Buna göre yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir, ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hâle getiren düzenleme ve uygulamalar bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hâllerinde mahkeme hakkı da anlamını yitirecektir (Mustafa Ekşi, B. No: 2014/7711, 24/1/2018, § 27).

45. Kesin hükme saygı, uluslararası hukuk düzenine özgü hukukun genel ilkelerinden biri olarak kabul görmektedir. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (Arman Mazman, § 65).

46. Somut olayda İdare Mahkemesinin başvurucunun sözleşmesinin yenilenmemesine ilişkin işlemin iptali ile yoksun kaldığı sözleşme ücretlerinin ödenmesine hükmeden kararının uygulanmadığı yukarıda tespit edilmiştir (bkz. §§ 28-37). Kararın uygulanmamasının aynı zamanda başvurucunun kararın icrası hakkını da ihlal ettiği sonucuna ulaşılmıştır.

47. Açıklanan gerekçelerle başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında kararın icrası hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Giderim Yönünden

48. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini ve 500.000 TL maddi ve 500.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmiştir.

49. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinde yer almaktadır.

50. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

51. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

52. İncelenen başvuruda, mahkeme kararının icra edilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ve kararın icrası hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlal idarenin eylemsizliğinden kaynaklanmıştır.

53. Bu durumda kararın bir örneğinin ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için Giresun Doğankent Belediyesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

54. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin ve ihlalin giderilmesi için kararın bir örneğinin idareye gönderilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için mülkiyet hakkının ve kararın icrası hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya 54.000 TL manevi tazminat ödenmesi hükmedilmesi gerekmiştir. Hak ihlalinin bir sonucu olarak hükmedilen bu tutar İdare Mahkemesi kararı gereğince başvurucuya ödenmesi gereken tazminat tutarından mahsup edilemez.

55. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için kararın ilgili idareye gönderilmesinin yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından başvurucunun maddi tazminat talebi reddedilmiştir.

56. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDELEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Kararın icrası hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki kararın icrası hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin mülkiyet hakkının ve kararın icrası hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için Giresun Doğankent Belediyesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 54.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,

E. 364,60 TL harç ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.864,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 31/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.